26 Eylül 2013 Perşembe

Mısır büyük İslam devrimini bekleyen tehlikeler - 3: İdare-i Maslahatçılık (Oportünizm)

 (Milli Gazete)

Giriş

İkinci nesil kadife darbe girişimleri (`Arap Baharı ) ile Şer ittifakı/Şeytanı İttifak (ABD-AB-İsrail-Siyonizm-İngiltere), Mısır ve Tunus ta istenen sonuçları elde edemeyince; Mısır da Müslüman Kardeşler yönetimini, askeri darbe ile devirmiştir. Mısır daki işbirlikçi darbeye, Müslüman Kardeşler hareketinin cevabı, sivil itaatsizliği öngören, şiddete bulaşmayan bir stratejinin uygulamaya sokulması olmuştur. Bu zorlu ve uzun vadeli süreçte Müslüman Kardeşler hareketinin bizzat kendi içinde karşı karşıya kalabileceği bazı tehlikeler söz konusu olabilir. Geçen iki yazıda Mısır İslam devrimini bekleyen tehlikelerin bir kısmı ele alınıp incelendi. Burada, şer ittifakının Müslüman Kardeşler hareketinin içine dönük yürüteceği psikolojik harekâtın neden olabileceği bir tehlike olarak İdare-i Maslahatçılık (Oportünizm) ele alınıp incelenecektir. Bu konu da, Türkiye deneyiminden yararlanarak ele alınacaktır. Türkiye deneyimini ele alırken amacımız, birilerinin haklı birilerinin haksız olduğunu ortaya koymak olmayıp geçmişten ders alıp aynı hatalara tekrar düşmemektir.

Uzlaşma Oyunu/Tuzağı

2001 yılında ABD Başkanı Bush, 100 yıl sürecek haçlı seferlerini başlattığını açıklarken, seslendirdiği ve işin can damarı olan nokta, Bunlar (Müslümanlar) bizim yaşam tarzımıza karşılar hüküm cümlesiydi. Başkan Bush, bu ifadeyi kullanmakla bir gerçeği, tarihi bir gerçeği, Hz. Adem le İblis arasında başlayan Hak Batıl mücadelesi gerçeğini, dile getirmiştir. Tevhidi değerlere dayalı yaşam tarzıyla şeytanı/tağuti değerlere dayalı yaşam tarzının aynı olması, birbiri ile uzlaşması, mümkün değildir ve ilahi kanuniyete aykırıdır. Hakla Batıl arasındaki mücadele, topyekûn ve sınırsızdır. Hakla Batıl arasındaki mücadelenin, fikri-kültürel, siyasi, iktisadı, psikolojik ve askeri boyutu vardır. Bu mücadele şekilleri arasında, organik bağ var olup; bunlar, sınırsız ve topyekûn mücadele esasına bağlı olarak zamana, zemine, çatışan kuvvetlerin yapısına ve dünyadaki güç dengelerine bağlı olarak kullanılırlar. İktisadı ve askeri güç, sert güç olarak fikri-kültürel, siyasi ve psikolojik güç, yumuşak güç olarak ve sert güçle yumuşak gücün birlikte uyumlu bir şekilde kullanılması da, akıllı güç olarak adlandırılmaktadır.  Bunlardan psikolojik harekat ve fikri-kültürel mücadele (Yumuşak Güç kullanımı), dozajı zamanave zemine bağlı olarak değişmekle beraber kesintisiz bir mücadele şeklidir. 

Son yıllarda İslam coğrafyasında oynan büyük oyun da, önce sert güç kullanılarak korku ortamı oluşturulmakta ve bu psikolojik ortamdan yararlanarak uzlaşma çağrısı ve baskısı yapılarak, muhatabın iradesi felç edilip teslim alınmaya çalışılmaktadır. Geçmişte Türkiye de, bugünde Mısır da oynanan oyun budur. Her darbeden sonra, sistemden kopan ve sisteme karşı olan halk kesimini, sisteme entegre edecek ve sistemle uzlaştırmak isteyen bu oyuna, bu tuzağa biz uzlaşma oyunu/tuzağı demekteyiz. Bu, Müslüman ın düşünce yapısını bozacak, Müslüman ın kafasını ve zihniyetini karmakarışık edip gerçeklerden sapmasını sağlayacak bir uzlaşma çağrısıdır. Bu uzlaşma çağrısı; karşılıklı birbirinin hukukuna saygı göstermek amaçlı -teknik anlamda ittifak yaparak- birlikte yaşama çağrısı değildir. İslâmî düşünce ve tasavvuru batıl ile karıştırıp yeni bir anlayış oluşturmak, onu İslâm diye kabullendirmek için halka sunmak ve zulme karşı verilen mücadelelerin gereksizliğini ileri sürüp pasifizmi savunmaktır. Bu uzlaşma oyunu, genellikle, teorik bir alt yapıya oturtularak ve insanlara cazip gelecek tarzda sahnelenmektedir ve de sahnelenmek istenecektir. Bu nedenle de en tahripkâr ve en tehlikeli bir düşmanlık hareketidir. Temel hedefi, Müslüman ın kafasını ve düşünce yapısını karma karışık yapıp bir zihniyet sapmasını sağlamaktır. Bunun için de kural tanımaz, kirli özel savaşın en kirli özel bir halidir. 

Bir taraftan `muhafazakâr demokrat ,  `milli muhafazakâr , liberal Müslüman , ılımlı Müslüman , mütedeyyin Müslüman , modernist Müslüman ve çağdaş Müslüman gibi kavramsallaştırmalarla zihinsel bir kirlenme oluşturmaya çalışılırken; diğer taraftan da 28 Şubat postmodern darbe sürecinde görüldüğü gibi Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin gibi aktörlerle hem bilinç hem de davranış kirlenmesine sebep olacak pis, haysiyetsiz bir oyunu sahnelemek için çaba sarf edilmektedir. O nedenle uzlaşma oyununda tek bir kural ve şekil yoktur. O değişik ad ve görüntülerle ortaya çıkabilir ve değişik ambalajlarda sunulabilir. Bu sunumda, rol yapmakta mahir olanlar seçilir ve rollerinin gereği olan eğitimi alırlar. Uzlaşma oyunun alabileceği değişik görüntüleri, ana hatları ile iki başlık altında toplayabiliriz:

1- İdare-i Maslahatçılık (Oportünizm)

2- Yeniden Gözden Geçirmecilik ve Yeniden Anlamlandırmacılık (Revizyonizm)

İslâm dünyası, bugün büyük boyutlu bir saptırma hareketi ile karşı karşıya olup onunla hesaplaşmak zorundadır. Şeytanî ittifak, tarih boyu bu metodu kullanmıştır, şimdi de kullanmaktadır ve de kullanacaktır. Hidayet yolu yolcularının karşı karşıya kalabilecekleri asıl tehlike budur. Bu konu, Müslüman ın temel gündem maddelerinden biri olmalıdır.

İdare-i Maslahatçılık (Oportünizm)

Zor anlarda asıl amaçlarının gerçekleşmesini geleceğe erteleyerek, mevcut duruma ve mevcut sisteme uygun olarak davranmak diye tanımlanan idare-i maslahatçılık, gerçekte güçsüzlüğü bahane edip gerçekleri bilerek yanlış yorumlama eğiliminde olan çıkarcı bir hareket ve davranış şeklidir. Oportünist, mevcut düzeni çok güçlü görerek ve göstererek hiçbir şey yapmamayı, her şeyi geleceğe bırakmayı; bu nedenle de mücadele etmenin gereksizliğini savunur. 

Çıkar ilişkisi, son derece önemli olup kendi çıkarları, davanın çıkarlarından önde gelir. Bu niyetle, kendi konumlarını sağlamlaştırmak için de Kur ânî terminolojiyi genellikle tevil ederek yumuşatır. Mücadele etmek yerine, taviz vererek uzlaşmanın daha yararlı olduğunu ileri sürer. Zalimlerle, Adalet i hâkim kılmak isteyen hidayet yolunun yolcuları arasındaki mücadele sertleştikçe, idare- i maslahatçılar ortaya çıkar veya çıkartılır. Zalimlere karşı yürütülen mücadeleyi, bilerek ya da bilmeyerek, sabote etmek için uzlaşma teorileri ve sloganları üretilir. Partiler kapanmak üzere kurulmaz , Biz liberal Müslümanız gibi kavramlaştırmalar, bu amaçla yapılır. İdare-i maslahatçılar, mevcut sistemin Müslümanlara hoşgörülü ve uzlaşmacı davranmasını istemekten ziyade; Müslümanların kendi hak ve hukuklarından vazgeçerek, taviz vererek, sistemle uyuşma ve uzlaşmalarını ve fedakârlık yapmalarını, Müslümanlardan isterler. İşte Kur ân-ı Kerim, tam da bu noktada Müslümanlara bir kanuniyeti hatırlatır: Onlar, senin kendilerine yaranıp-onlarla uzlaşmanı arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp, uzlaşacaklardı. (68 Kalem, 9) Burada dikkat edilmesi gereken nokta; uzlaşma hareketinin olabilmesi için önce, doğru ve haklı olanların sapmasının, değişmesinin istendiğidir. Bu haktan batıla doğru bir sapma hareketidir. O nedenle bütün oportünistler, batıl yolun mensuplarının daha doğru yolda olduğuna inanır ve Onlar, Müslümanlardan daha doğru yoldadır (4 Nisa 51) diyerek onları savunurlar. 

İdare-i maslahatçı hareketler, rahatlarının ve çıkarlarının bozulmaması için hak ve hakikati aramaktan vazgeçip; şimdilik yapılabilecek bir şey yoktur tarzında teslimiyetçi politikalar üretirler. Böylelikle `refahtan şımarıp azan önde gelenler nezdinde itibar kazanmaya çalışırlar (4 Nisa 138,139) İdare-i maslahatçılar, bir müddet sonra, çürümüş sistemin tüm değerlerini meşru görmeye, düşünce ve değerler sistemini benimsemeye; `refahtan şımarıp azan önde gelenler gibi düşünüp onlar gibi davranmaya başlarlar(4 Nisa 140).

İdare-i Maslahatçıların Göremediği Gerçek

Her şeyi geleceğe erteleyen idare-i maslahatçıların göremedikleri ve anlayamadıkları şey, çürümüş sistemin müntesiplerinin gerçekleri aramayıp zulüm ve sömürü mekanizmalarını devam ettirmek istemelerindeki kararlılıklarıdır. Çünkü mevcut sistemdeki menfaat akışından en çok pay alanlar, refahtan şımarıp azan önde gelen zümrelerdir . İslâm ın daveti karşısında tutunamayan bu zümreler, davete karşı direnebilmek için, o zamana kadar hatırlamadıkları, görmezlikten geldikleri, örfleri, adetleri, hukukları ve atalarını bir güvence olarak öne sürerler.  Davetçilerin getirdikleri, söyledikleri şeylerin doğruluk paylarının ne olduğunun araştırılmasını, üzerinde düşünülmesini toptan reddedip engel olmaya kalkışırlar (43 Zuhruf, 23,24). İdare-i maslahatçılar, bu davranışları ile zalimlerin takdirlerini kazanabilir, övgülerine mazhar olabilirler ve fakat sevgilerini asla kazanamazlar. İdare-i maslahatçılar, değerler mücadelesinin bu kanuniyetini idrak edememiş ve görememişlerdir. Onun için Kur ân-ı Kerim, `velî kelimesinin semantik alanına dikkat çekerek Müslümanları, kendilerinden olmayanları sırdaş edinmemeleri, onlara sevgi beslememeleri ve onlardan her türlü kötülüğün gelebileceği konusunda uyarmaktadır (3 Ali İmran 118-120).

İdare-i Maslahatçılar Uzlaştıkları Sistem Tarafından Tasfiye Edilirler

İdare-i maslahatçıların kaçınılmaz sonucu, ya tasfiye edilmek ya da Allah ın azabına dûçar kalıp helâk olmaktır. İdare-i maslahatçılar, kararlı ve ısrarlı mücadeleler sonucunda tasfiye edilip tarihin çöp sepetine atılırlar. Burada bu konu ele alınmayacaktır.  Ayrıca idare-i maslahatçıların savundukları, taviz vererek uzlaşmaya çalıştıkları ve veli olarak kabul ettikleri mevcut çürümüş sistemin refahtan şımarıp azan önde gelen kesimi, idare-i maslahatçılara ihtiyaç duymadıkları ya da onlarla menfaat çekişmesine girdikleri anda,  onlarla her türlü irtibatı kesip onları yok etmek için harekete geçerler; bu ilahi bir kanuniyettir, değişmez (60 Mümtahine 1-2) 

Bu âyetin nüzûlü ile ilgili rivayet edilen olay,  idare-i maslahatçı düşünce ve hareket şekillerinin ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini göstermektedir. Özündeki çıkarcılığı ve şahsi menfaatleri öne çekme psikolojisini yansıtması açısından da çok önemli bir olaydır. Çok gizli tutulan Mekke nin fetih hazırlıkları, Müslüman olan Hatıb b. Ebî Beltea tarafından nasılsa öğrenilmiş ve Mekke ye giden bir cariye vasıtasıyla Kureyşlilerin önde gelenlerine bir mektupla bilgi gönderilmek istenmiştir. Allah ın, Hz. Peygamberi(s.) bu istihbarat konusunda uyarması üzerine; görevliler tarafından Mekke ye gitmekte olan kadından mektup alınıp geri getirmiştir. Mektupta, Mekke ye sefer hazırlığının yapıldığı Kureyşlilere bildiriliyordu. Peygamberimiz Hatıb a sebebini sorunca, o: Ya Resûlallah, ben küfre sempati duyduğumdan değil, ama ailem orada, Mekke de onları koruyacak akrabalarım da yok. Bu davranışımı göz önünde bulundurarak Kureyşliler aileme sıkıntı vermezler ümidiyle bu işi yaptım demiştir. 

Dikkat edilirse, küfre sempati beslememiş olmasına rağmen çıkarcı bir anlayışla ve gönüllü olarak Mekkelilere hizmete soyunmuştur Âyetlerde; davetçiler kendi inançlarını bırakıp kafir olmadıkça, uygun zaman ve zemini var olur olmaz, her türlü kötülükle karşılaşacaklarının belirtilmiş olması, Müslümanlara idare-i maslahatçılar konusunda yapılan ciddi bir uyarıdır. Ali İmran sûresi 118-120. ayetler ile birlikte konuya yaklaştığımızda, idare-i maslahatçıların nihayetinde refahtan şımarıp azan zalimlerce tasfiye edilmek isteneceğini rahatlıkla görebilmekteyiz. İslâm tarihi ve özellikle yakın tarih, bunun canlı örnekleri ile doludur.

İdare-i Maslahatçılar Allah ın Gazabına Uğrayıp Helâk Olurlar

İdare-i maslahatçı davranışın bir başka sonucu, Allah ın gazabına uğrayarak helâk olmaktır. Bunu, Kur ân da mevcut topluma ibret için hatırlatılması istenen  Cumartesi balık avlanma yasağını çiğneyen kasaba halkının başına gelenlerde görmekteyiz (7 Araf 163-168). Bu ayetlerde kötülükleri icra eden bir toplumun düzelmesi için kendilerine uygulanan bir imtihan sürecine dikkat çekilmektedir. Kötülüklerin icra edildiği toplumda, 3 grup insan vardır: 1. Grup; kötülüğü icra edenler, 2. Grup; kötülüğe karşı çıkıp tavır alanlar, 3. Grup; ilk iki grup arasında olan mücadeleden rahatsız olanlardır. 3. grubun davranışı, idare-i maslahatçı ve çıkarcıdır. İdare-i maslahatçıların, çözümü başkalarına ve geleceğe bırakmaları gibi bu olayda geçen 3. grup da, çözümü geleceğe bırakmakta ve kötülüğü icra edenlere karşı bir şey yapılmasını istememektedir. 

Hatta bu konuda Allah ı görevlendirerek çözümü ertelemektedir. Bu amaçla kötülüğe karşı çıkanlara, Allah ın yerle bir edeceği veya şiddetli bir felaket göndereceği şu güruha ne diye boşuna öğüt verip duruyorsunuz diyerek kötülüğe karşı çıkanların mücadele azim ve kararlığını kıracak ve fakat kötülüğü icra edenleri şevklendirecek bir tutum ve tavır almaktadırlar. Kendilerine yapılan uyarıları kabul etmeyen grupla ve kötülüklere karşı sessiz kalarak, hatta kötülüğü yapanlara karşı çıkanları engelleyerek tavır belirleyen grubun akıbeti aynı olmuştur. Her iki grup zalimler olarak nitelenip, birlikte, Allah tarafından cezalandırmıştır. Yukarıdaki âyetlerde (davet edenler hariç) kasaba halkına ` azap edecek insanların musallat edileceğinin belirtilmesi, `paramparça edilip dünyanın her tarafına dağıtılmaları , `dağıtılanlar içerisinde iyilerin de var olduğunun belirtilmesi; yukarıda ifade ettiğimiz idare-i maslahatçıların sonlarına ilişkin genel bir kanuniyetin varlığına işaret etmektedir. Yukarıda ki ayetlerin devamında dikkatimizi çeken önemli bir husus da, idare-i maslahatçı politikaların insan zihninde yapacağı kirlenmenin doğal sonucu olarak daha da tahripkâr olan Yeniden Gözden Geçirmeci ve Yeniden Anlamlandırmacı (Revizyonist) bir hareketin ortaya çıkmış olabileceğidir.

Sonuç: Ne Yapmalı

Şeytanî ittifak, Mısır da başlatılan büyük yürüyüşü engellemek, kendilerine karşı başlatılan direniş hareketini kırmak için Müslüman Kardeşler hareketi zemininde idare-i maslahatçı politikaları savunabilecek grup/gruplar ortaya çıkarmak isteyecektir. İdare-i maslahatçı hareketin yapabileceği tahribata karşı, acil tedbir olarak Müslümanlar, aşağıda belirtilen hususlarda hassas davranmalıdır: Mısır daki büyük İslam devrimi yürüyüşünü sekteye uğratacak, engelleyecek her türlü saptırıcı hareket ve davranışlara karşı çıkmalı, idare-i maslahatçıları uyarmalı ve ikna etmeye çalışmalıdır. 

Ulu orta yapılan tenkitlerin Şeytanı ittifakın ekmeğine yağ süreceği unutulmamalıdır. `Cahil, bozguncu, gaflete düşenlerin yoluna uyulmamalıdır (Kur an-ı Kerim: 7/199, 142, 25/52, 38/26; 42/15, 18) `Hainleri savunmamalı ve nefsine ihanet edenlerden yana tavır alınmamalıdır (Kur an-ı Kerim: 6. 4/107-110, 105) `Suçlu günahkârlar desteklenmemelidir (Kur an-ı Kerim: 28/17, 86, 87; 11/113, 59 12/108; 4/107-110) `Zalimlere, kâfirlere, müşriklere, münafıklara, dünya hayatından başkasını istemeyenlere ve yalancılara vekil olunmamalı, hevalarına uyulmamalı, onlar benimsenmemelidir (Kur an-ı Kerim: (25/43, 48, 52; 96/19; 68/7-15; 76/24;11/59, 113 3/149; 18/28; 26/151-152; 33/48); `Veli (dost ve sırdaş) olarak kabul edilmemeli ve onlardan kopup uzaklaşılmalıdır (Kur an-ı Kerim: 2/144, 149, 7/179-181; 19/47-49; 10/105; 60/4-6;  4/138-140) Tarihin omuzlarımıza yüklediği en acil görevler bugün için bunlardır. Bunu yaptığımız takdirde hiç şüphesiz kazanacak olanlar İman Edenler olacaktır. (6 Enam 70).

 

19 Eylül 2013 Perşembe

Mısır büyük İslam devrimini bekleyen tehlikeler - 2: Bölünme ve sapma

 (Milli Gazete=

Giriş

İkinci nesil kadife darbe girişimleri ( Arap Baharı ) ile Şer ittifakı, Mısır ve Tunus ta istenen sonuçları elde edemeyince; Mısır da Müslüman Kardeşler yönetimini, askeri darbe ile devirmiş; Tunus ta ise iç karışıklık çıkarılarak NAHDA Hareketi ni başarısız kılmak istemiştir. Mısır daki işbirlikçi darbeye, Müslüman Kardeşler hareketinin cevabı, sivil itaatsizliği öngören, şiddete bulaşmayan bir stratejinin uygulamaya sokulması olmuştur. Bu zorlu ve uzun vadeli süreçte Müslüman Kardeşler hareketinin bizzat kendi içinde karşı karşıya kalabileceği bazı tehlikeler söz konusu olabilir. Geçen yazıda Mısır İslam devrimini bekleyen genel tehlikelerin neler olabileceği üzerinde durulmuştur. Burada ittifakının Müslüman Kardeşler hareketinin içine dönük yürüteceği psikolojik harekâtın bölme ve saptırma boyutu, Türkiye deneyimi üzerinden ele alınıp incelenecektir. Bunu yaparken amaç, Türkiye nin geçmişini kurcalamak, birilerinin haklı birilerinin haksız olduğunu ortaya koymak değildir. Amacımız, geçmişten ders alıp aynı hatalara tekrar düşmemektir.

Erbakan'a Siyasi Yasak Koymak ile Müslüman Kardeşlerin Liderlerini Tutuklamak Aynı Amaçlıdır

Türkiye deki Milli Görüş hareketi ile Mısır daki Müslüman Kardeşler hareketinin siyasi mücadelelerinde karşılaştıkları engeller ve sıkıntılarda benzerlikler bulunmaktadır. Milli Görüş hareketinin Parlamentoya dönük siyasi mücadelesi (Parlamento İçi Siyaset), Müslüman Kardeşler hareketinden daha eski ve daha köklüdür. Koalisyon şeklinde dört kez hükümette bulunmuş, dört partisi kapatılmış ve son kapatma olayından sonra da Milli Görüşçüler tarafından değişik zamanlarda dört ayrı parti kurulmuştur. Milli Görüş hareketinin tecrübesi, Mısır için çok önemli bir kaynaktır. Darbe şekilleri farklılık göstermekle beraber, Mısırlı Müslümanlara karşı yapılan işbirlikçi Sisi darbesi ile Türkiyeli Müslümanlara karşı yapılan işbirlikçi 28 Şubat Post Modern darbesi arasında, amaçlar, hedefler, uygulanan politika, strateji ve taktikler açısından büyük bir paralellik vardır. O nedenle 28 Şubat Post Modern darbe sürecinde Milli Görüş hareketine karşı yürütülen operasyonları ve vuku bulan bazı olayları göz önüne almakta fayda vardır. 

Anayasa Mahkemesi, RP yi, siyasi partiler yasasının 95. Maddesine göre kapatarak her kademedeki yöneticileri ile milletvekillerine, 10 yıllık siyasi yasak getirileceği şeklinde şekillendirirken; ani bir değişiklikle, RP yi Anayasanın 69. maddesi ile siyasal partiler yasasının 101/b maddesine göre kapatma davası açmıştır. RP kapatılıp niçin sadece Erbakan Hoca dahil 5 kişiye, 5 er yıllık siyasi yasak konmuştur Niçin davanın şekli değiştirilmiş, Milli Görüşçü bütün yönetim kadrolarına ve milletvekillerine siyasi yasak getirilmemiştir Çünkü o dönem ABD, Türkiye de askeri bir darbeye ve tüm RP Kadrolarının siyasetten yasaklanmasına karşı çıkmıştır. Türkiye deki tüm darbeleri, organize edip desteklemiş olan ABD nin tavır değişikliğinin sebebi neydi Bunun için Amerikan Kongresi nin, Ortadoğu Masası Şefi Carol Migdalovitz tarafından kaleme alınan Toparlanamayan Türkiye nin Politik Krizi adlı 23 sayfalık ABD raporundan medyaya yansıyanlara bakmakta fayda vardır. Rapora göre ABD, Refah ı istemiyor , Refah ın uzaklaşmasını istiyor. Zorla uzaklaştırılmasına ise, Refah zorla uzaklaştırılırsa, İslami siyaset aşırılaşabilir, Refah daha da güçlenebilir ve bu durum, Türkiye nin uzun vadeli istikrarını ve demokrasisini etkileyebilir, endişesi ile karşı çıkıyor. Raporda, Refahyol hükümetinin ardından bir Milli mutabakat hükümeti kurulabilir önerisi yapıldıktan sonra; Bu seçim sistemi ile, Refah ilk seçimde %21 ile 30 arasında oy alır tespiti yapılmaktadır. Türkiye nin Kaos tan çıkması için de, ya seçim sistemi reformu yapılabilir ya da Başkanlığa geçilebilir.

 Türkiye nin kaostan çıkması için en iyi yol (Başkanlık sistemi) budur denmektedir(1). Almanya Dışişleri Bakanı Kinkel, RP nin kapatılmasının yanlış bir yol olacağını, kapatma kararının Refah hareketini daha da güçlendireceğini belirtmiş; Alman Dışişlerinden Herr Lamers ise, Sizler işleri hep kestirmeden, sertlikle çözmek yanlısısınız Siyasal İslam ın yükselişinde de daha ince, daha gelişmiş siyasi yöntemlere ihtiyaç var. (2) şeklinde bir öneride bulunmuştur. Gerek ABD, gerekse AB, Refah hareketi daha da kuvvetlenecek endişesi ile RP nin kapatılmasına karşı çıkmakta; daha ince, daha gelişmiş siyasal yöntemlerin uygulanmasını istemektedirler.

Daha İnce, Daha Gelişmiş Siyasi Yöntemler

Türkiye deki işbirlikçi çevrelere, gerek ABD lilerin, gerekse AB nin önerdiği ince hesaplar ve yöntemler neler olabilir Türkiye deki olağanüstü hal uygulamalarına, yargı ve fiili darbelere baktığımızda, genel olarak şu sonuçlarla karşılaşmaktayız: Partileri, cemaatleri, hareketleri kapatmak Partileri, cemaatleri, hareketleri daha küçük parçalara bölmek Partilerin, cemaatlerin, hareketlerin kadroları arasına fitne fesad sokarak, hareket kabiliyetlerini kırmak ve en azından bir kısmının dağılıp gitmesini sağlamak. Partileri, cemaatleri, hareketleri baskı altına alarak önceki söylemlerinden vazgeçirmek, saptırmak. Partileri, cemaatleri, hareketleri karşı oldukları sisteme entegre etmek. Bölünen parti, cemaat, hareketlerin içinden bir tanesini sisteme uyum sağlamak şartıyla desteklemek, meşhur etmek, sivrilmesini sağlamak. Hedef alınan partilerin, cemaatlerin, hareketlerin tabanına daha sert hitap eden yeni yapılar kurarak taban kitlenin bölünmesini sağlamak; böylelikle mevcut yapının etkisini kırmak, gücünü zayıflatmak. 

Hedef alınan partilerin, cemaatlerin, hareketlerin tehlikeli olduğu kapatılacakları intibaını meydana getirerek ve yayarak halk desteğini engellemek. Bunların tümü, 1950 yılından itibaren bu ülkede İnönü nün tabiri ile kanunen, cebren ve hile ile uygulanmış ince yöntemlerdir . 28 Şubat Post modern darbe sürecinde RP nin kapatılma şekli, bütün bu ihtimalleri gerçekleştirmeye dönük bir politikanın sonucudur. Süreç, kademeli bir şekilde yönetilmiştir. RP nin kapatılması ile taban ve kadrolar paylaştırılmak, başka partilere kaydırılmak istenmiştir (3). En azından RP içindeki tepki oylarının, eski evlerine dönmelerini sağlamak içindi. Nitekim RP nin %22 lik oy oranı Fazilet partisinde %15 düzeyine gerilemiştir. 28 Şubatçı generallerden Özkasnak, 28 Şubat ın amaçlarından birinin bu olduğunu daha sonra itiraf etmiştir: 28 Şubat Post modern bir darbedir. O günün koşullarında 12 Mart ve 12 Eylül gibi Klasik Darbe yapılamazdı... Bugün 28 Şubat ı küçümsemeye çalışanların bilmesi gereken bir gerçek de şudur: O süreç başarılı olmasaydı 18 Nisan 1999 seçim sonuçları alınamazdı... 

18 Nisan da verilen oy desteği düşmüşse, bunun nedeni 28 Şubat tır. Mısırdaki Sisi darbesi de, Müslüman Kardeşler hareketinin gelecek seçimlerde oy oranını düşürmeye dönük operasyonlar düzenleyebileceğini, Müslüman Kardeşler kadroları tarafından göz önüne alınmalıdır. ABD, ne Refah ı istiyordu ne de darbeyi. O günkü uluslararası konjonktür ve Ortadoğu gerçeği, Türkiye de gelişmekte ve yaygınlaşmakta olan halkın Müslümanlaşması olgusunu, darbeyle çözmeye uygun değildi. ABD nin asıl korkusu RP değildi; İslami siyasetin aşırılaşma ihtimali idi . Bunca baskıya rağmen %15 lık bir oy oranı, Milli Görüş hareketinin sistem için hâlâ en ciddi tehlike olduğunu göstermiştir. ABD raporuna göre ilk genel seçimde %21-%30 bandında rey alacak bir partinin (RP) daha da etkisiz hale getirilmesi için paramparça edilmesi ya da aynı tabana hitap edecek yeni partilerin kurulması gerekmekteydi. 30. 4. 1997. tarihli Milliyet te RP yi Bölmek başlıklı yazısında Talat Halman (Kendisinin mi yoksa ABD nin görüşü mü olduğunu bilemediğimiz) üç öneride bulunmuştur: 1- RP yi bölün , 2- Yeni dini partiler kurun , 3- Sistem partilerini birleştirin. Dikkat çeken nokta, her üç önerinin yol boyu uygulanmış olmasıdır. Aynı tehlike, Mısır da Müslüman Kardeşler hareketi için söz konusudur.

Milli Görüş Hareketini Bölmek- Müslüman Kardeşler Hareketini Bölmek

28 Şubat Postmodern darbe sürecinde RP nin içine dönük başlatılan yaşlı-genç, ılımlı-radikal, dinozor-genç ayrımı kampanyası; Erbakan sonrası için, partiyi bölmeye dönük fitne tohumları idi. Hatta RP nin gençler takımı da, eğer El Nino kendilerine dokunmazsa, dinozorları (!) yollarının üzerinden kaldıracağı için kapatmaya içten içe karşı değiller (4) tarzında yapılan yorumlar; yakın bir gelecekte ateşlenecek fitnenin hangi yönde gelişeceğinin ilk işaretleri olmuştur. Kaynağı belli olmayan bulanık propaganda yoğunlaştırılmış, haber getirip götürenler artmış. RP liler bir fesad bombardımanına tabi tutulmuşlardır. Duygular, özlemler, ihtiraslar,  tahrik ve tahrip edilmiştir. İlk çatlama, Fazilet Partisi Kongresinde Erbakan a rağmen gençlerin adayı olarak Abdullah Gül ün genel başkanlığa aday olması ile meydana gelmiştir. Erbakan sız bir FP de, ANAP tan RP yi sağcılaştırmak için gelenler ve istihbaratçılar, kongre ile birlikte istenen ortamı bulmuşlar, Erbakan ı ve onun yıllara dayanan dava arkadaşlarını ( Ak Saçlılar ) hedef almışlardır. 

Milli Görüş hareketinin salt bir partiden ibaret olmadığını görmemezlikten gelerek Erbakan ın köşesine çekilmesi, karışmaması kampanyasını başlatmışlardır. Bu bunalım döneminde tarafların kullandıkları dil, gerçekten kırıcı, parçalayıcı ve dağıtıcı bir dildi (5) Genel merkez yanlılarının iç bunalıma bakışı; sorun iç dinamiklerden dolayı değil, dış dinamiklerden dolayı ortaya çıkmıştır, şeklindedir. Dışarıdan bazı merkezler, FP de bir iç bunalımı bilerek, isteyerek ve de planlayarak çıkarmaktadır. İçerdekiler de bu oyuna gelmektedir (6). Genel merkez FP içindeki muhalefet hareketine bu temel varsayım çerçevesinde bakmış ve söylemler de buna göre şekillenmiştir. Tarafların o gün yüksek sesle dile getirdikleri konular, aniden ortaya çıkmış değildir. Söylenenlerin muhteva ve şiddetinden bir şuur altı meydana gelmiş olduğunu söyleyebiliriz. O gün yaşananlar, geçmişteki birikimin bir sonucu idi ve taraflar, bu şuur altının oluşmasına birlikte katkıda bulunmuşlardır. Tarafların o gün için öncelikle mutabakata varmaları gereken önemli noktalardan birisi bu olmalıydı. Çünkü taraflar, partiyi beraber yönetmişti. Birileri genel başkan idiyse, diğerleri genel başkan yardımcısı, genel idare kurulu üyesi, grup başkanı, parti sözcüsü, teşkilatlanma başkanı idiler. Geçmişte birbirlerinden herhangi bir şikâyetleri olmadığına göre, o gün birbirlerinden, geçmişten dolayı, şikâyet etmemeliydiler. Gelinen noktada, tüm tarafların ortak sorumlulukları vardı. 

Unutulmaması gereken bir başka gerçek de; 28 Şubat ın bir darbe olarak RP nin üzerine geldiğidir. Bunu yok sayarak alınan mağlubiyeti, çekilen çileyi ve ödenen bedeli açıklamak ne mümkündü, ne adildi, ne de gerçekçiydi. Benzer tehlike, bugün Müslüman Kardeşler Hareketi için geçerlidir. Taraflar hazırlanan tuzağa düşmüştü, iç kavganın geri dönülmez bir noktaya gelmesi için sistem her şeyi yapmaktaydı. Nevzat Yalçıntaş oyunun bu boyutuna o tarihte dikkat çekmişti: Anayasa Mahkemesi ndeki dava uzuyor. Partide çözülme emareleri görüldükçe de daha çok uzatılıyor. Maksat bölmek! Fazilet i, Refah ı, Milli Görüş Hareketi ni, ne derseniz deyin, ufaltıp un yapmak! Bütün bunlar Ankara da bazı odaklarda hazırlanıyor. (7) Dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş ın FP nin kapatılma davası ile ilgili söyledikleri, Nevzat Yalçıntaş ın yukarıdaki ifadelerini teyit etmekteydi: Bu saatten sonra FP kapatılsa da kapatılmasa da çok önemli değil. Çünkü bölük pörçük bir Fazilet var karşımızda. FP deki bu parçalanma, bu partiyi rejim için tehlikeli olmaktan çıkardı. (8) Ne yazık ki FP de vuruşanların bir kısmı, oyunun bu boyutunu ya görmüyorlar ya da görmek istemiyorlardı.

Milli Görüş'ten Merkez Sağ Parti Çıkarmak- Müslüman Kardeşlerden Merkez Sağ Parti Çıkarmak

Türkiye de siyasî yapı; merkez sağ, merkez sol ve çevre partiler gibi bir dağılım göstermekteydi. DP, AP, ANAP ve DYP merkez sağ partilerdir. AP, ANAP ve DYP darbelerden sonra kurulmuştur. Bütün darbeler, merkez sağ partilerin lider kadrolarının yenilenmesini beraberinde getirmiştir. 1980 sonrasında meydana gelen yapılanışla merkez sağ ve sol parçalanmıştır. Bu dağınıklık 28 Şubat Postmodern darbe sürecine gelindiğinde devam etmekteydi. 28 Şubat Postmodern darbesi, Parlamento ve siyaseti kıskaca alıp etkisizleştirirken büyük bir siyasi kaosu da beraberinde getirmiştir. Halkın partilerden soğumasını sağlamıştır. Anketlerde kararsız oyların %40 lara tırmanmış olması, birçok kesimin iştahını kabartmaktaydı. Karasızların çoğalması, lider kadroların yıpranması, FP nin kapatılma davası, Ecevit in sağlık sorunları, hem merkez sağda hem de merkez solda yeniden yapılanmayı gündeme getirmiştir. 10 yıllığına merkeze ( Yeni Merkez Sağ Projesi ), kitlelerin ilgi ve sempatisini çekecek yıpranmamış isim veya isimler aranmaktaydı. 

FP nin yenilikçi kanadı , böyle bir partiyi kurmaya ve Milli Görüş gömleğini çıkarmaya çoktan razı olmuşlardı. Yenilikçi kanadın , Ben Menderes-Özal misyonunu savunuyorum , % 15 in sorunlarını değil, %100 sorunlarını tartışalım , %15 radikal oylar önemli değil, % 15 le değil % 85 ile iktidara talibim. İfadeleri ile gelenekçi kanadın , Partiyi saptırmak istiyorlar , FP merkezli bir çıkış istemiyorlar , Merkez sağdaki boşluğu doldurmak istiyorlar , partinin içini boşaltarak büyütmek istiyorlar , revizyonistler , Özalvari düşünenlerin yeri burası değil , yabancılaşmayı temsil ediyorlar , ifadeleri arasındaki örtüşme, Milli Görüş hareketi içerisinde en ciddi kırılma noktasıydı(5). Muhafazakar Demokrası hareketi olarak AKP bu zihinsel kırılmadan, farklılaşmadan doğmuştur. Milliyet gazetesinden Hasan Cemal ın sorduğu sorulara FP nin yenilikçi kanadının verdikleri cevaplarda Merkez Sağ Parti olma arzusunu görmek mümkündür(4) FP deki bunalım, Yeni Merkez Sağ Proje açısından önemliydi. Sistemden kopmuş, davası İslam olan kitlelerin yeniden sisteme eklemlenmesi gerekmekteydi. Bu, DYP ve ANAP kadroları ile yapılamaz, başarılamazdı. FP içindeki bir ekip de buna inanmış/inandırılmıştı. Dolayısıyla FP içindeki olup bitenler, yalnızca FP lilere bırakılamayacak kadar, bazı çevreler için, önemli hale gelmişti(9).

Sonuç

Sıkıntılı, zor, baskının yoğunlaştığı, bedel ödenmeye başlandığı dönemlerde ilk düşülen hata, kadroların öz eleştiri yapma ve yeniden inşa etme yerine, birbirlerini suçlaması, teşkilatlanma, metod, strateji ve program tartışmalarını yanlış bir mecrada, yanlış bir dil ve üslupla sürdürmeleri; bunun sonucunda hareketin bölünmesine sebebiyet vermeleridir. 28 Şubat Postmodern darbesi, Milli Görüş Hareketinin bölünmesine ve sistemle uzlaşacak yeni bir yapının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Mısır da Sisi Darbesinin önemli stratejik hedeflerinden biri, Müslüman Kardeşler Hareketinin bölünmesi ve Müslüman Kardeşler hareketinin inşa ettiği sistem karşıtı bir tabanı, sisteme entegre edecek yeni bir yapının ortaya çıkarılmasıdır.  Ayrıca, Mısır da parçalanmış olan Sistem Partilerini birleştirmek Darbenin hedeflerinden biridir. Müslüman Kardeşler Hareketi mensupları, bu gerçekleri görüp Türkiye de düşülen hataya düşmemeli; Strateji ve politikalarını, buna göre belirlemelidirler

Kaynaklar

1-Donat, Y., İşte Rapor , 2.5.1997 Milliyet;  Amerika, Darbesiz Çözüm , 3.5.1997, Milliyet,

2- Livaneli, Z., 18.1.1998, Milliyet.

3-  5. 12. 1997 Milliyet; 15.1.1998 Milliyet

4- Cıvaoğlu, G., El Nino , Milliyet, 16.1.1998

5- Can B. FP de Vuruşanların Tarihi Sorumluluğu, Umran, Sayı 79

6- Kutan, R. Alkışlara Dikkat. 15.5.2000, Hürriyet Gazetesi.

7- Cemal H., Fazilet te Yenilikçilerin Yol Haritası., 5.1.2001, Milliyet Gazetesi

8- Savaş, V., 10.1 2001, Gazeteler

9- Özgürel, A. 1.4.2000, Radikal

 

12 Eylül 2013 Perşembe

Mısır büyük İslam devrimini bekleyen tehlikeler - 1

 (Milli Gazete)

Allah ım Senin adınla düşmana saldırırım, Senin adınla düşmanın hilesini defederim ve Senin adınla düşmanın üzerine yürürüm. Hz. Muhammed

Giriş

2001 yılında ABD başkanı Bush tarafından başlatılan ve 100 yıl sürecek haçlı seferleri ile önce Afganistan sonra Irak işgal edilmiş, daha sonra Sudan, Yemen bölünmüş, Somalı ve diğer İslam ülkelerinde iç ihtilaflar kaşınarak, İslam coğrafyası kan gölüne çevrilmiştir. İkinci nesil kadife darbe girişimleri( Arap Baharı ) ile Mısır ve Tunus da istenen sonuç elde edilemeyince; Mısır da Müslüman Kardeşler yönetimi askeri darbe ile devrilmiş; Tunus ise iç karışıklığa sokularak NAHDA Hareketi başarısız kılınmak istenmektedir. Mısır daki işbirlikçi darbeye, Müslüman Kardeşler hareketinin cevabı, Sivil itaatsizliği öngören, şiddete bulaşmayan bir stratejinin uygulamaya sokulması olmuştur. Mısır da Büyük İslam devrimi gerçekleştiği an, domino etkisi yaparak İslam coğrafyasında ki tüm işbirlikçi yönetimler, diktatörler yıkılacaktır. 

Böyle bir etkinin var olabileceğini, tüm bölgesel, küresel ve iç aktörlerin gördüğünü ve ona göre hesap yaptıklarını ve Mısır daki sürece müdahil olduklarını ve bunun devam edeceğini, Mısırlı Müslümanların, öncelikle de, Müslüman Kardeşler Hareketinin iyi görmesi gerekmektedir. Şu gerçek asla unutulmamalıdır: Mısır da bundan böyle vuku bulacak muhtemel tüm gelişmeler, iç dinamikler, bölgesel dinamikler ve küresel dinamiklerin etkileşimi ile şekillenecektir. Bu dinamiklerin tümü geçen yazılarımızda belli bir ayrıntıda ele alınıp incelenmiş; bu etkileşimlerin nasıl bir sonuç öngördüğü ve Müslüman kardeşler Hareketinin Birleşik Cephe Hareketi kurarak yapması gerekenler üzerinde durulmuştur. Müslüman Kardeşler Hareketi, Mısır büyük İslam devrimini Şiddete Bulaşmayan Sivil İtaatsizlik Eylemleri İle gerçekleştirme mücadelesi verirken bizzat kendi içinde karşı karşıya kalabileceği bazı tehlikeler söz konusu olabilir. 

Burada, şer ittifakının Müslüman Kardeşler hareketinin içine dönük yürüteceği psikolojik Harekâtın, Müslüman Kardeşler içerisinde neden olabileceği bazı zihinsel kırılma ve bunun, hareket içerisinde neden olabileceği metot, strateji, politika ve teşkilatlanma tartışmaları ele alınıp incelenecektir. Bu konuda, çok zengin malzemeye sahip olan Türkiye deneyiminden yararlanılacaktır. Darbe şekilleri farklılık göstermekle beraber, Mısır lı Müslümanlara karşı yapılan İşbirlikçi Sisi Darbesi ile Türkiyeli Müslümanlara karşı yapılan İşbirlikçi 28 Şubat Post Modern Darbesi arasında, amaçlar, hedefler, uygulanan politika, strateji ve taktikler açısından büyük bir paralellik vardır. 

Türkiye de Milli Görüş Hareketine Karşı, Mısır da Müslüman Kardeşler Hareketine Karşı Özel Cuntalaşmada Benzerlik 

Bugün Mısır da Müslümanların yaşadıkları, dün Milli Görüş hareketi merkezli olarak Türkiye de yaşanmıştır. O nedenle Bugün Mısır da yaşananlar, bizim için beklenmeyen, sürpriz olan bir durum değildir. Genel olarak Türkiye deki İslami hareketin özel olarak da Milli Görüş hareketinin tarihinde ders ve ibret almak için çok zengin malzeme vardır. Türkiye de 1946 yılından itibaren ordu içerisinde değişik renklerde cuntalar, ekipler hep var olmuştur. Bu cuntalar, dış destek alarak darbe ve muhtıralarla, seçilmiş iktidarları düşürmüşlerdir. Genel olarak cuntaların tümü, ABD-İsrail-AB-İngiltere nin işbirlikçisi olmuştur. 

Mısır ordusu içerisinde Nasır la birlikte başlayan Genç Subaylar cuntası, milletin karşısında konumlanarak hep varlığını koruyarak iktidarda kalmıştır. Türkiye de 1987 den itibaren ordu içerisinde oluşan, Üruğ ekibi olarak isimlendirilen sol cunta, Yön Ekibi , 1990 yılından itibaren ordu içerisinde operasyon yaparak ordunun kilit noktalarını ele geçirmeye başlamıştır. Bu cuntanın en belirgin özelliği, Sol- Mezhepçi- Sabatayist işbirliğine dayanmış olmasıydı. ABD-İsrail-İngiltere-AB şer ekseni tarafından, Sol Mezhepçi-Sabatayist Cuntanın önü, gelecekte yapılacak operasyonlar için, şuurlu bir şekilde açılmıştır(1-3). 90 lı yıllarda Milli Görüş hareketi, yükselen bir güçtü. Yıpranmış olan merkez sağ kadroların hitap ettiği tabanın yeni gözdesi, RP idi. Bunu, hem ulusal hem bölgesel hem de küresel güçler görmekte ve bu hareketi vaktinden önce iktidar yapıp, iktidarda başarısız kılıp, canlı canlı mezara gömmek peşindeydiler. ABD-İsrail-AB-İngiltere şer ekseni tarafından desteklenen cunta, ordu içerisinde buna göre mevzilenmekte ve hazırlık yapmaktaydı. Batı tarafından organize edilen Arap coğrafyasındaki kadife darbelerin ana hedefi, yükselen güç devrimci İslamcı hareketlerin önünü kesmek; modernist Müslümanların öncülüğünde Ilımlı İslam Projesini hayata geçirmek, İslam coğrafyasında yükselen batı düşmanlığını engellemek, Batı işbirlikçisi olarak sistemi, Küresel kapitalizme entegre etmek ve İsrail in menfaatlerini korumaktır. Bu iş için öngörülen ve takdim edilen aday, CFR üyesi, Soros un Nobel ödüllü adamı El Baradey di. Kadife darbe sürecinde Baradey ismi Tahrir meydanına kabul ettirilmek istenmiş ancak başarılı olunamamıştır. 

Batı, halk hareketleri başladığında/başlatıldığında sistemin en ağırlıklı unsuru olan Ordu ile anlaşıp Bin Ali ve Mübarek i devirmişler ve süreçte halk hareketlerine büyük destek vererek Batı düşmanlığının dozajının düşmesini sağlamışlardır. Kadife darbelerin birinci evresi, başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Kadife Darbecilerin Küresel ve ulusal aktörleri, Mısır toplumsal yapısını ve Müslüman Kardeşlerin gücünü iyi bildikleri için, kadife darbe süreci ve sonrasında muhtemel gelişmeleri göz önüne alarak bir planlama yapmışlardır. Kadife darbenin ikinci evresinde(seçim süreci) arzulanan ve öngörülen, Müslüman kitlenin İslami hassasiyeti olan 13 siyasi parti arasında bölünerek sistemin adamı Ahmet Şefik in aradan sıyrılmasıydı. Kadife darbenin ikinci evresi, istenen unsurlar tarafından seçimin kazanılmasına dönüktü. Ancak, Mısır da öngörülen siyasi partilerin kazanmasının mümkün olmadığı anlaşılınca, cunta Mısır da yığınla kanuni düzenleme yaparak istenmeyen hükümetin elini kolunu bağlamıştır. Hatta Mursi seçilir seçilmez, Parlamento feshedilmiştir. 

Türkiye ile benzerlik arz eden nokta, Mısır ordusu içerisinde Genç Subayların Mübarek in yaşlı ekibine karşı cunta oluşturmaları, önemli kilit noktalarını ele geçirmeleridir. Belki de daha da dikkat çekici ve ibret verici olanı, Mursi nin Cumhurbaşkanlığı zamanında bizzat Mursi nin eliyle emekliye sevk edip Mübarek in yaşlı ekibine asıl darbeyi vurmalarıdır. Yıpranmış ekibin tasfiye edilmesi ve genç subayların Kadife darbe sürecine destek vermeleri, Mısır halkı indinde ordunun itibarını artırmıştır. Türkiye deki Sol Mezhepçi-Sabatayist Cuntanın yükselişi ile Mısır daki Genç Subaylar Cuntasının yükselişi arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Benzer bir Cuntanın Tunus ta oluşup oluşmadığına NAHDA Hareketi dikkat etmelidir.

İktidarda Teslim Alma Ya da Başarısız Kılma Operasyonu

Türkiye de Sol Mezhepçi-Sabatayist Cunta, İsrail le olan ilişkilerin başını çekmekte ve RP nin iktidara gelişini engelleme gibi bir yola başvurmayıp onun iktidar oluşundan maksimum faydayı elde etmeyi hedeflemekteydi (4). RP iktidarı, onlar için iyi bir darbe gerekçesi olacak ve Türkiye yeniden formatlanacaktı. İlginç olan, Mısır daki Genç Subaylar cuntasının da, Müslüman Kardeşler hareketinin yükselmesinden maksimum faydayı sağlayacak bir çalışmanın içerisinde olmuş olmalarıdır. Rahmetli Erbakan, bu tehlikeyi ve kurulan tuzağı vaktinden önce görmüş ve 23 Aralık 1993 te yapılmış olan bir röportajda, bu tehlikeye, tuzağa ve bu özel projeye dikkat çekmiştir: Erbakan: Refah Partisi ni bekleyen büyük bir tehlike vardır. Türkiye nin ekonomisi çıkmazdadır. Türkiye, taklitçi zihniyetle yönetiliyor. Bu adamlar, kadrolar kuruyorlar. İktidara getiriyorlar kurdukları kadroları. Yıpranıncaya kadar kullanıyorlar. Sonra yıpranan kadroları ambara kaldırıyorlar. 

Ellerindeki yedek kadroyu iktidar yapıyorlar. Ambara kaldırdıkları kadroyu da yeniden cilalayıp, gerek görülürse iktidara getirmek için hazır bekletiyorlar. Böylece tahterevalli gibi, biri iniyor diğeri çıkıyor. İşte bu nedenle Demirel yedi defa gidip, sekiz defa geri gelebiliyor. Biz buna karşıyız. Biz iktidara geliriz. Geliriz gelmesine de Evet, iktidara gelebiliriz. Ama sonra ne olur İktidarda kalabilir miyiz Yanı bizi iktidara hapsederler Biz bir şey fark ettik. Bugün Türkiye de bizim iktidara gelmemizi engellemek isteyen güçler var. Eskiden bize ilgi göstermeyen bu çevreler, şimdi bize hoş görünmeye çalışıyorlar. Eskiden yolumuza engel koyanlar, şimdi engellerini çekmek ister gibi davranıyorlar. Adeta bizim iktidara gelmemizi ister gibi çalışıyorlar. En azından bize ilişmemeye özen gösteriyorlar Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılıyorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır. Anladığımız kadarıyla, bu adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkartmamak kararı aldılar. Biz iktidara geldikten sonra da bizi iktidarda perişan etmeyi düşünüyorlar Böyle bir planları varmış gibi geliyor bana. 

Biz iktidara geleceğiz. Sonra da bizi iktidara hapsedip perişan etmek isteyecekler. Bize iş yaptırmayacaklar. Önümüze akıl almaz engeller çıkaracaklar. Atacağımız her adımda bizi batırmayı, sabote etmeyi düşünecekler. Hangi soruna el atsak, çözümü yokuşa sürüp, çok kısa zamanda bizleri iktidarda beceriksiz davranmış olmakla suçlayacaklar. İşte Müslümanlar ne kadar başarısız, görün diyecekler. Elimizde Amerikalıların yayınladıkları stratejik araştırma enstitülerinin raporları var. Bunlara göre, Türkiye deki askeri ihtilallar çözüm getirmiyor deniliyor. Ama biz iktidara gelirsek hükümetimizi çalıştırmazlar. Bu raporlardan bizim çıkardığımız sonuç budur. Ama biz Allah a güveniyoruz. (5) Bu kısmı, Türkiye yerine Mısır ı koyarak bir kez daha okuduğumuzda süreçler arasında ki benzerliği çok rahat görebiliriz. Erbakan Hocanın hissettiği tehlikeleri, tuzakları, projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

ANAP la Koalisyonunun Engellenmesi Projesi

Sistem Karşıtı Unsurların Sistem İçine Çekilerek Entegrasyonu Projesi , RP nin Sağcılaştırılması , Merkez Sağ Parti Yapılması

İşbirlikçi Konumuna Sokma Projesi

Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi

Şiddete Bulaştırarak Darbe Yapma Projesi

Koalisyonu Yıkma Projesi

Milli Görüş Hareketini Parçalama Projesi

Milli Görüşün Karşısına Güçlü Rakipler Çıkarma Projesi

Rahmetli Erbakan hislerinde yanılmamış, bu projeler, birbirleri ile bağlantılı bir şekilde devreye sokulmuştur. ANAP ile Koalisyon engellenmiştir. Fakat sonraki dört proje gerçekleşmeyince 28 Şubat Post Modern darbesi yapılmıştır. Hükümet, Beşli Çete nin öncülüğünde Sokak Hareketleri ile desteklenen ve Askerlerin yönettiği bir Psikolojik Harekâtla düşürülmüştür. Yargı devreye sokulmuş, önce RP sonra da FP kapatılmış ve Erbakan Hoca siyasetten yasaklanmıştır. Aynı tehlikeler, Mısır da Müslüman Kardeşler hareketi için geçerlidir:

Müslüman Kardeşler Hareketinin Koalisyon Kurarak Ülkeyi Yönetmesini Engelleme Projesi

Sistem Karşıtı Unsurların Sistem İçine Çekilerek Entegrasyonu Projesi , Müslüman Kardeşler Hareketinin(Temsil eden Siyasi Partilerin) Sağcılaştırılması , Mısır Merkez Sağ Partisi Yapılması

İşbirlikçi Konumuna Sokma Projesi

Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi

Şiddete Bulaştırarak Darbe Yapma Projesi

Müslüman Kardeşler Hareketini Paramparça Etme Projesi

Müslüman Kardeşler Hareketinin Karşısına Güçlü Rakipler

Çıkararak Müslüman Kitleleri

Sisteme Entegre Etme Projesi

Bir yıl boyunca bir taraftan ABD, Mursi yi teklifler yaparak kendi çizgisine getirmeye çalışmış; diğer taraftan Genç Subaylar cuntası, Mursi yi yıpratacak her türlü operasyonu yapmıştır.  İlk dört proje fiilen uygulanmıştır. Buna ilişkin değerlendirmeler, geçmiş makalelerde bulunabilir.  Başarı elde edilemeyince liberal, sol, laik ve eski dikta rejiminin taraftarları, Soros destekli yeni bir Kadife darbe girişiminde bulunmuşlardır. Türkiye de 28 Şubat denen süreç, Mısır dan farklı olarak Askerlerin ve Sivil beşli çetenin öncülüğünde başlatılıp devam ettirilmiştir. Erbakan ın değil koalisyon ortağı Çillerin iradesi bozulup başbakanlığın el değiştirmesini istemesiyle, 28 Şubatçıların akıl hocası, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, istediği fırsatı yakalamış ve Erbakan ın başbakanlığı iade etmesi sonrasında Çiller yerine Mehmet Yazar a hükümeti kurma görevini vererek Refahyol Hükümetini düşürmüştür. Mısır da Tahrir Meydanında ikinci Soros Kadife darbe girişiminin muhtemel iki amacı vardı:

1-Mursi ve Müslüman Kardeşler Hareketinin iradesini çözerek istifaya zorlamak. 

2- Müslüman Kardeşler Hareketini Tahrir ile tahrik ederek şiddete bulaştırmak.

Bu iki amaç hedefine ulaşmayınca, ABD nin onayı ile Genç Subaylar Cuntası, Mursi yi fiili bir darbe ile iktidardan düşürüp yönetime el koymuştur. Bunun üzerine Müslüman kardeşler hareketi, milyonluk mitingler ve gösteriler yaparak şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri ile direnişe başlamıştır.

Erbakan a Siyasi Yasak, Mursi ve Müslüman Kardeşlerin Liderlerini Tutuklama

Türkiye de Refahyol Hükümeti düşürülmüş, Erbakan hocaya siyasi yasak getirilmiş ve RP kapatılmıştır. FP kurulmuş ve Lidersiz girdiği ilk seçimde, bütün baskılara rağmen, %16 rey alınca, hiçbir haklı yasal gerekçe olmadan FP de kapatılmıştır. Partilerinin kapatılmasına alışkın olan Milli Görüş hareketi için parti kurmak mesele değildi. Bunu İşbirlikçi 28 Şubatçı darbeciler ve onların efendileri de bilmekteydi. Onların da asıl amacı, Erbakan ı siyaseten yasaklamak ve Partileri kapatmak değildi. Asıl amaç, Milli Görüş Hareketini bölmek veya saptırmak ya da ona rakip olabilecek dindar görünüşlü partiler ortaya çıkarmaktı. Buna imkân sağlamak için ard arda iki parti kapatılmış, Milli Görüşün lideri Erbakan a siyasi yasak getirilmiş Ve Milli Görüş hareketini bölmek için psikolojik bir harekat başlatılmıştır. Benzer durum Mısır da yaşanmaktadır. Mursi ve Müslüman Kardeşler Hareketinin üst düzey yöneticileri tutuklanmıştır. Amaç, Müslüman Kardeşler Hareketini, Mısır daki işbirlikçi sistem, ABD-İsrail-AB-İngiltere şer ittifakı için tehlike olmaktan çıkaracak tarzda parçalamaktır. Bundan Sonra yürütülecek Psikolojik harekât buna dönük olacaktır. Bu nedenle Müslüman Kardeşler Hareketi, bu gerçeği görerek içe dönük her türlü mücadeleyi engelleyip dışa çevirmelidir.

Kaynaklar

1-Koru,  F.,  Ne değişti, Y. Şafak, 25.8.2000

2- Akit Gazetesi, 10.6 1997. ST Petersburg Times dan alıntı

3- Coşkun, M.; Çakmak N., Attilâ İlhan la çeşitli konulardan... Milli Gazete 22-23-24.03.2003.

4-Vatandaş, A., Armagedon Türkiye İsrail Gizli Savaşı, Timaş yay., İstanbul, 1997, S;22- 28, 33-34, 46-55, 113-116

5- Altındal, A., Röportaj, 23-24 Aralık 1993, Yeni Günaydın.

 

5 Eylül 2013 Perşembe

Mısır büyük İslam devriminin dış dinamikleri - 3: NATO

 (Milli Gazete)

Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. 26 Şuara 227

Mısır da ABD-AB-Siyonist-İngiltere-Suud-Katar-BAE (şer ekseni) ittifakı ile fiili bir askeri darbe gerçekleşmiştir. Müslüman Kardeşler hareketi, sivil itaatsizliği öngören, şiddete bulaşmayan bir strateji uygulayarak tüm Mısır halkını şer ekseninin karşısına bir güç olarak dikmek istemektedir. Cuntanın 14.08.2013 gecesi ve sonrasında yaptığı katliamlar, bundan sonra yaşanacak olanların göstergesi olup İslami hareket, şiddet ortamına çekilerek tuzağa düşürülmek istenmektedir. Şiddete bulaşmadan yürütülecek uzun vadeli ve yüksek stratejili bir cihad, Allah ın izniyle Büyük İslam Devrimini gerçekleştirecek ve 21. Yüzyıl Haçlı Seferleri ve onların yerli işbirlikçileri Mısır da perişan edilecektir. Mısır da Büyük İslam devrimi gerçekleştiği an, domino etkisi yaparak İslam coğrafyasında ki tüm işbirlikçi yönetimler, diktatörler yıkılacaktır. Bu yazı serisinde, Mısır da ard arda vuku bulan olayların analizi yapılmakta ve buradan Dünya İslam Birliği ve Büyük İslam Devrimi için yapılabileceklere ve alınabilecek derslere yer verilmektedir. 

Konu ile ilgili;1- Tükürün, 2- Mısır da Bir Devrim Daha Var, 3- Mısır Büyük İslam Devriminin İçDinamikleri-1: Ekonomi, 4- Mısır Büyük İslam Devriminin İç Dinamikleri-2: Ordu,5- Mısır Büyük İslam Devriminin İç Dinamikleri-3: Siyasi Aktörler, 6-MısırBüyük İslam Devriminin Dış Dinamikleri-1: Büyük İsrail Projesi(BİP) , 7- MısırBüyük İslam Devriminin Dış Dinamikleri-2: BOP başlıklı makaleler yazılmıştır.Burada, Mısır Büyük İslam Devriminin dış dinamiklerindenNATO faktörü ele alınacaktır.

Yeni NATO Konsepti

İkinci dünya savaşının sonuna doğru, İkinci dünya savaşının galipleri, Moskova, Tahran, Qubeec ve Yalta Anlaşmaları ile dünyayı aralarında paylaşmışlardır. Bu paylaşma sonrasında komünist ve kapitalist blok arasında başlayan soğuk savaş, ABD ve Sovyet merkezli olarak dünyayı kamplaştırmıştır. NATO ve VARŞOVA paktları, bu paylaşımın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (1). ABD, soğuk savaşı fırsat olarak kullanıp, kendi değerlerini üye ülkelere ve dünyaya yaymıştır. NATO nun en büyük tahribatı, pakt içindeki ülkelerin askeri personelini, zihinsel olarak değiştirip kendi halkına yabancılaştırması olmuştur. 1989 yılında, Soğuk Savaş sona ermiş; 1991 yılında da, Sovyetler Birliği dağılarak batı için tehdit olmaktan çıkmıştır. 

Sovyetler, NATO ülkeleri için tehdit olmaktan çıkmasına rağmen, ABD, ısrarla NATO nun varlığını devam ettirmesini, hatta genişletilmesini istemiştir. 1990 yılında yapılan Londra Zirvesi nde, NATO nun varlığını sürdürmesi karar alınmıştır. Londra Zirvesi nde, NATO nun varlığını devam ettirebilmesi için 1949 yılında ortaya konmuş olan kuruluş amacı (diğer devletlerden gelecek saldırılar), genişletilerek değiştirilmiştir. Buna göre NATO nun yeni güvenlik kavramı , uluslararası istikrarsızlık , göç dalgası tehlikesi ve uyuşturucu ticaretine karşı önlemler alınması şeklinde belirlenmiştir (2). Londra Zirvesi nde, uluslararası güvenliği tehdit eden , uluslararası istikrarsızlığa neden olan unsurlar tabiri ile çok esnek bir tanımlama yapılarak NATO ya hareket elastikiyeti kazandırılmıştır. Soğuk savaş döneminde çok açık bir tehdit olarak Sovyetler Birliği vardı. Soğuk savaş sonrası böyle bir tehdit ve düşman ortada yoktu. NATO ülkelerine yönelebilecek tehditle ilgili ortada var olan belirsizlik, NATO nun hem varlığını hem de genişlemesini tehdit etmekteydi. Bu durumu aşmak için, 1995 yılında, dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes, Batı ve NATO için en ciddi tehlikenin, İslamcı terörizm olduğunu ifade ederek aranan düşmanı bulmuştur (3). 

1999 Washington Zirvesi nde NATO Stratejik Konsept i; İttifakın, ortak çıkarlarına yönelik olarak oluşabilecek yeni tehditlerin (bölgesel çatışmalar, kitle imha silahları ve terörizm gibi ulus ötesi tehditler) önlenebilmesi için yeni görevler üstlenebilmesi ve bu amaçla savunma kabiliyetlerini geliştirilmesinin gerekliliği şeklinde değiştirilerek kabul edilmiştir (3). Yeni Stratejik Konseptin öne çıkardığı maddeleri, üç grupta toplamak mümkündür (4):

1- Yeni tehdit Maddeleri: 3., 20.,21., 24.

2- NATO kuvvetlerinin Alan dışı kullanımına ilişkin maddeler:24., 31., 36.,38.

3-  NATO nun BM kararlarına bağlı kalmaksızın askeri harekat kararı vermesine ilişkin maddeler: 24., 31., 41., 51.

Yeni konseptin 20-24. Maddelerinde NATO ülkelerine doğrudan bir saldırı ihtimalinin azaldığı; ancak ittifak üyeleri için askeri olmayan risklerin çoğaldığı ifade edilmektedir. Bu tehditler, Avrupa-Atlantik çevresindeki istikrarsızlıklar, ekonomik, sosyal, etnik, mezhebi gerilim ve çatışmalar, yetersiz veya başarısız ihtilaller, insan hakları ihlalleri, devletlerin dağılması, kitle imha silahlarının yayılması, terörizm ve sabotaj gibi tehlikelerdir. 5. Maddedeki Krizlere Müdahale Operasyonları kapsamında, bir NATO ülkesine doğrudan saldırı olmasa bile NATO ya, krizlere müdahale etme imkânı verilmiş olmakla alan dışılık sorunu aşılmıştır (5). Ayrıca Yeni konsepte , 38. Madde: Akdeniz NATO ya üye ülkelerin ilgi alanıdır. Avrupa nın güvenliği Akdeniz deki güvenlik ve istikrara sıkı sıkıya bağlıdır. kararının yer alması ile Kuzey Afrika otomatik olarak NATO nun müdahale alanı olarak belirlenmiştir. 1999 Washington Zirvesi nde benimsenmiş olan NATO Stratejik Konsepti, ABD ne yapacağı operasyonlar için gerekli imkânları sağlamıştır. 

Bundan sonra yapılacak iş, operasyon yapabilmek için şartları hazırlamaktan ibaretti. ABD, 2001 yılında, 11 Eylül diye anılan, ABD derin devletinin derin provokasyonu ile bu fırsatı sağlamış ve 11 Eylül eylemini gerçekleştirenlerin, İslam coğrafyasının değişik ülkelerinden mücahitler olduğu psikolojik savaşı kampanyasını başlatmış ve NATO ülkeleri kamuoyuna İslami terörizmin (!) varlığını kabul ettirilmiştir. Bunun sonucunda NATO müttefikleri, 3 Ekim 2001 tarihinde terörizmle mücadelede konusunda bir dizi karar almışlardır.

Kartal Yardımı Operasyonu (9 Ekim 2001 16 Mayıs 2002) ile Afganistan işgal edilmiştir. Aktif Çaba Operasyonu ( 26 Ekim 2001) ile Akdeniz deki denizcilik faaliyetleri kontrol edilmeye başlanmıştır. Bu operasyonun görev alanı, 10 Mart 2003 de Cebelitarık Boğazı ndan geçişler ve Mart 2004 de Akdeniz in tamamını kapsayacak şeklide genişletilmiştir. 26 Ekim 2001 de başlayan görev, bugüne kadar devam etmektedir (3). 21-22 Kasım 2002 Prag Zirvesi nde terörizm, stratejik bir tehdit olarak üyeler tarafından kabul edilmiştir. Böylelikle Yeni NATO ya , sadece savunma temelli bir misyon yüklenmemiş, aynı zamanda, terörizmle mücadele gibi yeni tehditlere karşı, ihtiyaç duyulan her yerde görev alabilecek bir fonksiyon yüklenmiştir. 

Prag zirvesi ile ABD amacına bir adım daha ulaşmıştır. Prag Zirvesi ile birlikte başlatılan yeniden yapılanma sürecinde, terörle mücadeleye yönelik olarak Müttefikler, yeni tehditlerle mücadele edebilecek şekilde kabiliyetlerini geliştireceklerine dair siyası bir taahhütte (PYT) bulunmuşlardır (3). ABD nin amacı, NATO yu küresel bir güç haline getirerek yeni düzenlemelerle, müttefik güçleri daha aktif, daha hızlı hareket edebilen bir yapıya kavuşturup, onlara bazı külfetleri ve sorumlulukları yıkma ve onları birer Truva atı olarak kullanmaktır. Bu sebeple 2002 de, NATO Askeri Komitesi Başkanı General Naumann, NATO nun yeni döneme ilişkin fonksiyonunu, küresel bir ittifak olarak tanımlamıştır: 

NATO artık eskiden olduğu gibi bölgesel bir savunma örgütü olarak kalamaz: üye ülkelerin çıkarlarını nerede olursa olsun koruyabilecek ve gelecekte kurulabilecek koalisyonların temelini oluşturacak küresel bir ittifak haline gelmelidir. (6) Nitekim Prag zirvesinde kabul edilen Sivil Olağanüstü Hal Eylem Planı ile terörizmle mücadele edebilecek acil müdahale kuvvetinin kurulması , ilk kez seslendirilmiştir. Dönemin (2003) NATO Konseyi Daimi Üyesi Nicholas Burns a göre eski NATO ölmüştür yeni NATO şerif ve istekliler koalisyonundan oluşmalıdır: Yeni ortaklar, yeni üyeler, yeni askeri güç ve yeni stratejik görev bir arada ele alındığında yeni bir NATO ya sahip olduğumuz ortaya çıkıyor. En azından, mecazi anlamda, Soğuk Savaş döneminde gerçekleştirdiği başarılardan ötürü eski NATO yu şerefli bir emekliliğe sevk ettik; fakat şu an çok farklı tehditler karşısında çok farklı bir zaman dilimi için yeni bir NATO inşa etmekteyiz. (7) 2004 Mart ında 7 Doğu Avrupa ülkesinin NATO ya dahil edilmesi ile birlikte, Baltık Denizi nde NATO üssünün kurulması öngörülmüş, füze savunma sistemlerinin Çek Cumhuriyeti ve Polonya ya yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır. 2

7 28 Haziran 2004 de yapılan NATO İstanbul Zirvesi nde, Kafkasya ülkeleriyle ilişkileri artırma ( Yoğunlaştırılmış Diyalog ) kararı alınmıştır. Bu zirvede, Gürcistan, Azerbaycan ve Özbekistan ın NATO ittifakıyla Bireysel Ortaklık Harekât Planı geliştirme isteklerine de onay verilmiştir(8). NATO nun Bükreş Zirvesi nde (Nisan 2008), Ukrayna ve Gürcistan ın NATO ya alınacağı açıklanmıştır. NATO, Strazburg (Nisan 2009), Lizbon (Kasım 2010) ve Chicago zirvelerinde de Gürcistan ın üye yapılacağına ilişkin sözlerini tekrarlayıp durmuştur. 2010 yılında Portekiz in başkenti Lizbon da gerçekleştirilen zirvede, NATO nun füze savunma sistemlerinin Türkiye ye yerleştirilmesi kararı alınmıştır. Lizbon zirvesine kadar NATO nun amacı, müttefiklerine yönelik tehditlere karşı bir koruma göreviydi. Ancak, Lizbon zirvesinde, NATO nun dünyadaki kriz bölgelerine müdahale etmesine karar verilerek hukuki bir altyapı meydana getirilmiştir. NATO Stratejik Kavram ının 20. Maddesi nde, NATO nun sınırlarının ötesinde ortaya çıkan/çıkabilecek risklerin, ittifak üyelerine doğrudan tehdit oluşturabileceğini ve NATO nun bu nedenle muhtemel krizlere, çatışmalara ve çatışma sonrası istikrarın sağlanması bağlamındaki çabalara müdahil olacağı belirtilmektedir (8). 

Bu zirvede siber saldırı konusunun da NATO tarafından tehdit olarak algılanması gerektiği kabul edilmiştir. 20-21 Mayıs ta 2012 de yapılan Chicago Zirvesinde Füze Savunma Sistemi nin Malatya Kürecik te kurulması tüm dünyaya ilan edilmiştir (1).

Yeni NATO Ve Büyük Ortadoğu

24 Ekim 2003 de, Prag da gerçekleştirilen NATO ve Büyük Ortadoğu adlı konferansta NATO Konseyi Daimi Üyesi R. Nicholas Burns ün yaptığı Yeni NATO ve Büyük Ortadoğu adlı konuşmasında NATO nun yeni görev alanının Büyük Ortadoğu Coğrafyası olduğu açıklamıştır: Avrupa ve Kuzey Amerika hâlâ NATO nun güvencesi (mandate) altındadır. Fakat Batı veya Orta Avrupa da ya da Kuzey Amerika da oturarak bu işi yapabileceğimize inanmıyoruz. Hem kavramsal yönelimimizle hem de askeri gücümüzle doğuya ve güneye konuşlanmak zorundayız. NATO nun geleceğinin doğu da ve güneyde olduğuna inanıyoruz. Bu da Büyük Ortadoğu dur. (7) 

Burns e göre NATO ülkelerine asıl tehdit bu coğrafyadan gelecektir: NATO nun gelecekteki misyonu, krizleri önleme ve söz konusu krizlere karşılık verme şeklinde olacaktır. Krizlere verilecek karşılık ya bir savaş görevi veya bir rehine kurtarma operasyonu ya da Fransa, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Birleşik Devletlere yönelecek tehdidin kaynağı olabilecek Orta ve Güney Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde gerçekleştirilecek barış gücü operasyonları şeklinde olacaktır. Söz konusu küresel tehdit Amerikan halkını ve aynı zamanda, NATO içinde yer alan bir süre sonra sayısı yirmi altıya çıkacak olan- on dokuz ülke halkının tamamını da etkileyen en büyük tehdittir. Bu, temel bir değişim işaretidir. (7) NATO, farklı girişim ve organizasyonlarla nüfuz alanını genişletmeye, gelebilecek muhalefeti engellemeye ve karşısındaki bloğu bölmeye çalışmaktadır. Akdeniz Diyaloğu bunlardan biridir: Söz konusu Büyük Ortadoğu daki bu stratejiyle ilgili bir başka boyut ise şudur: NATO 1995 yılından bu yana, İsrail in yanı sıra Mısır ve Ürdün le birlikte Kuzey Afrika daki Arap ülkelerinin yer aldığı toplam altı Arap ülkesinin bulunduğu, Akdeniz Diyaloğu adıyla anılan bir program geliştirmiştir. Akdeniz projesi bağlamında Arap ülkeleri ve İsrail arasında siyasal diyaloğu geliştirme konusunda görüşmeler devam etmektedir.... 

Sadece NATO nun Akdeniz Diyaloğu yla ilişkisini geliştirmeyi değil, aynı zamanda Kafkasya ve Orta Asya ile de bu ilişkiyi geliştirmeyi düşünmeliyiz... Bu ülkeler bizimle yani NATO ittifakındaki ülkelerle demokratik değerlerin tümünü paylaşmıyorlar. Fakat bu ülkeler, barışın korunmasında bizimle birlikte hareket etmek ve çatışmayı önlemede bizimle birlikte olmayı arzuladıkları stratejik bir perspektifi paylaşmaktadırlar. Bu ülkeler bizim ortaklarımızdır ve bu ülkelerle ortaklığı geliştirmeliyiz. (7). 

Dikkat edilirse bu ülkelerin, ABD ile aynı değerleri paylaşıp paylaşmamaları önemli değildir; önemli olan ABD nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yapacağı işgal hareketine yardımcı olması, ses çıkarmamasıdır.

Sonuç: NATO ya Karşı Birleşik Cephe Hareketi

Soğuk Savaş sonrası NATO konseptinde yapılan değişiklikler ile NATO, Şer ittifakının küresel askeri gücü haline dönüştürülmüştür. Tehdit algısındaki esneklik, BM kararlarından bağımsızlık, her ülkeye müdahale etme imkânını NATO yönetimine sağlamıştır. Mısır bağlamında NATO faktörünü ele aldığımızda Soros un işbirlikçi Kadife darbecilerinin, NATO nun tehdit algısına uygun bir ortamı Mısır da oluşturma imkânları vardır. Bu gerçek, Müslüman Kardeşler Hareketi tarafından göz önüne alınmak zorundadır. Ayrıca NATO, Akdeniz Bölgesini bir güvenlik alanı olarak kabul etmiş (Madde 38) ve Aktif Çaba Operasyonları ile Akdeniz deki tüm denizcilik faaliyetlerini kontrol etmektedir. Akdeniz Diyaloğu adı altında Mısır ve Ürdün le birlikte Kuzey Afrika daki Arap ülkelerinin yer aldığı toplam altı Arap ülkesinin bulunduğu işbirlikçi bir organizasyon gerçekleştirilmiştir. Müslüman Kardeşler Hareketi nin hakim olduğu bir Mısır, Akdeniz Diyaloğu için ciddi bir problemdir. 

Ayrıca Mısır, Büyük Ortadoğu coğrafyasında bulunan en stratejik ülkelerden biridir. Doğu Akdeniz i ve Süveyş Kanalını kontrol edebilmektedir. Böyle bir ülkenin Müslüman Kardeşler yönetiminde olması, gene NATO yönetimi tarafından istenmemektedir. Bütün bu etkenleri göz önüne aldığımızda, Müslüman Kardeşler Hareketi nin iktidar yolculuğunda, NATO engelleyici bir dış faktör olarak vardır ve var olacaktır. O nedenle Müslüman Kardeşler Hareketi, eylem planında ve stratejisinde NATO gerçeğini göz önüne almak durumundadır. Şer ittifakının karşısına dikeceği ana güç, teşkilatlandırılmış Mısır Halkının gücüdür. O nedenle Müslüman Kardeşler Teşkilatı, Anti Siyonist, anti kapitalist, Anti emperyalist, Batı ve NATO karşıtı tüm güçleri Birleşik Cephe Hareketine dahil ederek bu zalimler grubunun karşısına dikmelidir.

Kaynaklar

1- Özertem H.S., Rusya NATO ilişkileri, Analist dergisi Sayı 17, Temmuz 2012, S: 42-45 Akalın, C., NATO (Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü)

2- Yayıldıkça Krize mi Sürükleniyor , Jeopolitik, Yıl: 3, Sayı: 11, Yaz 2004, s. 88

3- YAMAN, D., Nato nun Yeni Görevi: Terörizmle Mücadele ve Bu Eksende Atılan Adımlar, Uluslararası Hukuk ve Politika Cilt 2, No: 7 ss.41-53, 2006

4- Erol bilbilik, NATO Zirvesi ve İstanbul Zirvesi ve Genişletilmiş Ortadoğu Stratejisi, İstanbul, Otopsi Yayınları 2004, s: 30-35.

5- Peksarı, D. G., NARO NUN Değişen Konsepti, Yüskek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale, 2006 S: 40-60.

6- Naumann K., NATO Yeni Karar Zamanı, NATO Review, Yaz 2002, S:1-6

7- Burns, R. N., Yeni NATO Ve Büyük Ortadoğu 24 Ekim, 2003

8- Güner, Ö., Gürcistan ın NATO Bilmecesi ve Rusya, Analist dergisi, Sayı 17, Temmuz 2012, s: 46-47.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...