1 Mart 2007 Perşembe

Örümceğin Ağındaki Türkiye Büyük Oyun

 (Umran Dergisi)

“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa,  Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” 14/46

Türkiye’de kontrollü kaos uygulayanlar cinayetlerine bir yenisini daha ekleyerek Agos gazetesi genel yayın müdürü Ermeni asıllı Türk vatandaşı Hrant Dink’i öldürmüşlerdir. Öldürülenin kimliği ile öldürenin kimliği üzerinden bir psikolojik harekât yürütülmüştür. İşbirlikçi medyanın katalizörlüğünde kılıçlar çekilmiştir. Siyaset erbabı her zamanki hastalığından kurtulamamış; iktidar ve muhalefet olaydan kâr sağlamaya ve olayı oya tahvil etmeye çalışmıştır. Türkiye’nin iki önemli kurumu, polis ve asker karşı karşıya getirilmiş, karşılıklı suçlamalar yapılmıştır.

Eylem milliyetçilere fatura edilmeye çalışılmaktadır.

Niçin milliyetçiler hedef gösterilmiştir?

Niçin Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ısrarla ve tekrarla ‘Hiçbir ülkücü sokağa çıkmayacaktır’ demektedir?

Niçin Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ısrarla ve tekrarla Alperen ocaklarına sokağı yasaklamıştır.

Niçin bir Ermeni vatandaşımız hedef seçilmiştir?

Hrant Dink’in fikirleri nedir?

Hrant hangi söz, fikir ve eylemleri ile kimleri ve niçin rahatsız etmiştir?

Hrant Dink’in yazdıkları anlam çarpıtması sağlayacak bir sansüre tabi tutularak kamuoyuna niçin duyurulmuş ve de uzun süre gündemde kalması sağlanmıştır?

Kimler söylemediklerini söylemiş gibi göstermişlerdir?

Söylemediklerini söylemiş gibi göstermek kimin işine yaramıştır?

Olaylar bize gösterilmek istendiği gibi midir?

Doğal seyir içerisinde duygusal bir tepki midir; yoksa büyük bir oyunun küçük bir parçası mıdır?

Olayın Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgisi var mıdır?

Büyük İsrail Projesi ile ilgisi var mıdır?

Tek bir Dünya Devleti ve Hükümeti Projesi ile bir ilgisi var mıdır?

Türkiye’nin zenginlikleri ile ilgisi var mıdır?

Türkiye’nin bölünmek istenmesi ile bir ilgisi var mıdır?

Bu yazıda bu soruların cevapları araştırılacaktır. Sis perdelerinin ardı görülmeye ve gösterilmeye çalışılacaktır.

Hrant Dink Olayında Etkin Parametreler

Hrant Dink’in öldürülmesini sıhhatli analiz edebilmek için olayda etkili olabilecek tüm parametreleri ortaya koymamız gerekmektedir. Sonra öldürme olayının kimlerin işine yaradığını ve de kimlere zarar verdiğini tespit etmek zorunludur.

Hrant Dink’in düşüncelerine, fikirlerine ve ilişki ağına baktığımızda olayda etkili olabilecek birinci derece faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

• Ermeni Diasporası

• Türkiye’deki Ermeni Cemaati Ruhani Liderliği

• Ermenistan

• Kavmiyetçiler(Kürt Irkçıları, Türk Irkçıları)

• Türkiye Cumhuriyeti Devleti

• Büyük İsrail Projesi(Siyonizm-İsrail Devleti)

• Büyük Ortadoğu Projesi(ABD)

• Tek Dünya Devleti ve Hükümeti Projesi

Birinci dereceden etkili olan bu dokuz faktörün arakesiti, Hrant Dink’in öldürülmesine sebebiyet vermiştir. Olay gerçekten girifttir. Ancak olay çözülemez, analiz edilemez ve içinden çıkılamaz değildir. Bunun için öncelikle iki sorunun cevabı bulunmalıdır:

1-Tek bir Dünya Devleti ve Hükümeti kurmak için örgütlenenler kimlerdir ve bunlar için Kaostan Kurulan Düzen Teorisi ne anlam ifade etmektedir.

2- Hrant Dink’in düşünceleri nelerdir ve bu düşünceleri ile kimleri rahatsız etmiştir? Bunlar niçin rahatsız olmuşlardır? Hrant’ın öldürülmesi ile Türkiye’de oluşturulmak istenen Kaostan ne beklenmektedir?

Dünya Hâkimiyeti Ve Kaos Düzeni

Dünya hâkimiyeti için Hıristiyanlık, ABD, Uluslararası Sermaye ve Siyonizm

mücadele etmektedir. Şu anda ABD, Uluslararası Sermaye ve Siyonizm ortak bir politika uygulamaktadır. Ana hedefleri dünyanın kendi kontrollerinde tek bir merkezden yönetilmesidir. Tek bir dünya devleti, tek bir dünya hükümeti ve tek bir dünya güvenlik örgütü, tek bir dünya dini ve merkezi dünya ekonomisi oluşturma gayretindeler.1 Böyle bir sonuca ulaşabilmek için asırlardan beri yapılan bir çalışma, yaygınlaştırılan bir örgütlenme ve geliştirilen bir stratejinin varlığı bilinmektedir. Dünyada olup biten birçok olayın arkasında her renge bürünen böyle bir yapılanma vardır:

“Bu komplocular, bukalemunlar gibi; Marksist, sosyalist, Komünist, Siyonist, Mason ve Enternasyonalist benzeri değişik isimler altında saklanırlar. Londra, Berlin, Roma ve New York gibi yerlerde yaşarlar. Birleşmiş Milletleri, Wall Street’i ve Washington DC’yi idare ederler. Silah sanayiine maddi kaynak sağlarlar… Üyelik nesilden nesile, İngiltere ve Avrupa’nın soylu ailelerinden, uluslararası finans piyasalarını yöneten saraylardan ve Dünya Yahudiliği ile Roma Katolikliği hiyerarşisinden geçerler”2

27. 1. 1965 yılında Latin Kilisesi Cizvit Tarikati Papazı Peder Pedro Arrupe, Kilisenin

Kurultayında bu örgütlenmenin izlediği tehlikeli stratejiye dikkat çekmeye çalışmıştır:

“Bu… Tanrısız cemiyet( komplo Şebekesi) cemiyetin üst kademelerinde fevkalade etkili bir şekilde işlerini yürütmektedir. Bu cemiyet, elinde olan ilmi, sosyal ve ekonomik araçların hepsini kullanmaktadır. Bu cemiyet, ince dokunmuş bir strateji takip etmektedir. Bu cemiyet, uluslar arası teşkilatlar, finans çevreleri üzerinde ve kitle iletişim sahasında(basın, sinema, radyo ve televizyon) neredeyse tam bir hâkimiyete sahipler.”3

Bu yapılanış stratejisinin temel özelliği, Kaos Teorisine dayanmış olmasıdır. Bu teoride her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilecek bir çatışma ortamı, istenen kaosu sağlayacaktır. Komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine düşman olduğu, çatıştığı, kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı bir kaos ortamı bu şeytanı mekanizmanın ana ilkesidir. Buna ‘Ordo Ab Chao’: ‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’ diyorlar:

“Başka bir deyişle, kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaosun ardından illuminatının planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu4

Kıymetli Umran okurları, bir an için gözlerinizi kapatın yanı başımızda Irak’ta yaşananları gözlerinizin önünden geçirin. Etnik ve mezhebi çatışmalarla dökülen kanı, oluşturulan kin ve nefreti düşünün. Gözlerinizi açın ve sorumluluklarınızı hatırlayın. Bunları yerine getirip getirmediğinizden, ‘yeni doğmuş çocukların saçlarının ağaracağı’ hesap gününde hesaba çekileceğinizi unutmayın.

Dünyada vuku bulan olaylara bakıldığında böyle bir kaosun oluşması için bilinçli bir şekilde pek çok kriz çıkarıldığını görebilmekteyiz:4

• ‘Düzmece Savaş’,

• ‘Daha Fazla Savaş’,

• ‘İcat Edilen Hastalıklar’,

• ‘Çevresel Krizler’,

• ‘Nüfus Artış Krizi’,

• ‘İcat edilen Sağlık Krizi’,

• ‘Sözde Suç Krizi’,

• ‘Yaratılan Terörist Krizi’,

• ‘Anti-Semitizm Krizi’,

• ‘Etnik Temizlik Krizi’.

Bütün bu krizlerle yeni bir kaos meydana getirip buradan küresel hegemonya kurmak istiyorlar:

“Yeni yaratıcı süreci, modern zamanda eski dünya düzeninin bozulması sırasında ve Kaos ortamında yaşanıyor. İnsan hayatının tamamıyla yeniden organize edilmesini sağlayan ve insan düşüncesini tazeleyerek yönlendiren yeniden yapılanma görevi başlıyor.”5

Türkiye bu fesat hareketin zihinsel dönüşüm çalışmalarının acı meyvelerini çok yakından görmektedir. Son yıllarda medya, sinema, müzik ve tüketim aracılığıyla

toplum sürüleştirilerek teslim alınmaya çalışılmaktadır. Öncelikli hedef kitle olarak da gençlik seçilmiştir. Gençliğimiz bu ‘beşinci kol faaliyetinin’ boy hedefidir.

Kaos zıtların çatışmasına dayandırılmıştır: ‘Tez, anti tez, çatışma ve sentez dörtgeni’ böyle bir kaos için bu gizli cemiyet mensupları tarafından formüle edilmiş ve uygulamaya sokulmuştur. Kaos, dün işçi-işveren çatışması üzerine kurulu iken; bugün dinler ve etnik yapılar üzerine oturtulmuştur. Huntington’un medeniyetler çatışmasını ortaya atması bir tesadüf olmayıp kaos meydana getirme amaçlı bir stratejinin ürünüdür. Son zamanlarda yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel çatışmaların kökeninde kaostan düzene geçiş anlayışı yatmaktadır. Kaosun müsebbibi olarak din ve milliyetleri gösterilerek bütün din ve milliyetlerin kaldırılması istenecektir:

“Müstebit kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu tanıma anı gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki, ‘onları yok edin ve bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık sebeplerini- hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları ortadan kaldıracak, bize idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh ve sükûnu verecek bir kral verin.”

Fakat siz mükemmelen ve çok iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi imkanını hâsıl etmek için; her memlekette halkın hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede çekişmeler, kin mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık ile hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir. Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler.

Fakat eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak özlediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.”6

Hrant Dink’in öldürülmesine bu perspektiften bakılmadıkça olayın çözümlenmesi, gerekli tedbirlerin alınması ve de halkın gerektiği gibi aydınlatılıp topyekün mücadele sürecine katılması mümkün değildir.

Hrant Dink’in İlginç Olan Düşünceleri

Hrant Dink’in medyaya yansıyan düşünceleri, fikirleri gözönüne alındığında yukarıda belirtilen dokuz faktörü Hrant’ın düşünceleri etkilemektedir. Ancak etkileme düzeyi farklıdır.

Hrant Dink’in düşüncelerini sakınmadan açık bir şekilde söylemiş olmasından en çok etkilenmiş olanlar Ermeni Diasporası ile Türkiye’de ki Ermeni Cemaati Ruhani Liderliğidir.

Hrant ve Ermeni Cemaati Ruhani Liderliği

Ermeni Patriği Mutafyan 2006 Ocak ayında yurt dışında yayınlanan bir dergide Agos gazetesi ve yöneticilerini açık bir şekilde eleştirmiştir:

“Bu gazete kurulduğu günkü beklentilere cevap veren bir gazete değil artık. Gerek gazetede yer alan yazarlar, gerekse okurların bir bölümü Ermeni, Türk ya da Kürt’tür. Türkiye’deki Ermeni toplumu adına konuştuğunu iddia ederek çizmeyi oldukça aşmaktadır. Yayın politikası devrimci sol çizgiyi yansıtıyor gibidir. Okurlarını, toplumumuz kurumlarının, derneklerinin yöneticilerini zaman zaman kışkırtarak, hatta bazen şantaja da başvurarak, Ermeni patriğinin, danışmanlarının Ruhani meclisin ürettikleri projelere karşı çıkmaya veya onların yanında yer almamaya adeta teşvik etmektedir. Tek kelimeyle, şunu söylemek mümkün: Kilise üyelerinden oluşan bir toplum yerine, sivil bir toplum yaratmak derdindedir.”7

Hrant da Ermeni Patriğinin bu sözlerine, 23 Ocak 2006 günü Hürriyet gazetesinde, çok açık bir cevap vermiştir:

“Patrik hazretlerinin eleştirileri bizim için iltifattır. Doğrudur Agos solcu ve devrimci bir gazetedir. Türkler, Ermeniler ve Kürtlerin katkısıyla hazırlanır ve yine onlar tarafından okunur. Agos’un sivil bir toplum talebi vardır… Cüretkâr olduğumuz, zaman zaman çizmeyi, hatta haddimizi ve çapımızı aştığımız da doğrudur. Bu da bizim hakkımızdır. Devrimler, haddinizi, çizmeyi aştığınızda gerçekleşir…

Türkiye’de bütün kurumlar ve sistem laiklik üzerine kuruluyken, Ermenileri dini bir toplum ve yapılanma olarak göstermeye çalışmak yanlıştır. Bugün Türkiye’de camı ve okulları aynı yönetim idare etseydi, hanginiz kabul ederdiniz? Ama Ermeni toplumunda okulu ve kiliseyi aynı yönetim idare etmektedir. Bunu kabul edemem.

Devlet Türk toplumuna layık gördüğü laik sistemi Ermeni toplumu için de bir an önce gerçekleştirmelidir. Benim mücadelem bu alanlarda. Yoksa patrik hazretlerine, makama olan saygı ve sevgimiz her zaman mevcuttur.”7

Bütün bu ifadelerden ortaya çıkan gerçek, Kilise ile Agos arasında ciddi bir fikri tartışmanın yaşandığı ve Kilise’nin Agos’ta yer alan düşünceleri tehlikeli gördüğüdür. Hrant’ın yakın arkadaşlarından biri olan ve azınlıklar üzerinde yazıları ile tanınan Rıdvan Akar, ‘Zaman zaman dini önderlik tarafından gazeteye reklâm boykotları uygulandığını’ belirtmektedir.7

Bu çerçevede Dink’in öldürülmesi kimin işine yaramaktadır?

Kimlerin önünden ciddi bir engel kaldırılmış olmaktadır?

Kimin muhalefeti susturulmuştur?

Hrant ve Ermeni Diasporası

Dink Ermeni kimliğinin oluşması ve soykırım konusunda Ermeni diasporasından farklı düşünmektedir. Ermeni diasporası, Ermeni kimliğinin oluşumunu Türk düşmanlığı ve 1915 Tehcir olayını soykırım olarak tanınması üzerine inşa etme düşüncesindedir. Hrant Ermeni kimliğinin böyle bir anlayış üzerine inşa edilmesine karşı çıkmakta ve eleştirmektedir.

“Hakkı esirgenmiş Ermeniler” bundan böyle kimliğini “Gerçekleri talep etme inadı” üzerinden yaşamaya çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin temel düsturu haline dönüşmüştür.

Diasporanın ilk kuşakları için ayakta kalabilmenin, tükenmemenin adı olan bu inat, üçüncü ve dördüncü kuşaklarla birlikte gerçekleri dünyaya kabul ettirme inadına dönüşmüştür.

İşte bu inadın ortaklaşmış hali Ermeni Diasporasının ruhsal pozisyonunu yansıtır.

Bu ruhu sürekli tutmak ise ermeni kimliğini yaşatmanın temel aracı durumundadır…”

“Ne var ki ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürmektedir ve kimliği asil kemiren ve tüketen de bu sağlıksız ruh halidir. Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler de paranoyalarıyla.

İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama- Ermenilerin kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün gözükmemektedir. ”8

Dink Ermeni kimliğinin oluşmasında İslam’dan ziyade Türk olgusunun etkili olduğunu belirtir.

 “…Dolayısıyla asırlar süren bu İslam’la biraradalığın Ermeni kimliğinin şekillenmesinde de yadsınamaz bir rolü elbette olacaktır ancak Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını şekillendiren ve Ermeni kimliğinde bir tür kanserojen tümör işlevi gören asıl etken “Türk” olgusudur.”8

Dink’e göre Ermeni kimliğinin oluşabilmesinin yolu Ermenilerin şuuraltında yaşattıkları ve onların kimlikleri üzerine kansorejen etkisi yapan Türk düşmanlığından kurtulmalarıdır:

“Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız’ın, Alman’ın, Amerikalının ve ille de Türk’ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve “Türk”ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir.”

“Kimliksel dinginliğini “Türk”ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen ermeni dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden “Türk”e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen koca bir zaman kaybından başka bir şey değildir.”9

Dink’e göre Ermeni kimliği, Türk Düşmanlığı ve soykırım gibi kavramlar üzerine inşa etme yerine Ermenistan devletini inşa ve ihya etme üzerine kurulmalıdır:

“Ermeni dünyasının kendisini “Türk”ten kurtardığında, kimliğinde bir boşluk yaşayacağını ve özellikle de Diaspora Ermenilerinin kimliksel çözünürlüğünün hız kazanacağını sananlar aldanırlar.

Ermeni kimliğinde “Türk”ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir olgu söz konusudur o da bizatihi bağımsız Ermenistan devletinin varlığıdır.

Ermeni dünyasının geleceğini, bu minik ülkenin gelecekteki refahına ve içinde yaşayanların mutluluğuna endekslemesi aynı zamanda kendi kimliğini rahatsız eden sancılardan kurtuluşunun da bir işareti olacaktır.

Ermeni kimliğinin “Türk”ten kurtuluşunun yolu gayet basittir:

“Türk”le uğraşmamak...

Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır:

Gayrı Ermenistan’la uğraşmak.9

“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.

Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun.”10

Görüldüğü gibi Hrant Dink, diasporaya Tük düşmanlığı ve soykırım ısrarından dolayı karşı çıkmakta ve muhalefet etmektedir. Nitekim Hrant, Brüksel’de Ermenilerle kavga etmiş ve Türkiye’yi desteklediği için ‘sen ne biçim Ermeni’sin’ suçlamasına maruz kalmıştır7

Fransa da Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa görüşülürken; “Paris’e gidip, Ermeni soy kırımı yoktur diyeceğim. Beni tutuklasınlar” deme cesaretini göstermiştir.

Bu durumda Hrant’ın öldürülmesi kimin işine yaramaktadır?

Kimin işini kolaylaştırmaktadır?

Kimin önündeki muhalefet engeli ortadan kaldırılmıştır?

Hrant ve Kürt Irkçıları

Hrant Dink, Kürt ırkçılarına Ermeni yöneticilerin 1910’lu yıllarda İngiliz ve Fransızlar tarafından aldatılarak kullanılmalarının bedelini, Ermeni halkının ödediğini hatırlatma cesaretini göstermiş bir Ermeni vatandaşımızdır. Dink Diyarbakır’da yaptığı konuşmasında ayrılıkçı Kürt unsurlara, 1915 tehcir olaylarını hatırlatarak bugün ABD emperyalizmi sizi kullanarak kendi emellerini gerçekleştirmek istemektedir. Yarın bu toprakları terk ettiğinde yerli halkla baş başa kaldığınızda ödeyeceğiniz bir bedel olduğunu unutmayın demiştir:

 “…Ermeni liderlerini emperyalizm kullandı, faturası Ermeni halkına çıktı. Şimdi siz aynı tuzağa düşmeyin”.7

Bir Ermeni olarak böyle bir konuşma yapması kimlerin işini zorlaştırmaktadır?

Hangi arı kovanına çomağı sokmuştur?

Hangi fincancı katırlarını ürkütmüştür?

Bu durumda Hrantın öldürülmesi kimin işine yaramaktadır?

Kimin işini kolaylaştırmaktadır?

Kimin önündeki muhalefet engeli ortadan kaldırılmıştır?

Hrant Dink Türklere Hakaret Etmemiştir

Hrant, Kasım 2003- Şubat 2004 arasında Agos gazetesinde ‘Ermeni Kimliği’ başlıklı sekiz bölümden oluşan bir yazı dizisi kaleme almıştır: (1) Kuşaklara Dair (7 Kasım 2003), (2) Kilisenin Rolü (14 Kasım 2003), (3) Kaç Vartan’ın Çocukları (5 Aralık 2003 ), (4) Pratik Kimliğin Teorisi (19 Aralık 2003), (5) Batı: Cennet ve Cehennem (26 Aralık 2003), (6) Ermeni’nin Türk’ü (23 Ocak 2004), (7) ‘Türk’ten Kurtulmak (30 Ocak 2004), (8) Ermenistan’la Tanışmak (13 Şubat 2004). Bu yazı dizisinde asıl amaç, Ermeni kimliğinin nasıl oluşturulması gerektiğidir. Diasporanın yanlış düşünceleri eleştirilmektedir. Diaspora Ermenilerinin Türk düşmanlığına ve soykırım tanıma isteklerine karşı çıkılmaktadır. Diaspora Ermenilerinin şuuraltında yer eden Türk düşmanlığının Ermenilerin kanını zehirlediği için sıhhatli düşünemediklerini iddia etmektedir. Yukarıda geniş alıntılanan yazının hakaret içerdiği ifade edilen cümlesi aşağıda tekrar verilmektedir:

“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.”10

Yazılarda geçen ‘Türk’ten kurtulmak’, Türk düşmanlığından kurtulmak, her şeyi bu düşmanlık üzerine kurmaktan kurtulmak anlamında kullanılmaktadır. Yazıların bütünlüğü içerisinde yukarıdaki cümle okunduğunda Hrant bu Türk düşmanlığının Ermeni’nin kanını zehirlediğini belirtmektedir. Nitekim Türklüğe hakaret davasından yargılanan Hrant için mahkeme tarafından teşekkül ettirilen bilirkişi heyeti de aynı istikamette bir değerlendirme yapmıştır:

“Yayında geçen “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” ifadeleri incelendiğinde ise ortaya çıkan sonuç sanığın ermeni kimliğinde bir ruhsal sorun olarak ifade ettiği Türk olgusunu, yani 1915’te yaşananları ermeni kimliğinin hayati bir unsuru olarak benimseyip, tüm çabaların ve birlikteliğin bu olgu üzerine kurulmasını, 1915 olaylarını soykırım olarak dünyaya kabul ettirme çabası ve inadından kurtulmak gerektiğini söylemektedir. Sanık daha önceki yazılarında da bu anlayış ve çabayı ermeni kimliğini kemiren bir husus, ruhsal bozukluk ve zaman kaybı olarak nitelendirmektedir. Zehirli kan olarak ifade edilen husus, Türklük ya da Türkler değil Ermeni kimliğinde yer alan sanığın ifadesi ile hatalı anlayıştır. Tüm bu açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde, sanığın ifadelerinin 159. Maddede düzenlenen anlamda Türklüğü tahkir ve tezyif olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir kere ifadeler Türklere ya da Türk kimliğine yönelik değildir. Aksine ifadeler ermeni toplumunun oluşturduğu Türk anlayışına ve olgusuna yöneliktir. İkinci olarak sarf edilen sözlerde tahkir, aşağılama, küçük düşürme, zayıflatmak anlamına gelebilecek bir husus bulunmamaktadır.”11

Hrant Dink, bütün bu düşünce ve tavırları ile bu ülkenin yanında yer almış ve bu ülkeyi, bu milleti savunmuştur. MİT eski müsteşarı Sönmez Köksal Hrant için ‘Hrant bir yurtseverdi’ ve Doç.Dr. Emin Gürses: ‘Dink milli kuvvetlerdendi. Ermeni soykırım tartışmalarının Türkiye lehine sonuçlanması için çalışıyordu.’ demiş olmalarının üzerinde düşünülmelidir.

Kripto Ermenileri

Ermenilerin İslam’la ve Türklerle yaklaşık 1000 yıllık ortak bir mazileri var olmuştur. Bu süreçte bir kısım Ermeniler isim değiştirerek Müslümanlığı tercih etmişlerdir. Osmanlı Devlet sisteminde birçok Ermeni çok etkin mevkilere kadar yükselmiş etnik farklılıktan dolayı Ermeniler herhangi bir mağduriyete uğramamışlardır. Osmanlı Devletinin çok inançlı, çok etnikli yapısı içerisinde Ermeniler Milleti Sadıka unvanını almışlardır. Ancak 1900lu yıllarda vuku bulan olayların sonucunda 1915 yılında tehcir olayı gerçekleşmiştir. Bu olaylardan dolayı bir kısım Ermeniler, yurt dışına göç etmiş bir kısmı ismini değiştirmiş bir kısmı da ermeni isimlerini kullanmayı tercih ederek bulundukları veya yerleştirildikleri bölgelerde kalmışlardır. Daha sonraki süreçte bir kısım Ermeniler Müslüman olmuşlardır.

Hrant Dink cumhuriyet döneminde isim değiştirmiş veya Müslüman olmuş meşhur Ermenilerin kimliklerini açıklamayı tercih etmiştir. Atatürk’ün manevi evlatlığı, ilk Türk kadın pilot ve bir hava alanına ismi verilen Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğunu, 6 Şubat 2004 tarihli Agos gazetesinde açıklamıştır. Agos’da yayınlanan bu açıklama fazla dikkat çekmemiştir. Agos’un bu açıklaması, 21 Şubat 2004 tarihli Hürriyet’te ‘Sabiha Hatunun Sırrı’ başlığı ile verilince12 ortalık karışmıştır.

Yayın üzerine 22 Şubat 2004 tarihinde Genelkurmay Başkanlığından çok sert bir açıklama yapılmıştır. Genelkurmay yapılan yayını milli birlik ve bütünlüğü bozmaya dönük kasıtlı bir yayın olarak değerlendirmiştir:

Böyle bir sembolü, amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır...”

Genelkurmay Başkanlığının, 6 Şubat 2004 Tarihli Agos’un yayınına tepki göstermeyip 21 Şubat 2004 tarihli Hürriyetin yayınına tepki göstermesinin bir sebebi olmalıydı?

Ermeniler üzerindeki çalışmaları ile bilinen İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölüm başkanı Salim Coche’ye göre Batılı istihbarat örgütleri isim değiştirmiş Hıristiyan ve de Müslüman Ermeniler üzerinde çok yoğun bir şekilde çalışmaktadırlar. Hatta bunların bir kısmının çocuklarını ABD ve Kanada’ya götürüp okutmakta ve iş güç sahibi yapmaktadırlar. Bunlar da Ermeni ırkçılığını ve Türk düşmanlığını uyandırmak için çalışmaktadırlar. Son zamanlarda daha önce büyük şehirlere göç etmiş, isim değiştirmiş bu Ermenilerin eski bölgelerine dönerek koloniler oluşturmalarını ve kiliseler açmalarını teşvik etmektedirler. Malatya, Diyarbakır, Mardin ve Adıyaman üzerinde yoğun bir çalışma vardır. ‘Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz’ diye yürüyenlerin kahir ekseriyetinin bu gizli (Kripto) Ermeniler olduğu kanaatinde Salim Coche.7

Hrant Dink öldürülerek bu gizli Ermenilere güvende olmadıkları mesajı verilmek istenmiş olabilir. Örgütlenmeleri, bir araya toplanmaları, eski isimlerine tekrar dönmeleri, kilise açtırarak Batının dikkat ve desteğini istemeleri şeklinde bir yönlendirme yapılmak istenmiştir.

Diğer taraftan ‘Hepimiz Ermeniyiz’ pankartları ile Türk kavmiyetçiliği tahrik edilerek ülkede etnik ayrışmanın hızlandırılması arzulanmıştır.

Amatör Görüntüsü Verilen Profesyonel Cinayet

Suikast profesyonelce hazırlanmış ancak amatör görüntüsü verilmek istenmiştir.

Danıştay baskını ile benzerlik vardır. Kullanılan insan unsurunun -Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel- milliyetçi eğilimli olarak tanınan insanlar olması ile dikkatler başka yöne çevrilmiştir. Karadeniz insanı seçilerek işe fevrilik görüntüsü verilmek istenmiştir. Dahası, medyaya yansıyan şekliyle, olayın aktörlerinden Yasin Hayal’in halasının eşi Çoşkun İyci jandarma muhbiridir. Erhan Tuncel ise hem polis, hem de jandarma istihbarat muhbiridir. Görüldüğü gibi olayın aktörlerinden ikisi emniyet veya jandarma istihbarat muhbiridir. Acaba bu insanlar aynı zamanda CIA, MOSSAD muhbiri de olabilir mi? Bülent Orakoğlu’na göre devletin derinlerinde bazı çeteleşmelerin olduğu ve bunların bir kısmına yabancı istihbaratların sızdığıdır. Trabzon’daki bu yapılanışın bu boyutu ile incelenmesi ve kamuoyuna duyurulması lazımdır.

Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir: “Amatörce işlenmiş bir cinayet. İdeolojik örgüt yok. İsmini bildiğimiz kişi tarafından kullanılmış ve örgütlendirilmiştir. Teşvik edilmiştir…”  Niçin acele ile böyle bir açıklama yaparak olaya basit bir eylem görüntüsü vermek istemiştir. Bu açıklama ile dikkatler devletin üzerine yoğunlaşmıştır.

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah: “Cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok. Zanlı, milliyetçi duygularla cinayeti işlemiş.”13 açıklaması ile senaryoyu yazanların ekmeğine yağ sürmüştür. Olay milliyetçilere fatura edilmiştir.

Erhan Tuncel, Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürme planları ihbarını Trabzon

Emniyetine bildirmiş. Trabzon Emniyeti, durumu Emniyet Genel Müdürlüğüne ve İstanbul Emniyetine iletmiş ama İstanbul Emniyet İstihbarat Daire Başkanı İhbarı ciddi bulmadığından herhangi bir işlem yapmamış. Gerçekte gizli bir el çok mahir bir şekilde kamuflaj yapmıştır. Bu el ortaya çıkartılmalıdır.

Operasyonda ilginç bir nokta da Ogün Samast’ın dikkatleri üzerine çekecek tarzda beyaz bir bere ile cinayet mahallinde bulunuyor olmasıdır. Cinayetten sonra başındaki beyaz bere ile kaçarak dikkatleri üzerine çekiyor olması, hem acemilik görüntüsü verme hem de asıl katilin kaçmasını sağlamak için dikkatlerin kendisine teksifini sağlama amaçlıdır. Daha da ilginci, bankanın güvenlik kameralarının taradığı tarafa doğru kaçıyor olması hiç keşif yapılmadığı intibaını uyandırmak ve de yakalanarak asıl faili örtmek içindir. Vuranın Ogün Samast olduğu belli değildir. Ancak ilginç fesi ile kaçan ve dikkatleri üzerine çeken Ogün Samast’tır. Ogün vurmak üzere değil yakalanmak, teşhis edilmek ve dikkatleri üzerine çekmek üzere oradadır. Kıyafetini değiştirmemesi, silahı atmaması ve fakat telefonunu atarak görüştüğü insanların izini kaybettirmesi bunun bir göstergesidir.

Katil’in otobüsle Trabzon’a gittiği tespit ediliyor. Fakat kimlerle temas kurduğu ve ilişki ağı belirlenmesi gerekirken Samsun’da Jandarma tarafından yakalanıp zincir koparılıyor. Organizasyonu yapanlar, Samast’ın yakalanmasını isteyerek hadiseyi örtmeyi, dikkatleri dağıtmayı ve irtibat zincirini koparmayı planlamışlardır.

 Jandarma tarafından yakalan Samast daha sonra emniyete getirilerek bir tarafında komiser diğer tarafında jandarma astsubay o meşhur video çekim gerçekleştiriliyor. Bu çekim daha sonra medya üzerinden hizmete sunulup dikkatler devlete, devletin derinlerine çevriliyor.

Ogün Samast’ın üzerinden kendisine ait olmayan Jandarma erine ait Telsim kartı çıkıyor. Samast kendi kartının Türkcell olduğunu ifade ederek ortalığı karıştırıyor. Jandarma ve emniyette bulunduğu sürede üzerinde bulunamayan 3 yıldır kayıp olduğunu ifade ettiği iki sim kartı hapishanede üzerinde bulunuyor. Medyaya Samast’ın hapishanede krallar gibi kırmızı halı serilerek karşılandığı, konforlu özel odada ağırlandığı servisi yapılarak dikkatler bir kez daha devletin üzerine çevriliyor.

Cinayetten önce Ogün Samast’ın Agos gazetesine gidip Hrant Dink’le görüşmek istediği

ifade ediliyor. Fakat içeri alınmıyor. İçeri girilemeyince Hrant’ın çok iyi tanıdığı ve kendisine çok yakın biri telefon edip acilen 2500$ istiyor. Böylece Hrant gazete dışına çıkartılıp öldürülüyor. Bu telefon üzerinde nedense medya hiç durmuyor hatta bunu örtmeye çalışıyor.

Ogün Samast’ı takip edip ilişki ağını ortaya çıkarma yerine Samsun’da yakalanmasını

sağlama ciddi bir istihbarat hatası olarak gözükse bile bu hata değildir ve oyunun bir parçasıdır. Operasyonun senaryosunu yazanlar, Samsun emniyetinde kamera çekimini de planlamışlar ve daha sonra medyaya servis yaparak derin devlet operasyonu görüntüsü vermişlerdir. Katil zanlısı yakalatılarak olay faili meçhulden faili maluma dönüştürülmüş kamuoyunun dikkatleri asıl katillerden uzaklaştırılmıştır. Bazı yetkili zevat bilerek ya da bilmeyerek bu örtme işine katkıda bulunmuşlardır.

Kaos İçin En Uygun İnsan Hrant Dink

Hrant Dink kiliseye, Ermeni diasporasına ve ayrılıkçı Kürt hareketine karşı bir Türkiye Cumhuriyeti Ermeni vatandaşıdır. Hrant öldürülerek hem diaspora hem de Kilisenin önünden ciddi bir engel kaldırılmıştır. Ayrıca gizli Ermenilere güvenliğiniz için sığınacak işbirliğinde bulunacağınız limanlar arayın baskısı yapılmıştır.

Diğer taraftan işte Türkler, gene Ermeni kıyımına girişmişlerdir kampanyası başlatmak için diasporaya propaganda malzemesi yapılmış ve de Ermeni kimliğinin Türk düşmanlığı üzerine inşa edilmesi kaçınılmazdır duygusu pekiştirilmiştir. Batılı ülkelere soykırımı yasallaştırın baskının uygulanması için psikolojik ortam hazırlanmıştır. Türk Milleti ise suçluluk psikolojisine sürüklenmek istemiştir.

Neden Şimdi?

Hrant’in yazıları ve bilirkişi raporu ortada iken, hakaret anlamına gelecek hiçbir ifade söz konusu değil iken cımbızla kelimeler/cümleler çekilip alınarak Türk’e/Türklüğe hakaret yapıldığı kanaati oluşturacak tarzda bir kampanya başlatılmıştır. Niçin 2004 yılındaki bir yazı serisi devamlı gündemde tutulmuştur?

Hrant Dink mahkûmiyetine neden olan yazıları, Ocak-Şubat 2004’de yazmış. 7 Ekim

2005’de İstanbul Şişli’deki Mahkeme Hrant’ı suçlu bularak 6 ay hapis cezasına çarptırmış. Ceza 6 Haziran 2006’da Yargıtay tarafından onanmış. Düşünce suçu cezasını 8 ay sonra onaylayan Yargıtay bomba suçundan mahkûm olan Hayal’in dosyasını 8 aydır gündeme hala almamıştır. Hrant dosyasının acelesi neydi?

Neden şimdi?

2004 yılında hakaret yapıldığı iddia edilen yazılar için ölüm cezası, 3 yıl sonra 2007

yılında verilmektedir. Ocak 2004’den Ocak 2007’ye kadar geçen 3 yıl içerisinde Türklüğü ve milli duyguları hatırlamayanlar, neden Ocak 2007’de Türklüklerini ve milliyetçiliklerini hatırlayıp eyleme girişmişlerdir? Bu tür hakaret kabul edilen olaylarda kontrol edilemeyen öfke ilk andaki öfkedir. Bu anlarda insanlar genelde kendilerini kontrol edemezler. Bu nasıl duyarlı bir Türklük aşkıdır ki, aradan 3 yıl geçtikten sonra ayranı kabartıp insana cinayet işlettirebiliyor? Neden şimdi?

Evet, neden şimdi? Bunun için cinayetin işlenmesinden sonra nelerin olduğu ve nasıl bir

psikolojik harekâtın yürütüldüğüne dikkat edilmelidir. Olay, olaya karışanların geçmiş antetleri referans gösterilerek milliyetçilerin üzerine yıkılmış, etnik milliyetçiliği körükleyecek ve yükseltecek bir kampanya yürütülmüştür. MHP ve BBP suçlanmıştır. Oysa her iki partinin genel başkanları, yaptıkları basın toplantıları ile Ülkü ocakları ve Alperen ocaklarının sokağa çekilmek istendiğini asla bu oyuna gelinmemesini, sokağa çıkmayacaklarını defaten açıklamışlardır.

Buna rağmen neden kampanya milliyetçi eksende başlatılmıştır? Temel strateji, kaos üzerine kurulmuştur. Türkiye’yi kamplaştırarak kaosa sürüklemek ana gayedir. Bunun için de mümkün olduğu kadar geniş bir alanda ve geniş kesimler arasında gerilim, çatışma hedeflenmektedir. Irak’ta kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler, güneyde Şiiler şeklinde yapılan bir kavramsallaştırma ile toplumun kafasında zihinsel planda kırılma ve düşmanlık nasıl başlatılıp derinleştirilmiş ise benzeri Türkiye’de planlanmaktadır. Türkiye’nin fay hatları Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Türk-Ermeni, Hıristiyan-Müslüman ve Türk-Rum düşmanlığı olarak belirlenmiş olup bu fay hatlarına gerilim yüklenmeye çalışılmaktadır.

Dink olayı büyük kaosun oluşturulabilmesi için bu fay hatlarına kontrollü bir şekilde gerilim yüklenmesi olayıdır. Bundan sonra meydana gelecek olayların bu perspektiften değerlendirilmesi gerekmektedir.

Evet, neden şimdi?

Kanaatimizce bu sorunun cevabı dış politika ile ilgilidir. Kerkük, Iran, Kıbrıs ve Karadeniz-Hazar havzası ile ilgilidir. Cinayetin işlendiği günlere dönüldüğünde Kerkük’te yapılacak bir referandum için peşmergelerin Kerkük ve Bağdat’a kaydırıldığı, Kerkük’teki Türkmenlere baskı yapılarak göçe zorlandıkları görülmektedir. Türk ordusunun Kerkük’e gidebileceği konuşulmaktadır.

Tam da bu zamanda Güney Kıbrıs Rum kesimi Kıbrıs çevresinde petrol aramak üzere yola çıkmıştır. Burada dikkat çekici bir ilişki yok mudur?

Türkiye her ne zaman dış politikada aktif bir tavır almaya karara vermişse içerde büyük olaylar olmuştur. Bu cinayetler, Türkiye kendi içerisinde bütünleşmeye kurumlar arasında dayanışma artmaya başladığında işlenmektedir. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu cinayetleri tam da böyle zamanlarda işlenmiş ve cinayet karşıt görüşe yıkılarak Türkiye içeriye kapatılmıştır. İşte Hrant Dink olayı derinlerde sürüp giden bir mücadelenin yüze vurması olayı olup arkasında ABD-İsrail-İngiltere Şer İttifakı vardır. Bu olay, Tek Dünya Devleti, Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu projesi ile bağlantılıdır. Dış politikada ABD-İsrail-İngiltere ile her karşı karşıya gelişte bu fay hatları harekete geçirilmek istenecektir. Çünkü Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu Projesinin önünde en ciddi engel ülkelerin başında Türkiye vardır. Bütün olaylar bu eksende değerlendirilmeli ve yol boyu bu gerçek unutulmamalıdır

Sonuç

Hrant’ın öldürülmesi, kaos teorisine uygun bir taşla birçok kuşu vurmaya benzer

bir operasyondur. Tek Dünya Devleti, Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail Projeleri ile bağlantılıdır. Bu projelerin kilometre taşarlından biridir. Asıl amaç; Türkiye’nin atomize edilmesi, çekirdekteki merkezkaç kuvvetinin zayıflatılarak milleti oluşturan değişik etnik unsurların hatta mezheplerin birbirine düşman olarak etrafa saçılıp Türkiye’nin iç savaşa sürüklenmesidir. Din-mezhep ve Etnik eksenli bir kaosun çıkarılması hedeflenmektedir. Senaryo bu stratejik amaca uygun olarak yazılmış ve sahnelenmiştir. Hrant Dink’in söylemediklerini söylemiş gibi aylarca propaganda edip yürütenler bu kaos teorisinde rol almış aktörlerdir. İşbirlikçi medyadan işbirlikçi bürokrata, işadamına ve sivil toplum adı altında ki kuruluşlara kadar uzanan geniş bir yelpaze vardır.

Bu cinayet Derin Devlet üzerinden devlete fatura edilmiştir. Geniş bir yelpazede kurum ve kuruluşlar yıpratılmaya çalışılmıştır. Bu cinayetle birlikte hem asker hem emniyete tuzak kurulmuş her iki kurum hem kendi içlerinde hem de birbirleri arasında kavgaya sürüklenmişlerdir.

Vatandaşın hangi devlete güveneceğini şaşırarak zihinsel bir kaosa sürüklenmesi istenmiştir:

“Kamuoyunu avucumuzun içine almak gayesiyle her taraftan birbirlerine zıd fikirleri netice çıkamayacak şekilde karşı karşıya getirerek, bu karışıklık içinde Yahudi olmayanların başlarının dönmesi ve her çeşit siyası mevzularda hiçbir fikir sahibi olmamanın en iyi hal olduğu kanaatine varmaları için, yeterli bir zaman boyunca çalışarak onları şaşkın hale getirmeliyiz. Halkın siyası konuları anlamaması gerekmektedir. Çünkü o mevzular yalnız halkı idare edenler tarafından anlaşılır. İşte bu birinci sırdır.”14

Türkiye, yöneticiler ister kabul etsin ister kabul etmesin, Osmanlının mirasçısı olup 3 kimliğin temsilcisi durumundadır. Bu üç kimlik, Türk, Osmanlı ve İslam kimliğidir. Türkiye, bu üç kimlik nedeniyle hem bölgesel bir güç hem de uluslararası bir güç haline gelebilir. Büyük bir çekim merkezi oluşturabilir. Yeter ki Türkiye bunun farkına varıp gereğini yapsın.

Bunun gereği, sistemin ve de devletin milletin emrine verilmesidir. Milletin hizmetinde bir sistem ve bir devlet yapısı oluşturulmalıdır.

Bunun gereği, bir millet ve bir ümmet bilinci içerisinde Türkiye’nin iç sorunlarına ve bölgenin sorunlarına yaklaşılmalısıdır. Her türlü etnik ve mezhebi ayrıştırmaya karşı tavır alınmadır.

Tüm Müslümanlar, hem etnik hem de mezhepsel ayrışmadan şiddetle kaçınmalıdır.

Çünkü Müslümanlar dillerin ve renklerin ayrı olmasını Allah’ın ayetleri olarak görür:

“Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da, onun ayetlerindendir.” (30 Rum 22)

Çünkü Müslümanlar, farklı ırk ve milletleri bir tanışıp kaynaşma aracı olarak kabul eder:

“Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışıp kaynaşmanız için, sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, kötülüklerden en çok korunanızdır. ” (49/13)

Çünkü Müslümanlar üstünlüğü takvada görür:

“…Allah indinden en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır. Arab’ın Arap olmayan (Acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sâdece takva iledir.”15

Çünkü Müslümanlar kavmiyetçiliği cahiliye düşüncesi olarak kabul eder:

“Kim hevâsına uyarak bâtıl yolda cenk eder, kavmiyetciliğe (asabiyet) çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, cahiliyye ölümü üzere ölür.”

“Asabiyet (kavmiyetçilik) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücadeleye girişen bizden değildir.”15

Çünkü Müslümanlar, kavmiyetçiliğin cehenneme götüren bir yol olduğuna inanır:

“Kim câhiliyye davasında (kavmiyetçilikte) bulunursa cehenneme iki dizi üzerine çökmüş demektir.

Dediler ki: “Ey Allah’ın Resûlü, oruç tutsa, namaz kılsa da mı?”

“Evet,” cevabını verdi; “oruç tutsa da, namaz kılsa da.”16

Bunun için Müslümanlar her türlü bölmeye ve bölünmüşlüğe karşıdır:

“Mü’minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin.

Şayet biri diğerine haksızlıkla-tecavüzde bulunacak olursa, artık, haksızlıkla-tecavüzde bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah’ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.

Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.” (49/9-10)

Müslümanların birlik ve beraberliğinin yolu Kur’ân yoludur:

“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.

Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (3/102-103)

Kaynaklar

1-Texe Mars, İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002,S:175.

2- Age. S: 54.

3- Gary Allen, Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, 1996 İstanbul, S: 8

4- T.Mars, Age. S:100-120.

5- Age. S: 215

6- Victor Varsden, Siyon Liderlerinin Protokolleri, Kum Saati Yayınları, İstanbul, S: 53

7-Mercan Faruk, Niçin Hedef Seçildi?, Aksiyon 29 Ocak 2007, Sayı:634, S: 13-17.

8- Hrant Dink, Ermeni’nin ‘Türk’ü 23 Ocak 2004 Agos Gazetesi.

9- Hrant Dink, ‘Türk’ten kurtulmak 30 Ocak 2004 Agos Gazetesi.

10- Hrant Dink, Ermenistan’la Tanışmak 13 Şubat 2004 Agos Gazetesi.

11- Hrant Dink’i ‘Yakan’ Yazılar, Radikal 10.10.2005

12- Ersin Kalkan, ‘Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı?’ Hürriyet 21.02.2004.

13- Bu Ne Cüret! Radikal 25.01.2007

14- Victor Varsden, Age, S: 36

15- Ebu Davud, Edeb, 121, 5121. H. Münavi, a.g.e., 5, 386.

16- Hakim, Müstedrek, 4, 298.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...