12 Ekim 2012 Cuma

Çatışan güçler açısından Suriye meselesi - 1

(Milli Gazete)

"O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar." (10 Yunus 100)

Giriş

Yakın geçmişte, Milli Gazetede Suriye ile ilgili 3 yazı yazdım: Birincisi "Barıştan Savaşa Adım Adım", ikincisi, "Büyük İsrail Projesi ve Suriye" ve üçüncüsü, "Yeni NATO ve Suriye". Bu makalelerdeki amacım, Suriye meselesinin son derece karmaşık uluslar arası boyutlu bir sorun olduğunu ortaya koymaktı.

Burada, Suriyede çatışan güçler konusu ele alınıp incelenecektir.

Suriye Denklemi

Arap baharı diye isimlendirilen süreci, tek başına, o ülkelerin yalnızca içi dinamiklerine bağlayarak izah etmek mümkün değildir. Her bir ülkeye etki eden dinamikler, farklılık göstermekle beraber; ortak paydaları oldukça fazladır. Suriyede vukubulan olaylar da, tek başına, yalnızca Suriyenin iç dinamiklerinin sonucu değildir. Suriyedeki olaylar, 1- İç dinamikler, 2- Bölgesel dinamikler ve 3- Küresel dinamikler olmak üzere 3 ana eksene bağlı olarak gelişmekte ve şekillenmektedir. Bu üç eksenin ortak payda oluşturması durumunda da, Suriye olayları, bir şekilde, olumlu yada olumsuz bir denge durumuna kavuşacaktır.

Küresel Dinamikler

Soğuk Savaş sonrası dönemde, 21. Asrın başlangıcında dünya hâkimiyet mücadelesinde, ana hatları ile 6 ağırlık merkezinin var olduğunu söyleyebiliriz:

• ABD-AB

• Siyonizm

• Küresel Sermaye

• Vatikan

• İslam

• Çin -Rusya

ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-Vatikan (Şer Ekseni) ve Suriye

ABD, Siyonizm, Küresel Sermaye ve Vatikan (Şer Ekseni) İslam coğrafyasını, hem değer sistemi ekseninde hem de ekonomik eksende dönüştürmeye ve yok etmeye çalışmaktadır. Sovyetlerin çöküşünden sonra NATOda konsept değişikliği yapılmış "Düşman kırmızıdan yeşile dönüştürülerek" İslam, yeni düşman olarak ilan edilmiştir. 11 Eylülde, ABD derin devletinin yaptığı provokasyonla birlikte bu eksen, İslam coğrafyasına açık bir saldırıya geçmiştir. Afganistan ve Irak işgalleri bunun sonucudur.

Bugün için dünya ABD-AB-Siyonizm-Küresel Sermaye ile Rusya-Iran-Çin eksenli yeni bir kutuplaşmaya doğru sürüklenmektedir. ABDde Neocon - Siyonist ittifakı ile WASPçılar arasında ciddi bir kavga vardır. Bu kavga dünyanın her tarafına yansımaktadır. Ayrıca, her türlü bloklaşma ve ittifakın kendi iç tezatları bulunmaktadır. Bu kamplaşma, şu an için geçerli olup her türlü yeni değişim, saflaşma ve paylaşım olabilir.

Sovyetlerin çöküşü ile birlikte ABD Yeni Amerikan Yüzyılı Projesini (PNAC) devreye sokmuştur. Genişletilmiş Ortadoğu projesi, Din ve Medeniyetler arası Diyalog projesi, Kuzey Afrika ekonomik işbirliği projesi, Özelleştirme projesi, Uluslararası tahkim projesi, NATOnun evrenselleşmesi ve İslam coğrafyasında görev üstlenmesi projesi, PNACın alt proje grupları olarak ifade edilebilir.

Büyük Ortadoğu Projesinin amaçlarını, görünür ve gizli olmak üzere iki sınıfta toplayabiliriz. Projenin görünür amaçları aşağıdaki şekilde ifade edilmektedir:

• Bölgedeki Kitle İmha Silahlarının (KİS) kontrol edilmesi, üretiminin ve yaygınlaştırılmasının engellenmesi,

• Bölgedeki terör odaklarının kurutulması, terörle mücadelenin sürekli hale getirilmesi,

• Totaliter rejimlerin demokratikleştirilmesi,

• Serbest piyasa ekonomisinin yaygınlaştırılması

• Bölgenin modernleştirilmesi,

• İnsan haklarının ve özgürlüklerin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması,

• Kadınlara eşit haklar tanınması,

• Radikal İslami unsurların temizlenmesi,

• Dini eğitimde reform yapılması.

Büyük Ortadoğu Projesinin Gizli Amaçları ise, değişik yayınlardan ve bazı gizli belgelerden tespit edilebilmektedir. Buna göre Projenin gizli amaçları;

• Müslümanlardan ABDye karşı meydana gelebilecek herhangi bir meydan okumayı kırmak.

• Şuurlu, Devrimci İslamı hareketlerin önünü kesmek ve yok etmek.

•  Ilımlı İslam adında yeni bir din inşa ederek kaos meydana getirmek.

•  Modernist Müslümanları veya Liberalleri iktidar yapmak.

• Bununla eş zamanlı olarak, etnik ve mezhebi temele dayalı yeni uluslar inşa edip bölgedeki karışıklığı ve çatışmayı sürekli kılmak.

• Bölgede ki 22 ülkenin sınırlarını değiştirecek şekilde parçalamak.

• Devletlerin, Uluslararası Sermayeye göre yapılandırılmasını sağlamak ve yeni tüketici pazarlar oluşturmak.

• Bölgedeki enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını kontrol ederek enerji nedeniyle buralara bağımlı olan ve gelecekte ABDye rakip olabilecek güçleri frenlemek.

• Bölgede var olan stratejik madenlere el koymak,

• İsrailin güvenliğini sağlamak ve Büyük İsraili kurmaktır.

Vatikan, Dinler arası Diyalog projesi ile İslam coğrafyası dâhil Asya- Afrikanın Hıristiyanlaştırılması için çalışmaktadır.

Siyonizm Büyük İsrail Projesi, Dünya Hâkimiyeti (Gizli Dünya Devleti) ve Özelleştirme Projesi ile dünya hâkimiyet mücadelesi vermektedir.

Bu projelerle ABD-AB-Siyonizm-Küresel Sermaye-Vatikanın (Şer ekseni) hakim olduğu bir dünya inşa edilmek istenmekte ve İslam coğrafyası yeniden paylaşılmaya çalışılmaktadır. Bu yeni paylaşım ve sömürge düzeninin adı da yeni dünya düzeni, küreselleşme olarak adlandırılmaktadır.

Yeni dünya düzeninin şeytanları, yüzlerine taktıkları maskelerle, İnsan Hakları, Özgürlük, Serbestlik, Diyalog, Hoşgörü, Serbest Pazar, Din Ve Vicdan Hürriyeti, Düşünce Hürriyeti, İfade Hürriyeti, Demokrasi, Laiklik gibi kavramları, Truva atı gibi kullanarak İslam coğrafyasına girmeye çalışmaktadırlar.

Şer ekseni, Arap baharı denen sürece bunun için destek vermektedir. Bazı yerlerde sürecin bizzat başlatıcısı olmuştur. Libyada olduğu gibi de askeri operasyonla yardımda bulunmuştur. Amaçları, bu ülkelerin öncelikle parçalanmasıdır. Bununla birlikte bu ülkelerde, Batı işbirlikçisi laik, liberal kesimlerin iş başına gelmesidir. Mevcut sistemleri, laikleştirmek, liberalleştirmek şartıyla çok partili bir sisteme dönüştürmek hedeflenmektedir. Türkiyede 1950de uygulanan sistem, bir model olarak uygulanmak istenmektedir. Tunus ve Mısırda, Sistemin ana dinamiklerinde ciddi değişiklik yapılmadan çok partili bir yapıya geçilmiştir. Eski, bütün kurum ve kuruluşlar, muhafaza edilmiş; parlamentonun hareket alanı kısıtlanmıştır. Şer ekseni, İslami bir devrimin önünü kesmek için uğraşmaktadır.

Şer ekseni, bu coğrafyayı paramparça etmek istediği için Libyadaki aceleciliğini Suriyede göstermemektedir. Kaddafi kuvvetleri, muhalif güçleri tasfiye etmeye başladığı anda, önce Fransa sonra da NATO devreye girmiştir. NATOnun müdahalesine Başbakan Erdoğanın tepkisi, "NATOnun ne işi var Libyada" şeklinde olmuştur. Libyada ölenleri insan kabul eden Batılı güçler, Suriyede ölenler için kıllarını kıpırdatmamışlardır. Başbakan Erdoğanın "Libyada ölenler insan da Suriyede ölenler insan değil mi " tepkisi, Batının art niyetine karşı yapılan bir çıkıştı.

Tunus Mısır hattında acele eden Şer ekseni, Suriyede niçin ağırdan almaktaydı "Demokrasi", "insan hakları" ve "özgürlüklerin" tamamıyla askıya alındığı, seri cinayetlerin işlendiği bir Suriye için şer ekseni niçin sağırlaşmıştı Dahası, silahsız bir direniş olan halk hareketini, niçin kana bulaştırmıştı Direnen bir halkın arasına ajan provokatörlerini sokarak, işi kan dökme aşamasına getirip halk hareketini gerilla savaşına dönüştürmüştü, niçin Çünkü şer ekseni, hem Suriyenin parçalanmasını hem de kurulacak devletlerin laik, liberal olmasını istemektedir. Suriyeyi parçalayabilmek için Irakta başlangıçta uygulanan 10 yıllık kaos modelinin Suriyede de uygulanması amaçlanmıştır.

Irakta on yıl boyunca yapılan propaganda, "Kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler, güneyde Şiiler" şeklinde olmuştur. Suriyede de iç çatışma uzatılarak safların, iç göçle birlikte ayrışması öngörülmektedir. Irakta başlangıçta uygulanan bu model, seçim sistemine geçilince, Müslümanların hakim olduğu bir Irak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Irak, etnik ve mezhepsel olarak ikili bir görüntüyü muhafaza etmektedir. Benzer bir durumun, Suriyede de ortaya çıkmaması için, Esad sonrası dönemde mevcut yapılar korunarak seçim sonucunda laik, liberal bir iktidarın var olması istenmektedir. Bu noktada da Mısır ve Tunus modeli geçerli kılınmaya çalışılmaktadır. Yanı Müslümanlar hükümet olmuş olsalar bile iktidar olamayacaklar; sistemin bütün güç odakları laik, liberal, işbirlikçilerin elinde bulunacaktır. Suriyede hem Irak hem de Mısır modeli birlikte uygulanmak istenmektedir. Bu durum ortaya çıkana kadar, Şer ekseni kılını kıpırdatmayacaktır.

Suriyede akan kan arttıkça, kin ve nefretle oluşan fay hatları, etnik ve mezhepsel olarak Suriyenin parçalanmasını kolaylaştıracaktır. İç göç hızlanacaktır. Iraktakine benzer şekilde "Kürtler, Sünniler ve Nusayrıler" şeklinde bir ayrışma meydana gelebilecektir. Eğer iç, bölgesel ve küresel dinamikler Suriyenin parçalanmasına uygun değilse, o taktirde, Esat sonrası gelecek yönetimin nasıl olması gerektiği meselesi ön plan çıkmaktadır. Bir seçim sonucunda ortaya çıkacak sonuç Müslümanların iktidarı olabilir. Bu da istenmeyen bir durumdur. Bu noktada Şer ekseni ile birlikte Çin ve Rusya ortak hareket etmektedir.

Türkiye, tüm komşuları ile sıfır sorunlu dış politika ekseninde oluşturduğu dostluk, Suriye krizi ile birlikte berhava olmuştur. Bölgesel güç olmaya doğru giden bir Türkiye, Suriye krizinde, Şer ekseni tarafından aldatılarak tuzağa düşürülmüştür. Türkiye, Suriye diktatörlüğünün 3 ay gibi bir zamanda düşürüleceğine inandırılmıştır. Türkiye, kardeşim dediği Esat yönetimiyle bütün ilişkileri bıçak gibi kesip atmış, gelecek güç olarak muhalefete yatırım yapmıştır. Türkiyenin Suriye ile bütün köprüleri atmasının ardından Şer ekseni, her türlü lojistik desteği kesmiştir. Suriye yönetiminin, kuzeyini boşaltarak PYD-PKK güçlerine terk etmesinin ardından, Türkiyenin yapmak istediği askeri müdahale, ABD-AB tarafından engellenmiştir. Göçmenler için Suriye içerisinde tampon bölge oluşturulmasına, gene ABD-AB karşı çıkmaktadır. Böylelikle Türkiye, bölgesinde yalnızlaştırılmış ve İrandan Güney Kıbrıs Rum kesimine uzanan bir fay hattı ile güneyden kuşatılmıştır. Ayrıca Suriye üzerinden PKKya verilen destekle, Türkiyede kan dökülmesi hızlandırılmıştır. Türkiye kendi içine kapatılmaya çalışılmaktadır. Eğer Suriye, Iraktaki gibi gayrı resmi bir bölünmeye uğrarsa, oluşacak olan yeni durum, Türkiyeyi yıllarca sürebilecek bir bunalımın içine sürükleyebilir.

Şer ekseninin Suriyeye bakışını, Türkiye, bu açıdan değerlendirmeli, uyguladığı politikaları yeniden gözden geçirmelidir.

Çin ve Suriye

Çin, askeri ve ekonomik olarak dünyanın her tarafında, ABD-AB ekseni ile mücadele etmekte, Asya ve Afrikada yayılmaya çalışmaktadır. ABD-AB ekseni ile Balkanlarda ve Afrikada çok sert bir rekabet içerisindedir. Çin yabancı ülkelere verdiği kredilerde hiçbir ön şart koşmamakta, ihalelerde, kendi şirketlerini sübvanse ederek serbest piyasa şartlarına ağır darbe vurmaktadır. ABD, Çinin bu yayılmacılığını engellemek için kuvvetlerini, Asya pasifiğe kaydırmaktadır. Japonya ile Çin arasındaki ada krizi, ABD'nin Çini durdurma, meşgul etme operasyonu olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, ABD Hindistan yakınlaşması, Çini güneyden çevreleme hareketidir.

Çin, genel olarak, ABD'nin ihtilaflı olduğu tüm ülkeleri, kendisinin ihtilaflı olduğu tüm ülkeler için birer silah, pazarlık unsuru olarak kullanma tarzında bir politika benimsemiştir. Bu nedenle Çin, ABDyi, kendi yakın çevresinden uzak tutmak için Suriye kartını kullanmaktadır. Çin için Suriye, ABD ile bir pazarlık aracıdır. Çin, Suriye üzerinden ABDnin itibarını sarsmak istemekte; üçüncü taraflara güçlü olduğu mesajını vermektedir. Akdenizde ben de varım demekte ve ABDyi Akdenizde meşgul edip durdurmaya çalışmaktadır.

Ayrıca Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin sınırlarının değişmesi ön görülmektedir. Bu, Pakistan, Afganistan, İran, Irak ve Suriyenin parçalanması anlamına gelmektedir. Çin açısından Suriyenin düşmesi, İranın da düşmesi olarak değerlendiriliyor olabilir. İran ve Irakın parçalanması ile Basra körfezinin kontrolü, tamamen ABD-AB ekseninin eline geçmiş olacaktır. Oysa Çin, enerji açısından Basra körfezine bağımlıdır. ABD, Irak işgali ile Basra körfezini kısmen kontrol altına alarak, Çinin hayat damarları üzerine, kontrolü, ABDde olan bir vana oturtmuştu. İranın düşmesi ile Basra körfezinin kontrolü, tamamen ABDnin eline geçmiş olacaktır. Çin bunu asla istememektedir.

Suriyedeki mevcut iktidarın düşmesi ya da Suriyenin parçalanması durumunda, Irak petrollerinin Suriye üzerinden Akdenize aktarılması söz konusu olabilir; böyle bir ihtimal vardır. Bu, Hem Irak hem de İrandan Basra körfezi üzerinden petrol alan Çinin işine gelmemektedir. Ayrıca Batının, İranın kontrolünde olmayan bir enerji hattına kavuşması da, Çin için uygun değildir. Böyle bir enerji nakil hattının kurulması ile Rusya, Iran ve Çin ekseninin ellindeki kozlar zayıflamaktadır.

Çin, kendi stratejik hedefleri ile ilgili ABD-AB ekseninden güvence almadığı sürece bu tavrını sürdürebilir. Ancak Çin, ABD-AB'den istediğini aldığı zaman, Suriye üzerindeki himayesini kaldırabilir. Çin için Suriye, hem ABD-AB'ye hem de Türkiye'ye karşı bir pazarlık konusudur. Doğu Türkistanın bağımsızlığı için Türkiyenin gelecekte takınacağı tavra karşılık, Çin, Suriye üzerinden Türkiyeyi meşgul etmeyi düşünmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...