“Kişi yakın dostunun dini üzeredir. Artık sizden biriniz kiminle dostluk kuruyorsa ona dikkat etsin.” Hz. Muhammed
GİRİŞ
Türkiye
Nüfusunun %72’si 35 yaşın altında, %50’si 25 yaşın altında ve %25’i 15-25 yaş
arasındadır(1). Görüldüğü gibi Türkiye’de nüfus çok genç olup Türkiye, Dünyada
genç nüfusa sahip ülkelerden biridir.
Gençlik, genel
olarak, yapısal olarak çok dinamik olup toplumsal değişimlerden, sorunlardan ve
bunalımlardan en çok etkilenen kesimdir. Bu açıdan Tarihimizin
son 200 yıllık dönemi, sadece toplumsal çalkantıların tarihi olmayıp aynı
zamanda gençliğin Kişilik ve kimlik arayışının da tarihidir.
Ülkemizde
gençlikle ilgili yapılan çalışmalarda, genel olarak durum tespiti yapılmakta,
gençlere ve ana babalara tavsiyelerde bulunulmaktadır. Çok ciddi çalışmalar
olmuş olmalarına karşılık Ana nedenler üzerinde tartışma
yapmamakta/yapamamaktalar. Gençliğin bu duruma gelmesinde, genellikle, hakim
olan sistemi, zihniyeti tartışılmamakta/tartışamamaktalar. Bazıları, sonucu
Küreselleşmeye bağlayıp doğal göstermektedir. Bazıları,
küresel büyük oyunun bir parçası, bir mücadelesi olarak yorumlamaktadır.
Bugün gelinen
noktada gençliğimiz üzerinde uluslararası bir oyunun oynandığı tezi doğrudur.
Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ‘gençlik, düşmanın
beşinci kol faaliyetinin boy hedefi haline gelmiştir’ açıklamasını yaparak
olayın bu boyutuna dikkat çeken ilk ve tek yüksek bürokrattır(2). Ancak
açıklamalarında ayrıntı yoktur ve de alınması gereken tedbirler dile
getirilmemektedir. Hangi ülkeler bu beşinci kol faaliyetini yürütmektedir.
Bunların yerli işbirlikçileri kimlerdir? Niçin gençlik beşinci kol
faaliyetlerinin oltasına kolayca takılabilmektedir?
Bugün gençliği
kendi değerlerinden koparma, dejenere etme ve Hıristiyanlaştırma
faaliyeti eş zamanlı olarak yürütülürken etkili ve yetkili olanlar ne
tür tedbirler almaktadır? Bunların cevabı henüz verilmemiş yada verilememiştir.
Sırbistan,
Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da yapılan kadife darbelerin
Beşinci kol faaliyetleri sonucu kazanılmış gençlik örgütleri üzerinden
başarıldığını göz önüne alırsak; Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehlikenin
boyutları gerçekten de çok yüksektir.
Beşinci
kol faaliyetlerinin neşvu nema bulmasında içinde yaşanan sistemin dahli nedir?
Sivrisinekler
ithal olarak mı gelmekte, yoksa sistemin bataklığında mı
üremektedir?
Bunlar
tartışılmamakta, konuşulmamaktadır.
Sadece dış
güçleri suçlamak gerçekçi bir çözüm arayışı değildir. Hem yanlış hem hedef
şaşırtıcıdır.
Ve sadece
ne oldu bu gençliğe tarzında şikayet, yakınma ve sitemlerde bulunmakta bir
çözüm değildir.
Niçin gençler
arasında her geçen gün şiddet artmaktadır?
Niçin her
geçen gün gençler arasında madde bağımlılığı artmaktadır?
Niçin gençler
gittikçe kendi toplumuna ve tarihine yabancılaşmaktadır?
Niçin gençler
Ülkeyi terk etmek istemektedir?
Niçin gençler
sefahat alemini tercih etmektedir?
Bütün bunları
üreten, teşvik eden, cazip hale getirip sunan bir mantık, bir zihniyet, bir
değer sistemi ve bir sistem tartışılmadan nesilde meydana gelen değişimlere,
kırılmalara, sorunlara çözüm bulmak mümkün değildir.
O nedenle
pansuman varı tedavi şekillerinden vazgeçip, anlık ve geçici çözümler yerine
asırları kuşatan köklü, radikal çözümler üretilmelidir. Çünkü zehirlenen ve yok
edilmek istenen bir nesil problemi ile karşı karşıyayız.
Nesli yok
olan ülkelerin gelecekleri de yoktur.
Kayıp
nesil kayıp millet demektir
Kayıp nesil
kayıp vatan demektir
Kayıp nesil
kayıp devlet demektir.
Kayıp nesil
kayıp gelecek demektir
Bu çalışma böyle bir arayışın ürünüdür. Gençlik denilen toplum kesiminin genel özellikleri, Gençliğin sorunları, gençliğin şuan içinde bulunduğu durum, bu durumun sebepleri ve bu durumdan kurtulmak için yapılması gerekenler olmak üzere beş ana bölümden oluşmaktadır.
Genç Kimdir
Gençlik kavramı, Biyoloji,
Psikolojik ve sosyolojik bakış açılarına bağlı olarak tanımlanmaktadır:
Biyolojik bakış
açısına göre, “Bireyin ergenlik çağının başlamasından büyümenin sona ermesine
kadar geçen döneme gençlik dönemi denmektedir”(3)
UNESCO ve
‘Avrupa İçin Gençlik programı’ bu tanımı benimseyerek 15-25 yaş dilimini
gençlik olarak kabul ederken; Türkiye, 14-22 yaş dilimini gençlik olarak kabul
etmektedir(4).
Sosyolojik bakış
açısına göre, “Nüfusun buluğa erme ile toplumsal yaşamda tam sorumluluk alma
dönemleri arasında kalan kesim”(4).
Psikolojik bakış
açısına göre, gençlik denilen dönem, “ferdin çelişkiler gelgitler, kararsız ve
dengesizlikler yaşadığı bir dönem olarak”(3) tanımlanır.
Biyolojik,
sosyolojik ve psikolojik yaklaşım tarzlarının entegrasyonuna dayanan
tanımlamalar da mevcuttur:
“Gençliği
dar manada çocuklukla orta yaş arasında ki devre olarak ; geniş
manada kendinden evvelki çocuklukla kendinden sonraki erginlik kesimi arasında
psikolojik, biyolojik ve sosyal açıdan en duyarlı yaş kesitidir”(4)
“Birbirini
niteleyen yaş dilimi, fizikseli duyuşsal ve bilişsel farklılıklar; toplumsal
anlamlar; toplumsal konum, toplumsal işlevler, üretim durumu gibi bir çok ölçüt
karşısında toplumun diğer kesimlerinden ayrılan ve bu ölçülerce şekillenmiş,
kendine özgü görünümleri olan toplumsal bir varlıktır”(3)
Bu tanımlamaları göz önüne aldığımızda, Gençlik dönemini, biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan gelgitlerle dolu bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi, bir değer sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme dönemi olarak tanımlayabiliriz.
Gençlik Dönemi
Özellikleri
Gençlik
dönemi bir değişim , bir geçici hal, bir
arayış, bir oturma ,kendini bulma, kendi kişilik, benlik ve
kimliğini inşa etme ve olgunlaşma dönemidir. Bu nedenle alt limit
buluğ olmasına karşılık üst limiti, 35 yaşa kadar çıkarmak mümkün
olabilmektedir. Böyle bir dönem, ülkeden ülkeye, coğrafyadan
coğrafyaya değişiklik arz etmektedir. Bu geniş yaş spektrumu
içerisinde tüm gençlerin aynı davranış, düşünce ve tavrı gösterdiğini söylemek
mümkün değildir. Vaktinden önce olgunlaşanlar olabileceği gibi hayatı boyu
olgunlaşamayanlarda olabilecektir. O nedenle gençlik homojen bir grup, homojen
bir yapı değildir.
Bununla
beraber Dünyanın her tarafında ki gençliğin gösterdiği ortak özellikler
vardır. Gençlik dönemi denilen çocuklukla olgunluk dönemi arasında
ki geçiş döneminde bireyde üç alanda ciddi değişiklikler meydana
gelmektedir(1,5,6)
-Biyolojik
Değişim
-Psikolojik
Değişim
-Sosyal değişim
Biyolojik
değişim
Çocukta
ki biyolojik değişim, biri fiziksel diğeri cinsel olmak üzere iki
eksende meydana gelmektedir. Çocukluktan ergenliğe geçişte çocuğun
fizyolojisinde ciddi değişim olur. Vücut adeta yeni bir
şekil alır. Eller, ayaklar, burun ve çene büyür. Vücudun değişik bölgelerinde
kıllanma olur. Seste değişiklikler meydana gelir. Cinsel hormonlarda
ve organlarda değişim olur. Cinselliğin uyanması ile fizyolojik
yapıdaki değişimlerin eş zamanlı meydana gelmesi ergeni ciddi bir şekilde etkiler.
Fizyolojik ve cinsel
değişim öncelikle karşı cinsle ilişkilerin sorgulanması ve yeniden
kurulmasını, gencin kendisine daha derin yönelmesini
sağlar(7). Kendi fiziksel yapısının başkaları, özellikle karşı cins tarafından
nasıl değerlendirildiği kendisinin en çok önem verdiği konulardan bir haline
gelebilir. Sürekli ayna karşısında kendini daha çekici kılmanın çaresini arar.
Saçlarına yeni şekil verir Giyindiği elbise
ve ayakkabılarına karşı daha hassas davranır. Çevreye kendini kabul ettirmek,
farklı görünmek ve farklı olmak onun için en önemli konudur. Bu nedenle
başkalarının özellikle karşı cinsin düşüncelerine dikkat eder.
Bu biyolojik
değişim ergenin psikolojisini ve sosyal davranışlarını etkileyerek psikolojik
ve sosyal değişimi hızlandırır. En netameli en sarsıntılı bir sürecin
başlamasına neden olur(8). Gencin hayatında kararlı hale ne zaman
ulaşacağı kestirilemeyen bir geçici hal dönemi başlar. Genç kendisi ile, ailesi
ile, çevresi ile ve o ana kadar elde ettiği ve inandığı değerler sistemi ile, içinde
yaşadığı toplum ve sistemle adeta bir hesaplaşmaya girer.
Psikolojik Değişim
Bu
ergenlik sürecinde gencin psikolojisinde ciddi değişiklikler meydana
gelmektedir. Med cezirli bir ruh hali olur. Duyguları değişkendir. Duygusal,
alıngan ve kırılgandır. Çevreyi etkilemek, kendini ispatlamak
ister. Bütün düşünce dünyası anlık çalışır. Uzun vadeli sonuçlarla
ilgilenmez. Anı en iyi şekilde yaşamak ister. Hayal dünyası geniştir.
Bir taraftan
kendine aşırı güvenir diğer taraftan güvenmez. Gelecek korkusu
kendisini sarıp kuşatır.(1,5-8) Nasıl bir okul, nasıl bir meslek ve
nasıl bir iş seçeceği kafasını meşgul edip durur. Ruh dünyasında sürekli okul,
meslek ve iş arar. Bütün meslekleri ve işleri hem beğenir hem
beğenmez. Gerçekte o arayış içerisindedir, fakat ne aradığını
bilmez. Kendisi her şeyi sorgular ve fakat kendisinin sorgulanmasını
istemez. Kendisi tartışmacıdır ve fakat kendi düşüncelerinin tartışılmasını
istemez. Kendini hem değerli hem de değersiz görür. Kendisine değer
verilmesini ister.
Çabuk sevinir,
çabuk üzülür, anı sinirlenir tepki koyar. Tepkileri önceden kestirmek mümkün
olmayabilir. Bazen en basit şeyleri sorun yapar.
O gerçekçi
değil idealisttir. Kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz ancak kendisi sürekli
eleştirebilir. Özellikle anne ve babasına karşı bu konuda acımasız olabilir.
Hayatın
merkezine kendisini koyduğu için istekleri sonsuzdur. Kendine
tanınan hakları ve imkanları yetersiz bulur. İsteklerine kısıtlama ve yasaklama
getirilmesine tepkilidir.
Her türlü
otoriteyi ret etme eğilimindedir. Coşkuludur , ataktır ve fedakardır.
Maceracıdır, eylemcidir. Otoriteye karşı kolayca baş kaldırır.
Adaletsiz ve haksız olarak nitelediği her şeye karşı çıkar. Uygun ortam
bulduğunda tepkisini en açık bir biçimde ortaya koymaya kalkar. Acımasız
olabilir. Beklemeye tahammülü yoktur. Sabırsızdır, acelecidir.
Ergenin kendisine seçeceği onunla benzeşeceği ,özdeşleşim kuracağı rol modeller aradığı dönem bu dönemdir(7, 8). Bu dönem bir arayış, bir sorgulama dönemidir. Bu dönemin sancısız altlatılabilmesi; bu zamana kadar alınan terbiyeye, aileye, içinde yaşanılan okul, çevre, arkadaş grubu, toplum ve sisteme bağlı olacaktır. Çünkü bunlar onun rol modelleridir. Bunlarla özdeşleşme içerisine girmektedir.
Ergenlik Bir
Özdeşleşme Dönemidir
Genel
Olarak İnsanların özelde ergenlik döneminde ki gençlerin, sosyal ve duygusal
davranışları üç farklı şekilde öğreneceği kabul edilmektedir. Bunlar, ‘deneme
–yanılma’, ‘doğrudan öğrenme’ ve ‘dolaylı öğrenme’(Taklit, özdeşleşme ve model
alma’ )(7) Bu öğrenme şeklilerinden Özdeşleşmenin çocuk ve ergenin hayatında
ayrı bir yeri vardır.
Özdeşleşme,”
Gençlik çağına ait ruhsal yapı içerisinde aile bireylerinden başlayarak
çevredeki kişilere, düşüncelere, kültüre doğru gittikçe genişleyen bir alanda
gencin, bilinçli yada bilinçsiz olarak etkilendiği, benimsediği duygu, düşünce,
tutum ve davranışlardan oluşan bir süreç” olarak tanımlanmaktadır. Aşırı
duygusal bir bağlanma ile model alınan kişinin kişiliğinin taklit edilmesidir
(7)
Özdeşleşmenin
gerek şartı, muhataba duyulan duygusal bağlılık ve güvendir. Dolayısıyla
Özdeşleşme, bir ilişkiler zincirinin doğal sonucu olarak oluşur. En çok ilişki
kurularak kendisine bağlanılan, güvenilen kişi,
çocuğun o olmak istediği kişidir. Çocukta ki gelişime bağlı olarak
ilişki zinciri genişleyeceğinden Özdeşleşme aileden dış çevreye
doğru yayılarak genişler. Bu durumda özdeşleşme:
Aile
Bireyleri(Anne, baba, kardeş, dede, nine),
Yakın
Cevre(Arkadaşları, Öğretmenleri
Uzak
Çevre( Güçlü başarılı ve meşhur Kimseler,Siyası ve dini liderler),
Tarihi
Şahsiyetler,
ile yapılmaktadır(7)
Ailede
Özdeşleşme
Çocukluk ve
ergenlik dönemlerinde bireyin üzerinde en etkili olan unsur, onun birlikte
yaşadığı ailesidir. Ancak ergenlik döneminde çocuk o zamana kadar içinde
yaşayıp büyüdüğü ailesinin kendisini, sözüne değer verilen ayrı bir
fert, ayrı bir varlık ayrı bir kişilik olarak kabul etmesini ister. O ailenin
içinde kendi başına ayrı bir şahsiyettir. Artık kendi bağımsız tercihleri
vardır. Bu tercihleri kendisi için daha yararlı, daha cazip görmektedir. Genç
kendine göre giyinmek ve yemek istemektedir. Eve istediği zaman gelip istediği
zaman çıkmak, haber vermemek, izin istememek de bu surecin doğal sonucudur. O
kendisini ayrı bir varlık olarak göstermek, ispatlamak için çalışmaktadır.
Ailesine
arkadaşlarının ailelerini örnek vererek kendini haklı göstermeye çalışır. Artık
bu surece girildi mi ailenin tüm bilgileri, davranışı, tutumu ve tezatları
gencin kafasında yargılanır. Genç kendisini ailesinin bir kuklası
olarak görebilir ve tepkisi sertleşebilir. Aile içi bir kavga
başlayabilir. Böyle bir gelişme, gençte aile içerisinde özgür bir
tartışma ve konuşma imkanının olmadığı duygusunun oluşmasına sebebiyet
verebilir. Ne desek ne istesek ve ne söylesek yanlış anlaşılıyor, ‘bu evde
özgür bir ortam yok’ duygusuna kapılabilir.
Ailede sürekli
bir gerginliğin olması, Ailenin kendisini umursamağı, kendisine değer
vermediği, kendisine ayrı, bağımsız bir birey muamelesi yapmadığı sonucuna
ulaşmasına neden olabilir. Kendini aileden dışlanmış
görebilir. Medyanın ve sistemin oluşturduğu bir
atmosferle var olan gerilimi, haklı veya haksızlık bağlamında değil, kuşak
farkı bağlamında ele alarak Aileyi demode olmuş değerlerin, kültürün
bir parçası olarak görüp kayda değer bulmamaya karar verebilir. İlişkiler
şekilleşir ve ruhsuzlaşır. Aile ile ilişkilerini, Sevgi ve saygının ötesine
kaydırarak çıkar ilişkisine, paraya indirgeyebilir. Parası olsa, ailenin
kahrını çekmeye değmez olduğuna inanır.
Genç huzursuzdur
ve bu huzuru aile ortamının dışında aramaya başlayabilir. Arkadaş
çevresi, dış çevre ve sanal ortam onun yeni dostları ve
rehberleri durumuna gelebilir. Bunlar onun yeni Rol modelleridir(5-8).
Ergenlikle
beraber ana babadan özerk hale gelme, bağımsız davranma gençte bir eğilim
olarak var olur. Bu Kimlik arayışının, toplumda ayrı, sözü geçer bir fert
olarak yer edinme isteğinin doğal, fıtri bir sonucudur. Ergende
toplum içerisinde kendine ayrı bir rol belirlemek isteği vardır. Burada dikkat
edilmesi gereken nokta, bu özerk veya bağımsız olmanın hudutlarının
nasıl çizileceğidir.
Gencin aile ile
ilişkileri Buluğ öncesi dönemde ki gibi olamayacaktır. Ancak ergenlik döneminde
de başıboş bir ilişki olmamalıdır. Aileler bu dönemi, bu döneme kadar
olan çocukluk diye tanımlanan dönemde çocuklarına kazandıracağı değerler ve
verecekleri terbiye ile minimum zararla atlatabilirler. 13-14 yaşına kadar
çocuğa bir şey vermeyip, bir alt yapı kazandırmayıp, buluğla beraber yaşanacak
olan sorunları, sihirli bir değnekle çözmek mümkün değildir. Çocukluk döneminde
sağlam bir alt yapı oluşmamışsa, sağlam bir değerlendirme ve filtreleme
mekanizmasına sahip değilse iletişim kanallarının
sunduğu bilgilerin veya mesajların yoğun baskısı altında gerçeği
bulması mümkün olamayabilir.
Bu noktada Medya
ve sistemin gence ne empoze ettiği önemlidir. Aileyi çözmeye mi yoksa
bütünleştirmeye mi yardımcı olacaktır. Yada olayı, bir kuşak
çatışması olarak gösterip nesiller arası bağı koparmaya çalışacaktır.
Bu gün
Küreselleşme, aileyi parçalayarak evrensel sürüleşmiş bir genç tipi meydana
getirebilmek için medya aracılığıyla bir savaş yürütmektedir.
Küreselleşme karşısında bir gençlik değil, bir gençler topluluğu istemektedir.
Bu savaşı, ailelerin iyi okuması gerekir.
Türkiye’de 8
yıllık kesintisiz eğitimle yapılmak istenen 13-14 yaşına kadar
çocukların herhangi bir alt yapıya sahip olmadan yalnızca medya kültürü ile
yetişmesi, kendi tarihine, kendi dinine ve kendi kültür ve medeniyetine sahip
hiçbir duygu ve düşünceye sahip olmamasıdır. Böylelikle Batılı değerlerin daha
kolay benimsenebileceği umulmaktadır. Oysa bu yolla dejenere olmuş, ülkesine,
kendisine sahip çıkmak istemeyen bir gençler topluluğu meydana
gelmektedir. Böyle bir genç, küresel sistem için Kadife darbe
yapmada kullanılacak, kitle içerisinde gönüllü yer alacak yalnızca bir araçtır.
Aile İçi Özdeşleşmede Etkili Faktörler
Aile, özellikle,
Anneler çocuğun yeni bir döneme girdiğini kabullenmelidirler. Onun
bir kimlik arayışında olduğunu, kişiliğini inşa etmek için doğal bir sürece
girdiğini görebilmelidirler. Eski tarz müdahalelerin, gençte tepki
doğurduğunu yeni bir yaklaşım denemek gerektiğini kavramak zorundalar. Artık
etkileşim sadece aile ile çocuk arasında ceryan etmemektedir. Çocukluk
döneminde aile çok etkili iken ergenlikle beraber aile dışında birçok
faktör(yakın ve uzak çevre) devreye girmektedir. Bununla beraber aile
bireyleri ergen açısından birer model olup
ergen, ilk onlarla özdeşleşme içerisine girmektedir. Aile bireyleri
ile özdeşleşmede ergenin kız veya erkek olması bir faktör olarak farklılık
gösteriri. Aynı zamanda özdeşleşme, anne, baba, kardeş, dede, nine ile
yapılmaktadır. Kız yada erkeğın Anne yada babadan birini model
alarak özdeşleşmesine etki eden en önemli parametreler; Sevgi, Güç ve
Üstünlük, Benzerlik, Disiplin Anlayışı olarak özetlenebilir(7)
Aile içi Özdeşleşmede Sevgi Faktörü
Yaratılışın
bir kanuniyeti olarak sevgi varlığın, neslin devamı için en önemli bir
parametredir. Bir annenin çocuğu için katlandığı çile, gösterdiği fedakarlık
fıtratın bir yasası olan sevgiden dolayıdır. Sevgi hangi yaşta
olursa olsun aile yapısını, dayanışmasını sağlayan temel unsurdur. Çocukluk ve
ergenlik dönemlerinde sevgi, gençler açısından daha anlamlı ve daha
etkilidir. Sevgi, şefkat ve merhamet çocuk ve ergenin psikolojik ve
sosyal gelişiminde önemli roller oynarlar. Onun
geleceğini şekillendirir, davranışlarına bir olgunluk ve güven
katar.
Sevgi, çocuk
veya ergenin aile bireyleri ile özdeşleşmesini sağlayabilir. Bunun için
sevginin çocuk veya ergene yansıtılması hissettirilmesi gerekir.
Bizim gibi toplumlarda sevgisini en iyi tarzda gösterebilenler
anneler, dedeler ve ninelerdir. Babalar, otoritenin temsilcisi olup genelde
mesafelidir:
“Özdeşleşmede
annenin sevgi, şefkat ve fedakarlığı etkili iken;
babanın anlayışlılık, aileye bağlılık, çocuk ve ergenle daha rahat
ve olgun iletişim kurabilme özellikleri etkili olmaktadır”(7).
Anne
kadar o üslup ve tarzda olmasa dahi babaların sevgilerini
çocuklarına hissettirmesi gerekir.
Bu gün çalışan
anne ve babalar, çocukları ile yeterince yeterince ilgilenebildiği
ve ona gerekli sevgiyi aktarabildiği biraz
şüphelidir. Özellikle kreş ortamında yetişen çocukların
ergenlikte daha sorunlu hale gelebilme tehlikesi mevcuttur. Onun için Dede ve
ninelerin aile içi sevgi aktarımında ve çocuk terbiyesinde alacakları
rol çok daha önemlidir.
Her şeyde olduğu
gibi dengeli, ölçülü bir sevgi anlayışı özdeşleşme için önemlidir.
Sevgide
aşırılık, çocuğun kişiliğinin oluşmasını olumsuz etkileyebilir. Çocuk aşırı
ilgi ve sevginin oluşturduğu ortamı, dış dünyada aramaya başlar bulamayınca da
ailesine ve içine kapanır yada sanal dünyaya yönelir. Bu da gencin kendine olan
güvenini yıkarak tek başına ayakta kalamama gibi bir sonucu
doğurabilir. Aşırı sevgi ve ihtimamın bir başka olumsuz etkisi,
Çocuk ve ergenin bundan bıkkınlık, rahatsızlık duyarak aileden
uzaklaşma eğilimi içerisine girmesi, aileyi önemsiz addetmesidir.
Çocuklara gösterilen sevgi tarzı ile ergenlere gösterilen sevgi tarzı aynı olmamalıdır. Çocuğun istediklerini almak onun başını okşamak onu öpmek bir sevgi gösterim şekli olabilir. Ergenlere sevgi yönetmek, onun isteklerini sadece almak şeklinde olmamalı, onu okşamak veya öpmekte yeterli değildir. Yaşadığı gelgit olayına denk düşecek bir sevgi gösterimi gerekir. O da kendisine değer vermek, onu önemsemek, adam yerine koymak aile içi kararlara onu iştirak ettirerek sorumluluk yüklemek, başarılarını taktır etmek ve başarısızlıklarını abartmamakla olabilir. Başarısızlıklarını ne görmemezlikten gelmek nede abartmak. Sendeletmek ve fakat düşürmemek. Böylelikle başarısızlıklarının bir güven krizine dönüşmesine mani olmak
Aile İçi Özdeşleşmede
Güç ve Üstünlük
Çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçilirken model alarak özdeşlemede etkili olan parametre, sevgiden güç otorite ve hakimiyet alanına kaymaktadır. Ergen gücü, hakimiyet kurmayı, başarıyı, saygınlığı referans olarak almaktadır. Ergenler genellikle aile içerisinde hakimiyet kuran bireyi model alarak onunla özdeşleşme içerisine girmektedir. Babanın hakimiyeti olan ailelerde ergenler baba ile ; annenin hakim olduğu ailelerde anne ile özdeşleşmektedirler(7). Yapılan çalışmalarda Babanın hakimiyetinin olduğu ailelerde yetişen erkek çocukların, annenin hakimiyeti olan ailelerdeki erkek çocuklardan daha uyumlu olduğunu göstermiştir.(7)
Aile İçi
Özdeşleşmede Benzerlik Faktörü
Özdeşleşmede benzerlik faktörü cinsiyet, fiziksel ve psikolojik(mizaç, huy, karakter, davranış) benzerliklerdir. Bunlar arasında cinsiyet faktörü, genellikle, Kızların anneleriyle erkeklerin babaları ile özdeşleşmesinde etkili olmaktadır. Bununla beraber, diğer fiziksel ve psikolojik benzerlikler model almada etkili olabilmektedir(7).
Aile İçi
Özdeşleşmede Disiplin Faktörü
Aile içi
disiplinin oluşturulmasında Aile bireylerinin izlediği yol, takındığı tavır
önemlidir. Aile içi disiplin, iki kategoride ele alınabilir(7): Güç
Kaynaklı Disiplin, Sevgi Kaynaklı Disiplin.
Sevgi
Kaynaklı Disiplin, “İstenmeyen davranışlarda bulunan bir kişiyi, onu
ikna ederek vaz geçirmeye çalışma, hayal kırıklığı gösterme, ona aldırmaz gibi
davranma, sevgi, şefkat ve anlayışın şarta bağlı olarak verilmesi” şeklinde
tanımlanırken; Güç kaynaklı disiplinde, “İstenmeyen davranışlarda bulunan
kişinin suçuna karşılık olarak onu tehdit etme, azarlama, bağırma, dayak vb.
fiziki cezaya çarptırma” şeklinde tanımlanmaktadır(7).
Güce dayalı
cezalandırma ile oluşturulan disiplin anlayışı, yüzeysel kalmakta bireyin ruh
dünyasında gerekince bir yankı bulmamaktadır. Aile bireylerine karşı olumsuz
bir şuur altının oluşmasına sebebiyet vermekte, ergen aile dışına yönelerek
aile dışında özdeşleşmeye gireceği bireyler aramaktadır. Disiplini güce dayalı
olarak kurmada ısrarlı olma, ergenin aileden soğumasına, gücü yettiği anda da
isyan etmesine neden olmaktadır. Bu durumda çocuk
veya ergen, model alma, özdeşleşme
yoluyla aileden öğrenmeyi kesebilmektedir. Taklit edeceği
benzeyeceği insanları ailenin dışında aramaktadır.
O nedenle güce
dayalı disiplin anlayışı tek başına kullanıldığı taktirde yarardan çok zarar
getirmektedir. Cezalandırılmaya karşı çocukta bir bağışıklık sistemi
oluşabilmektedir. Haklı da olsak haksızda olsak nasıl olsa ceza
yeyeceğiz anlayışına kapılan çocuk, cezayı hak ederek yemeye talip olabilmektedir. Ayrıca
ferdin şuur altına bu tür bir disiplin anlayışı yerleştiğinden yaşamı içinde
kendisine karşı yanlış yapıldığına inandığı durumlarda, daha saldırgan,
uzlaşmaz ve cezalandırıcı bir tavır sergilemeye çalışmaktadır.
Bu
nedenle sevgiye dayalı disiplin anlayışı, aile içerisinde tercih edilmesi
gereken bir disiplin olmalıdır. Sevgiye dayalı disiplin anlayışında ikna etme
pışmanlık duygusunu harekete geçirme vardır. Kendisini başkalarının
yerine koyarak düşünmesini sağlamak, gelecekte kendi çocuklarının
olacağını aynı şeyleri kendisine yaptıklarında bundan hoşnut kalıp
kalmayacağının sorgulamasını yaptırmak gerekir.
Disiplin
anlayışında çocuk veya ergene neyi yapamayacağının yanında neyi
yapabileceği de öğretilmelidir. Öğrenmenin önemli yollarından biri olan
özdeşleşme, model edinme, özdeşleşmenin aile içerisinde başarılması
durumunda ergen için son derece önemli bir öğrenme aracı
olacaktır. Çocuk sorgulamayarak taklit ederek ailede ki değerleri
genellikle benimser içselleştirir. Böylelikle anne
babalar, kendi değerlerini bu yolla çocuk ve ergenlere
aktarabileceklerdir. Böylelikle aile, terbiyenin en etkili ve
en önemli araçlarından biri olacaktır.
Yakın Çevrede Özdeşleşme
Yakın
cevre ile yüz yüze temasın olduğu, birlikte bulunulabilen çevre kast
edilmektedir. Bu çevrede arkadaşlar ve öğretmenler yer almaktadır.
Çocuk ilk okula başladığı andan itibaren bu çevreden etkin bir şekilde
etkilenir.
Ergenliğe doğru
başlayan bağımsızlık arayışı, ergenlikte zirveye
ulaştığından kendini ayrı bir birey, ayrı bir dünya, varlık ve
şahsiyet olarak kabul ettirme için ilişkiler aileden dışarıya doğru kayar.
Toplumda kendine bir yer edinmek isteyen, kendisine rol
belirleyen ergen bu isteğini, bir arkadaş grubu edinerek göstermeye
çalışır. Arkadaş grubu onun ikinci ailesidir, sığındığı bir
limandır. Çocuğun büyümesine paralel olarak arkadaş grubunun çocuk
üzerinde ki etkisi gittikçe artar ergenlikte zirveye ulaşır. Anne babası ve
öğretmenleri ile paylaşamayacağı düşüncelerini ve sırlarını arkadaşları ile
paylaşır. Arkadaş grupları bazı özellikler, normlar etrafında
şekillenir. Düşünce ve davranışlarda ortak
bazı özellikler vardır. Fert grup içerisinde ancak o normları
benimsediği ve uyduğu sürece kalabilir(6). Çevre kazanmak, çevrede tutunabilmek
özel bir gayret ve fedakarlık gerektirir. Grup içinde kalmak, grup tarafından
aranılır olmak ergen için kendisine verilen değerin, önemin bir göstergesi
olarak algılanmaktadır. Arkadaşları tarafından beğenilmek, Aile tarafından
beğenilmekten daha önemli olabilir. Ailenin istediği giyim kuşam yerine arkadaş
grubunun benimsediği giyim kuşamı tercih edilebilir.
Gruptan
dışlanmak buluğ çağına girmiş bir genç için çok ağırdır. Ergen,
dışlanmayı kolay hazmedemez. Böyle bir dışlanma ile oluşan boşluk
kısa zamanda doldurulamazsa ergen bunalıma düşebilir ve çevre ile ilişkiyi
koparabilir. Arkadaş boşluğunu sanal alemde arayabilir. Bilgisayarın başında
saatlerce oyun oynama, Chat yaparak vakit öldürme, böyle bir psikolojinin ürünü
olabilir.
Ergen grupla
özdeşleşerek bir çok bilgiyi, davranışı ve değeri gruptan
kazanır. Aileler için en ciddi sorun grubun norm ve değerleri ile
ailenin norm ve değerlerinin birbiri ile örtüşüp örtüşmediğidir. Norm ve değer
örtüşmemesi, Gençle aile arasında çatışmaya neden olur. Bunun için aileler
ergenliğe ulaşmadan çocuklarının çevresini ve arkadaş gruplarını inşa etmeye
çalışmalıdır. Aile, seçeceği disiplin anlayışı ile bu gerginliği, çatışmayı
minimum zararla atlatmanın çarelerini aramalıdır.
Yakın
çevrede çocuğun üzerinde etkili olan unsurlardan biri de onun
öğretmenleridir. Çocuk açısından İlkokul öğretmenleri tartışılmazdır,
hatasızdır ve her şeyi bilendir. Çocuklar için ideal modellerdir. Ortaokul ve
lise dönemlerinde öğretmenlerin etkisi gittikçe azalır. Ancak iyi iletişim
kurabilen ve öğrenciye değer verenler, öğrenciler için model
olabilmektedirler. Bunlarla bir özdeşleşme yaparak bir çok değeri,
davranışı almaktadır.
Uzak Çevre ile Özdeşleşme
Aile,
okul, arkadaş grupları içerisinde düşünceleri gittikçe zenginleşen ergenler,
aynı zamanda yakınında olan insanların kusurlarını, eksikliklerini de
görmektedirler. Bundan dolayı kendini daha yeterli, daha kamil görerek
dikkatlerini uzak çevreye yöneltirler. O zamana kadar kazandıkları bilgi ve
tecrübe ile gözlerini daha yükseklere dikerler. Artık onların model
adayları, meşhurlar, başarılı olanlar, değişik kabiliyete
sahip sporcular sanatkarlar, gazeteciler, siyası ve dini
liderlerdir. Bir kısmının karizması, bir kısmının fikirleri, bir kısmının
fiziği, bir kısmının da meşhurluğu model seçilmelerinde etkili
olmaktadır. Buradaki özdeşleşme yaş gruplarına bağlı olarak
değişmektedir:
“Ergenliğin
ilk dönemi olan 12-14 yaş grubunda sporcularla özdeşleşme gençler için önem
taşımaktadır. Yine bu yaş grubunda siyası liderle özdeşleşme en az
seviyede gerçekleşmektedir. Sinema, televizyon ve sahne sanatçıları, artan yaş
ile birlikte ergenlerin nazarında önemini kaybetmektedir. 15-17 yaş grubu ile 18
ve daha büyük yaş grubunda gençler gençler artık sosyalleşmeye başladıkları
için ülke problemlerine ilgilerinde artış olmakta ve
siyası liderleri kendilerine model almaktadırlar”(7)
Tarihi Şahsiyetlerle Özdeşleşme
Ergenin yaşının ilerlemesi ile yakın ve uzak çevrede edindiği modellerin eksikliklerini daha fazla görmeye başlar. İdeal düşünme alışkanlığında olan genç için modellerde eksik ve kusur olmamalıdır. Kendisini artık yetişkin, olgun ve tecrübeli görür. Hayatın değişik yönlerine vakıftır. Eğitim ve öğretim sürecinde kazandıkları ile kendini daha mükemmel görüp daha mükemmele, daha ideale yönelmesi gerektiği fikrine sahip olabilir. Onun için mükemmel, tarihte büyük işler başarmış tarihi şahsiyetlerdir. O nedenle genç kendisine tarihi şahsiyetlerden Modeller arar. Bu aşamada bağlılık veya hayranlık şahsın kendisinden ziyade onun ortaya koyduğu fikirler, düşünceler başarılar ve eserlerdir(7).
Gençlik
Dönemi Bir Sorgulama Ve Kimlik Arama Dönemidir
Buluğla
beraber başlayan biyolojik ve ruhi değişim gençte bir kimlik
arayışına neden olur. Ben kimim, ne olacağım, hayatın, yaşamın
manası nedir? Ben nereye aitim. Bana bugüne kadar öğretilenler ne
derece doğrudur?
Merak ve
sorgulama bu dönemin en belirgin özelliklerinden biridir. Bu arayış
ve sorgulama, onun hayata yükleyeceği anlam için önemlidir. Bu ana sorgulama,
onu ya dinginliğe yada med cezir anaforuna getirecektir. Genç,
çocukluktan başlayarak aile, arkadaş grubu, öğretmenleri uzak çevre ve tarihi
şahsiyetlerle oluşturduğu özdeşim ile kazandıklarını ve diğer yollarla elde
ettiği kazanımları içselleştirerek kendine mal edebilmelidir. Böyle bir
sentezleme ile elde ettiği değerler, tutum ve tavırlar, onun benliğinin bir
parçası haline getirilerek kimliğini oluşturur. ‘Kimlik özdeşimlerin
bittiği yerde başlamaktadır’(9). Kimliğin oluşumu ile kim olduğu, kimlere ait
olduğu, hangi iklime ait olduğu, nereden gelip nereye gideceği sorularının
cevaplarını bulmuştur. Bu kimlikle aynı ortak değerleri, gelenekleri
örf ve adetleri paylaşan toplum veya toplumun alt grupları ile bir aynileşme ve
bütünleşme içerisine girer. Aidiyet duygusu kazanır. Kimlik gence ayakta
durmayı, cesaretli ve kararlı olmayı öğretir. Özgüven verir. Güçlü ve
şahsiyetli kılar.
Gencin böyle
bir kimliğe ulaşabilmesi için özdeşleşim içerisinde bulunduğu bütün aktörlerin,
aldığı eğitimin, yaşadığı ortamın ve bütün bilişim kanallarını birbirleri ile
uyumlu olması gerekir. Aile ile okul, aile ile arkadaş grubu, aile
ile uzak çevre, aile ve okul ile uzak çevre ve ortam/sistem birbirleri ile
çatışıyorsa, bir gencin güçlü bir kimlik ve kişilik inşa etmesi son derece zor
olacak ve gelgitler yaşayacaktır. Parçalanmış bir kimlik ortaya
çıkabilecektir. Aidiyet ve ayniyet oluşamayabilecektir. Bugün Türkiye’nin
yaşadığı en ciddi sıkıntı budur.
Bu dönemde
kazanılan bir başka kimlikte, cinsel kimliktir. “Cinsel kimlik,
bedensel biyolojik yapısının farkında olmak ve buna göre kendisini kadın veya
erkek kabul etmekle kazanılır.”(9) Cinsel kimlik, kadının kadın gibi
erkeğinde erkek gibi davranması kendi yapısal rollerini ifa etmesidir.
Türkiye bu konuda da sorunludur. Medyada ki diziler aracılığıyla gençlere sunulan özdeşleşim modelleri, cinsel kimliğin çarpıtılmasına sebebiyet olabilecek şekildedir.
Sonuç
Gençlik
bir sürecin, bir ortamın ve bir zihniyetin doğal sonucudur. Gençlik, bu
faktörlerden bağımsız olarak değerlendirilemez. Gençlik buluğla başlayan
yetişkinlikle son bulan bir süreçtir. Gençliğin davranışları,yalnızca buluğ
sonrası dönemde kazandıkları tarafından değil, buluğ çağına
kadar çocukluk döneminde kazandıkları tarafından da etkilenmektedir.
O nedenle gençliğimize 12-14 yaşına kadar ne verebildiğimizin tartışılması
gerekir.
8 Yıllık
kesintisiz eğitimle çocukların eğitimi, terbiyesi sadece medyaya
bırakılmıştır. 12 yaşından önce çocuklara, kendi kültür
medeniyetinin temel değerlerini öğretmek yasaklandığı
için bu çocuklar kendi değerlerini, ahlaki normlarını nereden
öğrenecek sorusu cevapsız kalmaktadır. 8 yıllık kesintisiz eğitimde ki temel
mantık sonucu genç, Buluğ çağına yeterince donanım
kazanamadan gelmektedir. Bir gelgit dönemi olan
Ergenliğin sarsıntılarını, bir alt yapı olmadan minimum zararla
atlatabilmesi oldukça zordur. Bunun için gençlik büyük şoklar yaşamakta ve ruh
dünyasında çok ciddi kırılmalar meydana gelebilmektedir.
Gençlikle
ilgili çalışmalarda ortaya çıkan gerçek, çocuk veya ergen; aile,
arkadaş/arkadaş grubu, okul, sistemin öngördüğü yaşam biçimi(ortam), medya ve
tarih olmak üzere 6 faktör tarafından şekillendirilmektedir. Bu 6 faktörün
öngördüğü insan ve genç tipi ayni olmadıkça, bu 6 faktör aynı hedefe
aynı yöne yönlendirilmedikçe gençliğin bir değer ve kimlik arayışında kaosa
düşeceği, bunalım yaşayacağı çok açık bir gerçektir.
Ailede
öğretilenle okulda öğretilen bir biri ile örtüşmüyorsa, ailede öğretilenle
medyada öğretilen örtüşmüyorsa bir gencin belli bir istikamet tutturması mümkün
mu? Evdeki değerlerle sokaktaki değerler aynı değilse bunda gencin günahı
nedir?
Bir
ülkede yozlaşma ve yolsuzluk bir yaşam tarzı haline
getirilmek isteniyorsa bundan gençliğin etkilenmemesi mümkün mü?
Bir ülkede
zevki sefa alemlerinde yaşayanlarla çöplerden yiyecek toplayanlar iç içe
yaşıyorsa, bundan gençliğin etkilenmemesi mümkün mü?
Bir
ülkede Refahtan şımarıp azanların çılgınlıkları, çirkinlikleri ve
çirkeflikleri örnek bir yaşam biçimi olarak insanlara taktım
ediliyorsa buna gençlerin isyan etmemesi mümkün mü?
Bir ülkede
insanlar bir gecede star yapılıp bir gecede yerin dibine batırılıyorsa bundan
neslin etkilenmemesi mümkün mü?
Bir
ülkede Helalinden kazanma, onurlu ve sade yaşama alaya alınıp para gelsin de
nasıl gelirse gelsin zihniyeti, bir yaşam biçimi olarak sunuluyorsa, buna
gençliğin ilgisiz kalması mümkün mü?
Bir
ülkede ahlaklı olma yerine ahlaksızlık meşru gösterilmeye
çalışıyorsa, buna gençliğin tepki vermemesi mümkün mü?
Bir
ülkede aileyi yıkmak bir marifet olarak gösterilmek isteniyorsa, kadın ticari
bir meta haline getirilip pazarlanıyorsa ve annelik aşağılanıyorsa içinde
bulunduğu durumdan dolayı suçlanması gereken gençlik değildir.
Bir ülkede hırsızlık ve yolsuzluk, çalma-çırpma ile zengin olanlar el üstünde tutuluyorsa, zengin olmayı şans oyunlarında aramasından dolayı suçlu olan gençlik değildir.
Bir ülkede iktidar ve muhalefeti, hakareti, yalanı, kavgayı iktidar oyununun doğası haline getiriyorlarsa, sorunlarını şiddet kullanarak çözmesinden dolayı suçlu olan gençlik değildir.
Bir ülkede
kendi dini, tarihi, kültür ve medeniyet değerleri her gün aşağılanıyorsa
yabancılaşmaya başladığından ve ülkeyi terk etmek istediğinden dolayı suçlu
olan ve suçlanması gereken gençlik değildir.
Öyleyse
suçlu kimdir?
Suçlu,
helalı haram yapan bir zihniyettir.
Suçlu,
kendisi yerine başkası olmayı marifet sayan bir anlayıştır.
Suçlu,
her gün dine ve dindara küfretmeyi alışkanlık haline getirenlerdir
Suçlu,
kendi tarihini inkar eden etkili ve yetkili olanlardır.
Suçlu,
yoksulluk, yolsuzluk, yozlaşma, yabancılaşma, yasaklama ve jurnallemeyi bir
yaşam biçimi haline getiren içinde yaşanılan sistemdir.
Suçlu,
gençliği düşmanın beşinci kol faaliyetlerine karşı savunmasız bırakan etkili ve
yetkililerdir
Suçlu,
bütün olup bitenler karşısında susun herkestir.
Onun için bu
gençliğe ne oluyor sorusu yanlıştır.
Onun için bu
ne biçim gençlik nitelemesi yanlıştır.
Gençlik,
sistemin bir yansımasıdır.
Gençlik,
sisteme tutulan bir aynadır.
Gençlik,
toplumu bekleyen gerçektir
Öyleyse bu gidişle bizi bekleyen gerçek nedir?(Gelecek Sayıya)
Kaynaklar
1- Armağan
i. , gençlik gözüyle gençlik, kırkısraklılar vakfı usadem
Yayınları,
istanbul, 2004
2- Genel
Kurmay Başkanı Org. Hilmi Özkökün Harp akademilerinde ki Yıllık Değerlendirme
Konuşması.
3- Yazıcıoğlu P., Türkiyede Gençlik ,Türkiye
Gençlik Konseyi Girişimi, İstanbul
4- Terör ve
Gençlik, www.teror.gen.tr
5- ÇOCUK ERGEN PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİMİ
Rapor
6- Kula N., Gençlik Döneminde Kimlik ve Din,
Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Ankara Okulu, Ankara, 2002. S: 31-70
7- Kılavuz M.A. “Ergenlerde Özdeşleşme
ve Din Eğitimi”, Gençlik, Din ve Değerler
Psikolojisi, Ankara Okulu, Ankara, 2002. S:
209-254
8- Göka E., Genel Olarak Gençlik
Dönemi, Ankara Üniversitesi Psikiyatri Kiliniği Şefi,
http://www.sosyalhizmetuzmani.org/gençlikdonemleri.htm
9- Göka E., Gençlik Dönemi ve Kimlik Oluşumu,
Ankara Üniversitesi Psikiyatri Kiliniği Şefi,
http://www.sosyalhizmetuzmani.org/gençlikdonemleri.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder