26 Nisan 2005 Salı

Medya çıkmaz sokakta

(Milli Gazete)

Türk medyası çıkmazdadır. Medya, bağımsız olmadığı için çıkmaza girmiştir. Bundan dolayı Türkiye de medya sadece "medya" değildir, hiçbir zaman da olamamıştır. Daima bir gücü elde bulundurmanın ya da elde etmenin bir aracı ola gelmiştir.

Bizde medya, kuyruğundan güç odaklarına bağlıdır. Ve bu, o güç odaklarının hoşuna gitmeyen haber ve yorumların görülmemesini veya atlanmasını beraberinde getirir.

Haber ve yorum iç içedir Türk medyasında. Bunun sonucu olarak da neyin haber, neyin yorum olduğu noktasında çok zaman okuyucu şaşırır. Haber ve yorumun sınırları net bir biçimde çizilmemiştir. Haberin mahremiyeti ve yorumun subjektifliği birbirine karışmıştır.

Haber ve yorumun içiçeliğinden daha garip bir durum var. O da haber ve magazinin karışmasıdır. Yani haber magazin havasında, magazin ise haber gibi takdim edilmektedir. Ya da magazinin girmediği hiçbir haber hemen hemen yok gibidir. Bu da haberin güvenirliğini ciddi bir şekilde zedelemektedir.

Medya sadece sermayeden değil, siyasetten de bağımsız değildir. Bu durum, medyanın siyaset kurumu ve siyasetçilerle ilgili özgün haber verme gücünü elinden alır. Çok zaman medya, kendini kiralamaya hazır olduğu için siyaset esnafı tarafından kullanılır. Bundan dolayı özellikle büyük medyada dosdoğru bir çizgiden söz etmek mümkün olamıyor. Daima inip çıkan, sağa sola kayan bir zikzaktan söz edebiliriz ancak. Bir nevi iktidara göre şekil alan, ona göre tavır belirleyen bir yapıya sahiptir medya.

Türk medyası, dünyadaki gelişmeleri takip etmez. Kendi kendisiyle kısır bir tartışmaya girdiğinden, dünyada, kendi sektöründe olup bitenlerden habersizdir. Kendini yenileme, üslubunu gözden geçirme ihtiyacı hissetmez. Gözleri kapalı bir şekilde sahibinin sözcülüğünü yapar sadece. Sorumlu yayıncılık yapmayı aklına bile getirmez. Üslubunu soğuk savaş döneminden bu güne taşımayı aklından bile geçirmez.

Türk medyası -ve genel anlamda aydını- kendisine haber verdiği halkın değerlerinden, kültüründen, inancından habersizdir. Bu habersizlik bazen yabancılaşmanın bir sonucu olarak çıkar karşımıza, bazen de umursamazlık, ciddiye almazlıktan kaynaklanır. Bunun sonucunda ise zaman zaman çok trajikomik sahnelerin ortaya çıktığına şahit oluruz. Sözgelimi bu medya, Kurban bayramının yine Hac dönemine denk geldiğini yazabiliyor, gösteri yapan grubun birlikte cemaatle namaz kıldığından söz edebiliyor. Doğrusu buna da şükrediyoruz, koca profesör (İlhan Arsel miydi ) gibi pîr ile pireyi karıştırıp bunun üzerinden İslam eleştirisi yapmıyor en azından.

Tüm bunları sıraladıktan sonra aklıma İsmet Özel in bir yazısnın başlığı geldi: "Medyanın gücü, gücün medyası." Galiba tüm bunları bu başlığın altını doldurmak için sıraladım. Evet, medyanın gücü var ama Türkiye de, asıl "gücün medyası"ndan söz etmek gerekir. Bizde bu güç sahiplerinin istekleri doğrultusunda gazetecilik yapılır. Haberler, bu gücün menfaatleri doğrultusunda oluşturulur ya da es geçilir. Medya bu gücün daha çok zenginleşmesi, daha çok kazanması, daha çok ihale alması için bir araçtır yalnızca: Bir şantaj aracı. Neticede hiçbir siyasetçi bir sabah uyandığında kendini onlarca gazetenin manşetinde görmek istemez olumsuz bir biçimde. Ki bu medyanın elinde çoğu siyasetçiye ait hoşalanmayacakları belgeler zulada bekletilirken. Ve büyük ihtimalle kimisinin nefsine hakim olamayıp şeytana uyduğu bir andaki görüntüsü de vardır ellerinde, kimisinin ise başka bir pazarlık anından görüntüleri.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...