(Umran Dergisi)
“Yanlış oldukları bizce bilinen, bununla beraber tarafımızdan telkin edilen prensip ve teoriler içinde yetiştirmek suretiyle Yahudi olmayanların gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk.”
Siyon Önderlerinin Protokolleri-9
Giriş
Ülkemizde gençliğimize
kurulan tuzak, beşinci kol faaliyeti
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu tuzak iç destekli uluslar arası
boyutludur. Bol miktarda yerli işbirlikçileri vardır.
Bu yazıda bu tuzağı kuranların kimler olduğu ve hangi vasıtaları kullandıkları incelenecektir.
Gençlerin Baş Saptırıcısı: Şeytan
Geçen sayılardaki incelemelerde gençliği etkileyen 6 faktörün -Aile, Çevre (Yakın Çevre: Arkadaş/Arkadaş grubu, Öğretmen Uzak Çevre: Aktörler, Futbolcular, Siyası/Dini Liderler), Okul, Sistemin öngördüğü yaşam biçimi(Değerler-ortam), Medya, Tarih- var olduğunu; bu altı faktörün bileşkesinin gençliğe bir yön ve istikamet belirlediğini ifade etmiştik.
Bu altı faktör olumlu istikamette birbirini destekler şekilde etkili olmadığı taktirde Batının ‘Kayıp Kuşak’ diye isimlendirdiği bir nesille karşı karşıya kalabileceğimiz ürkütücü bir gerçektir.
Böyle bir nesil,
bireyselleşmiş, sürüleşmiş kolayca güdülebilen bir nesildir. İstikameti yoktur,
kıblesi yoktur. Böyle bir nesil, hangi milletin geleceği olabilir? Hangi millet
neslini heba etmek ister? Öyleyse gençliğin böylesine sürüleşmesi kimin işine
yarar sorusu ana soru olmaktadır.
Bu soruların cevabını, tüm
toplumların ve tüm zamanların bilgisine sahip bir bakış açısıyla bulabiliriz. O
da vahyi bilgidir. Vahyi bilgi, insan neslinin fıtratını kimin bozmak istediği
bilgisini bize vermektedir. Vahyi bilgi, insanı sürüleştiren, süflileştiren ve
bataklığa saplanıp kalmasını isteyenlerin iblis ve iblisin yolundan giden
şeytanlar olduğunu bize açıklamaktadır:
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz
olanlarından yeyin, şeytanın peşine
düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.
Size
ancak ve daima kötülüğü, çirkin işi ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri
söylemenizi emreder. “ (2/168-169)
“Ey
iman edenler, şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını
izlerse o ona fahşayı ve münkeri
emreder.” (24/21)
“Ey iman edenler, içki, kumar, tapınma amaçlı dikili taşlar
ve fal okları şeytanın işi birer pisliktir. Öyleyse bunlardan kaçının;
umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten
şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı
anmaktan ve namazdan da alıkoymak ister.”(5/90-91)
Gençlerin doğru ve güzele
meyletmemeleri için onlara, alkol, uyuşturucu (madde kullanımı), seks, eğlence
ve kumarla pusu kuran, yollarına mayın döşeyenler şeytan ve şeytanın
taraftarlarıdır:
“(İblis) Dedi ki: …Mutlaka senin dosdoğru yolunda pusu kurup oturacağım.
Sonradan onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
kendilerine sokulacağım. Onların çoğunu şükrediciler bulmayacaksın.” (7/16,
17)
Gençlere/insanlara vesvese
veren, onların kararsızlık içerisinde kalmasını, dengelerini, yol ve
istikametlerini kaybetmelerini isteyen ve insanların fıtratının bozulması için
çalışanlar şeytan ve taraftarlarıdır:
“
‘Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara
düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini
emredeceğim ve Allah’ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim
Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana
uğramıştır.” (4/119)
İnsanların evlatlarını ‘kuşaklararası çatışma’ görüntüsü
vererek ifsat edip dosdoğru
yoldan saptırmak isteyenler
de şeytan ve taraftarlarıdır:
“Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.” Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.”(17/64)
Gençliği İfsad Eden Şeytanın Taraftarları Kimlerdir?
Gerek Türkiye ve gerekse
dünya gençliği, nesiller, üzerinde oynanan oyunlarda iki insan unsurunun aktif
rol aldığı söylenebilir:
Birincisi,
dünya hâkimiyeti için uyuşturulmuş, sürüleşmiş bir kitle arzu eden örgütlü
güçlerdir: Siyonizm, Komünizm.
İkincisi ise tüketim üzerinden kar sağlamak
isteyen iş dünyasının muhterisleridir.
Her
şeyi kâr olarak gören kapitalist zihniyet bu grubun ana temasıdır. Kârdan başka
bir şey düşünmeyen İş dünyasının muhterisleri, uluslararası, ulusal ve yerel
sermaye olmak üzere üç ana grupta sınıflandırılabilir.
Her iki grupta yer alan
insan unsurları, kendi amaçlarının gerçekleşebilmesi için insan fıtratına zıt
olan şeytanî değerleri savunmaktadırlar. Şeytanî
değerler ise, insanları sürüleştirmekte, fıtratlarını bozmakta, onları
yozlaştırıp eşrefi mahlûkat düzeyinden sadece tüketici olan ekonomik bir hayvan
düzeyine düşürmektedir.
Şeytanî değerleri
benimseyenler yönetime geldiklerinde, şeytanın kendilerine verdiği vesveseyi ya
da emri cazip, süslü kalıplar içerisinde insanlara sunmaktadırlar. Böylelikle
kültürü, ekonomiyi ve nesli helak etmeye çalışırlar:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun
dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah’ı tanık
tutar. Oysaki o, düşmanların en
yamanıdır.”
“O
işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için
işe koyulur…”
“Ona, “Allah’tan sakın!” dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür.
Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o!
Ey
iman edenler, hepiniz topluca ‘barış ve güvenliğe (silm’e İslam’a) girin ve
şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (2/204-208)
Ayette geçen ‘İnsanlardan
öylesi vardır ki’ ifadesi,
kalbinde hastalık olanlardan, inkâr edenlere kadar uzanan çok geniş bir
spektrumu ifade eder. İfsadı şuurlu olarak yapanlar, gaflet ve dalalet
içerisinde olanlar, basiretleri körelenler, kulakları sağırlaşanlar, kalbinde
hastalık olanlar, kalpleri paslanmış ve mühürlenmiş olanlar, işbirlikçiler, kâr
ve iktidar peşinde koşan muhterisler, uluslararası sermaye ve Siyonizm,
şeytanın taraftarları olarak bu yelpazede yer almaktadırlar.
Muhammed suresinde, iman
edenler içerisinde kalbinde hastalık olan bir grubun bu yelpazede yer aldığı
belirtilmektedir:
“…Demek, ‘iş başına gelip yönetimi ele alırsanız’
(kalplerinde hastalık bulunanlar) hemen
yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparıp
parçalayacaksınız, öyle mi?
İşte bunlar; Allah onları lanetlemiş, böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör etmiştir.”(47/20-23)
Gençliği İfsad Eden Gizli Güç: Siyonizm
İfsat edici güçler
içerisinde Siyonizm, yeryüzü genelinde bir dünya imparatorluğu/bir krallık
kurmak için en örgütlü olan güçtür. Siyonist Yahudilerin efendi, geri
kalanların köle olduğu bir dünya tasavvurları vardır. Siyonistler bu hedefi,
Tevrat’ın hükümlerini tahrif ederek yorumlayıp İsrail oğullarının önüne
koymaktadırlar. Gene bu, Siyon Önderlerinin Protokollerinde Siyonist zincirde
nesilden nesile aktarılan bir hedeftir de(1). Siyonizm, bu amaçla kendisini
gizleyen ince, sinsi bir strateji uygulamaktadır. 27.1.1965 tarihli Latin
Kilisesi Kurultayında, Cizvit Tarikatı papazı peder Pedro Arrupe bu ince
stratejiye dikkat çekmeye çalışmıştır:
“Bu…
Tanrısız cemiyet (komplo şebekesi) cemiyetin üst kademelerinde fevkalade etkili
bir şekilde işlerini yürütmektedir. Bu cemiyet, elinde olan ilmi, sosyal ve
ekonomik araçların hepsini kullanmaktadır.
Bu
cemiyet, ince dokunmuş bir strateji takip etmektedir.
Bu
cemiyet, uluslararası teşkilatlar, finans çevreleri üzerinde ve kitle iletişim
sahasında (basın, sinema, radyo ve televizyon) neredeyse tam bir hâkimiyete
sahipler.”2
Bu gizli şeytanî organizasyon
sayesinde, insanların ruh ve düşünce dünyaları, adı hiç duyulmayan, daima perde
arkasında kalan insanlar tarafından şekillendirmek istenmektedir:
“Şeytan
ve müritleri yüzyıllar boyunca özellikle de 20. yüzyılda, insanların
zihinlerini kontrol etmek için çok detaylı teknolojiler geliştirdiler. Şeytanî
ruhların, işbirlikçi aydınların ve medyanın yardımıyla bu amaçlarına ulaştılar
(televizyon, filmler, gazeteler, dergiler, müzik, sanat). “Toplumun görünmeyen
mekanizmasını işleten kişiler, ülkemizin gerçek yönetici gücünü meydana getiren
görünmeyen hükümeti oluşturuyorlar. Adını hiç duymadığımız kişiler tarafından
zihinlerimize şekil verildi, zevklerimiz biçimlendirildi, fikirlerimize etki
edildi.”3
Bu şeytanî organizasyon,
kitleleri uyuşturmak için sefahati en önemli araç seçmiştir:
“Kitleler kendi bulundukları durumları anlamasınlar diye biz onları
ayrıca zevkle, oyunlar, eğlenceler, tutkular halka mahsus eğlence yerleri ile
de başka yönlere çekeceğiz.”4
Türkiye’de de gençlerimizi
ve toplumu ifsat etmek için medya/sinema/tiyatro/müzik dünyasını çok sinsi bir
şekilde kullanan ve bu krallık için çalışan böyle gizli organizasyonlar
mevcuttur:
“Türkiye’de bir kesim var,
vatan-millet hamaseti yapıyor. Bir başka kesim de tamamen organize olmuş ve hınzırca planlarla Türkiye’yi çökertmek için
çalışıyor. Pop Star tarzı yarışmalar da bu planın bir parçası. Bu durum para ve reyting kaygısından öte
bir şey. Bir toplumun kültürünü,
milliliğini, o toplumu bir arada tutan değerleri yok etmeye yönelik bir plan...
Bilinçli bir şekilde uygulanan bu politikalar halen devam ettiriliyor. Pop Star
veya sanat güneşi gibi kavram ve yarışmalarla halkı etkilemek, kandırmak ve
manevi değerlerinden uzaklaştırmak için yapılan bilinçli organizasyonların sonucudur bu durum... Bilinçli bir şekilde
bu toplum batırılıyor. Ülke satılıyor...
Tarkan’a üç senedir sponsor
olan kuruluşlara bakalım. Tarkan’ın son üç senelik sponsorları Coca Cola, Pepsi Cola ve Opet. Üçü de
yabancı sermaye. Neden özellikle bu
şirketler Tarkan’ın sponsorluğunu üstleniyor?
Onlar
bir kültürü bitirip, yerine kendi kültürlerini veya istedikleri kültürü
yerleştirmek için bu paraları harcıyorlar. Bunun için de gençlere örnek olarak
Tarkan’ı çıkarıyorlar...”
“Atatürk zamanında tekke ve
zaviyeler kapatılmıştır. Ama mason dernekleri de kapatıldı. Türkiye’de
yıllardan beri MGK’da “Aman Şeriat
geliyor!”, “İrtica hortluyor!” fikri deklare ediliyor. Bunlar sadece muhafazakâr veya dinini yaşayan insanların
organizasyonlarına yönelik söylemlerdir.
Ancak Türkiye’de daha büyük, tehlikeli
ve inanılmaz organizasyonlar var. Türkiye’de Sabetayist organizasyon var.
Televizyon
reklâmlarına bakın, çıkan sanatçıların büyük çoğunluğu Sabetayist’tir. Türk
Dışişleri Bakanlığı ve sanat dünyası başta olmak üzere bütün köşeler
Sabetayistler tarafından tutulmuştur.”5
Siyonizm sahip olduğu medya,
uluslararası sermaye gücü öncülüğünde kendisini gizleyerek ve fakat Siyonist
olmayan uluslararası sermayelerin kar dürtüsünü tahrik edip, ittifak kurup
yedeğine alarak ifsat hareketini yaygınlaştırmaktadır. Bugün ABD’de,
neoconlar/evanjelikler ve uluslararası sermaye güçleri, Siyonizm’in en iyi
müttefikleridir. Hemen hemen her ülkede mason locaları aracılığıyla örülmüş bir
şer ağı bulunmaktadır.
Tamah, ihtiras ve hasetle
doldurulmuş kalp ve nefislerin etrafa saçacağı düşmanlıktan dolayı oluşacak
kaosla, insanların Siyonistleri asıl tehlike ve asıl düşman olarak görmeleri
engellenmektedir:
“Yahudi olmayanlar düşünme ve farkına varma hususunda vakit
bırakmamak için onların aklını sanayi ve ticarete çevirmelidir. Böylece bütün milletler kâr peşinde ve
yarışında bütün bütün yutulacaklar ve müşterek düşmanlarını fark
etmeyeceklerdir. Fakat yine de hürriyetin
Yahudi olmayanların toplumlarını parçalayıp yıkması için sanayi spekülatif temele oturtmalıyız.
Netice olarak sanatı ile topraktan ne çıkarılmış ise onların ellerinden kayarak
spekülasyona yanı bizim sınıflarımıza geçecektir.”6
Böyle bir örtme, gizleme,
işi için kullanılan en önemli araç, Siyon Protokollerine göre medyadır:
“…Basının rolü devamlı olarak ihtiyaçları zaruri imiş gibi göstermek,
halkın şikâyetlerini ifade etmek ve hoşnutsuzluk meydana getirmektir… Fakat Yahudi olmayan devletler bu kuvvetin
nasıl kullanılacağını bilmediler ve o kuvvet bizim elimize geçti. Basın
vasıtasıyla kendimiz gölgede kalarak tesir yapmak gücünü kazandık. Her ne kadar kan ve gözyaşı isek de basın
sayesinde altını elimize geçirdik…”7
(Burada yer alan basın yerine medya kavramı konularak değerlendirme
yapılmalıdır.)
Siyonizm’in Dünya Vatandaşlığı
Siyonizm’e göre böyle bir krallığın
kurulabilmesi için tüm insanların kendi din, kültür, medeniyet ve milletinden
koparılması gerekir. Tüm dünyaya tek bir değer sistemini (şeytanî değer
sistemi) hâkim kılarak farklı kültür, medeniyet ve milletleri yok etmek ve her
şeyi, uluslar arası sermayeyi kontrol eden görülmeyen bir gizli gücün emrine
vererek krallığı inşa etmek asıl amaçtır:
“McMaster: “Network, çokuluslu holdinglerin çıkarı
uğruna halkı şartlandırmak ve kontrol etmek için televizyonun nasıl
kullanıldığını anlatıyor. Televizyon şebekeleri halkı, şahsı isteklerinin
tersine, düşünmeden ve duygusal davranmak için şartlandırıyor…”
“TV kanalı Başkanı Mr.
Jensen idealist haberciye:
Sen
uluslar ve insanlar açısından düşünen yaşlı bir adamsın.
Ruslar yok. Ulus diye bir şey yok. İnsan diye bir şey
yok…
Sadece birbiri içine girmiş
etkileşim halinde, çok uluslu bir para
sistemi var…
Bugün varolan şeylerin
atomik veya galaktik yapısı işte bu. Sen 57 ekran televizyonunun başına geç ve
Amerika diye, demokrasi diye ağla…
Amerika
diye bir şey yok, demokrasi diye bir şey yok. Sadece İBM, İTT, AT@T, Dupont, Dow and Union Carbide ve Exxon var. Bugün dünyadaki uluslar bunlar...
Artık
ideolojilerin ve ulusların dünyasında yaşamıyoruz. Artık dünya holdinglerle
değişmez iş yönetmeliklerinin karışımından oluşuyor.
Dünya bir işyeri… Çocuklarımız bu mükemmel dünyayı
görecekler. Holdinglerin birleşiminden oluşan büyük şirketlerin çıkarları için
tüm insanların çalışacağı, herkesin bu şirketten bir hisseye sahip olacağı, tüm
ihtiyaçların karşılanacağı, tüm endişelerin ve sıkıntıların giderileceği bir
zamanı görecekler.
Ve
bende bu öğretiyi yaymak içim seni seçtim.”3
Görüldüğü gibi dünya vatandaşlığı, bir çürütme, bir
yalnızlaştırma, bir yabancılaştırma, bir sürüleştirme, bir kimliksizleştirme ve
bir ifsat hareketinin adıdır.
Gençliği Etkileyen Altı Faktörü Farklı İstikametlere Yönlendirmek
Dünya vatandaşlığının
sanaldan gerçeğe çıkabilmesi için toplumun ahlaken çökertilmesi gerekmektedir.
Bu Siyonistlerin tarihsel süreçte ön görüp uygulamaya çalıştıkları bir Siyon
protokolüdür:
“Bütün mevcut idarecilerin
yerini alacak olan hükümdarımız, varlığını
bizim ahlaksızlaştırdığımız cemiyetlerin arasında sürdürecektir. O
cemiyetler ki Allahın otoritesini inkâr etmişlerdir.”8
Cemiyetin bu şekilde ahlaksızlaştırılabilmesi için öncelikle tahrip edilecek dört hedef, aile, eğitim, medya, sinema-tiyatro ve müziktir.
Medya:
Siyonizm, medyanın ağırlıklı
olarak kendi elinde, kontrolünde olmasını çok önemli bir hedef olarak
seçmiştir. Öneminden dolayı birçok protokolde buna yer verilmektedir.
Siyonizm’in elinde medya, bir iletişim, bir eğitim aracı olmayıp bir yıkım, bir
ifsat aracıdır:
“…Bugünün basını tarafından oynana rol nedir? O bizim için lüzumlu olan
hisleri kamçılar ve alevlendirir veya partilerin egoistçe amaçlarına hizmet
eder. O çok defa tatsız, haksız ve
yalancıdır ve halkın çoğunluğu basının gerçekte hangi gayelere hizmet ettiğine
dair en ufak fikir sahibi değildir.”9
Siyonizm’in hedefi, medya ve
sermayeyi milletlerin dikkatlerini çekmeden arka planda kalarak kontrol
edebilmektir. Hem bu kontrolün sağlanabilmesi ve hem de medyanın bir yıkım
aracı olarak kullanılabilmesi için çalışanlarının temiz olmaması gerekmektedir:
“Şimdiki zamanda bile,
sadece Fransız basınını ele alın, parola
ile işleyen masonik dayanışmayı açığa vuran haller vardır: Bütün basın organları mesleki gizlilik
içinde birbirlerine bağlıdırlar. Onlardan hiç birisi kendi malumat
kaynaklarının sırrını bunların bildirilmesi kararlaştırılmadıkça dışarıya
vermezler.
Gazetecilerin
hiç birisi kendi tüm mazisi içinde yüz kızartıcı bazı yaralar ve buna benzeyen
şeyler bulunmadıkça basın mesleğine kabul edilmeyeceği için onlardan hiç birisi
bu sırrı ifşa etmek tehlikesine girmeyecektir. Çünkü bu yaralar derhal
açıklanır.
Bu sırlar birkaç kişi
arasında kaldığı müddetçe gazetecinin şöhreti memleket çoğunluğunu çeker, avam
onu şevkle takip eder.”9
Böylesi kirlenmiş bir medya
sadece kirliliği, pisliği üretir ve
yayar. Televizyonlarda yer alan diziler, yarışma programları, gelin kaynana
tartışmaları, aldatma-aldatılma senaryoları, bekâret tartışmaları, teşhir
yarışmaları, ahlaksız teklifler, örf, adet, gelenek ve göreneklere açılan
savaş, dini ve dindarı aşağılayan tüm programlar, bu milletin tüm değerlerini altüst etmeye dönük bir psikolojik savaşın ürünüdür. Arkasında Siyonizm vardır, uluslar rası
sermaye ve yerli işbirlikçileri vardır.
Bugün Türkiye’nin
karşılaştığı durumla ABD halkı 19.asırdan beri haşır neşirdir. Geldiği nokta
toplumsal çürümedir:
25 Aralık 1897 Harıson Grey
Fiske, New York Dramatic Miror:
“Nesebi belli olmayan, gelişi güzel yetişmiş, sanat zevki bulunmayan bir
sürü maceraperestten, daha başka ne beklenir? ...Sicilleri çok rezilanedir,
hatta bazen cinayete de rastlanır. Kullandıkları metotlar ise, sicillerine
uygundur”10
1920 Henry Ford, Beynelmilel
Yahudi:
“ Günün modası ise, israf ve adi komedilerdir. Yatak odası
oyunları en ön plana alınmıştır... Başlıca
sanatkâr sermayesi de, üstündekilerin ağırlığı 100 gramı geçmeyen kızlar
ordusudur…”
“Yahudi tekelindeki Amerikan tiyatrosunun vasıfları; hiçlik, şehvet,
ahlaksızlık, hayret verici cehalet ve sonsuz boş sözlerdir…“
“Yahudi’nin Amerikan
sahnesine hâkimiyetinin üçüncü neticesi; büyük
reklâm tatbikiyle ortaya çıkan yıldız sistemidir. Tiyatro âlemi bir sürü yıldız istilasına uğramıştır. Bunlar öyle
yıldızlardır ki hiçbir zaman yükselip parlamamışlardır… Oynanan oyun, bir
reklâmcılık stratejisidir. Hâlbuki yıldızları normal zamanlarda halkın
alkışları ortaya çıkarırdı. Günümüzde
ise, yıldızın kim olacağına dair kararı, Yahudi menajerler veriyor.”10
6 Ağustos 1948 Yahudi Yazar Americanus’un,
Jewish Chronicle, Londra:
“Kafalarını bu problem ile
çatlatırcasına yoran bir sürü insan, Yahudilerin,
Amerikan hayatı üzerine yapmış olduğu en göze görünen darbeyi ihmal
etmişlerdir. Umumi eğlence mevzuunda
radyo, filimler, sahne, gece klüpleri… Amerikan kültürünün, bütünü ile beraber
adeta Yahudi veçhesine büründüğünü söyleyebiliriz.”10
Ve gelinen nokta:
F.Fukuyama, Büyük Çözülme, 1990:
“... Dürüstlük, vefakârlık, sözünü tutmak gibi erdemler artık etik değerler
olarak itibar görmüyorlar; onların Dolar ölçütüyle somut değerleri var, ortak
bir sona ulaşmak isteyen gruplar tarafından kullanılarak onlara yardımcı
oluyorlar.”11
Eğer tedbir almaz isek millet olarak sonumuz batı toplumlarından farklı olmayacaktır.
Ailenin Yıkılması:
Gençliğe etki eden en önemli
parametrelerden biri ailedir. Uzun zamandan beri akrabalık bağlarını ve aileyi
yıkmak için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. TV’lerde aile üzerine yapılan
programların neredeyse tümü, ailenin parçalanmasına dönüktür. Dizilerde işlenen
ana tema, birlikte yaşam ve homoseksüelliktir. Aileyi kutsal kılan tüm
değerler, hedef tahtasındadır.
Yıkılan ailelerde gençler
için özdeşleşim modelleri ortadan kalkmaktadır. Böylece dünya vatandaşı
olmaya namzet sürüleşmiş bir gençler topluluğu elde edilmiş olacaktır. Ailenin yıkılması, Siyonist kültür ve
Uluslararası sermayenin tüketim kültürü tarafından beslenip desteklenmektedir:
“Çünkü kesin çoğunluk, eğitim görmüş servet
sahibi sınıfların reyleri ile elde edilemez. Bu hususta herkese kendine fazla
önem verme hissi telkin ederek Yahudi
olmayanlar arasında ailenin, tahsil ve terbiye ile ilgili değerlerinin önemini
yok edeceğiz.”1
Siyonizm’in ve Uluslararası
sermayenin tam bir hâkimiyet kurduğu ABD toplumu, eğlence ve tüketim kültürünün
kurbanı olarak tamamen tefessüh etmiş gibidir. Baudrillard bunu Nuh’un gemisi
ile mukayese ederek gözler önüne sermeye çalışmıştır:
“New York’ta kentin topaç
gibi fırıl fırıl dönmesi öylesine şiddetli, merkezkaç gücü de öylesine büyük
ki, iki kişi olarak birlikte yaşamayı,
bir kişinin yaşamını paylaşmayı düşünmek insanüstü bir şey. Yalnızca
kabileler sokak çeteleri, mafya, gizli dernekler ya da sapkın toplulukların
üyeleri birlikte yaşamayı sürdürebilirler, çiftler değil. Burası, içine hayvanların cinslerini tufandan kurtarmak için ikişer
ikişer bindikleri Nuh’un gemisi karşıtı bir gemi. Burada şaşılası ikinci
Nuh’un gemisine herkes, erkek ya da kadın tek başına binmiş; her akşam son
“parti” için hayatta kalanları bulmak o erkek ya da kadına düşüyor.
Nuh
tufanında cinslerini korumak için hayvanlar, gemiye eşleri ile binme
basiretini, iradesini göstermişlerdir. Bugünkü dünyada oluşturulmak istenen
bireysel bir toplumda; “ikinci Nuh’un gemisine” nesillerini kurtarma
fedakârlığını göstermeyecek tarzda, parçalanmış aileler olarak, birey olarak
binme isteği, tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymuyor mu?”12
Fukuyama da, başta ABD’de
olmak üzere tüm sanayileşmiş ülkelerde ailenin çöktüğü ve gençliğin tefessüh
ettiği kanaatindedir:
“İki yüzyıldır sürüp giden
toplumsal bir kurum olan akrabalığın
çöküşü, yirminci yüzyılın ikinci yarısında hızlandı. Birçok Avrupa
ülkesinde ve Japonya’da doğum oranı öylesine düşük ki, yeterli göç de olmazsa,
bu toplumlar önümüzdeki yüzyılda nüfus kaybıyla karşı karşıya kalacaklar. Evlilik ve doğumlar azaldı, boşanmalar
hızla artıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde üç çocuktan biri,
İskandinavya’da ise çocukların yarısı evlilik dışı doğuyor. Sonuç olarak
kurumlara olan güven, 40 yıllık derin bir çöküş sürecine girdi... Böylece yirminci
yüzyıl ortalarında endüstri toplumuna egemen olan toplumsal değerlerde Büyük
Çözülmeyi doğurdular...
Bu çöküntü; suç, babasız çocuklar, eğitim fırsatları ve dereceleri, güvensizlik ve bunun gibi birçok konudaki istatistiklerden zaten belli oluyor.”11
Eğitimin Yozlaştırılması:
Gençlik üzerinde etkili
faktörlerden biri de aileden sonra eğitimdir. Dünya krallığı için Siyonistler,
Medya, Sermaye ile birlikte eğitimin de ele geçirilmesini öngörmüşlerdir:
“Siyaset ve din
felsefecileri bilirler ki, bir insanı kontrol altına almanın yolu onun ruhunu
kontrole almadan geçer. Bunun için en
önemli şey eğitimdir. İlluminatlar hedeflerini gerçekleştirmek için bu nedenle
eğitim kurumlarını ve medyayı ellerine geçirmeleri gerektiğinin farkına
vardılar. Bunun için de ilk önce eğitim kurumlarını özellikle üniversiteleri
ellerine geçirmeye ve orda fikirlerini yaymaya başladılar. ABD, İngiltere ve diğer geleneksel olarak
özgürlüğü seven ülkeler bu amaca matuf bir şekilde ele geçirilmek için ilk
planda ele alındılar.”13 (İlluminatlar, Siyonistler olarak anlaşılmalıdır.)
Eğitim sisteminin tahrip
edilebilmesi için üniversiteler üzerinde tam bir hâkimiyet kurulması
protokollerce öngörülmüş bir hedeftir. Gençleri ifsad edebilmek amacıyla
öncelik üniversitelerde olmak üzere tüm eğitim sistemini içinden çıkılamaz bir
karmaşanın içine sokmak, Siyonizm’in amaçlarından biridir:
“İlerici ve aydınlanmış olarak tanınan memleketlerde manasız, iğrenç,
menfur bir edebiyat meydana getirdik.
“Bizimkilerin dışında bütün toplu kuvvetlerin yıkılmasına tesir etmek
için toplu hareketlerin ilk merhalesi olan üniversiteleri yeni bir istikamette
yeniden eğiterek kuvvetten düşüreceğiz…”14
Henry Ford’a göre ABD değer
sistemi, üniversiteler aracılığıyla Siyonistler tarafından tahrip edilmiştir:
“Üniversitelerdeki buhran, kiliselerdeki yolu takip etmiştir. Yahudiliğin ezeli tenkidinin ilk merhalesi,
gençlerdeki eski değerlere saygıyı tahrip etme hareketidir; ikincisi ise
ihtilalci, sosyal Yahudi doktrinleridir…
“Üniversitelerdeki merkezi
kızıl filozoflar grubu, daima Yahudi gruptur ve ekseriyetle ‘başka kavimden’ aldatılmış bir profesörü
önlerine siper etmişlerdir.”15
Eğitim sayesinde gence ailede verilen değerler etkisiz hale
getirilebilmektedir. Çocuk ailede aldığı değerlerle okulda aldığı değerlerin çatışması sonucu kafası karışmakta
şizofrenik bir ruh haline sahip olmaktadır:
“Kendilerinin düzenini çok parlak bir şekilde bozan bütün prensipleri
onların eğitimine sokmak gereğini duyduk.”16
“Bırakın; bizim onları ilmin
emirleri diye kandırdığımız oyunların başrolünü oynasınlar. Bu maksatla devamlı olarak basınımızın
vasıtasıyla bu nazariyelere körü körüne itimat uyandırıyoruz…
Bir an için ifadelerimizi
boş sözler sanmayın. Bizim tertip
ettiğimiz Darwinizm, Marxism, Nietzcheism’in başarılarını dikkatle düşünün. Biz
Yahudiler için bu direktiflerin Yahudi olmayanların fikirleri üzerinde nasıl
bir bölücü etki yaptığını görmek herhalde zor olmayacaktır.”7
“Yanlış oldukları bizce bilinen, bununla beraber tarafımızdan telkin
edilen prensip ve teoriler içinde yetiştirmek suretiyle Yahudi olmayanların
gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk”16
Siyonistlere göre eğitim
öyle planlanmalı ki gencin kendine olan güveni tamamen yıkılsın ve kendi başına
iş yapabilme yeteneği yok olsun:
“Biz
Yahudi olmayan cemiyetlerin eğitimini o şekilde yönetmeliyiz ki, her zaman
şahsi teşebbüs isteyen bir mevzu ile karşılaşsalar meyus bir acz içinde elleri
böğürlerinde kalsın.”17
Bütün bunlardan sonra YÖK yasası ve sekiz
yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili kopartılan fırtınalar üzerinde bir kez daha
durup düşünmekte fayda vardır. Herkesin
şikâyetçi olduğu bir eğitim sistemi kimi memnun etmektedir? Kimi mutlu
etmektedir?
Kesintisiz
8 yıllık eğitimi dayatan 28 Şubat Postmodern darbesinin Sabetayist bir darbe
olduğunu göz önüne alırsak yapılanlarla, kimlere hizmet edildiği ve kimlerin
mutlu kılındığı daha iyi anlaşılacaktır.
Türkiye’de 8 yıllık kesintisiz eğitimle yapılmak istenen, 13-14 yaşına kadar çocukların herhangi bir alt yapıya sahip olmadan yalnızca medya kültürü ile yetişmesi, kendi tarihine, kendi dinine ve kendi kültür ve medeniyetine sahip hiçbir duygu ve düşünceye sahip olmamasıdır. Bu, Sabetayist bir darbe tarafından bu milletin bağrına saplanmış bir hançerdir.
Gençler Üzerinde Dinlerin ve Din Adamlarının İtibarının Yıkılması
Dünya vatandaşlığına uygun
sürüleşmiş insanların yetiştirilebilmesi için Dinin, fert ve toplum üzerindeki
itibarının yok edilmesi gerekmektedir:
“Uzun zamandan beri Yahudi
olmayanların din adamlarını itibardan düşürmek için ve bu suretle onların dünya
üzerindeki faaliyetlerini yıkmağa dikkat ediyoruz… Fakat biz gençliği yeni geleneksel dinler için ve müteakiben bizim
dinimiz için yeni baştan eğitirken aradaki zaman zarfında mevcut kiliselere
açıktan açığa dokunmayacağız. Fakat
biz onlara karşı, ayrılık meydana getirecek şekilde planlanmış tenkitçilik yolu
ile savaşacağız.”18
Sinema-tiyatro, TV’ler,
hikâye ve romanlarda din adamlarını ve dindarları olumsuz ve sevimsiz rollerde
göstererek yürütülen psikolojik savaş, dinin ve dindarın itibarını yıkmaya
dönük olarak yapılmaktadır. İnsanların kafalarından Allah ve maneviyat fikrini
kaldırıp, tamahkârlığı ve paraya tapmayı yerleştirmekle Siyonizm, hedefe
gidebilmeyi ön görmektedir:
“…Bu sebepledir ki, bütün imanların el altından mahvına çalışmak, Yahudi olmayanların kafalarından Allah ve maneviyat düşüncelerini koparmak ve onların yerine aritmetik hesaplar ve maddi ihtiyaçları yerleştirmek bizim için zaruridir.”6
Kaosla Beslenen Diktatörlük
Aile bağları yıkılmış, dini
ve milli tüm değerleri altüst olmuş gençlerin kafasına sadece para kazanma
hırsı yerleştirilerek, sahip olmadığı her şeye karşı aşırı bir kin ve düşmanlık
beslemesi temin edilmeye çalışılmaktadır:
“Üstün
gelmek için yapılan şiddetli mücadele ve ekonomik hayata yayılacak sarsıntılar
hareketli, soğuk ve merhametsiz toplumlar meydana getirecektir ve şimdiden
getirilmiştir de.
Bu
toplumlar yüksek siyasete ve dine karşı kuvvetli bir nefret besleyeceklerdir.
Onların yegâne kılavuzu kâr yanı altındır, onunla elde edecekleri maddi
zevklerinden dolayı ona tapacaklardır. Sonra vakti gelince Yahudi olmayanların
aşağı tabakaları, iyiyi elde etmek için değil, fakat sadece imtiyazlılara karşı
kinlerinden dolayı bizim iktidar rakiplerimiz olan Yahudi olmayanların
âlimlerine karşı bizi takip edeceklerdir.”6
Ailenin çökmesi, akrabalık
bağlarının yıkılması, eğitim ve öğretimin insanların kafasında anlamsızlaşması,
dinin ve dindarlarının itibarının yıkılması ile ortaya çıkan boşluk zihinsel
bir kaostur:
“Kamuoyunu
avucumuzun içine almak gayesiyle her taraftan birbirlerine zıt fikirleri netice
çıkamayacak şekilde karşı karşıya getirerek, bu karışıklık içinde Yahudi
olmayanların başlarının dönmesi ve her çeşit siyasi mevzularda hiçbir fikir
sahibi olmamanın en iyi hal olduğu kanaatine varmaları için, yeterli bir zaman
boyunca çalışarak onları şaşkın hale getirmeliyiz. Halkın siyasi konuları
anlamaması gerekmektedir. Çünkü o mevzular yalnız halkı idare edenler
tarafından anlaşılır. İşte bu birinci
sırdır.”17
Siyonizm,
bir Dünya Krallığı inşa edebilmek için nesilleri kendi kültür ve
medeniyetinden, değerlerinden, örf, adet, gelenek ve göreneklerinden koparmak
istemektedir. Ülkelerin iç ihtilafları derinleştirilerek, sonu gelmez çatışma
ortamına sokularak, ekonomik hayatları altüst edilerek meydana getirilecek bir kaos
ortamı ile insanların kendiliğinden teslim olmaları planlanmaktadır. Ana
strateji bu prensibe dayandırılmıştır.
“Müstebit
kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu tanıma anı
gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz
düzensizlik ve becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile
bağıracaklar ki, ‘onları yok edin ve
bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık sebeplerini
-hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları- ortadan kaldıracak, bize
idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh ve
sükûnu verecek bir kral verin.’
Fakat siz mükemmelen ve çok
iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi
imkanını hasıl etmek için; her memlekette
halkın hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede
çekişmeler, kin, mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık
ile, hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek
zaruridir. Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam
hâkimiyetimiz içinde sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol
olmadığını görsünler.
Fakat eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir
mahal bırakırsak özlediğimiz an
belki de hiç gelmeyecektir.”1
“Bozulmanın her yere girdiği, zenginlerin sadece yarı dolandırıcılık
düzenlerinin becerikli sürpriz taktikleri ile kazanç sağladıkları, gevşekliğin
hüküm sürdüğü, ahlakın gönüllü olarak kabul edilen prensiplerle değil cezai
tedbirler ve sert kanunlarla muhafaza edildiği, iman ve memlekete dair
duyguların kozmopolit inançlarla silindiği toplumlara ne şekilde bir idare
tarzı verilebilir?
Bu toplumlara… İstibdattan başka ne şekilde bir idare tarzı verilebilir?”17
Sonuç
Siyonizm’in
ve İşbirlikçi sermayenin kontrolündeki medya/sinema-tiyatro/müzik gencin hayatında Ailenin, Okulun ve
arkadaşların yerini almaya çalışmaktadır.
Bunun
en temel aracı, televole kültürü/popüler kültürdür. Bu
medya/sinema-tiyatro/müzik sayesinde empati kaybolmuştur. Eğlence kültürü empatinin
yerini almıştır. Televole kültürü bir Teşhir kültürüdür. Televole kültürü
metalaştırma kültürüdür. Parayı kutsayıp ilahlaştırarak gençlerin tamahkârlık
ve ihtiras duygularını tahrik etmeyi ve böylelikle köleleştirmeyi amaçlar.
Televole kültürü bir yozlaştırma, bir yabancılaştırma ve bir yalnızlaştırma
politikası olup ahlaki değerleri ve beşeri ilişkileri bozmaktadır.
Pop Star yarışmaları ile
gençler, milli piyango misali ‘sana da çıkabilir’ anlayışı ile anlık yaşamaya,
anlık düşünmeye itilerek hızlı zengin olma, meşhur olma hayalleri ile
aldatılmakta ve oyalanmaktadır. Adayların yetenekli olmaları önemli değildir.
Önemli olan toplumu ekran başına toplayıp hayal pompalayıp çürütebilmektir.
Onlar gerçek yıldız olacak sanatkâr aramıyorlar. Kâğıt mendil gibi kullanılıp
atılacak malzeme arıyorlar. Bu kullan at kültürüdür. Bu, gençliğin
israf edilmesi, tüketilmesidir. Bugün Türkiye’de revaçta olan Pop Star türü
yarışmaların ana planı dışarıda, karanlık dehlizlerde hazırlanmakta ve dünyanın
değişik 36 ülkesinde uygulanmaktadır. Bütün bu ifsat hareketleri merkezi bir
organizasyon tarafından yürütülmektedir. Bu akıldan hiç çıkarılmamalıdır.
Bu ülkeyi seven herkes
Siyonizm’in gençliğimiz üzerinde oynadığı oyunlar, önlerine döşediği mayınlar
üzerinde çok iyi düşünmelidir. Unutulmaması gereken bir gerçek de, Siyonizm
Yahudilik demek değildir. Siyonizm’e karşı çıkmak, Yahudi düşmanlığı yapmak
değildir. Gerçekte Siyonizm’e karşı çıkmak, Yahudiliğe ve Yahudilere yapılan en
büyük iyiliktir. Bu görev öncelikle dini hassasiyeti olan insanlara
düşmektedir.
Bugün gençlerin özdeşleşim modelleri, Medya/Sinema-Tiyatro/Müzik aracılığıyla
değiştirilmektedir. Aile bireyleri/ bilim öncüleri/ büyük sanatçılar/
adalet savaşçıları/ güçlü politik liderler/ dini liderler/ tarihi şahsiyetler
yerine; tamah, haset, çıkar ve şiddet dünyasının hızlı yükselip kaybolan
zenginleri/ aktörleri/ müzisyenleri/ futbolcuları ve mafya liderleri, gençlerin
özdeşleşim/rol modelleri olmaktadır. Bu, genç üzerinde etkili olan 6 faktörün
farklı istikametlerde etkili olması ile meydana gelen bir kaos durumudur. Bu
durum, ülkemizde batılı sanayileşmiş ülkelerde olduğu kadar vahimleşmemiştir.
Ancak ivmelenme aynı istikametlidir. Eğer şimdiden ciddi bir şekilde nesil
sorunu ele alınıp çözüme kavuşturulmazsa bizi bekleyen son, batı toplumunun
girdiği büyük çözülme olacaktır.
Bu ülkeyi, bu milleti ve bu
nesli seven herkesin, bu tahribata karşı çıkması ve tavır alması gerekmektedir.
Millet olarak sesimizi yükseltmeli, işbirlikçi medyayı, işbirlikçi zihniyeti
teşhir ve tecrit etmeliyiz. Siyonist destekli medyanın tahribatı ifşa
edilmelidir.
Herkes, dostuna, komşusuna
ve mahallesine anlatarak Siyonist destekli medyanın gücü kırılmalı, ifsadı
engellenmelidir. Kitleler üzerindeki güveni yıkılmalıdır. Ferden ferde yayılan
bir propaganda mekanizması inşa edilerek halk uyarılmalı ve de bu tehlikeye
karşı organize olunmalıdır. Bu milleti, bu ülkeyi savunan medya, tiyatro,
sinema ve müzik desteklenmeli ve güçlendirilmelidir.
Bütün bunlar paniklemeden,
şiddete bulaşmadan, sakin, sabırlı ve kararlı bir şekilde yürütülmelidir.
Zihinsel
bir karmaşa ve kaosun var olduğu böylesi bir ortamda, yılmadan bıkmadan
korkmadan icra edeceğimiz en temel görev:
“Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir
istikamet tuttur. Onların hevalarına uyma. Ve de ki: Allah’ın indirdiği her
kitaba inandım. Adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin
de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Bizimle
sizin aranızda bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip-
toplayacak ve dönüş de O’nadır. (42/13-l5)
(Anne ve babaların sorumluluklarını gelecek sayıda ele alacağız.)
Notlar:
1-Varsden V. , Siyon Liderlerinin Protokolleri, Kum
Saati Yayınları, İstanbul, S:48-53, Protokol 10
2- Allen G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, 1996
İstanbul, S: 8
3- Mars T., İlluminati, Timaş, İstanbul, 2002,
S:260-270
4- Varsden V., age. S:65 Protokol 13
5- Erdoğan Ö. ‘Bilinçli
Şekilde Batırılıyoruz’, Vakit,
16.02.2004
6- Varsden V., age. S:32 Protokol 4
7- Age. S:24 Protokol 2
8- Age. S:100 Protokol 23
9- Age. S:59-62 Protokol 12
10- Ford H., Beynelmilel Yahudi, Otağ yayınları,
İstanbul, 1974 S: 160-170
11- Fukuyama, F., Büyük Çözülme, Sabah Yayınları,
İstanbul, (1999), s: 14-21
12- Baudrillard, J., Amerika, Ayrıntı Yayınları, 1996,s. 29.
13- Allen G.,age., S: 199.
14- Varsden V. , age. S:76 Protokol 16
15- Ford H., age., S: 160-170
16- Varsden V., age. S:46 Protokol 9
17- Age. S:36 Protokol 5
18- Age. S:79-80 Protokol 17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder