(Milli Gazete)
Giriş
Dinler, felsefeler ve bunlardan neşet eden kültür ve medeniyetler, insanın tüm ilişkilerini belirler; ilişkilere kıstaslar koyar, standartlar getirir. Kültür ve medeniyetler, dayandığı temel değerlere bağlı olarak, insanın ilişkilerindeki önceliklere ve önem derecelerine farklı anlam ve ağırlık verirler. İnsanın Allah, kendisi, eşi, anne babası, çocukları, akrabası, komşusu, mahallesi, çalışma arkadaşları, toplum, devlet, doğa ve hayvanlar alemi ile olan ilişkileri, insanın sahip olduğu dünya görüşüne, mensup olduğu kültür ve medeniyete bağlı olarak şekillenir ve anlam kazanır. İslam, bu ilişki zincirinde yer alan her bir alana farklı bir anlam ve önem vermiştir. Yusuf Hemedani’ye göre “İnsanın bütün ilişkilerini belirleyen Allah ile arasındaki ilişkidir.” İnsanın Allah’la olan ilişkisi, kendisi, eşi, anne babası, çocukları, akrabası, komşusu, mahallesi, çalışma arkadaşları, toplum, devlet, doğa ve hayvanlar âlemi ile olan ilişkisini belirler, şekillendirir. Burada bu ilişki zinciri içerisinde yer alan, Batılılaşmanın şiddeti ve derecesine göre anlam ve önem kaymasına uğrayan komşuluk konusu ele alınıp incelenecektir.
Komşu kimdir
Komşu, Türkçe sözlüklerde, 1-“Ev, işyeri, arazi, köy, şehir, ülke bakımından yakın olan, yan yana veya çok yakın olanların birbirine göre aldıkları ad, 2- Çok yakın olan, mücavir.” anlamına gelmektedir. Komşuluk ise, “1- Komşu olma hali, 2- Komşular arası münasebet, 3- Yakınlık” demektir (1). İslam’da komşu, fiziksel mekân ve değerler sistemi ile bağlantılı olarak yakınlık, uzaklıkla irtibatlı bir kavramdır. Fiziksel ve değer sistemi olarak birbirine yakın olanlarla olmayanlar arasında ilişki farklılaşması söz konusudur. Kur’an-ı Kerim’de Nisa Süresi 36’da “yakın ve uzak komşu” kavramları bu çerçevede yer almaktadır: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (4 Nisa 36)
Resûlullah(s.a.v.), mekân olarak açık bir ifade kullanmamış olmasına rağmen, “Haberiniz olsun kırk ev komşudur” dediği rivayet edilmiştir. Hz. Âişe (r.a), “Komşuluğun sınırı her cihetten kırk evdir” demiştir. İbnu Şihâb ise, kırk ev’ tanımlamasını, “Kişinin sağından, solundan, önünden ve arkasından kırk ev komşusudur” şeklinde yapmıştır. Bu tanımlama, İslam âlimleri tarafından “taksimi kastetmiş olma ihtimalinin bulunduğunu, bu durumda her bir cihete on ev düştüğü” şeklinde değerlendirilmiştir. Hz. Ali (r.a.), “Sesimizi işiten herkes komşudur” derken; bazı âlimler, “Mescidde seninle sabah namazını kılan komşudur.” Demişlerdir (2).
Üç tür komşu
Nisa 36. ayetinde geçen “uzak ve yakın komşu” kavramları ile iki farklı komşuluk tanımlanmaktadır. Hz. Peygamber ise, komşuluğu, hak ekseninde üç ana gruba ayırmıştır: “Komşu üç kısma ayrılır. Birisinin üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, akrabalık hakkı ve İslamiyet hakkı. İkincisinin iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslamiyet hakkı. Üçüncüsünün bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki bu kitap ehlinden ve Allah’a şirk koşan komşudur.” (3) İslam alimleri, bu hadise dayanarak “Uzak komşu, evi uzak olan veya akrabalık ve din bağı olmayan komşudur. Yakın komşu, evi yakın veya akrabalık ve din bağı olan komşu demektir.” (2) tanımlamasını yapmışlardır. Bununla beraber, alimler arasında tam bir mutabakat bulunmamaktadır. Hadiste geçen birinci tür komşulukta komşuluk hakkının akrabalık ve İslamiyet hakkı ile birlikte zikredilmiş olması, komşuluk hak ve hukukunun, diğer iki bağın oluşturduğu hukuktan daha farklı bir hak ve hukuku olduğu anlamına gelmektedir. Komşuluk bağı, diğer iki bağın gerektirdiği haklardan farklı olarak daha başka hakları da ihtiva etmektedir. Hadiste özellikle dikkat edilmesi gereken bir nokta da, ne kan bağının ne de değer bağının var olduğu üçüncü tür bir komşuluğun, Hz. Peygamber tarafından ifade edilmiş olmasıdır. Bu komşuluk, mekân yakınlığından kaynaklanan bir komşuluk olup değer bağı ile alakası yoktur. Müşrik veya ehli kitap olan bir komşunun da komşuluk hakkına sahip olmuş olması, İslam’ın komşuluğa yüklediği anlamın önemini ortaya koymaktadır. Nitekim İbnu Ömer (r.a.) hadise dayanarak Yahudi komşusuna et göndermiştir:
“(3416)- Şu’ayb an ebîhi an ceddihî (radıyallâhu anhümâ): “İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) için bir koç kesildi. İbnu Ömer, ailesine: “Ondan yahudi komşumuza hediye ettiniz mi ”diye sordu. “Hayır!” cevabını alınca: “Bundan ona da gönderin. Zira ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ın: “Cebrail bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu vâris kılacağını zannettim” dediğini işittim” buyurdu.” (4) Bu hadislerden ve ayetten çıkarılacak mana, komşuluğun, “Müslüman- kâfir, hür- köle, dindar -fâsık, dost- düşman, yerli- yabancı, faydalı-zararlı, akraba-gayr-ı akraba, evce yakın-uzak olanların hepsine şâmil” olduğudur (2). İslam’ın komşuluğu bu kadar geniş bir çerçevede ele alması, müminlere komşularının durumuna bağlı olarak bazı ek, özel görevleri, sorumlulukları da yüklemektedir.
Komşuluk hak ve hukukunun imanla ilişkisi
Her inanç sisteminin hayat tasavvurunda, hayattaki her şeyin anlamlandırılması ve konumlandırılması yer alır. Komşuluk münasebetleri de, kişilerin mensup oldukları, inanç sistemine bağlı olarak değişmektedir. İslam’da bunu belirleyen en temel esas, imandır. Kur’an-ı Kerim’de Nisa Süresi 36’da güzel ahlakla alakalı on vazife emredilmektedir. Bu on vazife, “Allah’a ibadet edin” ve “Allah’a şirk koşmayın” emirlerinden sonra “Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerin malik olduklarına” güzellikle davranılması şeklindedir. Önce imani boyutun sonra da güzel davranışın belirtilmesi, Allah’la olan ilişki düzeltilmeden ve bu ilişki gerektiği boyutta olmadan, istenen güzel davranışın gerektiği gibi gerçekleşmeyeceği manasına gelmektedir. Dolayısıyla komşuluk hak ve hukukunun imanı bir boyutu vardır. Ayette geçen Allah’ın güzel davranın emrini yerine getirmemek, kibirlenmenin sonucu olmalıdır ki ayetin sonunda, “Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” ifadesi kullanılmaktadır. Dolayısıyla komşuluk hak ve hukukuna riayet etmemenin kibirlenme ve müstağnileşme ile de bir bağlantısı vardır.
Allah’la ilişkisini olması gerektiği şekilde düzeltmiş olan bir müminin, güzel davranması istenilen insan unsurlarındaki sıralanışta, beşinci sırada yakın komşu, altıncı sırada ise uzak komşu yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de komşu kavramının yer almış olması, komşuluk hak ve hukukunun özel öneme sahip olmasından dolayıdır. Nitekim Hz. Peygamberin aşağıdaki hadisi, konunun çok önemli olduğunun bir delilidir: “(1105), (3415), (3674), (7092) “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hz. Cebrâil aleyhisselâm bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu vâris kılacağını zannettim.” “Cebrail bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiye¬den komşuyu komşuya mirasçı kılacağını zannettim.” (5) İslam âlimleri, mirastan maksat konusunda ihtilaf etmiş olmalarına karşılık, hadisin komşuluğa verdiği önem konusunda ittifak etmişlerdir. Hz. Peygamber, komşuya ihsanda bulunmayı ve onu rahatsız etmemeyi, Allah’a ve ahret gününe imanla ilişkilendirmiştir: “(3418), (1512), (1513),(6/310, 316), (7/311) - “Resûlullah(a.s.v.): “… Kim Allah’a ve âhirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun/komşusunu rahatsız etmesin….” (6)
Keza Hz. Peygamber, komşusuna eziyet eden, ona güven ve huzur vermeyen komşunun iman etmemiş olduğunu ve cennete gidemeyeceğini belirtmiştir: “(3886), (3302), (6: 448; 5:360; Hadîs No: 9964; 7582]), (3/307), (3417)- Ebu Hüreyre (r.a.): Peygamberimizin (s.a.v.)’in üç defa : “Vallahi iman etmiş olmaz”, dediğini işittim. - Ya Rasulallah kim iman etmiş olmaz diye sordular. - Yapacağı fenalıktan(şerrinden) komşusu emin olmayan kimselerdir, buyurdu.” “Komşuları şerrinden emin olmayan kişi, gerçek mü’min değildir.” “Komşusu zararından(şerrinden) emin olmayan kimse cennete giremez.” (7) Hz. Peygamberin bir başka hadisinde de, komşulukla kamil Müslüman olma arasında bağ kurulmaktadır: “1308. (4217) (7295)- Hz. Ebu Hureyre(r.a): “Resûlullah (s.a.v): “Ey Ebu Hureyre, verâ sahibi ol (harama düşme şüphesi olan şeylerden de kaçın) ki insanların Allah’a en iyi kulluk edeni olasın! Kanaatkârlığı esas al kî insanların Allah’a en iyi şükredeni olasın. Nefsin için sevdiğini insanlar için de sev ki (kâmil) mü’min olasın. Sana komşu olanlara iyi komşuluk et ki (kâmil bir) Müslüman olasın. Gülmeyi az yap, zira çok gülmek kalbi öldürür.” (8)
Komşulukla İman ve İslam arasında bağlantı kuran hadislerde dikkat edilmesi gereken nokta, komşuluk hak ve hukukunun varlığının İslami ve imanı bir boyutunun var olmuş olmasıdır. Bu boyutu inkar edenler, hem iman hem de İslam dairesinin dışına çıkmışlardır. Komşuluğun bir hak ve hukukunun var olduğunu kabul edip de gereğini yapamayanlar/yapmayanlar, kamil mümin ve kamil Müslim olmamakta; fakat iman ve İslam dairesinin dışına çıkmamaktadırlar. İslam âlimleri, birinci gruptakileri; kafir; ikinci gruptakileri, fâsık, günahkâr olarak nitelendirmişlerdir. Birinciler, tevbe ederse îmân ve İslam dairesine geri döner; ikinciler, tevbe ederse günahtan arınırlar. Komşuluk hak ve hukuku İman ve İslam dairesi ile alakalı olduğundan dolayı iyi ve kötü komşunun Allah katında ki konumu da buna göre şekillenmektedir: “9/313: Rasulullah (s.a.v.): … Allah katında komşuların hayırlısı komşusuna faydalı olandır.” (9) Diğer taraftan komşunun komşuya şahitlik yapacak olması ve o şahitliğe göre iyi ve kötü olarak nitelenmek, komşuluğun bir başka boyutunu ortaya koymaktadır: O da, komşuların birbirine iyiliği emredip kötülükten alı koyma ve denetleme boyutudur:
“[1:244, Hadîs No: 350] îbni Mes’ûd(r.a.) rivayet ediyor: Komşun seni “İyi” diye överse sen iyisin, “Kötü” diye yererse, sen kötüsün.” (10) “383- [1:378, Hadîs No: 688] îbni Mes’ud (r.a.) rivayet ediyor: Komşuların sana “İyi bir iş yaptın” dediklerini duyduğunda iyi bir iş yapmışsın, “Kötü bir iş yaptın” dediklerinde kötü bir iş yapmışsın demektir.”(11)
Sonuç: Komşuluk bir kültür ve medeniyet davasıdır
Hz. Peygamber kendisine sorulan “Ya Resulullah, komşunun komşuda hakkı nedir ” sorusuna verdiği cevap, toplumsal dayanışmanın, sağlıklı, huzurlu toplumun alt yapısına ilişkin çok önemli esasları ortaya koymaktadır: “Hz. Peygamber: Senden borç isterse borç vermen, yardım dileyince yardım etmen, hastalanınca ziyaret etmen, muhtaç olunca ihtiyacını görmen, fakirleşince yardım etmen, bir hayra kavuşunca tebrîk etmen, musîbete uğrayınca taziyette bulunman, ölünce cenâzesine katılman, izni olmadıkça binanı onun binasından daha yüksek yapıp rüzgârına mâni olmaman, çorbanda az da olsa ona da göndermek sûretiyle tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemen. Bir meyve satın alınca ona da hediye et, eğer bunu yapmazsan meyveyi evine (komşuna göstermeden) gizlice taşı. Onu, çocuğun da dışarı götürüp, komşunun çocuğunu gayza atmasın.” (12) Sağlam bir toplum ve sağlam bir gelecek için komşuluk bağı, değer bağı, akrabalık bağı ve cemaat bağı kadar önemli bir bağdır. Aşağıdaki hadiste, bu gerçeği daha açık bir şekilde görmekteyiz. “2483. [4:195, Hadîs No: 5001] Aişe’den (r.a) rivayetle: Akrabalarla iyi ilişkiler, güzel ahlâk ve hoş komşuluk, memleket¬leri mamur ve ömürleri uzun eder.” (13) Memleketleri mamur edecek bir komşuluk bizim için bir kültür ve medeniyet davasıdır. Komşuluk, İslam kültür ve medeniyetinin inşa ve ihya ettiği çok önemli bir ilişki zinciridir. Böyle bir komşuluğun yeniden inşa edilebilmesi için, yerleşim mekanlarının buna göre planlanması ve yapılanması gerekmektedir. İnsanı bireyselleştirip yalnızlaştıran, ruhsuzlaştıran Firavunun kulelerinden meydana gelen bir şehir, İslam kültür ve medeniyetinin öngördüğü bir şehir değildir.
Unutmayın gökdelenler, komşuluğu öldürerek insanı yalnızlığa mahkum edip köleleştirir. Henüz vakit varken sorumluluğunu yerine getir. Komşuna dolayısıyla kültür ve medeniyetine sahip çık. Ve “Ey iman edenler, Allah’a, Resulüne, Resulüne indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin.”(4 Nisa 136)
Kaynaklar
1- Doğan. M., Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayaınları, İstanbul, 2005.
2- İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/211.
3- El Münavi, et-Teysir, I, 492; Kenzü’l- Ummal,IX, (No: 24891)
4- Ebû Dâvud, Edeb: 132, (5152); Tirmizî, Birr: 28, (1944)
5- Buhârî, Edeb: 28; Müslim, Birr: 140, (2624); Ebû Dâvud, Edeb: 123,132, (5151); Tirmizî, Birr: 28, (1943).
6- Buhârî, Edeb: 31, 85, Nikâh: 80, Rikâk: 23; Müslim, İmân: 74, (47); Ebû Dâvud, Edeb: 132, (5154).
7- Buhari, Edeb 29; Müslim, İman 73; Tirmizî, Kıyame: 60; Müsned, 1:387; 2:288.
8- İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/590.
9- Tirmizi, Birr 28
10- Camiu’s- Sagir- Suyuti, İbni Asakir.
11- İbni Mâce, Zühd: 25; Müsned, 1:402.
12- Gazali, İhya-i Ulum-id- din, Arslan Yayınları, İstanbul, cild : 4 s: 572-581, 1972.
13- Müsned,5:291;6:159.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder