(Umran Dergisi)
Türkiye’de 27 Nisan 2007 E-Muhtıra’sından bu yana yaşanan siyasal gelişmeler ile bu sürece paralel olarak yürütülen aynı amacı gerçekleştirmeye yönelik süreçler, iki-üç yıl önce Sırbistan’dan başlayarak Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan ve hatta Kıbrıs’ta uygulanan “kadife darbeler” serisini hatırlatıyor. Gerek amaçları, mihrakları, yöntemleri gerekse uygulama biçimleri, sembolleri, sloganları... itibariyle birbirine benzeyen “kadife darbeler”i enine-boyuna incelemenin bugün için anlamlı mesajlar içereceği düşüncesiyle, Umran’ın Mayıs 2005 tarihli 129.sayısında yer alan sayın Yıldırım Canoğlu’nun aşağıdaki analizini Umran/ek olarak yayınlamayı uygun gördük.
“Ülkemizin halkı ülkemizin şerefi, ülkemizin halkı ülkemizin gerçek zenginliğidir.”
Ebû Hamîd el-Gazali
Sırbistan’da başlayıp Kırgızistan’da şimdilik son bulan, ancak devam edeceği anlaşılan, medyada ‘Kadife Devrim’ diye nitelendirilen batı destekli İşbirlikçi Sivil Post Modern Darbeler dönemi çok önemli yeni bir süreçtir. Bu süreç, bu güne kadar alışılmış darbe süreçlerine benzememekte, asker doğrudan doğruya işin içine girmemektedir. Sırbistan,Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan İşbirlikçi Post Modern Darbeleri, Genişletilmiş Ortadoğu’yu Kuşatma, ABD’nin yıkılan imajını düzeltme ve ABD hakimiyetini, kan bedeli ödemeden, kurma amaçlıdır. Yeni tip işbirlikçiler kazanma ve onlarla çalışma süreci olarak bakılabilir bu sürece. Bu süreç, ABD’nin İmparatorluk hayalleri ile beraber göz önüne alınarak iyi okunmalı, analiz edilmeli, iyi yorumlanmalı ve gerekli karşı önlemler alınmalıdır. Bu çalışmada bu konu ele alınmaktadır.
Gizli Dünya Devleti
Sovyetler Birliğinin çökmesi
ile biten iki kutuplu dünya dönemi, ABD’yi rakipsiz bir güç haline getirmiştir.
ABD’nin patronajında başlatılmak istenen Yeni Dünya Düzeni, cazip bir slogan
olmaktan öteye geçememiş, ABD patronluğu beklenen ilgiyi görmemiştir. Küresel
olmasa bile yeni bölgesel güçler, Çin, Rusya, Hindistan, Japonya ve AB ön plana
çıkmaya başlamıştır. ABD’nin bir arada var olma nedeni olarak görülen/
gösterilen ‘Dış Tehdit’ ortadan kalkınca,
ABD’nin bünyesindeki etnik kimlikler ön plana çıkmaya ve ABD’lilik önemini
kaybetmeye başlamıştır.
ABD’nin parçalanmaktan korunması, uluslararası arenada kendine meydan
okuyacak bir gücün ortaya çıkmasına mani olunması, ABD halkının tüketim toplumu
özelliğini muhafaza ederek ihtiyaçlarının makul ölçüler içerisinde
karşılanabilmesi ve uluslararası sermayenin önündeki tüm engellerin
kaldırılması, ABD’nin soğuk savaş sonrası stratejisinin dört ana belirleyicisi olmuştur.
1800’lerden beri ABD, kapitalizmin putlaştırdığı bir şirket devlettir:
“Başkan Hayes(1876): Amerikan
hükümeti şirketlerin, şirketler tarafından, şirketler için yönetildiği bir
hükümettir.” der.1
Başkan Woodrow Wilson, ‘Para babalarının önündeki engellerin ne pahasına olursa olsun kaldırılması’ talimatını verirken, bir şirket devletin başkanı olduğunun bilincindeydi.2
Ahlak ve adalet gibi kavramların kapitalizmde yeri yoktur. Kapitalizmin doğası, uluslararası sermayenin kârının maksimizasyonunu öngörür. Buna engel gördüğü her düşünce, her sistem ve her millet yok edilmesi gereken bir düşmandır:
“(Tüm müdahalelerde) Amaç, rakip toplumsal düzenlerin ortaya çıkmasını önlemek ve kapitalist bağımlı devlete karşı işleyebilir tüm alternatifleri ortadan kaldırmaktı... Tehlikede olan şu ya da bu Üçüncü Dünya ülkesindeki yatırımlar değil, bütün bir uluslar ötesi yatırımlar sisteminin uzun vadeli güvenliğidir. Bağımsız bir gelişme rotası izleyen hiçbir ülkenin, öteki halklar için tehlikeli bir örnek oluşturmasına izin verilmemelidir.”3
Bu uluslararası sermayenin çok öne çıkmasa da ideolojik bir kimliği vardır. Bu kimlik, Siyonizm olup bir dünya devleti kurma peşindedir. Gizli Dünya Devleti elindeki muazzam sermayeyi ve nüfuz ettiği bürokratları kullanarak ülkelerin kaderleri ile oynamaktadır. ABD bugün bu güç tarafından yönetilmektedir:
“(House Banking Commitee başkanı, kongre üyesi Wright Patman):
‘Amerika’da aslında iki hükümet bulunmakta... Bir usûle göre teşekkül eden hükümet var... Bir de, aslında kontrol yetkisi Anayasa tarafından kongreye verilen , mali gücü idare eden, bağımsız, kontrol edilmeyen, koordine edilmeyen Federal Reserve Sistem mevcut.”4
Dünyada vuku bulan pek çok olayın asıl failleri sahnede rol alan
aktörler değildir. Onlar birer figürandır. Asıl irade perde arkasında
bulunmaktadır:
“Dünyada ki asıl malı güç, birleşmemiş olan şahsı bankaların kulisi arkasında kalan, (uluslararası veya büyük bankerler diye isimlendirilen) Investment olan bankerlerin elinde bulunuyor. Bu, merkez bankalarının ajanlarından çok özel, güç sahibi ve gizli olan uluslararası işbirliği ve ulusal hakimiyeti içeren bir sistem kurdu.”4
Eski Bakanlarımızdan Kâmran İnan; “Çok
uluslu şirketlerin insan satın almada ihtisasları vardır... Milletlerarası ekonomik ilişkilerin
görünmeyen tarafları, görünenden çoktur.”5 derken gizli bir gücün varlığına
dikkat çekmiş olmaktadır.
Bu gizli devlet, CFR, Bilderberg, Tri Lateral, Lions, Rotary gibi kuruluşlarla legal, Masonluk, Siyonizm gibi kuruluşlarla illegal olarak dünyayı yönetmeye ve ülkelerin kaderleri ile oynamaya çalışmaktadır. Bu yazıda biz ABD derken, görünen legal yapı ile görülmeyen illegal yapıyı birlikte kastetmekteyiz.
ABD İmparatorluğu İçin Genişletilmiş Ortadoğu’nun Kontrolü
ABD stratejistleri, ABD için gelecekte tehlike olabilecek güçleri iki farklı boyutu/ekseni gözönüne
alarak tespit etmektedirler. Eksenlerden
biri, askeri-ekonomik; diğeri ise
değerler sistemidir. Askeri-ekonomik olarak AB, Çin, Rusya, Hindistan, Japonya;
değer sistemi olarak da İslam muhtemel güç olarak düşünülmüştür.6
ABD’nin soğuk savaş sonrası stratejisinin nirengi noktası, gelecekte kendisine rakip olabilecek tüm güçleri şimdiden tasfiye edebilmek için gereken önlemleri almaktır:
“Stratejimiz şimdi, gelecekte potansiyel bir küresel rakibin
ortaya çıkışına meydan vermeyecek şekilde yeniden ayarlanmalıdır.”7
Bu sonucun elde edilebilmesi için hazırlanan ‘Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’ (PNAC), ‘Merkez Bölge’ diye tanımlanan (Genişletilmiş Ortadoğu, Büyük Ortadoğu) bir bölgenin kontrolünü hedefler,8
Genişletilmiş Ortadoğunun enerji kaynaklarına ve onun ulaşım yollarına hakim olmakla ABD, rakiplerinin nefes boruları üzerine kontrolü kendisinde olan birer vana yerleştirmiş olacaktır:
“Irak’ta Mac Arhur tarzı bir askeri yönetim kuracağız ve petrol kaynaklarını ele geçireceğiz. Askeri yönetim, Suudi Arabistan dahil, petrol üreten Arap ülkeleri üzerinde ki denetimimizi garanti altına alacak. Suudi Arabistan ve Irak gibi iki büyük petrol kaynağını ele geçirip bu iki bölgede İslâmcı grupları yok ettikten sonra Amerika’nın dünya ekonomisini ele geçirmesi için çok önemli bir güç kazanacağız.”9
İki Farklı Güç
11 Eylül sonrasında ABD’nin izlediği politikalar, dünyaya karşı
takındığı tavır, ABD’ne Dünya Kamuoyunu kaybettirmiştir. Kamuoyunun kafasında gıpta edilen, sevilen, saygı duyulan ABD yerle bir
olmuş; bunun yerine, korkulan, nefret edilen tehlikeli görülen, yalancı,
ilkesiz, çifte standartçı, iki yüzlü, barış ve insanlık düşmanı bir ABD
gelmiştir. Artık ABD, dünya kamuoyu nezdinde dünya barışı için en tehlikeli
iki ülkeden (İsrail, ABD) biridir. 11
Eylül’de dünya kamuoyuna karşı söylenen yalanla yapılan en büyük yanıltma,
aldatma faaliyetinin sonucunda gerçekte yıkılan, ikiz kuleler değildi; yıkılan
ABD rüyası, ABD imajı, ABD imparatorluğu, ABD güvenilirliği idi.
Nobel ödüllü İranlı avukat Şirin Ebadi’nin Ebu Gureyp’teki olaylar üzerine söyledikleri, ABD’ye hayran olanların psikolojisinin dışavurumundan başka bir şey değildir:
“Amerika bir zamanlar her yerde
insan hakları konusunda ölçüt olarak alınırdı; ama şimdi, Iraktan gelen
resimleri gördüğümde, kendi kendime ne
oldu o Amerikan uygarlığına diye sordum.”10
Bu gerçeği gören Brzezinski, Amerikalıları kendileri ile yüzleşmeye çağırmaktadır: “Amerikalılar, kitle kültürümüzün dünya çapındaki, kültürel kutuplaşmayı hızlandırdığı gerçeği ile yüzleşmek zorundadır... Ulusal tarihimizde dünya kamuoyu, ABD’ye hiç bu kadar düşman olmamıştı.”10
ABD yönetimi, dünyada girdiği bu yalnızlığın farkına varmış olmalı ki,
Dünyada ki medyada nasıl algılandıklarını anlayabilmek için Doksan milyon dolarlık bir bütçeyi
araştırma için ayırmıştır.11
ABD politikalarında güç kullanımı konusunda çekişen iki farklı yaklaşım
vardır: ‘Sert Güç(Hard Power)’, ‘Yumuşak
Güç(Soft Power)’.
‘Yumuşak Güç’ kavramı, ilk kez Joseph S. Nye tarafından 1990 yılında çıkan ‘Öncülüğe Mecbur: Amerikan Gücünün Değişen Doğası’ (“Bound to Lead: The Changing Nature of American Power”) adlı kitabında ortaya atılmıştır. Nye’ye göre Yumuşak Güç;
“Başkalarına cazip gelerek ve onları ikna ederek hedeflerinizi benimsemelerini sağlayarak istediğinizi elde etme hüneridir... Yumuşak güç, zorlama ve baskı değil işbirliği ve iknadır. Özü bir takım değerlerde bulunur. Mesela demokrasi ve insan hakları, bir ülkenin kültürünün, politik ideallerinin politikalarının cazibesiyle oluşur... Yumuşak güç kimin kazandığına değil kimin hikayesinin kazandığına ilişkindir.. Enformasyon çağında siyaset, sonunda kimin öyküsünün galip geleceği meselesidir.” 10
Nye’ye göre ‘Sert Güç’ ise: “Başkalarının sizin isteklerinize uymasını sağlayacak biçimde, askeri ve ekonomik imkanın havuç ve sopasını kullanma kabiliyetidir”.10
Giyim tarzı, düşünme tarzı ,eğlence, film, tiyatro, müzik, ibadet ve
değerler yumuşak gücün silahlarıdır. Bu silahlar, İnsanların kalplerine,
gönüllerine ve nefislerine yönelmişlerdir. Che Guevera’nın arkadaşlarından
Regis Debray:
“Blue-Jeanların ve rock’n
roll’un gücü, tüm bir kızıl ordunun gücünden fazla” demekle yumuşak gücün
etkinliğine dikkat çekmiştir.11
Avrupa’nın göbeğindeki Berlin Duvarı; tek bir mermi atılmadan, hiçbir silah kullanılmadan yerle bir edilmiştir:
“(Michael Eisner, 1995) “Berlin duvarı Batının silahları tarafından
değil, Batının fikirleri tarafından yıkılmıştır. Peki bu fikirleri taşıyan sistem nedir? Bu konuda Amerikan eğlence sektörünün açık arayla başı çektiği kabul edilmelidir.
En iyi ve en kötü filmlerimizde, TV gösterilerimizde, kitaplarımızda ve
kasetlerimizde, bir bireysel özgürlük duygusu ve ancak hürriyetle gelebilecek
bir yaşam tarzı içkindir. Bu özellik, Steven Spielberg’in filmlerinde de ,
Madonna’nın şarkılarında da, Bill Cosby’nin mizahında da bulunmaktadır”... “Eğlence endüstrisinin, tarihin yönünü tayin
etmede oynadığı rolle ne kadar övünsek azdır.”10
“Medya eleştirmeni Todd Gitlin: Amerikan
kitle medyası küresel bir çekim yaratıyor çünkü mutluluğun devamlı olmadığı
bir eğlence kültürünü yansıtıyor.”10
Gerçekten de Batı eğlence endüstrisi, başta gençlik olmak üzere tüm
insanları kendisine çekmekte başarılı bir cazibe merkezidir. Başlangıçta gençleri mutlu ediyor
gözüküyor; ancak nihayetinde uyuşturuyor, yalnızlaştırıyor, kendisine,
toplumuna ve ülkesine karşı yabancılaştırıp sürüleştiriyor, eşyalaştırıyor.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Fuat Köymen, Antonio Gramsci’ye atıfta bulunarak üç kavram (‘yumuşak güç’, ‘hegemonya’, ‘lider’) arasındaki ilişkiyi şöyle açıklamaktadır:
“Yumuşak güç uluslararası ilişkilerde daha çok liderlik ve hegemonya kavramları ile birlikte kullanılıyor. Dünyada lider temelinde bir düzen kurulduğu zaman, liderin bu düzeni ne şekilde ve hangi mekanizmalarla kuracağı üzerine geliştirilen bir kavram. Lider, sistemdeki düzeni kurarken iki türlü mekanizmaya sahip. Bunlardan bir tanesi baskıya ve güce dayanan mekanizmalar ki, uluslar arası ilişkilerde daha çok askeri güçle düşünülen bir şey. İkincisi de daha çok ideolojik. Kültürel mekanizmalarla düzeni kurarken, düzeni oluşturan diğer aktörlerden rıza almak temelinde oluşturulan mekanizma... Sistemin lideri düzeni kurarken kendi kullanmış olduğu dilin diğer aktörlerin diline tekabül etmesi lazım. O yüzden de hegemonya, güç artı rıza olarak tanımlanıyor... Rıza temelinde hareket etmeyen yanı kendi diliyle düzenin diğer aktörleri arasında bir tekabüliyet kurmayan bir liderlik anlayışı zaten hegemonik olamıyor. Sadece baskıcı ve güç temelli olabiliyor. O yüzden de hegemonyanın oluşturucu temel referansı, rızanın oluşturulması yani liderin kendi çıkarlarına dönük dili sanki düzenin çıkarınaymış gibi lanse etmesi ve düzeni oluşturan diğer aktörlerin bunu kabul etmeleri gerekiyor”12
Johu Arquilla ve David Ronfeldt, 1992 yılında, ABD’nin Yumuşak Güç kullanımı ile ilgili iki aşamalı bir politika önermişlerdir:
“İlk aşamada Amerika’nın evrensel değerlerinin büyüleyiciliğine kapılabilecek bir ruh hali yaratmak. Daha sonra bu değerler üstünden Amerikan ideolojilerinin benimsenmesine uygun bir ortam oluşturmak.”13
Yumuşak Güç Kullanımı: Kadife Darbeler
ABD tarihi süreç içerisinde,
bir dünya devleti kurabilme stratejisine bağlı kalarak değişik ülkelerde,
değişik zamanlarda, değişik darbe yöntemleri geliştirmiştir. Bunları dört grupta
sınıflandırabiliriz:
• Birinci Nesil Darbeler: Fiili Askeri İşgal: Afganistan, Irak,
Panama örnekleri.
• İkinci Nesil Darbeler: ABD onaylı askeri cunta darbeleri.
Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül bu tür darbelerdir.
• Üçüncü Nesil Darbeler(Postmodern Darbe): Askerlerin öncülüğünde sivil
toplum kuruluşlarının muhalefeti ile hükümetin devrilmesi. Türkiye’deki 28
Şubat bunun en güzel örneğidir.
• Dördüncü Nesil Darbeler(Postmodern Kadife Darbeler): ABD işbirlikçisi STK’lar ile darbe; Sırbistan, Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan örnekleri.
Dördüncü Nesil Darbe, o ülkenin yerli görüntülü sivil toplum örgütlerinin önderliğinde kitle hareketi ile yönetimleri devirme sanatı olarak tanımlanabilir.
Kullanılan
Yöntem
Burada, yerli işbirlikçiler
aracılığıyla ülkeleri içerden ele geçirmek ana yaklaşım tarzıdır. Baskın olan
yumuşak güç kullanımıdır. ABD’nin başlattığı bu süreçte ülkeler, içerden
karıştırılmakta, etnik ve mezhebi tüm ayrılıklar tahrik edilmekte ve tüm gayrı
memnunlar iktidar karşıtı bir safta birleştirilmektedir. Finansman ve medya desteği
ABD’nin STK’larınca karşılanmaktadır. Bu yeni dönemin Truva atı: Demokrasi,
İnsan hakları, özgürlüklerdir. ABD bu atla ülkelerin içine girmek istemektedir.
Dördüncü Nesil Darbelerin teorik alt yapısı, Avusturyalı düşünür Karl Popper’in ‘Açık Toplum ve Düşmanları’ adlı kitabına dayanmaktadır:
“Totaliterler zorunlu, hatta kaçınılmaz olarak baskıya şiddete
başvuruyorlar. Bu totaliter rejimlerin karşısına konabilecek bir seçenek var. Gerçeğin kimsenin tekelinde olmadığı
bir seçenek. Farklı bireylerin değişik görüşleri taşıdığı, bu farklılıkların,
bu çeşitliliğin barış içerisinde bir arada yaşamasını sağlayacak kurumların
gerektiği bir seçenek. Yurttaşların haklarını o kurumlar koruyacak, ifade ve
tercih özgürlüğünü yine o kurumlar güvence altına alacak. Bu toplumsal örgütlenmeye bir ad koymak gerekirse, Açık Toplum diyebiliriz.”14
Kadife Darbelerin Finansorü ABD’li spekülatör Soros’un vakfının isminin, Popper’den mülhem, ‘Açık Toplum’(Open Society) olmasına dikkat edilmelidir. Soros vakfını bu amaçla kurduğunu saklamıyor. Kadife darbelerde uygulanan yöntemin temel felsefesi ise, siyaset bilimci Gene Sharp’a aittir. ‘Şiddet İçermeyen Hareketin Politikası’ (‘The Politics of Nonviolent Action’) ve ‘Diktatörlükten Demokrasiye’ (‘From Dictatorship to Democracy’) adlı kitaplarında uygulanan yöntemi anlatır(14). G.Sharp’a göre:
“İktidar monolitiktir. Diktatörün kredisi azaldıkça ona itaatsızlık edecek olan bürokratların ve güvenlik güçlerinin sayısı da artar. Bu kitle kritik bir seviyeye ulaştığında ise diktatör iktidarı kaybeder. Muhalif güçler, işte bu anlayışa uygun nitelikte bir program uygulamalıdırlar.”14
G.Sarp, kitaplarında, ‘sivil
itaatsizlik ve uluslararası baskının’ diktatörlüklerin ‘aşil topuğu’ olduğunu ileri sürüyor ve bu amaçla 189 farklı eylem metodu öneriyor.14
Gene Sarp’ın uygulamayı önerdiği yöntem şöyle özetlenebilir:14
• 1. Nokta: Örgüt: Öncelikle tek kelimelik vurucu bir örgüt ismi ile
gençler ve öğrenciler arasında örgütlenme.
• 2. Nokta: Slogan: Basit ve etkileyici bir slogan oluşturma ve
yayma.
• 3. Nokta: Medya: Ulusal ve uluslararası medya desteği.
• 4. Nokta: Finansman: Uluslararası vakıf ve sivil toplum
örgütlerinin parasal desteği.
• 5. Nokta: Seçimlere Hazırlık: Seçimler halkın sokağa dökülmesi için
en uygun dönemlerdir. Bunu için alt yapı çalışması yapmak.
- Seçimlerden altı ay
kadar önce seçimlere hile karıştırılacağı şüphelerini yayarak seçimlere gölge
düşürmek.
- Seçim sonuçları ne
olursa olsun seçimlerin adil yapılmadığı ve seçimlere hile karıştırıldığı
iddiasını gündeme getirmek.
- Seçimlere gözlemci
olarak gelen batılı uluslararası teşkilat temsilcilerinin bu iddiayı
destekleyerek sorunun uluslararası arenaya taşınmasını sağlamak.
• 6. Nokta: Gerilim Artırma:
- Ekonomik manipülasyon
yaparak bunalımı körüklemek.
- Etnik ve mezhepsel
farklılıkları kaşımak.
• 7. Nokta: Gayri Memnunları Toparlama:
- Kitlelerin takip
edebileceği tanınan insanları lider olarak öne çıkarma. Eski yönetimden
dışlanmış popüler isimler uygun olabilir.
- Yönetime karşı olan tüm gayri memnunları bir çatı altında
toplama.
• 8. Nokta: Asker ve güvenlik
güçlerini kazanma ya da tarafsızlaştırma:
Yönetimin yanında yer almamasını, en azından olaylara müdahale
etmemesini, tarafsız kalmasını ve fakat muhalefeti de açık bir şekilde
destekleyerek askeri darbe görüntüsü de verilmemesini sağlamak. Böylelikle
kitlelerin daha cesur davranması sağlanıyor, katılım artıyor.15
• 9.Nokta: Sokak Hakimiyeti: Taraftarları sürekli olarak sokakta
tutarak yönetimin otoritesini ve iradesini kırmak. Bu gelişme yönetimi
yalnızlığa iter, kendisine bağlı güçlerin itaatsizlik oranında ‘kritik düzeyin aşılmasını’ sağlar ve
muhalefetin halk desteğini hızla artırır.
• 10. Nokta: Sonuç: Yönetimin(diktatörün) şiddet uygulanmadan kansız bir şekilde yıkılışı.
Kadife darbelerin başarılı olmalarının nedenlerini ortaya çıkarabilmek için iyi bir analiz yapılması ve olaya etki eden tüm parametrelerin göz önüne alınması gerekir. Olayları iç ve dış dinamikler kapsamında iki boyutlu bir uzayda ele alabiliriz (Bunların ayrıntılı incelenmesine burada yer verme imkanı yoktur):
İç
Dinamikler
Kadife Darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran ve hatta hızlandıran iç parametreleri aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz:
• ‘Siyasal Kültür ve Yapılar’
• Ekonomik Yapı
• Toplumsal Yapı
• İktidarın Durumu
• Muhalefetin Durumu
• Kitle İletişim Araçlarının Durumu
Dış
Dinamikler
Bu darbelerde etkili olan dış parametreleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Ülkenin Stratejik Durumu
• Diş güçlerin Tutumu
• Kitle iletişim Araçlarının Tutumu
Kadife Darbelerin ortak
noktalarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1-Darbeyi sembolleştirecek ve isim babası olacak çiçekler, renkler ve
giysiler seçilmiştir. İsimlendirmeler
buna uygun yapılmıştır: Gürcistan Kırmızı-
Gül Devrimi, Ukrayna Turuncu-Kestane Devrimi, Kırgızistan Sarı-Lale devrimi.14,15
Kitlelerin elbiseleri buna göre şekillendirilmiştir ve ellerinde
çiçekler bulunmaktadır.
2-Üniversite gençliği öncü rolünü oynamıştır. Gençler, rock konserleri,
eğlencelerle protestocuların safına çekilmiştir. Batılılar gibi yaşamak isteyen gençler örgütlendirilmiştir.16
Sovyet zulmünden yeni çıkmış, sağlam değerleri olmayan, ekonomileri bozuk ve
yönetim tarafından baskı altında tutulmuş bu ülke insanlarının medya kitle kültürü ile batıya hayran
hale getirilmesi pek zor olmamıştır. Bunun sonucunda Batı ile işbirliğinde
anormal bir şey görmemişlerdir.
Kıbrıs gençliğinde benzer
psikolojinin meydanlara yansıdığını hep beraber gördük. Genç partinin %7.5’lik
bir oy potansiyeline ulaşmış olmasında medya kitle kültürünün etkisi olduğu
unutulmamalıdır.
3- Tek isimli bir gençlik örgütü popüler hale getirilip örgütlenme onun
etrafında gerçekleştirilmiştir: Sırbıstan’da Otpor(Direniş), Gürcistan’da Kmara(Yeter),
Ukrayna’da Pora(Zamanı Geldi),
Kırgızistan’da Birge(Birlikte).
Ukrayna’da Znayu, 100 sivil
toplum örgütünü bünyesinde barındıran bir çatı örgüt olmuştur. 30 bin kişilik
bir öğrenci potansiyeline ulaşmıştır. Kırgızistan’da çatı örgüt olarak Kel Kel, 170 sivil toplum örgütünü
bünyesine almıştır.14-16
4- İçerde ve dışarıda medya desteği sağlanmıştır: Sırbistan’da B-92 Radyosu, Gürcistan’da Rustavi-2 televizyonu, Ukrayna’da Kanal 5 televizyonu, Kırgızistan’da Res Publica ve MSN Gazeteleri, ayrıca
Bişkek’teki ABD dışişleri bakanlığının basımevi 60 değişik yayını basarak
destek vermiştir.14
5- Tümünün finansmanı yabancı vakıf ve sivil toplum örgütleri tarafından
karşılanmıştır. Sırbistan’da Soros
vakıfları; Gürcistan’da Soros Vakfı,
Freedom House Uluslararası Demokrasi Enstitüsü; Ukrayna’da Soros’un Açık Toplum Vakfı, Freedom House, Amerikan
Cumhuriyetçi Partiye Yakın IRI, Amerikan Demokrat Partiye yakın NDI sivil
toplum kuruluşları, ABD-Ukrayna Vakfı; Kırgızistan’da
USAID, Freedom House, National Democratic Institüte(NDI), İnternational
Republician İnstitute(IRI), Open Society İnstitute(OSI=Soros’un Açık Toplum
Enstitüsü).
Kel Kel’in bütçesi 110 bin dolar olup
NDI tarafından sağlanmıştır. Kel Kel içerisindeki ‘Yolsuzluğa karşı Sivil
Toplum Kuruluşu’na NED (Ulusal Demokrasi Fonu) tarafından 25 bin dolar yardım yapılmıştır, Sakaşvili ve yeni yönetimin
maaşları uzun zaman Soros vakfı ve BM tarafından ödenmiştir.14,15
6- ABD elçilikleri olaylara
destek verip yönlendirme yapmışlardır. Sırbistan’da Belgrat ABD büyükelçisi Richard Miles, Gürcistan’da Tiflis ABD
büyükelçisi Richard Miles, Ukrayna’da
Kiev büyükelçisi John Herbst, Kırgızıstan’da Bişkek
ABD büyükelçisi Steven Young.
Steven Young, 2004 yılında, “Eğer
Kırgızistan’da iktidar barışçı yollarla el değiştirirse, bu durum bütün komşu
Orta Asya devletlerinin vatandaşlarını umutlandıracaktır.”14 diyerek
olayları tahrik etmiştir. Keza darbeden bir hafta önce internette yayınladığı
raporla darbenin planını Kırgızistan halkına sunarak yönlendirme yapmıştır.
Muhalefetin eylemlerini desteklediğini kamuoyuna duyurmuştur.14
7- Eylemi götüren örgütlerin
eğitimleri, yabancı vakıflar tarafından finanse edilip Sırbistan üzerinden
gerçekleştirilmiştir. Sırbistan’daki örgütler, diğer ülke gençlik örgütlerini
eğitmede kullanılmıştır. Hatta Sırbistan gençliği, diğer ülkelerdeki eylemlere
bizzat iştirak etmiştir. (Gürcistan)Skaşvili ve arkadaşları Soros vakfı
tarafından Belgrat’a götürülerek eğitilmişlerdir. Sırbistan’daki Otpor Örgütü
(kitleleri kazanma ve yönlendirme konusunda) Pora(Ukrayna) üyelerini
eğitmiştir. Znayu tüm il ve ilçelerde seçmenlere seçimle ve adaylarla ilgili
eğitim vermiştir.15,16
Moldova, Belarus, Rusya ve orta Asya ülkelerinden gelen gençler, eğitime
tabi tutulmuştur.15
8- Muhalefet liderlerinin tümü
daha önce yönetimde bulunup bir şekilde dışlanmış olan kimselerdir. Batıda
eğitim almış ve batı eğilimlidirler. Bu ülkelerde gençliğin yanı sıra
kadınların önemli rolü olmuş, kadın liderler kitleleri sürüklemiştir.
Bayan liderler: Gürcistan’da Nino Burcanadze, Ukrayna’da Yulya Timaşenko, Kırgizistan’da: Roza Otunbayeva.16
9- Ülkelerin hepsinde etnik ve
mezhepsel huzursuzluklar kaşınmıştır:14,16 Gurcistan’da; Acara, Osetya,
Abhazya, Javakheti, Ukrayna’da;
Doğu-Batı, Rus-Ukraynalı, Rusça konuşan Ukraynalılar, Kırgızıstan’da Özbek-Kırgız.
10-Düğmeye seçimlerle birlikte
basılmıştır. Sırbistan(2000), Gürcistan(2003), Ukrayna(2004),
Kırgızistan’da(2005). Ancak bu ülkelerin tümünde seçimlerden yaklaşık 6 ay
kadar önce seçimlerin adil olması ve hile yapılmaması için kampanya açılarak
farklı örgütler arasında dayanışma sağlanmıştır. Bu arada kamuoyu hile konusunda
şartlandırılarak bir şuur altı oluşturulmuştur. Seçimlerden önce yapılan
anketlerle muhalefetin iktidardan daha ilerde olduğu kanısı yerleştirilmiştir.
Seçimlerden sonra da hile var diyerek kampanya başlatılmıştır.14, 16
Yabancı vakıflar, medya ve siyasiler işin içerisine girmiş, AGİT ve
diğer gözlemci kuruluşlar aracılığıyla seçim sonuçları, uluslararası camiaya
taşınıp mevcut yönetim baskı altına alınıp yalnızlaştırılmıştır.
Ukrayna seçimleri ile ilgili olarak ABD Başkanı Bush ve AB Dışişleri sorumlusu
Javier Solana; ‘Seçim sonuçlarını kabul etmediklerini’ ilan etmişlerdir.14, 16
Ukrayna darbesinden sonra George Soros: “Orta Asya ülkeleri de Ukrayna ve Gürcistan örneklerini izleyerek
değişmelidirler.” demiş olması, ABD şirket devletinin olaylara ne derece
müdahil olduğunun bir göstergesidir.14
AB Dış Politika Temsilcisi Javier Solana, Brüksel’de yayınladığı
bildirisinde: “Kırgızistan’daki olayları yakından takip ediyoruz. Parlamento
seçimlerinin uluslararası normlara uymaması ve halkı tatmin etmemesi konusunda
endişeliyiz. Bu durum ülkede gerilim yaşanmasına neden oluyor”14 demekle istenen desteği sağlamıştır.
11-Bu ülkelerin hepsinde yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, yandaşlık ve adaletsizlik en hakim unsur olmuştur. Değer sistemlerinde ciddi bir erozyon vardır. Millet olma bilincinde ciddi kırılmalar mevcuttur. Batının medya kitle kültürü, büyük bir batı hayranlığı oluşturmuş ve batılı gibi yaşayabilmek için para etkin bir unsur olarak öne çıkmıştır.
Sonuç: Kadife Darbelerden Alınması Gereken Dersler
Genişletilmiş Ortadoğu(GO) kapsamına giren ülkelerde, önümüzdeki dönemde
yapılacak seçimlerde benzer hareket tarzını beklemek yanlış bir değerlendirme
olmaz. Şimdiden medya aracılığıyla ‘sırada
kim var’, ‘sıradaki’ kampanyası başlatılmış bile. Dört ülkedeki darbelerin
başarıyla sonuçlanmasının oluşturduğu psikoloji, hedef ülkeleri çok ciddi bir
şekilde etkileyecektir. ABD’nin yumuşak güç kullanmaya dayalı bu taktik
hareketi için hedef seçilen ülkeler; Sovyetlerden kopmuş, Rus/Çin baskısından
kurtulamamış, ekonomisi bozuk, baskı, yolsuzluk, yoksulluk, yandaşlık ve
adaletsizliğin baskın olduğu ülkelerdir. Genişletilmiş Ortadoğu’nun sınır/çevre
ülkeleridir. ABD, sert güç kullanarak
Afganistan ve Irak’ı işgal ederek GO’nun merkezine yerleşmiştir. Şimdi de
kadife darbelerle ya da yumuşak güç kullanarak GO’yu çevreden kuşatmaktadır.
Önemli olan bir nokta da; dünya
kamuoyunun dikkatini Suriye, İran ve Filistin üzerine çekecek çıkışlar yapıp
rakiplerine daha kuzeyde darbe vurmasıdır. Stratejistlerin ‘Dolaylı Tutum’ dedikleri bir stratejiyi uyguladığı görülmektedir.
Bu nedenle Geniş Ortadoğu kapsamına giren her ülke hedeftir ve en büyük hedef
de Türkiye’dir.
Geniş Ortadoğu’nun neredeyse tamamı, Türkiye’nin güvenlik alanıdır. Türkiye’nin güvenliği, Bosna’dan Çin
Seddine; Kırım’dan Güney Afrika-Endonezya eksenine kadar olan geniş bir alanla
ilgilidir. Türkiye’nin güvenlik alanını, Misak-ı Milli içerisine hapsederseniz
içeri kapanır, sonra da Irak’taki gibi olaylar vuku bulduğunda eliniz kolunuz
bağlı kalırsınız. Bu geniş coğrafyaya
dönük daha ufuklu, daha kuşatıcı politikaları zamanında geliştirmezseniz, bu
coğrafyayı kuşatacak bir üst kimlik inşa edemezseniz, kriz zamanlarında
seyretmekle yetinirsiniz. Türki cumhuriyetler ve İslam ülkeleri, ABD, Rusya,
Çin, Hindistan ve AB’den daha çok bizi ilgilendiren bölgeler değil midir?
Herhalde bunun sorumlusu, bu ülkeyi yıllardır yönetenlerden başkası değildir.
Kadife darbelerin yapıldığı ülkelerin ortak bir özeliği de, komünizmden sonraki dönemde ciddi ve tutarlı bir değer sistemi inşa
edememiş olmalarıdır. Erozyona uğramış değer sistemleri, Batının medya
kitle kültürü aracılığıyla neredeyse tasfiye edilmiş, yerine batının
eşyalaştırıcı ve sürüleştirici eğlence kültürü yerleştirilmiştir. Hedef olarak
da gençlik seçilmiştir. Kadife darbeler, böyle bir değer erozyonunun sonunda
gelmiştir. AB’nin Kıbrıs’ta benzer bir operasyonu yaptığını, ‘Evet’
kampanyasını gençlerin öncülüğünde başarıyla götürdüğünü unutmamalıyız. Bu
gelişme karşısında Denktaş’ların feryatları hiçbir anlam ifade etmemiştir.
Çünkü 30 yıl iktidarda olup da gençliğini, toplumsal değerleri göz önüne
almadan batılı değerlere göre yetiştirenlerin, bu gün şikayet etmeye hakları
yoktur.
Genelkurmay Başkanı’nın
medya eğlence kültürünün tahribatına dikkat
çekmesi çok önemlidir. Çünkü askeri
bürokrasi hatırlayabildiğimiz kadarı ile ilk defa böyle bir tehlikenin
varlığından şikayet etmektedir. Bu faaliyetleri, “düşman güçlerin ‘beşinci kol faaliyeti olarak” değerlendirmesi,
Kadife Darbelerle bu faaliyetler arasında ilişki kurulduğu manasına
gelmektedir. Yapılan, bir malumun asker diliyle ilanıdır. Çözüm
önerilmemektedir. 100 yıllık batılılaşma hareketi sürecinde bu ülkede dini ve
milli ne varsa tasfiye edilmek istenmiştir. Bu hareketin sonucunda milli ne
varsa neredeyse tasfiye edilmiş; Din ise kendi asli kaynaklarının var olması
nedeniyle varlığını devam ettirebilmiştir. Toplumsal bunalım ve Batılı medya
kitle kültürünün istilasının yoğunlaştığı dönemlerde insanlar, Din’i koruyucu
bir kalkan olarak görüp altına sığınmışlardır. Türkiye’de Din’in halk kitleleri
indinde yaygınlaşması batının eğlence kültürüne bir tepki ve bir karşı duruşun
ifadesidir. İslam’ın, inkarcılığa,
yabancılaşmaya, sürüleştirmeye ve eşyalaştırmaya dayalı bu şeytanî güce karşı
çıkması kaçınılmazdı.
Genelkurmay Başkanı dini bireysel
bir olgu olarak tanımlamaktadır.17
İslam dini bireysellik dini
değildir. Bireyi, toplumu ve nesilleri yaşamla birlikte bir bütün olarak ele
alır. Bireyin vicdanına veya mabetlere hapsedilmiş bir din İslam değildir. İslam’ın hiçbir kaynağında böyle bir ilke,
böyle bir tanımlama bulmak mümkün değildir. Bu tür tanımlamalara,
yorumlamalara girip Müslümanları rencide etmenin kime ne fayda sağladığı iyi
düşünülmelidir. İslam, bu ülkenin hatta Genişletilmiş Ortadoğu’nun çimentosudur.
Türkiye’deki sivil ve askeri bürokrasinin ve aydınların bu gerçeği görmelerinde
fayda vardır.
Türkiye’de herkes şunu
kendine sormalıdır: Hangi üst kimlikle ve hangi değerlerle bölünmekten ve
batının istilasından kurtulabiliriz? Evet bu soruya bu ülkeyi
seven herkes gerçekçi bir şekilde cevap aramalıdır. Hakaret ve sopa göstererek çözüm arama devri kapanmalıdır.
Türkiye’de Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve laik-anti laik olmak üzere üç önemli fay hattı vardır. ABD ve AB,
bu fay hatlarını anında harekete geçirebilecek bir gerilimde tutulmasını
istemektedirler. Türkiye’de uzun zamandır, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve laik-anti
laik çatışması için gerekli alt yapı çalışmaları ABD ve AB tarafından
yapılmaktadır. Farklılıklar tezada dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Son Bayrak ve İstiklal Marşı
operasyonları ile Türk-Kürt fay
hattı harekete geçirilmek istenmiştir. Tarafların basiretli davranması ile
şu an için fay hattı tetiklenememiştir. Ancak bu, bundan vazgeçildiği anlamına
gelmemelidir. Bu konuda düşmana fırsat verecek tutum ve uygulamalardan
kaçınılmalıdır. Aynı toprakları yıllarca paylaşmış ve savunmuş, şehitlerinin
kanları birbirine karışmış bu iki aslı unsur arasındaki kavga nedeni olabilecek
tüm konular çözüme kavuşturulmalıdır.
Son 2,3 aydır ABD ve AB medyasında Türkiye aleyhtarı yayınlar
yapılmaktadır. Özellikle şimdiye kadar baş tacı yaptıkları AKP hükümeti ağır
bir şekilde eleştirilmektedir. Şimdiye
kadar Laiklik uygulamasını ve Kemalizm’i eleştirenlerin, birden bire Laikliğin
ve Kemalizm’in tehlikede olduğuna dair yayın yapmaya başlamaları dikkat
çekicidir. Kime ve ne için mesaj gönderilmektedir? Türkiye’deki sistemin ne
olduğunu çok iyi bilmiş olmalarına rağmen ısrarla ‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ nitelemesinde bulunmaları, RAND vakfının
yayınladığı rapor çerçevesinde, Türkiye’deki 3. fay hattı (laik-anti laik)
üzerindeki gerilimi artırarak daha fazla taviz koparmak için olamaz mı?
Genelkurmay Başkanının yaptığı konuşma, bu boyutu ile ABD’nin tuzağına
düşüldüğü anlamına gelmektedir. Müslümanları
mürteci gibi gösterme, ülkeyi İslam ülkesi olarak görmeme, Din’i vicdanlara
hapsetme gibi söylemler,17 bu ülkenin yararına değil zararınadır. Ne İslam bir
irtica hareketidir; ne de Müslümanlar mürtecidir.
Yıllardır bu ülkede din ve dindar baskı altında tutulmuş ve horlanmıştır.
Gayri memnunlarını artıran bir ülkenin iç barışı sağlaması mümkün değildir. Halkı dış manipülasyonlara açık hale
getirmemek, ülkeyi yönetenlerin dikkat etmesi gereken çok önemli bir yönetme
ilkesidir. Osmanlı İmparatorluğunun hatta bütün imparatorlukların dağılmasında
en temel parametrenin adaletsizlik ve zulüm olduğu hiçbir zaman göz ardı
edilmemelidir.
ABD’nin başlatıp devam ettireceği anlaşılan Kadife Darbelerin tümünün
dayanak kitlesinin, o ülkenin gayri memnunları olduğu unutulmamalıdır. Bu ülkede
yeteri kadar gayri memnun vardır. Bunları artırmak veya memnuniyetsizlik
düzeyini derinleştirmek stratejik bir bakış olmasa gerek.
Diğer taraftan medya kültürünün yaptığı değer erozyonu ile İslam’ın aynı
kategoride mütalaa edilmesi, hata olmuştur. Medya, Batının kitle kültürünün yayılmasına hizmet emekle; Batının
yumuşak güç (Genelkurmay Başkanı Beşinci Kol faaliyeti diyor.) kullanması için gerekli alt yapıyı
hazırlamış olmaktadır. Türkiye’de, Batının bu yumuşak gücüne karşı
çıkarılabilecek İslam’dan başka bir güç var mıdır? Eğer mevcut sistemin
değerleri, bu çürümeye karşı durabilseydi; Denktaş’ların ve Genelkurmay
Başkanının şikayet ettiği bir gençlik, ne Kıbrıs’ta ne de Türkiye’de meydana
gelmemeliydi. Tüm dünyayı saran inanç
boşluğunun meydana getirdiği depremden Türkiye’nin gerektiğince payını
almamasının en temel güvencesi İslam’dır. Ecevit hükümeti zamanındaki
ekonomik krizde insanların, Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi birbirinin
boğazını kesmemelerini ve etrafı yağmalamamalarını İslam’a borçluyuz. Devletin
İslam devleti olmadığı doğrudur. Ancak halkının ‘%99’u Müslüman olan’ bir
ülkenin İslam ülkesi olmadığı ilk
defa ifade edilmektedir.17 Bunun
ülke halkını derinden yaralayacağı ve bir güven bunalımı meydana getireceği
düşünülmeliydi.
Tüm dünyada İslam’a savaş açmış, haçlı seferlerini başlatmış bir
ABD’nin, Türkiye’den Ilımlı İslam Devleti
diye bahsetmesinin nasıl bir havuç olduğunu görememek çok büyük bir yanılgı
olur. Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin
uygulamaya sokulduğu bir dönemde, Türkiye’nin ihtiyacı kavga değil barıştır.
Bunun da yolu kurumların birbiri ile uyumlu bir şekilde çalışması ve devletin millet için olduğu gerçeğinin
unutulmamasıdır.
Kadife darbelerin en
belirgin özelliklerinden biri de, Sivil Toplum Örgütlerinin öncülük yapması ve
bunların uluslararası vakıf ve STK’lar tarafından finanse edilmeleridir. ABD ve AB’nin
ülkemizde de benzer çalışmaları yürüttüğü bilinmektedir. AB’nin 32 milyon
Euroluk fonundan sivil toplum kuruluşlarına proje karşılığı para verilmektedir.18 Dikkat edilmesi gereken en temel
nokta, bu ülkedeki hiçbir sivil toplum kuruluşunun, böyle bir işbirliğine
yaklaşmamasıdır. Özellikle dini ve milli
hassasiyetleri yüksek olanların böyle bir şeye karşı açık ve net bir tavır
alması gerekir.
ABD, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi çerçevesinde işgali daha rahat
gerçekleştirebilmesi için her türlü muhalefeti, içerden kompanze etmeye
çalışmaktadır. Bu nedenle sivil toplum kuruluşları ile diyaloğu artırmaya
uğraşmakta ve bu arada bazılarını işbirlikçi konuma sokmak istemektedir. Bu
amaçla Katar’ın başkenti Doha’da Washington merkezli Brookings İnstitution adlı
liberal düşünce kuruluşu, İslam dünyasındaki değişik cemaat ve aydınları bir
araya toplamıştır. Burada ABD’li yetkililer katılımcılara işbirliği önerisinde
bulunmuşlardır.19
Diğer taraftan ABD, bir sivil toplum örgütü olarak gözüken Amerikan
Uluslararası Yardım Kuruluşu USAID aracılığıyla Bangladeşli 5 bin din adamını 18 ay süreyle ABD’ye
getirip bir eğitime tabi tutarak kazanmaya çalışmaktadır. Keza aynı proje
çerçevesinde değişik Müslüman ülkelerden 500
civarında din adamını da götürüp eğitmeyi planlamıştır.20 Anlaşılan odur ki ABD,
Sert Güçle yerleşemediği bir coğrafyaya Yumuşak Gücüyle yerleşmek istemektedir.
Bunun için de hedef kitle olarak Müslüman cemaat, vakıf ve dernekleri seçtiği
anlaşılmaktadır. Bu teşebbüs yeni işbirlikçiler elde etmeye dönük olduğu gibi;
İslam’ın içerisinde yeni ihtilaflar çıkarmaya ve sapma hareketlerini
destekleyip geliştirmeye de dönüktür.
Önümüzdeki günlerde(30.04-1.05.2005,İstanbul) TGTV’nin öncülüğünü yapacağı, ‘Uluslar
arası İslam Dünyası STK’ları Konferansı: Değişen Dünyada Yeni Bir Vizyon
Arayışı’ toplantısında Doha’daki hataya düşülmemelidir. Hiçbir sivil toplum
kuruluşu, ABD ile işbirliğine girmemeli ve yardım almamalıdır.
Unutmayalım ki;
‘Yardım almaya alışanlar
zamanla buyruk almaya da alışırlar’.
Ve unutmayalım ki;
“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.”(4/139)
Kaynaklar
1. Ataöv T., ’ABD; “şirketlerin, şirketler tarafından, şirketler için
yönetimidir” ‘, NPQ, cilt 6, Özel
sayı, 2004, S:18-21
2- Garaudy R., Çöküşün Öncüsü ABD,
Nehir Yay, İstanbul, 1997, S: 51
3- Parenti, M.,İmparatorluğa Karşı, Çeviren Özcan Buze, Kaynak y.,İstanbul.(1996) s:49-50
4-Allen G. Gizli Dünya Devleti,
Milli Gazete, İstanbul 1996,
5- İnan k., Hayır Diyebilen
Türkiye, TİMAŞ, İstanbul
6- Huntington,S.P., Medeniyetler
Çatışması, Vadi Yay, Ankara, 1997 S.:120
7- New York Times, 8 Mart 1992
8- Huntington,S.P., a.g.e., S:80
9-Karagül İ., ‘Enerji Savaşları ve Yeni Dünya Haritası’, Umran Dergisi, Sayı 95, Temmuz 2002,
S:20-27)
10- Gardels N., ‘Amerikanın Yumuşak Gücünün Yükselişi ve Düşüşü’,NPQ, cilt 7, Sayı 1, 2005 S:36-43
11- Tartışma, ABD’nin Yumuşak Gücüne Ne oldu? NPQ, cilt 7, Sayı 1, 2005 S:8-20
12- Köymen, F.,Yumuşak Güç ve AKP’nin İkilemi, NPQ, cilt 7, Sayı 1, 2005 S:28-29
13- Talu U., Yumuşak ve Şefkatlı, NPQ,
çit 7, Sayı 1, 2005 S:16-27
14- Kırgızistan Kadife Devrim Dosyası, Araştırma Kültür Vakfı, 2005
15-Başyurt E., Kadife Devrimin Yeni Hadefi: Orta Asya, Aksiyon, 28.03.2005, S:34-37
16- Ukrayna Dosyası, Araştırma
Kültür Vakfı, 2005
17- Genel Kurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün Harp Akademilerindeki
Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20/04/2005
18- Para-Piyasa, 11/05/2004
19- Yeni Şafak, 15/05/2005
20- Yeni Şafak, 19/05/2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder