(Milli Gazete)
"O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar." (10 Yunus 100)
Giriş
Yakın geçmişte, Milli Gazetede Suriye ile ilgili 3 yazı
yazdım: Birincisi "Barıştan Savaşa Adım Adım", ikincisi, "Büyük
İsrail Projesi ve Suriye" ve üçüncüsü, "Yeni NATO ve Suriye". Bu
makalelerdeki amacım, Suriye meselesinin son derece karmaşık uluslar arası
boyutlu bir sorun olduğunu ortaya koymaktı.
Burada, Suriyede çatışan güçler konusu ele alınıp
incelenecektir.
Suriye Denklemi
Arap baharı diye isimlendirilen süreci, tek başına, o
ülkelerin yalnızca içi dinamiklerine bağlayarak izah etmek mümkün değildir. Her
bir ülkeye etki eden dinamikler, farklılık göstermekle beraber; ortak paydaları
oldukça fazladır. Suriyede vukubulan olaylar da, tek başına, yalnızca Suriyenin
iç dinamiklerinin sonucu değildir. Suriyedeki olaylar, 1- İç dinamikler, 2-
Bölgesel dinamikler ve 3- Küresel dinamikler olmak üzere 3 ana eksene bağlı
olarak gelişmekte ve şekillenmektedir. Bu üç eksenin ortak payda oluşturması
durumunda da, Suriye olayları, bir şekilde, olumlu yada olumsuz bir denge
durumuna kavuşacaktır.
Küresel Dinamikler
Soğuk Savaş sonrası dönemde, 21. Asrın başlangıcında dünya
hâkimiyet mücadelesinde, ana hatları ile 6 ağırlık merkezinin var olduğunu
söyleyebiliriz:
• ABD-AB
• Siyonizm
• Küresel Sermaye
• Vatikan
• İslam
• Çin -Rusya
ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-Vatikan (Şer Ekseni) ve
Suriye
ABD, Siyonizm, Küresel Sermaye ve Vatikan (Şer Ekseni) İslam
coğrafyasını, hem değer sistemi ekseninde hem de ekonomik eksende dönüştürmeye
ve yok etmeye çalışmaktadır. Sovyetlerin çöküşünden sonra NATOda konsept
değişikliği yapılmış "Düşman kırmızıdan yeşile dönüştürülerek" İslam,
yeni düşman olarak ilan edilmiştir. 11 Eylülde, ABD derin devletinin yaptığı
provokasyonla birlikte bu eksen, İslam coğrafyasına açık bir saldırıya
geçmiştir. Afganistan ve Irak işgalleri bunun sonucudur.
Bugün için dünya ABD-AB-Siyonizm-Küresel Sermaye ile
Rusya-Iran-Çin eksenli yeni bir kutuplaşmaya doğru sürüklenmektedir. ABDde
Neocon - Siyonist ittifakı ile WASPçılar arasında ciddi bir kavga vardır. Bu
kavga dünyanın her tarafına yansımaktadır. Ayrıca, her türlü bloklaşma ve
ittifakın kendi iç tezatları bulunmaktadır. Bu kamplaşma, şu an için geçerli
olup her türlü yeni değişim, saflaşma ve paylaşım olabilir.
Sovyetlerin çöküşü ile birlikte ABD Yeni Amerikan Yüzyılı
Projesini (PNAC) devreye sokmuştur. Genişletilmiş Ortadoğu projesi, Din ve
Medeniyetler arası Diyalog projesi, Kuzey Afrika ekonomik işbirliği projesi,
Özelleştirme projesi, Uluslararası tahkim projesi, NATOnun evrenselleşmesi ve
İslam coğrafyasında görev üstlenmesi projesi, PNACın alt proje grupları olarak
ifade edilebilir.
Büyük Ortadoğu Projesinin amaçlarını, görünür ve gizli olmak
üzere iki sınıfta toplayabiliriz. Projenin görünür amaçları aşağıdaki şekilde
ifade edilmektedir:
• Bölgedeki Kitle İmha Silahlarının (KİS) kontrol edilmesi,
üretiminin ve yaygınlaştırılmasının engellenmesi,
• Bölgedeki terör odaklarının kurutulması, terörle
mücadelenin sürekli hale getirilmesi,
• Totaliter rejimlerin demokratikleştirilmesi,
• Serbest piyasa ekonomisinin yaygınlaştırılması
• Bölgenin modernleştirilmesi,
• İnsan haklarının ve özgürlüklerin geliştirilmesi,
yaygınlaştırılması,
• Kadınlara eşit haklar tanınması,
• Radikal İslami unsurların temizlenmesi,
• Dini eğitimde reform yapılması.
Büyük Ortadoğu Projesinin Gizli Amaçları ise, değişik
yayınlardan ve bazı gizli belgelerden tespit edilebilmektedir. Buna göre
Projenin gizli amaçları;
• Müslümanlardan ABDye karşı meydana gelebilecek herhangi
bir meydan okumayı kırmak.
• Şuurlu, Devrimci İslamı hareketlerin önünü kesmek ve yok
etmek.
• Ilımlı İslam adında yeni bir din inşa ederek kaos
meydana getirmek.
• Modernist Müslümanları veya Liberalleri iktidar
yapmak.
• Bununla eş zamanlı olarak, etnik ve mezhebi temele dayalı
yeni uluslar inşa edip bölgedeki karışıklığı ve çatışmayı sürekli kılmak.
• Bölgede ki 22 ülkenin sınırlarını değiştirecek şekilde
parçalamak.
• Devletlerin, Uluslararası Sermayeye göre
yapılandırılmasını sağlamak ve yeni tüketici pazarlar oluşturmak.
• Bölgedeki enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını kontrol
ederek enerji nedeniyle buralara bağımlı olan ve gelecekte ABDye rakip
olabilecek güçleri frenlemek.
• Bölgede var olan stratejik madenlere el koymak,
• İsrailin güvenliğini sağlamak ve Büyük İsraili kurmaktır.
Vatikan, Dinler arası Diyalog projesi ile İslam coğrafyası
dâhil Asya- Afrikanın Hıristiyanlaştırılması için çalışmaktadır.
Siyonizm Büyük İsrail Projesi, Dünya Hâkimiyeti (Gizli Dünya
Devleti) ve Özelleştirme Projesi ile dünya hâkimiyet mücadelesi vermektedir.
Bu projelerle ABD-AB-Siyonizm-Küresel Sermaye-Vatikanın (Şer
ekseni) hakim olduğu bir dünya inşa edilmek istenmekte ve İslam coğrafyası
yeniden paylaşılmaya çalışılmaktadır. Bu yeni paylaşım ve sömürge düzeninin adı
da yeni dünya düzeni, küreselleşme olarak adlandırılmaktadır.
Yeni dünya düzeninin şeytanları, yüzlerine taktıkları
maskelerle, İnsan Hakları, Özgürlük, Serbestlik, Diyalog, Hoşgörü, Serbest
Pazar, Din Ve Vicdan Hürriyeti, Düşünce Hürriyeti, İfade Hürriyeti, Demokrasi,
Laiklik gibi kavramları, Truva atı gibi kullanarak İslam coğrafyasına girmeye
çalışmaktadırlar.
Şer ekseni, Arap baharı denen sürece bunun için destek
vermektedir. Bazı yerlerde sürecin bizzat başlatıcısı olmuştur. Libyada olduğu
gibi de askeri operasyonla yardımda bulunmuştur. Amaçları, bu ülkelerin
öncelikle parçalanmasıdır. Bununla birlikte bu ülkelerde, Batı işbirlikçisi
laik, liberal kesimlerin iş başına gelmesidir. Mevcut sistemleri,
laikleştirmek, liberalleştirmek şartıyla çok partili bir sisteme dönüştürmek
hedeflenmektedir. Türkiyede 1950de uygulanan sistem, bir model olarak
uygulanmak istenmektedir. Tunus ve Mısırda, Sistemin ana dinamiklerinde ciddi
değişiklik yapılmadan çok partili bir yapıya geçilmiştir. Eski, bütün kurum ve
kuruluşlar, muhafaza edilmiş; parlamentonun hareket alanı kısıtlanmıştır. Şer
ekseni, İslami bir devrimin önünü kesmek için uğraşmaktadır.
Şer ekseni, bu coğrafyayı paramparça etmek istediği için
Libyadaki aceleciliğini Suriyede göstermemektedir. Kaddafi kuvvetleri, muhalif
güçleri tasfiye etmeye başladığı anda, önce Fransa sonra da NATO devreye
girmiştir. NATOnun müdahalesine Başbakan Erdoğanın tepkisi, "NATOnun ne
işi var Libyada" şeklinde olmuştur. Libyada ölenleri insan kabul eden
Batılı güçler, Suriyede ölenler için kıllarını kıpırdatmamışlardır. Başbakan
Erdoğanın "Libyada ölenler insan da Suriyede ölenler insan değil mi "
tepkisi, Batının art niyetine karşı yapılan bir çıkıştı.
Tunus Mısır hattında acele eden Şer ekseni, Suriyede niçin
ağırdan almaktaydı "Demokrasi", "insan hakları" ve
"özgürlüklerin" tamamıyla askıya alındığı, seri cinayetlerin
işlendiği bir Suriye için şer ekseni niçin sağırlaşmıştı Dahası, silahsız bir
direniş olan halk hareketini, niçin kana bulaştırmıştı Direnen bir halkın
arasına ajan provokatörlerini sokarak, işi kan dökme aşamasına getirip halk
hareketini gerilla savaşına dönüştürmüştü, niçin Çünkü şer ekseni, hem
Suriyenin parçalanmasını hem de kurulacak devletlerin laik, liberal olmasını
istemektedir. Suriyeyi parçalayabilmek için Irakta başlangıçta uygulanan 10
yıllık kaos modelinin Suriyede de uygulanması amaçlanmıştır.
Irakta on yıl boyunca yapılan propaganda, "Kuzeyde
Kürtler, ortada Sünniler, güneyde Şiiler" şeklinde olmuştur. Suriyede de
iç çatışma uzatılarak safların, iç göçle birlikte ayrışması öngörülmektedir.
Irakta başlangıçta uygulanan bu model, seçim sistemine geçilince, Müslümanların
hakim olduğu bir Irak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Irak, etnik ve
mezhepsel olarak ikili bir görüntüyü muhafaza etmektedir. Benzer bir durumun,
Suriyede de ortaya çıkmaması için, Esad sonrası dönemde mevcut yapılar
korunarak seçim sonucunda laik, liberal bir iktidarın var olması istenmektedir.
Bu noktada da Mısır ve Tunus modeli geçerli kılınmaya çalışılmaktadır. Yanı
Müslümanlar hükümet olmuş olsalar bile iktidar olamayacaklar; sistemin bütün
güç odakları laik, liberal, işbirlikçilerin elinde bulunacaktır. Suriyede hem
Irak hem de Mısır modeli birlikte uygulanmak istenmektedir. Bu durum ortaya
çıkana kadar, Şer ekseni kılını kıpırdatmayacaktır.
Suriyede akan kan arttıkça, kin ve nefretle oluşan fay
hatları, etnik ve mezhepsel olarak Suriyenin parçalanmasını kolaylaştıracaktır.
İç göç hızlanacaktır. Iraktakine benzer şekilde "Kürtler, Sünniler ve
Nusayrıler" şeklinde bir ayrışma meydana gelebilecektir. Eğer iç, bölgesel
ve küresel dinamikler Suriyenin parçalanmasına uygun değilse, o taktirde, Esat
sonrası gelecek yönetimin nasıl olması gerektiği meselesi ön plan çıkmaktadır.
Bir seçim sonucunda ortaya çıkacak sonuç Müslümanların iktidarı olabilir. Bu da
istenmeyen bir durumdur. Bu noktada Şer ekseni ile birlikte Çin ve Rusya ortak
hareket etmektedir.
Türkiye, tüm komşuları ile sıfır sorunlu dış politika
ekseninde oluşturduğu dostluk, Suriye krizi ile birlikte berhava olmuştur.
Bölgesel güç olmaya doğru giden bir Türkiye, Suriye krizinde, Şer ekseni
tarafından aldatılarak tuzağa düşürülmüştür. Türkiye, Suriye diktatörlüğünün 3
ay gibi bir zamanda düşürüleceğine inandırılmıştır. Türkiye, kardeşim dediği
Esat yönetimiyle bütün ilişkileri bıçak gibi kesip atmış, gelecek güç olarak
muhalefete yatırım yapmıştır. Türkiyenin Suriye ile bütün köprüleri atmasının
ardından Şer ekseni, her türlü lojistik desteği kesmiştir. Suriye yönetiminin,
kuzeyini boşaltarak PYD-PKK güçlerine terk etmesinin ardından, Türkiyenin
yapmak istediği askeri müdahale, ABD-AB tarafından engellenmiştir. Göçmenler
için Suriye içerisinde tampon bölge oluşturulmasına, gene ABD-AB karşı
çıkmaktadır. Böylelikle Türkiye, bölgesinde yalnızlaştırılmış ve İrandan Güney
Kıbrıs Rum kesimine uzanan bir fay hattı ile güneyden kuşatılmıştır. Ayrıca
Suriye üzerinden PKKya verilen destekle, Türkiyede kan dökülmesi
hızlandırılmıştır. Türkiye kendi içine kapatılmaya çalışılmaktadır. Eğer
Suriye, Iraktaki gibi gayrı resmi bir bölünmeye uğrarsa, oluşacak olan yeni
durum, Türkiyeyi yıllarca sürebilecek bir bunalımın içine sürükleyebilir.
Şer ekseninin Suriyeye bakışını, Türkiye, bu açıdan
değerlendirmeli, uyguladığı politikaları yeniden gözden geçirmelidir.
Çin ve Suriye
Çin, askeri ve ekonomik olarak dünyanın her tarafında,
ABD-AB ekseni ile mücadele etmekte, Asya ve Afrikada yayılmaya çalışmaktadır.
ABD-AB ekseni ile Balkanlarda ve Afrikada çok sert bir rekabet içerisindedir.
Çin yabancı ülkelere verdiği kredilerde hiçbir ön şart koşmamakta, ihalelerde,
kendi şirketlerini sübvanse ederek serbest piyasa şartlarına ağır darbe
vurmaktadır. ABD, Çinin bu yayılmacılığını engellemek için kuvvetlerini, Asya
pasifiğe kaydırmaktadır. Japonya ile Çin arasındaki ada krizi, ABD'nin Çini
durdurma, meşgul etme operasyonu olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, ABD
Hindistan yakınlaşması, Çini güneyden çevreleme hareketidir.
Çin, genel olarak, ABD'nin ihtilaflı olduğu tüm ülkeleri,
kendisinin ihtilaflı olduğu tüm ülkeler için birer silah, pazarlık unsuru
olarak kullanma tarzında bir politika benimsemiştir. Bu nedenle Çin, ABDyi,
kendi yakın çevresinden uzak tutmak için Suriye kartını kullanmaktadır. Çin
için Suriye, ABD ile bir pazarlık aracıdır. Çin, Suriye üzerinden ABDnin
itibarını sarsmak istemekte; üçüncü taraflara güçlü olduğu mesajını
vermektedir. Akdenizde ben de varım demekte ve ABDyi Akdenizde meşgul edip
durdurmaya çalışmaktadır.
Ayrıca Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin
sınırlarının değişmesi ön görülmektedir. Bu, Pakistan, Afganistan, İran, Irak
ve Suriyenin parçalanması anlamına gelmektedir. Çin açısından Suriyenin
düşmesi, İranın da düşmesi olarak değerlendiriliyor olabilir. İran ve Irakın
parçalanması ile Basra körfezinin kontrolü, tamamen ABD-AB ekseninin eline
geçmiş olacaktır. Oysa Çin, enerji açısından Basra körfezine bağımlıdır. ABD, Irak
işgali ile Basra körfezini kısmen kontrol altına alarak, Çinin hayat damarları
üzerine, kontrolü, ABDde olan bir vana oturtmuştu. İranın düşmesi ile Basra
körfezinin kontrolü, tamamen ABDnin eline geçmiş olacaktır. Çin bunu asla
istememektedir.
Suriyedeki mevcut iktidarın düşmesi ya da Suriyenin
parçalanması durumunda, Irak petrollerinin Suriye üzerinden Akdenize
aktarılması söz konusu olabilir; böyle bir ihtimal vardır. Bu, Hem Irak hem de
İrandan Basra körfezi üzerinden petrol alan Çinin işine gelmemektedir. Ayrıca
Batının, İranın kontrolünde olmayan bir enerji hattına kavuşması da, Çin için
uygun değildir. Böyle bir enerji nakil hattının kurulması ile Rusya, Iran ve
Çin ekseninin ellindeki kozlar zayıflamaktadır.
Çin, kendi stratejik hedefleri ile ilgili ABD-AB ekseninden güvence almadığı sürece bu tavrını sürdürebilir. Ancak Çin, ABD-AB'den istediğini aldığı zaman, Suriye üzerindeki himayesini kaldırabilir. Çin için Suriye, hem ABD-AB'ye hem de Türkiye'ye karşı bir pazarlık konusudur. Doğu Türkistanın bağımsızlığı için Türkiyenin gelecekte takınacağı tavra karşılık, Çin, Suriye üzerinden Türkiyeyi meşgul etmeyi düşünmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder