“And olsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler vardır.” (12 Yusuf Suresi 7. Ayet)
Tarih, Hz. Âdem ve İblis arasındaki mücadele ile başlamış,
şekillenmiş ve şekillenmeye devam etmektedir. Ayrı bir zaman ve mekânda vuku
bulan bu mücadele, bizim hayatımızın kısa bir videosudur. Hz. Âdem’in yeryüzüne
gönderilmeden önceki hayatının hikâyesi; başından geçen olaylar, yol boyu
farklı boyut ve şiddette tüm insanların başına gelmiş ve gelecek olarak
yorumlanabilir.
Hz. Âdem’le İblis arasındaki mücadele, sınırsız ve topyekûn
özellikte olup kıyamete kadar devam edecektir. Allah, insanın ihtiyacı olan
gerekli bilgi ve değerleri insana öğretecek ve ona yol gösterecek kitap ve
peygamberler göndermiştir. Kendisine vazedilen değerlere uygun olarak bir hayat
sürdüğünde, Allah’ın emirlerini yerine getirdiğinde, cennete; aksi takdirde
cehenneme gideceğini bildirmiştir. Buna karşılık İblis, Allah’ın koyduğu
değerlerin tersine değerler vaz ederek ve bunları süslü göstererek Allah’ın
dosdoğru yolu üzerinde pusu kurup oturarak insanları saptırmaya çalışmış ve
çalışmaktadır. Bu çatışmada tarih şekillenmiş ve birbirinin zıddı olan ikili
bir genel yapı (Hak-Batıl Düzlemi) ortaya çıkmıştır (2 Bakara 42, 119; 6 En’âm
57; 7 A’râf 8, 43; 3 Âl-i İmrân 3; 4 Nisâ 105,171; 8 Enfâl 7; 9 Tevbe 33; 10
Yûnus 32, 55,82; 31 Lokman 33; 23 Mü’minûn 71; 21 Enbiyâ 24; 43 Zuhrûf
78; 48 Fetih 28; 53 Necm 28; 103 Asr 3).
Bu ikili sistem, kendi içinde güneşin yedi rengi gibi alt
renklere (spektruma) sahiptir. Ancak bu birbirine zıt ikili sistem
arasında ortak payda, ortak yol yoktur.(2 Bakara 42; 3 Âl-i İmrân 71; 4 Nisâ
150-151).
Kur’ân ve Sünnete göre, Hakla Batılın karışımı hak değildir.
Helâl ile haramın karışımı helâl değildir (9 Tevbe 102). Maruf ile münkerin
karışımı maruf değildir. Temiz ile pisin karışımı temiz değildir. Güzel ile
çirkinin karışımı güzel değildir. Adaletle zulmün karışımı, adalet
değildir.
Birbirine zıt değer sistemlerinin birbirine karışması ile
melez değer sistemi oluşmakta; o da, sosyal şizofreniye ve “akışkan kimliklere”
sebebiyet vermektedir (2 Bakara 137).
Geçen üç yazıda dikkat çekmeye çalıştığımız[1], Batı’da
“Kinsey Raporları” ile başlatılan süreç (1948,1953), tamamen yalan üzerine inşa
edilen, asla yapılmayan deneylerin, var olmayan deneklerin ve özel olarak
üretilip cazip hale getirilen kavramların üzerine inşa edilmiştir. “Cinsiyet”,
“biyolojik cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet eşitliği”,
“toplumsal cinsiyet ayırımcılığı”, “toplumsal cinsiyet eşitliği kriterleri”,
“cinsel yönelim”, “cinsiyet rolleri” ve “Nötr cinsiyet hareketi”
kavramsallaştırılmalarında, görünüşte cazip, özünde ve arka planında çok ciddi
bir aldatma, yanıltma ve gerçekleri çarpıtma vardır. “Eşitlik” kelimesinin
meydana getirdiği “çarpma etkisi”, gerçeklerin görülmesini perdelemekte,
tehlikeler görülememektedir. Benzer bir yanıltma, Hz. Âdem’le İblis arasındaki
mücadelede vuku bulmuştur.
“2011 İstanbul Sözleşmesi” ve bunu esas alarak hazırlanan
6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasası (gerçekte yıkım yasası), “Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği” kavramı üzerine inşa edilmişlerdir. “Kadın ve erkeğin
eşitliğini” savunan ve gerçekleştirmek isteyen yasalar, yapılan düzenlemeler, pratikte
vuku bulan herhangi bir olayda “pozitif ayrımcılık” bağlamında “Kadının
beyanını” esas almakta; “herhangi bir belge ve delile ihtiyaç” görmeden erkeği
suçlu ilan etmektedir.
“2011 İstanbul Sözleşmesi”nin ve 6284 sayılı “Aileyi Koruma Yasası”nın dayandığı zihniyet ile Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyet arasında çok ciddi benzerlikler vardır. Bu yazıda, İblis’in yasak ağaç üzerinden Hz. Âdem’e kurduğu tuzakla Mısır’da krallar döneminde bir vezirin karısının Hz. Yusuf’a kurduğu tuzak, 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa bağlamında ele alınıp değerlendirilecektir.
İnsanlığa Kurulan Tuzak
Kur’ân-ı Kerim, insanın ilk yaratılışını yaklaşık 15 ayrı
sürede anlatmaktadır. Her seferinde yaradılışın farklı boyutları dile
getirilmektedir. Allah, Hz. Âdem’i yaratıp melekler topluluğunun (İblis dâhil)
Hz. Âdem’e “secde etmesini” emrettiğinde İblis, emre uymayarak isyan etmiştir
(2 Bakara 30-38, 7 A’râf 11-27). İblis, Allah’ın emirlerine isyanından dolayı
kovulmuştur. Bunun sonucunda İblis, Hz. Âdem ile eşine düşman olmuştur. Ancak
İblis, Allah’tan “İnsanların dirilecekleri güne kadar yaşama izni” istemiş ve
bu izni Allah kendisine vermiştir (7 A’râf 14-15: 15 Hicr 36-38; 17 İsrâ 62-63;
38 Sâd 79-82). Kıyamete kadar yaşama izni almanın akabinde İblis’in yaptığı
yemin, tarihin şekillenmesinde çok önemli rol oynamış ve bu rol bugün de devam
etmektedir: “Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları
(saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda pusu kurup oturacağım.” Sonra
da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
sokulacağım. Onların çoğunu şükrediciler bulamayacaksın.” (7 A’râf 16-17)
“Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, and
olsun, ben de yeryüzünde onlara, sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını
süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna…” (15 Hicr 39-40)
Yukarıdaki Kur’ân ayetlerinde de görülebileceği gibi İblis,
Allah’ın dosdoğru yolu üzerinde pusu kurup oturarak, insanları azdırmaya,
saptırmaya, dünya tutkularını ve isyanı süslü göstermeye, onlara vesvese
vermeye çalışacağına yemin etmektedir. İblis bu işi kıyamete dek yapacağına ve
tüm imkânları kullanacağına yemin ettiğine göre insanlığa sınırsız ve topyekûn
bir savaş açmış demektir. Nitekim Allah, İblis’in insanlığa ilan ettiği savaşta
kullanacağı mücadele şekillerinin askeri, ekonomik, psikolojik ve sosyolojik
boyutlarda, topyekûn ve sınırsız olacağını insanlara bildirmektedir: “Onlardan
güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların
üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaatlerde
bulun.” Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. Benim kullarım; senin
onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur...” (17 İsrâ 64-65).
İlk yaratılış
olayında “İblis’in kovulmasından” sonra Allah, Hz. Âdem’le eşinin cennette yerleşmesini
ve bir tek “Yasak Ağaç” hariç diğerlerinden diledikleri gibi
“yiyebileceklerini” buyurmuş; “İblis’in düşmanları” olduğunu, “ondan
sakınmaları gerektiğini”; “acıkmamaları”, “susamamaları”, “çıplak kalmamaları”,
“güneş altında yanmamaları” ve “cennette kalmalarının” bu yasağa bağlı olduğunu
da söylemiştir (2 Bakara 30-38; 7 A’râf 11-27; 15 Hicr 36-38; 17 İsrâ 62-63; 38
Sâd 79-82; 20 Tâhâ 117). Tüm şartlar ve tüm tehlikeler açıkça ortaya konarak
hem Hz. Âdem ve eşi için hem de insanlık için ise ilk hukuk sistemi ortaya
konmuştur.
Allah Hz. Âdem’le eşine, kendilerini bekleyen tehlikeleri
bütün açıklığı ile zikretmiş olmasına rağmen; İblis, yasak ağaçla ilgili çok
cazip ve fakat tamamen yalan, yanlış bilgiler vererek, gerçeği çarpıtarak
onları kandırmıştır: “Şeytan, kendilerinden örtülüp gizlenen çirkin
yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size
bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi
yaşayanlardan kılınmamanız içindir…” Ve “Gerçekten ben size öğüt
verenlerdenim.” diye yemin etti.” (7 A’râf 20-21) “Sonunda şeytan ona vesvese
verdi; dedi ki: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber
vereyim mi?” (20 Tâhâ 120).
İblis, yasak ağaçla ilgili gerçeği bilmesine karşılık
gerçekleri çarpıtarak Hz. Âdem’le eşine, “melek olmayı”, “ölümsüzlüğü” vaat
ederek kandırmış ve sonucunda kendilerine vaaz edilen hukuku çiğnemelerini
sağlayarak suçlu hale getirmiş, isyankâr yapmıştır.
İblis’in Hz. Âdem’le eşini, Allah’ın tayin ettiği hukuk
sınırlarına, onları kandırarak, onlara vesvese vererek, vaatlerde bulunarak
tecavüz ettirmesinin ilk tezahürü de çıplaklık olmuştur. “Böylece aldatma
ile onları düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine
beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. (O
zaman) Rableri kendilerine seslendi: “Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş
miydim? Ve Şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu
söylememiş miydim?” (7 A’râf 22)
Allah, cennete kalma,
yaşama hukukunu ve düşmanlarını kendilerine açıkça bildirmiş olmasına rağmen;
İblis’in gerçekte değil görünürdeki vaatlerinin daha cazip gelmesi, suçun icra
edilmesine sebebiyet vermiş ve dünyaya yolculuk başlamıştır.
Buradan çıkarılacak önemli derslerden biri, bilmenin suçun
icra edilmesini her zaman engelleyemediğidir. Suçu icra etmeme, yalnızca
bilginin değil, aynı zamanda iradenin de bir fonksiyonudur. İblis yaptığı
vaatlerle, muhataplarının iradelerini zayıflatmıştır. Bugün de suçu
engellemenin yollarından biri insanları suç işlemeye itecek ortamları ortadan
kaldırmaktır. İnsan iradesini kuvvetlendirecek ortamlar olmadıkça,
oluşturulmadıkça suç ve suçlular artacaktır. O nedenle insan iradesini
zayıflatarak suç işlemeye eğilim meydana getiren bir sistem, suçun bizatihi kaynağıdır
ve asıl suçludur.
2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aileyi
Koruma(!) Yasası, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı üzerine inşa
edilmişlerdir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün (KSGM), “Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği”, “toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye” ilişkin çalışmalarda,
toplumsal cinsiyet kavramı aşağıdaki gibi açıklanmaktadır: “…Cinsiyet (sex)
kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği, genetik, fizyolojik ve biyolojik
özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet (gender) ise; toplumun verdiği roller,
görev ve sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı ve
beklentileri ile ilgili bir kavramdır.” …Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve
erkekler arasındaki ilişkiler ve rol dağılımının biyolojik farklılıklar
tarafından değil; siyasi, sosyal ve ekonomik yapılanmalar tarafından
belirlendiğini ifade eder. Diğer bir deyişle, kadın ve erkek arasındaki
biyolojik farklılık dışında onlara atfedilen tüm farklılıkların ve onların
yüklendikleri tüm rollerin ve ilişkilerin sosyal olarak yapılandırılmış
olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu rollerin ve ilişkilerin değiştirilebilir ve
eşitlikçi bir biçimde yeniden yapılandırılabilir olmasını öngörür.
Toplumsal cinsiyet bakış açısı biyolojik olanla sosyal ve kültürel olan
arasındaki farkı anlamak ve dönüştürülebilir olanı (sosyal kültürel
yapılanmalar) dönüştürmek için çaba harcamak olarak tanımlanabilir.”[2]
İblis, Yasak Ağaç üzerinden mahiyetini gizleyerek nasıl
yalan söyleyip Hz. Âdem’le eşini yanıltarak çıplak bırakmış ve cennetten
kovulmalarına sebebiyet vermiş ise; 21. asır İblisleri de, “biyolojik
cinsiyetin insan davranışları üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı” yalanını
söyleyerek, gerçekleri çarpıtarak insanlığı saptırmaya ve cehenneme götürmeye
çalışmaktadırlar. “Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Projesi-2: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi” adlı
makalede bu konu incelenmiştir.[3]
21. asır İblislerinin bir başka yanıltması, saptırması,
“eşitlik” kelimesinin meydana getirdiği “çarpma etkisinin” gölgesinde kalan,
masumane ve doğal olarak gösterilen, gerçekte masum ve doğal olmayan “cinsel
yönelim”, “cinsel özgürlük” kavramlarıdır. Bu kavramların inşa ettiği cinsiyet
kümesi göz önüne alınmadıkça, olaya bir bütün olarak bakılmadıkça tehlikeyi
görmek çok zordur (Şekil-1).
Cinsel yönelim, 2011 İstanbul Sözleşmesinin 4. Maddesi
tarafından yasal güvence altına alınmıştır. 6284 sayılı Kanun'un 2. Maddesi’nde
de, 6284 sayılı yasanın İstanbul Sözleşmesi'ni esas aldığı belirtilmektedir.
Dolayısıyla Cinsel yönelim, 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasası tarafından
meşru olarak tanınıp koruma altına alınmıştır.
Eşitlik kavramının oluşturduğu “çarpma etkisi” ile yürütülen
psikolojik harekât, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinin felsefesini,
muhtevasını, gerçek anlamda bir eşitlik sağlayıp sağlamadığını ve arka planını
toplumsal zeminde gereğince tartışmayı zorlaştırmaktadır. Mesele kadın ve erkek
eşitliğinin çok dışına taşmış, insanlığın geleceğini ilgilendiren “çocuksuz
aile”, “ailesiz toplum” modeline uygun bir serüven izlemeye başlamıştır. 21.
asrın İblislerinin hedefi de, “dünya nüfusunun 500 milyonun altına
indirilmesidir”: “Rockefeller: “Sistemin işlemesi için 300-500 milyon insana
ihtiyacımız var. Gerisi fazlalık.”[4]
Kadınla erkeğin sosyal rol ve davranışlarının sebebi,
doğuştan getirdiği farklılıklara bağlı değilse, kadınlık ve erkeklik
davranışları, yeniden kurgulanıp değiştirilebilir. Bu anlayışa göre kadın ve
erkeklere bugün yüklenen geleneksel anlamdaki roller, yer değiştirilebilir.
Yanı kadınlar erkeklerin, erkekler de kadınların rollerini üstlenebilir.
Cinsiyete dayalı rol ayrımcılığı, doğumla başlayıp yol boyu farklı “isim
verme”, “giysi giydirme”, “oyuncak verme”, “oda düzenleme”, “hitap etme” ve
farklı “davranış ve sevgi tarzları” ile şekillenen bir sürecin sonucu ise, “bu
süreç ortadan kaldırılmalı(!)”; “her şey cinsiyet açısından
tekleştirilmeli(!)”, “homojenleştirilmelidir(!)” “Doğan çocukların kız mı veya
erkek mi olacaklarına ergenlik dönemine geldikleri zaman kendileri karar
vermelidir(!)”. “Doğumdan itibaren kızları kız olarak, erkekleri de erkek
olarak yetiştirmek, onlara özel ve farklı roller atfetmek, onların ileride
kendi özgür iradeleriyle yapacakları tercihe müdahale etmek demektir(!)”[5]
Aile için “anne ve baba”, “karı ve koca” kavramları
kaldırılmalı yerine “ebeveyn 1, ebeveyn 2” gibi kavramları getirilmelidir,
getiriliyor; “eş” yerine “arkadaş” tabiri kullanılmalıdır; kullanılıyor.
“Farklı aile modelleri”, “farklı partnerler”, “nikâhsız beraberlikler”,
“eşcinsel evlilikler”, “pedofili (çocuklarla seks)”, “zoofili (hayvanlarla
seks)”, “Ensest(aile içi seks)”, “gurup seksi)”, “nekrofili (ölülerle seks)”
serbest olmalıdır(!); olmakta ve de yaygınlaşmaktadır.[6]
[1] Ahmet H. Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2,
İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.html
[1] Ahmet H. Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2,
İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.htmlhttps://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45917808
[1] Ahmet H. Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2,
İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
Bütün bunlar Batı dünyasında uygulanıyor ve daha da
yaygınlaştırmak için mücadele veriliyor. Bazı alanlarda da Türkiye buna
zorlanıyor.
İblis, yasak ağaçla ilgili verdiği yanlış bilgi ile Hz. Âdem’le eşini nasıl çıplak bırakıp cennetten çıkarılmalarına sebep olmuşsa; 21. asrın İblisleri de, verdikleri yanlış bilgi ve aldatmalarla insanlığı çıplaklığa, sapkınlığa yönelterek cehenneme doğru hızla yol almalarına sebep olmaktadırlar. Henüz vakit varken bunlara dur deme zamanıdır.
İstanbul Sözleşmesi ve ‘Sayılı Aileyi Koruma’
Yasası Kapsamında Hz. Yusuf Olayı
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesine göre yapılandırılmış
2011 İstanbul sözleşmesi ile 6284 sayılı aileyi yıkma yasasının tarihteki
benzer ve ilginç uygulamalarından biri, Kur’ân’da anlatılan Hz. Yusuf olayıdır.
Kur’ân’da Yusuf süresinde Hz. Yusuf’un hayat hikâyesi, başına gelen
önemli olaylar, ana hatları ile özetlenmektedir. Hz. Yusuf’un hayatı, çok
boyutlu olarak ve fakat özet halinde anlatılmaktadır. Biz bu çok boyutlu olayın
bir boyutunu, Aziz’in (Vezirin) karısının “cinsel taciz” boyutunu ele alıp
değerlendireceğiz.
Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf, üvey kardeşleri tarafından su
kuyusuna atılmıştır. Bir ticaret kervanı tarafından kuyudan çıkarılan Yusuf,
Mısır’da esir pazarında satılmıştır. Hz. Yusuf’u, Mısırlı bir Vezir satın
alarak evinde hizmetçi edinmiştir (12 Yusuf 21). Yusuf ergenlik, olgunluk
çağına geldiğinde, Allah tarafından kendisine “ilim ve hüküm”/“bilgi ve hikmet”
verilerek özel bir eğitime tabi tutulmuştur (12 Yusuf 22).
Vezirin evinde büyüyen Hz. Yusuf ergenlik, olgunluk dönemine, yaklaşık 20 yaş civarına geldiğinde[7], son derece yakışıklı bir delikanlı olarak vezirin karısının dikkatini çekmiş ve vezirin karısı, bulunduğu içtimai mevkie, mensup olduğu aileye ve toplumsal kimliğin zina ile ilgili öngördüğü hükme rağmen Hz. Yusuf’a farklı bir gözle bakmaya başlamış; onunla “cinsel ilişki” kurmak istemiştir: “Onun evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murat almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “Arzularım senin içindir, gelsene” dedi. Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir/sahibimdir, bana güzel bir konum vermiştir. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” (12 Yusuf 23).
“Kadın Yusuf’u arzulamış” ancak “Yusuf da kadını arzulamıştı.” Bununla beraber Hz. Yusuf, hakkı olmayan, kendisi için helal olmayan bir işi yapmanın “zulüm” olduğunu, “zalimlerin de kurtuluşa” asla eremeyeceğini ifade ederek kadının teklifini reddetmiştir: “And olsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için ona delil gönderdik. Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” (12 Yusuf 24)
Bu ayette, “biyolojik cinsiyet” ile “toplumsal cinsiyetin” iki farklı davranışa sebebiyet verdiği görülmektedir. Allah’ın “eş/çift/parite” yaratma ilkesine göre iki karşıt cins, kadın ve erkek, biyolojik olarak birbirlerini çekmekte (“çekim kuvveti”), arzulamakta ve birlikte olmak istemektedirler. Bu genetiğin, biyolojinin insan davranışları üzerindeki etkisidir. Hz. Yusuf’un ve kadının biyolojik cinsiyetin etkisi altında kalarak birbirlerini arzulamalarının sebebi budur (12 Yusuf 24). Eyleme geçme aşamasında Toplumsal Cinsiyet faktörü devreye girmekte ve iki farklı davranışa sebebiyet vermektedir. Olayı daha iyi görüp analiz edebilmek için Toplumsal Cinsiyetin tanımını hatırlamakta fayda vardır: “2011 İstanbul Sözleşmesi Madde 3-c- “Toplumsal Cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.”
İstanbul Sözleşmesinde toplumsal cinsiyet kavramı, muğlak olup çok esnek bir tanımlaması yapılmıştır. Toplumsal kimliğin bileşenlerini göz önüne almadan[8], toplumsal cinsiyet kavramını yorumlamak, değerlendirmek yanlıştır. İstanbul Sözleşmesinde toplumsal cinsiyetle ilgili yapılan tanımda geçen ifadeleri analiz ederek açtığımızda, toplumsal cinsiyeti, toplumun benimseyip içselleştirdiği, toplum için ortak payda olan ve toplumsal kimliğini oluşturan, değerler sistemi, kültür-medeniyet kodları, tarihi süreçte ortaya çıkan örf, adet, gelenek, görenek ve töre tarafından şekillendirilen, sosyalleştirilen cinsel kimlik olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet, değer sistemlerine ve kültür-medeniyet kodlarına bağlı olarak inşa edilmektedir.
Hz. Yusuf’a verilen “ilim ve hüküm”/“bilgi ve hikmet” ve
iman edip sahip olduğu yüksek “Allah korkusu” gereği Hz. Yusuf, evli
olmadığı/nikâh kıymadığı bir kadınla cinsel ilişkide bulunmanın, “kadının
rızası olsa” bile, haram ve iffetsizlik olduğunu bilmekte ve inanmaktadır.
Ayete göre o, Allah’ın muhlis (dini yalnızca Allah’a tahsis eden, dindar,
yalnızca Allah rızasını gözeten kimse) kullarındandır.[9]
Hz. Yusuf, “Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez!”
ifadesini kullanarak kadının isteğinin/davranışının zulüm olduğunu da ifade
etmektedir. Dolayısıyla “karşılıklı rızaya dayalı zina”, bizim değer
sistemimize, kültür ve medeniyet kodlarımıza göre zulümdür, yapanlar da
zalimdir.
Bu nedenle Hz. Yusuf, biyolojik cinsiyet gereği kadını
“arzulamış olmasına” rağmen, kendi değer sisteminin/kültürünün/ toplumsal
kimliğinin şekillendirdiği, renk verdiği toplumsal cinsiyet anlayışı, zina
yapmasına mani olmakta, kadının isteklerini ret etmekte ve kendini
korumaktadır. Buna karşılık kadın, biyolojik cinsiyetin etkisi altında kalarak,
“evli olmasına” rağmen isteklerinde ısrarcı olmaktadır.
Kadın, Hz. Yusuf’la odasında yalnız kaldığı bir anda
isteğini açıkça beyan etmiş ve Hz. Yusuf’a psikolojik baskı uygulamıştır. Hz.
Yusuf, kadının kurduğu tuzaktan kurtulmak için kapıya yönelip kaçmaya başlamış,
kadın onu durdurmak isterken gömleğini arkadan yırtmıştır.[10] Hz.
Yusuf’un gömleği yırtıldığı için kadından uzaklaşmayı başarmıştır. Fakat odanın
kapısında Hz. Yusuf kadının kocası vezir/aziz ile karşı karşıya gelmiştir:
“Kapıya doğru ikisi de koştular, kadın onun gömleğini
arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.
Kadın dedi ki: ‘Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir
azaptan başka cezası ne olabilir?’” (12 Yusuf 25)
2011 İstanbul
Sözleşmesinin, 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasasının ve 6284 sayılı Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama
Yönetmeliğinin, aşağıda verilen maddelerine göre, Vezirin karısı, Hz. Yusuf’a
“fiziksel şiddet”, “cinsel şiddet”, “psikolojik şiddet”, “duygusal” ve “sözlü
şiddet” uygulamış ve “cinsel tacizde” bulunmuştur:
“2011 İstanbul
Sözleşmesi: Madde 3 – Tanımlar
a. “Kadına karşı şiddetten”, …kadınlara
fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu
doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak
anlaşılacaktır;
b. “Aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren,
mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce
paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya
daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen
fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak
anlaşılacaktır;”
“Madde 33 – Psikolojik şiddet Taraflar bir şahsın psikolojik
bütünlüğünü zorlamayla veya tehditlerle ciddi bir şekilde bozmaya yönelik
kasıtlı girişimlerin cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer
tedbirleri alacaklardır.”
“Madde 35 – Fiziksel şiddet; taraflar başka bir şahsa karşı
kasten fiziksel şiddet eylemlerinde bulunmanın cezalandırılmasını temin edecek
gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”
“Madde 36 –a- Taraflar aşağıdaki kasten
gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını sağlamak üzere gerekli yasal
veya diğer tedbirleri alacaklardır:
b- “bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel
nitelikli diğer eylemlere girişmek;”
“Madde 40 – Cinsel taciz; Taraflar bir şahsın onurunu ihlal
etme etkisi yaratan veya bu maksatla gerçekleştirilen ve özellikle de
aşağılayıcı, düşmanca, hakaretamiz, küçük düşürücü veya saldırgan bir ortam
yaratırken, her türlü istenmeyen, cinsel mahiyette sözlü veya sözlü olmayan
veya fiziksel davranışın cezai veya diğer yasal yaptırıma tabi olmasını temin
etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”
“6284 Sayılı Yasa: Madde 2 – (1) Bu Kanunda yer alan;
b) Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet
uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu
sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel,
psikolojik ve ekonomik şiddeti,
d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik
veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya
sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da
özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda
meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum
ve davranışı,”
“6284 Sayılı Yasa İle İlgili Yönetmelik: Madde 3 –(1)-(m)
Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar
görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel
hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün
keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda
meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum
ve davranışı…”
Hz. Yusuf’un inanç sistemine göre kadının isteği zinadır.
Yukarıdaki maddelere göre, kadın bu konuda ısrar etmekle, Hz. Yusuf’a
“psikolojik şiddet” uygulamış ve “cinsel tacizde” bulunmuştur. Ancak diğer
taraftan İstanbul Sözleşmesi Madde 33, 40’a; 6284 sayılı Yasa Madde 2-1-d’ye ve
Yönetmelik Madde 3-1-m’ye göre Kadının cinsel isteklerine Hz. Yusuf cevap
vermediği için, Kadın açısından, “acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması
muhtemel hareketlere” neden olmuş, kadının “özgürlüğünü kısıtlamıştır(!)” Buna
göre Hz. Yusuf tarafından kadına “psikolojik şiddet”, “duygusal şiddet”
uygulanmıştır(!) denebilir. Sonuçta Hz. Yusuf’a takdir edilen ceza da bunu
doğrulamaktadır.
Yukarıdaki maddelere göre kadın, Hz. Yusuf’un gömleğini
yırttığı için ona “fiziksel şiddet” de uygulamıştır. Ama sonuçta cezalandırılan
Hz. Yusuf olmuştur.
İlginç olan kadın isteklerini gerçekleştiremediği için, Hz.
Yusuf da kendisini zinadan koruyabilmek için acı çekmektedir. Hz. Yusuf,
kadının bulunduğu odadan kaçarken kadının kocası Vezirle kapıda
karşılaştığında, Vezir olayın mahiyetini bilmemekte ve fakat anormal bir durum
olduğunu görmektedir. Bu durumda ilk hamle kadından gelmiş ve “Ailene kötülük
isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir azaptan başka cezası ne
olabilir?” diyerek Hz. Yusuf’u kendine tecavüze teşebbüs etmekle suçlamıştır.
Eğer bu olay bugün olsaydı, 2011 İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasına, 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasına ilişkin Yönetmeliğe göre pozitif ayırımcılık yapılarak kadının beyanı esas alınıp “delile veya belgeye” gerek yoktur denerek Hz. Yusuf cezalandırılacaktı (gerçi sonuçta da öyle olmuştur): “6284 sayılı Yasa Madde 8–(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.”(Ayrıca bak: 6284 sayılı Yasaya ilişkin Yönetmelik Madde 6–(1), Madde 12–(1), Madde 30–(3)).
6284 sayılı Aile Yıkma Yasası ve Yönetmeliğine göre kadının beyanı esas alınıp kadının öngördüğü tedbir kararı, “zindana atılmak veya acıklı bir azap” şeklinde olmalıdır. Anlaşılan o ki Vezir, karısının söylediklerinin doğru olup olmadığını sorgulamış, 2011 İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 Sayılı Aileyi Yıkma Yasası yönetmeliğinin, aşağıdaki maddelerinin, ön gördüğü yaklaşımın tersine, kendisi bir bilirkişiye/ hakeme/ arabulucuya başvurmuştur: “İstanbul Sözleşmesi Madde 48 –1- Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” “6284 sayılı Aileyi Yıkma Yasası Yönetmeliği Madde 35–(3) Koruyucu veya önleyici tedbir kararlarının alınması ve yerine getirilmesi aşamasında şiddet mağduru ile şiddet uygulayan arasında uzlaşma ya da arabuluculuk önerilemez.”
Eğer bu olay bugün olsaydı, vezir suç işlemiş olacak ve yasalara göre cezalandırılacaktı. Vezirin bilirkişi/ hakem/arabulucu raporuna göre Hz. Yusuf suçsuz, vezirin karısı ise suçludur: “Yusuf: ‘Beni kendine o çağırdı’ dedi. Kadın tarafından bir şahit, ‘Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır; şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır.’ diye şahitlik etti. Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce karısına hitaben ‘Doğrusu bu sizin hilenizdir, siz kadınların fendi büyüktür.’ dedi. Yusuf’a dönerek: ‘Yusuf! Sen bundan kimseye bahsetme’; kadına dönerek: ‘Sen de günahının bağışlanmasını dile, çünkü suçlulardansın’ dedi.” (12 Yusuf 26-29).
Vezirin karısını “suçlu” ve “günahkâr” görmesi ve “tevbe etmesini” istemesinin iki nedeni olabilir: Birincisi Yusuf’a iftira etmiş olmasıdır. İkincisi, var olan, yerleşik toplumsal cinsiyet anlayışına göre de zina yasaktır, gayrimeşrudur, suçtur ve günahtır. Dolayısıyla kadın, kendi inanç sistemine göre nefsi arzularına yenik düşüp iradesizlik gösterip günahkâr olmuştur. Vezir bir taraftan karısını uyarmış, diğer taraftan da karısının bu çirkin tavrının yaygınlaşmaması, itibarının korunması için Yusuf’tan bunu sır olarak saklamasını talep etmiştir.
Vezir, karısına “hilekâr”, “suçlu” ve “günahkâr” demekle,
2011 İstanbul Sözleşmesine, 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasına ve Uygulama
Yönetmeliğinin “psikolojik şiddet”, “sözlü ve duygusal şiddet” ile ilgili
maddelerinin kapsam alanına girdiğinden dolayı suç işlemiştir. Dikkat edilmesi
gereken diğer bir nokta da, Vezir ve bilirkişinin/hakemin olayın mahiyetini
öğrenmesi ve onların, Hz. Yusuf’un masum olduğunun ilk şahitleri(birinci
şahitler grubu) olmuş olmalarıdır.
Ancak olay, bir şekilde şehirde duyulmuştur. Vezirin karısının hizmetçisi ile ilişki kurmak istemiş olmasından dolayı Vezirin karısının tanıdığı olan muhtemelen bazı yönetici kesimin kadınları (bugünkü tabirle yüksek sosyete) tarafından, Vezirin karısı alaya alınmış ve dedikodu şehirde yaygınlaşmıştır: “Şehirde (birtakım) kadınlar: ‘Aziz (Vezir)in karısı kendi uşağının nefsinden murat almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görmekteyiz.’ dedi.” (12 Yusuf 30)
Şehirde dedikodu yapan kadınların beyanlarına göre de, diğer bir deyişle, mevcut toplumsal cinsiyet anlayışına göre zina, “sapıklıktır” ve gayrimeşrudur.
Kadın tevbe edip kendisini arındıracak bir yol tutma yerine, fesadı yaygınlaştırmayı yeğlemiştir. Gayrimeşru davranışını, tutum ve tavrını, Yusuf’un fiziğinden hareketle meşru göstermeye çalışmış; isteklerinde haklı olduğunu göstermek için dedikodu yapan kadınları evine davet edip bir toplantı düzenlemiştir: “(Kadın) onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da:) ‘Çık, onlara (görün)’ dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: ‘Allah’ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir.’ dediler.” (12 Yusuf 31)
Kadınlar topluluğu, gördükleri manzara karşısında Vezirin karısına hak verir bir tavır sergilemişlerdir. Kendisini kınayanlara karşı bir zafer kazanmış olmanın sarhoşluğu içerisinde, zina yapmakta, ısrarcı olmuş ve Hz. Yusuf’u tehdit etmiştir: “Kadın dedi ki: ‘Beni hakkında kınadığınız işte budur. And olsun onun nefsinden ben murat istedim, o ise (kendini) korudu. Ve and olsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.’” (12 Yusuf, 32)
Vezirin karısı farkına varmadan, şuurunda olmadan Hz. Yusuf’un masum olduğuna ilişkin yeni şahitleri, şahitler zümresine eklemiştir: İkinci şahitler grubu. Bu ayette de kadın hem kocasının hem de hakemin verdiği kararların aksine, ilk cezalandırma şeklini tekrarlamış ve Hz. Yusuf’u, yeni şahitler huzurunda tehdit etmiştir.
Yusuf’tan istenen ya Allah’a isyan ederek kadına teslim olmak ya da zindana gitmektir. Kadının bütün bu ısrar ve tehditleri karşısında Yusuf, kararından vazgeçmemiş; kadının isteklerine ram olup lüks bir hayat yaşama yerine “Allah’ın muhlis” ve “masum bir kulu” olarak zindanın, soğuk taş duvarlarını tercih etmiştir: “(Yusuf) Dedi ki: ‘Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.’” (12 Yusuf 33)
İnsan davranışları, fıtrat (% 40 etki), insanın doğup büyüdüğü sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel çevre (% 40) ve okuyup öğrendikleri-kendi kattıkları (% 20 etki) tarafından etkilenmektedir. Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel çevre, din, felsefe, örf, adet, gelenek, görenek ve töreler tarafından yapılandırılmaktadır. Hz. Yusuf’un, kadının ısrarı karşısında iradesinin çözüleceğinden, direncinin kırılacağından korkmasının sebebi, içinde yaşadığı sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik çevrenin etkisinden dolayıdır. O nedenle ortamın değişmesini isteyerek hapse girmeyi tercih etmiştir.
Tüm deliller ve şahitler Hz. Yusuf’un lehine olmasına rağmen, yöneticilerin kadınlarının cinsel tacizlerine ilişkin “şehirdeki dedikoduyu” kesebilmek için masum bir insan olan Hz. Yusuf, zindana atılmıştır.[11] Bu, varolan yargı sistemi ve kadınlar için bir zillet; Hz. Yusuf için bir kurtuluş ve ödüldür: “Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.” “Sonra onlara (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (görüşü) belirdi.” (12/34-35)
Tüm deliller ve şahitler, Hz. Yusuf’un lehine olmasına rağmen, kadının/kadınların “beyanı esas alınmış, belge veya delile gerek duyulmamıştır.” 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının ve Yönetmeliğinin hükümlerine benzer bir yaklaşımla Hz. Yusuf, zindana atılmıştır. Kur’ân’a göre “belli bir süre” (İbn Kesir’e göre 3-14 yıl arası, Mevdudi’ye göre 10 yıl) zindanda kalmıştır.[12]
21. asrın Türkiye’sinde, 15-17 yaş bandında kendi rızası ile
evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonra, 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284
sayılı Aile Yıkma Yasasının yargısız infaz maddelerine göre 3.000 civarında
insan, benzer bir mantıkla, tuzakla hapsedilmiş, yaklaşık 3.000 kişi de
sırasını beklemektedir.
Hz. Yusuf’un Yusuf 33-35’de, “bunların beni kendisine çağırdıkları şey” “Onların kurdukları düzen”, “onlara (korkarım) eğilim gösterir”, “onların hileli düzenleri” ifadelerinden Yusuf’un muhatabının sadece vezirin karısı olmadığı, bir kadınlar topluluğu olduğu anlaşılmaktadır.[13] Belli bir andan sonra vezirin karısı ile diğer kadınlar, Hz. Yusuf’a karşı birlikte hareket etmekte, ortak bir dayanışma, organizasyon içinde bulunmaktadırlar. 21. asırdaki Feminist hareket ve organizasyonlar da benzer tutum ve tavır sergilemektedirler.
“Allah, İhanet Edenlerin Hileli-Düzenlerini
Başarıya Ulaştırmayacak”
Hz. Yusuf belli bir süre hapiste kaldıktan sonra, kralın gördüğü bir rüyaya yaptığı yorumdan dolayı, kral onu hapisten çıkarmak istemiştir (12 Yusuf 43-49). Kralın bu isteğine Hz. Yusuf’un verdiği cevap çok önemli ve dikkat çekicidir: “Hükümdar dedi ki: ‘Onu bana getirin.’ Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) ‘Efendine (Rabbine) dön de ona soruver: ‘Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir.’ (12 Yusuf 50)
Hz. Yusuf, bu davranışı ile kendisini hem vezir hem kral hem de toplum indinde aklamak istemekte, üzerinde herhangi bir şaibe kalmasını istememektedir. Çok dikkat çeken bir nokta da Vezirin karısının ismini vermemesidir. “Ellerini kesen kadınlar” (ikinci grup şahitler) topluluğuna sorulmasını istemiş olması hem veziri hem de karısını rencide etmemek amaçlı olabilir. Ergenlik dönemine kadar yardımlarını ve iyiliklerini gördüğü insanlara karşı bir vefa borcu olarak meseleye yaklaşmış; intikam alma peşinde olmayıp geçmişi kapatmak istemiş olabilir.
Kral, kadınlar topluluğunu, ikinci şahitler grubu, toplayıp durumu sorduğunda; kadınlar, Hz. Yusuf’un masum olduğunu söyleyerek gerçeğin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır. Vezirin karısı da kurduğu tuzağı itiraf etmiştir: “(Hükümdar topladığı o kadınlara:) ‘Yusuf'un nefsinden murat almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?’ dedi. Onlar: ‘Allah için, haşa’ dediler. ‘Biz ondan hiçbir kötülük görmedik.’ Aziz (Vezir)’in de karısı dedi ki: ‘İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murat almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir.’ (12 Yusuf 51)
Hz. Yusuf durumunun ellerini kesen kadınlara sorulmasını isterken güttüğü bir başka amaç da, evinde büyüdüğü, iyiliğini gördüğü, ev sahibi olan Vezire ihanet etmediğinin bilinmesini, onun da herhangi bir şüphe içerisinde olmamasını, yol boyu acaba dememesini, yeni dönemde de kendisine olan güvenini muhafaza etmesini ve dost olarak kalmasını ve “Allah’ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmayacağını” vezirin de “bilip öğrenmesini” sağlamaktır: “(Yusuf aracıya şunu söyledi:) ‘Bu, (itiraf vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi.’ ” (12 Yusuf 52).
Kral, kadınlar topluluğunu dinledikten sonra, Hz. Yusuf’un hapisten çıkarılmasına karar vermiştir: “Hükümdar dedi ki: ‘Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.’ Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: ‘Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici) sin.’” (12 Yusuf 54)
Bu olay 21. asrın Türkiye’sinde olmuş olsaydı ve kadınlar da Hz. Yusuf’a iftira ettiklerini, pişman olduklarını söylemiş olsalardı, İstanbul Sözleşmesi’ne göre (Madde 48, Madde 55) davanın hemen sonuçlanması, Hz. Yusuf’un hemen beraat etmesi için yeterli olmayacaktı. Çünkü şikâyet yapıldıktan sonra dava, şikâyet edenden bağımsız olarak kamu davasına dönüşmekte ve mahkeme devam etmektedir: “Madde 48 – 1- Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” “Madde 55-1- Taraflar, bu Sözleşme’nin 35, 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde belirlenen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların, suçun kısmen veya tamamen kendi topraklarında işlenmiş olması durumunda, mağdurun ifadesine veya şikâyetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikâyetini geri çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir.”
Belli bir süre hapiste kalmış olan Hz. Yusuf, ihanet etmemesi ve başına gelen felaketlere Allah için sabretmiş olmasından dolayı, çetin sınavı kazanmış; Allah tarafından ödüllendirilmiş ve kendisine iktidar yolu açılmıştır (12 Yusuf 54). O nedenle; Allah uğrunda gereğince cihat etmiş olanlara ve edecek olanlara, yardımı hak edenlere, hak edecek olanlara, yardımını göndermiş ve gönderecek, onlara yollarını göstermiş ve gösterecek; onları görünmez ordularla desteklemiş ve de destekleyecektir:
“Bizim uğrumuzda cihat edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.”(29/69)
İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Aile Yıkma Yasası ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Küresel Projesi, Bir Zulüm Sistemi İnşa
Etmektedir!
2011 İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Aile Yıkma
Yasasının ve Yönetmeliğinin referans aldığı zihniyet, masum olduğu delillerle
sabit olan Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyetin benzeridir. Vezirin karısı
başta olmak üzere yöneticilerin karılarının asırlar öncesinde ortaya koyduğu
tavır, bugün feminist kadınlar tarafından sergilenmektedir. Hiç şüpheniz
olmasın bugünkü Feminist kadınlar, o zaman yaşasalardı, Hz. Yusuf’u
sorgulamadan, çok daha ağır ifadelerle suçlayarak hapse gönderirlerdi[14].
“2011 İstanbul Sözleşmesi”nin ve 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) yasasının dayandığı zihniyet, Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyetin günümüze bir yansımasıdır. Çünkü her iki zihniyetin atası İblis’tir ve aynı kaynaktan beslenmektedirler.
İstanbul Sözleşmesi (Madde 36-b) “rızaya dayalı cinsel ilişkiyi”, yanı zinayı, meşru görerek teşvik etmektedir. 7 Mayıs 2004 tarihinde, yapılan düzenlemelerle “Uluslararası Anlaşmaların Bağlayıcı” olduğu şartı getirilmiş ve evlenme yaşı, erkek ve kadın için eşitlenmiş ve 17'ye yükseltilmiştir”. Ayrıca, 2004 tarihinde, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yapılan değişikler ile “evlilik içi tecavüz” kavramı getirilmiş; “ırz”, “namus”, “ahlak”, “ayıp”, “edebe aykırı davranış” gibi kavramlar yasadan çıkarılmıştır. Namus kavramının geçtiği yerlerde, genellikle, namus kavramı “sözde namus” kavramı ile yer değiştirmiştir. Ayrıca “bakire olan”, “bakire olmayan” ayrımı, “kadın-kız ayrımı” yasadan kaldırılmıştır.
Kadının küçük yaşta kendi rızası ile evlenmesi (17 yaşın altında), “zorla alıkoyma ve tecavüz” kapsamında değerlendirilmiş, bu durumda olanlar hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. Dahası, “15-18 yaş arasındaki gençlerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel ilişkilerini üçüncü kişilerin şikâyeti ile cezalandırılmasını” öngören madde yasadan çıkarılmıştır.
Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi, bunu referans alan 6284
sayılı Aile Yıkma Yasası ve Yönetmeliği, Türkiye’de bir zülüm sistemi inşa
etmekte; çok ciddi, ahlâkî çürümeye, tefessühe, sebep olmaktadır; boşanmaları
hızlandırmaktadır. Gençler evlenmekten korkmaktadır.
Bu yasaların referans aldığı zihniyet, huzur ve mutluluk
getirmez. Bu zihniyet, aile diye bir kavram, kurum tanımamakta, onu düşman
olarak görmektedir.
Öyleyse masum Hz. Yusuf’u hapse gönderen bir zihniyet
üzerine inşa edilen 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasası
ve ilgili tüm yönetmelikler iptal edilmelidir. Konumuz bağlamında tüm
uluslararası sözleşmeler, gözden geçirilmeli, gerekirse feshedilmelidirler.
Başta Aileyi Koruma Yasası olmak üzere tüm yasalar, kendi
değer sistemimize ve kültür ve medeniyet kodlarımıza göre yeniden düzenlenmeli,
yapılandırılmalıdır.
2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının
tüm mağdurlarının mağduriyetleri giderilmeli; özellikle 18 yaşın altında
evlendiğinden dolayı hapse atılan tüm mağdurlar derhal serbest bırakılmalıdır.
Mısır’da Hz. Yusuf’un masum olduğuna inanıp onu hapisten
çıkaran Mısır vezirinin yaptığı gibi bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan sürece
müdahale etmeli, salt 18 yaşın altında evlendikleri için hapis yatan mağdurları
serbest bıraktırmalıdır.
Henüz vakit varken yarın çok geç olabilir!
[1] Can, B., “Bir
İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-1: Cinsiyet,
Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Kapsam Alanı,” Umran,
Mart 2019. Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği Projesi-2”: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş
Stratejisi, Umran, Nisân 2019. “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Projesi”, “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması” Projesinin Bir Alt
Projesidir, Umran, Mayıs 2019.
[2] Toplumsal
Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün Rolü,
2006-Aralık,
http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/Pdf/butceleme.pdf
[3] Can, B., “Bir
İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2”: “Nötr Cinsiyet
Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi, Umran, Nisân
2019.
[4] Ahmet H.
Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2, İnsansız Bir Gelecek.
22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.html
[5] Ahmet H.
Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2, İnsansız Bir Gelecek.
22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.htmlhttps://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45917808
[6] Ahmet H.
Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2, İnsansız Bir Gelecek.
22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.htmlhttps://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45917808
[7] Can, B.,
“Kimlik Üzerine”, Umran , 2010.
[8] Can, B.,
“Kimlik Üzerine”, Umran , 2010.
[9] Mevdudi, Tefhimu’l
Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440.
[10] Mevdudi, Tefhimu’l
Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. Ateş,
S., Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet, 1995, c. 3, s.
1328-1335.
[11] Mevdudi, Tefhimu’l
Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. Ateş,
S., Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet, 1995, c. 3, s.
1328-1335.
[12] Mevdudi, Tefhimu’l
Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. İbn
Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları,
İstanbul, 1986, c.8, s. 4058-4073.
[13] Mevdudi, Tefhimu’l
Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. Ateş,
S., Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet, 1995, c. 3, s.
1328-1335.
[14] Dündar, R. D., “İyi ki Hz. Yusuf’la aynı dönemde değilsiniz. Züleyha’nın beyanını esas alıp Onu suçlardınız”, 10. 6. 2019 tarihli Twitter.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder