1 Şubat 2006 Çarşamba

MEDENİYETLER ÇATIŞMASINDA MÜSLÜMANLARIN YOL HARİTASI -IX: EY İMAN EDENLER ALLAH'IN EMRETTİĞİ ŞEKİLDE KARDEŞLER OLUN!

 (Umran Dergisi)

"Bir Taraftan dinimiz, ahlakımız, irfanımız;

Bir taraftan seyfe makrun adlimiz, ihsanımız;

Yükselip akvamı almış fevç fevç ağuşuna;

Hepsi dalmış vahdetin aheng-i cuşacuşuna.

Emri bil maruf imiş ihvan-i İslam‘ın işi;

Nehy edermiş, bir fenalık görse, kardeş kardeşi."

Mehmet Akif 16 Mayıs 1913


Bu ülkede en basit konular bile gerilimi artırmakta, dil, üslup bozulmakta ve kavga edilecek bir noktaya gelinmektedir. Asırlarca birlikte yaşayan, aynı değerleri paylaşan, kanları toprakta karışıp toprağı besleyen, kız verip kız alarak akrabalık bağları ile de iç içe geçmiş olan bir milletin, bir ümmetin çocuklarının bugün birbirlerine kem gözle bakmasını nasıl yorumlamalıyız?

Bu çalışmada; Kardeş kavramının kapsam alanını, iman edenlerin kardeşliklerinin gerek ve yeter koşullarını, kardeş olmanın getirdiği sorumlulukları ana hatları ile ele alıp inceleyeceğiz.

Değer eksenli kardeşlik

Türkçe sözlüklerde kardeş kavramı;

"1- Aynı ana ve babadan olma veya yalnız ana yahut babası müşterek çocuklar,

2- Ortak değerlere ve vasıflara sahip kimseler,"

olarak tanımlamaktadır (1).

Tanımdan görülebileceği gibi kardeşlik, biri kan merkezli diğeri değer merkezli olmak üzere iki farklı şekilde tanımlanabilmektedir. Biz burada değer eksenli kardeşliğin üzerinde duracağız.

En genel anlamda inanç, iman, kardeşliği ortak değerler etrafında toplanan insanların birbirlerine, ötekilere nazaran, ayrı bir sevgi bağı ile bağlanmaları ve ayrı bir ilişki, dayanışma içerisinde bulunmalarıdır.

Değer eksenli kardeşliğin anlam boyutunu gösteren en güzel örneklerden birini, Kur‘an‘da Rum sûresinin 1-4 ayetlerinin nazil olmasına sebep olan İran-Bizans arasındaki  savaş ile ilgili olayda görebilmekteyiz. Mekkeli müşrikler,  kitap ehli olan Bizans‘ın mağlubiyetine sevinerek, Müslümanlara meydan okurken kardeş kelimesini kullanmaları dikkat çekicidir:

"Siz ve Hıristiyanlar Ehl-i kitapsınız, biz ve İranlılar ümmiyiz (kitap sahibi değiliz). Bizim kardeşlerimiz sizin kardeşlerinizi tepelediler, biz de sizi tepeleyeceğiz" (2)

Mekkeli Müşrikler, İran‘ın putperest olmuş olması nedeniyle İranlıları kendilerine kardeş; Bizans‘ı da, Ehl-i Kitap olmasından dolayı, Müslümanlara kardeş olarak görmekte, İran‘ın zaferinden dolayı sevinmektedirler. Bunun karşısında Müminler de Ehl-i Kitap olan Bizans‘ın putperestler karşısında yenilmiş olmalarına üzülmektedir. İşte Rum sûresi 1-4 ayetleri, böyle bir psikolojik ortamda nazil olmuştur.

Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında ortak payda olarak kan bağı vardı, birbirlerinin akrabaları idiler. Böyle olmuş olmalarına rağmen değil kardeş olma, arkadaş olmaları bile mümkün olmamıştı. Mekkeli müşrikler görmedikleri, tanımadıkları, hiçbir kan bağı, akrabalık ilişkisi olmayan putperest İranlıları değerler sisteminin ortak oluşundan dolayı kardeş olarak kabul etmişler ve kendi kan bağı ile bağlı oldukları insanları, akrabalarını ret etmişlerdir. Aynı tutum, davranış ve anlayış Müslümanlar için geçerli olmuştur.

Tarihte bugüne kadar görülmüş en büyük değer, inanç eksenli bir kardeşlik örneği, Müslümanların Mekke‘den Medine‘ye hicretiyle Medine‘de yaşanmıştır. Hz. Peygamber kendi akrabalarının zulmünden kaçarak Mekke‘den Medine‘ye göç eden (muhacir) Müslümanları, kendileri ile akraba olmayan Medine‘nin yerli Müslümanları (Ensar) ile birbirlerine varis olabilecek bir hukukla (başlangıçta) bire bir kardeşleştirmiştir. Ensar malını, mülkünü muhacirlerle paylaşmıştır (59 Haşr 9).

Farklı değer sistemleri mensupları, kendi içlerinde birbirlerini kardeş olarak kabul etmektedirler. İman edenler kendi içerisinde; müşrikler (İnkar edenler, münafıklar...) de kendi içerisinde kardeştirler.

Müminler/Müslümanlar kardeştir

Müminleri kardeş yapan bağ, Allah‘ın gönderdiği değerleri içeren Kur‘an‘dır ve Hz. Peygamberin sünnetidir. Kur‘an-Sünnet merkezli bir dayanışma, onları kardeş kılmış, her türlü ihtilafları onun hakemliğinde çözerek adaleti tesis etmişler ve dağılıp parçalanmaktan kurtulmuşlardır. Kalpler bu ortak payda sayesinde birbirlerine ısınmış, aradaki soğukluk sıcak bir sevgiye dönüşmüş, böylelikle ateşe düşmekten, helak olmaktan kurtulmuşlardır. Böyle bir kardeşliğin korunması için her bireye özel olarak görev ve sorumluluk yüklenmiştir:

"Mü‘minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup - düzeltin ve Allah‘tan korkup - sakının; umulur ki esirgenirsiniz." (49 Hucurat 10)

Hz. Peygamber öneminden dolayı Müminler arasındaki kardeşlik sorumluluğunu, anayasal bir sorumluluk olarak Medine Anayasası‘na (Madde 12-b, Madde 13, Madde 15) koydurmuştur (3).

‘Allah‘ın Emrettiği Şekilde Kardeşler Olmak‘

İslam‘ın istediği değer odaklı bir kardeşlik, ümmet şuurunu ortaya çıkarmıştır. Bu noktada Hz. Peygamber‘in ‘Allah‘ın emrettiği şekilde kardeşler olun‘ şeklinde yaptığı bir kavramsallaştırma çok önemlidir:

"Selamı yaygınlaştırın, yemek yedirin, Allah Teâla hazretlerinin size emrettiği şekilde kardeşler olun!" (4).

"Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah‘ın kulları, Allah‘ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslüman‘ın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müslüman‘ın malı, kanı ve ırzı diğer Müslüman‘a haramdır.

Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır- takvâ şuradadır, takvâ şuradadır, (eliyle göğsünü işaret etti). Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah‘ın kulları kardeş olun. Bir Müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz. "Pazarlığa girip yalandan fiyat yükseltmeyin". "Bölünüp dağılmayın". "Birbirinize küsmeyin"(5).

Burada Müslümanlara verilen emir/öğütlerde,  ‘Allah‘ın emrettiği şekilde kardeş‘ olabilmek için Müslümanların nelere dikkat etmesi gerektiği açıklanmaktadır. Bunlara dikkat edilmezse toplumsal bünye tahrip olacak, birlik, beraberlik, dirlik ve dayanışma yok olacaktır. Çünkü müminler, Hz. Peygamber‘in tabiriyle, bir bedenin organları, bir bütünün parçaları gibidir:

"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette,  birbirlerine şefkatte mü‘minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."(6)

"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Her biriniz, kardeşinin âyinesidir, onda bir rahatsızlık görürse bunu ondan izale etsin."(7)

Bu şuurun meydana gelebilmesi için müminler, sıdk ve Birr sahibi olmalıdırlar (8). Hz. Peygamber‘in bir vasiyeti olan Veda Hutbesi‘nde, Müslümanların kardeş olduğunu vurgularken kardeşliği bozacak davranışlardan kaçınılması üzerine özenle vurgu yapmıştır (9).

Sonuç: İman edenlere karşı kalbimizdeki kini söküp atmak

Bugün her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliği muhtacız. Ayrıntılarda boğulup bütünü gözden kaçırmamalıyız. Sahip olmamız gereken birlik ve beraberlik için geçmişte, sekülerleşmiş olanların sebep olduğu kin ve nefreti bir tarafa bırakıp ‘Allah‘ın emrettiği şekilde kardeşler‘ olmalıyız:

"Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: «Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman etmiş olanlara karşı bir kin bırakma." (59 Haşr 10)

Ancak böyle bir kalbi yönelme ile Allah kalplerimizi birbirine ısındıracak, kardeşlik duygularımızı pekiştirecektir:

"Allah‘ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah‘ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp - ısındırdı ve siz O‘nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar." (3 Al-i İmran 103)

İşte bunun için bugünkü beş vakit namazlı, niyazlı Müslüman Türk ve Kürt kavmiyetçilerini, bu ayet ve hadislerden gerekli dersi almaya, Allah‘tan korkup sakınmaya ve ‘Allah‘ın emrettiği şekilde kardeşler‘ olmaya çağırıyoruz.

Unutulmaması gereken en önemli nokta, öldükten sonra bu dünyada yaptıklarımızın hesabını, hesap gününde mutlaka vereceğimizdir.

Kaynaklar

1- Doğan D.Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 2005

2- (734)- Tirmizî, Tefsir, Rum (3190).

3- Hamidullah M., İslam Peygamberi, İrfan Yayinevi,  İstanbul,1972

4- Kütüb-ü  Sitte,  3252, 6955 Nolu Hadisler

5- (3312)- Buharî, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Ferâiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563-2564); Ebu

Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizî, Birr 18, (1928).

6- (3336)- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).

7- Buhari -  (3352)- Tirmizî, Birr 17, 18, (1927, 1928, 1930); Müslim, İman 95, (55).

8- Kütüb-ü  Sitte  3849, 7152 Nolu Hadisler.

9- Tirmizî, Fiten 2, (2610); Tefsir 2, (3087); Müslim, Hacc, 194, (1218).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...