(Umran Dergisi)
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” 14/46
Türkiye’de kontrollü kaos uygulayanlar
cinayetlerine bir yenisini daha ekleyerek Agos gazetesi genel yayın müdürü
Ermeni asıllı Türk vatandaşı Hrant Dink’i öldürmüşlerdir. Öldürülenin kimliği
ile öldürenin kimliği üzerinden bir psikolojik harekât yürütülmüştür.
İşbirlikçi medyanın katalizörlüğünde kılıçlar çekilmiştir. Siyaset erbabı her
zamanki hastalığından kurtulamamış; iktidar ve muhalefet olaydan kâr sağlamaya
ve olayı oya tahvil etmeye çalışmıştır. Türkiye’nin iki önemli kurumu, polis ve
asker karşı karşıya getirilmiş, karşılıklı suçlamalar yapılmıştır.
Eylem milliyetçilere fatura
edilmeye çalışılmaktadır.
Niçin milliyetçiler hedef
gösterilmiştir?
Niçin Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı ısrarla ve tekrarla ‘Hiçbir ülkücü sokağa çıkmayacaktır’
demektedir?
Niçin Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ısrarla ve tekrarla Alperen ocaklarına sokağı
yasaklamıştır.
Niçin bir Ermeni
vatandaşımız hedef seçilmiştir?
Hrant Dink’in fikirleri
nedir?
Hrant hangi söz, fikir ve
eylemleri ile kimleri ve niçin rahatsız etmiştir?
Hrant Dink’in yazdıkları
anlam çarpıtması sağlayacak bir sansüre tabi tutularak kamuoyuna niçin
duyurulmuş ve de uzun süre gündemde kalması sağlanmıştır?
Kimler söylemediklerini
söylemiş gibi göstermişlerdir?
Söylemediklerini söylemiş
gibi göstermek kimin işine yaramıştır?
Olaylar bize gösterilmek
istendiği gibi midir?
Doğal seyir içerisinde
duygusal bir tepki midir; yoksa büyük bir oyunun küçük bir parçası mıdır?
Olayın Büyük Ortadoğu
Projesi ile ilgisi var mıdır?
Büyük İsrail Projesi ile
ilgisi var mıdır?
Tek bir Dünya Devleti ve
Hükümeti Projesi ile bir ilgisi var mıdır?
Türkiye’nin zenginlikleri
ile ilgisi var mıdır?
Türkiye’nin bölünmek
istenmesi ile bir ilgisi var mıdır?
Bu yazıda bu soruların cevapları araştırılacaktır. Sis perdelerinin ardı görülmeye ve gösterilmeye çalışılacaktır.
Hrant Dink Olayında Etkin Parametreler
Hrant Dink’in öldürülmesini
sıhhatli analiz edebilmek için olayda etkili olabilecek tüm parametreleri
ortaya koymamız gerekmektedir. Sonra öldürme olayının kimlerin işine yaradığını
ve de kimlere zarar verdiğini tespit etmek zorunludur.
Hrant Dink’in düşüncelerine,
fikirlerine ve ilişki ağına baktığımızda olayda etkili olabilecek birinci
derece faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
• Ermeni Diasporası
• Türkiye’deki Ermeni
Cemaati Ruhani Liderliği
• Ermenistan
• Kavmiyetçiler(Kürt
Irkçıları, Türk Irkçıları)
• Türkiye Cumhuriyeti
Devleti
• Büyük İsrail
Projesi(Siyonizm-İsrail Devleti)
• Büyük Ortadoğu
Projesi(ABD)
• Tek Dünya Devleti ve Hükümeti Projesi
Birinci dereceden etkili
olan bu dokuz faktörün arakesiti, Hrant Dink’in öldürülmesine sebebiyet
vermiştir. Olay gerçekten girifttir. Ancak olay çözülemez, analiz edilemez ve
içinden çıkılamaz değildir. Bunun için öncelikle iki sorunun cevabı
bulunmalıdır:
1-Tek
bir Dünya Devleti ve Hükümeti kurmak için örgütlenenler kimlerdir ve bunlar
için Kaostan Kurulan Düzen Teorisi ne anlam ifade etmektedir.
2- Hrant Dink’in düşünceleri nelerdir ve bu düşünceleri ile kimleri rahatsız etmiştir? Bunlar niçin rahatsız olmuşlardır? Hrant’ın öldürülmesi ile Türkiye’de oluşturulmak istenen Kaostan ne beklenmektedir?
Dünya Hâkimiyeti Ve Kaos Düzeni
Dünya hâkimiyeti için
Hıristiyanlık, ABD, Uluslararası Sermaye ve Siyonizm
mücadele etmektedir. Şu anda
ABD, Uluslararası Sermaye ve Siyonizm ortak bir politika uygulamaktadır. Ana hedefleri dünyanın kendi kontrollerinde
tek bir merkezden yönetilmesidir. Tek bir dünya devleti, tek bir dünya hükümeti
ve tek bir dünya güvenlik örgütü, tek bir dünya dini ve merkezi dünya ekonomisi
oluşturma gayretindeler.1 Böyle bir sonuca ulaşabilmek için asırlardan beri
yapılan bir çalışma, yaygınlaştırılan bir örgütlenme ve geliştirilen bir
stratejinin varlığı bilinmektedir. Dünyada olup biten birçok olayın arkasında
her renge bürünen böyle bir yapılanma vardır:
“Bu komplocular,
bukalemunlar gibi; Marksist, sosyalist, Komünist, Siyonist, Mason ve
Enternasyonalist benzeri değişik isimler altında saklanırlar. Londra, Berlin,
Roma ve New York gibi yerlerde yaşarlar. Birleşmiş Milletleri, Wall Street’i ve
Washington DC’yi idare ederler. Silah sanayiine maddi kaynak sağlarlar… Üyelik
nesilden nesile, İngiltere ve Avrupa’nın soylu ailelerinden, uluslararası
finans piyasalarını yöneten saraylardan ve Dünya Yahudiliği ile Roma
Katolikliği hiyerarşisinden geçerler”2
27. 1. 1965 yılında Latin
Kilisesi Cizvit Tarikati Papazı Peder Pedro Arrupe, Kilisenin
Kurultayında bu
örgütlenmenin izlediği tehlikeli stratejiye dikkat çekmeye çalışmıştır:
“Bu…
Tanrısız cemiyet( komplo Şebekesi) cemiyetin üst kademelerinde fevkalade etkili
bir şekilde işlerini yürütmektedir. Bu cemiyet, elinde olan ilmi, sosyal ve
ekonomik araçların hepsini kullanmaktadır. Bu cemiyet, ince dokunmuş bir
strateji takip etmektedir. Bu cemiyet, uluslar arası teşkilatlar, finans
çevreleri üzerinde ve kitle iletişim sahasında(basın, sinema, radyo ve
televizyon) neredeyse tam bir hâkimiyete sahipler.”3
Bu yapılanış stratejisinin
temel özelliği, Kaos Teorisine
dayanmış olmasıdır. Bu teoride her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların
can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilecek bir çatışma
ortamı, istenen kaosu sağlayacaktır. Komşuların, kabilelerin, aşiretlerin,
etnik yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine düşman olduğu, çatıştığı,
kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip
direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı bir kaos ortamı bu
şeytanı mekanizmanın ana ilkesidir. Buna ‘Ordo
Ab Chao’: ‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’ diyorlar:
“Başka bir deyişle, kaos
kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir
kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen
sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli
oluyordu. Devrimci Kaosun ardından
illuminatının planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu”4
Kıymetli Umran okurları, bir an için gözlerinizi
kapatın yanı başımızda Irak’ta yaşananları gözlerinizin önünden geçirin. Etnik
ve mezhebi çatışmalarla dökülen kanı, oluşturulan kin ve nefreti düşünün.
Gözlerinizi açın ve sorumluluklarınızı hatırlayın. Bunları yerine getirip
getirmediğinizden, ‘yeni doğmuş çocukların saçlarının ağaracağı’ hesap gününde
hesaba çekileceğinizi unutmayın.
Dünyada vuku bulan olaylara
bakıldığında böyle bir kaosun oluşması için bilinçli bir şekilde pek çok kriz
çıkarıldığını görebilmekteyiz:4
• ‘Düzmece Savaş’,
• ‘Daha Fazla Savaş’,
• ‘İcat Edilen Hastalıklar’,
• ‘Çevresel Krizler’,
• ‘Nüfus Artış Krizi’,
• ‘İcat edilen Sağlık
Krizi’,
• ‘Sözde Suç Krizi’,
• ‘Yaratılan Terörist
Krizi’,
• ‘Anti-Semitizm Krizi’,
• ‘Etnik Temizlik Krizi’.
Bütün bu krizlerle yeni bir kaos meydana getirip buradan küresel hegemonya kurmak istiyorlar:
“Yeni yaratıcı süreci,
modern zamanda eski dünya düzeninin bozulması sırasında ve Kaos ortamında
yaşanıyor. İnsan hayatının tamamıyla yeniden organize edilmesini sağlayan ve
insan düşüncesini tazeleyerek yönlendiren yeniden yapılanma görevi başlıyor.”5
Türkiye bu fesat hareketin
zihinsel dönüşüm çalışmalarının acı meyvelerini çok yakından görmektedir. Son
yıllarda medya, sinema, müzik ve tüketim aracılığıyla
toplum sürüleştirilerek
teslim alınmaya çalışılmaktadır. Öncelikli hedef kitle olarak da gençlik
seçilmiştir. Gençliğimiz bu ‘beşinci kol
faaliyetinin’ boy hedefidir.
Kaos zıtların çatışmasına
dayandırılmıştır: ‘Tez, anti tez, çatışma ve sentez dörtgeni’ böyle bir kaos
için bu gizli cemiyet mensupları tarafından formüle edilmiş ve uygulamaya
sokulmuştur. Kaos, dün işçi-işveren çatışması üzerine kurulu iken; bugün dinler
ve etnik yapılar üzerine oturtulmuştur. Huntington’un medeniyetler çatışmasını
ortaya atması bir tesadüf olmayıp kaos meydana getirme amaçlı bir stratejinin
ürünüdür. Son zamanlarda yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel
çatışmaların kökeninde kaostan düzene geçiş anlayışı yatmaktadır.
Kaosun müsebbibi olarak din ve milliyetleri gösterilerek bütün din ve
milliyetlerin kaldırılması istenecektir:
“Müstebit
kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu
tanıma anı gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve
becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki,
‘onları yok edin ve bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık
sebeplerini- hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları ortadan kaldıracak,
bize idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh
ve sükûnu verecek bir kral verin.”
Fakat
siz mükemmelen ve çok iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle
isteklerin ifade edilmesi imkanını hâsıl etmek için; her memlekette halkın
hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede
çekişmeler, kin mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık
ile hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir.
Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde
sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler.
Fakat
eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak özlediğimiz an
belki de hiç gelmeyecektir.”6
Hrant Dink’in öldürülmesine bu perspektiften bakılmadıkça olayın çözümlenmesi, gerekli tedbirlerin alınması ve de halkın gerektiği gibi aydınlatılıp topyekün mücadele sürecine katılması mümkün değildir.
Hrant Dink’in İlginç Olan Düşünceleri
Hrant Dink’in medyaya
yansıyan düşünceleri, fikirleri gözönüne alındığında yukarıda belirtilen dokuz
faktörü Hrant’ın düşünceleri etkilemektedir. Ancak etkileme düzeyi farklıdır.
Hrant Dink’in düşüncelerini sakınmadan açık bir şekilde söylemiş olmasından en çok etkilenmiş olanlar Ermeni Diasporası ile Türkiye’de ki Ermeni Cemaati Ruhani Liderliğidir.
Hrant ve Ermeni Cemaati Ruhani Liderliği
Ermeni Patriği Mutafyan 2006
Ocak ayında yurt dışında yayınlanan bir dergide Agos gazetesi ve yöneticilerini
açık bir şekilde eleştirmiştir:
“Bu gazete kurulduğu günkü
beklentilere cevap veren bir gazete değil artık. Gerek gazetede yer alan
yazarlar, gerekse okurların bir bölümü Ermeni, Türk ya da Kürt’tür. Türkiye’deki Ermeni toplumu adına
konuştuğunu iddia ederek çizmeyi oldukça aşmaktadır. Yayın politikası
devrimci sol çizgiyi yansıtıyor gibidir. Okurlarını,
toplumumuz kurumlarının, derneklerinin yöneticilerini zaman zaman kışkırtarak,
hatta bazen şantaja da başvurarak, Ermeni patriğinin, danışmanlarının Ruhani meclisin
ürettikleri projelere karşı çıkmaya veya onların yanında yer almamaya adeta
teşvik etmektedir. Tek kelimeyle,
şunu söylemek mümkün: Kilise üyelerinden oluşan bir toplum yerine, sivil bir
toplum yaratmak derdindedir.”7
Hrant da Ermeni Patriğinin
bu sözlerine, 23 Ocak 2006 günü Hürriyet gazetesinde, çok açık bir cevap
vermiştir:
“Patrik hazretlerinin
eleştirileri bizim için iltifattır. Doğrudur Agos solcu ve devrimci bir
gazetedir. Türkler, Ermeniler ve Kürtlerin katkısıyla hazırlanır ve yine onlar
tarafından okunur. Agos’un sivil bir toplum talebi vardır… Cüretkâr olduğumuz,
zaman zaman çizmeyi, hatta haddimizi ve çapımızı aştığımız da doğrudur. Bu da
bizim hakkımızdır. Devrimler, haddinizi,
çizmeyi aştığınızda gerçekleşir…
Türkiye’de
bütün kurumlar ve sistem laiklik üzerine kuruluyken, Ermenileri dini bir toplum
ve yapılanma olarak göstermeye çalışmak yanlıştır. Bugün Türkiye’de camı ve
okulları aynı yönetim idare etseydi, hanginiz kabul ederdiniz? Ama Ermeni
toplumunda okulu ve kiliseyi aynı yönetim idare etmektedir. Bunu kabul edemem.
Devlet
Türk toplumuna layık gördüğü laik sistemi Ermeni toplumu için de bir an önce
gerçekleştirmelidir. Benim mücadelem bu alanlarda. Yoksa patrik
hazretlerine, makama olan saygı ve sevgimiz her zaman mevcuttur.”7
Bütün bu ifadelerden ortaya
çıkan gerçek, Kilise ile Agos arasında ciddi bir fikri tartışmanın yaşandığı ve
Kilise’nin Agos’ta yer alan düşünceleri tehlikeli gördüğüdür. Hrant’ın yakın
arkadaşlarından biri olan ve azınlıklar üzerinde yazıları ile tanınan Rıdvan
Akar, ‘Zaman zaman dini önderlik
tarafından gazeteye reklâm boykotları uygulandığını’ belirtmektedir.7
Bu çerçevede Dink’in öldürülmesi kimin işine
yaramaktadır?
Kimlerin önünden ciddi bir
engel kaldırılmış olmaktadır?
Kimin muhalefeti susturulmuştur?
Hrant
ve Ermeni Diasporası
Dink Ermeni kimliğinin
oluşması ve soykırım konusunda Ermeni diasporasından farklı düşünmektedir.
Ermeni diasporası, Ermeni kimliğinin oluşumunu Türk düşmanlığı ve 1915 Tehcir
olayını soykırım olarak tanınması üzerine inşa etme düşüncesindedir. Hrant
Ermeni kimliğinin böyle bir anlayış üzerine inşa edilmesine karşı çıkmakta ve eleştirmektedir.
“Hakkı esirgenmiş Ermeniler”
bundan böyle kimliğini “Gerçekleri talep etme inadı” üzerinden yaşamaya
çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin temel düsturu
haline dönüşmüştür.
Diasporanın ilk kuşakları
için ayakta kalabilmenin, tükenmemenin adı olan bu inat, üçüncü ve dördüncü
kuşaklarla birlikte gerçekleri dünyaya kabul ettirme inadına dönüşmüştür.
İşte bu inadın ortaklaşmış
hali Ermeni Diasporasının ruhsal pozisyonunu yansıtır.
Bu
ruhu sürekli tutmak ise ermeni kimliğini yaşatmanın temel aracı durumundadır…”
“Ne
var ki ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürmektedir ve kimliği asil
kemiren ve tüketen de bu sağlıksız ruh halidir. Türk-Ermeni ilişkisinin
günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler birbirlerine
bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler
de paranoyalarıyla.
İçinde
debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama-
Ermenilerin kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün
gözükmemektedir. ”8
Dink Ermeni kimliğinin
oluşmasında İslam’dan ziyade Türk
olgusunun etkili olduğunu belirtir.
“…Dolayısıyla asırlar süren bu İslam’la
biraradalığın Ermeni kimliğinin şekillenmesinde de yadsınamaz bir rolü elbette
olacaktır ancak Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını şekillendiren ve Ermeni
kimliğinde bir tür kanserojen tümör işlevi gören asıl etken “Türk” olgusudur.”8
Dink’e göre Ermeni
kimliğinin oluşabilmesinin yolu Ermenilerin şuuraltında yaşattıkları ve onların
kimlikleri üzerine kansorejen etkisi yapan Türk düşmanlığından kurtulmalarıdır:
“Ermeni
kimliğinin sağlığını Fransız’ın, Alman’ın, Amerikalının ve ille de Türk’ün
soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni
dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın
ve “Türk”ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de
geçmiştir.”
“Kimliksel
dinginliğini “Türk”ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen ermeni
dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden “Türk”e baskı uygulamaya ve
soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen
koca bir zaman kaybından başka bir şey değildir.”9
Dink’e göre Ermeni kimliği,
Türk Düşmanlığı ve soykırım gibi kavramlar üzerine inşa etme yerine Ermenistan devletini inşa ve ihya etme üzerine
kurulmalıdır:
“Ermeni dünyasının kendisini
“Türk”ten kurtardığında, kimliğinde bir boşluk yaşayacağını ve özellikle de
Diaspora Ermenilerinin kimliksel çözünürlüğünün hız kazanacağını sananlar
aldanırlar.
Ermeni
kimliğinde “Türk”ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir
olgu söz konusudur o da bizatihi bağımsız Ermenistan devletinin varlığıdır.
Ermeni dünyasının
geleceğini, bu minik ülkenin gelecekteki refahına ve içinde yaşayanların
mutluluğuna endekslemesi aynı zamanda kendi kimliğini rahatsız eden sancılardan
kurtuluşunun da bir işareti olacaktır.
Ermeni
kimliğinin “Türk”ten kurtuluşunun yolu gayet basittir:
“Türk”le
uğraşmamak...
Ermeni
kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır:
Gayrı
Ermenistan’la uğraşmak.”9
“Türk”ten
boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la
kuracağı asil damarında mevcuttur.
Yeter
ki bu mevcudiyetin farkında olunsun.”10
Görüldüğü gibi Hrant Dink,
diasporaya Tük düşmanlığı ve soykırım ısrarından dolayı karşı çıkmakta ve
muhalefet etmektedir. Nitekim Hrant, Brüksel’de Ermenilerle kavga etmiş ve
Türkiye’yi desteklediği için ‘sen ne biçim Ermeni’sin’ suçlamasına maruz
kalmıştır7
Fransa da Ermeni soykırımını
inkârı suç sayan yasa görüşülürken; “Paris’e
gidip, Ermeni soy kırımı yoktur diyeceğim. Beni tutuklasınlar” deme
cesaretini göstermiştir.
Bu
durumda Hrant’ın öldürülmesi kimin işine yaramaktadır?
Kimin
işini kolaylaştırmaktadır?
Kimin önündeki muhalefet engeli ortadan kaldırılmıştır?
Hrant
ve Kürt Irkçıları
Hrant Dink, Kürt ırkçılarına
Ermeni yöneticilerin 1910’lu yıllarda İngiliz ve Fransızlar tarafından
aldatılarak kullanılmalarının bedelini, Ermeni halkının ödediğini hatırlatma
cesaretini göstermiş bir Ermeni vatandaşımızdır. Dink Diyarbakır’da yaptığı
konuşmasında ayrılıkçı Kürt unsurlara, 1915 tehcir olaylarını hatırlatarak
bugün ABD emperyalizmi sizi kullanarak kendi emellerini gerçekleştirmek
istemektedir. Yarın bu toprakları terk ettiğinde yerli halkla baş başa
kaldığınızda ödeyeceğiniz bir bedel olduğunu unutmayın demiştir:
“…Ermeni
liderlerini emperyalizm kullandı, faturası Ermeni halkına çıktı. Şimdi siz aynı
tuzağa düşmeyin”.7
Bir Ermeni olarak böyle bir
konuşma yapması kimlerin işini zorlaştırmaktadır?
Hangi arı kovanına çomağı
sokmuştur?
Hangi fincancı katırlarını
ürkütmüştür?
Bu durumda Hrantın
öldürülmesi kimin işine yaramaktadır?
Kimin işini
kolaylaştırmaktadır?
Kimin önündeki muhalefet engeli ortadan kaldırılmıştır?
Hrant Dink Türklere Hakaret Etmemiştir
Hrant, Kasım 2003- Şubat
2004 arasında Agos gazetesinde ‘Ermeni Kimliği’ başlıklı sekiz bölümden oluşan
bir yazı dizisi kaleme almıştır: (1) Kuşaklara Dair (7 Kasım 2003), (2)
Kilisenin Rolü (14 Kasım 2003), (3) Kaç Vartan’ın Çocukları (5 Aralık 2003 ),
(4) Pratik Kimliğin Teorisi (19 Aralık 2003), (5) Batı: Cennet ve Cehennem (26
Aralık 2003), (6) Ermeni’nin Türk’ü (23 Ocak 2004), (7) ‘Türk’ten Kurtulmak (30
Ocak 2004), (8) Ermenistan’la Tanışmak (13 Şubat 2004). Bu yazı dizisinde asıl
amaç, Ermeni kimliğinin nasıl oluşturulması gerektiğidir. Diasporanın yanlış
düşünceleri eleştirilmektedir. Diaspora Ermenilerinin Türk düşmanlığına ve
soykırım tanıma isteklerine karşı çıkılmaktadır. Diaspora Ermenilerinin
şuuraltında yer eden Türk düşmanlığının Ermenilerin kanını zehirlediği için
sıhhatli düşünemediklerini iddia etmektedir. Yukarıda geniş alıntılanan yazının
hakaret içerdiği ifade edilen cümlesi aşağıda tekrar verilmektedir:
“Türk”ten
boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la
kuracağı asil damarında mevcuttur.”10
Yazılarda geçen ‘Türk’ten
kurtulmak’, Türk düşmanlığından kurtulmak, her şeyi bu düşmanlık üzerine
kurmaktan kurtulmak anlamında kullanılmaktadır. Yazıların bütünlüğü içerisinde
yukarıdaki cümle okunduğunda Hrant bu Türk düşmanlığının Ermeni’nin kanını
zehirlediğini belirtmektedir. Nitekim Türklüğe hakaret davasından yargılanan
Hrant için mahkeme tarafından teşekkül ettirilen bilirkişi heyeti de aynı
istikamette bir değerlendirme yapmıştır:
“Yayında
geçen “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan,
Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” ifadeleri incelendiğinde ise ortaya çıkan
sonuç sanığın ermeni kimliğinde bir ruhsal sorun olarak ifade ettiği Türk
olgusunu, yani 1915’te yaşananları ermeni kimliğinin hayati bir unsuru olarak
benimseyip, tüm çabaların ve birlikteliğin bu olgu üzerine kurulmasını, 1915
olaylarını soykırım olarak dünyaya kabul ettirme çabası ve inadından kurtulmak
gerektiğini söylemektedir. Sanık daha önceki yazılarında da bu anlayış ve
çabayı ermeni kimliğini kemiren bir husus, ruhsal bozukluk ve zaman kaybı olarak
nitelendirmektedir. Zehirli kan olarak ifade edilen husus, Türklük ya da
Türkler değil Ermeni kimliğinde yer alan sanığın ifadesi ile hatalı anlayıştır. Tüm bu açıklamalar bir arada
değerlendirildiğinde, sanığın ifadelerinin 159. Maddede düzenlenen anlamda
Türklüğü tahkir ve tezyif olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir kere
ifadeler Türklere ya da Türk kimliğine yönelik değildir. Aksine ifadeler ermeni
toplumunun oluşturduğu Türk anlayışına ve olgusuna yöneliktir. İkinci olarak
sarf edilen sözlerde tahkir, aşağılama, küçük düşürme, zayıflatmak anlamına
gelebilecek bir husus bulunmamaktadır.”11
Hrant Dink, bütün bu düşünce ve tavırları ile bu ülkenin yanında yer almış ve bu ülkeyi, bu milleti savunmuştur. MİT eski müsteşarı Sönmez Köksal Hrant için ‘Hrant bir yurtseverdi’ ve Doç.Dr. Emin Gürses: ‘Dink milli kuvvetlerdendi. Ermeni soykırım tartışmalarının Türkiye lehine sonuçlanması için çalışıyordu.’ demiş olmalarının üzerinde düşünülmelidir.
Kripto Ermenileri
Ermenilerin
İslam’la ve Türklerle yaklaşık 1000 yıllık ortak bir mazileri var olmuştur. Bu
süreçte bir kısım Ermeniler isim değiştirerek Müslümanlığı tercih etmişlerdir. Osmanlı Devlet
sisteminde birçok Ermeni çok etkin mevkilere kadar yükselmiş etnik farklılıktan
dolayı Ermeniler herhangi bir mağduriyete uğramamışlardır. Osmanlı Devletinin
çok inançlı, çok etnikli yapısı içerisinde Ermeniler Milleti Sadıka unvanını
almışlardır. Ancak 1900lu yıllarda vuku
bulan olayların sonucunda 1915 yılında tehcir olayı gerçekleşmiştir. Bu
olaylardan dolayı bir kısım Ermeniler, yurt dışına göç etmiş bir kısmı ismini
değiştirmiş bir kısmı da ermeni isimlerini kullanmayı tercih ederek
bulundukları veya yerleştirildikleri bölgelerde kalmışlardır. Daha sonraki
süreçte bir kısım Ermeniler Müslüman olmuşlardır.
Hrant Dink cumhuriyet
döneminde isim değiştirmiş veya Müslüman olmuş meşhur Ermenilerin kimliklerini
açıklamayı tercih etmiştir. Atatürk’ün manevi evlatlığı, ilk Türk kadın pilot
ve bir hava alanına ismi verilen Sabiha
Gökçen’in Ermeni olduğunu, 6 Şubat 2004 tarihli Agos gazetesinde
açıklamıştır. Agos’da yayınlanan bu açıklama fazla dikkat çekmemiştir. Agos’un
bu açıklaması, 21 Şubat 2004 tarihli Hürriyet’te ‘Sabiha Hatunun Sırrı’ başlığı
ile verilince12 ortalık karışmıştır.
Yayın üzerine 22 Şubat 2004
tarihinde Genelkurmay Başkanlığından çok sert bir açıklama yapılmıştır.
Genelkurmay yapılan yayını milli birlik ve bütünlüğü bozmaya dönük kasıtlı bir
yayın olarak değerlendirmiştir:
“Böyle bir sembolü, amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, milli
bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır...”
Genelkurmay Başkanlığının, 6
Şubat 2004 Tarihli Agos’un yayınına tepki göstermeyip 21 Şubat 2004 tarihli Hürriyetin
yayınına tepki göstermesinin bir sebebi olmalıydı?
Ermeniler üzerindeki
çalışmaları ile bilinen İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölüm
başkanı Salim Coche’ye göre Batılı istihbarat örgütleri isim değiştirmiş
Hıristiyan ve de Müslüman Ermeniler üzerinde çok yoğun bir şekilde
çalışmaktadırlar. Hatta bunların bir kısmının çocuklarını ABD ve Kanada’ya
götürüp okutmakta ve iş güç sahibi yapmaktadırlar. Bunlar da Ermeni ırkçılığını
ve Türk düşmanlığını uyandırmak için çalışmaktadırlar. Son zamanlarda daha önce
büyük şehirlere göç etmiş, isim değiştirmiş bu Ermenilerin eski bölgelerine
dönerek koloniler oluşturmalarını ve kiliseler açmalarını teşvik etmektedirler.
Malatya, Diyarbakır, Mardin ve Adıyaman üzerinde yoğun bir çalışma vardır.
‘Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz’ diye yürüyenlerin kahir ekseriyetinin bu
gizli (Kripto) Ermeniler olduğu kanaatinde Salim Coche.7
Hrant Dink öldürülerek bu
gizli Ermenilere güvende olmadıkları mesajı verilmek istenmiş olabilir.
Örgütlenmeleri, bir araya toplanmaları, eski isimlerine tekrar dönmeleri,
kilise açtırarak Batının dikkat ve desteğini istemeleri şeklinde bir
yönlendirme yapılmak istenmiştir.
Diğer taraftan ‘Hepimiz Ermeniyiz’ pankartları ile Türk kavmiyetçiliği tahrik edilerek ülkede etnik ayrışmanın hızlandırılması arzulanmıştır.
Amatör Görüntüsü Verilen Profesyonel Cinayet
Suikast profesyonelce
hazırlanmış ancak amatör görüntüsü verilmek istenmiştir.
Danıştay baskını ile
benzerlik vardır. Kullanılan insan unsurunun -Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan
Tuncel- milliyetçi eğilimli olarak tanınan insanlar olması ile dikkatler başka
yöne çevrilmiştir. Karadeniz insanı seçilerek işe fevrilik görüntüsü verilmek
istenmiştir. Dahası, medyaya yansıyan şekliyle, olayın aktörlerinden Yasin
Hayal’in halasının eşi Çoşkun İyci jandarma muhbiridir. Erhan Tuncel ise hem
polis, hem de jandarma istihbarat muhbiridir. Görüldüğü gibi olayın
aktörlerinden ikisi emniyet veya
jandarma istihbarat muhbiridir. Acaba bu insanlar aynı zamanda CIA, MOSSAD
muhbiri de olabilir mi? Bülent Orakoğlu’na göre devletin derinlerinde bazı
çeteleşmelerin olduğu ve bunların bir kısmına yabancı istihbaratların sızdığıdır. Trabzon’daki bu yapılanışın bu
boyutu ile incelenmesi ve kamuoyuna duyurulması lazımdır.
Trabzon Valisi Hüseyin
Yavuzdemir: “Amatörce işlenmiş bir
cinayet. İdeolojik örgüt yok. İsmini bildiğimiz kişi tarafından kullanılmış ve
örgütlendirilmiştir. Teşvik edilmiştir…”
Niçin acele ile böyle bir açıklama yaparak olaya basit bir eylem
görüntüsü vermek istemiştir. Bu açıklama ile dikkatler devletin üzerine
yoğunlaşmıştır.
İstanbul Emniyet Müdürü
Celalettin Cerrah: “Cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı
yok. Zanlı, milliyetçi duygularla cinayeti işlemiş.”13 açıklaması ile senaryoyu yazanların ekmeğine yağ sürmüştür. Olay
milliyetçilere fatura edilmiştir.
Erhan Tuncel, Yasin Hayal’in
Hrant Dink’i öldürme planları ihbarını Trabzon
Emniyetine bildirmiş.
Trabzon Emniyeti, durumu Emniyet Genel Müdürlüğüne ve İstanbul Emniyetine
iletmiş ama İstanbul Emniyet İstihbarat Daire Başkanı İhbarı ciddi
bulmadığından herhangi bir işlem yapmamış. Gerçekte gizli bir el çok mahir bir
şekilde kamuflaj yapmıştır. Bu el ortaya çıkartılmalıdır.
Operasyonda ilginç bir nokta
da Ogün Samast’ın dikkatleri üzerine çekecek tarzda beyaz bir bere ile cinayet
mahallinde bulunuyor olmasıdır. Cinayetten sonra başındaki beyaz bere ile
kaçarak dikkatleri üzerine çekiyor olması, hem acemilik görüntüsü verme hem de
asıl katilin kaçmasını sağlamak için dikkatlerin kendisine teksifini sağlama
amaçlıdır. Daha da ilginci, bankanın güvenlik kameralarının taradığı tarafa
doğru kaçıyor olması hiç keşif yapılmadığı intibaını uyandırmak ve de
yakalanarak asıl faili örtmek içindir. Vuranın Ogün Samast olduğu belli
değildir. Ancak ilginç fesi ile kaçan ve dikkatleri üzerine çeken Ogün
Samast’tır. Ogün vurmak üzere değil yakalanmak, teşhis edilmek ve dikkatleri
üzerine çekmek üzere oradadır. Kıyafetini değiştirmemesi, silahı atmaması ve
fakat telefonunu atarak görüştüğü insanların izini kaybettirmesi bunun bir
göstergesidir.
Katil’in otobüsle Trabzon’a
gittiği tespit ediliyor. Fakat kimlerle temas kurduğu ve ilişki ağı
belirlenmesi gerekirken Samsun’da Jandarma tarafından yakalanıp zincir
koparılıyor. Organizasyonu yapanlar, Samast’ın yakalanmasını isteyerek hadiseyi
örtmeyi, dikkatleri dağıtmayı ve irtibat zincirini koparmayı planlamışlardır.
Jandarma tarafından yakalan Samast daha sonra
emniyete getirilerek bir tarafında komiser diğer tarafında jandarma astsubay o
meşhur video çekim gerçekleştiriliyor. Bu çekim daha sonra medya üzerinden
hizmete sunulup dikkatler devlete, devletin derinlerine çevriliyor.
Ogün Samast’ın üzerinden
kendisine ait olmayan Jandarma erine ait Telsim kartı çıkıyor. Samast kendi
kartının Türkcell olduğunu ifade ederek ortalığı karıştırıyor. Jandarma ve
emniyette bulunduğu sürede üzerinde bulunamayan 3 yıldır kayıp olduğunu ifade
ettiği iki sim kartı hapishanede üzerinde bulunuyor. Medyaya Samast’ın
hapishanede krallar gibi kırmızı halı serilerek karşılandığı, konforlu özel
odada ağırlandığı servisi yapılarak dikkatler bir kez daha devletin üzerine
çevriliyor.
Cinayetten önce Ogün
Samast’ın Agos gazetesine gidip Hrant Dink’le görüşmek istediği
ifade ediliyor. Fakat içeri
alınmıyor. İçeri girilemeyince Hrant’ın çok iyi tanıdığı ve kendisine çok yakın
biri telefon edip acilen 2500$ istiyor. Böylece Hrant gazete dışına çıkartılıp öldürülüyor.
Bu telefon üzerinde nedense medya hiç durmuyor hatta bunu örtmeye çalışıyor.
Ogün Samast’ı takip edip
ilişki ağını ortaya çıkarma yerine Samsun’da yakalanmasını
sağlama ciddi bir istihbarat hatası olarak gözükse bile bu hata değildir ve oyunun bir parçasıdır. Operasyonun senaryosunu yazanlar, Samsun emniyetinde kamera çekimini de planlamışlar ve daha sonra medyaya servis yaparak derin devlet operasyonu görüntüsü vermişlerdir. Katil zanlısı yakalatılarak olay faili meçhulden faili maluma dönüştürülmüş kamuoyunun dikkatleri asıl katillerden uzaklaştırılmıştır. Bazı yetkili zevat bilerek ya da bilmeyerek bu örtme işine katkıda bulunmuşlardır.
Kaos İçin En Uygun İnsan Hrant Dink
Hrant Dink kiliseye, Ermeni
diasporasına ve ayrılıkçı Kürt hareketine karşı bir Türkiye Cumhuriyeti Ermeni
vatandaşıdır. Hrant öldürülerek hem diaspora hem de Kilisenin önünden ciddi bir
engel kaldırılmıştır. Ayrıca gizli Ermenilere güvenliğiniz için sığınacak
işbirliğinde bulunacağınız limanlar arayın baskısı yapılmıştır.
Diğer taraftan işte Türkler, gene Ermeni kıyımına girişmişlerdir kampanyası başlatmak için diasporaya propaganda malzemesi yapılmış ve de Ermeni kimliğinin Türk düşmanlığı üzerine inşa edilmesi kaçınılmazdır duygusu pekiştirilmiştir. Batılı ülkelere soykırımı yasallaştırın baskının uygulanması için psikolojik ortam hazırlanmıştır. Türk Milleti ise suçluluk psikolojisine sürüklenmek istemiştir.
Neden Şimdi?
Hrant’in yazıları ve
bilirkişi raporu ortada iken, hakaret anlamına gelecek hiçbir ifade söz konusu
değil iken cımbızla kelimeler/cümleler çekilip alınarak Türk’e/Türklüğe hakaret
yapıldığı kanaati oluşturacak tarzda bir kampanya başlatılmıştır. Niçin 2004
yılındaki bir yazı serisi devamlı gündemde tutulmuştur?
Hrant Dink mahkûmiyetine
neden olan yazıları, Ocak-Şubat 2004’de yazmış. 7 Ekim
2005’de İstanbul Şişli’deki
Mahkeme Hrant’ı suçlu bularak 6 ay hapis cezasına çarptırmış. Ceza 6 Haziran
2006’da Yargıtay tarafından onanmış. Düşünce suçu cezasını 8 ay sonra onaylayan
Yargıtay bomba suçundan mahkûm olan Hayal’in dosyasını 8 aydır gündeme hala
almamıştır. Hrant dosyasının acelesi neydi?
Neden
şimdi?
2004 yılında hakaret
yapıldığı iddia edilen yazılar için ölüm cezası, 3 yıl sonra 2007
yılında verilmektedir. Ocak
2004’den Ocak 2007’ye kadar geçen 3 yıl içerisinde Türklüğü ve milli duyguları
hatırlamayanlar, neden Ocak 2007’de Türklüklerini ve milliyetçiliklerini
hatırlayıp eyleme girişmişlerdir? Bu tür hakaret kabul edilen olaylarda kontrol
edilemeyen öfke ilk andaki öfkedir. Bu anlarda insanlar genelde kendilerini
kontrol edemezler. Bu nasıl duyarlı bir Türklük aşkıdır ki, aradan 3 yıl
geçtikten sonra ayranı kabartıp insana cinayet işlettirebiliyor? Neden şimdi?
Evet,
neden şimdi? Bunun için cinayetin işlenmesinden sonra nelerin olduğu ve nasıl bir
psikolojik harekâtın
yürütüldüğüne dikkat edilmelidir. Olay, olaya karışanların geçmiş antetleri
referans gösterilerek milliyetçilerin üzerine yıkılmış, etnik milliyetçiliği
körükleyecek ve yükseltecek bir kampanya yürütülmüştür. MHP ve BBP
suçlanmıştır. Oysa her iki partinin genel başkanları, yaptıkları basın
toplantıları ile Ülkü ocakları ve Alperen ocaklarının sokağa çekilmek
istendiğini asla bu oyuna gelinmemesini, sokağa çıkmayacaklarını defaten
açıklamışlardır.
Buna rağmen neden kampanya
milliyetçi eksende başlatılmıştır? Temel strateji, kaos üzerine kurulmuştur.
Türkiye’yi kamplaştırarak kaosa sürüklemek ana gayedir. Bunun için de mümkün
olduğu kadar geniş bir alanda ve geniş kesimler arasında gerilim, çatışma
hedeflenmektedir. Irak’ta kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler, güneyde Şiiler
şeklinde yapılan bir kavramsallaştırma ile toplumun kafasında zihinsel planda
kırılma ve düşmanlık nasıl başlatılıp derinleştirilmiş ise benzeri Türkiye’de
planlanmaktadır. Türkiye’nin fay hatları Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Türk-Ermeni,
Hıristiyan-Müslüman ve Türk-Rum düşmanlığı olarak belirlenmiş olup bu fay
hatlarına gerilim yüklenmeye çalışılmaktadır.
Dink olayı büyük kaosun
oluşturulabilmesi için bu fay hatlarına kontrollü bir şekilde gerilim
yüklenmesi olayıdır. Bundan sonra meydana gelecek olayların bu perspektiften
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Evet,
neden şimdi?
Kanaatimizce bu sorunun
cevabı dış politika ile ilgilidir. Kerkük, Iran, Kıbrıs ve Karadeniz-Hazar
havzası ile ilgilidir. Cinayetin işlendiği günlere dönüldüğünde Kerkük’te
yapılacak bir referandum için peşmergelerin Kerkük ve Bağdat’a kaydırıldığı,
Kerkük’teki Türkmenlere baskı yapılarak göçe zorlandıkları görülmektedir. Türk
ordusunun Kerkük’e gidebileceği konuşulmaktadır.
Tam da bu zamanda Güney
Kıbrıs Rum kesimi Kıbrıs çevresinde petrol aramak üzere yola çıkmıştır. Burada
dikkat çekici bir ilişki yok mudur?
Türkiye her ne zaman dış politikada aktif bir tavır almaya karara vermişse içerde büyük olaylar olmuştur. Bu cinayetler, Türkiye kendi içerisinde bütünleşmeye kurumlar arasında dayanışma artmaya başladığında işlenmektedir. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu cinayetleri tam da böyle zamanlarda işlenmiş ve cinayet karşıt görüşe yıkılarak Türkiye içeriye kapatılmıştır. İşte Hrant Dink olayı derinlerde sürüp giden bir mücadelenin yüze vurması olayı olup arkasında ABD-İsrail-İngiltere Şer İttifakı vardır. Bu olay, Tek Dünya Devleti, Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu projesi ile bağlantılıdır. Dış politikada ABD-İsrail-İngiltere ile her karşı karşıya gelişte bu fay hatları harekete geçirilmek istenecektir. Çünkü Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu Projesinin önünde en ciddi engel ülkelerin başında Türkiye vardır. Bütün olaylar bu eksende değerlendirilmeli ve yol boyu bu gerçek unutulmamalıdır
Sonuç
Hrant’ın öldürülmesi, kaos teorisine uygun bir taşla birçok kuşu vurmaya benzer
bir operasyondur. Tek Dünya Devleti, Büyük Ortadoğu ve Büyük
İsrail Projeleri ile bağlantılıdır. Bu projelerin kilometre taşarlından
biridir. Asıl amaç; Türkiye’nin atomize edilmesi, çekirdekteki merkezkaç
kuvvetinin zayıflatılarak milleti oluşturan değişik etnik unsurların hatta
mezheplerin birbirine düşman olarak etrafa saçılıp Türkiye’nin iç savaşa
sürüklenmesidir. Din-mezhep ve Etnik eksenli bir kaosun çıkarılması
hedeflenmektedir. Senaryo bu stratejik amaca uygun olarak yazılmış ve
sahnelenmiştir. Hrant Dink’in söylemediklerini söylemiş gibi aylarca propaganda
edip yürütenler bu kaos teorisinde rol almış aktörlerdir. İşbirlikçi medyadan
işbirlikçi bürokrata, işadamına ve sivil toplum adı altında ki kuruluşlara
kadar uzanan geniş bir yelpaze vardır.
Bu cinayet Derin Devlet
üzerinden devlete fatura edilmiştir. Geniş bir yelpazede kurum ve kuruluşlar
yıpratılmaya çalışılmıştır. Bu cinayetle birlikte hem asker hem emniyete tuzak
kurulmuş her iki kurum hem kendi içlerinde hem de birbirleri arasında kavgaya
sürüklenmişlerdir.
Vatandaşın hangi devlete
güveneceğini şaşırarak zihinsel bir kaosa sürüklenmesi istenmiştir:
“Kamuoyunu
avucumuzun içine almak gayesiyle her taraftan birbirlerine zıd fikirleri netice
çıkamayacak şekilde karşı karşıya getirerek, bu karışıklık içinde Yahudi
olmayanların başlarının dönmesi ve her çeşit siyası mevzularda hiçbir fikir
sahibi olmamanın en iyi hal olduğu kanaatine varmaları için, yeterli bir zaman
boyunca çalışarak onları şaşkın hale getirmeliyiz. Halkın siyası konuları
anlamaması gerekmektedir. Çünkü o mevzular yalnız halkı idare edenler
tarafından anlaşılır. İşte bu birinci sırdır.”14
Türkiye, yöneticiler ister
kabul etsin ister kabul etmesin, Osmanlının mirasçısı olup 3 kimliğin
temsilcisi durumundadır. Bu üç kimlik, Türk,
Osmanlı ve İslam kimliğidir. Türkiye, bu üç kimlik nedeniyle hem bölgesel bir
güç hem de uluslararası bir güç haline gelebilir. Büyük bir çekim merkezi
oluşturabilir. Yeter ki Türkiye bunun farkına varıp gereğini yapsın.
Bunun
gereği, sistemin ve de devletin milletin emrine verilmesidir. Milletin
hizmetinde bir sistem ve bir devlet yapısı oluşturulmalıdır.
Bunun
gereği, bir millet ve bir ümmet bilinci içerisinde Türkiye’nin iç sorunlarına
ve bölgenin sorunlarına yaklaşılmalısıdır. Her türlü etnik ve mezhebi
ayrıştırmaya karşı tavır alınmadır.
Tüm Müslümanlar, hem etnik
hem de mezhepsel ayrışmadan şiddetle kaçınmalıdır.
Çünkü Müslümanlar dillerin
ve renklerin ayrı olmasını Allah’ın ayetleri olarak görür:
“Göklerin ve yerin
yaratılması ile dillerinizin ve
renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da, onun ayetlerindendir.” (30
Rum 22)
Çünkü Müslümanlar, farklı
ırk ve milletleri bir tanışıp kaynaşma aracı olarak kabul eder:
“Ey insanlar, gerçekten, biz
sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve
birbirinizle tanışıp kaynaşmanız için, sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç
kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz,
kötülüklerden en çok korunanızdır. ” (49/13)
Çünkü Müslümanlar üstünlüğü
takvada görür:
“…Allah
indinden en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır. Arab’ın Arap olmayan
(Acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir
üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü
yoktur. Beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sâdece
takva iledir.”15
Çünkü Müslümanlar
kavmiyetçiliği cahiliye düşüncesi olarak kabul eder:
“Kim
hevâsına uyarak bâtıl yolda cenk eder, kavmiyetciliğe (asabiyet) çağrıda
bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, cahiliyye
ölümü üzere ölür.”
“Asabiyet
(kavmiyetçilik) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda
mücadeleye girişen bizden değildir.”15
Çünkü Müslümanlar,
kavmiyetçiliğin cehenneme götüren bir yol olduğuna inanır:
“Kim
câhiliyye davasında (kavmiyetçilikte) bulunursa cehenneme iki dizi üzerine
çökmüş demektir.
Dediler
ki: “Ey Allah’ın Resûlü, oruç tutsa, namaz kılsa da mı?”
“Evet,”
cevabını verdi; “oruç tutsa da, namaz kılsa da.”16
Bunun için Müslümanlar her
türlü bölmeye ve bölünmüşlüğe karşıdır:
“Mü’minlerden
iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin.
Şayet
biri diğerine haksızlıkla-tecavüzde bulunacak olursa, artık,
haksızlıkla-tecavüzde bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer
sonunda (Allah’ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını
bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.
Mü’minler
ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan
korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.” (49/9-10)
Müslümanların
birlik ve beraberliğinin yolu Kur’ân yoludur:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak
gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir
din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (3/102-103)
Kaynaklar
1-Texe Mars, İllüminatı,
Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002,S:175.
2- Age. S: 54.
3- Gary Allen, Gizli Dünya
Devleti, Milli Gazete, 1996 İstanbul, S: 8
4- T.Mars, Age. S:100-120.
5- Age. S: 215
6- Victor Varsden, Siyon
Liderlerinin Protokolleri, Kum Saati Yayınları, İstanbul, S: 53
7-Mercan Faruk, Niçin Hedef
Seçildi?, Aksiyon 29 Ocak 2007, Sayı:634, S: 13-17.
8- Hrant Dink, Ermeni’nin
‘Türk’ü 23 Ocak 2004 Agos Gazetesi.
9- Hrant Dink, ‘Türk’ten
kurtulmak 30 Ocak 2004 Agos Gazetesi.
10- Hrant Dink,
Ermenistan’la Tanışmak 13 Şubat 2004 Agos Gazetesi.
11- Hrant Dink’i ‘Yakan’
Yazılar, Radikal 10.10.2005
12- Ersin Kalkan, ‘Sabiha
Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı?’ Hürriyet 21.02.2004.
13- Bu Ne Cüret! Radikal
25.01.2007
14- Victor Varsden, Age, S:
36
15- Ebu Davud, Edeb, 121,
5121. H. Münavi, a.g.e., 5, 386.
16- Hakim, Müstedrek, 4,
298.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder