(Umran Dergisi)
“Çocuklarınızı gelecek zamana göre yetiştirin. Çünkü o anı yaşayacaklardır.” Hz. Ali
14-28 Mayıs seçimlerinde ilk kez sandığa giden 5 milyon civarında bir genç kesimi de içeren yaklaşık 15 milyon genç seçmen oy kullanmıştır. Dolayısıyla seçimin kaderini belirlemede bu genç seçmenin tavrı çok önemli olmuştur. İttifaklar, bu genç seçmenin oyunu kazanabilmek ve birbirlerinin yaptıkları propagandaları etkisizleştirmek için çok ciddi gayret göstermişlerdir. Geçen yazıda 14-28 Mayıs seçimleri, dört temel dinamikten (iç dinamikler, bölgesel dinamikler, küresel dinamikler, ilahî irade) sadece iç dinamikler göz önüne alınarak genel bir değerlendirilme yapılmıştı. Burada seçimin gençlik boyutu merkeze alınarak ittifakların yaptığı seçim kampanyalarında kullandıkları dil/üslup ile kampanyanın muhtevası ve vaatler boyutları dikkate alınarak bir analiz yapılacaktır. Toplumun, gönüllü kuruluşların, siyasetin ve devletin alması gereken derslere dikkat çekilecektir.
Seçim Kampanyalarında Kullanılan Dil ve Gençlik
Her geçen gün, siyasetin dilinde sosyal
pozitif geribesleme (olumsuzlukların olumsuzlukları besleyip
büyütmesi) meydana gelmekte ve gittikçe kötüleşip/çirkinleşip yaygınlaşmaktadır.
Birbirine hakaret etmek, ağza alınmayacak sözler sarf etmek siyasetin bir
gereği olarak görülmektedir. Türkiye’deki bu siyasi dil, anayasa değişikliği
dolayısıyla yapılan referandumdan bu yana, toplumun doğal dili hâline gelmeye
başlamış ve siyasi mücadele, bölücü, parçalayıcı, kamplaştırıcı, gerilim
artırıcı bir hüviyete bürünmüştür. Bu siyasi dil, normalleşip TBMM’nin
sıradan toplantılarında bile kullanılan bir dile dönüşmüştür. Oysa böyle bir
dil sonuç bölümünde verilen tasnifte yer alan Y ve Z kuşaklarının
hoşuna gitmemektedir. Dolayısıyla kullanılan sert, hakaret içeren siyasi bir
dil kuşaklar arası fay hattını tetiklemekte, ifsat edicilerin, kadife
darbecilerin amaçlarına hizmet etmektedir. Bu gerçeğin göz önüne alınması
gerekmektedir. Ayrıca böyle bir dil
genç seçmenler arasında, özellikle Z
kuşağında, yapılan siyasi tercihlerde anında değişiklik meydana
getirebilmektedir.
Sahada yaptığımız nitel gözlemlere ve
yapılan nicel anketlere göre Cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın
en ciddi destekçileri yeni nesil, ilk kez oy kullanacak gençlerdi. Özellikle
İnce’nin sokakta gençlerle birlikte yaptığı danslar onların İnce’ye ilgilerini
ve desteklerini artırmıştı. Yapılan anketlere göre oy oranı bir dönem %6’lara
kadar çıkmıştı. Ancak cumhurbaşkanı adayı İnce’nin BaBaLa TV-YouTube canlı
yayınında, Oğuzhan Uğur’un “Mevzular Açık Mikrofon” programında, kendisine
sorulan bir soruya “Bu konuyu açacağınızı biliyordum zaten, madara olun diye erken
yaptım.” şeklinde bir cevap verince gençler tarafından protesto edilmiş,
bazı seyirciler İnce’den sözünü geri alıp özür dilemesini istemiş ve bir kısım
genç de salonu terk etmişti. Gençlerin İnce’yi, “Partisinden iki milletvekilinin meclis çalışmalarının yüzde 96’sına
katılmadıklarını” söyleyerek eleştirmeleri üzerine, “Partilerin, genel
başkan yardımcılarının devam mecburiyeti yoktur. Dolayısıyla senin o bilgilerin
sahtedir. Otur yerine, bilgin doğru değil… Sıfır verdim.” şeklinde
daha sert bir dil kullanarak cevap vermiştir. İnce, sorusunu ‘beğenmediği’ bir
başka seyirciyi ‘FETÖ’yle ilişkili olmakla’ suçlamıştır. İnce’nin bu tavırları
karşısında bir kadın seyirci, “Biz zaten bize böyle davranılmasından bıktık.
Bugün böyleyseniz yarın iktidara geldiğinizde nasıl olacaksınız?” şeklinde
bir soru sorarak İnce’yi protesto etmiştir.[1]
Salonda gerilimin yükselmesi üzerine izleyicilerin bir kısmı salonu terk
etmiştir. O toplantı İnce’nin kaderini belirlemiş, anketlerde sürekli oy
kaybettiği gözlenmiştir. Yakın çevremizde olup İnce’ye rey vereceğini bize
söyleyen bazı gençler, o toplantıdan sonra Kılıçdaroğlu’na oy vereceklerini
açıkça söylemişlerdir. Bu değişkenlik, yeni neslin dil konusundaki tavrının
önemli bir göstergesiydi. İnce’ye “Biz
zaten bize böyle davranılmasından bıktık.” ifadesini kullanan genç dolaylı
olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atıfta bulunmakta ve onu eleştirmekteydi.
Gerçekte Erdoğan’ın tüm seçim
stratejileri gerilim üzerine inşa edilmişti. Kullandığı dil çok sert, ağır ve
suçlayıcı idi.
Erdoğan, başta Millet İttifakı mensupları olmak üzere Cumhur İttifakı’nı
eleştiren herkesi ağır bir şekilde eleştirmekte, yerine göre bunlara “sürtük”, “alçak”,
“hain”, iş birlikçi”, “müsvedde” gibi nitelemelerde bulunarak hakaret
etmekteydi.
“Tarihimize ‘Gezi Olayları’ adıyla bir
ihanet, bir utanç, bir vandallık vesikası olarak geçen hadiselerin 9.
yılındayız. …Dolmabahçe Cami’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler caminin
içini bira şişeleriyle pisletmişti. Bunlar böyle. Bunlar çürük, bunlar sürtük.” “Bu siyasetçi kılıklı provokatörler
terbiyesizliklerinin hesabını verecektir. Bu ne densizlik, edepsizliktir.” “‘Köprü yapmakla, baraj yapmakla,
havalimanı yapmakla bu iş çözülmez; soğan, patates kaç lira sen onu söyle’
diyor. Bunu söyleyen adam profesör. Barajın yok, havalimanın yok, TOGG’un
yok. Bu adam Prof. Müsvedde bu. Senin
profesörlüğünden ne gelir?” “Ev
hanımlarımızı, kendi gelirlerine kavuşturmak için primlerinin üçte birini
buradan karşılayarak emekli olabilmelerini sağlayacağız ama bay bay Kemal ne
yapacak? O da Londra’nın meşhur tefecilerinden 300 milyar dolar getirecekmiş.
Hani Ziya Paşa’nın güzel bir sözü var, ‘Eşek ölür kalır semeri, insan ölür
kalır eseri.’ Bay bay Kemal böyle atmakla filan olmuyor. Esrar, eroin
kaçakçılarından para getireceksin.” “‘Her seçim öncesinde gaz buluyorlar’
iftirası atan karakter fukaralarını üzüyoruz. ‘Ortada gaz maz yok’ diye dolanan
o kifayetsiz muhterisleri üzüyoruz. Milletimizin sevinci, gururu, heyecanı ve
zaferleri karşısında kâbus gören mankurtları üzüyoruz. …Her işe çamur atan bay
bay Kemal ve masa arkadaşlarını üzüyoruz.”
“Ülkemize gelen yatırımcıları
en aşağılık şekilde tehdit eden de yine Kılıçdaroğlu. Neden biliyor musunuz
çünkü bu zat yalancı. Çünkü bu
zat omurgasız. Çünkü bu zat bir proje. Çünkü bu zat bir aparat. Bu
zatın partisinin başına kaset komplosuyla geçirildiği günden beri Türkiye’nin
millî çıkarlarına karşı sinsi bir savaş vermek dışında bir iş yaptığını
gördünüz mü?”[2]
Cumhur İttifakı’nda yer alan Demokratik
Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Önder Aksakal’ın, Malatya’daki temel atma
töreninde yaptığı konuşmada Cumhur İttifakı’nın karşısında olan herkesi “kâfir” diye niteleyip suçlaması çok
yanlıştı. Yapılan iş tam bir dini istismar ve iftiradır. Aynı zamanda ahlaki
bir sorundur: “Bu seçim bütün Türkiye’miz için, asil Türk milleti için çok
önemli bir yol kavşağıdır. Geçmiş dönemlerdeki seçimler gibi bir sağ-sol seçimi
değil, vatan-millet seçimidir. Onun için buradayım.” “Onun için önümüzdeki 14
Mayıs’ta inşallah vatanımızı küffara
teslim etmeyeceğiz.”[3]
Erdoğan’ın yol boyu yaptığı bu ağır, suçlayıcı, hakaret edici konuşmalar, gençlik üzerinde son derece olumsuz etki meydana getirmekteydi. Yeni kuşak bu dilden çok rahatsız olduğu için Kemal Kılıçdaroğlu’na, Muharrem İnce’ye ve Sinan Oğan’a yönelmekteydi. Cumhur İttifakı kurmayları muhtemelen yaptırdıkları saha çalışmalarında bu olguyu tespit ettiklerinden Erdoğan’ın bu sert dilini ve muhtevasını yol boyu değiştirmişlerdir. Erdoğan gençlere dönük yaptığı konuşmalarda çok nazik bir dil kullanmaya başlamıştır. Böyle bir değişime TEKNOFEST etkinliklerindeki gençlik tablosunun etkili olduğu kanaatindeyim.
TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali
TEKNOFEST, merkezinde T3 Vakfı, Baykar
ve bakanlıkların bulunduğu bir yapı tarafından organize edilmektedir. Bilim
merkezleri kurmaktadır. Teknolojik çalışmaları teşvik etmek ve gençleri
teknoloji alanına yönlendirip yeteneklerini ortaya çıkarmak temel amaçlarından
biridir. Bu nedenle üniversitelerle iş birliği içerisindedirler. 2023 yılında 1
milyondan fazla genç yarışmalara başvurmuştur. Gençlerdeki teknolojik
yetenekleri, kapasiteleri açığa çıkarmak, ödüllendirmek, teşvik etmek, başarı
kazananlara iş bulmak ve iş kurmaya teşvik etmek ana hedefler arasındadır. Bu bağlamda dünyanın bir numaralı havacılık,
uzay ve teknoloji festivalidir. İlki 2018 yılında düzenlenmiştir. 5 yıl
içerisinde markalaşmış ve hem gençlik hem de toplum tarafından
kabullenilmiştir. İstanbul’dan sonra da Ankara’da da düzenlenecektir. 2018’den
bugüne TEKNOFEST’e başvuran takım sayısı her sene düzenli bir şekilde
artmıştır. 2018’de 4 bin 333 başvuru
varken 2023 yılındaki festivale 81 il ve 96 ülkeden 333 bin takım ve 1 milyon
yarışmacı başvuru yapmıştır. Yarışma kategori sayısı 14’ten 41 ana ve 102 alt
kategoriye çıkmıştır. Katılımların bu şekilde artması ödül ve teşviklerindeki
meblağın da yükselmesine sebebiyet vermiştir. 2018’de toplam 4 milyon lira ödül
ve destek rakamıyla başlayan süreç, 2023 yılında 44 milyon liraya ulaşmıştır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen TEKNOFEST 2023’ü, Azerbaycan
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, eşi Mihriban Aliyeva ve Libya Başbakanı Abdulhamid
Dibeybe ziyaret etmişlerdir. Erdoğan, Festivalde bir konuşma yaparak gençlere
teşekkür etmiştir.[4]
Millî Muharip Uçak’ın piste çıkması, İMECE uydusunun uzaya gönderilmesi, Gökbey
helikopterinin millî motora sahip olması, Altay tankının testler için orduya
teslim edilmesi, Hürjet ve ATAK-2’nin uçması, özellikle TÜBİTAK gençlik projeleri, gençler üzerinde çok etkili olmuş;
iktidar tarafından yapılan bu işler gençler tarafından takdirle karşılanmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan TEKNOFEST
festivallerindeki gençlerin teknolojiye yönelimini, ilgisini gördükten sonra
seçim kampanyasında kullandığı hem dili hem de muhtevayı değiştirmiş; seçime
birkaç ay kala hedef kitle olarak genç nesli, 15 milyon genci seçmiş, seçim
kampanyasında ağırlık merkezine gençliği yerleştirmiştir. Teknolojiye hayranlık
duyan Z kuşağı yerine ‘TEKNOFEST nesli’
diye yeni bir tanımlama yapıp seçim kampanyasını ‘TEKNOFEST kuşağı’ üzerine
inşa etmiştir: “Bu yılki teknoloji bayramımızı önce İstanbul’da, ardından da
inşallah Ankara’da yaşıyoruz. Millî teknoloji hamlemizin somut örneklerinin
sergilendiği TEKNOFEST’in ülkemize, milletimize ve siz gençlerimize hayırlı
olmasını diliyorum. (…) Biz Türkiye’de bir teknoloji ekosistemi inşa etmek için
gerçekten çok çaba harcadık. Gençlerimizin hayallerinin peşinden korkusuzca
gidebileceği bir iklimi ülkemizde kurmak için de çok mücadele verdik. İşte
bugün, yıllar önce diktiğimiz fidanların kök saldığını, serpildiğini ve meyveye
durduğunu görmenin bahtiyarlığı içindeyim. Rabbime TEKNOFEST gençliğinin dalga
dalga büyüyen şu coşkusuna şahit olmayı bizlere nasip ettiği için hamd
ediyorum. (…) Gümbür gümbür gelen TEKNOFEST gençliği şimdiden ülkemizdeki kimi
çevrelerin âdeta kâbusu oldu. (…) Bizim yanımızda TEKNOFEST kuşağı oldukça
Allah’ın izniyle bu ülkede müjdeler hiçbir zaman bitmeyecek.”[5]
Erdoğan TEKNOFEST nesline geleceğin Türkiye’sini inşa ve ihya edecek bir nesil olma sorumluluğu yükleyerek öz güvenlerini artırmakta ve onlara özel bir değer verdiğini ortaya koymaya çalışmakta; X kuşağına da geçmişi hatırlatmaktadır: “Gençler, bugün burada sadece Türkiye Yüzyılı’nın mimarları yok. Burada aynı zamanda geleceğin Hezarfen Ahmedi Çelebileri, istikbalin Uluğ Beyleri, Ferganileri, Birunileri, Ali Kuşçuları var. Burada, hayalleri yarım kalan Vecihi Hürkuşlar, Nuri Demirağlar, Nuri Killigiller, Şakir Zümreler var. Burada okuyan, araştıran, ülkesi ve vatanı için yüreği çarpan, yarının bilim adamları, mühendisleri, münevverleri, girişimcileri var. (…) Büyük ve güçlü Türkiye’nin altyapısını biz kurduk. Gençlerimize, ‘Ben de yapabilirim.’ öz güvenini biz kazandırdık. Dışa bağımlılığın, montajcılığın, sürekli başkalarına muhtaç yaşamanın milletimizin kaderi olmadığını biz gösterdik... İnşallah Türkiye Yüzyılı’nı de sizler inşa edeceksiniz. Dünyanın devler ligine bu ülkeyi sizler taşıyacaksınız. Tam bağımsızlık hayalimizi gerçeğe sizler dönüştüreceksiniz. (…) Burada yarınların uzay yolcularını, mucitlerini, pilotlarını, mühendislerini, fizikçilerini görüyorum. Aziz Sancar’ın izinden giderek, Türkiye’ye yeni Nobeller kazandıracak yeni bilim insanlarını görüyorum. Bugün burada, ülkemizi gönül huzuruyla ellerine teslim edeceğimiz pırlanta gibi bir gençlik görüyorum.” [6]
Erdoğan’ın TEKNOFEST Nesline Vaatleri ve Seçim Kampanyası
Erdoğan, muhtemelen seçim sürecinde
yaptırdığı ve fakat yayınlamadığı özet anketlerde gidişatın sıkıntılı olduğunu
görünce iki boyutlu bir seçim kampanyası yürütmeye başlamıştır. Birinci boyut
bugüne kadar ki hiçbir seçimde olmadığı kadar toplumun her kesimine aşırı vaat;
ikinci boyut hiçbir seçimde olmadığı kadar gençliğe önem verme, değer verme ve
özel vaatlerde bulunma. Yeni neslin teknolojiye olan ilgisini göz önüne alarak
teknoloji merkezli özel vaatlerde bulunulması, seçim sürecini belli bir boyutta
etkilemiştir: “Gençleri
sevmek demek, onlar için proje geliştirmek, hizmet etmek, gençlerin
faydalanacağı eserler inşa etmek demektir. Onların siyasette önünü açmakla,
sorumluluk vermekle olur. Biz son 21 yılda hep öyle yaptık. Partimizin 3 dönem
kuralını işleterek gençlerimize milletvekili listelerimizde geniş yer verdik. ‘Parlamento’yu
çoluk çocukla mı dolduracaksınız?’ diyenlere inat biz gençlerimizin
potansiyeline inanıyoruz. Doğru hamle ve
adımlarla, doğru kadrolarla Türkiye Yüzyılı’nın inşasını beraberce
gerçekleştireceğiz. (…) Somut, gerçekçi, hayata dokunan ve ülkemizi geleceğe
hazırlayan, iyi çalışılmış projelerle gençlerimizin karşısına çıkıyoruz.
(…) Gençlerimiz
için hayata geçirdiğimiz sayısız hizmete, reforma ilave olarak önümüzdeki dönem
için yapacakları burada tek tek saydık. Gençlik kartı uygulaması ile kültür ve
sanat etkinliklerinden üniversiteli gençlerimizin ücretsiz veya indirimli
yararlanmalarını sağlayacağız. Yükseköğrenimdeki gençlerimize aylık 10 GB
ücretsiz internet erişim imkânıyla bir defaya mahsus olmak üzere cep telefonu
ve bilgisayar alımında vergi muafiyeti getireceğiz. Genç girişimcilerimiz için
tarım girişimcilik bölgelerini kullanacağız. Genç girişimcilerimize faizsiz
kredi desteği sunacağız.”[7]
Erdoğan gençlikteki teknolojik sevdayı
gördüğünden propagandanın muhtevasının ağırlık merkezine de teknolojik
gelişmeleri, savunma sanayisini, enerjiyi, madenleri, Teknolojik Kalkınmayı, sanayileşmeyi,
sanayileşmiş ülkelerle rekabeti yerleştirmiştir. Savunma sanayisinde yapılan
İHA, SİHA, uçak, helikopter, helikopter gemisi, denizaltı ve TOGG vb. sürekli
gündemde tutulmuş, bunlar halkın ziyaretine açılmıştır. Bu sergileme hem genç
hem yaşlı kuşakları hem de ilkokul
çocuklarını çok etkilemiştir. Bu gerçeği gören Erdoğan, Millet İttifakı’nın
bazı söylemlerini propagandasının merkezine alarak eleştirmeye başlamıştır: “Sadece
son aylarda yaşadığımız gelişmeleri sizler de gördünüz. …Kızılelma havalandı,
TOGG satışa sunuldu. İşte Kızılelma, hemen karşımızda duruyor. Akıncı burada.
TCG Anadolu gemimiz Deniz Kuvvetleri’ne teslim edildi ve TCG Anadolu son
haftayı da inşallah İzmir’de geçirecek. (…) Son günlerde yaptıkları skandal
açıklamalarla karınlarında büyüttükleri kini ve nefreti ortaya koyuyorlar. Biri
çıkıyor, iktidara gelmeleri hâlinde Türkiye’nin savunma projelerine dokunmaktan
bahsediyor. Diğeri çıkıyor, İHA ve SİHA’ların maketten yapıldıklarını iddia
ediyor. Bir başkası çıkıyor, ‘TCG Anadolu’nun iki bombalık ömrü var.’ diyor.
Bir diğeri çıkıyor, Türkiye’nin en gözde projelerinin sembol yerini Amerikan
şirketlerine peşkeş çekmekten söz ediyor. (…) Savunma sanayisinde tam bağımsız
Türkiye hedefini baltalamaya çalışanların bir asır önce İstiklal Harbi’mize
karşı çıkan İngiliz ve Amerikan Muhipleri cemiyetlerinden hiçbir farkı yoktur.
Kılıçdaroğlu ve yandaşlarının yönetiminde Gazi’nin partisi, Amerikan Muhipleri
Cemiyeti’ne dönüşmüştür. (…) Kılıçdaroğlu, millî teknoloji projelerinin
sergilendiği TEKNOFEST’e ev sahipliği yapan şu havalimanımızı Amerikalı bir
şirkete vermeyi taahhüt etti. Ülkemize, milletimize ve ordumuza hizmet eden
yerli, millî şirketler varken, Amerikan firmalarının reklam ajanslığına
soyunmanın adı mandacılıktır.”[8]
Erdoğan’ın seçim propagandalarında
muhteva olarak öne çektiği diğer bir konu da enerji alanında yapılan çalışmalar
ve elde edilen sonuçlardır. Türkiye’nin en ciddi sıkıntılarından biri, enerjide
dışa olan bağımlılıktır. Bu bağımlılığı azaltmak amacıyla Karadeniz, Ege ve
Akdeniz’de yapılan sondaj çalışmalarının meyvesini vermesi ve Karadeniz’de,
Zonguldak Filyos Türkiye Petrolleri Limanı’nda ciddi bir doğal gaz rezervine
ulaşılıp devreye sokulmasıdır. Gabar petrolü bulunmuştur. Bunlara bağlı olarak
halka bedava doğal gaz verileceği vaadi yapılmış ve uygulamaya sokulmuştur:
“TUNA-1 kuyusundaki bu sondajın ön verileri bize sahada 320 milyar metreküplük
rezerv olduğunu göstermişti. Ardından ilave sondajlarla bu rakam 405 milyar
metreküpe yükseldi.” “Yavuz gemimizin de sondaj filomuza katılmasının ardından
uluslararası bir değerlendirme şirketine yaptırdığımız üç boyutlu modellemeyle
Sakarya sahamızdaki gaz miktarı 652 milyar metreküp olarak tescillendi. Bu
arada bir diğer saha olan ÇAYCUMA-1 kuyusunda da 58 milyar metreküp rezerv
keşfi yapıldı. Böylece Karadeniz’deki gaz rezervimiz 710 milyar metreküpe
ulaştı. Tabii sadece keşifle kalmadık, Ocak 2021’de kara tesisinin inşasına
başladık. Aynı yılın temmuz ayında sahadan kuyuya ilk doğal gaz akışının
tesislerini tamamladık. (…) Vatandaşlarımızın evlerindeki mutfaklarında ve
sıcak su tüketiminde kullandıkları doğal gazı bir yıl süreyle ücretsiz
veriyoruz. Aylık ortalama 25 metreküpe denk gelen mutfak ve sıcak su tüketimi
için gereken doğal gazın bedeli bir yıl boyunca faturalardan düşürülecektir.”[9]
Erdoğan, sanayileşme, enerjide
gerçekleştirilen gelişmelere madencilikteki gelişmeleri katarak seçim
kampanyasının muhtevasını gençliğin hoşlanacağı bir alana çekmeyi başarmıştır:
“Eskişehir son 5 yılda ürettiği bor
cevheriyle ülkemize 2 milyar dolar gelir sağladı. Bu süreçte Eti Maden
Eskişehir’e 700 milyon liralık yatırım yaptı. Kırka tesislerinde yıllık 10 ton
üretim yapan pilot lityum karbonat tesisini 2020’de hizmete açmıştık. Bu tesiste bor atıklarından üretilen lityum,
mühendislerimizin üç yıllık emeğinin ürünüdür. Bandırma’daki tesisle birlikte
ülkemizin ihtiyacının yaklaşık yarısını üretebilir hâle getirdik. Artık
cep telefonlarında, tabletlerde, dizüstü bilgisayarlarda, bir otomobilin
ötesinde yüksek teknoloji ürünü bir akıllı cihaz olan TOGG’da kullanılan lityum
bu tesislerde üretiliyor. (…) Açılışını yaptığımız pilot tesis
(Beylikova), ilk aşamada yılda 1200 ton cevher işleyerek işe başlayacak. Hemen
ardından yıllık üretimi 570 bin tona çıkartacak yeni bir tesis kuracağız. Ayrıca
bu yıl içinde Eskişehir’e 501 milyon liralık yatırımla 3 yeni bor işleme tesisi
daha kazandıracağız.”[10]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalefetin yatırımcıları, müteahhitleri hukuki gerekçe ortaya koymadan tehdit etmesine karşı geliştirdiği bazı eleştiriler, özellikle Kılıçdaroğlu’nun müteahhitlere para vermeme tehdidine ilişkin ortaya koyduğu tavır gençliği olumlu etkilemiştir: “Ülkemize gelen yatırımcıları en aşağılık şekilde tehdit eden de yine Kılıçdaroğlu. Ne diyorlar; biz gelirsek bu işleri alan müteahhitlere ödeme yapmayacağız. Siz ne cinssiniz? Devlette devamlılık esastır. Söke söke bu ülkede hukuk var. Şakır şakır ödemeye mecbursun…”[11] Kamuoyunu ikna edecek yasal bir gerekçe ortaya koymadan, müteahhitlere ödeme yapmama yaklaşımı, tehlikeli bir yaklaşım olup devlet sistemi ve hukuk sistemi mantığı ile bağdaşmaz. Bu yaklaşım hak, hukuk, adalet sloganını ilke edinmiş olan Y, Z kuşağı indinde Millet İttifakı’nın itibarını zedelemiştir.
Millet İttifakı ve Üslup
Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme stratejisi” gençleri etkilemiştir.
Çünkü helalleşme stratejisi geçmişteki hataların kabul edilmesi ve bunun için
de halktan özür dilenmesidir. Geçmişe dönük her türlü eleştiriye ‘Biz geçmişte
hata yaptık, onun için helallik istiyoruz.’ denerek cevap verilmesi, genç
kuşakların belli bir kesiminde etkili olmuştur. Helalleşme stratejisinden
dolayı kullanılan dil ve üslup oldukça kibardır. Genç kuşaklar (Y, Z kuşakları)
sert dilden hoşlanmamaktadır. Cumhur İttifakı’nın ve özellikle Erdoğan’ın sert
dili, gençleri olumsuz etkilemiş; buna karşılık Millet İttifakı’nın kullandığı
yumuşak dil gençleri olumlu etkilemiştir. Gelecek Partisi yöneticilerinin
kullandığı sert ve kırıcı dil, genç seçmenleri ya başka ittifaka itmiş ya da
seçime katılmasına mâni olmuştur. Muhtemelen rey vermeye gitmemişlerdir.
Millet İttifakı 14-28 Mayıs seçimlerinin
merkezine gençleri yerleştirmiş olmasına karşılık yol boyu yaptıkları yanlış
söylemlerle, gençlerin hoşuna gitmeyecek çıkışlarla, kendisine destek veren
genç bir seçmen kitlesinin bir kısmını karşısına almıştır.
Gençleri olumsuz etkileyen Millet
ittifakındaki heterojen [(CHP, İYİ Parti, SP, DEVA, Gelecek, DP)+HDP/Yeşil Sol Parti] yapının
tezatlı konuşmalarıdır. Bu heterojen yapının sahadaki
söylemleri bazı tezatların çok öne çıkmasını sağlamıştır. HDP yöneticilerinin sahada Demirtaş, APO ve
Kandil’le ilgili söylemleri, özellikle Kandil’deki PKK’lıların açıklamaları Millet
İttifakı’na zarar vermiş, gençler indinde itibar kaybına ve oy kaybına sebep
olmuştur: “Bizim
ittifakımız AKP-MHP faşizminin sonunu getirmelidir.”(Cemil Bayık), “Altılı masaya operasyon çekmek istediler ama altılı
masa dağılmadı. Önder Apo’nun fiziki olarak özgür olma vakti gelmiştir.” (Murat Karayılan), “Altılı masaya ilgi
oldu, toplumda umut yarattı. AK Parti-MHP ittifakı yıprandıysa, HDP ne yapacak?
Bu ittifakı düşürmek için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek.” (Mustafa Karasu), “Altılı masanın önü
açık. Birliklerini güçlendirecekler. Her türlü desteği vereceğiz.” (Duran Kalkan), “Bu seçim hiçbir seçime
benzemiyor. Tarihî bir anlamı var. Bu iktidar 14 Mayıs’ta yıkılacak. Seçimler
bitene kadar askeri eylemlerimize son verme kararı aldık.” (Bese Hozat), “AKP-MHP ittifakı bölge
için büyük bir tehlikedir, bu seçimlerde yenilgiye uğratılması çok önemli. Biz
seçimleri bu hâle getirene kadar çok emek verdik.” (Helin Ümit), “Artık bu
iktidarın devam etmesi mümkün değil. 14 Mayıs seçimleri çok önemli. Amacımız
tabii ki siyaset yapmak. Elbette PKK birilerini destekleyecektir.” (Sabri Ok) “Kılıçdaroğlu, desteklenecek
bir adaydır. İstediğimiz gelişmeyi yaratmak için bu süreç tarihsel bir
fırsattır.”( Remzi Kartal).[12]
Bir seçim
sürecinde PKK yöneticilerinin yaptıkları bu açıklamalar, Millet İttifakı’na
fayda değil zarar vermiştir. Bu açıklamalar desteklemek amaçlı değildir.
Buradaki amacı, zaman ortaya çıkaracaktır. Fakat asıl dikkat çekici olan Millet
İttifakı’nın, muhtemelen oy kaybı korkusu ile bu açıklamalara cevap vermemesi
ve susmayı tercih etmiş olmasıdır. Bu yaklaşım yeni
kuşaklarda milliyetçilik duygularının öne çıkmasına vesile olmuş ve Millet
İttifakı’na karşı gençlik kesiminin bir kısmının tavır almasını sağlamıştır.
Salt dağdakilerin yaptıkları bu açıklamalardan dolayı Millet İttifakı’na rey
vermekten vazgeçen gençler vardır. Bu ve buna benzer açıklamaları Erdoğan
çok iyi değerlendirmiş ve Millet İttifakı’nı Kandil’den emir almakla
suçlamıştır: “Kandil’den verilen
talimatla yola giren bu bay bay Kemal’e ve onun yavrularına destek verilebilir
mi?”[13]
Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’nı “FETÖ’cü, PKK’lı, Kandil’ci, LGBT’ci, hain, iş
birlikçi, ajan ve darbeci” olarak suçlamasına karşılık, Millet İttifakı’nın açık seçik “Biz FETÖ’cü, PKK’lı, Kandil’ci, LGBT’ci, hain, iş
birlikçi, ajan ve darbeci değiliz!” dememesi, bir tavır koyamaması,
genel olarak milleti, özel olarak da milliyetçi
kesimi daha özel olarak da gençliğin belli bir kesimini rahatsız etmiştir. İlginç
olan Cumhur İttifakı’ndan
gayrimemnun olan bir gençlik kesimi, Millet İttifakı’nın bu tavrından dolayı ya
yeniden Cumhur İttifakı’na yönelmiş ya da seçime gitmemiştir.
Kılıçdaroğlu Cumhur İttifakı’nın bu
söylemindeki çok ciddi bir tehlikeye dikkat çekmekle yetinmiştir: “Son yıllarda ne zaman seçim konuşsak, Saray
ne zaman seçimi kaybedeceğini görse Kürtlere toplu bir yaftalama, terörist
muamelesi yapma durumu başlıyor. Utanç verici. Gerçekten de utanç verici. Şu
anda milyonlarca Kürt’e terörist muamelesi yapılıyor. (…) Her gün milyonlarca lirayı sosyal medya
trollerine harcıyorlar. O troller bana hakaret edebilmek adına Kürtlere
terörist muamelesi yapıyorlar. İnsanımızı devlete yabancılaştırıyorlar. Ne
için? 3-5 oy için… Bay Kemal’e iftira atacaklar diye milyonlarca insanın
haysiyetiyle oynanır mı? Allah aşkına, söyleyin bana.(…) Siz bu yaptıkları propagandaya sakın ama
sakın kanmayın. Kardeşlik hukukumuzu unutmayın. Kesinlikle unutmayın. Türk ile
Kürt’ü kardeş yapan kader var. Kader bizi bir araya getirdi. Kader bize ‘Kardeş
olun’ dedi. Kader bizi Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da koyun koyuna
yatırdı. Kardeş sevgisi gibi derin bir sevgi yoktur. Yüzyıllardır beraber
kaldık, beraber yaşadık. Hiçbirimiz yolumuza yalnız gitmedik, gidemedik. 3-5 oy
için kardeşliğe kimsenin zarar vermesine asla ve asla izin vermeyeceğim. Az
kaldı.”[14]
Millet İttifakı’ndan Ali Babacan, iktidarı uyguladığı ekonomi politikalarından dolayı yönetimi ‘cehaletle’, ‘ehliyet, liyakatsiz’ ve ‘hırsız’ olmakla suçlamıştır, nitelemiştir: “Enflasyon en büyük hırsızlıktır. Merkez Bankası’na gıcır gıcır paraları bastırıyorsunuz, karşılıksız para basıyorsunuz ve bu paranın değeri düşüyor. İnsanlar önce fakirleşiyor. Daha sonra ‘Emekliye, memura şu kadar zam yaptım. Temmuzda asgari ücrete zam yapacağım’ diyorsunuz. Sanki enflasyonu uzaylılar getiriyor da Sayın Erdoğan da millete güzellik yapıp maaşları artırıyor. Enflasyonun sebebi sizsiniz. Şu an Türkiye’nin en büyük düşmanı, ülkeyi yönetenlerin içinde bulundukları cehalet. En büyük düşman; ülkenin ehliyetsiz, liyakatsiz kadrolarla istişare yapılmadan yönetilmesidir.”[15]
Millet İttifakı ve Yerli Sanayi
Millet İttifakı’nın yaptığı en büyük
hata, son 20 yılda yerli ve millî sanayide meydana gelen gelişmeleri, elde
edilen başarıları görmezlikten gelmek, aşağılamak ve küçümsemek olmuştur. Bu
zaafı Cumhur İttifakı yapılan yerli sanayi hamlelerini propagandasının
merkezine yerleştirerek çok iyi değerlendirmiştir. Kılıçdaroğlu’nun yerli ve
millî sanayiyi destekleyip güçlendirme yerine ABD’den şirket getirerek Atatürk
Havaalanı’nı da onlara vererek sanayileşme stratejisi açıklamasında kullandığı
bazı ifadeler olumlu, bazı ifadeler de olumsuz etki meydana getirmiştir: “Hayatımın
en büyük projelerinden birini bugün gençlere açıklayacağım. (…) İçinizi
ferahlatacak bir müjde için karşınızdayım. Konu, Atatürk Havalimanı. Atatürk
Havalimanı, daha önceki adıyla Yeşilköy Meydanı Türk havacılık tarihinde çok
önemli bir yere sahip. Şimdi adını propaganda için kullandıkları insanların
yetiştikleri o okulu yok ettiler. Türk havacılığının ve vatanımızın
savunmasındaki en temel unsurlardan olan Hava Kuvvetleri‘mizin doğduğu ve
büyüdüğü yerdir Yeşilköy. (…) Densizler böyle bir yerin pistlerini kırdı. Diğer
pistleri de kendileri için özel havalimanı olarak kullanıyorlar. Ne ala
memleket değil mi? Halkı kov, kendin için havalimanını gasp et. (…) İktidara
geldikten hemen sonra Atatürk Havalimanı’nı havacılık ve uzay çalışmalarının
merkezi hâline getireceğiz. …Bu merkez havacılık ve uzay sanayimizin dinamosu
olacak. (…) Peki, bunu kimlerle yapacağız? Merkezin kurulması ve geliştirilmesi
için, başarıları dünyaca tanınan Eren Özmen ve Fatih Özmen’le yapacağız. Lütfen
gençler gidin Google’a bu isimleri yazın. Ne cevherlerimiz var bu dünyada,
görün. (…) Kendileriyle konuştum ve bunu yapmaya davet ettim. Biz kendi
mekiklerimizi geliştireceğiz. Bu pistlerde bunu yapacağız. Bir hayalim daha
var; Canan Dağdeviren ile Eren Özmen’in birlikte Türkiye için çalışmalarıdır.
(…) Uzay meraklıları bilir. Özmen ailesinin yönetimindeki SNC, NASA’nın en
önemli projelerinde kritik ürün ve hizmetler geliştirmiş, dünyanın havacılık
devi ABD’de milyarlarca dolarlık değere sahip bir şirkettir. Amerikalılar,
bizim evlatlarımızdan, bizim beyinlerimizden işte böyle yararlanıyorlar.
Kendileriyle konuştum ve bunu yapmaya davet ettim. Biz kendi mekiklerimizi
geliştireceğiz. Bu pistlerde bunları yapacağız. (…) Bir hayalim daha var. SNC
Şirketi uzayda aynı zamanda habitatlar kuruyor. Bu habitatlarda araştırmalar
yapılıyor. Mesela kanser araştırmaları uzayda yürütülüyor. Hayalim, Canan
Dağdeviren ile Eren Özmen’in birlikte bu konuda Türkiye için çalışmalarıdır.
Canan Dağdeviren ile MIT’de tanıştım ve buluştum. …Bu şampiyonlar ligi, Türkiye
için çalışacak… Bu hamle ile yurtdışına giden beyinleri ülkemizde tutacağımız
gibi tersine beyin göçünün kıvılcımını da başlatmış olacağız. (…) İlginç bir
bilgi daha vererek bitireyim. SNC’nin geliştirmekte olduğu en kritik ürünlerden
olan dream chaser uzay mekiği, 2015’te Marslı
filminde kullanılmıştı. Türkiye’nin kendi dream chaser’ları da olacak. Bunu
da söyleyeyim. Bunlar devlet projesi olacak. Bay Kemal asla bunları parti
propagandasına döndürmeyecek...”[16]
Sahipleri Türk olan bir şirketi davet
etmesindeki amacın sadece bir teknoloji transferi değil aynı zamanda “yurt dışına giden beyinleri ülkemizde tutmak”
ve “tersine beyin göçünün kıvılcımını da başlatmak” olduğu
şeklinde yaptığı açıklama, gerçekten takdir edilmesi gereken bir yaklaşım
şeklidir. Gençlerin önemli bir kısmı Erdoğan’ın yurt dışına göç eden gençlerle
ilgili kullandığı aşağılayıcı, hakaret içerici dilden çok rahatsız olmuşlardır.
Millet İttifakı’nın Erdoğan için kullandığı ‘güç zehirlenmesi’ ifadesi gençleri etkilemiştir. Erdoğan’ın
yurt dışına göç etmiş gençleri aşağılamasına karşılık Kılıçdaroğlu’nun yurt
dışına giden gençleri geri döndürme amaçlı yaptığı propaganda, hem yurt içi hem
de yurt dışındaki gençler üzerinde etkili olmuştur.
Yurt
dışındaki Türk firmalarını ülkeye özel olarak davet ederken yerli ve millî
firmaların yaptıklarına atıfta bulunup onları koruyacağını, onlara da aynı
imkânları sunacağını, onları da takdir ettiğini belirtmeliydi. Bunu yapmadığı
için yerli firmalar yerine yabancı firmaları tercih etme yaklaşımında bulunduğu
kanaati oluşmuştur. Bu da halkta özellikle gençlerde ciddi tepkiye neden
olmuştur. Nitekim
Erdoğan, bu yanlış yaklaşımı kendi lehine çevirecek ve gençlerin gönlünü
kazanacak atılımı anında yapmıştır.[17]
Millet İttifakı 14-28 Mayıs seçim kampanyalarında genç kuşakların belli bir kesiminin teknoloji hayranı olduğu olgusunu gerektiği gibi algılayıp değerlendirememiştir. İktidarın TEKNOFEST gösterilerini, savunma sanayisindeki gelişmeleri, doğal gaz ve petrol bulma çalışmalarını öne çekerek gündem oluşturmasını, seçim kampanyasını âdeta bu olgular üzerine inşa etmesini muhalefet gerektiği gibi anlayamamış ve bu kampanyalardaki ana hedef kitlenin genç kuşaklar olduğunu görememiştir. Yaptığı hatanın daha sonra farkına varmış, dilini düzeltmeye çalışmıştır. Fakat iş işten geçmiş, Cumhur İttifakı yapılan hatayı çok iyi değerlendirerek Millet İttifakı’nı sanayileşmenin, kalkınmanın düşmanı ilan etmiştir.
Millet İttifakı ve Baykar Şirketi
Millet İttifakı’nın göremediği diğer bir
olgu ise Baykar Şirketi’nin başlangıçtan itibaren kendi öz imkânları ile
sanayileşme girişimini başlatıp geliştirmiş olması olgusudur. Hep eleştirilerin
merkezinde olan şirket, Selçuk Bayraktar Erdoğan’ın damadı olmadan önce vardı
ve de etkinliğini göstermeye başlamıştı. Selçuk’un Cumhurbaşkanının akrabası
olması ona ciddi bir avantaj sağlamış değildir. CHP lideri Kılıçdaroğlu ile
DEVA lideri Babacan bu gerçekleri göz ardı ederek şirketi, Selçuk Bayraktar’ı
tehdit etmeleri, hedefe koymaları, aşağılamaları umdukları neticeyi
doğurmamıştır. Bilakis hem bizim kuşağın hem de genç kuşağın bir kısmının hatta Atatürk Havalimanı’ndaki
TEKNOFEST’i ziyaret eden ilkokul çocuklarının da bir kısmının tepkisine
yol açmış, bu iki parti lideri çok sert bir dille eleştirilmiştir.
Selçuk Bayraktar, teknoloji hayranı
ilkokul çocuklarının ve genç kuşağın belli bir kesimi için ciddi bir simge, rol
modeldir. Gerek Kılıçdaroğlu’nun, gerekse Babacan’ın Selçuk Bayraktar’a
çatmaları, şirketlerinin gösterdiği başarıları küçümsemeleri, hesap sorulacağı
anlamına gelen ifadeler kullanmaları, Millet İttifakı’nın itibarını hem bizim
neslimizde hem de Z kuşağın da zedelemiştir. Oysa yapmaları gereken şey, var
olan yerli ve millî şirketleri tanımak, korumak, önlerini açmaktı. “Dün yağmur nedeniyle hava gösterileri yoktu
ama çadırlarda inanılmaz bir ortam vardı. Şimdi hem çadırlarda hem de
gökyüzünde inanılmaz bir ortam var. Solo Türk gökyüzünü yırtıyor, birazdan da
Kızılelma gökyüzünü yırtacak. Her şeye
inanılmaz bir ilgi var. (…) Aslında buradaki tablo kendisi direk yanıt
veriyor. Teknoloji yarışmalarına 1
milyondan fazla gencimiz başvurmuş. Bunlar teknolojide geleceğin trendi olan
yarışmalar. Ülkemizi muasır medeniyetlerin ötesine taşımak için
başvurmuşlar. Biz onlara değil de yurt
dışında bir firmaya güveneceğiz. Ben bu açıklamayı çok talihsiz bir açıklama
olarak görüyorum. Burada çocukların coşkusunu, duygusunu, heyecanını,
bilgisini, bilgi birikimine değer vermeyip bir ABD şirkete âdeta peşkeş
çekilmesini anlamak mümkün değil. Buradaki cevherleri TEKNOFEST’e gelip
görebilirler. Belki onlar için de
faydalı olabilir kendi insanımıza inanmaları açısından. (Selçuk
Bayraktar).”[18]
Kılıçdaroğlu’nun “Havalimanını ABD’li şirkete vereceğim!” şeklindeki
açıklamasına bir tepki de Baykar’ın genel müdürü Haluk Bayraktar’dan gelmiştir:
“Milyondan fazla gencin yarıştığı,
dünyanın en iyi millî teknoloji projelerinin sergilendiği TEKNOFEST’e ev
sahipliği yapan Atatürk Havalimanı’nı ABD’li bir şirkete verme fikri... Hâlen
‘en iyisini’ Türklerin değil de ABD şirketlerinin yapabileceğini zannetmek... Nuri Demirağ’ın uçaklarını toprağa gömen zihniyet hiç değişmemiş.”[19]
Millet İttifakı’nın liderleri özellikle
Kılıçdaroğlu, yerli ve millî firmalarla ilgili bu yaklaşımdan dolayı değişik
kesimlerden tepki alınca geri adım atıp bu şirketlere de iktidarlarında yer
vereceklerini açıklamak zorunda kalmışlardır: “Bu kadar siyasallaşmayın Sevgili Haluk Bey. Siz ailece bizim için çok değerlisiniz. Bir partinin seçim
propagandası olmak size yakışmaz. İstikbalde
başarılı bütün Türk girişimcilerimize yer var. Uzay hepinize yetecek
kadar geniş.”[20]
Kılıçdaroğlu’nun bir siyasetçi olarak
kullandığı kelime ve cümlelerin nerelere kadar uzanabileceğini önceden
düşünmesi, ölçmesi ve tartması gerekir. Teknoloji üretimi, sanayileşme ile
ilgili devlet ve özel sektörün görev ve sorumluluklarını, tek boyutlu bir
yaklaşımla değerlendirmek sadece, devlet sektörü ya da sadece özel sektör olsun
demek bugünün dünyasında tehlikeli ve yanlış bir yaklaşımdır. O nedenle
sanayileşme konusunda kullandığı ifadeleri iyi ölçüp biçmeliydi. Kılıçdaroğlu,
14 Mayıs seçimleri öncesinde gençlerle bir programda bir araya gelmiştir. Bir
gencin kendisine yönelttiği “Millî savunma alanında yapılan teknolojik
gelişmeler ve İHA, SİHA gibi savunma sanayisine yapılan yatırımlar devam edecek
mi?” sorusuna verdiği cevaptaki kapalılık ya da eksiklik kendisinin
yıpratılmasına, boy hedefi hâline getirilmesine vesile olmuştur: “1974 gizli bir
Bakanlar Kurulu kararı var, Savunma Sanayii ile ilgili. Ve o dönem açılan pek
çok kurum var. ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN... Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra
Kırıkkale’de kurulan Entegre Savunma Sanayii fabrikalarımız var. Bütün bunların
hepsi gayet güzel çalışıyorlar. Yalnız ASELSAN’da çalışan çok nitelikli
elemanlarımızın büyük bir kısmını Hollanda kaptı. Hâlâ gidiyorlar. Bunların
tamamının geliştirilmesi ve büyümesi lazım. Yatırımların mutlaka desteklenmesi
gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin bulunduğu coğrafya jeopolitik olarak çok kritik
bir yerde. Hemen yanımızda Ortadoğu var. Ortadoğu kan gölüne dönmüş vaziyette.
İran, Amerika’yla çatışıyor. Yunanistan’la asarız, keseriz diye bağırıp
çağırıyoruz. Türkiye’nin bölgede güçlü olması lazım. Güç aynı zamanda sizin savunma
sanayinizin güçlü olmasına bağlıdır. Eğer bu alanda güçlü olursanız illaki
silah kullanacağım diye bir kural yok. Ama herkes bilmeli ki Türkiye savunma
sanayinde önemli bir aşama kaydetmiş vaziyette. Onların tamamı büyütülecek. (…)
Eğer siz sadece özel sektöre verirseniz. Diyelim ki ‘Arkadaşımız İHA’yı yapıyor.’
Sadece özel sektöre verirseniz bu da Türkiye için büyük risk. Neden? Yarın
fabrikayı kalktı Amerikalılara sattı. Ya da Katarlılara bizim tank-paleti
verdiğimiz gibi Katarlılara verdi. Olmaz. Dünyanın bütün
demokrasilerinde artı otoriter rejimlerinde savunma sanayii mutlaka devletle
beraber yürümek zorundadır. Çünkü silahı kullanacak olan kim? Ordu kullanacak.
Savunma sanayisini devlet kontrol edecek. Özel sektör belli parçalarını
üretebilir, rekabet ortamı yaratılabilir. Bunların hepsi mümkün.”[21]
Kılıçdaroğlu gündeme taşıdığı
endişelerde haklıdır. Ancak yanlış bir yaklaşım içerisine girmiştir. Sorun
devleti yönetenlerin stratejik aklında gizlidir. Bu ülkede Türk Telekom başta
olmak üzere nice devlet sektörü özelleştirilip yabancılara satılmıştır. Türkiye
bu özelleştirmelerden çok zarar görmüştür. Kılıçdaroğlu’nun söyleyeceği savunma
sanayi alanında hem devlet hem de özel sektörün yer alması ve özel sektörün
yabancılara şirketi satmasının yasaklanmasıdır.
Türkiye’de savunma sanayisini devletin kontrol etmesi olmazsa olmazdır. Devletin
kontrolü altında, denetiminde özel sektör her türlü üretimi yapmalıdır.
Özelleştirme konusunda yapılan hataları göz önüne alarak özel sektör alanını
kısıtlamak, “belli parçaları üretmesine” müsaade etmek yanlıştır. Kılıçdaroğlu’nun
Atatürk Havalimanı’nı vereceği yabancı şirketle nasıl bir anlaşma yaptığı
kendisine sorulmalıydı. Hâlâ daha sorulabilir. Yabancılara her şey serbest olup
yerlilere kısıtlama getiriliyorsa, bu daha vahim ve tehlikeli bir yaklaşımdı.
Yaptığı konuşmada kullandığı tek bir kapalı
cümle Baykar’a atfedilip Kılıçdaroğlu yeni bir tartışmanın içerisine
çekilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama ile Baykar firmasını hedef
aldığı, iktidar olduğunda faaliyet alanlarını kısıtlayacağı manasında
yorumlanmış ve değerlendirilmiştir. Bunun üzerine gündeme oturan Baykar
yöneticileri açıklama yapmak zorunda kalmışlardır. Bu açıklamaların, TEKNOFEST’te
yarışmaya katılan yaklaşık 1milyon gencin üzerinde belli bir etkisi olmuştur.
Bu da doğal olarak oy kaybına neden olduğu için Cumhur İttifakı’nın işine
yaramıştır: “Baykar konuştuğunuz firma 3 bin 500 tane gencin çalıştığı,
dünyanın 29 ülkesine ihraç yapan, yaptığı satışların yüzde 99.3’ü ihracattan
gelen, yaptığı işlerde bugüne kadar hiçbir devlet kuruluşundan kredi çekmemiş,
nakit hibe gibi uygulamaları kullanmamış… Bu teknolojiyi Baykar hiç kimseden
destek almaksızın kendi imkânlarıyla geliştiriyor… Böyle bir firmaya kalkıp da
yurt dışına satabilir, böyle bir şey söz konusu yokken olasılıklar ve
ihtimaller üzerinden senaryolar biçip firmaya yönelik ithamlar da bulunmak çok
talihsiz. Algıya kurban edilmeye çalışılıyor. (…) Türkiye’de savunma sanayisinde
iş yapan firmalar devlet iznine tabii. İzin almanız lazım. İzin almadan
yapamazsınız bunu. Diyelim ki yaptınız. Satmak için Millî Savunma Bakanlığı’na
başvurmanız lazım. MSB’ye başvurduktan sonra Dışişleri, İstihbarat, Savunma
Sanayii Başkanlığı gibi devlet organlarına sorup onay alıp ondan sonra
satabilirsiniz. Ben şuraya satayım, buraya vereyim böyle bir şey söz konusu
değil. Devlete imzalı bir formla başvurmak zorunda.” (Baykar Teknoloji Genel
Müdür Haluk Bayraktar). “Öz sermayemizle geliştirdiğimiz, millî ve özgün
İHA’larımız sayesinde dünyanın en iyileri arasında yerimizi aldık. 2022’de
imzaladığımız sözleşmelerde ihracatın payı %99.3.” (Baykar Yönetim Kurulu
Başkanı Selçuk Bayraktar).[22]
Y ve Z kuşağı olarak nitelendirilen gençlik kesiminin hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük kavramları merkezli bir söylemleri vardır. Yolsuzluğa ve yoksulluğa karşı duruşları söz konusudur. Millet İttifakı’nın eşitlik, adalet, özgürlük, yolsuzluk ve yoksulluk merkezli söylemleri, gençler üzerinde etkili olmuştur. Fakat Baykar şirketi gibi bazı özel konularda Millet İttifakı’nın, hak, hukuk ve adalet ilkesine aykırı çifte standart kullanması, belli bir gençlik kesiminin Ata İttifakı’na ve İnce’ye hatta sahadaki gözlemlerimize göre Cumhur İttifakı’na kaymasına sebebiyet vermiştir.
Sonuç
İnsanlık tarihi boyunca nesiller/kuşaklar
arası farklılıklar hep olmuştur ve de olmaya devam edecektir. Önemli olan bu
farklılıkları tezada dönüştürmemek, sosyal depremlere sebebiyet verecek sosyal
fay hatları inşa edip enerji ile yüklememektir. Türk Dil Kurumu kuşak kavramını
aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır: “Yaklaşık
yirmi beş, otuz yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği, göbek, nesil,
batın, jenerasyon. Aşağı yukarı aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını,
dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle
yükümlü olmuş kişilerin oluşturduğu topluluk.”[23]
Kuşak tanımında evrensel bir
mutabakat söz konusu değildir. Bununla birlikte aşağıdaki tanımlama daha yaygın
bir şekilde kullanılmaktadır: “Kuşak
teorisi; doğum yılları itibarıyla benzer politik, ekonomik ve sosyal
olayları yaşayan, eşsiz değer yargıları ve inanç sistemlerini bünyelerinde
geliştiren, birbirine benzer kişilik özellikleri gösteren bireylerden oluşan
bir topluluğu ifade etmektedir.”[24]
Tanımlardan anlaşılabileceği gibi kuşak
kavramının biyolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel, dini, siyasi,
teknolojik, sanatsal ve tarihsel boyutları söz konusudur. Kuşaklarla ilgili
kesin bir sınıflandırma yapmak mümkün gözükmediğinden dolayı tarihî süreçte farklı
sınıflandırmalar yapılmıştır, yapılmaktadır.
Jenerasyonel sistemler
teorisi adıyla kuşaklarla ilgili ilk teori inşayı, 14. yüzyılda
Tunus’ta yaşayan, sosyolojinin kurucusu kabul edilen İslâm düşünürü İbn
Haldun’da görürüz. Onun teorisine göre kendine özgü özellikleri bulunan sanatçı, peygamber, göçebe ve kahraman olmak üzere
dört kuşak vardır.[25]
Bugünkü yaygın kuşak sınıflandırması ise
sessiz kuşak
(1925-1945), Bebek Patlaması kuşağı (1946-1964), X kuşağı (1965-1979), Y kuşağı
(1980-1999) ve Z kuşağı (2000 ve sonrası) şeklindedir.[26] Bu tasnif Batı
toplumsal yapısı göz önüne alınarak yapılmıştır. Bu tasnifin bizim toplum
yapısıyla tam olarak uyuşması söz konusu değildir. Buna rağmen bazı ortak
paydalar söz konusudur. İlk kez bu seçimlerde kuşaklar arası özellikler çok
baskın bir şekilde öne çıkmıştır. Seçimleri, yaklaşık 15 milyonluk bir gençlik
kesimi şekillendirmiştir. Bu kesim, seçimin ikinci tura kalmasını sağlamış ve
fakat eski yönetimi değiştirememiştir. 14-28 Mayıs seçimlerinin kuşaklar
açısından çok iyi bir analizinin yapılması gerekmektedir. Türkiye’de her geçen gün gelişen ve derinleşen
bir kuşaklararası fay hattı söz konusudur. Bu görülmeli ve kabullenilmelidir.
Eğer anlık ve günlük düşünerek hareket eder, sosyolojik zeminde meydana gelen
fay hatlarını göz önüne almazsak, 1930’dan günümüze yetişen kuşakların değişik
gerekçelerle/komplolarla harcandığı, tasfiye edildiği gibi önümüzdeki günlerde
de yeni bir neslin, LGBT üzerinden tasfiye edilebileceğine şahit olabileceğiz.
Böyle bir ihtimal mevcuttur ve ciddiye alınmalıdır!
O nedenle kuşak teorisi ve kuşaklararası özellikler ayrı bir yazı serisinde ele alınıp değerlendirilecektir. Bu seçim kampanyalarında gençliğin şuuraltında derinleşen fay hatlarındaki enerjinin boşaltılabilmesi, gençliğin iyiye, güzele, yöneltilebilmesi için bu kampanya döneminde siyasilerin, gönüllü kuruluşların, STK’ların, yazarların, gazetecilerin yaptıkları tahribatı düzeltecek, onaracak tutum ve tavırlar sergilemesi gerekmektedir. Henüz vakit varken!
[1] https://serbestiyet.com/secim2023/gencler-BaBaLa-tv-yayininda-sertlesen-inceye-tepki-gosterdi-bize-21-yildir-davranildigi-gibi-davraniyorsunuz-125036/
[2] https://halktv.com.tr/gundem/erdogan-gezi-eylemcilerine-bunu-da-dedi-surtuk-678895html
https://www.turktime.com/haber/cumhurbaskani-erdogan-dan-tepki-musvedde-bu-adam-erdogan-secim-vaatlerini-siraladi/646339https://www.trhaber.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-dan-genclere-cagri-evlilige-karsi-h101059.html https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/145795/cumhurbaskani-erdogan-karadeniz-dogal-gazi-devreye-alma-toreni-ne-katildi
[3]https://www.birgun.net/haber/aksakal-cumhur-ittifaki-na-cabuk-uyum-sagladi-muhalefete-kafir-dedi-429153
[7] https://www.haber7.com/guncel/haber/3318722-cumhurbaskani-erdogandan-muhalefete-cok-sert-selcuk-bayraktar-tepkisi
[9] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/145795/cumhurbaskani-erdogan-karadeniz-dogal-gazi-devreye-alma-toreni-ne-katildi
[10] https://www.trhaber.com/gundem/erdogan-bay-bay-kemal-bu-yollar-olmasaydi-bu-sogani-nasil-tasiyacaktiniz-h100196.html
[12] https://www.sabah.com.tr/galeri/gundem/kandil-kilicdaroglu-icin-oy-istiyor-can-cekisen-pkk-umidini-7li-koalisyona-bagladi/11 https://www.sabah.com.tr/gundem/2023/04/17/son-dakika-teroristbasi-kalkan-saklandigi-ininden-seslendi-kandilden-7li-koalisyona-yeni-mesaj-temel-gundemleri-yapsinlar?paging=5 https://www.sabah.com.tr/gundem/2023/04/17/hdpli-pervin-buldan-acik-acik-soyleyecegiz-diyerek-tarih-verdi-kandilin-adayina-ozel-ilan
[14] https://p.dw.com/p/4QDY4; https://www.inspiredminds.de/tr/k%C4%B1l%C4%B1%C3%A7daro%C4%9Flu-milyonlarca-k%C3%BCrte-ter%C3%B6rist-muamelesi-yap%C4%B1l%C4%B1yor/a-65353956
[15] https://devapartisi.org/parti/e-arsiv/ali-babacan-buyuk-projelere-kaynak-gerekiyor-kaynag-biz-buluruz
[16] https://www.veryansintv.com/kilicdaroglu-saat-verdi-bir-mujdem-var/ https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/kilicdaroglundan-haluk-bayraktara-ataturk-havalimani-tepkisi-bu-kadar-siyasallasmayin-
[17] https://www.haber7.com/teknoloji/haber/3321212-erdogandan-kilicdarogluna-abd-yaniti-seninle-gorusenler-benimle-de-gorustu https://www.trhaber.com/gundem/kilicdaroglu-ataturk-havalimani-ni-cia-ya-calisan-h101924.html
[18] https://video.haber7.com/video-galeri/237611-selcuk-bayraktartan-kilicdarogluna-ataturk-havalimani-yaniti
[19] https://www.haber7.com/siyaset/haber/3321135-haluk-bayraktardan-secim-aciklamasi-iddialara-cevap-verdi
[20]https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/kilicdaroglundan-haluk-bayraktara-ataturk-havalimani-tepkisi-bu-kadar-siyasallasmayin
[21] https://www.haber7.com/siyaset/haber/3318733-kilicdaroglundan-skandal-bayraktar-cikisi-turkiye-icin-buyuk-risk
[22] https://www.haber7.com/siyaset/haber/3318733-kilicdaroglundan-skandal-bayraktar-cikisi-turkiye-icin-buyuk-riskhttps://www.milliyet.com.tr/gundem/haluk-bayraktardan-cnn-turkte-kemal-kilicdarogluna-yanit-6934310
[24] Bahattin Aka,
Kamu ve Özel Sektörde Çalışan Yöneticilerin Kuşak Farklılıkları ve Örgütsel
Bağlılık Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: İzmir İlinde Bir
Araştırma; Doktora Tezi, T.C. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, İzmir,
2017.
[25] Bahattin Aka, age.
[26] Bahattin Aka, age.
Tahsin
Akçakanat; Muhammet Hamdi Mücevher, Zeynep Demirgil “İşkolikliğin Kuşaklara Göre
Karşılaştırılması: Süleyman Demirel Üniversitesi Akademisyenleri Üzerine Bir
Araştırma”, MANAS Sosyal Araştırmalar
Dergisi 2017, cilt: 6 sayı: 3. Seda Demir, Kuşaklar Açısından Unutulmaz
Turizm Deneyimleri Algısının Satın Alma Sonrası Davranışlar Üzerindeki Etkisi,
T.C. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder