16 Kasım 2012 Cuma

Çatışan güçler açısından Suriye meselesi -5: Vatikan faktörü

 (Milli Gazete)

"Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: «Kuşkusuz doğru yol, Allahın (gösterdiği) dosdoğru yoldur.» Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, senin için Allahtan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı." (2 Bakara 120)

Suriyedeki olaylar, 1-Suriye iç dinamikleri, 2-bölgesel dinamikler ve 3-küresel dinamikler olmak üzere 3 ana eksene bağlı olarak gelişmekte ve şekillenmektedir. Geçen haftalardaki yazılarda, Suriye üzerinde etkili olan ABD- Siyonizm-İngiltere-Küresel Sermaye (Şer Ekseni), Çin, Rus, İran ve Türkiye dış dinamiklerini incelemiştik. Burada, Suriyede çatışan güçlerden biri olan Vatikan faktörünü ele alıp inceleyeceğiz.

"100 Yıl Sürecek Haçlı Savaşı" ve "Vatikanın 3. Bin Yıl Projesi"

Laik-Seküler değerler merkezli bir Küreselleşmeye ve ABDnin patronluğuna en ciddi muhalefet, İslam dünyasından gelmektedir. İslam dünyası, sadece mevcut hegemonyaya baş kaldırmıyor, aynı zamanda insanlara ayrı bir yaşam tarzı ve ayrı bir dünya görüşü de sunuyor. Müslümanlar; tüketime, lüks ve israfa, sınıfsal ayırıma karşı olan bir düşünce ve hayat tarzını, alternatif olarak dünya insanlığına sunuyorlar. Batı toplumlarında insanlar, Batı türü yaşam tarzına karşı ciddi bir tepki göstererek İslamı benimsiyorlar. Batı yönetimleri için en tehlikeli durum, İslamın bir yaşam tarzı olarak 21. asırda ilgi görmüş olmasıdır.

1990lı yılların ortalarına doğru ABDde yapılan birçok filimde dünyanın doğal afetler dâhil büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacağı işlenmeye başlanmıştır. Bu filmlerde, imalı bir şekilde düşmanın Müslümanlar olduğu; kurtarıcıların da, Evanjelik Hıristiyanlar ile Yahudi koalisyonu olduğu açık bir şekilde anlatılmaktadır. Oysa daha önceki yıllarda, çevrilen bu tür filmlerde kurtarıcılar, yalnızca Hıristiyanlar idi.(1) Bu, yeni bir dönemin başlayacağının ifadesi idi. Geniş kapsamlı olarak yürütülen özel Psikolojik savaşın sonucunda, ABDde, Evanjelik Hıristiyan(Neocon)- Yahudi ittifakı gerçekleştirilmiştir.

Hıristiyanlık açısından dikkat edilmesi gereken nokta, biri ABDde, diğeri Vatikanda olan iki ayrı ağırlık merkezinin var olmuş olmasıdır. ABD merkezi, Yahudilerle işbirliği halinde ya da Yahudilerin kontrolündedir. Vatikan ise, böyle bir ittifaka şimdilik mesafeli durmaktadır. İsanın Çilesi filminin piyasaya sürülmesi, ABDdeki koalisyonu çözmeye dönük, Vatikanın bir karşı hamlesidir.

Diğer taraftan gene 1990lı yılların başında, Avrupadaki Müslümanların batı toplumlarından ayrı bir "ulus" meydana getirdikleri ve bunlarla hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğu üzerinde kamuoyu oluşturma çalışmaları yapılmıştır. 1992 yılında, New Perspectives Quarterlyde Joel Kotkin, bu durumun Batı için ciddi bir korku kaynağı olduğuna dikkat çekmiştir:

"Batıdaki Müslümanların çoğalmasıyla birlikte Avrupada on üçüncü ulus ortaya çıktı... Bunun yarattığı korku giderek bütün Batıyı sarıyor... Batı ile Avrupadaki on üçüncü ulus arasındaki sürtüşmenin bundan sonraki aşaması tarihi bir hesaplaşmaya kadar varabilir."(3)

18 Temmuz 1998de, İngilterenin Canterbury katedralinde dünyadaki Anglikan kiliselerinin üst düzey yöneticilerinin katıldığı 14. Lambeth toplantısında, Hıristiyanlığın yeni hedefi, Türki cumhuriyetler, Ortadoğu halkları ve Müslüman ülkelerde Hıristiyanlığın yaygınlaştırılması olarak belirlenmiştir. Bu toplantıdan 2 yıl sonra, 24 Aralık 2000de de Papa, "Birinci Bin Yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci Bin Yılda Afrika ve Amerika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü Bin Yılda Asya Hıristiyanlaştırılacak" tarzında bir açıklamada bulunmuştur(2).

3. bin yılda Asyanın Hıristiyanlaştırılması hedefi, Vatikanın yeni misyon ve vizyonunu belirlemektedir. Dolayısıyla Büyük Ortadoğu coğrafyasının Hıristiyanlaştırılması, Vatikanın en önemli hedefleri arasındadır.

Papanın bu açıklamasından yaklaşık bir yıl sonra, 11 Eylül 2001, ABDde, İkiz Kuleler vurulmuştur ve suçlular da Müslümanlar ilan edilmiştir. Olay sonrasında, ABD başkanı Bush, "100 yıl sürecek haçlı seferleri başlatılmıştır." ifadesini kullanmıştır. Keza 19 Nisan 2004 tarihinde, ABDdeki seçim kampanyasında Bush, kendisinin 100 yıl sürecek bir haçlı seferinin içinde olduğunu açık bir şekilde tekrarlamıştır. Diğer taraftan, Huntingtonun medeniyetler çatışması tezinde, "asıl düşman İslamiyetle hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğunu" ifade edilmektedir.(4) ABDli Senatör Joseph Lieberman; "teolojik demir perde artık inmiştir ve yeni bir soğuk savaş başlamıştır." (5) demiştir.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda, Hıristiyanlığın her iki merkezinin İslam coğrafyasını Hıristiyanlaştırmak için ittifak içerisinde olduklarını söyleyebiliriz.

Büyük Ortadoğu Coğrafyasının Hıristiyanlaştırılması ve Vatikanın Dinler Arası Diyalog Projesi

2. Vatikan Konsili Hıristiyan Olmayanlar Sekretaryasının 1973 yılındaki sekreteri Pietro Rossano, Sekretaryanın yayın organı Bulletindeki yazısında, Dinler arası Diyalogdan amacın, Hıristiyanlığı yaymak olduğunu ifade etmektedir (2):

"Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncili öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesihin sevgisini ve Mesihin sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncili yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır."

Papa II. John Paul, 1991 yılında, "Kurtarıcı Misyon (Redemptoris Missio)" isimli genelgesinde, diyalogdan ne anlaşılması gerektiğini aşağıdaki şekilde açıklamaktadır (2):

"Dinler arası diyalog, Kilisenin bütün insanları Kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesihi ve İncili bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir.

Tanrı, Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendine çağırmakta, vahyinin ve sevgisinin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir... Bu açıklamalar yapılırken, kurtuluşun Mesihten geldiği ve diyalogun evangelizasyon (misyon)dan ayrılmadığı gerçeği göz ardı edilmemiştir"

Bu çalışmalara katılmış olan Bulgaristan Müftüsü Mustafa Hacı, Dinler Arası Diyalogla ilgili, "Hıristiyanlar kendi dinlerini muhafaza edemeyince, Müslümanları da Hak Dinden saptırmaya çalışıyorlar." şeklinde yaptığı açıklama, projenin asıl amacını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Dinler arası Diyalog Projesi, Vatikanın Üçüncü Bin Yıl Projesinin Truva atıdır.

Vatikan Ve Suriye Denklemi

Büyük Ortadoğu Projesi, İslam coğrafyasının etnik ve mezhepsel parçalara ayrılarak, 100 yıl sürecek bir kaos döneminin ortaya çıkmasını; Vatikanın 3. Bin Yıl Projesi de, bu coğrafyada ki insanların Hıristiyanlaştırılmasını hedeflemektedir. Bu iki Proje, İslam coğrafyasında uygulamaya sokulmuştur. İslam coğrafyasında var olan Hıristiyan topluluklar, Arap Baharı denilen süreç içerisinde, hem Vatikan hem de ABD tarafından örgütlendirilmektedir. Hedef, Hıristiyanların bir arada toplu olarak bulundukları ülkelerde, parçalanma sürecinde ayrı birer devlet olarak ortaya çıkmalarını sağlamaktır. Zaman zaman Mısırda meydana gelen Müslüman Hıristiyan çatışmasının arkasında, batının kirli elleri vardır. Osmanlıya aynı tuzak kurulmuştur. Bugün Suriyede benzer oyun sahnelenmek istenmektedir.

Suriyenin etnik ve mezhepsel durumunu niceliksel olarak ortaya koymak çok zordur. 40 yıldır diktatörlükle yöneltilmiş bir ülkede, sağlam istatistiksel verilere ulaşmak mümkün değildir. Araplaştırma ve laikleştirme politikasının sonucu olarak elde sağlam veriler bulunmamaktadır. Bununla birlikte değişik kaynaklarda tahmini veriler yer almaktadır. Bu kaynaklara göre, Suriyenin 22 milyon nüfusu bulunmaktadır. Suriye nüfusunun dini ve mezhepsel dağılımı; % 3 Dürzî,  Hıristiyan,  Şii/Nusayrı,% 74 Sünni ve % 1 diğer şeklindedir. Suriye nüfusunun etnik dağılımı ise; % 1 Çerkez, % 2 Ermeni, % 4 Türkmen, % 9 Kürt, x Arap ve % 6 diğer şeklindedir(6, 7).

Dini dağılımı göz önüne aldığımızda Hıristiyan nüfusun % 10 civarında olmuş olması, Vatikanın ve Batının iştahını kabartmaktadır. Ayrıca Suriye meselesini daha da karmaşıklaştırmaktadır. Suriyedeki Ortodokslar, "ibadette Ortodoks ama idarede Vatikana bağlılar" (8). Suriyeli Hıristiyanların ibadet dili, Latince değil Arapçadır. İdari olarak Vatıkana bağlı oldukları için Papa, üç ay önce, Suriyedeki Hıristiyanların başı, Esadın çok yakınında olup Türkiye türü laikliği savunan İzidor Baktiyayı Arjantine gönderip hapse attırmıştır. Vatikan, İslam coğrafyasında Arapça konuşan Hıristiyanların gönlünü kazanabilmek için, Arapçayı Vatikanın resmi hitap dilleri arasına almıştır. Bunun yanı sıra Papa, haftalık konuşmasında ilk kez Arapça dua etmiştir(8).

Suriyedeki karmaşa, Vatikana sürece müdahil olma fırsatı vermektedir. Bu nedenle Vatikan, her fırsatta, Suriyeli Hıristiyanların baskı altında olduğunu dile getirerek Suriyede rol almaya çalışmaktadır. Papa 16. Benedikt, Lübnan ziyaretinde Suriyeye silah gönderilmemesi gerektiğini söyleyerek sürece müdahale etmiştir.

Sonuç: Suriyenin Geleceği ve Vatikan

Vatikan faktörünü göz önüne alarak Suriyenin geleceği ile ilgili muhtemel gelişmeleri, aşağıdaki gibi, sınıflandırabiliriz:

1- Laik-Seküler Beşir Esed Yönetiminin hâkim olduğu bütün bir Suriye,

2- İç Savaşın uzun yıllar devam ettiği bir Suriye,

3- Sistemin tüm güçleri ile hâkim olduğu ve fakat Müslümanların yönettiği bir Suriye( Mısır Modeli/1950 Türkiye Modeli).

4- Sistemin değiştirilip Müslümanların tamamen hâkim olduğu, Anti Siyonist, Anti Kapitalist bütün bir Suriye

5- Esed Sonrası, Batı yanlılarının hâkim olduğu, Batı İşbirlikçisi Laik-Seküler bütün bir Suriye

6- En az üçe bölünmüş(Sünni Devleti, Nusayri Devleti, Kürt Devleti, ) bir Suriye

7- En az dörde bölünmüş(Sünni Devleti, Nusayri Devleti, Hıristiyan Devleti, Kürt Devleti, ) bir Suriye.

Başta Vatikan olmak üzere Hıristiyanlar, genel olarak, Müslüman kardeşler hareketinin hâkim olduğu bir Suriye istememektedirler(dördüncü ve üçüncü ihtimaller). Bunun yerine Laik-Seküler bir yönetimi, bir sistemi tercih edebilirler. Batı yanlısı laik-seküler ve liberal bir yönetim garantisi olmadığı surece, Suriyeli Hıristiyanlar, Baas yönetiminden yana tavır alabilirler(Birinci ve Beşinci İhtimaller). Vatikan, kolları kanatları kırılmış bir Baas yönetimini, misyonerlik faaliyetlerine imkân tanıması açısından tercih edebilir.

Dikkate alınması gereken bir nokta da, Hıristiyan, Şii/Nusayrı, Dürzî yerleşim bölgelerinin birbiri ile komşu olmuş olmasıdır. Genellikle de Hıristiyanlar, Lazkiye-İdlip bölgesinde bulunmaktadırlar. Nüfusun coğrafi olarak böylesi bir dağılımı, Batı müdahalesi sonucunda Küçük bir Hıristiyan devletin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Bu, Vatikan için en arzulanan durum, fakat Türkiye için en istenmeyen bir durumdur (Yedinci İhtimal). Bunun gerçekleşmemesi durumunda Hıristiyanlar, Nusayri devleti içerisinde yaşamayı tercih edilebilirler (Altıncı İhtimal).

Suriye denkleminde Vatikan, önemli bir parametre olup Türkiyenin Suriyeye ilişkin geliştirdiği politikada, mutlaka göz önüne alınması gerekmektedir.

Kaynaklar

1- Turgut S., Kaos ve Savaşa Götüren Şifreler, Akşam Gazetesi, 20.04.2004.

2- Turgut S., Gizli Tarikatlar ve Savaş, Akşam Gazetesi, 21.04.2004.

3- Kotkin, J., Dünya Ekonomisine Yön Veren Kabileler, NPQ, c.1/3, 1992, s. 50-55.

4- Huntington S., Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, Ankara, 1997, S:15-45.

5- Kayapınar M.A. "Büyük Orta Doğu Kurtlar Sofrasında", Anlayış, Mart 2004 Sayı:10 S:70-71.

6- Dinçer, O.B. Suriyede Kürtler, PKK ve Türkiye, Analist, Sayı: 18, Ağustos 2012, S: 44-47.

7- Dinçer, O.B.; Boz, G., İhmal Edilen Eksen: Suriye Türkleri ve Türkiye, Analist, Sayı: 19, Eylül, 2012, S: 38-41.

8- www.iyibilgi.com , 12 Ekim 2012.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...