21 Şubat 2013 Perşembe

Ne Avrupa Birliği ne Şangay İşbirliği Örgütü - 1: Ümmetin birliği için önce D-8

 (Milli Gazete)

Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman etmiş olanlara karşı bir kin bırakma. 59 Haşir 10

Başbakan Erdoğan, 25 Ocak 2013 tarihinde Kanal 24 teki bir programda, AB ile ilgili şikâyetlerini dile getirerek Putin e, Alın bizi Şangay Beşlisine, AB yi unutalım şeklinde bir teklifte bulunduğunu beyan etmiştir. Başbakanın bu beyanı üzerine, AB ve ŞİO (Şangay İşbirliği Örgütü) ile ilgili yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Bu konuyu, geçen hafta ele almıştık. Bu noktada sorulması ve cevaplandırılması gereken bir nokta, Türkiye nin önceliği bunlardan birisi mi olmalı yoksa İslam ümmetinin birlik ve beraberliğini sağlayacak işbirliğine mi gidilmeli Bölgesel güç, dünya gücü olmak isteyen bir Türkiye, ümmetin gücünü yanına almalı, şerre karşı hep birlikte yürümelidir. Bunun için Rahmetli Erbakan ın kuruluşuna öncülük yaptığı D-8 canlandırılmalı ve güçlendirilmelidir. Burada, D-8 ler hareketinin daha iyi anlaşılabilmesi için, öncelikle bir arka plan değerlendirilmesi yapılacaktır. 

Tarihi Arka Plan

İslam kültür ve medeniyeti ile batı kültür ve medeniyeti arasında ki hesaplaşma, 18. yüzyıldan itibaren İslam dünyasının aleyhine işlemeye başlamıştır. Askeri alanda alınan mağlubiyetlerin üstesinden gelebilmek için askeri alanda yığınla yenilik hareketine başlanmış ve zamanla bu, diğer alanlara kaydırılmıştır. İslam dünyasının devlet olarak en güçlü temsilcisi olan Osmanlı, batının teşvik ve baskısı ile Tanzimat Fermanı (1839), Islahat Fermanı (1856) ve Kanuni Esası (1876) ile ıslahat hareketine girişmiştir. Hesaplaşma içerisinde bulunduğunuz bir medeniyet mensuplarının size islahat yaptırtması nihayetinde kimin işine yaramıştır Bunu kestirmek çok zor olmasa gerekir. Benzer ıslahat hareketleri, Mısır da Mehmet Ali Paşa, Tunus ta I. Ahmet Paşa ve İran da Kaçar hanedanı tarafından yapılmıştır. Nitekim bu hareketlerin sonucunda, batının bu ülkeler üzerindeki etkisi daha da fazla artmıştır. Ancak asıl tahribat, batıda eğitime gönderilen öğrencilerin Fransız ihtilalından etkilenerek ulusçuluk, ulus devlet fikriyle ülkelerine dönmesi ve ümmet fikrine karşı çıkması ile meydana gelmiştir. Yapılan Islahat hareketleri ile gayrı Müslim unsurlara tanınan ayrıcalıklar, Kilise ve yabancı istihbaratların devreye girmesi ile gayrı Müslim unsurların daha kolay tahrik edilmeleri sağlanmıştır. Devlet sisteminin zedelenmesi ile başlayan zülüm ve haksızlıklar, toplumun farklı kesimlerini tahrike müsait hale getirmiştir. Farklı etnik unsurlar, Ulus yapılma rüşveti ile isyan teşvik edilmiş; sonra da bunlar gerekçe gösterilerek dönemin etkin güçleri tarafından Müslüman coğrafya işgal edilmeye başlanmıştır:

Fransa, Cezayir i (1830), Senegal, Gine, Batı Afrika kıyılarını, Batı ve Orta Sudanı (1845), Tunus, Mali, Çad, Nijer ve Orta Afrika yı (1881), Cibuti yi (1884) işgal ederek sömürgeleştirmiştir. Ayrıca Fransa, Asya kıtasında Annam (1801), Tonkin (1882), Kimer ve Kamboçya (1884-5) işgal etmiştir. 

İngiltere, Mısır ı (1882), Sudanı (1896), Uganda yı (1892), Kenya yı (1895) Fransızlardan alarak sömürgeleştirmiştir. Batı Afrika da Gambiya, Sierra, Leone, Altın Kıyısı ve Nijerya yı sömürgeleştirerek Güney Afrika yı tamamen kontrolüne almıştır. Ayrıca İngiltere, Hürmüz (1662), Madras (1640), Bombay (1661), Kalkuta (1690), Bengal (1757), Cakarta (1761), Aden (1839), Nepal (1816), Sind (1843), Sih Krallığını (1849) ele geçirip doğudan batıya kadar Asya nın tüm güneyini işgal etmiştir.

Aynı dönemlerde İtalya, Somalı, Eritre ve Libyayı; Almanya, Kamerun, Togo ve Tanganıkayı almıştır. 17. yüzyılın başından itibaren Hollandalılar, Güneydoğu Asya yı (Cava, Sumatra) işgal etmişlerdir. Rusya ise 17. yüzyılın başında Asya nın kuzeyine tamamen hakim olup güneye doğru inme çabasına girişmiştir. Azerbaycan ve Gürcistan(1828), Semerkant ve Buhara(1868), Hivre ve Fergana (1875) işgal edilmiştir. (1). Osmanlı Devleti, I. Cihan savaşından 1918 Mondros mütarekesini yaparak yenik çıkması ile Suriye ve Lübnan Fransız; Irak, Filistin ve Ürdün İngilizlerin hâkimiyetine girmiştir. Osmanlı devletine karşı İngilizlerle işbirliği yapan Şerif Hüseyin e İşbirliğinin karşılığı olarak İngiliz Manda yönetiminin krallığı verilmiştir. Şerif Hüseyin Hicaz Kıralı, oğlu Faysal Irak Kıralı, diğer oğlu Abdullah Ürdün kıralı yapılarak Arap yarımadası suni olarak bölünmüştür (1921).

Toprakları işgale uğramış Osmanlı devletinin küllerinden Türkiye 1923, Mısır 1922, Suriye 1930, Irak 1932 de bağımsızlıklarını kazanan yeni devletler olmuşlardır. II. dünya savaşı yeni bir süreci başlatmış, emperyalist güçler arasında başlayan hesaplaşma, ABD ve Sovyetler birliği şeklinde iki bloğun oluşması ile sonuçlanınca; işgal altında ki Müslüman coğrafyada bağımsızlık hareketleri hızlanmıştır. 1970 lı yıllara gelindiğinde 45 civarında Müslüman ülke, bağımsızlığını kazanmıştır. Endonezya (1949), Malezya (1963), Bruney Darüsselam (1984), Pakistan (1947), Bengaldeş (1971), Kuveyt (1961), Birleşik Arap Emirlikleri (1971), Uman (1972), Bahreyn (1972), Katar (1972), Libya (1951), Tunus (1956), Fas (1956), Cezayir (1962), Somalı (1950), Kamerun (1960), Mali (1960), Benin (1960), Burkina Faso (1960), Gambia (1965), Sierra Leone (1961), Gine (1958), Gine-Bissau (1974), Senegal (1960), Moritanya (1960) ve Gabon (1960) bağımsızlıklarını elde eden devletler olmuşlardır.

Sovyet işgalindeki Müslüman ülkeler ise (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan) ancak Sovyetlerin dağılması sonucunda bağımsızlıklarını alabilmişlerdir (2). Bugün bağımsızlıklarını almış ve halkı Müslüman olan 50 den fazla ülke vardır. Bağımsız olarak gözüken bu ülkelerin pek çoğunda batı işbirlikçisi yönetimler işbaşında bulunmakta, İslami ve Müslümanları tehdit ve tehlike olarak görmektedirler. İslam coğrafyasında, II. cihan savaşına kadar olan dönemde ulusçuluk fikri etkin iken; II. Cihan savaşı sonrasında Sovyetlerin ve Çin in ortaya çıkışı ile birlikte Marksist hareketler etkin olmuştur. Mısır, Suriye, Irak, Cezayir ve Libya bağımsızlık mücadeleleri sonucunda kurulan sistemler, Arap milliyetçiliği ile Sosyalizmin ilginç bir karışımıdır. Arap Baharı olarak isimlendirilen sürecin nasıl bir rotaya oturacağı henüz belli değildir. Birinci bağımsızlık savaşında yapılan hataların yapılmaması, İslami mücadele veren yapıların bir ve bütün olarak şer güçlerin karşısına dikilmesi, Uhud savaşında 40 okçunun düştüğü hata gibi bir hataya düşülmemesi ve sürece ümmetin topyekun olarak dahil edilmesi şartıyla, süreçten, Allah ın yardımı ile Zaferle çıkılacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu, Allah ın uğrunda gerektiği gibi cihad eden (22 Hac 78) müminlere yaptığı bir vaaddir:

Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. (26 Şuara 227)

İslam Ülkeleri Arasında Varlıkları ile Yoklukları Belli Olmayan Organizasyonlar

Osmanlı içinde Arap ve Türk kavmiyetçiliği şeklinde gelişen iki akımın, çok farklı etnik yapıya sahip bir devleti, bir arada tutma şansını ortadan kaldıracağı bir gerçekti. Ne yazık ki batı da okumuş Osmanlı aydınları, mağlubiyetlerin oluşturduğu anaforda batının sinsi siyasetini yeterince görememiştir. Batı propagandasının yoğunluğu ve Müslüman aydınların yeterince etkin olamamaları sonucunda Ümmet fikri, yerini etnik kökene dayalı bir ulusculuğa bırakmıştır. Arap, Türk ve Fars kavmiyetçiliği, İslam dünyasının paramparça olmasına ve sınırları cetvelle çizilmiş, tarihi kökleri olmayan suni devletlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Müslüman coğrafyanın bu şekilde paramparça edilmiş olması ile kurulmuş ulus devletler, zayıf doğdukları için tek başlarına batılı sömürgecilere cevap verme veya direnme şansları olamamıştır. İslam ı endişe ile değil, ümmetin çıkarlarını korumak için ise hiç değil; iktidarlarının ve/veya Batının çıkarlarını koruyabilmek için(bazı istisnalar vardır) dayanışma içine girmeye çalışmışlar yada girmek zorunda bırakılmışlardır. Bu amaçla tarihi süreç içerisinde bir dizi organizasyon gerçekleştirilmiştir. Bunlar, aşağıda isim olarak verilmektedir(3,4): Sadabad Paktı (8 Temmuz 1937): Türkiye, İran, Irak, arasında imzalanmıştır.

Arap Birliği (22 Mart 1944) Başlangıçta; Mısır, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan ve Yemen; Daha sonra Libya (1953), Sudan (1956), Fas ve Tunus (1958), Kuveyt (1961), Cezayir(1962), Güney Yemen(1967), Bahreyn, Umman, Katar, Birleşik Arap emirlikleri(1971), Moritanya (1973),Somalı (1974), Filistin Kurtuluş Teşkilatı (1976), Cibuti (1977).

Arap Birliği bünyesinde ise aşağıdaki yapılar kurulmuştur:

Afrika nın Ekonomik Kalkınması için Arap Bankası (Kasım 1973): Cibuti, Somalı ve Yemen dışındaki Arap birliği ülkeleri.

Arap Ekonomik Birliği Konseyi (1957): Mısır, Irak, Suriye, Ürdün, Yemen, Kuveyt, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Somalı, Libya, Moritanya ve Filistin Kurtuluş Teşkilatı.

Ekonomik ve sosyal Gelişme için Arap Fonu (1968): Arap Birliği tüm ülkeleri.

Arap Para Fonu (2 Şubat 1977): Arap Birliği tüm ülkeleri.

Körfez İşbirliği Konseyi (27 Mayıs 1981): Bahreyn, Kuveyt, Uman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. 

Bağdat Paktı (1955-1959): Türkiye, Iran, Irak, Pakistan ve İngiltere

Merkezi Anlaşma Teşkilatı (CENTO): Türkiye, Iran, Pakistan ve İngiltere

Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (21 Haziran 1964-1979): Türkiye, Iran, Pakistan

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (29 ocak 1985): Türkiye, Iran, Pakistan

Güney Doğu Asya Uluslar Birliği (8 Ağustos 1967): Malezya, Endonezya, Singapur, Filipinler, Tayland, Brunei Darusselam (7 Ocak 1984)

Afrika birliği Örgütü (22-25 Mayıs 1963): 32 Afrika ülkesi

İslam Konferansı Teşkilatı (29 Şubat-4 Mart 1972): Tüm Müslüman ülkeler

D-8 ler (15 Haziran 1997): Türkiye, Pakistan, Bengaldeş, Mısır, Nijerya, Iran, Endonezya, Malezya.

Yukarıdaki kuruluşlardan İslam Konferansı Teşkilatı ve D-8 ler hariç diğerleri, genellikle, bölgesel özelliğe haizdir. İslam konferansı Teşkilatı haricindekiler, ekonomik ve güvenlik ağırlıklıdır. 1996 yılından sonra İslam Konferansı teşkilatı, İslam ı dayanışmayı ve Müslüman halkların mücadelesini destekleme fikrini ele almıştır. Teşkilatın amaçlarını belirten ikinci maddenin ilgili bentleri bununla ilgilidir:

1- Üye devletler arasında İslami dayanışmayı geliştirmek .

3- Irk ayırımı ve eşitsizliği kaldırmak ve sömürgeciliğin her şeklini kökünden kazımak için çalışmak,

6- Tüm Müslüman halkların, şeref, bağımsızlık ve ulusal haklarını koruma açısından, mücadelesini desteklemek. (3)

Ne yazık ki İslam konferansı teşkilatı, Müslüman coğrafyada ki ihtilaflara müdahale edememiş, çatışmaları durduramamış, yönetimlerin kendi halklarına yaptığı zulme engel olamamış/olmamıştır. Etkin Olabilecek Bir Örgüte Olan İhtiyaç Yukarıda ismi geçen teşkilatların bu zaafını çok iyi gören Rahmetli Erbakan, etkin olabilecek bir teşkilatın acilen İslam ülkeleri arasında kurulması gerekliliğine inanmıştı. Bu nedenle, ulusal ve uluslar arası baskı ortamında, koalisyon hükümetinde, her türlü engellemelere rağmen D-8 lerin kuruluşuna öncülük etmiştir. Mevcut yapıların temel zaafını göz önüne alarak D-8 lerin kuruluşunda, D-8 lerin etkinlik prensibi üzerine kurulması gerektiğine özel vurgu yapmıştır: Kurmakta olduğumuz D-8 Grubunun en önemli ilkesi etkinlik olmalıdır. Gerek gelişme yolunda ki ülkelere yürek vermek bakımından, gerek ileri düzeyde ki sanayi ülkeleri tarafından ciddiye alınabilmemiz için, etkin bir varlık göstermemiz şarttır. İşte grubumuzun küçük olması, bir kısmımızın tam bir piyasa ekonomisi şartları içinde hızlı bir kalkınma performansı göstermesi, bir kısmımızın zengin kaynaklara sahip bulunmaları, etkin sonuçlar elde etmek için var olması gereken temel şartları teşkil etmektedir (4)

Sonuç: Zulme Karşı Bir Buçuk Milyar Müslümanın Gücünü Harekete Geçirmek

Açıklığa kavuşması gereken en temel soru, bilim ve teknolojide gerektiği yere gelememiş, ekonomileri güçlü olmayan ve içerde(ülkeler arasında ve her ülkenin kendi içerisinde) yığınla sorunu olan Müslüman ülkeler, sanayileşmiş, bilim ve teknolojinin öncülüğünü yapan, ekonomik yapıları iyi olan G-8 lerle uluslar arası arenada, ne ile ve nasıl mücadele edebilecektir Uluslar arası politikada, ne ile belirleyici rol alabileceklerdir Bu sorular, Rahmetli Erbakan a sorulmuştur. Erbakan, 09 Aralık 1996 tarihinde Parlamentoda bütçe üzerine yaptığı konuşmada, bu sorulara verdiği cevap, emperyalizme, 21. yüzyıl haçlı savaşlarına karşı direnişin ve aynı zamanda da zaferin ne ile olacağının bir ilkesini ortaya koymuştur: Efendim, bu gelişmiş ülkelerin karşısına kiminle çıkacaksınız; Begaldeş le mi, Mısır la mı... 800 milyon insanla çıkıyoruz. 800 milyon insanla...

Bunların karşısına biz hakla çıkıyoruz. Hak... Hak...Hak Çünkü, bu gün dünyada hakikaten büyük haksızlıklar var. En büyük güç haklı olmaktır. Bu gün, şu Birleşmiş Milletler Teşkilatında 5 ülkenin veto hakkı var; bu çelişki değil mi... Bu, elli sene öncenin dünyası; bu dünya böyle yürümez. Şimdi, bütün dünyanın hepsi haklı bir dünya istiyor; herkes elli yıl sonra dünyayı yeniden kurmak istiyor. Bu, herkesin temennisidir. Bakın, bu D-8 ler hareketinin 6 ana umdesi var: Yeryüzünde savaş değil, barış kim istiyorsa, bu masanın etrafında oturacak. Gerginlik değil, diyalog. Sömürü değil, işbirliği. Çifte standart değil, adalet. Kibir, tekebbür değil, eşitlik. Bir arada, hakka riayet ederek yaşamak. Yeni dünyanın prensipleri bunlar olacak. Ondan dolayıdır ki, o sizin çok küçük gördüğünüz, o 800 milyon insan, evet, hakkı üstün tuttuğu için, bütün insanlığa en büyük hayırlı adımı atacaktır (4) Bugün, Müslüman coğrafya da, 1,5 milyar insan yaşamaktadır. Emperyalizmin karşısına 1,5 milyar insanla çıkabilmek, bu mücadelenin ana nirengi noktasını oluşturacaktır. İnanmış, ne yaptığını bilen, birbiri ile dayanışma içerisinde olan, teşkilatlanmış 1,5 milyar Müslüman, tarihin seyrini değiştirebilecek, tüm zülüm sistemlerini yerle bir edecek büyük bir güçtür.

Ve o zaman;

Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. ( 26 Şuara 227)

Kaynaklar

1-Dursun D., İslam Dünyasında Dayanışma Hareketleri ve İslam Konferansı Teşkilatı, Ağaç Yayıncılık, İstanbul,1991 S20-23

2-Dursun D., İslam Dünyasında Dayanışma Hareketleri ve İslam Konferansı Teşkilatı, Ağaç Yayıncılık, İstanbul,1991 S:26-27

3-Dursun D., İslam Dünyasında Dayanışma Hareketleri ve İslam Konferansı Teşkilatı, Ağaç Yayıncılık, İstanbul,1991 S: 46-70

4- Alan B. D-8 Yeni bir Dünya, Yörünge yayınları, İstanbul, S:177, 194.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

21. Asırda Ümmet Şuurunun Yeniden İnşası-5: KAVMİYETÇİLİK HASTALIĞINDAN KURTULMAK

  Prof. Dr. Burhanettin Can  – Umran Dergisi/Nisan 2025-368. Sayı     MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın des...