1 Haziran 2019 Cumartesi

MUSADDIK DARBESİ VE TÜRKİYE-1


(Umran Dergisi Haziran 2019 Yazısıdır)

Şer ittifakı Türkiye’de Taksim Kadife Darbe Süreci ile 15 Temmuz sosyolojik amaçlı askeri darbe girişiminin bir karışımı olan yeni bir darbe türünü (melez darbe) yürürlüğe koymak istiyor gibi bir durum söz konusudur. Şer İttifakının öngördüğü darbe şekli, 1953 yılında İran Başbakanı Musaddık’ın CIA+MI6 iş birliği ile düşürülmesi darbesinin benzeri bir darbe olabilir.

“1953’te Birleşik Devletler İran’ın halk tarafından sevilen Başbakanı Muhammed Musaddık’ın iktidardan indirilmesini düzenlemede önemli rol oynadı.” ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, 17 Mart 2000

“Amerika, Soğuk Savaş’ın ortalarında demokratik yollarla seçilmiş İran Hükümeti’nin devrilmesinde rol oynamıştır.” ABD Başkanı Barack Obama, 4 Haziran 2009  

Son günlerde ABD’nin Irak’a asker gönderme kararı, Amerikan vatandaşlarının bölgeyi terk etmesini istemesi, bölgede Suud tankerlerine saldırılar yapılması, İsrail’in İran karşıtı kullandığı saldırgan dil, İran’la daha önce yapılmış nükleer antlaşmadan ABD’nin tek yanlı olarak çekilmesi ve İran’a konan ambargonun sertleştirilmesi, Doğu Akdeniz’de enerji savaşlarının yoğunlaşması, İngiltere ve ABD’nin bölgeye savaş gemileri, savaş uçakları göndermesi, İsrail-Mısır-Güney Kıbrıs-Yunanistan’ın enerji işbirliği yapması ve doğu Akdeniz’de Doğal gaz aramalarını ABD şirketine vermeleri, Yunanistan’ın Türkiye’yi ekonomik ambargo uygulamakla tehdit etmesi, Türkiye’nin doğu Akdeniz’de, kendi kıta sahanlığında doğal gaz aramaya başlaması karşısında, ABD, AB ve Rusya’nın -tonları farklı olsa da- tepki koymaları; Türkiye’de terör saldırılarının birden bire artmış olması, gerek Türkiye ve gerekse bölgede Şer İttifakının (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm), yeni provokasyonları ile karşı karşıya kalınabileceği ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir.

İslâm coğrafyasında vuku bulan geçmişteki benzer olaylar, Şer İttifakının (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm), İslâm coğrafyasında uyguladığı “Kaostan Kaynaklanan Düzen” (”Yaratıcı Savaş”/“Düzeltici Savaş”) stratejisinin bir sonucu idi. İkinci nesil kadife darbe zinciri olan “Arap Baharı” ve üçüncü nesil kadife darbe olan Taksim Kadife Darbe Süreci, bu teorinin/stratejinin uygulanmasından başka bir şey değildi. ABD Başkanı Trump’ın iktidarı ile birlikte başlatılan gerilim politikaları, Şer İttifakının 3. Dünya savaşını başlatabilmek için yeni bir aşamaya geçilmek istendiği görüntüsü vermektedir.[1] Bölge ülkelerinin bu tuzağa düşmemeleri gerekmektedir.

Şer ittifakı Türkiye’de Taksim Kadife Darbe Süreci ile 15 Temmuz sosyolojik amaçlı askeri darbe girişiminin bir karışımı olan yeni bir darbe türünü (melez darbe) yürürlüğe koymak istiyor gibi bir durum söz konusudur. Şer İttifakının öngördüğü darbe şekli, 1953 yılında İran Başbakanı Musaddık’ın CIA+MI6 iş birliği ile düşürülmesi darbesinin benzeri bir darbe olabilir. O nedenle Türkiye’nin bu süreci en az zararla atlatabilmesi için Musaddık darbesinin çok iyi analiz edilmesi, Türkiye’yi yönetenlerin, milletin, STK’ların, cemaatlerin/hareketlerin bu darbeden gereken dersleri çıkartıp buna uygun davranması gerekmektedir.

Bu yazı serisinde CIA+MI6’nın İran’da gerçekleştirdiği Musaddık darbesi incelenecektir.

“Kaostan Kaynaklanan Düzen”deŞer İttifakının Darbeler Zinciri

Şer ittifakı, “kaos teorisine” dayanan bir strateji izlemektedir. Bu teoride, her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilecek bir çatışma ortamı, istenen kargaşayı sağlayacaktır. Komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine düşman olduğu, çatıştığı, kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı bir kaos ortamı, bu şeytani mekanizmanın ana ilkesidir. Buna, ‘Ordo Ab Chao’(‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’) adını vermektedirler.[2]

Kaos, zıtların çatışmasına dayanan bir teoridir. Kaos yaklaşımının en önemli boyutu, son derece zıt fikirlerin ve bilgilerin kamuoyuna servis edilip insanların ve ülke yönetimlerinin karar vermesine mani olmak, kafa karışıklığı meydana getirip gerçekleri görmesini, arkada kurulan tezgâhları fark etmesini engellemektir.[3]

‘Tez, anti tez, çatışma ve sentez’ düzleminde meydana getirilen bir kaos, dün kapitalizm-komünizm çatışması üzerine kurulu iken; bugün dinler, mezhepler, etnik yapılar ve medeniyetler üzerine oturtulmuştur. Büyük Ortadoğu coğrafyasında yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel çatışmaların kökeninde, “kaostan düzene geçiş” yaklaşımı yatmaktadır. Kaosun müsebbibi olarak din, mezhep ve milliyetler gösterilerek bütün din, mezhep ve milliyetlerin kaldırılması, küreselleşme adına istenmektedir.[4]

Şer İttifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail), küresel imparatorluk için hedef aldığı ülkeleri, alt etnik ve mezhebi gruplara bölüp yeni uluslar oluşturmayı bir strateji olarak benimsemiştir:  “Afganistan’ın Geleceğinde Amerikan Politikası Eski Koordinatörü Richard Haass: Tek başına güç kullanımı, politik değişikler için yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol, değişik şekillerde karışıklık yaratmaktır. Ulus inşa etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce tüm karşı çıkanları yok edeceksin ve daha sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.”[5]  

Bu politika, önce Irak ve Afganistan’da, sonra “Arap Baharı” denilen 2. Nesil Kadife Darbe süreciyle birlikte Ortadoğu’daki ülkelerde uygulamaya sokulmuştur. Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile birlikte başlatılan 3. Nesil Taksim Kadife Darbe Süreci ve 15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişimi ile Türkiye’de uygulanmıştır ve uygulanmaktadır.

2003 yılında ABD düşünce kuruluşlarından RAND Corporation tarafından hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı rapor; Büyük Ortadoğu coğrafyasında kaos ortamı meydana getirip “yeni uluslar”, “yeni dinler”, “yeni mezhepler” inşa etmenin yolunu göstermektedir.[6]

Bugün, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin yeniden yapılandırılması için (Şekil-1), Afganistan-Pakistan hattında, Irak-Suriye-Filistin-Lübnan hattında, Katar-Yemen-Somali-Sudan hattında ve Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar, ‘kaostan kaynaklanan düzen’ teorisinin uygulanmasının sonucudur:  “Kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-parlak zırhlı şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaos’un ardından illuminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu.”[7]  

Şekil-1: Büyük Ortadoğu Projesi Kapsamında Öngörülen Yeni Harita

Bu yaklaşımı ilke edinmiş olan Şer İttifakı, 20 ve 21. yüzyılda jeostratejik önemi olan ve Şer İttifakının boyunduruğuna girmeyip karşı duran pek çok ülkede, fiili işgal, askeri darbe, postmodern darbe ve kadife darbelerle iktidarları düşürmüş; bazı ülkeleri de bölmüştür. Bu darbelerden bazıları aşağıda isim olarak verilmektedir[8]:

  • 23 Ocak'ta Venezuela'da seçilmiş Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun yerine ABD destekli muhalefet lideri Juan Guaido’nun kendisini geçici devlet başkanı ilan etmesi ve ABD’nin Guaido’yu geçici devlet başkanı olarak tanıması,
  • İran'da 19 Ağustos 1953’te CIA+MI6 destekli askeri darbe ile Başbakan Musaddık'ın iktidardan düşürülmesi (TPAJAX Operasyonu/”Çizme Operasyonu”).

Darbenin ana sebebi, İngilizlerin elinde bulunan İran petrollerinin millîleştirilmesi ve Sovyetler Birliği ile ilişki kurulmasıdır. 

  • 1957'de CIA, Endonezya devlet başkanı Sukarno'ya yönelik askeri darbe girişiminde bulundu fakat başarısız oldu. Ancak 1 Ekim 1965'te Suharto liderliğindeki ordu, Amerika’nın desteği ile Sukarno’yu devirdi. Darbenin sebebi, dünyadaki bağımsızlık hareketlerini desteklemek, Millî kaynakları kontrol etmek, SSCB ve Çin ile çok iyi ilişkiler kurmak ve Doğu Avrupa’dan silahlar satın almış olmaktır.
  • 1950'de Guatemala’da Albay Jacobo Arbenz Guzman başkan seçilmiştir. 1954 yazında, Albay Castillo Armas'ın eğittiği paralı askerler, ABD hava desteğiyle Honduras ve Nikaragua'daki üslerinden harekete geçip Guatemala'ya girmişler ve Devlet başkanı Arbenz’ı düşürmüşler. Darbe sebebi, Guatemala ekonomisini kontrol eden Guatemala'nın demiryollarını, limanlarını, muz bahçelerini işleten United Fruit Company adlı yabancı şirket’in elinden bunların alınmış olması, United Fruit'in 234 bin dönümlük arazisinin kamulaştırılması ve Çekoslovakya'dan silah satın alınmak istenmesidir.
  • 1964 ve 1970 yıllarında sosyalist Salvador Allende, ABD’ye rağmen Şili başkanlık seçimlerini kazanıp Şili’ye devlet başkanı olmuştur. 11 Eylül 1973'te General Augusto Pinochet’in askeri darbesi ile Allende iktidardan düşürülmüştür. Darbe sebebi, Şili'nin bakır üretimini elinde bulunduran iki Amerikan sermayeli şirketin elinden kamulaştırma yapılarak bakır üretiminin alınmış olmasıdır.
  • Paraguay, Brezilya, Bolivya, Uruguay, Arjantin, Yunanistan, Vietnam ve daha pek çok ülkede Amerikancı darbeler olmuştur.
  • Amerikancı darbelerden en çok nasibini alan ülkelerden biri de Türkiye’dir.

Türkiye’deki siyasi iktidarların ideolojik yapısı ne olursa olsun Türkiye’nin menfaatine ve ABD’nin aleyhine olan herhangi bir politika izlediklerinde darbelerle (askeri darbe, postmodern darbe, kadife darbe ve muhtıra) düşürülmüşlerdir:

27 Mayıs 1960’da Menderes iktidarı sanayileşmek ve SSCB ile ilişki kurmak istediğinde Askeri darbeyle düşürülmüştür.

Demirel İktidarı, sanayileşme ve SSCB ile anlaşmalar yaptığı için 12 Mart 1971 muhtırası ile iktidardan düşürülmüştür.

Demirel iktidarı, afyon üretimini tamamen yasaklamadığı ve Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine müsaade etmediği için 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile düşürülmüştür.

Erbakan iktidarı, D-8’leri kurduğu, İslâm dünyası ile bağları kuvvetlendirmek istediği, İran’la doğal gaz anlaşması yaptığı, Kıbrıs’tan taviz vermediği,  her alanda sanayileşmeye öncelik ve ağırlık verdiği için 28 Şubat 1997 postmodern darbesi ile düşürülmüştür.

Ecevit iktidarı, İran’la yapılan doğal gaz anlaşmasını iptal etmediği, ABD’nin Irak operasyonuna müsaade etmediği, Kıbrıs ve Ermenistan sorunlarını ABD’nin istediği şekilde çözmediği için düşürülmüştür.

27 Nisan 2007 e-muhtırası, Taksim Kadife Darbe Süreci ve 15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişimleri; Erdoğan iktidarının Şangay İşbirliği Örgütü’ne girmek istemesinden, Çin ve Rusya’dan füze savunma sistemleri almak ve ticareti geliştirmek istemesinden, Irak ve Suriye’de Şer İttifakından bağımsız politika izlemesinden, Somali, Sudan ve Katar’da askeri üsler açıp “bayrak göstermesinden”, Halk Bankası üzerinden TL ile uluslararası ticaret yapmasından, Kıbrıs meselesini Şer İttifakının istediği şekilde çözmemesinden ve Doğu Akdeniz’de petrol-doğalgaz aramaya başlamasından dolayı yapılmışlardır.

Türkiye açısından Şer İttifakı destekli, Musaddık Darbesi özelliklerini ihtiva eden melez bir darbe tehlikesi hâlâ daha mevcuttur ve süreç devam etmektedir!

O nedenle genel olarak sosyal hadiselerde, özel olarak da değişik darbe şekillerinde etkili olan faktörleri, parametreleri ana hatları ile ele alıp incelemekte fayda vardır.

Sosyal Hadiselerde Etkili Dört Temel Dinamik

Sosyal hadiseleri ele alıp değerlendirirken, analiz yaparken şu dört dinamiğin göz önüne alınmasında fayda vardır:

  • İç dinamikler
  • Bölgesel dinamikler
  • Küresel dinamikler
  • İlahi irade

İlahi irade boyutu bu çalışmada ele alınıp değerlendirilmeyecek; daha sonra özel olarak, daha geniş bir kapsamda analiz edilecektir.

İç Dinamikler

Darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya zorlaştıran iç parametreleri, genel olarak aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz[9]:

  1. Toplumsal Yapı:
    • Demografik Parçalanmışlık: etnik unsurlar arasında ve farklı inançlar arasında kin ve nefretin yayılma derecesi,
    • Değerlerin yozlaşması, toplumsal bağların çözülmesi,
    • Yabancı istihbarat mensuplarının öğrencilerin arasına sızarak iyi bir konum elde etmiş olmaları,
    • Şiddetin yaygınlaşması, suç oranlarında artış,
    • Güvensizlik dalgasının yaygınlaşması,
    • Bizzat dışarıdan finanse edilen işbirlikçi sivil toplum örgütlerinin var olması,
    • Öğrencilerin ve gençlerin biriken öfkesi, 
    • Halkın yönetime ve sisteme karşı güvensizliği, biriken öfke, gittikçe artan küskünler kitlesi, gayrimemnunlar ittifak imkânları
    • Cemaatler, hareketler, STK’ların durumu, tepkileri, dayanma güçleri, halkla bağları, olaylara tepkileri, kimin yanında yer alacağı.

2- İktidarın Durumu:

  • İktidardakilerin Bütünlük Düzeyi:
    • Liderle iktidar arasındaki uyum,
    • Liderle halk arasında ilişki; Parti ile Halk arasındaki ilişki,
    • Liderin kadrosunun birikimi, bütünlüğü ve lidere bağlılık düzeyleri,
    • İktidarın iktidar olma kararlılığı,
    • Muhtemel gelişmeler karşısında halkın tepkisi, gençliğin tepkisi, gayrimemnunların tepkisi 
  • Yönetimdeki Zaaflar:
    • Yöneticilerin lükse, israfa kaymaları, yolsuzluklarının olup olmaması,
    • Halka karşı duyarsızlaşmaları,
    • Eş, dost, akraba ve yandaşlık ilişkisi, 
    • Aile saltanatı,
    • Diktatörlük eğilimleri, imajı, intibaı.
  • Yönetimden Dışlanmış Olanların Etkisi:
    • Kitleler üzerindeki özellikle gençlik üzerindeki etkileri,
    • Parti ve yan kuruluşları üzerindeki etkileri,
    • Sivil ve askeri bürokrasi üzerindeki etkileri,
    • STK, gönüllü kuruluşlar, cemaatler üzerindeki etkileri,
    • Medya, akademik dünya, kanaat önderleri ile ilişkileri,
    • Spor kulüpleri ile ilişkileri ve üzerindeki etkileri
    • Diğer siyasi parti ve hareketlerle ittifak yapma kapasite, eğilim ve yetenekleri,
    • Dış güçlerle iş birliği yapma eğilimleri, kapasiteleri,
    • Dışlanan yöneticilerin muhalefet lideri olabilme kapasiteleri.
  1. Muhalefetin Durumu:
  • Muhalefetin parçalı veya bütünleşmiş olması, 
  • Muhalefetin halk ile özellikle gençlikle ilişkisi, gücü, sürükleyiciliği,
  • Muhalefet liderlerinin popülaritesi, güvenirliliği, sempatikliği,
  • Diş Güçlerle işbirliğine girme düzeyi,
  • İktidarı destekleyecek muhalefet partilerini, tarafsızlaştırma veya cepheye dâhil etme imkânları,
  • Spor kulüpleri ile ilişkileri ve üzerindeki etkileri.
  1. Kitle İletişim Araçlarının Durumu:
    • Kimin kontrolünde olduğu,
    • Ülke içinde ve dışında güvenirliliği,
    • Dünya ve bölge kamuoyunu etkileme gücü,
    • Eğlence kültürünü yayıcılığı,
    • İşbirliğine uygunluğu.

5- Yargı ve Güvenlik Güçlerinin Tutumu:

  • İktidara karşı mı? Muhalif mi?
  • Tarafsız mı?
  • Destekliyor mu?
  • Muhtemel hareket tarzları ne olabilir?

6- Ekonomik Yapı:

  • Güçlü mü?
  • Zayıf ve kırılgan noktaları var mı? Varsa nelerdir?
  • İş birliği yapılmasına uygun sermaye güçleri ve zararlarının karşılanması,
  • Üretim, borsa, turizm, hizmet sektörünün durumu,
  • Çıkarılacak krizin ekonomik boyutunun ülkeye, bölgeye ve dünyaya etkileri,
  • Halkın, iş dünyasının, esnafın ekonomik kriz karşısında muhtemel tepkisi, dayanma gücü.

Dış Dinamikler

Her türlü darbede göz önüne alınan dış parametreleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • Ülkenin Jeostratejik, Jeopolitik, Jeoekonomik ve Jeokültürel Durumu:
    • Bölgesel ve küresel güçler için ne anlam ifade ettiği,
    • Bölgeyi etkileyecek jeostratejik konumları,
    • Enerji kaynakları ve ulaşım yolları,
    • Diğer kıymetli yer altı kaynakları,
    • Bölgesel ve küresel güçlerin ülke ile irtibat düzeyleri.

•      Dış güçlerin (Bölgesel ve Küresel Güçlerin) Tutumu:

  • Devletlerin, uluslararası kuruluşların (BM, NATO, IMF, Dünya Bankası) olaya bakışı, tavrı ve müdahale etme kararlılığı,
  • Dış güçlerin (bölgesel, küresel) ya doğrudan ya da elçilikleri aracılığıyla müdahale etme imkânları, süreci etkileme düzeyleri,
  • Dışlanmış yöneticilerle iş birliğinin sağlanması,
  • Eksen çatışmasının süreci etkileme düzeyi.
  • Ekonomik Manipülasyon:
    • İşsizlikle beraber memnuniyetsizlik ve güvensizliği artırmak, mevcut yönetimi sıkıntıya düşürebilmek ve halkın şikâyetlerinin artması için ekonomi ile oynamak. ambargo uygulamak.
    • Borsa ve döviz üzerinden operasyon çekmek.
  • Seçim Gözleyicilerinin Davranışları:
    • Seçim sonuçlarını tanımama, gayrimeşru ilan etme durumları,
    • Seçimlerde hile yapıldı, kampanyası açma durumları,
    • Seçim sonuçlarını uluslararası kamuoyuna yanlış bir şekilde aktarma durumları.

•      Kitle iletişim Araçlarının Tutumu:

  • Dış destek sağlama imkânları,
  • Gerçeği çarpıtarak yansıtma kapasiteleri,
  • İktidarı yıpratabilme güç, imkânları,
  • Kamuoyu üzerindeki etkileri.
  • Yabancı Vakıfların Hedef Ülke İçerisinde Yıpratma Faaliyeti Yürütme İmkânları:
    • İçerde ki sivil toplum örgütleri ile ilişkiler ve verdikleri parasal destek,
    • Gençlikle ilişkileri ve gençliğin kamuoyu oluşturma konusunda eğitilmesi,
    • Gençlere burslar verilmesi ile sempati oluşturulması,
    • Gençleri örgütlemeye fiilen iştirak etme durumları.

Darbe planlayıcıları, böyle geniş bir analiz yaptıktan sonra, 1. Örgüt, 2. Slogan, 3. Medya, 4. Finansman, 5. Eğitim, 6. Lider, 7. Gayrimemnunları toparlamak, 8. Asker ve güvenlik güçlerini kazanmak ya da tarafsızlaştırmak, 9. Yargının desteğini kazanma ya da tarafsızlaştırma, 10. Dış güçlerin desteğini sağlama, 11. Eylemlerin başlama zamanını tespit etme, 12. Psikolojik savaş başlatma, 13. Gerilimi sürekli artırma, 14. Sokak hâkimiyeti kurma, 15. Seçimleri etkileme, 16. Dış güçler ve seçim sonuçları, 17. Gerçek niyetin perdelenmesi, 18. Sonuçlarla ilgili bazen birbiri ile tezat teşkil eden çok farklı eylem şekillerini ortaya koymaktadırlar.

Musaddık Darbesine ilişkin yapılan planlama bu çerçevede bir sonraki yazıda, ele alınacaktır. Burada, Musaddık darbesine ilişkin bir arka plan analizi, ana hatları yapılmaktadır:

  • Musaddık Darbesinde Etkili Küresel Dış Dinamikler
    • ABD-İngiltere,
    • Sovyetler (SSCB).
  • Musaddık Darbesinde Etkili Bölgesel Dış Dinamikler
    • Suudi Arabistan,
    • Irak,
    • Mısır.
  • Musaddık Darbesinde Etkili İç Dinamikler
  • Ülkenin jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik durumu,
  • Toplumsal yapı: Dini, mezhebi, etnik yapılar, aşiretler, çeteler,
  • İktidarın durumu: Her türlü gücü elinde bulunduran Şah Muhammet Rıza,
  • Muhalefetin durumu: Millî Cephe, Tudeh, Ulema/Mollalar, diğer siyasi partiler,
  • Kitle iletişim araçlarının durumu: parçalanmış,
  • Yargı ve güvenlik güçlerinin tutumu: parçalanmış,
  • Ekonomik yapı: Sömürge ekonomisi.

İran’in Jeostratejik, Jeopolitik ve Jeoekonomik Durumu

İran’ın merkezinde büyük çöller, tuz ovaları var ve insan yaşamına elverişli değil. İran’da Deşt-i Kebir ve Deşt-i Lût olmak üzere iki önemli çöl; Zagros ve Elbruz sıradağları olmak üzere de iki önemli sıradağ zinciri vardır. İran üç tarafındaki dağlar ve dördüncü yanındaki bataklık ve su tarafından korunuyor. Bu coğrafi yapı, İran’ın savunmasını kolaylaştırıyor. Ancak bu coğrafya aynı zamanda, ülke içinde birbirine bağlı bir ekonomiye izin vermiyor, İran’ı etnik olarak bölüyor ve kendilerine has keskin özellikleri olan birçok azınlık grubun yapısını korumasını sağlıyor.[10]

İran’da etnik yapı, Farslar, Araplar Türkler, Kürtler, Beluçlar, Ermeni ve Yahudilerden meydana gelmektedir.[11] İran Azerbaycan’ında hâkim unsur Azeriler iken Irak sınırı boyunca Kürt nüfus etkindir. Musaddık döneminde aşiretler zengin, iyi silahlanmış ve nispeten birlikte hareket etmekteydiler, Merkezî hükümetin kuvvetlenmesini kendileri için yararlı görmüyorlardı. En isyankâr aşiret de Kaşkaylar aşireti olup iyi savaşçı ve politikacıydılar.[12] Musaddık döneminde İran’da kırsal nüfus oranı kentsel nüfustan fazlaydı. Kırsal nüfus alanlarında güçlü aşiretler ve yerel liderlerin etkisi çok fazla olduğu için seçim dönemlerinde seçmenler özgürce hareket edebilme imkânına sahip değillerdi. Tahran ve Tebriz gibi şehir merkezlerinde Musaddık % 95’e varan oy oranlarına ulaşırken, kırsal kesimlerde durum bunun tam tersiydi.[13]

İran’ın nüfusunun % 90-95’i Şii mezhebindendir. Az sayıda Zerdüşt, Musevi ve Hristiyan vardır. İranlı çoğunluğun dili Farsça olup ülkede -en fazla % 60 oranında- Farsça konuşulmaktaydı. Halkın çoğunun okuma yazması yoktu. Şahı seviyorlar fakat kesin bir teslimiyet içerisinde değillerdi.[14]

İran’ı bölgede stratejik olarak önemli kılan bir diğer etken de, Ortadoğu coğrafyasındaki Şii nüfusun varlığıdır (Şekil-2).

Şekil-2: Ortadoğu Coğrafyasında Şii Nüfusun Dağılımı[15]

Bu etnik, dini ve aşiret çeşitliliği, aynı zamanda İran’ın yumuşak karnı olup en ciddi zaaflarından birini meydana getirmektedir. Musaddık zamanında bu dini ve etnik yapı ciddi bir zaaf oluşturmuş, CIA ve MI6 tarafından ciddi bir şekilde kullanılmıştır. Bu nedenle İran yönetimleri dış bir işgalden ziyade iç karışıklık, kaostan ve bunun sonucu bölünmekten hep endişe etmişlerdir.[16]

İran’ı asıl önemli kılan, bölgesel ve küresel güçlerin hâkimiyet mücadelesinin merkezine oturtan ana etken, sahip olduğu petrol ve doğal gaz kaynaklarıdır. Zagros dağlarının güney yarısının batı tarafında, Şattülarab’ın İran ve Irak’ı böldüğü ova da İran’ın en önemli petrol sahaları bulunmaktadır. Diğer petrol sahaları; kuzeyde ve merkezdedir. İran, dünyanın üçüncü en büyük petrol rezervlerine ve dünyanın en büyük dördüncü doğalgaz rezervlerine sahiptir. İran’ı stratejik öneme sahip kılan özelliklerden biri, bu zengin enerji kaynaklarının varlığıdır. Ayrıca sahip olduğu sıradağlar ve çöller de işgal edilmesini zorlaştırmakta, savunmasını kolaylaştırmaktadır.[17]

İran’ı bölgede stratejik olarak önemli kılan etkenlerden biri de İpek Yolu üzerinde bulunmasıdır. İran, tarih boyunca Uzakdoğu ülkeleri ile Akdeniz ve Avrupa ülkeleri arasında köprü vazifesi görmüştür. Sınırlarında, o dönemde Türkiye, Irak, Sovyet Rusya, Afganistan ve Pakistan var. Sovyetlerin güneye, ılık denizlere inmesinde en önemli barikatlardan biri İran’dı. O nedenle Ruslar İran’ı kontrol ederek İran körfezini kontrol etmeyi düşünmüşlerdir.[18]

İran Şahı: Muhammed Rıza Şah

1941 yılında İran şahı Rıza Pehlevi, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin baskıları sonucu tahttan ayrılmak zorunda kalmış ve 22 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza İngiltere’nin onayı ile yerine geçmiştir. Genç Şah’ın, spor arabalara, yarış atlarına, kadınlara ve eğlenceye karşı ciddi zaafları vardı.[19]

Muhammed Rıza Şah iktidara geldiğinde İran, Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin kontrolü ve işgali altındaydı. Muhammed Rıza Şah, 1942 yılında Sovyetler Birliği ve İngiltere’ye İkinci Cihan Savaşı boyunca kendilerini destekleyeceğine dair bir anlaşma teklif etmiştir. Bu desteğe karşı İngiltere ve Sovyetler Birliği’nden altı ay içinde işgali sona erdirmelerini, İran’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tanımalarını talep etmiştir. Yapılan bu teklif muhataplar tarafından olumlu karşılanınca İran, 1943 yılında Almanya’ya savaş ilan etmiştir. Bu girişim, İran’a Birleşmiş Milletler yolunu açmış ve İran BM’ye üye olmuştur. Daha sonra sürece ABD dâhil olmuştur. ABD başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill ve Sovyetler Birliği genel sekreteri Stalin’in katılımıyla meşhur Tahran Konferansı Kasım 1943 yılında gerçekleştirilmiştir. Tahran Konferansı’nda İran’ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ile yapılacak ekonomik yardımın esasları onaylanmıştır.[20] Bu sonuç genç Şah’a önemli bir itibar kazandırmıştır.

4 Şubat 1949 yılında Tahran Üniversitesi’ni ziyarete giderken uğradığı suikast girişimi, onun halk arasındaki itibarını ve sevgisini artırmıştır. Suikast sonrasında “ilahi güçler tarafından korunduğunu ilan etmiş” ve kanlı üniformasını Subay kulübüne gönderip sergilettirmiştir. Şah bu olayı kendi otoritesini kurmak için çok önemli bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Suikast girişiminin Komünist Partisi Tudeh tarafından yapıldığını söyleyerek Tudeh’e savaş açmış, partiyi kapatıp birçok mensubunu tutuklattırmıştır.[21]

1906 anayasası ile kurulmasına müsaade edilen fakat o güne kadar kurulmayan, adı senato olan ikinci bir yasama meclisinin kurulmasını emretmiştir. Senatörlerin yarısını atama hakkını kendisine almıştır. Daha sonra her iki Meclis’i de feshetme ve yeni seçimlere gitme yetkisini almıştır. Mevcut anayasaya göre Başbakan Meclis tarafından seçilmekte Şah’ın onayına sunulmaktaydı. Şah bunu tersine çevirmiş; Başbakan’ı Şah seçecek, Meclis adayı onaylayacak ya da reddedecektir.

Şah savaş süreci ve sonrasında karşı karşıya kaldığı durumdan çıkış olarak modernizasyoncu, merkezileştirmeci ve seküler milliyetçi politikaları benimseyip uygulamaya sokmuştur. Ülke üzerinde tam bir kontrol sağlayabilmek için iktidarı sırasında merkezi yönetimi güçlendirmek ve kendisine bağlı kuvvetli bir ordu meydana getirmek için çalışmıştır. Şah, 1949 yılında ABD’yi ziyaret ederek Başkan Truman’dan ordunun modernizasyonu için yardım talep etmiş fakat talebi gerçekleştirilmemiştir. Buna karşılık kendisine “Çin’deki Çankay-Şek örneği hatırlatılarak sadece askeri çözümle komünizm tehlikesini önlemenin mümkün olmadığı; sosyal içerikli reformları hayata geçirmenin zorunluluğu” anlatılmıştır.[22]

2. Cihan Savaşı, İran için son derece yıpratıcı olmuştur. Temel ihtiyaçların karşılanmasında ortaya çıkan sıkıntılar, yüksek enflasyon, orta ve düşük gelir sahiplerini çok olumsuz etkilemiştir. Orta sınıf neredeyse ortadan kalkmış, toplumda çok zengin-çok fakir düzleminde iki kutuplu bir görünüm ortaya çıkmıştır. Bu durum iç göçü tetiklemiş, şehirlere büyük bir göç akını başlamıştır. Bu göç, şehirlerde iktidar karşıtı bir sınıfı ortaya çıkarmıştır.[23] Savaş boyunca ve devamında yabancı askeri güçlerin ülkedeki varlığı, yabancı düşmanlığını ve milliyetçiliği güçlendirmiştir.

Muhammed Rıza, sosyal reformlar bağlamında basın üzerindeki sansürü kaldırmış ve siyasal partilerin kurulmasına izin vermiştir. Bu durum ülkede komünistler, milliyetçiler ve din adamlar başta olmak üzere çeşitli ideolojik grupların ortaya çıkıp güçlenmesini sağlamıştır.[24]

Siyasetin serbestleşmesi ve 1947 yılında yapılan seçim sonuçları ile ortaya çıkan Meclis yapısı, başta İngiltere olmak üzere SSCB ve ABD’ye karşı mücadelenin merkezi olmuştur.

Başlangıçta Muhammed Rıza Şah ordu, din adamları, aşiretler ve toplumun güçlü olan kesimleri arasında bir denge politikası gütmüş, her kesimi sakinleştirecek politikalar uygulamaya çalışmıştır. Bu yaklaşımın sonucunda ülkede baş gösteren krizlerden hep meclisi sorumlu tutmuştur. Yeri geldiğinde, fırsatı yakaladığında, seçimleri yenileyerek meclisleri değiştirmeye çalışmıştır. Böylece halkın öfkesini kendisinden halkın seçtiği meclislere yöneltmiştir.[25]

Bu taktik, şaha karşı halk arasında belli bir sevgi ve sempatinin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Musaddık darbesinde bu olgu, CIA ve MI6 tarafından iyi değerlendirilmiştir.

Bu dönemde Muhammed Rıza Şah’ın kullandığı taktiklerden biri de, İran’a yönelik dış baskıları, iç politika aracı olarak kullanarak konumunu kuvvetlendirmeye ve kendisine dönük sorgulamaların önüne geçmeye, onları engellemeye çalışmış olmasıdır.

Muhammed Musaddık

Muhammed Musaddık, 1881 yılında Kaçar hanedanından zengin bir toprak sahibi Türkmen bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. İsviçre’de Lozan Üniversitesi’nde hukuk doktorasını yaparak 1914’te İran’a dönmüş; 1915 yılında 24 yaşında milletvekili olarak Meclis’e seçilmiştir.[26] Kitleleri çok ciddi bir şekilde etkileyebilen, çok büyük bir hatiptir.[27]

Muhammed Musaddık, siyasetle ilgilenmeye 1905-1906 Anayasa Devrimi sırasında başlamıştır. 1913’te İsviçre’den döndükten sonra Tahran Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde görev yapan Musaddık, 1921’de Ahmed Kavam hükümetinde Maliye Bakanı, 1923’te Muşir-ed-Dovle hükümetinde Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır.[28] Siyasi hayatını 1906 Anayasası’nın korunmasına ve halk egemenliğine adamış bir hukukçu olarak Musaddık, 1925’te Başbakan Rıza Han’ın Kaçar Hanedanlığı’nı sona erdirerek Pehlevi Hanedanlığı’nı kurup kendisini Meclis aracılığıyla Şah ilan etmesi üzerine siyasetten çekilmiştir.[29] 1925’ten itibaren Rıza Şah’ın otoritesini arttırmasıyla kendisine karşı çıkan isimlerin çoğu sürgün edilmiş, tutuklanmış ya da öldürülmüştür. Musaddık ise bir süre Ahmedabad’daki evinde zorunlu ikamet altında tutulmuş, 1940 yılında ise Birjand’da hapse atılmıştır.[30]

1941 yılında İttifak Devletleri, Rıza Şah’ın Nazi yanlısı olduğunu ileri sürerek İran’ı işgal etmişler ve Rıza Şah’ı tahttan indirerek yerine oğlu Muhammed Rıza Şah’ı geçirmişlerdir. Musaddık bunun üzerinde 1944 yılında yapılan seçimlere iştirak edip milletvekili seçilmiştir. 1925-1944 dönemi siyasetten uzak kalma dönemi olup kendisi tarafından bu dönem, “İran’daki ilk sürgünlük” olarak adlandırılmıştır.[31]

Musaddık, Nisan 1951’de Başbakan olmuştur. Musaddık’ın Başbakanlığı, 1951-1953 döneminde kesintilere uğrayarak devam etmiştir. Musaddık Meclis’e girdiği bu yeni dönemde İran Ulusal Cephesi’ni/Millî Cepheyi örgütlemiştir. [32]

Millî Cephe Hareketi

Ekim 1949’da Musaddık ile beraber yirmi kişilik bir grup siyasetçi ve aydın, Şah’a taleplerine iletmek üzere bir araya gelmiş ve saray bahçesinde Şah’ı protesto eden bir eylem gerçekleştirmişlerdir. Millî Cephe’nin temelleri bu eylemle atılmıştır. Bu eylem yaklaşık sekiz ay süren Meclis seçimleri devam ederken gerçekleştirilmiştir.[33]

Eylemci grubun temel talepleri, “Seçimin adil ve serbest şekilde düzenlenmesi, sıkıyönetimin kaldırılması, basın özgürlüğünün sağlanmasıdır.” 

Bu grup, “Millî Cephe” adı altında gevşek bir koalisyon oluşturmuş, partiler üstü bir tutum benimsemişlerdir. Grubun düşüncelerine destek veren her siyasi görüş, parti, örgüt ve sendika gruba katılabilirdi. Zamanla gayrimemnun gruplardan olan, serbest meslek sahipleri, bazaar esnafı, dini cemaatler, bazı toprak ağaları, aşiret liderleri, sendikalar, ılımlı sol ve liberal gruplar Millî Cephe çatısı altında bir araya gelerek çok geniş bir cephe oluşturmuşlardır. Bu yapı, Millî Cephe Hareketi’ni hem çok güçlendirmiş hem de bölünmesi için gerekli olan tohumu bünyesine taşımıştır.

Çok farklı arzu, istek, özlem ve beklentileri olan Millî Cephe Hareketi, her kesimin isteğini aynı oranda karşılama imkânına sahip olamayacağından dolayı, zamanla bölünmesi mukadderdi. Nitekim Musaddık darbesinde, Millî Cephe ittifakı, darbeciler tarafından çok planlı bir şekilde çözülmüş ve bir kısmı Başbakan Musaddık’ın karşısında açık bir şekilde yer almıştır. 

Millî Cephe’nin programı “Sosyal adaletin tesisi, anayasal kanunların korunması, serbest seçimler ve siyasi görüş ifade etmede özgürlüğün sağlanması, ekonomik durumun iyileştirilmesi” amaçlarını içeriyordu.  Millî Cephe Hareketi’ne göre İran’ın millî çıkarlarına zarar veren, ülkenin ve milletin geleceğine tehdit oluşturan iki ana unsur vardır: 1- Zorba Devlet, 2- Kolonyal Tahakküm.

Millî Cephe Hareketi’ne göre, “devletin zorba iktidarını sona erdirmenin yolu, anayasanın tam anlamıyla uygulanarak halk iradesinin Meclis’e ve siyasete yansıması;  kolonyal tahakkümü sona erdirmenin yolu ise İngiliz şirketi tarafından işletilen İran petrol sanayisini millîleştirerek, İran’ın kendi doğal kaynağını çıkarma, işleme ve satma hakkına sahip olması” ile mümkündür.[34]

Millî Cephe Hareketi, 1950 seçiminde sekiz üye ile Meclis’e girmiştir. Milletvekili sayısının azlığına rağmen verdiği etkili mücadelenin sonucunda çok ciddi bir toplumsal destek almıştır. Anayasanın “Şah hüküm sürmeli; yönetmemeli” prensibini uygulamak ve Meclis’e müdahalesini engellemek, seçim ve basın kanunlarını daha özgür hale getirmek için anayasal reform çalışmalarına ağırlık vermiştir. Kolonyal tahakküme son verebilmek için meclisteki Petrol Komisyonu’nda aktif görev almışlardır. Komisyon başkanlığını Musaddık’ın alması, önemli bir başarı olup Millî Cephe Hareketi’nin kamuoyundaki etkisini artırmasına vesile olmuştur.

Petrolün Millîleştirilmesi

1901 yılında İran petrolünü 60 yıllığına kontrollerine alan İngilizler, 1933’te Şah ile yaptıkları anlaşma ile bir 60 yıl daha kendilerini garantiye almışlardır. İran petrollerinin işletim hakkını İngiliz Anglo-İran Petrol Şirketi (Anglo-Iranian Oil Company) almıştır. 1933 imtiyaz antlaşmasına göre İran yönetimi, kendi petrollerinde ancak % 15-20 oranında bir hakka sahiptir.

1950 itibarıyla İran petrol sahalarında 32,1 milyon ton ham petrol üretilmekteydi. Anglo-Iranian Oil Company (AIOC), İran petrollerinden 170 milyon pound kâr elde etmiştir. Bunun % 30’unu İngiliz hükümetine vergi olarak vermekteydi. İran bu petrol gelirinden ancak 44,9 milyon dolar almaktaydı. Oysa aynı dönemde ABD hâkimiyetindeki Suudi Arabistan yataklarından 26,2 milyon ton petrol elde edilmekte ve Suudi yönetimi bu üretimden 111,7 milyon dolar pay almaktaydı. Bu adaletsiz durum İran tarafında ciddi rahatsızlık meydana getirmiş ve antlaşmanın yeniden müzakere edilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Yapılan görüşmelerin sonucunda 1949’da AIOC ile İran Hükümeti arasında “Tamamlayıcı Petrol Antlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ile İran’ın payı % 30’a çıkarılmıştır. Fakat aynı dönemde Suudi Arabistan’la Arabian-American Oil Company (ARAMCO) arasında yapılan anlaşmada taraflar arasında kârın % 50-50 olarak paylaşılması kararı alınmıştır. Bu anlaşma sonucunda 1949’da 38 milyon dolar olan Suudi Arabistan’ın yıllık petrol geliri 1950’de 111,7 milyon dolar’a çıkmıştır. Ayrıca İngiliz şirketinin karşı çıkmasına rağmen Irak hükümeti ile de yeni bir kar paylaşım antlaşması imzalanmıştır.[35]

 Suudi Arabistan ve Irak’taki bu gelişmelerden Kasım 1950’nin başında İran yönetimi haberdar olunca, İran Meclisi’nce henüz onaylanmamış olan “Tamamlayıcı Petrol Antlaşması” askıya alınmıştır. Musaddık’ın başkanı olduğu Petrol Komitesi de yeni bir petrol antlaşması konusunda çalışmalarını hızlandırmıştır.17 Aralık 1950’de Parlamento Petrol Komisyonu ülkedeki petrol sanayisinin millîleştirilmesi gerektiğine dair tavsiye kararı almıştır. Bu karara Ayetullah Kaşani bir fetva yayımlayarak destek vermiş ve halkı 24 Aralık’ta Kraliyet Camii’ne davet etmiştir. Burada çeşitli konuşmacılar tarafından millîleştirmenin doğruluğuna dair binlerce kişilik kalabalığa vaazlar verilmiştir. Dönemin İran Başbakanı Razmara, “İran’ın henüz kendi petrolünü çıkaracak ve uluslararası pazarlara aktaracak kapasitesi olmadığını” düşündüğünden millîleştirme konusuna çekince koymuştur. Başbakan’ın bu tavrı, Millî Cephe kampanyasının daha da sertleşmesine vesile olmuştur. 1951 yılının Şubat ayının sonuna doğru İngilizler, görüşmelerin yeniden yapılmasına razı gelmişler; fakat 7 Mart 1951’de Başbakan Razmara bir suikast sonucu öldürülmüştür.  

Musaddık’ın başkanlığındaki Petrol Komisyonu, İngiltere ile imzalanan 1933 Antlaşması ile Temmuz 1949’da imzalanmış Ek Antlaşma’yı incelemek ve Meclis’in onayına sunmakla sorumluydu. Petrol Komisyonu, Mart 1951’de Ek Antlaşma’yı reddetmiş ve petrol sanayisinin millîleştirilmesine dair tasarıyı kabul etmiştir. Komisyonun teklifi, 13/15 Mart 1951’de Meclis’e sunulmuş ve yapılan açık oylama sonucu tasarı, oybirliği ile kabul edilmiş ve İran petrol sanayisi millîleştirilmiştir.[36]

20 Mart 1951’de Şah, Hüseyin Ala’yı Başbakan olarak atamıştır. Meclis, petrol
konusunda alına kararın hemen uygulanmasını ve AIOC’un petrol endüstrisindeki varlıklarını hükümete devretmesini istemiştir. Petrolün millîleştirilmesi konusunda yapılan baskılar sonucu Başbakan Ala 28 Nisan 1951’de istifa etmiştir. Bu istifanın ardından Musaddık, Meclis’teki 100 vekilin 79’unun onayı ile Başbakanlığa aday gösterilmiştir. Meclis dışındaki Ayetullah Kaşani Musaddık’a desteğini kamuoyuna açıklamış; Millî Cephe ve Kaşani taraftarları Musaddık’a destek vermek amacıyla sokaklara çıkmışlardır. 30 Nisan 1951’de Şah, Musaddık’ı Başbakan olarak atamak zorunda kalmıştır.[37]

Musaddık yönetimi öncelikle şu iki ana noktaya odaklanmıştır: 1- Petrolün millîleştirilmesi yasasını uygulamaya geçirmek ve buradan sağlanacak gelirle
ekonomiyi canlandırmaktı. 2- Parlamento ve Belediye seçimlerine ilişkin bir seçim yasası reformu gerçekleştirmekti.[38]

Musaddık hükümeti ilk olarak petrolün millîleştirilmesi meselesine odaklandı, Ulusal İran Petrol Şirketi (NIOC) kuruldu ve AIOC ile görüşmelere başlandı. Musaddık’a göre, “AIOC, İngiltere’nin İran’ın iç işlerine karışmasının bir aracıydı. İran siyasetinin yozlaşmasına ve İran halkının fakirleşmesine neden oluyordu.” Bu nedenle Musaddık, petrolün millîleştirilmesi konusunda tavizsiz ve sert bir tavır içine girmiştir. “İngiltere ise ancak petrol üretim süreçlerindeki kontrolü kabul etmekteydi.”[39] Bu tutum görüşmeleri çıkmaza sürüklemiştir.

Görüşmelerin kesilmesi üzerine ABD devreye girerek Averell Harriman’ı Musaddık hükümeti ile görüşmek üzere görevlendirmiştir. 1951’in Ağustos ayında Tahran’da İran, İngiliz ve ABD’li yetkililer ile yaptıkları görüşmelerin sonunda İngilizler, “Petrol üretim süreçlerinin tamamından sorumlu olacak kişinin bir İngiliz yönetici olması” şartıyla  “Petrolden elde edilen kârın ancak yarısını verebileceklerini” kabul etmişlerdir. ABD’li yetkililer de bu görüşü desteklemiştir. Millîleştirme yasasına uymayan bu talep İran tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerinde 1951 Eylül’ünde Musaddık, “İngiliz petrol şirketinin sahip olduğu petrol kuyularının boru hatlarıyla birlikte NIOC kurumuna devredilmesi”  talimatını vermiştir.[40]

Musaddık’ın bu kararının ardından İngiltere şunları yapmaya başlamıştır:

  1. İran’daki petrol şirketinin tüm personelini tahliye etmiştir.

2- İran’a ham madde ve materyal ihracatını keserek Fars Körfezi’ni deniz ablukasına almış ve yiyecek ithalatı da dâhil olmak üzere ekonomik ambargo uygulamaya başlamıştır.

3- Bölgede bulunan Mauritius adlı İngiliz Kruvazörün yanına 4 Destroyer daha göndererek Abadan yakınlarında askeri tatbikat yapmış, bölgeye yeni Kara ve Hava Kuvvetleri göndermiştir.

  1. Konuyu Birleşmiş Milletler ve Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na taşıyarak İran  petrolü meselesini uluslararası bir sorun haline getirmeye çalışmıştır.
  2. Musaddık’ı düşürmek için MI6’yi görevlendirmiş ve darbe hazırlıklarını başlatmıştır.[41]

Musaddık İngiltere’nin meseleyi BM’ye taşıması üzerine, uluslararası alanda davasını savunarak İran’ın kendi doğal kaynakları üzerinde denetim hakkı olduğunu vurgulamıştır. Musaddık’ın bu mücadelesi, diğer mazlum ve mağdur ülkeler için de uyandırıcı ve moral verici olmuştur. Dolayısıyla sömürgeciler için Musaddık kötü bir örnek olarak ortaya çıkmakta ve etkinliğini artırmaktadır. BMGK’da 49 gün süren çalışmaların sonucunda Musaddık başarı kazanarak 22 Kasım 1951’de ülkesine dönmüştür. İngiltere, BMGK istediği sonucu alamadı fakat İngiliz karşıtlığının etkisiyle İran petrollerine olan ilgide bir artış olmuştur. Ülkeye dönüşünde Musaddık yaptığı çalışmaları parlamentoya sunarak meclis ve senatodan güvenoyu almıştır.

Musaddık’ın BMGK’daki mücadelesi, duruşu, İran petrolünü yabancı bir güç karşısında Millîleştiren bir kahraman olmasını sağlamış ve Time dergisi tarafından yılın devlet adamı olarak seçilmiştir.[42]

Sonun Başlangıcı Olarak Millî Cephe İttifakının Çözülmesi

Ancak bütün bu olumlu gelişmelere rağmen İngiliz kuşatması sonuç vermiş, İran’ın petrol ihracatı yirmide birine düşmüştür. Aynı anda Suudi Arabistan, Irak ve Kuveyt, petrol üretimini arttırarak İran’a uygulanan ambargonun dünya piyasalarını çok olumsuz etkilemesini engellemişlerdir.[43]

İçerde işsizlik ve hayat pahalılığı artmaya başlamış; toprak ağaları, İngiliz yanlısı Şah ve adamları gittikçe dozu artıran bir muhalefet geliştirerek, karşı saldırıya geçmişlerdir. İç siyasette işler bu şekilde kötüye gitmeye başlayınca Musaddık’da otoriterleşme eğilimleri öne çıkmaya başlamıştır. Musaddık, ordunun kontrolünü Şah’tan almak için Savunma Bakanlığı’nda yasal bir değişiklik yapmak istemiş, bu istek Şah tarafından reddedilmiştir. Başlayan krizle baş edebilmek için kendisine bazı olağanüstü yetkiler verilmesinde Musaddık ısrarcı olmuştur. Bu yetkiler kendisine verilmeyince Temmuz 1952’de Başbakanlık’tan istifa etmiştir.

Musaddık’ın yerine atanan yeni Başbakan’ın ilk işi, İngiltere ile petrol gelirleri konusunda anlaşmaya çalışmak olunca çok ciddi bir toplumsal muhalefet ortaya çıkmış, 5 gün süren etkili bir genel grev sonucunda hayat durmuş ve olaylarda 250 kişi ölmüştür. Bunun üzerine Şah, Musaddık’ı tekrar Başbakan atamak zorunda kalmıştır.[44]

5 günlük eylem sonunda Musaddık’ın yeniden Başbakan atanması, Musaddık’ı daha da güçlendirmiştir. Ağustos 1952’de Meclis, Musaddık’ı iç siyasette düzeni sağlayabilmesi için altı aylığına tam yetkili kılarak olağanüstü yönetim yetkisi vermiştir. Daha sonra da bu yetki altı ay daha uzatılmıştır.

Musaddık bu yetki ile beraber kanun niteliğinde kararnameler çıkarma hakkına da sahip olmuş ve seri halde reformlara girişmiştir. Şah’ın yetkilerini sınırlandırmış, toprak ağalarının gücünü kırmış, Meclis’in üye sayısını azaltmış ve 3 Ağustos 1952’de Meclis’i feshedip yeni bir Meclis seçtirmek için harekete geçmiştir.[45]

Musaddık’ın reform hareketi ve otoriterleşme eğilimi sonun başlangıcını getirmiş ve Millî Cephe Hareketi’nin bölünmesine ve arkadaşları tarafından “diktatörlükle suçlanmasına” sebebiyet vermiştir.[46] CIA ve MI6 bu süreci çok iyi değerlendirmiştir.


[1] Can, B., İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, Umran, Eylül 2017. Can, B., İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2:  Küresel Savaş Türkiye Üzerinden Mi(!)? Çıkarılmak İsteniyor, Umran, Ekim 2017.

[2] Texe Mars,  İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002, s.100-120.

[3] Varsden, V., Siyon Liderlerinin Protokolleri, Protokol No: 10, Kum Saati Yayınları, İstanbul, s.53.

[4] Varsden, V., a.g.e, s.36.

[5] Foster J.B. ‘Emperyal Amerika ve Savaş’, Cosmo Politik, sayı: 6, Sonbahar 2003, s.39-45.

[6] Can., B., 21. Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslâm Cumhuriyeti, Umran Dergisi, sayı:117, 2004, s.15-25.

[7] Texe Mars,  a.g.e., s.100-120.

[8] Meydan, S., “Amerikancı Darbeler”, Sözcü, 28 Ocak 2019. Oktay, H; Cerrah, U; “İran Krizi ve Bölgesel Güvenlik Raporu”, Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara- 14 Mayıs 2018.

[9] Can, B., İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, Umran, Eylül 2017. Can, B., İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2:  Küresel Savaş Türkiye Üzerinden Mi(!)? Çıkarılmak İsteniyor, Umran, Ekim 2017. Can, B., “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan”, Umran, Mayıs 2017.

[10] Stephan Kinzer, Şah'ın Bütün Adamları, İletişim, İstanbul, 2004. Özkaya Ö., Amerika’nın Ortadoğu’da İlk Darbesi: Çizme Operasyonu; Nasıl Darbe Yapılır, BSR yayın Grubu, 2011, İstanbul.

[11] Oktay, H; Cerrah, U, a.g.e.

[12] Stephan Kinzer, a.g.e., Özkaya Ö., a.g.e., Oktay, H; Cerrah, U; a.g.e., “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, Dünya Bülteni /Tarih Dosyası, 22 Ağustos 2013; https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/batinin-musaddik-darbesi-ve-arka-plani-h271641.html

[13] Oktay, H; Cerrah, U; a.g.e. “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.y.

[14] Roosevelt, K., Karşı Darbe, CIA İran’da, Timaş, İstanbul, 2007.

[15] Oktay, H; Cerrah, U; a.g.e.  

[16] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.y. Alptuğ Kuduoğlu, “İran’da Musaddık Dönemi: 1951-1953”, İran Çalışmaları Dergisi, cilt: 2, sayı: 2, s: 37-62, Geliş Tarihi: 23.12.2018, Kabul Tarihi: 04.02.2019, DOI: 10.33201/iranian.501095

[17] Stephan Kinzer, a.g.e.  Özkaya Ö., a.g.e. Oktay, H; Cerrah, U; a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.  

[18] Stephan Kinzer, a.g.e.  Özkaya Ö., a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e. Ediz, İ.,  “Orta Doğu’da Askeri Darbelerin Perde Arkası: İran’da Musaddık Neden Devrilmişti?,” https://www.star.com.tr/acik-gorus/orta-doguda-askeri-darbelerin-perde-arkasi-iranda-musaddik-neden-devrilmisti-haber-1139114/

[19] Stephan Kinzer, a.g.e.

[20] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.

[21] Stephan Kinzer, a.g.e.

[22] Stephan Kinzer, a.g.e.

[23] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.

[24] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.  

[25]Stephan Kinzer, a.g.e.  Özkaya Ö., a.g.e.  “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.

[26] Stephan Kinzer, a.g.e. Özkaya Ö., a.g.e.. “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.

[27] Roosevelt, K., a.g.e.

[28] Özkaya Ö., a.g.e. “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.  

[29]  Sinkaya, P., A., “İran, Musaddık ve Darbe”,18.10.2016 https://orsam.org.tr/tr/iran-musaddik-ve-darbe/

[30] Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.

[31] Ali Bulunmaz, “İran’ın Hafızasından Silinmeyen Lider: Muhammed Musaddık” Jan 15, 2018

[32] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.

[33] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.  Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.

[34] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.  

[35] Sarıkaya, Y., Geçmişten Günümüze İran: Tarih, Siyaset, Toplum ve Kültür Raporu, Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı, Dış Politika Araştırmaları Merkezi Rapor No: 2 // Kasım 2012, www.turkakademisi.org.tr

[36] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.  Sarıkaya, Y., a.g.e.  

[37] Alptuğ Kuduoğlu, a.g.e.  Sarıkaya, Y., a.g.e.  

[38] Sarıkaya, Y., a.g.e.   

[39] Sarıkaya, Y., a.g.e.  

[40] Sarıkaya, Y., a.g.e.  

[41] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.  Ediz, İ., a.g.y.

[42] Alptuğ, Kuduoğlu,a.g.m., Ediz, İ., a.g.y.

[43] Alptuğ, Kuduoğlu,a.g.m., Ediz, İ., a.g.y.

[44] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.   

[45] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e.  Alptuğ, Kuduoğlu,a.g.m.,

[46] “Batı'nın Musaddık Darbesi ve Arka Planı”, a.g.e. Alptuğ, Kuduoğlu,a.g.m. Sarıkaya, Y., a.g.e.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...