Şer ittifakı Türkiye’de Taksim Kadife Darbe Süreci ile 15
Temmuz sosyolojik amaçlı askeri darbe girişiminin bir karışımı olan yeni
bir darbe türünü (melez darbe) yürürlüğe koymak istiyor gibi bir durum
söz konusudur. Şer İttifakının öngördüğü darbe şekli, 1953 yılında İran
Başbakanı Musaddık’ın CIA+MI6 iş birliği ile düşürülmesi darbesinin benzeri bir
darbe olabilir.
“1953’te Birleşik Devletler İran’ın halk tarafından
sevilen Başbakanı Muhammed Musaddık’ın iktidardan indirilmesini düzenlemede
önemli rol oynadı.” ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, 17 Mart
2000
“Amerika, Soğuk Savaş’ın ortalarında demokratik yollarla
seçilmiş İran Hükümeti’nin devrilmesinde rol oynamıştır.” ABD Başkanı
Barack Obama, 4 Haziran 2009
Son günlerde ABD’nin Irak’a asker gönderme kararı, Amerikan
vatandaşlarının bölgeyi terk etmesini istemesi, bölgede Suud tankerlerine
saldırılar yapılması, İsrail’in İran karşıtı kullandığı saldırgan dil, İran’la
daha önce yapılmış nükleer antlaşmadan ABD’nin tek yanlı olarak çekilmesi ve
İran’a konan ambargonun sertleştirilmesi, Doğu Akdeniz’de enerji savaşlarının
yoğunlaşması, İngiltere ve ABD’nin bölgeye savaş gemileri, savaş uçakları
göndermesi, İsrail-Mısır-Güney Kıbrıs-Yunanistan’ın enerji işbirliği yapması ve
doğu Akdeniz’de Doğal gaz aramalarını ABD şirketine vermeleri, Yunanistan’ın
Türkiye’yi ekonomik ambargo uygulamakla tehdit etmesi, Türkiye’nin doğu
Akdeniz’de, kendi kıta sahanlığında doğal gaz aramaya başlaması karşısında,
ABD, AB ve Rusya’nın -tonları farklı olsa da- tepki koymaları; Türkiye’de terör
saldırılarının birden bire artmış olması, gerek Türkiye ve gerekse bölgede Şer
İttifakının (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm), yeni provokasyonları ile karşı
karşıya kalınabileceği ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir.
İslâm coğrafyasında vuku bulan geçmişteki benzer olaylar, Şer
İttifakının (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm), İslâm coğrafyasında
uyguladığı “Kaostan Kaynaklanan Düzen” (”Yaratıcı Savaş”/“Düzeltici Savaş”)
stratejisinin bir sonucu idi. İkinci nesil kadife darbe zinciri olan “Arap
Baharı” ve üçüncü nesil kadife darbe olan Taksim Kadife Darbe Süreci, bu
teorinin/stratejinin uygulanmasından başka bir şey değildi. ABD Başkanı
Trump’ın iktidarı ile birlikte başlatılan gerilim politikaları, Şer
İttifakının 3. Dünya savaşını başlatabilmek için yeni bir aşamaya
geçilmek istendiği görüntüsü vermektedir.[1] Bölge
ülkelerinin bu tuzağa düşmemeleri gerekmektedir.
Şer ittifakı Türkiye’de Taksim Kadife Darbe Süreci ile 15
Temmuz sosyolojik amaçlı askeri darbe girişiminin bir karışımı olan yeni
bir darbe türünü (melez darbe) yürürlüğe koymak istiyor gibi bir durum
söz konusudur. Şer İttifakının öngördüğü darbe şekli, 1953 yılında İran
Başbakanı Musaddık’ın CIA+MI6 iş birliği ile düşürülmesi darbesinin benzeri bir
darbe olabilir. O nedenle Türkiye’nin bu süreci en az zararla atlatabilmesi
için Musaddık darbesinin çok iyi analiz edilmesi, Türkiye’yi
yönetenlerin, milletin, STK’ların, cemaatlerin/hareketlerin bu
darbeden gereken dersleri çıkartıp buna uygun davranması gerekmektedir.
Bu yazı serisinde CIA+MI6’nın İran’da gerçekleştirdiği
Musaddık darbesi incelenecektir.
“Kaostan Kaynaklanan Düzen”deŞer İttifakının Darbeler Zinciri
Şer ittifakı, “kaos teorisine” dayanan bir strateji
izlemektedir. Bu teoride, her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların can,
mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilecek bir çatışma ortamı,
istenen kargaşayı sağlayacaktır. Komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik
yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine düşman olduğu, çatıştığı,
kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip
direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı bir kaos ortamı, bu
şeytani mekanizmanın ana ilkesidir. Buna, ‘Ordo Ab Chao’(‘Kaostan
Kaynaklanan Düzen’) adını vermektedirler.[2]
Kaos, zıtların çatışmasına dayanan bir teoridir. Kaos
yaklaşımının en önemli boyutu, son derece zıt fikirlerin ve bilgilerin
kamuoyuna servis edilip insanların ve ülke yönetimlerinin karar vermesine mani
olmak, kafa karışıklığı meydana getirip gerçekleri görmesini, arkada kurulan tezgâhları
fark etmesini engellemektir.[3]
‘Tez, anti tez, çatışma ve sentez’ düzleminde meydana
getirilen bir kaos, dün kapitalizm-komünizm çatışması üzerine kurulu iken;
bugün dinler, mezhepler, etnik yapılar ve medeniyetler üzerine oturtulmuştur.
Büyük Ortadoğu coğrafyasında yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel
çatışmaların kökeninde, “kaostan düzene geçiş” yaklaşımı yatmaktadır. Kaosun
müsebbibi olarak din, mezhep ve milliyetler gösterilerek bütün din, mezhep ve
milliyetlerin kaldırılması, küreselleşme adına istenmektedir.[4]
Şer İttifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail), küresel imparatorluk için hedef aldığı ülkeleri, alt etnik ve mezhebi gruplara bölüp yeni uluslar oluşturmayı bir strateji olarak benimsemiştir: “Afganistan’ın Geleceğinde Amerikan Politikası Eski Koordinatörü Richard Haass: Tek başına güç kullanımı, politik değişikler için yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol, değişik şekillerde karışıklık yaratmaktır. ‘Ulus inşa etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce tüm karşı çıkanları yok edeceksin ve daha sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.”[5]
Bu politika, önce Irak ve Afganistan’da, sonra “Arap Baharı” denilen 2. Nesil Kadife Darbe süreciyle birlikte Ortadoğu’daki ülkelerde uygulamaya sokulmuştur. Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile birlikte başlatılan 3. Nesil Taksim Kadife Darbe Süreci ve 15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişimi ile Türkiye’de uygulanmıştır ve uygulanmaktadır.
2003 yılında ABD düşünce kuruluşlarından RAND Corporation tarafından hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı rapor; Büyük Ortadoğu coğrafyasında kaos ortamı meydana getirip “yeni uluslar”, “yeni dinler”, “yeni mezhepler” inşa etmenin yolunu göstermektedir.[6]
Bugün, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin yeniden yapılandırılması için (Şekil-1), Afganistan-Pakistan hattında, Irak-Suriye-Filistin-Lübnan hattında, Katar-Yemen-Somali-Sudan hattında ve Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar, ‘kaostan kaynaklanan düzen’ teorisinin uygulanmasının sonucudur: “Kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-parlak zırhlı şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaos’un ardından illuminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu.”[7]
Şekil-1: Büyük Ortadoğu Projesi Kapsamında Öngörülen Yeni
Harita
Bu yaklaşımı ilke edinmiş olan Şer İttifakı, 20 ve 21.
yüzyılda jeostratejik önemi olan ve Şer İttifakının boyunduruğuna girmeyip
karşı duran pek çok ülkede, fiili işgal, askeri darbe, postmodern darbe ve
kadife darbelerle iktidarları düşürmüş; bazı ülkeleri de bölmüştür. Bu
darbelerden bazıları aşağıda isim olarak verilmektedir[8]:
- 23
Ocak'ta Venezuela'da seçilmiş Devlet Başkanı Nicolas
Maduro'nun yerine ABD destekli muhalefet lideri Juan
Guaido’nun kendisini geçici devlet başkanı ilan
etmesi ve ABD’nin Guaido’yu geçici devlet başkanı olarak
tanıması,
- İran'da 19
Ağustos 1953’te CIA+MI6 destekli askeri darbe ile Başbakan
Musaddık'ın iktidardan düşürülmesi (TPAJAX Operasyonu/”Çizme
Operasyonu”).
Darbenin ana sebebi, İngilizlerin elinde bulunan
İran petrollerinin millîleştirilmesi ve Sovyetler Birliği ile ilişki
kurulmasıdır.
- 1957'de CIA, Endonezya
devlet başkanı Sukarno'ya yönelik askeri darbe
girişiminde bulundu fakat başarısız oldu. Ancak 1 Ekim 1965'te Suharto liderliğindeki ordu,
Amerika’nın desteği ile Sukarno’yu devirdi. Darbenin sebebi,
dünyadaki bağımsızlık hareketlerini desteklemek, Millî
kaynakları kontrol etmek, SSCB ve Çin ile çok
iyi ilişkiler kurmak ve Doğu Avrupa’dan silahlar satın
almış olmaktır.
- 1950'de Guatemala’da Albay
Jacobo Arbenz Guzman başkan seçilmiştir. 1954 yazında, Albay
Castillo Armas'ın eğittiği paralı askerler, ABD hava
desteğiyle Honduras ve Nikaragua'daki üslerinden harekete
geçip Guatemala'ya girmişler ve Devlet başkanı Arbenz’ı
düşürmüşler. Darbe sebebi, Guatemala ekonomisini kontrol eden
Guatemala'nın demiryollarını, limanlarını, muz bahçelerini
işleten United Fruit Company adlı yabancı şirket’in
elinden bunların alınmış olması, United Fruit'in 234 bin dönümlük
arazisinin kamulaştırılması ve Çekoslovakya'dan silah
satın alınmak istenmesidir.
- 1964
ve 1970 yıllarında sosyalist Salvador Allende, ABD’ye rağmen
Şili başkanlık seçimlerini kazanıp Şili’ye devlet başkanı olmuştur. 11
Eylül 1973'te General Augusto Pinochet’in askeri darbesi ile
Allende iktidardan düşürülmüştür. Darbe sebebi, Şili'nin bakır
üretimini elinde bulunduran iki Amerikan sermayeli şirketin
elinden kamulaştırma yapılarak bakır üretiminin alınmış olmasıdır.
- Paraguay, Brezilya,
Bolivya, Uruguay, Arjantin, Yunanistan, Vietnam ve daha pek çok
ülkede Amerikancı darbeler olmuştur.
- Amerikancı
darbelerden en çok nasibini alan ülkelerden biri de Türkiye’dir.
Türkiye’deki siyasi iktidarların ideolojik yapısı ne olursa
olsun Türkiye’nin menfaatine ve ABD’nin aleyhine olan herhangi bir politika
izlediklerinde darbelerle (askeri darbe, postmodern darbe, kadife darbe ve
muhtıra) düşürülmüşlerdir:
27 Mayıs 1960’da Menderes iktidarı sanayileşmek ve SSCB ile
ilişki kurmak istediğinde Askeri darbeyle düşürülmüştür.
Demirel İktidarı, sanayileşme ve SSCB ile anlaşmalar yaptığı
için 12 Mart 1971 muhtırası ile iktidardan düşürülmüştür.
Demirel iktidarı, afyon üretimini tamamen yasaklamadığı ve
Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine müsaade etmediği için 12 Eylül 1980 askeri
darbesi ile düşürülmüştür.
Erbakan iktidarı, D-8’leri kurduğu, İslâm dünyası ile
bağları kuvvetlendirmek istediği, İran’la doğal gaz anlaşması yaptığı,
Kıbrıs’tan taviz vermediği, her alanda sanayileşmeye öncelik ve ağırlık
verdiği için 28 Şubat 1997 postmodern darbesi ile düşürülmüştür.
Ecevit iktidarı, İran’la yapılan doğal gaz anlaşmasını iptal
etmediği, ABD’nin Irak operasyonuna müsaade etmediği, Kıbrıs ve Ermenistan
sorunlarını ABD’nin istediği şekilde çözmediği için düşürülmüştür.
27 Nisan 2007 e-muhtırası, Taksim Kadife Darbe Süreci ve 15
Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişimleri; Erdoğan iktidarının
Şangay İşbirliği Örgütü’ne girmek istemesinden, Çin ve Rusya’dan füze savunma
sistemleri almak ve ticareti geliştirmek istemesinden, Irak ve Suriye’de Şer
İttifakından bağımsız politika izlemesinden, Somali, Sudan ve Katar’da askeri
üsler açıp “bayrak göstermesinden”, Halk Bankası üzerinden TL ile uluslararası
ticaret yapmasından, Kıbrıs meselesini Şer İttifakının istediği şekilde
çözmemesinden ve Doğu Akdeniz’de petrol-doğalgaz aramaya başlamasından dolayı
yapılmışlardır.
Türkiye açısından Şer İttifakı destekli, Musaddık Darbesi
özelliklerini ihtiva eden melez bir darbe tehlikesi hâlâ daha mevcuttur ve
süreç devam etmektedir!
O nedenle genel olarak sosyal hadiselerde, özel olarak da
değişik darbe şekillerinde etkili olan faktörleri, parametreleri ana hatları
ile ele alıp incelemekte fayda vardır.
Sosyal Hadiselerde Etkili Dört Temel Dinamik
Sosyal hadiseleri ele alıp değerlendirirken, analiz yaparken
şu dört dinamiğin göz önüne alınmasında fayda vardır:
- İç
dinamikler
- Bölgesel
dinamikler
- Küresel
dinamikler
- İlahi
irade
İlahi irade boyutu bu çalışmada ele alınıp
değerlendirilmeyecek; daha sonra özel olarak, daha geniş bir kapsamda analiz
edilecektir.
İç Dinamikler
Darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya zorlaştıran
iç parametreleri, genel olarak aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz[9]:
- Toplumsal
Yapı:
- Demografik
Parçalanmışlık: etnik unsurlar arasında ve farklı inançlar arasında kin
ve nefretin yayılma derecesi,
- Değerlerin
yozlaşması, toplumsal bağların çözülmesi,
- Yabancı
istihbarat mensuplarının öğrencilerin arasına sızarak iyi bir konum elde
etmiş olmaları,
- Şiddetin
yaygınlaşması, suç oranlarında artış,
- Güvensizlik
dalgasının yaygınlaşması,
- Bizzat
dışarıdan finanse edilen işbirlikçi sivil toplum örgütlerinin var olması,
- Öğrencilerin
ve gençlerin biriken öfkesi,
- Halkın
yönetime ve sisteme karşı güvensizliği, biriken öfke, gittikçe artan
küskünler kitlesi, gayrimemnunlar ittifak imkânları
- Cemaatler,
hareketler, STK’ların durumu, tepkileri, dayanma güçleri, halkla bağları,
olaylara tepkileri, kimin yanında yer alacağı.
2- İktidarın Durumu:
- İktidardakilerin
Bütünlük Düzeyi:
- Liderle
iktidar arasındaki uyum,
- Liderle
halk arasında ilişki; Parti ile Halk arasındaki ilişki,
- Liderin
kadrosunun birikimi, bütünlüğü ve lidere bağlılık düzeyleri,
- İktidarın
iktidar olma kararlılığı,
- Muhtemel
gelişmeler karşısında halkın tepkisi, gençliğin tepkisi, gayrimemnunların
tepkisi
- Yönetimdeki
Zaaflar:
- Yöneticilerin
lükse, israfa kaymaları, yolsuzluklarının olup olmaması,
- Halka
karşı duyarsızlaşmaları,
- Eş,
dost, akraba ve yandaşlık ilişkisi,
- Aile
saltanatı,
- Diktatörlük
eğilimleri, imajı, intibaı.
- Yönetimden
Dışlanmış Olanların Etkisi:
- Kitleler
üzerindeki özellikle gençlik üzerindeki etkileri,
- Parti
ve yan kuruluşları üzerindeki etkileri,
- Sivil
ve askeri bürokrasi üzerindeki etkileri,
- STK,
gönüllü kuruluşlar, cemaatler üzerindeki etkileri,
- Medya,
akademik dünya, kanaat önderleri ile ilişkileri,
- Spor
kulüpleri ile ilişkileri ve üzerindeki etkileri
- Diğer
siyasi parti ve hareketlerle ittifak yapma kapasite, eğilim ve
yetenekleri,
- Dış
güçlerle iş birliği yapma eğilimleri, kapasiteleri,
- Dışlanan
yöneticilerin muhalefet lideri olabilme kapasiteleri.
- Muhalefetin
Durumu:
- Muhalefetin
parçalı veya bütünleşmiş olması,
- Muhalefetin
halk ile özellikle gençlikle ilişkisi, gücü, sürükleyiciliği,
- Muhalefet
liderlerinin popülaritesi, güvenirliliği, sempatikliği,
- Diş
Güçlerle işbirliğine girme düzeyi,
- İktidarı
destekleyecek muhalefet partilerini, tarafsızlaştırma veya cepheye dâhil
etme imkânları,
- Spor
kulüpleri ile ilişkileri ve üzerindeki etkileri.
- Kitle
İletişim Araçlarının Durumu:
- Kimin
kontrolünde olduğu,
- Ülke
içinde ve dışında güvenirliliği,
- Dünya
ve bölge kamuoyunu etkileme gücü,
- Eğlence
kültürünü yayıcılığı,
- İşbirliğine
uygunluğu.
5- Yargı ve Güvenlik Güçlerinin Tutumu:
- İktidara
karşı mı? Muhalif mi?
- Tarafsız
mı?
- Destekliyor
mu?
- Muhtemel
hareket tarzları ne olabilir?
6- Ekonomik Yapı:
- Güçlü
mü?
- Zayıf
ve kırılgan noktaları var mı? Varsa nelerdir?
- İş
birliği yapılmasına uygun sermaye güçleri ve zararlarının karşılanması,
- Üretim,
borsa, turizm, hizmet sektörünün durumu,
- Çıkarılacak
krizin ekonomik boyutunun ülkeye, bölgeye ve dünyaya etkileri,
- Halkın,
iş dünyasının, esnafın ekonomik kriz karşısında muhtemel tepkisi, dayanma
gücü.
Dış Dinamikler
Her türlü darbede göz önüne alınan dış parametreleri
aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
- Ülkenin Jeostratejik,
Jeopolitik, Jeoekonomik ve Jeokültürel Durumu:
- Bölgesel
ve küresel güçler için ne anlam ifade ettiği,
- Bölgeyi
etkileyecek jeostratejik konumları,
- Enerji
kaynakları ve ulaşım yolları,
- Diğer
kıymetli yer altı kaynakları,
- Bölgesel
ve küresel güçlerin ülke ile irtibat düzeyleri.
• Dış güçlerin
(Bölgesel ve Küresel Güçlerin) Tutumu:
- Devletlerin,
uluslararası kuruluşların (BM, NATO, IMF, Dünya Bankası) olaya bakışı,
tavrı ve müdahale etme kararlılığı,
- Dış
güçlerin (bölgesel, küresel) ya doğrudan ya da elçilikleri aracılığıyla
müdahale etme imkânları, süreci etkileme düzeyleri,
- Dışlanmış
yöneticilerle iş birliğinin sağlanması,
- Eksen
çatışmasının süreci etkileme düzeyi.
- Ekonomik
Manipülasyon:
- İşsizlikle
beraber memnuniyetsizlik ve güvensizliği artırmak, mevcut yönetimi
sıkıntıya düşürebilmek ve halkın şikâyetlerinin artması için ekonomi ile
oynamak. ambargo uygulamak.
- Borsa
ve döviz üzerinden operasyon çekmek.
- Seçim
Gözleyicilerinin Davranışları:
- Seçim
sonuçlarını tanımama, gayrimeşru ilan etme durumları,
- Seçimlerde
hile yapıldı, kampanyası açma durumları,
- Seçim
sonuçlarını uluslararası kamuoyuna yanlış bir şekilde aktarma durumları.
• Kitle iletişim
Araçlarının Tutumu:
- Dış
destek sağlama imkânları,
- Gerçeği
çarpıtarak yansıtma kapasiteleri,
- İktidarı
yıpratabilme güç, imkânları,
- Kamuoyu
üzerindeki etkileri.
- Yabancı
Vakıfların Hedef Ülke İçerisinde Yıpratma Faaliyeti Yürütme İmkânları:
- İçerde
ki sivil toplum örgütleri ile ilişkiler ve verdikleri parasal destek,
- Gençlikle
ilişkileri ve gençliğin kamuoyu oluşturma konusunda eğitilmesi,
- Gençlere
burslar verilmesi ile sempati oluşturulması,
- Gençleri
örgütlemeye fiilen iştirak etme durumları.
Darbe planlayıcıları, böyle geniş bir analiz
yaptıktan sonra, 1. Örgüt, 2. Slogan, 3. Medya, 4. Finansman, 5. Eğitim, 6.
Lider, 7. Gayrimemnunları toparlamak, 8. Asker ve güvenlik güçlerini kazanmak
ya da tarafsızlaştırmak, 9. Yargının desteğini kazanma ya da tarafsızlaştırma,
10. Dış güçlerin desteğini sağlama, 11. Eylemlerin başlama zamanını tespit
etme, 12. Psikolojik savaş başlatma, 13. Gerilimi sürekli artırma, 14. Sokak
hâkimiyeti kurma, 15. Seçimleri etkileme, 16. Dış güçler ve seçim sonuçları,
17. Gerçek niyetin perdelenmesi, 18. Sonuçlarla ilgili bazen birbiri ile tezat
teşkil eden çok farklı eylem şekillerini ortaya koymaktadırlar.
Musaddık Darbesine ilişkin yapılan planlama bu çerçevede bir
sonraki yazıda, ele alınacaktır. Burada, Musaddık darbesine ilişkin bir arka
plan analizi, ana hatları yapılmaktadır:
- Musaddık
Darbesinde Etkili Küresel Dış Dinamikler
- ABD-İngiltere,
- Sovyetler
(SSCB).
- Musaddık
Darbesinde Etkili Bölgesel Dış Dinamikler
- Suudi
Arabistan,
- Irak,
- Mısır.
- Musaddık
Darbesinde Etkili İç Dinamikler
- Ülkenin
jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik durumu,
- Toplumsal
yapı: Dini, mezhebi, etnik yapılar, aşiretler, çeteler,
- İktidarın
durumu: Her türlü gücü elinde bulunduran Şah Muhammet Rıza,
- Muhalefetin
durumu: Millî Cephe, Tudeh, Ulema/Mollalar, diğer siyasi partiler,
- Kitle
iletişim araçlarının durumu: parçalanmış,
- Yargı
ve güvenlik güçlerinin tutumu: parçalanmış,
- Ekonomik
yapı: Sömürge ekonomisi.
İran’in Jeostratejik, Jeopolitik ve Jeoekonomik Durumu
İran’ın merkezinde büyük çöller, tuz ovaları var ve insan
yaşamına elverişli değil. İran’da Deşt-i Kebir ve Deşt-i Lût olmak üzere iki
önemli çöl; Zagros ve Elbruz sıradağları olmak üzere de iki önemli sıradağ
zinciri vardır. İran üç tarafındaki dağlar ve dördüncü yanındaki bataklık ve su
tarafından korunuyor. Bu coğrafi yapı, İran’ın savunmasını kolaylaştırıyor.
Ancak bu coğrafya aynı zamanda, ülke içinde birbirine bağlı bir ekonomiye izin
vermiyor, İran’ı etnik olarak bölüyor ve kendilerine has keskin özellikleri
olan birçok azınlık grubun yapısını korumasını sağlıyor.[10]
İran’da etnik yapı, Farslar, Araplar Türkler, Kürtler,
Beluçlar, Ermeni ve Yahudilerden meydana gelmektedir.[11] İran
Azerbaycan’ında hâkim unsur Azeriler iken Irak sınırı boyunca Kürt nüfus
etkindir. Musaddık döneminde aşiretler zengin, iyi silahlanmış ve nispeten
birlikte hareket etmekteydiler, Merkezî hükümetin kuvvetlenmesini kendileri
için yararlı görmüyorlardı. En isyankâr aşiret de Kaşkaylar aşireti olup iyi
savaşçı ve politikacıydılar.[12] Musaddık
döneminde İran’da kırsal nüfus oranı kentsel nüfustan fazlaydı. Kırsal nüfus
alanlarında güçlü aşiretler ve yerel liderlerin etkisi çok fazla olduğu için
seçim dönemlerinde seçmenler özgürce hareket edebilme imkânına sahip
değillerdi. Tahran ve Tebriz gibi şehir merkezlerinde Musaddık % 95’e varan oy
oranlarına ulaşırken, kırsal kesimlerde durum bunun tam tersiydi.[13]
İran’ın nüfusunun % 90-95’i Şii mezhebindendir. Az sayıda
Zerdüşt, Musevi ve Hristiyan vardır. İranlı çoğunluğun dili Farsça olup ülkede
-en fazla % 60 oranında- Farsça konuşulmaktaydı. Halkın çoğunun okuma yazması
yoktu. Şahı seviyorlar fakat kesin bir teslimiyet içerisinde değillerdi.[14]
İran’ı bölgede stratejik olarak önemli kılan bir diğer etken
de, Ortadoğu coğrafyasındaki Şii nüfusun varlığıdır (Şekil-2).
Şekil-2: Ortadoğu Coğrafyasında Şii Nüfusun Dağılımı[15]
Bu etnik, dini ve aşiret çeşitliliği, aynı zamanda İran’ın
yumuşak karnı olup en ciddi zaaflarından birini meydana getirmektedir. Musaddık
zamanında bu dini ve etnik yapı ciddi bir zaaf oluşturmuş, CIA ve MI6
tarafından ciddi bir şekilde kullanılmıştır. Bu nedenle İran yönetimleri dış
bir işgalden ziyade iç karışıklık, kaostan ve bunun sonucu bölünmekten hep
endişe etmişlerdir.[16]
İran’ı asıl önemli kılan, bölgesel ve küresel güçlerin
hâkimiyet mücadelesinin merkezine oturtan ana etken, sahip olduğu petrol ve
doğal gaz kaynaklarıdır. Zagros dağlarının güney yarısının batı tarafında,
Şattülarab’ın İran ve Irak’ı böldüğü ova da İran’ın en önemli petrol sahaları
bulunmaktadır. Diğer petrol sahaları; kuzeyde ve merkezdedir. İran, dünyanın
üçüncü en büyük petrol rezervlerine ve dünyanın en büyük dördüncü doğalgaz rezervlerine
sahiptir. İran’ı stratejik öneme sahip kılan özelliklerden biri, bu zengin
enerji kaynaklarının varlığıdır. Ayrıca sahip olduğu sıradağlar ve çöller de
işgal edilmesini zorlaştırmakta, savunmasını kolaylaştırmaktadır.[17]
İran’ı bölgede stratejik olarak önemli kılan etkenlerden
biri de İpek Yolu üzerinde bulunmasıdır. İran, tarih boyunca Uzakdoğu ülkeleri
ile Akdeniz ve Avrupa ülkeleri arasında köprü vazifesi görmüştür. Sınırlarında,
o dönemde Türkiye, Irak, Sovyet Rusya, Afganistan ve Pakistan var. Sovyetlerin
güneye, ılık denizlere inmesinde en önemli barikatlardan biri İran’dı. O
nedenle Ruslar İran’ı kontrol ederek İran körfezini kontrol etmeyi
düşünmüşlerdir.[18]
İran Şahı: Muhammed Rıza Şah
1941 yılında İran şahı Rıza Pehlevi, İngiltere ve Sovyetler
Birliği’nin baskıları sonucu tahttan ayrılmak zorunda kalmış ve 22 yaşındaki
oğlu Muhammed Rıza İngiltere’nin onayı ile yerine geçmiştir. Genç Şah’ın, spor
arabalara, yarış atlarına, kadınlara ve eğlenceye karşı ciddi zaafları vardı.[19]
Muhammed Rıza Şah iktidara geldiğinde İran, Sovyetler
Birliği ve İngiltere’nin kontrolü ve işgali altındaydı. Muhammed Rıza Şah, 1942
yılında Sovyetler Birliği ve İngiltere’ye İkinci Cihan Savaşı boyunca
kendilerini destekleyeceğine dair bir anlaşma teklif etmiştir. Bu desteğe karşı
İngiltere ve Sovyetler Birliği’nden altı ay içinde işgali sona erdirmelerini,
İran’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tanımalarını talep etmiştir.
Yapılan bu teklif muhataplar tarafından olumlu karşılanınca İran, 1943 yılında
Almanya’ya savaş ilan etmiştir. Bu girişim, İran’a Birleşmiş Milletler yolunu
açmış ve İran BM’ye üye olmuştur. Daha sonra sürece ABD dâhil olmuştur. ABD
başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill ve Sovyetler Birliği genel
sekreteri Stalin’in katılımıyla meşhur Tahran Konferansı Kasım 1943 yılında
gerçekleştirilmiştir. Tahran Konferansı’nda İran’ın bağımsızlığı, toprak
bütünlüğü ile yapılacak ekonomik yardımın esasları onaylanmıştır.[20] Bu
sonuç genç Şah’a önemli bir itibar kazandırmıştır.
4 Şubat 1949 yılında Tahran Üniversitesi’ni ziyarete
giderken uğradığı suikast girişimi, onun halk arasındaki itibarını ve sevgisini
artırmıştır. Suikast sonrasında “ilahi güçler tarafından korunduğunu ilan
etmiş” ve kanlı üniformasını Subay kulübüne gönderip sergilettirmiştir. Şah bu
olayı kendi otoritesini kurmak için çok önemli bir fırsat olarak değerlendirmiştir.
Suikast girişiminin Komünist Partisi Tudeh tarafından yapıldığını söyleyerek
Tudeh’e savaş açmış, partiyi kapatıp birçok mensubunu tutuklattırmıştır.[21]
1906 anayasası ile kurulmasına müsaade edilen fakat o güne
kadar kurulmayan, adı senato olan ikinci bir yasama meclisinin kurulmasını
emretmiştir. Senatörlerin yarısını atama hakkını kendisine almıştır. Daha sonra
her iki Meclis’i de feshetme ve yeni seçimlere gitme yetkisini almıştır. Mevcut
anayasaya göre Başbakan Meclis tarafından seçilmekte Şah’ın onayına
sunulmaktaydı. Şah bunu tersine çevirmiş; Başbakan’ı Şah seçecek, Meclis adayı
onaylayacak ya da reddedecektir.
Şah savaş süreci ve sonrasında karşı karşıya kaldığı
durumdan çıkış olarak modernizasyoncu, merkezileştirmeci ve seküler milliyetçi
politikaları benimseyip uygulamaya sokmuştur. Ülke üzerinde tam bir kontrol
sağlayabilmek için iktidarı sırasında merkezi yönetimi güçlendirmek ve
kendisine bağlı kuvvetli bir ordu meydana getirmek için çalışmıştır. Şah, 1949
yılında ABD’yi ziyaret ederek Başkan Truman’dan ordunun modernizasyonu için
yardım talep etmiş fakat talebi gerçekleştirilmemiştir. Buna karşılık kendisine
“Çin’deki Çankay-Şek örneği hatırlatılarak sadece askeri çözümle komünizm
tehlikesini önlemenin mümkün olmadığı; sosyal içerikli reformları hayata
geçirmenin zorunluluğu” anlatılmıştır.[22]
2. Cihan Savaşı, İran için son derece yıpratıcı olmuştur.
Temel ihtiyaçların karşılanmasında ortaya çıkan sıkıntılar, yüksek enflasyon,
orta ve düşük gelir sahiplerini çok olumsuz etkilemiştir. Orta sınıf neredeyse
ortadan kalkmış, toplumda çok zengin-çok fakir düzleminde iki kutuplu bir
görünüm ortaya çıkmıştır. Bu durum iç göçü tetiklemiş, şehirlere büyük bir göç
akını başlamıştır. Bu göç, şehirlerde iktidar karşıtı bir sınıfı ortaya
çıkarmıştır.[23] Savaş
boyunca ve devamında yabancı askeri güçlerin ülkedeki varlığı, yabancı
düşmanlığını ve milliyetçiliği güçlendirmiştir.
Muhammed Rıza, sosyal reformlar bağlamında basın üzerindeki
sansürü kaldırmış ve siyasal partilerin kurulmasına izin vermiştir. Bu durum
ülkede komünistler, milliyetçiler ve din adamlar başta olmak üzere çeşitli
ideolojik grupların ortaya çıkıp güçlenmesini sağlamıştır.[24]
Siyasetin serbestleşmesi ve 1947 yılında yapılan seçim
sonuçları ile ortaya çıkan Meclis yapısı, başta İngiltere olmak üzere SSCB ve
ABD’ye karşı mücadelenin merkezi olmuştur.
Başlangıçta Muhammed Rıza Şah ordu, din adamları, aşiretler
ve toplumun güçlü olan kesimleri arasında bir denge politikası gütmüş, her
kesimi sakinleştirecek politikalar uygulamaya çalışmıştır. Bu yaklaşımın
sonucunda ülkede baş gösteren krizlerden hep meclisi sorumlu tutmuştur. Yeri
geldiğinde, fırsatı yakaladığında, seçimleri yenileyerek meclisleri
değiştirmeye çalışmıştır. Böylece halkın öfkesini kendisinden halkın seçtiği
meclislere yöneltmiştir.[25]
Bu taktik, şaha karşı halk arasında belli bir sevgi ve
sempatinin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Musaddık darbesinde bu olgu, CIA ve
MI6 tarafından iyi değerlendirilmiştir.
Bu dönemde Muhammed Rıza Şah’ın kullandığı taktiklerden biri
de, İran’a yönelik dış baskıları, iç politika aracı olarak kullanarak konumunu
kuvvetlendirmeye ve kendisine dönük sorgulamaların önüne geçmeye, onları
engellemeye çalışmış olmasıdır.
Muhammed Musaddık
Muhammed Musaddık, 1881 yılında Kaçar hanedanından zengin
bir toprak sahibi Türkmen bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. İsviçre’de Lozan
Üniversitesi’nde hukuk doktorasını yaparak 1914’te İran’a dönmüş; 1915 yılında
24 yaşında milletvekili olarak Meclis’e seçilmiştir.[26] Kitleleri
çok ciddi bir şekilde etkileyebilen, çok büyük bir hatiptir.[27]
Muhammed Musaddık, siyasetle ilgilenmeye 1905-1906 Anayasa
Devrimi sırasında başlamıştır. 1913’te İsviçre’den döndükten sonra Tahran
Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde görev yapan Musaddık, 1921’de Ahmed
Kavam hükümetinde Maliye Bakanı, 1923’te Muşir-ed-Dovle hükümetinde Dışişleri
Bakanı olarak görev yapmıştır.[28] Siyasi
hayatını 1906 Anayasası’nın korunmasına ve halk egemenliğine adamış bir hukukçu
olarak Musaddık, 1925’te Başbakan Rıza Han’ın Kaçar Hanedanlığı’nı sona
erdirerek Pehlevi Hanedanlığı’nı kurup kendisini Meclis aracılığıyla Şah ilan
etmesi üzerine siyasetten çekilmiştir.[29] 1925’ten
itibaren Rıza Şah’ın otoritesini arttırmasıyla kendisine karşı çıkan isimlerin
çoğu sürgün edilmiş, tutuklanmış ya da öldürülmüştür. Musaddık ise bir süre
Ahmedabad’daki evinde zorunlu ikamet altında tutulmuş, 1940 yılında ise
Birjand’da hapse atılmıştır.[30]
1941 yılında İttifak Devletleri, Rıza Şah’ın Nazi yanlısı
olduğunu ileri sürerek İran’ı işgal etmişler ve Rıza Şah’ı tahttan indirerek
yerine oğlu Muhammed Rıza Şah’ı geçirmişlerdir. Musaddık bunun üzerinde 1944
yılında yapılan seçimlere iştirak edip milletvekili seçilmiştir. 1925-1944
dönemi siyasetten uzak kalma dönemi olup kendisi tarafından bu dönem,
“İran’daki ilk sürgünlük” olarak adlandırılmıştır.[31]
Musaddık, Nisan 1951’de Başbakan olmuştur. Musaddık’ın
Başbakanlığı, 1951-1953 döneminde kesintilere uğrayarak devam etmiştir.
Musaddık Meclis’e girdiği bu yeni dönemde İran Ulusal Cephesi’ni/Millî
Cepheyi örgütlemiştir. [32]
Millî Cephe Hareketi
Ekim 1949’da Musaddık ile beraber yirmi kişilik bir grup
siyasetçi ve aydın, Şah’a taleplerine iletmek üzere bir araya gelmiş ve saray
bahçesinde Şah’ı protesto eden bir eylem gerçekleştirmişlerdir. Millî Cephe’nin
temelleri bu eylemle atılmıştır. Bu eylem yaklaşık sekiz ay süren Meclis
seçimleri devam ederken gerçekleştirilmiştir.[33]
Eylemci grubun temel talepleri, “Seçimin adil ve serbest
şekilde düzenlenmesi, sıkıyönetimin kaldırılması, basın özgürlüğünün
sağlanmasıdır.”
Bu grup, “Millî Cephe” adı altında gevşek bir koalisyon
oluşturmuş, partiler üstü bir tutum benimsemişlerdir. Grubun düşüncelerine
destek veren her siyasi görüş, parti, örgüt ve sendika gruba katılabilirdi.
Zamanla gayrimemnun gruplardan olan, serbest meslek sahipleri, bazaar esnafı,
dini cemaatler, bazı toprak ağaları, aşiret liderleri, sendikalar, ılımlı sol
ve liberal gruplar Millî Cephe çatısı altında bir araya gelerek çok geniş bir
cephe oluşturmuşlardır. Bu yapı, Millî Cephe Hareketi’ni hem çok güçlendirmiş
hem de bölünmesi için gerekli olan tohumu bünyesine taşımıştır.
Çok farklı arzu, istek, özlem ve beklentileri olan Millî
Cephe Hareketi, her kesimin isteğini aynı oranda karşılama imkânına sahip
olamayacağından dolayı, zamanla bölünmesi mukadderdi. Nitekim Musaddık
darbesinde, Millî Cephe ittifakı, darbeciler tarafından çok planlı bir şekilde
çözülmüş ve bir kısmı Başbakan Musaddık’ın karşısında açık bir şekilde yer
almıştır.
Millî Cephe’nin programı “Sosyal adaletin tesisi, anayasal
kanunların korunması, serbest seçimler ve siyasi görüş ifade etmede özgürlüğün
sağlanması, ekonomik durumun iyileştirilmesi” amaçlarını içeriyordu.
Millî Cephe Hareketi’ne göre İran’ın millî çıkarlarına zarar veren,
ülkenin ve milletin geleceğine tehdit oluşturan iki ana unsur vardır: 1- Zorba
Devlet, 2- Kolonyal Tahakküm.
Millî Cephe Hareketi’ne göre, “devletin zorba iktidarını
sona erdirmenin yolu, anayasanın tam anlamıyla uygulanarak halk iradesinin
Meclis’e ve siyasete yansıması; kolonyal tahakkümü sona erdirmenin yolu
ise İngiliz şirketi tarafından işletilen İran petrol sanayisini
millîleştirerek, İran’ın kendi doğal kaynağını çıkarma, işleme ve satma hakkına
sahip olması” ile mümkündür.[34]
Millî Cephe Hareketi, 1950 seçiminde sekiz üye ile Meclis’e
girmiştir. Milletvekili sayısının azlığına rağmen verdiği etkili mücadelenin
sonucunda çok ciddi bir toplumsal destek almıştır. Anayasanın “Şah hüküm
sürmeli; yönetmemeli” prensibini uygulamak ve Meclis’e müdahalesini engellemek,
seçim ve basın kanunlarını daha özgür hale getirmek için anayasal reform
çalışmalarına ağırlık vermiştir. Kolonyal tahakküme son verebilmek için
meclisteki Petrol Komisyonu’nda aktif görev almışlardır. Komisyon başkanlığını
Musaddık’ın alması, önemli bir başarı olup Millî Cephe Hareketi’nin
kamuoyundaki etkisini artırmasına vesile olmuştur.
Petrolün Millîleştirilmesi
1901 yılında İran petrolünü 60 yıllığına kontrollerine alan
İngilizler, 1933’te Şah ile yaptıkları anlaşma ile bir 60 yıl daha kendilerini
garantiye almışlardır. İran petrollerinin işletim hakkını İngiliz Anglo-İran
Petrol Şirketi (Anglo-Iranian Oil Company) almıştır. 1933 imtiyaz antlaşmasına
göre İran yönetimi, kendi petrollerinde ancak % 15-20 oranında bir hakka
sahiptir.
1950 itibarıyla İran petrol sahalarında 32,1 milyon ton ham
petrol üretilmekteydi. Anglo-Iranian Oil Company (AIOC), İran petrollerinden
170 milyon pound kâr elde etmiştir. Bunun % 30’unu İngiliz hükümetine vergi
olarak vermekteydi. İran bu petrol gelirinden ancak 44,9 milyon dolar
almaktaydı. Oysa aynı dönemde ABD hâkimiyetindeki Suudi Arabistan yataklarından
26,2 milyon ton petrol elde edilmekte ve Suudi yönetimi bu üretimden 111,7
milyon dolar pay almaktaydı. Bu adaletsiz durum İran tarafında ciddi
rahatsızlık meydana getirmiş ve antlaşmanın yeniden müzakere edilmesi
gerekliliğini ortaya koymuştur. Yapılan görüşmelerin sonucunda 1949’da AIOC ile
İran Hükümeti arasında “Tamamlayıcı Petrol Antlaşması” imzalanmıştır. Bu
anlaşma ile İran’ın payı % 30’a çıkarılmıştır. Fakat aynı dönemde Suudi
Arabistan’la Arabian-American Oil Company (ARAMCO) arasında yapılan anlaşmada
taraflar arasında kârın % 50-50 olarak paylaşılması kararı alınmıştır. Bu
anlaşma sonucunda 1949’da 38 milyon dolar olan Suudi Arabistan’ın yıllık petrol
geliri 1950’de 111,7 milyon dolar’a çıkmıştır. Ayrıca İngiliz şirketinin karşı
çıkmasına rağmen Irak hükümeti ile de yeni bir kar paylaşım antlaşması
imzalanmıştır.[35]
Suudi Arabistan ve Irak’taki bu gelişmelerden Kasım
1950’nin başında İran yönetimi haberdar olunca, İran Meclisi’nce henüz
onaylanmamış olan “Tamamlayıcı Petrol Antlaşması” askıya alınmıştır.
Musaddık’ın başkanı olduğu Petrol Komitesi de yeni bir petrol antlaşması
konusunda çalışmalarını hızlandırmıştır.17 Aralık 1950’de Parlamento Petrol
Komisyonu ülkedeki petrol sanayisinin millîleştirilmesi gerektiğine dair
tavsiye kararı almıştır. Bu karara Ayetullah Kaşani bir fetva yayımlayarak
destek vermiş ve halkı 24 Aralık’ta Kraliyet Camii’ne davet etmiştir. Burada
çeşitli konuşmacılar tarafından millîleştirmenin doğruluğuna dair binlerce
kişilik kalabalığa vaazlar verilmiştir. Dönemin İran Başbakanı Razmara,
“İran’ın henüz kendi petrolünü çıkaracak ve uluslararası pazarlara aktaracak kapasitesi
olmadığını” düşündüğünden millîleştirme konusuna çekince koymuştur. Başbakan’ın
bu tavrı, Millî Cephe kampanyasının daha da sertleşmesine vesile olmuştur. 1951
yılının Şubat ayının sonuna doğru İngilizler, görüşmelerin yeniden yapılmasına
razı gelmişler; fakat 7 Mart 1951’de Başbakan Razmara bir suikast sonucu
öldürülmüştür.
Musaddık’ın başkanlığındaki Petrol Komisyonu, İngiltere ile
imzalanan 1933 Antlaşması ile Temmuz 1949’da imzalanmış Ek Antlaşma’yı
incelemek ve Meclis’in onayına sunmakla sorumluydu. Petrol Komisyonu, Mart
1951’de Ek Antlaşma’yı reddetmiş ve petrol sanayisinin millîleştirilmesine dair
tasarıyı kabul etmiştir. Komisyonun teklifi, 13/15 Mart 1951’de Meclis’e
sunulmuş ve yapılan açık oylama sonucu tasarı, oybirliği ile kabul edilmiş ve
İran petrol sanayisi millîleştirilmiştir.[36]
20 Mart 1951’de Şah, Hüseyin Ala’yı Başbakan olarak
atamıştır. Meclis, petrol
konusunda alına kararın hemen uygulanmasını ve AIOC’un petrol endüstrisindeki
varlıklarını hükümete devretmesini istemiştir. Petrolün millîleştirilmesi
konusunda yapılan baskılar sonucu Başbakan Ala 28 Nisan 1951’de istifa
etmiştir. Bu istifanın ardından Musaddık, Meclis’teki 100 vekilin 79’unun onayı
ile Başbakanlığa aday gösterilmiştir. Meclis dışındaki Ayetullah Kaşani
Musaddık’a desteğini kamuoyuna açıklamış; Millî Cephe ve Kaşani taraftarları
Musaddık’a destek vermek amacıyla sokaklara çıkmışlardır. 30 Nisan 1951’de Şah,
Musaddık’ı Başbakan olarak atamak zorunda kalmıştır.[37]
Musaddık yönetimi öncelikle şu iki ana noktaya
odaklanmıştır: 1- Petrolün millîleştirilmesi yasasını uygulamaya geçirmek ve
buradan sağlanacak gelirle
ekonomiyi canlandırmaktı. 2- Parlamento ve Belediye seçimlerine ilişkin bir
seçim yasası reformu gerçekleştirmekti.[38]
Musaddık hükümeti ilk olarak petrolün millîleştirilmesi
meselesine odaklandı, Ulusal İran Petrol Şirketi (NIOC) kuruldu ve AIOC ile
görüşmelere başlandı. Musaddık’a göre, “AIOC, İngiltere’nin İran’ın iç işlerine
karışmasının bir aracıydı. İran siyasetinin yozlaşmasına ve İran halkının
fakirleşmesine neden oluyordu.” Bu nedenle Musaddık, petrolün millîleştirilmesi
konusunda tavizsiz ve sert bir tavır içine girmiştir. “İngiltere ise ancak
petrol üretim süreçlerindeki kontrolü kabul etmekteydi.”[39] Bu
tutum görüşmeleri çıkmaza sürüklemiştir.
Görüşmelerin kesilmesi üzerine ABD devreye girerek Averell
Harriman’ı Musaddık hükümeti ile görüşmek üzere görevlendirmiştir. 1951’in
Ağustos ayında Tahran’da İran, İngiliz ve ABD’li yetkililer ile yaptıkları
görüşmelerin sonunda İngilizler, “Petrol üretim süreçlerinin tamamından sorumlu
olacak kişinin bir İngiliz yönetici olması” şartıyla “Petrolden elde
edilen kârın ancak yarısını verebileceklerini” kabul etmişlerdir. ABD’li
yetkililer de bu görüşü desteklemiştir. Millîleştirme yasasına uymayan bu talep
İran tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerinde 1951 Eylül’ünde Musaddık,
“İngiliz petrol şirketinin sahip olduğu petrol kuyularının boru hatlarıyla
birlikte NIOC kurumuna devredilmesi” talimatını vermiştir.[40]
Musaddık’ın bu kararının ardından İngiltere şunları yapmaya
başlamıştır:
- İran’daki
petrol şirketinin tüm personelini tahliye etmiştir.
2- İran’a ham madde ve materyal ihracatını keserek Fars
Körfezi’ni deniz ablukasına almış ve yiyecek ithalatı da dâhil olmak üzere
ekonomik ambargo uygulamaya başlamıştır.
3- Bölgede bulunan Mauritius adlı İngiliz Kruvazörün yanına
4 Destroyer daha göndererek Abadan yakınlarında askeri tatbikat yapmış, bölgeye
yeni Kara ve Hava Kuvvetleri göndermiştir.
- Konuyu
Birleşmiş Milletler ve Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na taşıyarak
İran petrolü meselesini uluslararası bir sorun haline getirmeye
çalışmıştır.
- Musaddık’ı
düşürmek için MI6’yi görevlendirmiş ve darbe hazırlıklarını başlatmıştır.[41]
Musaddık İngiltere’nin meseleyi BM’ye taşıması üzerine, uluslararası
alanda davasını savunarak İran’ın kendi doğal kaynakları üzerinde denetim hakkı
olduğunu vurgulamıştır. Musaddık’ın bu mücadelesi, diğer mazlum ve mağdur
ülkeler için de uyandırıcı ve moral verici olmuştur. Dolayısıyla sömürgeciler
için Musaddık kötü bir örnek olarak ortaya çıkmakta ve etkinliğini
artırmaktadır. BMGK’da 49 gün süren çalışmaların sonucunda Musaddık başarı
kazanarak 22 Kasım 1951’de ülkesine dönmüştür. İngiltere, BMGK istediği sonucu
alamadı fakat İngiliz karşıtlığının etkisiyle İran petrollerine olan ilgide bir
artış olmuştur. Ülkeye dönüşünde Musaddık yaptığı çalışmaları parlamentoya
sunarak meclis ve senatodan güvenoyu almıştır.
Musaddık’ın BMGK’daki mücadelesi, duruşu, İran petrolünü
yabancı bir güç karşısında Millîleştiren bir kahraman olmasını sağlamış
ve Time dergisi tarafından yılın devlet adamı olarak
seçilmiştir.[42]
Sonun Başlangıcı Olarak Millî Cephe İttifakının Çözülmesi
Ancak bütün bu olumlu gelişmelere rağmen İngiliz kuşatması
sonuç vermiş, İran’ın petrol ihracatı yirmide birine düşmüştür. Aynı anda Suudi
Arabistan, Irak ve Kuveyt, petrol üretimini arttırarak İran’a uygulanan
ambargonun dünya piyasalarını çok olumsuz etkilemesini engellemişlerdir.[43]
İçerde işsizlik ve hayat pahalılığı artmaya başlamış; toprak
ağaları, İngiliz yanlısı Şah ve adamları gittikçe dozu artıran bir muhalefet
geliştirerek, karşı saldırıya geçmişlerdir. İç siyasette işler bu şekilde
kötüye gitmeye başlayınca Musaddık’da otoriterleşme eğilimleri öne çıkmaya
başlamıştır. Musaddık, ordunun kontrolünü Şah’tan almak için Savunma Bakanlığı’nda
yasal bir değişiklik yapmak istemiş, bu istek Şah tarafından reddedilmiştir.
Başlayan krizle baş edebilmek için kendisine bazı olağanüstü yetkiler
verilmesinde Musaddık ısrarcı olmuştur. Bu yetkiler kendisine verilmeyince
Temmuz 1952’de Başbakanlık’tan istifa etmiştir.
Musaddık’ın yerine atanan yeni Başbakan’ın ilk işi,
İngiltere ile petrol gelirleri konusunda anlaşmaya çalışmak olunca çok ciddi
bir toplumsal muhalefet ortaya çıkmış, 5 gün süren etkili bir genel grev
sonucunda hayat durmuş ve olaylarda 250 kişi ölmüştür. Bunun üzerine Şah,
Musaddık’ı tekrar Başbakan atamak zorunda kalmıştır.[44]
5 günlük eylem sonunda Musaddık’ın yeniden Başbakan
atanması, Musaddık’ı daha da güçlendirmiştir. Ağustos 1952’de Meclis,
Musaddık’ı iç siyasette düzeni sağlayabilmesi için altı aylığına tam yetkili
kılarak olağanüstü yönetim yetkisi vermiştir. Daha sonra da bu yetki altı ay
daha uzatılmıştır.
Musaddık bu yetki ile beraber kanun niteliğinde kararnameler
çıkarma hakkına da sahip olmuş ve seri halde reformlara girişmiştir. Şah’ın
yetkilerini sınırlandırmış, toprak ağalarının gücünü kırmış, Meclis’in üye
sayısını azaltmış ve 3 Ağustos 1952’de Meclis’i feshedip yeni bir Meclis
seçtirmek için harekete geçmiştir.[45]
Musaddık’ın reform hareketi ve otoriterleşme eğilimi sonun
başlangıcını getirmiş ve Millî Cephe Hareketi’nin bölünmesine ve arkadaşları
tarafından “diktatörlükle suçlanmasına” sebebiyet vermiştir.[46] CIA
ve MI6 bu süreci çok iyi değerlendirmiştir.
[1] Can, B., İslâm
Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel
Savaş”, Umran, Eylül 2017. Can, B., İslâm Coğrafyası ve
Küresel Savaş-2: Küresel Savaş Türkiye Üzerinden Mi(!)? Çıkarılmak
İsteniyor, Umran, Ekim 2017.
[2] Texe
Mars, İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul,
2002, s.100-120.
[3] Varsden,
V., Siyon Liderlerinin Protokolleri, Protokol No: 10, Kum
Saati Yayınları, İstanbul, s.53.
[4] Varsden,
V., a.g.e, s.36.
[5] Foster J.B.
‘Emperyal Amerika ve Savaş’, Cosmo Politik, sayı: 6, Sonbahar
2003, s.39-45.
[6] Can., B., 21.
Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslâm Cumhuriyeti, Umran
Dergisi, sayı:117, 2004, s.15-25.
[7] Texe
Mars, a.g.e., s.100-120.
[8] Meydan, S.,
“Amerikancı Darbeler”, Sözcü, 28 Ocak 2019. Oktay, H; Cerrah,
U; “İran Krizi ve Bölgesel Güvenlik Raporu”, Kafkasya Stratejik Araştırmalar
Merkezi, Ankara- 14 Mayıs 2018.
[9] Can, B., İslâm
Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, Umran, Eylül
2017. Can, B., İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: Küresel Savaş Türkiye
Üzerinden Mi(!)? Çıkarılmak İsteniyor, Umran, Ekim 2017. Can,
B., “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan”, Umran, Mayıs
2017.
[10] Stephan
Kinzer, Şah'ın Bütün Adamları, İletişim, İstanbul, 2004.
Özkaya Ö., Amerika’nın Ortadoğu’da İlk Darbesi: Çizme Operasyonu; Nasıl
Darbe Yapılır, BSR yayın Grubu, 2011, İstanbul.
[11] Oktay, H;
Cerrah, U, a.g.e.
[12] Stephan
Kinzer, a.g.e., Özkaya Ö., a.g.e., Oktay, H;
Cerrah, U; a.g.e., “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”,
Dünya Bülteni /Tarih Dosyası, 22 Ağustos 2013; https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/batinin-musaddik-darbesi-ve-arka-plani-h271641.html
[13] Oktay, H;
Cerrah, U; a.g.e. “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka
Planı”, a.g.y.
[14] Roosevelt,
K., Karşı Darbe, CIA İran’da, Timaş, İstanbul, 2007.
[15] Oktay, H;
Cerrah, U; a.g.e.
[16] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.y. Alptuğ Kuduoğlu, “İran’da
Musaddık Dönemi: 1951-1953”, İran Çalışmaları Dergisi, cilt: 2,
sayı: 2, s: 37-62, Geliş Tarihi: 23.12.2018, Kabul Tarihi: 04.02.2019, DOI:
10.33201/iranian.501095
[17] Stephan
Kinzer, a.g.e. Özkaya Ö., a.g.e. Oktay,
H; Cerrah, U; a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.
[18] Stephan
Kinzer, a.g.e. Özkaya Ö., a.g.e. Alptuğ
Kuduoğlu, a.g.e. Ediz, İ., “Orta Doğu’da Askeri
Darbelerin Perde Arkası: İran’da Musaddık Neden Devrilmişti?,” https://www.star.com.tr/acik-gorus/orta-doguda-askeri-darbelerin-perde-arkasi-iranda-musaddik-neden-devrilmisti-haber-1139114/
[19] Stephan
Kinzer, a.g.e.
[20] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.
[21] Stephan
Kinzer, a.g.e.
[22] Stephan
Kinzer, a.g.e.
[23] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.
[24] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.
[25]Stephan Kinzer, a.g.e.
Özkaya Ö., a.g.e. “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka
Planı”, a.g.e.
[26] Stephan
Kinzer, a.g.e. Özkaya Ö., a.g.e.. “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.
[27] Roosevelt,
K., a.g.e.
[28] Özkaya
Ö., a.g.e. “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.
[29] Sinkaya, P., A.,
“İran, Musaddık ve Darbe”,18.10.2016 https://orsam.org.tr/tr/iran-musaddik-ve-darbe/
[30] Alptuğ
Kuduoğlu, a.g.e.
[31] Ali Bulunmaz, “İran’ın Hafızasından
Silinmeyen Lider: Muhammed Musaddık” Jan 15, 2018
[32] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.
[33] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ
Kuduoğlu, a.g.e.
[34] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.
[35] Sarıkaya, Y.,
Geçmişten Günümüze İran: Tarih, Siyaset, Toplum ve Kültür Raporu, Türk
Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı, Dış Politika
Araştırmaları Merkezi Rapor No: 2 // Kasım 2012, www.turkakademisi.org.tr
[36] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Sarıkaya, Y., a.g.e.
[37] Alptuğ
Kuduoğlu, a.g.e. Sarıkaya, Y., a.g.e.
[38] Sarıkaya, Y., a.g.e.
[39] Sarıkaya, Y., a.g.e.
[40] Sarıkaya,
Y., a.g.e.
[41] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Ediz, İ., a.g.y.
[42] Alptuğ,
Kuduoğlu,a.g.m., Ediz, İ., a.g.y.
[43] Alptuğ,
Kuduoğlu,a.g.m., Ediz, İ., a.g.y.
[44] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.
[45] “Batı'nın
Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ,
Kuduoğlu,a.g.m.,
[46] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ, Kuduoğlu,a.g.m. Sarıkaya, Y., a.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder