1 Nisan 2007 Pazar

Köklerini Arayan Bir Nesil - III: Gençliğe Tuzak Kuran İhanet Şebekesi

 (Umran Dergisi)


“Yanlış oldukları bizce bilinen, bununla beraber tarafımızdan telkin edilen prensip ve teoriler içinde yetiştirmek suretiyle Yahudi olmayanların gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk.”

Siyon Önderlerinin Protokolleri-9

Giriş

Ülkemizde gençliğimize kurulan tuzak, beşinci kol faaliyeti çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu tuzak iç destekli uluslar arası boyutludur. Bol miktarda yerli işbirlikçileri vardır.

Bu yazıda bu tuzağı kuranların kimler olduğu ve hangi vasıtaları kullandıkları incelenecektir.

Gençlerin Baş Saptırıcısı: Şeytan

Geçen sayılardaki incelemelerde gençliği etkileyen 6 faktörün -Aile, Çevre (Yakın Çevre: Arkadaş/Arkadaş grubu, Öğretmen Uzak Çevre: Aktörler, Futbolcular, Siyası/Dini Liderler), Okul, Sistemin öngördüğü yaşam biçimi(Değerler-ortam), Medya, Tarih- var olduğunu; bu altı faktörün bileşkesinin gençliğe bir yön ve istikamet belirlediğini ifade etmiştik.

Bu altı faktör olumlu istikamette birbirini destekler şekilde etkili olmadığı taktirde Batının ‘Kayıp Kuşak’ diye isimlendirdiği bir nesille karşı karşıya kalabileceğimiz ürkütücü bir gerçektir.

Böyle bir nesil, bireyselleşmiş, sürüleşmiş kolayca güdülebilen bir nesildir. İstikameti yoktur, kıblesi yoktur. Böyle bir nesil, hangi milletin geleceği olabilir? Hangi millet neslini heba etmek ister? Öyleyse gençliğin böylesine sürüleşmesi kimin işine yarar sorusu ana soru olmaktadır.

Bu soruların cevabını, tüm toplumların ve tüm zamanların bilgisine sahip bir bakış açısıyla bulabiliriz. O da vahyi bilgidir. Vahyi bilgi, insan neslinin fıtratını kimin bozmak istediği bilgisini bize vermektedir. Vahyi bilgi, insanı sürüleştiren, süflileştiren ve bataklığa saplanıp kalmasını isteyenlerin iblis ve iblisin yolundan giden şeytanlar olduğunu bize açıklamaktadır:

Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.

Size ancak ve daima kötülüğü, çirkin işi ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. “ (2/168-169)

“Ey iman edenler, şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse o ona fahşayı ve münkeri emreder.” (24/21)

“Ey iman edenler, içki, kumar, tapınma amaçlı dikili taşlar ve fal okları şeytanın işi birer pisliktir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan da alıkoymak ister.”(5/90-91)

Gençlerin doğru ve güzele meyletmemeleri için onlara, alkol, uyuşturucu (madde kullanımı), seks, eğlence ve kumarla pusu kuran, yollarına mayın döşeyenler şeytan ve şeytanın taraftarlarıdır:

“(İblis) Dedi ki: …Mutlaka senin dosdoğru yolunda pusu kurup oturacağım. Sonradan onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım. Onların çoğunu şükrediciler bulmayacaksın.” (7/16, 17)

Gençlere/insanlara vesvese veren, onların kararsızlık içerisinde kalmasını, dengelerini, yol ve istikametlerini kaybetmelerini isteyen ve insanların fıtratının bozulması için çalışanlar şeytan ve taraftarlarıdır:

“ ‘Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.” (4/119)

İnsanların evlatlarını ‘kuşaklararası çatışma’ görüntüsü vererek ifsat edip dosdoğru

yoldan saptırmak isteyenler de şeytan ve taraftarlarıdır:

 “Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.” Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.”(17/64)

Gençliği İfsad Eden Şeytanın Taraftarları Kimlerdir?

Gerek Türkiye ve gerekse dünya gençliği, nesiller, üzerinde oynanan oyunlarda iki insan unsurunun aktif rol aldığı söylenebilir:

Birincisi, dünya hâkimiyeti için uyuşturulmuş, sürüleşmiş bir kitle arzu eden örgütlü güçlerdir: Siyonizm, Komünizm.

İkincisi ise tüketim üzerinden kar sağlamak isteyen iş dünyasının muhterisleridir.

Her şeyi kâr olarak gören kapitalist zihniyet bu grubun ana temasıdır. Kârdan başka bir şey düşünmeyen İş dünyasının muhterisleri, uluslararası, ulusal ve yerel sermaye olmak üzere üç ana grupta sınıflandırılabilir.

Her iki grupta yer alan insan unsurları, kendi amaçlarının gerçekleşebilmesi için insan fıtratına zıt olan şeytanî değerleri savunmaktadırlar. Şeytanî değerler ise, insanları sürüleştirmekte, fıtratlarını bozmakta, onları yozlaştırıp eşrefi mahlûkat düzeyinden sadece tüketici olan ekonomik bir hayvan düzeyine düşürmektedir.

Şeytanî değerleri benimseyenler yönetime geldiklerinde, şeytanın kendilerine verdiği vesveseyi ya da emri cazip, süslü kalıplar içerisinde insanlara sunmaktadırlar. Böylelikle kültürü, ekonomiyi ve nesli helak etmeye çalışırlar:

İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah’ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.”

“O işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur…

“Ona, “Allah’tan sakın!” dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o!

Ey iman edenler, hepiniz topluca ‘barış ve güvenliğe (silm’e İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (2/204-208)

Ayette geçen İnsanlardan öylesi vardır ki’ ifadesi, kalbinde hastalık olanlardan, inkâr edenlere kadar uzanan çok geniş bir spektrumu ifade eder. İfsadı şuurlu olarak yapanlar, gaflet ve dalalet içerisinde olanlar, basiretleri körelenler, kulakları sağırlaşanlar, kalbinde hastalık olanlar, kalpleri paslanmış ve mühürlenmiş olanlar, işbirlikçiler, kâr ve iktidar peşinde koşan muhterisler, uluslararası sermaye ve Siyonizm, şeytanın taraftarları olarak bu yelpazede yer almaktadırlar.

Muhammed suresinde, iman edenler içerisinde kalbinde hastalık olan bir grubun bu yelpazede yer aldığı belirtilmektedir:

“…Demek, ‘iş başına gelip yönetimi ele alırsanız’ (kalplerinde hastalık bulunanlar) hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız, öyle mi?

İşte bunlar; Allah onları lanetlemiş, böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör etmiştir.”(47/20-23)

Gençliği İfsad Eden Gizli Güç: Siyonizm

İfsat edici güçler içerisinde Siyonizm, yeryüzü genelinde bir dünya imparatorluğu/bir krallık kurmak için en örgütlü olan güçtür. Siyonist Yahudilerin efendi, geri kalanların köle olduğu bir dünya tasavvurları vardır. Siyonistler bu hedefi, Tevrat’ın hükümlerini tahrif ederek yorumlayıp İsrail oğullarının önüne koymaktadırlar. Gene bu, Siyon Önderlerinin Protokollerinde Siyonist zincirde nesilden nesile aktarılan bir hedeftir de(1). Siyonizm, bu amaçla kendisini gizleyen ince, sinsi bir strateji uygulamaktadır. 27.1.1965 tarihli Latin Kilisesi Kurultayında, Cizvit Tarikatı papazı peder Pedro Arrupe bu ince stratejiye dikkat çekmeye çalışmıştır:

 Bu… Tanrısız cemiyet (komplo şebekesi) cemiyetin üst kademelerinde fevkalade etkili bir şekilde işlerini yürütmektedir. Bu cemiyet, elinde olan ilmi, sosyal ve ekonomik araçların hepsini kullanmaktadır.

Bu cemiyet, ince dokunmuş bir strateji takip etmektedir.

Bu cemiyet, uluslararası teşkilatlar, finans çevreleri üzerinde ve kitle iletişim sahasında (basın, sinema, radyo ve televizyon) neredeyse tam bir hâkimiyete sahipler.”2

Bu gizli şeytanî organizasyon sayesinde, insanların ruh ve düşünce dünyaları, adı hiç duyulmayan, daima perde arkasında kalan insanlar tarafından şekillendirmek istenmektedir:

“Şeytan ve müritleri yüzyıllar boyunca özellikle de 20. yüzyılda, insanların zihinlerini kontrol etmek için çok detaylı teknolojiler geliştirdiler. Şeytanî ruhların, işbirlikçi aydınların ve medyanın yardımıyla bu amaçlarına ulaştılar (televizyon, filmler, gazeteler, dergiler, müzik, sanat). “Toplumun görünmeyen mekanizmasını işleten kişiler, ülkemizin gerçek yönetici gücünü meydana getiren görünmeyen hükümeti oluşturuyorlar. Adını hiç duymadığımız kişiler tarafından zihinlerimize şekil verildi, zevklerimiz biçimlendirildi, fikirlerimize etki edildi.”3

Bu şeytanî organizasyon, kitleleri uyuşturmak için sefahati en önemli araç seçmiştir:

Kitleler kendi bulundukları durumları anlamasınlar diye biz onları ayrıca zevkle, oyunlar, eğlenceler, tutkular halka mahsus eğlence yerleri ile de başka yönlere çekeceğiz.”4

Türkiye’de de gençlerimizi ve toplumu ifsat etmek için medya/sinema/tiyatro/müzik dünyasını çok sinsi bir şekilde kullanan ve bu krallık için çalışan böyle gizli organizasyonlar mevcuttur:

“Türkiye’de bir kesim var, vatan-millet hamaseti yapıyor. Bir başka kesim de tamamen organize olmuş ve hınzırca planlarla Türkiye’yi çökertmek için çalışıyor. Pop Star tarzı yarışmalar da bu planın bir parçası. Bu durum para ve reyting kaygısından öte bir şey. Bir toplumun kültürünü, milliliğini, o toplumu bir arada tutan değerleri yok etmeye yönelik bir plan... Bilinçli bir şekilde uygulanan bu politikalar halen devam ettiriliyor. Pop Star veya sanat güneşi gibi kavram ve yarışmalarla halkı etkilemek, kandırmak ve manevi değerlerinden uzaklaştırmak için yapılan bilinçli organizasyonların sonucudur bu durum... Bilinçli bir şekilde bu toplum batırılıyor. Ülke satılıyor...

Tarkan’a üç senedir sponsor olan kuruluşlara bakalım. Tarkan’ın son üç senelik sponsorları Coca Cola, Pepsi Cola ve Opet. Üçü de yabancı sermaye. Neden özellikle bu şirketler Tarkan’ın sponsorluğunu üstleniyor?

Onlar bir kültürü bitirip, yerine kendi kültürlerini veya istedikleri kültürü yerleştirmek için bu paraları harcıyorlar. Bunun için de gençlere örnek olarak Tarkan’ı çıkarıyorlar...”

“Atatürk zamanında tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Ama mason dernekleri de kapatıldı. Türkiye’de yıllardan beri MGK’da “Aman Şeriat geliyor!”, “İrtica hortluyor!” fikri deklare ediliyor. Bunlar sadece muhafazakâr veya dinini yaşayan insanların organizasyonlarına yönelik söylemlerdir. Ancak Türkiye’de daha büyük, tehlikeli ve inanılmaz organizasyonlar var. Türkiye’de Sabetayist organizasyon var.

Televizyon reklâmlarına bakın, çıkan sanatçıların büyük çoğunluğu Sabetayist’tir. Türk Dışişleri Bakanlığı ve sanat dünyası başta olmak üzere bütün köşeler Sabetayistler tarafından tutulmuştur.”5

Siyonizm sahip olduğu medya, uluslararası sermaye gücü öncülüğünde kendisini gizleyerek ve fakat Siyonist olmayan uluslararası sermayelerin kar dürtüsünü tahrik edip, ittifak kurup yedeğine alarak ifsat hareketini yaygınlaştırmaktadır. Bugün ABD’de, neoconlar/evanjelikler ve uluslararası sermaye güçleri, Siyonizm’in en iyi müttefikleridir. Hemen hemen her ülkede mason locaları aracılığıyla örülmüş bir şer ağı bulunmaktadır.

Tamah, ihtiras ve hasetle doldurulmuş kalp ve nefislerin etrafa saçacağı düşmanlıktan dolayı oluşacak kaosla, insanların Siyonistleri asıl tehlike ve asıl düşman olarak görmeleri engellenmektedir:

Yahudi olmayanlar düşünme ve farkına varma hususunda vakit bırakmamak için onların aklını sanayi ve ticarete çevirmelidir. Böylece bütün milletler kâr peşinde ve yarışında bütün bütün yutulacaklar ve müşterek düşmanlarını fark etmeyeceklerdir. Fakat yine de hürriyetin Yahudi olmayanların toplumlarını parçalayıp yıkması için sanayi spekülatif temele oturtmalıyız. Netice olarak sanatı ile topraktan ne çıkarılmış ise onların ellerinden kayarak spekülasyona yanı bizim sınıflarımıza geçecektir.”6

Böyle bir örtme, gizleme, işi için kullanılan en önemli araç, Siyon Protokollerine göre medyadır:

“…Basının rolü devamlı olarak ihtiyaçları zaruri imiş gibi göstermek, halkın şikâyetlerini ifade etmek ve hoşnutsuzluk meydana getirmektir… Fakat Yahudi olmayan devletler bu kuvvetin nasıl kullanılacağını bilmediler ve o kuvvet bizim elimize geçti. Basın vasıtasıyla kendimiz gölgede kalarak tesir yapmak gücünü kazandık. Her ne kadar kan ve gözyaşı isek de basın sayesinde altını elimize geçirdik…7 (Burada yer alan basın yerine medya kavramı konularak değerlendirme yapılmalıdır.)

Siyonizm’in Dünya Vatandaşlığı

Siyonizm’e göre böyle bir krallığın kurulabilmesi için tüm insanların kendi din, kültür, medeniyet ve milletinden koparılması gerekir. Tüm dünyaya tek bir değer sistemini (şeytanî değer sistemi) hâkim kılarak farklı kültür, medeniyet ve milletleri yok etmek ve her şeyi, uluslar arası sermayeyi kontrol eden görülmeyen bir gizli gücün emrine vererek krallığı inşa etmek asıl amaçtır:

“McMaster: “Network, çokuluslu holdinglerin çıkarı uğruna halkı şartlandırmak ve kontrol etmek için televizyonun nasıl kullanıldığını anlatıyor. Televizyon şebekeleri halkı, şahsı isteklerinin tersine, düşünmeden ve duygusal davranmak için şartlandırıyor…”

“TV kanalı Başkanı Mr. Jensen idealist haberciye:

Sen uluslar ve insanlar açısından düşünen yaşlı bir adamsın.

Ruslar yok. Ulus diye bir şey yok. İnsan diye bir şey yok

Sadece birbiri içine girmiş etkileşim halinde, çok uluslu bir para sistemi var…

Bugün varolan şeylerin atomik veya galaktik yapısı işte bu. Sen 57 ekran televizyonunun başına geç ve Amerika diye, demokrasi diye ağla…

Amerika diye bir şey yok, demokrasi diye bir şey yok. Sadece İBM, İTT, AT@T, Dupont, Dow and Union Carbide ve Exxon var. Bugün dünyadaki uluslar bunlar...

Artık ideolojilerin ve ulusların dünyasında yaşamıyoruz. Artık dünya holdinglerle değişmez iş yönetmeliklerinin karışımından oluşuyor.

Dünya bir işyeri… Çocuklarımız bu mükemmel dünyayı görecekler. Holdinglerin birleşiminden oluşan büyük şirketlerin çıkarları için tüm insanların çalışacağı, herkesin bu şirketten bir hisseye sahip olacağı, tüm ihtiyaçların karşılanacağı, tüm endişelerin ve sıkıntıların giderileceği bir zamanı görecekler.

Ve bende bu öğretiyi yaymak içim seni seçtim.”3

Görüldüğü gibi dünya vatandaşlığı, bir çürütme, bir yalnızlaştırma, bir yabancılaştırma, bir sürüleştirme, bir kimliksizleştirme ve bir ifsat hareketinin adıdır.

Gençliği Etkileyen Altı Faktörü Farklı İstikametlere Yönlendirmek

Dünya vatandaşlığının sanaldan gerçeğe çıkabilmesi için toplumun ahlaken çökertilmesi gerekmektedir. Bu Siyonistlerin tarihsel süreçte ön görüp uygulamaya çalıştıkları bir Siyon protokolüdür:

“Bütün mevcut idarecilerin yerini alacak olan hükümdarımız, varlığını bizim ahlaksızlaştırdığımız cemiyetlerin arasında sürdürecektir. O cemiyetler ki Allahın otoritesini inkâr etmişlerdir.”8

Cemiyetin bu şekilde ahlaksızlaştırılabilmesi için öncelikle tahrip edilecek dört hedef, aile, eğitim, medya, sinema-tiyatro ve müziktir.

Medya:

Siyonizm, medyanın ağırlıklı olarak kendi elinde, kontrolünde olmasını çok önemli bir hedef olarak seçmiştir. Öneminden dolayı birçok protokolde buna yer verilmektedir. Siyonizm’in elinde medya, bir iletişim, bir eğitim aracı olmayıp bir yıkım, bir ifsat aracıdır:

“…Bugünün basını tarafından oynana rol nedir? O bizim için lüzumlu olan hisleri kamçılar ve alevlendirir veya partilerin egoistçe amaçlarına hizmet eder. O çok defa tatsız, haksız ve yalancıdır ve halkın çoğunluğu basının gerçekte hangi gayelere hizmet ettiğine dair en ufak fikir sahibi değildir.9

Siyonizm’in hedefi, medya ve sermayeyi milletlerin dikkatlerini çekmeden arka planda kalarak kontrol edebilmektir. Hem bu kontrolün sağlanabilmesi ve hem de medyanın bir yıkım aracı olarak kullanılabilmesi için çalışanlarının temiz olmaması gerekmektedir:

“Şimdiki zamanda bile, sadece Fransız basınını ele alın, parola ile işleyen masonik dayanışmayı açığa vuran haller vardır: Bütün basın organları mesleki gizlilik içinde birbirlerine bağlıdırlar. Onlardan hiç birisi kendi malumat kaynaklarının sırrını bunların bildirilmesi kararlaştırılmadıkça dışarıya vermezler.

Gazetecilerin hiç birisi kendi tüm mazisi içinde yüz kızartıcı bazı yaralar ve buna benzeyen şeyler bulunmadıkça basın mesleğine kabul edilmeyeceği için onlardan hiç birisi bu sırrı ifşa etmek tehlikesine girmeyecektir. Çünkü bu yaralar derhal açıklanır.

Bu sırlar birkaç kişi arasında kaldığı müddetçe gazetecinin şöhreti memleket çoğunluğunu çeker, avam onu şevkle takip eder.”9

Böylesi kirlenmiş bir medya sadece kirliliği, pisliği üretir ve yayar. Televizyonlarda yer alan diziler, yarışma programları, gelin kaynana tartışmaları, aldatma-aldatılma senaryoları, bekâret tartışmaları, teşhir yarışmaları, ahlaksız teklifler, örf, adet, gelenek ve göreneklere açılan savaş, dini ve dindarı aşağılayan tüm programlar, bu milletin tüm değerlerini altüst etmeye dönük bir psikolojik savaşın ürünüdür. Arkasında Siyonizm vardır, uluslar rası sermaye ve yerli işbirlikçileri vardır.

Bugün Türkiye’nin karşılaştığı durumla ABD halkı 19.asırdan beri haşır neşirdir. Geldiği nokta toplumsal çürümedir:

25 Aralık 1897 Harıson Grey Fiske, New York Dramatic Miror:

Nesebi belli olmayan, gelişi güzel yetişmiş, sanat zevki bulunmayan bir sürü maceraperestten, daha başka ne beklenir? ...Sicilleri çok rezilanedir, hatta bazen cinayete de rastlanır. Kullandıkları metotlar ise, sicillerine uygundur10

1920 Henry Ford, Beynelmilel Yahudi:

“ Günün modası ise, israf ve adi komedilerdir. Yatak odası oyunları en ön plana alınmıştır... Başlıca sanatkâr sermayesi de, üstündekilerin ağırlığı 100 gramı geçmeyen kızlar ordusudur…”

Yahudi tekelindeki Amerikan tiyatrosunun vasıfları; hiçlik, şehvet, ahlaksızlık, hayret verici cehalet ve sonsuz boş sözlerdir…“

“Yahudi’nin Amerikan sahnesine hâkimiyetinin üçüncü neticesi; büyük reklâm tatbikiyle ortaya çıkan yıldız sistemidir. Tiyatro âlemi bir sürü yıldız istilasına uğramıştır. Bunlar öyle yıldızlardır ki hiçbir zaman yükselip parlamamışlardır… Oynanan oyun, bir reklâmcılık stratejisidir. Hâlbuki yıldızları normal zamanlarda halkın alkışları ortaya çıkarırdı. Günümüzde ise, yıldızın kim olacağına dair kararı, Yahudi menajerler veriyor.”10

 6 Ağustos 1948 Yahudi Yazar Americanus’un, Jewish Chronicle, Londra:

“Kafalarını bu problem ile çatlatırcasına yoran bir sürü insan, Yahudilerin, Amerikan hayatı üzerine yapmış olduğu en göze görünen darbeyi ihmal etmişlerdir. Umumi eğlence mevzuunda radyo, filimler, sahne, gece klüpleri… Amerikan kültürünün, bütünü ile beraber adeta Yahudi veçhesine büründüğünü söyleyebiliriz.”10

Ve gelinen nokta: F.Fukuyama, Büyük Çözülme, 1990:

“... Dürüstlük, vefakârlık, sözünü tutmak gibi erdemler artık etik değerler olarak itibar görmüyorlar; onların Dolar ölçütüyle somut değerleri var, ortak bir sona ulaşmak isteyen gruplar tarafından kullanılarak onlara yardımcı oluyorlar.11

Eğer tedbir almaz isek millet olarak sonumuz batı toplumlarından farklı olmayacaktır.

Ailenin Yıkılması:

Gençliğe etki eden en önemli parametrelerden biri ailedir. Uzun zamandan beri akrabalık bağlarını ve aileyi yıkmak için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. TV’lerde aile üzerine yapılan programların neredeyse tümü, ailenin parçalanmasına dönüktür. Dizilerde işlenen ana tema, birlikte yaşam ve homoseksüelliktir. Aileyi kutsal kılan tüm değerler, hedef tahtasındadır.

Yıkılan ailelerde gençler için özdeşleşim modelleri ortadan kalkmaktadır. Böylece dünya vatandaşı olmaya namzet sürüleşmiş bir gençler topluluğu elde edilmiş olacaktır. Ailenin yıkılması, Siyonist kültür ve Uluslararası sermayenin tüketim kültürü tarafından beslenip desteklenmektedir:

 “Çünkü kesin çoğunluk, eğitim görmüş servet sahibi sınıfların reyleri ile elde edilemez. Bu hususta herkese kendine fazla önem verme hissi telkin ederek Yahudi olmayanlar arasında ailenin, tahsil ve terbiye ile ilgili değerlerinin önemini yok edeceğiz.1

Siyonizm’in ve Uluslararası sermayenin tam bir hâkimiyet kurduğu ABD toplumu, eğlence ve tüketim kültürünün kurbanı olarak tamamen tefessüh etmiş gibidir. Baudrillard bunu Nuh’un gemisi ile mukayese ederek gözler önüne sermeye çalışmıştır:

“New York’ta kentin topaç gibi fırıl fırıl dönmesi öylesine şiddetli, merkezkaç gücü de öylesine büyük ki, iki kişi olarak birlikte yaşamayı, bir kişinin yaşamını paylaşmayı düşünmek insanüstü bir şey. Yalnızca kabileler sokak çeteleri, mafya, gizli dernekler ya da sapkın toplulukların üyeleri birlikte yaşamayı sürdürebilirler, çiftler değil. Burası, içine hayvanların cinslerini tufandan kurtarmak için ikişer ikişer bindikleri Nuh’un gemisi karşıtı bir gemi. Burada şaşılası ikinci Nuh’un gemisine herkes, erkek ya da kadın tek başına binmiş; her akşam son “parti” için hayatta kalanları bulmak o erkek ya da kadına düşüyor.

Nuh tufanında cinslerini korumak için hayvanlar, gemiye eşleri ile binme basiretini, iradesini göstermişlerdir. Bugünkü dünyada oluşturulmak istenen bireysel bir toplumda; “ikinci Nuh’un gemisine” nesillerini kurtarma fedakârlığını göstermeyecek tarzda, parçalanmış aileler olarak, birey olarak binme isteği, tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymuyor mu?”12

Fukuyama da, başta ABD’de olmak üzere tüm sanayileşmiş ülkelerde ailenin çöktüğü ve gençliğin tefessüh ettiği kanaatindedir:

“İki yüzyıldır sürüp giden toplumsal bir kurum olan akrabalığın çöküşü, yirminci yüzyılın ikinci yarısında hızlandı. Birçok Avrupa ülkesinde ve Japonya’da doğum oranı öylesine düşük ki, yeterli göç de olmazsa, bu toplumlar önümüzdeki yüzyılda nüfus kaybıyla karşı karşıya kalacaklar. Evlilik ve doğumlar azaldı, boşanmalar hızla artıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde üç çocuktan biri, İskandinavya’da ise çocukların yarısı evlilik dışı doğuyor. Sonuç olarak kurumlara olan güven, 40 yıllık derin bir çöküş sürecine girdi... Böylece yirminci yüzyıl ortalarında endüstri toplumuna egemen olan toplumsal değerlerde Büyük Çözülmeyi doğurdular...

Bu çöküntü; suç, babasız çocuklar, eğitim fırsatları ve dereceleri, güvensizlik ve bunun gibi birçok konudaki istatistiklerden zaten belli oluyor.”11

Eğitimin Yozlaştırılması:

Gençlik üzerinde etkili faktörlerden biri de aileden sonra eğitimdir. Dünya krallığı için Siyonistler, Medya, Sermaye ile birlikte eğitimin de ele geçirilmesini öngörmüşlerdir:

“Siyaset ve din felsefecileri bilirler ki, bir insanı kontrol altına almanın yolu onun ruhunu kontrole almadan geçer. Bunun için en önemli şey eğitimdir. İlluminatlar hedeflerini gerçekleştirmek için bu nedenle eğitim kurumlarını ve medyayı ellerine geçirmeleri gerektiğinin farkına vardılar. Bunun için de ilk önce eğitim kurumlarını özellikle üniversiteleri ellerine geçirmeye ve orda fikirlerini yaymaya başladılar. ABD, İngiltere ve diğer geleneksel olarak özgürlüğü seven ülkeler bu amaca matuf bir şekilde ele geçirilmek için ilk planda ele alındılar.”13 (İlluminatlar, Siyonistler olarak anlaşılmalıdır.)

Eğitim sisteminin tahrip edilebilmesi için üniversiteler üzerinde tam bir hâkimiyet kurulması protokollerce öngörülmüş bir hedeftir. Gençleri ifsad edebilmek amacıyla öncelik üniversitelerde olmak üzere tüm eğitim sistemini içinden çıkılamaz bir karmaşanın içine sokmak, Siyonizm’in amaçlarından biridir:

İlerici ve aydınlanmış olarak tanınan memleketlerde manasız, iğrenç, menfur bir edebiyat meydana getirdik.

Bizimkilerin dışında bütün toplu kuvvetlerin yıkılmasına tesir etmek için toplu hareketlerin ilk merhalesi olan üniversiteleri yeni bir istikamette yeniden eğiterek kuvvetten düşüreceğiz…”14

Henry Ford’a göre ABD değer sistemi, üniversiteler aracılığıyla Siyonistler tarafından tahrip edilmiştir:

Üniversitelerdeki buhran, kiliselerdeki yolu takip etmiştir. Yahudiliğin ezeli tenkidinin ilk merhalesi, gençlerdeki eski değerlere saygıyı tahrip etme hareketidir; ikincisi ise ihtilalci, sosyal Yahudi doktrinleridir…

“Üniversitelerdeki merkezi kızıl filozoflar grubu, daima Yahudi gruptur ve ekseriyetle ‘başka kavimden’ aldatılmış bir profesörü önlerine siper etmişlerdir.”15

Eğitim sayesinde gence ailede verilen değerler etkisiz hale getirilebilmektedir. Çocuk ailede aldığı değerlerle okulda aldığı değerlerin çatışması sonucu kafası karışmakta şizofrenik bir ruh haline sahip olmaktadır:

Kendilerinin düzenini çok parlak bir şekilde bozan bütün prensipleri onların eğitimine sokmak gereğini duyduk.”16

“Bırakın; bizim onları ilmin emirleri diye kandırdığımız oyunların başrolünü oynasınlar. Bu maksatla devamlı olarak basınımızın vasıtasıyla bu nazariyelere körü körüne itimat uyandırıyoruz…

Bir an için ifadelerimizi boş sözler sanmayın. Bizim tertip ettiğimiz Darwinizm, Marxism, Nietzcheism’in başarılarını dikkatle düşünün. Biz Yahudiler için bu direktiflerin Yahudi olmayanların fikirleri üzerinde nasıl bir bölücü etki yaptığını görmek herhalde zor olmayacaktır.”7

Yanlış oldukları bizce bilinen, bununla beraber tarafımızdan telkin edilen prensip ve teoriler içinde yetiştirmek suretiyle Yahudi olmayanların gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk”16

Siyonistlere göre eğitim öyle planlanmalı ki gencin kendine olan güveni tamamen yıkılsın ve kendi başına iş yapabilme yeteneği yok olsun:

“Biz Yahudi olmayan cemiyetlerin eğitimini o şekilde yönetmeliyiz ki, her zaman şahsi teşebbüs isteyen bir mevzu ile karşılaşsalar meyus bir acz içinde elleri böğürlerinde kalsın.”17

 Bütün bunlardan sonra YÖK yasası ve sekiz yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili kopartılan fırtınalar üzerinde bir kez daha durup düşünmekte fayda vardır. Herkesin şikâyetçi olduğu bir eğitim sistemi kimi memnun etmektedir? Kimi mutlu etmektedir?

Kesintisiz 8 yıllık eğitimi dayatan 28 Şubat Postmodern darbesinin Sabetayist bir darbe olduğunu göz önüne alırsak yapılanlarla, kimlere hizmet edildiği ve kimlerin mutlu kılındığı daha iyi anlaşılacaktır.

Türkiye’de 8 yıllık kesintisiz eğitimle yapılmak istenen, 13-14 yaşına kadar çocukların herhangi bir alt yapıya sahip olmadan yalnızca medya kültürü ile yetişmesi, kendi tarihine, kendi dinine ve kendi kültür ve medeniyetine sahip hiçbir duygu ve düşünceye sahip olmamasıdır. Bu, Sabetayist bir darbe tarafından bu milletin bağrına saplanmış bir hançerdir.

Gençler Üzerinde Dinlerin ve Din Adamlarının İtibarının Yıkılması

Dünya vatandaşlığına uygun sürüleşmiş insanların yetiştirilebilmesi için Dinin, fert ve toplum üzerindeki itibarının yok edilmesi gerekmektedir:

“Uzun zamandan beri Yahudi olmayanların din adamlarını itibardan düşürmek için ve bu suretle onların dünya üzerindeki faaliyetlerini yıkmağa dikkat ediyoruz… Fakat biz gençliği yeni geleneksel dinler için ve müteakiben bizim dinimiz için yeni baştan eğitirken aradaki zaman zarfında mevcut kiliselere açıktan açığa dokunmayacağız. Fakat biz onlara karşı, ayrılık meydana getirecek şekilde planlanmış tenkitçilik yolu ile savaşacağız.”18

Sinema-tiyatro, TV’ler, hikâye ve romanlarda din adamlarını ve dindarları olumsuz ve sevimsiz rollerde göstererek yürütülen psikolojik savaş, dinin ve dindarın itibarını yıkmaya dönük olarak yapılmaktadır. İnsanların kafalarından Allah ve maneviyat fikrini kaldırıp, tamahkârlığı ve paraya tapmayı yerleştirmekle Siyonizm, hedefe gidebilmeyi ön görmektedir:

“…Bu sebepledir ki, bütün imanların el altından mahvına çalışmak, Yahudi olmayanların kafalarından Allah ve maneviyat düşüncelerini koparmak ve onların yerine aritmetik hesaplar ve maddi ihtiyaçları yerleştirmek bizim için zaruridir.”6

Kaosla Beslenen Diktatörlük

Aile bağları yıkılmış, dini ve milli tüm değerleri altüst olmuş gençlerin kafasına sadece para kazanma hırsı yerleştirilerek, sahip olmadığı her şeye karşı aşırı bir kin ve düşmanlık beslemesi temin edilmeye çalışılmaktadır:

“Üstün gelmek için yapılan şiddetli mücadele ve ekonomik hayata yayılacak sarsıntılar hareketli, soğuk ve merhametsiz toplumlar meydana getirecektir ve şimdiden getirilmiştir de.

Bu toplumlar yüksek siyasete ve dine karşı kuvvetli bir nefret besleyeceklerdir. Onların yegâne kılavuzu kâr yanı altındır, onunla elde edecekleri maddi zevklerinden dolayı ona tapacaklardır. Sonra vakti gelince Yahudi olmayanların aşağı tabakaları, iyiyi elde etmek için değil, fakat sadece imtiyazlılara karşı kinlerinden dolayı bizim iktidar rakiplerimiz olan Yahudi olmayanların âlimlerine karşı bizi takip edeceklerdir.”6

Ailenin çökmesi, akrabalık bağlarının yıkılması, eğitim ve öğretimin insanların kafasında anlamsızlaşması, dinin ve dindarlarının itibarının yıkılması ile ortaya çıkan boşluk zihinsel bir kaostur:

 “Kamuoyunu avucumuzun içine almak gayesiyle her taraftan birbirlerine zıt fikirleri netice çıkamayacak şekilde karşı karşıya getirerek, bu karışıklık içinde Yahudi olmayanların başlarının dönmesi ve her çeşit siyasi mevzularda hiçbir fikir sahibi olmamanın en iyi hal olduğu kanaatine varmaları için, yeterli bir zaman boyunca çalışarak onları şaşkın hale getirmeliyiz. Halkın siyasi konuları anlamaması gerekmektedir. Çünkü o mevzular yalnız halkı idare edenler tarafından anlaşılır. İşte bu birinci sırdır.”17

Siyonizm, bir Dünya Krallığı inşa edebilmek için nesilleri kendi kültür ve medeniyetinden, değerlerinden, örf, adet, gelenek ve göreneklerinden koparmak istemektedir. Ülkelerin iç ihtilafları derinleştirilerek, sonu gelmez çatışma ortamına sokularak, ekonomik hayatları altüst edilerek meydana getirilecek bir kaos ortamı ile insanların kendiliğinden teslim olmaları planlanmaktadır. Ana strateji bu prensibe dayandırılmıştır.

“Müstebit kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu tanıma anı gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki, ‘onları yok edin ve bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık sebeplerini -hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları- ortadan kaldıracak, bize idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh ve sükûnu verecek bir kral verin.’

Fakat siz mükemmelen ve çok iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi imkanını hasıl etmek için; her memlekette halkın hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede çekişmeler, kin, mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık ile, hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir. Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler.

Fakat eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak özlediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.”1

“Bozulmanın her yere girdiği, zenginlerin sadece yarı dolandırıcılık düzenlerinin becerikli sürpriz taktikleri ile kazanç sağladıkları, gevşekliğin hüküm sürdüğü, ahlakın gönüllü olarak kabul edilen prensiplerle değil cezai tedbirler ve sert kanunlarla muhafaza edildiği, iman ve memlekete dair duyguların kozmopolit inançlarla silindiği toplumlara ne şekilde bir idare tarzı verilebilir?

Bu toplumlara… İstibdattan başka ne şekilde bir idare tarzı verilebilir?”17

Sonuç

Siyonizm’in ve İşbirlikçi sermayenin kontrolündeki medya/sinema-tiyatro/müzik gencin hayatında Ailenin, Okulun ve arkadaşların yerini almaya çalışmaktadır.

Bunun en temel aracı, televole kültürü/popüler kültürdür. Bu medya/sinema-tiyatro/müzik sayesinde empati kaybolmuştur. Eğlence kültürü empatinin yerini almıştır. Televole kültürü bir Teşhir kültürüdür. Televole kültürü metalaştırma kültürüdür. Parayı kutsayıp ilahlaştırarak gençlerin tamahkârlık ve ihtiras duygularını tahrik etmeyi ve böylelikle köleleştirmeyi amaçlar. Televole kültürü bir yozlaştırma, bir yabancılaştırma ve bir yalnızlaştırma politikası olup ahlaki değerleri ve beşeri ilişkileri bozmaktadır.

Pop Star yarışmaları ile gençler, milli piyango misali ‘sana da çıkabilir’ anlayışı ile anlık yaşamaya, anlık düşünmeye itilerek hızlı zengin olma, meşhur olma hayalleri ile aldatılmakta ve oyalanmaktadır. Adayların yetenekli olmaları önemli değildir. Önemli olan toplumu ekran başına toplayıp hayal pompalayıp çürütebilmektir. Onlar gerçek yıldız olacak sanatkâr aramıyorlar. Kâğıt mendil gibi kullanılıp atılacak malzeme arıyorlar. Bu kullan at kültürüdür. Bu, gençliğin israf edilmesi, tüketilmesidir. Bugün Türkiye’de revaçta olan Pop Star türü yarışmaların ana planı dışarıda, karanlık dehlizlerde hazırlanmakta ve dünyanın değişik 36 ülkesinde uygulanmaktadır. Bütün bu ifsat hareketleri merkezi bir organizasyon tarafından yürütülmektedir. Bu akıldan hiç çıkarılmamalıdır.

Bu ülkeyi seven herkes Siyonizm’in gençliğimiz üzerinde oynadığı oyunlar, önlerine döşediği mayınlar üzerinde çok iyi düşünmelidir. Unutulmaması gereken bir gerçek de, Siyonizm Yahudilik demek değildir. Siyonizm’e karşı çıkmak, Yahudi düşmanlığı yapmak değildir. Gerçekte Siyonizm’e karşı çıkmak, Yahudiliğe ve Yahudilere yapılan en büyük iyiliktir. Bu görev öncelikle dini hassasiyeti olan insanlara düşmektedir.

Bugün gençlerin özdeşleşim modelleri, Medya/Sinema-Tiyatro/Müzik aracılığıyla değiştirilmektedir. Aile bireyleri/ bilim öncüleri/ büyük sanatçılar/ adalet savaşçıları/ güçlü politik liderler/ dini liderler/ tarihi şahsiyetler yerine; tamah, haset, çıkar ve şiddet dünyasının hızlı yükselip kaybolan zenginleri/ aktörleri/ müzisyenleri/ futbolcuları ve mafya liderleri, gençlerin özdeşleşim/rol modelleri olmaktadır. Bu, genç üzerinde etkili olan 6 faktörün farklı istikametlerde etkili olması ile meydana gelen bir kaos durumudur. Bu durum, ülkemizde batılı sanayileşmiş ülkelerde olduğu kadar vahimleşmemiştir. Ancak ivmelenme aynı istikametlidir. Eğer şimdiden ciddi bir şekilde nesil sorunu ele alınıp çözüme kavuşturulmazsa bizi bekleyen son, batı toplumunun girdiği büyük çözülme olacaktır.

Bu ülkeyi, bu milleti ve bu nesli seven herkesin, bu tahribata karşı çıkması ve tavır alması gerekmektedir. Millet olarak sesimizi yükseltmeli, işbirlikçi medyayı, işbirlikçi zihniyeti teşhir ve tecrit etmeliyiz. Siyonist destekli medyanın tahribatı ifşa edilmelidir.

Herkes, dostuna, komşusuna ve mahallesine anlatarak Siyonist destekli medyanın gücü kırılmalı, ifsadı engellenmelidir. Kitleler üzerindeki güveni yıkılmalıdır. Ferden ferde yayılan bir propaganda mekanizması inşa edilerek halk uyarılmalı ve de bu tehlikeye karşı organize olunmalıdır. Bu milleti, bu ülkeyi savunan medya, tiyatro, sinema ve müzik desteklenmeli ve güçlendirilmelidir.

Bütün bunlar paniklemeden, şiddete bulaşmadan, sakin, sabırlı ve kararlı bir şekilde yürütülmelidir.

Zihinsel bir karmaşa ve kaosun var olduğu böylesi bir ortamda, yılmadan bıkmadan korkmadan icra edeceğimiz en temel görev:

Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların hevalarına uyma. Ve de ki: Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip- toplayacak ve dönüş de O’nadır. (42/13-l5)

(Anne ve babaların sorumluluklarını gelecek sayıda ele alacağız.)

Notlar:

1-Varsden V. , Siyon Liderlerinin Protokolleri, Kum Saati Yayınları, İstanbul, S:48-53, Protokol 10

2- Allen G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, 1996 İstanbul, S: 8

3- Mars T., İlluminati, Timaş, İstanbul, 2002, S:260-270

4- Varsden V., age. S:65 Protokol 13

5- Erdoğan Ö. ‘Bilinçli Şekilde Batırılıyoruz’, Vakit, 16.02.2004

6- Varsden V., age. S:32 Protokol 4

7- Age. S:24 Protokol 2

8- Age. S:100 Protokol 23

9- Age. S:59-62 Protokol 12

10- Ford H., Beynelmilel Yahudi, Otağ yayınları, İstanbul, 1974 S: 160-170

11- Fukuyama, F., Büyük Çözülme, Sabah Yayınları, İstanbul, (1999), s: 14-21

12- Baudrillard, J., Amerika, Ayrıntı Yayınları, 1996,s. 29.

13- Allen G.,age., S: 199.

14- Varsden V. , age. S:76 Protokol 16

15- Ford H., age., S: 160-170

16- Varsden V., age. S:46 Protokol 9

17- Age. S:36 Protokol 5

18- Age. S:79-80 Protokol 17

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...