(Umran Dergisi)
“Göz o ki dağın arkasını göre, Akıl o ki başına geleceği bile.”
Kadife darbeler, seçim endeksli, dış destekli,
gayrimemnunların ittifakına ve gerilime dayalı, seçim öncesi, esnası ve
sonrasında sokak hâkimiyeti kurarak ve genellikle “yumuşak güç” (soft power)
kullanarak (zaman zaman özel amaçla sert güç kullanılmaktadır), STK’lar
aracılığıyla siyasi iktidarları düşürmeyi hedefleyen yeni bir darbe türüdür.[1] Kadife darbeler, o ülkenin yerli görünümlü sivil
toplum örgütlerinin önderliğinde, kitle hareketi ile yönetimleri devirme sanatı
şeklinde tanımlanabilir.
Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail /Siyonizm-AB) tarafından
kadife darbelerin ilk denendiği ve başarılı olduğu
ülke Sırbistan’dır. Sırbistan kobay olarak kullanılmış, elde edilen
tecrübe Moldavya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan, Kıbrıs ve
Lübnan’da kullanılarak kadife darbeler başarı ile
sonlandırılmıştır. Bu darbelerin ortak özelliğinden dolayı bunları birinci
nesil kadife darbeler diye nitelendirebiliriz.
“Arap Baharı” diye nitelendirilen ve Tunus,
Libya, Mısır ve Suriye’de başlatılan ve başlangıçta Tunus ve Mısır’da
başarılı olan, Libya ve Suriye’de iç savaşa sebebiyet veren Kadife darbeler ise
birincisinden farklı özellikler taşıdığından dolayı buna da ikinci
nesil kadife darbeler adını vermekteyiz. Arap Baharı kadife
darbe zincirindeki yönetim kadrolarının hemen hemen tümü, Sırbistan’da Kadife
darbenin taşeron örgütü Otpor tarafından eğitilmişlerdir.[2]
Türkiye’de Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile başlayan
7 Haziran 2015 seçimleri ile AK Parti’nin tek başına iktidar olmasına mâni olan
kadife darbeyi de üçüncü nesil kadife darbe olarak; 2021 ABD
seçimlerinde eyaletler bazında uygulanan kadife darbe zincirini de dördüncü
nesil kadife darbe diye isimlendirmekteyiz.
Korona salgını süreci ile başlatılan biyolojik savaşın
dünya ülkelerine ilk yansıması kadife darbeler zinciri ile olmuştur. Biyolojik
savaş döneminde Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi’ne dışarıdan bir rektör atanması
ile öğrenci ve akademisyenler tarafından görünür kılınan kadife darbe sürecini
de beşinci nesil kadife darbe süreci şeklinde adlandırmıştık.
Taksim kadife darbe süreci 7 Haziran 2015 seçimlerinde AK
Parti’nin tek başına iktidar olmasını engellemiştir. MHP Genel Başkanı Bahçeli,
bir erken seçim isteyerek yapılan bu seçimde AK Parti’yi desteklemiş ve onun
tek başına iktidar olmasını sağlamıştır. O tarihten bugüne AK Parti-MHP
ittifakı devam etmektedir. Boğaziçi kadife darbe süreci ise 14 Mayıs 2023 seçimlerinde
başarılı olmuş, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını ilk turda engellemiş, %8
civarında oy kaybına ve 30 civarında milletvekili kaybına sebep olmuştur. 25
Mayıs’taki ikinci tur seçimlerde Sinan Ogan Erdoğan’ı destekleyerek
Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştır.
31 Mart’ta Türkiye’de Mahalli seçimler yapılacaktır. Genel
seçimlerden bugüne kadar başta futbol maçları olmak üzere birçok alanda ilginç,
ters, anormal olaylar olmaktadır. Vuku bulan olayların bir kısmı 28 Şubat
postmodern darbe sürecinde, bir kısmı da Taksim ve Boğaziçi kadife darbeler
sürecinde meydana gelen olaylara benzemektedir. En dikkat çekici ve çarpıcı
olanı, Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde Fenerbahçe-Galatasaray süper kupa
maçının oynanamaması ile Türkiye’de futbol üzerinde büyük bir psikolojik
harekâtın bir merkez tarafından başlatılarak kitlelerin sokağa davet edilmiş
olmasıdır.
Türkiye’de vuku bulan diğer olayları da göz önüne alarak bu
yeni süreci, altıncı nesil kadife darbe süreci olarak
değerlendirmekte ve Riyad’daki olaylardan dolayı bu süreci, futbol
kadife darbe süreci şeklinde isimlendirmekteyiz. Bu yazı
serisinde altıncı nesil kadife darbe süreci bağlamında futbol kadife darbe
süreci ele alınıp değerlendirilecektir.
Kadife Darbe Stratejisinin Dayandığı Analiz
Kadife Darbe Stratejisi, sürece etki edebilecek tüm
parametreler göz önüne alınarak belirlenmektedir. Analizlerde, iç ve dış
dinamikler kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır:
Kadife darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya
zorlaştıran iç parametreleri, aşağıdaki başlıklar altında
toplayabiliriz: Toplumsal yapı, iktidarın durumu, muhalefetin
durumu, kitle iletişim araçlarının durumu, yargı ve güvenlik güçlerinin
tutumu, ekonomik yapının durumu.
Kadife darbelerde göz önüne alınan dış
parametreleri de aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz: Ülkenin jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve
jeokültürel durumu, diş güçlerin (bölgesel ve küresel güçlerin)
tutumu, ekonomik manipülasyon, seçim gözleyicilerinin
davranışları, kitle iletişim araçlarının tutumu, yabancı vakıfların
hedef ülke içerisinde yıpratma faaliyeti yürütme imkânları.[3]
Kadife darbeler, buna benzer yapılan bir analiz ile
iktidarın karşısında olanlarla ortak bir payda oluşturduktan
sonra uygulamaya sokulmaktadır. Harekete geçme anı gerekli hazırlıkların
yapılıp tamamlandığı, stratejinin uygulamaya sokulduğu andır. Süreç,
stratejinin adım adım uygulanması biçiminde yönlendirilmektedir. Kadife darbe
savunucuları olayları, doğal, masum, rast gele olmuş, kendiliğinden vuku bulan
olaylar olarak sunarak karşı cephe oluşmasını ve uygulanan stratejinin
farkına varılmasını engellemeye çalışırlar. Bu husus, dikkat
edilmesi gereken en önemli noktalardan biridir.
Kadife darbeler, sosyolojik bir savaşın kısa vadeli
uygulaması olup amaç, kısa vadede, ülkedeki siyasi iktidarı devirmek, uzun
vadede de toplumsal yapının içinde fay hatları meydana getirip çatıştırmak için
uygun bir alt yapı hazırlamaktır. O sebeple
ilk hamlelerin savuşturulması, sürecin bittiği anlamına gelmemelidir.
Taraflardan biri tasfiye oluncaya veya taraflar arasında uzlaşma sağlanıncaya
kadar mücadelenin şiddeti artarak devam edecektir.
Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması
Dünyada bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan Kadife Darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı Soros merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur (Dış Beyin-Birinci Halka) (Şekil-1). Bu, hedef ülkelerin dışında bir merkezdir. Hedef ülkelerde, ana stratejiye uygun bir şekilde kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde var olan, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason-Sabetayist-Siyonist-iş birlikçilerden oluşan ikinci derecede bir beyin takımı (iç beyin- ikinci halka) daha vardır. Bu iki merkez, mevcut siyasi iktidara, sisteme/devlete karşı olan “gayrimemnun örgütleri”, bir “çatı kuruluş” etrafında (taşeron yapı) birleştirerek (yönetimin üçüncü halkası), ana stratejiyi ve ana stratejinin öngördüğü tüm taktikleri, bunlar aracılığıyla hayata geçirmeye çalışmaktadır. “Çatı kuruluşta” yer alan kadroların/yöneticilerin, yapıların tümü bu iş birliğinden haberdar olmayabilir ya da ortak düşmana/rakibe karşı ortak çıkar birliği olarak meseleye bakabilir. “Çatı kuruluş”, ülkedeki tüm gayrimemnunları ya da önemli bir kısmını kuşatacak tarzda, öngörülen strateji ve taktikleri devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır.
Şekil-1; Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması
Kadife Darbelerin Stratejisinde Merkezi Nokta: Diktatör
ve Diktatörlüğün Yıkılması ve Ülkenin Kantonlara Ayrılması
Gene Sharp’a göre kadife darbeler büyük strateji,
strateji, taktikler, planlama ve icra unsurlarına sahiptir, sahip
olmalıdır.[4] Kadife darbeler, rastgele eylemler zinciri olmayıp “Büyük
Strateji” diye adlandırılan uzun vadeli bir stratejinin ürünü olup dolaylı harp
stratejisini esas almaktadır. “Sağ gösterip sol
vurmak” diyebileceğimiz çok değişik görünürde tezat içeren taktiklerle
dolu, ‘diktatörü yıkmak’ eksenli bir strateji uygulanmaktadır.
İnsanlar, genelde diktatörlerden nefret ederler ve
korkarlar. Kadife darbeci teoriye göre bütün mesele, bu “korkuyu
yıkmak” ve “halka güven vermektir.”[5] Bu korku ve güvensizliğin sonucu oluşan acizlik
psikolojisinden dolayı halk, diktatörlüklerin yıkılmasının ‘ancak yabancı
güçlerin yardım ve destekleri ile mümkün olabileceğine
inanır’/inandırılır: “Acımasız bir diktatörlükten mustarip veya bu
diktatörlüğün pençesinden kurtulmak için sürgüne gitmiş çoğu insan, baskı gören
kesimin kendilerini özgür kılabileceği düşüncesine inanmamaktadır. Kendi
halklarının, sadece başkalarının eylemleri yoluyla kurtarılabileceğini
düşünürler. Bu insanlar, dış güçlere umut bağlarlar. Sadece uluslararası
yardımın diktatörleri alaşağı etmek için yeterince güçlü olabileceğine
inanırlar.”[6]
Şiddete dayanmayan mücadele
anlayışına göre dış destek önemlidir. Dış desteğin istenen
sonucu verebilmesi için diktatörün karşısına dikilebilecek bir iç kitleye, güce
ve güçlü bir direnişe ihtiyaç vardır: “Güçlü bir iç direniş hareketini
desteklediklerinde ise uluslararası baskılar çok faydalı olabilir. Örneğin, o
zaman uluslararası ekonomik boykotlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin
askıya alınması, uluslararası kuruluşlardan dışlanma, Birleşmiş Milletler
organları tarafından kınama ve benzeri eylemler büyük ölçüde yardımcı olabilir.
Ancak, güçlü bir iç direniş hareketinin yokluğunda, başkaları tarafından bu tür
eylemlerin gerçekleştirilme ihtimali de zayıftır.”[7]
Patronların Taksim Gezi Parkı olaylarını açık
desteklemesi, “Korkmayın, biz sizin arkanızdayız, biz bütün servetimizi
riske ederek buraya geldiğimize göre iktidarın işi bitmiş demektir.” mesajını
vermeye dönüktü. Cem Boyner’in Taksim Meydanı’na çıkarak Başbakan Erdoğan’a
cevap verircesine “Ne sağcıyız ne solcu, çapulcuyuz
çapulcu!” pankartını önüne asmasının amacı, kadife darbe eylemine
katılanlara cesaret vermek ve dünya kamuoyuna mesaj göndermekti. Ardından gelen
dış güçlerin destekleri, bu duyguyu pekiştirmek, eylemlere katılan güçlere
moral vererek stratejik planın diğer safhalarına geçmelerini sağlamak içindi.
Sharp’a göre diktatörlükler genellikle ilgili ülkenin iç
güç dağılımından dolayı meydana gelmektedir. Bir tarafta azınlık olan
zenginler, diğer tarafta çoğunluk olan fakirler vardır: “Nüfus
ve toplum diktatörlük için ciddi problemler yaratmak için fazlasıyla zayıftır;
zenginlik ve güç çok az kişi arasında dağılmıştır. Diktatörlükler uluslararası
eylemlerden yararlanabilse ya da bir miktar zayıflasa bile, devam etmeleri
öncelikle iç etkenlere bağlıdır.”[8]
Ne garip bir tecellidir ki, AK Parti zamanında servetlerini,
5 ile 10 kat artırmış olan küresel sermayenin iç temsilcileri, “İstanbul
dukalığı”, Boğazın baronları” Taksim’de, Boğaziçi’nde ve Riyad’da boy
göstermişler, yabancı istihbaratçılara otellerini açmışlar ve Erdoğan’ı
‘diktatör’ ilan etmişlerdir.
Şiddet içermeyen mücadele yaklaşımının en dikkat çekici
noktalarından biri, diktatörü inşa etmek, inşa ettikten sonra da en zayıf
noktasını tespit edip tüm silahları o noktaya yönelterek kesintisiz saldırı düzenlemektir.[9] Bunun kadar önemli diğer bir konu da
diktatörün dayandığı “güç kaynaklarını”/“payandalarını” dağıtacak bir
stratejik saldırının ve stratejik planlamanın yapılmış olmasıdır: “Her
tiran kendisini taşıyacak ekonomik payandalara dayanır ve bu payandalar askeri
üslerden ve başkanlık saraylarından çok daha kolay hedeflerdir. Onları
sallarsanız eninde sonunda tiran da düşer... Her rejimi birkaç temel payanda
ayakta tutar. Bu payandaların birine ya da birden fazlasına yeterli baskı
uygulandığında tüm sistem kısa zamanda çöker… Bir diktatörün otoritesinin
kaynağı, ona itaat eden insanların gönüllü rızasıdır. …Diktatörler insanlara
bağımlıdır. Bir diktatörün, sıradan vatandaşların her sabah kalkıp işe
gitmelerine ve havaalanlarının, televizyon stüdyolarının ve askerlerin
emeklilik planlarının sorunsuz işlemesini garantiye almaya gerçekten ihtiyacı
vardır. Ayrıca anlamak gerekir ki itaat eden o ortalama vatandaşların da
tüm istediği, işlerini yapıp evlerine dönmektir. …Dolayısıyla eylemcinin
ilk görevi normal işleyişin gacırdayarak durmasını, yani payandaların
sarsılmasını sağlamaktır… Hangi payandaları tekmeleyeceğinizi iyi bilmeniz
gerekir.”[10]
Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi
iktidara karşı olan tüm gayrimemnunların koalisyonudur. Diktatör ilan
edilen kişi ve yönetim yıkıldığında, yeni diktatörlüklerin oluşmaması için
‘mikro ulusçuluğa imkân sağlayan federal bir yapı’, kadife darbe
stratejisinin önemli nirengi noktalarından biridir: “Demokratik sistemi
korumak ve muhtemel diktatörlük akımlarını önlemek amacıyla anayasada bölgesel,
merkezi ve yerel düzeyde kayda değer imtiyazlar sağlayan bir federal
sistem oluşturulmalıdır. Diğerlerine göre küçük bölgelerin büyük
ayrıcalıklara sahip olup aynı zamanda ülkenin bir parçası olmaya devam
ettiği İsviçre’deki kanton sistemi kimi durumlarda örnek
teşkil edebilir.”[11]
Görülebileceği gibi kadife darbelerin nihai gizli amacı ülkeleri
bölerek “şehir devletler” inşa etmektir. Bu gerçeğin bu ülkeyi seven
herkes tarafından görülmesinde fayda vardır. Özetle; kadife darbelerin en
temel özellikleri, yoksa diktatör inşa edip tüm gayrimemnunları diktatöre karşı
eylem birliğine sokmak, asker ve polis gücünü tarafsız hâle getirmek ya da üstü
kapalı desteklerini almak ve yargının, siyasi iktidarın elini kolunu bağlayıcı
kararlar almasını sağlamaktır. Diktatöre karşı mücadelede özgürlükler ve
özellikle medyanın özgürlüğü çok önemli bir husustur.
Yerel Seçimlere Giderken Meydana Gelen Olaylar Silsilesi
Yukarıda kısaca özetlenen kadife darbelerin yapısı ve ana
stratejisi göz önüne alınarak 31 Mart 2024 yerel seçimlerine giderken kadife
darbeci kadronun izleyebileceği stratejinin daha iyi anlaşılabilmesi için
Türkiye’de meydana gelen ve aşağıda özetlenen bazı olayların göz önüne
alınmasında fayda vardır:
· “Diyanet’in
Cuma hutbesinde Atatürk yok!” tartışmaları
· “Değişik yerlerde
Mustafa Kemal’e hakaret edilmesi, heykellerine saldırılması”
· “Anıtkabir’de
‘Şeriat Gelecek!’ eylemi”
· “‘Hilâfet
tartışmaları-halifelik-hilâfet-laiklik çatışması’ tartışmaları”
· “MEB’in STK’larla
yaptığı eğitim protokolleri üzerinden başlatılan şeriat-tarikat tartışmaları”
· “TÜSİAD’ın çağdaş
eğitim isteği”
· “Kürt halkını
merkeze alan değişik söylem ve eylemler”
· “Televizyon
dizilerinde değişik kesimleri isyan ettiren sahneler”
· “Baroların eylem
çağrıları”
· “Genç Teğmenler
olayı”-“Tuzla Piyade Okulu”-“Cübbeli sarıklı teğmen”, “Atatürkçü/Kemalist
teğmenler”, “İntihar eden çavuşlar”, “Ordu rahatsız”-“Genç subaylar rahatsız”,
“Şimdi sırada ‘Teğmen cuntası’”
· “Laiklik merkezli
mücadele şart-gericilik”
· “31 Mart mahalli
seçimleri için ‘31 Mart ve Hareket Ordusu’ benzetmesi”
· “Cuma hutbesinde
şehitler kısmını okumayan imama hakaret eden kaymakam” olayı; kaymakam ve
valilerin kaymakama sahip çıkma beyanları”
· “Kuzey Irak ve
Suriye operasyonlarında meydana gelen şehitler olayı”
· “Toplumsal
gerilimin sürekli artma eğiliminde olması”
· “Geçmiş olaylara
sürekli atıflar yapılarak gerilimin yükseltilmesi”
· “Şeyh
Said ismi üzerinden tartışmalar ile Türk-Kürt fay hattı inşası”
· “Mitinglerde
kullanılan tevhid bayrağı üzerinden Arap düşmanlığının pompalanması ile
Arap-Türk Fay hattı inşası”, “Diyarbakır’da yeşil bayrak asma olayı”
· Futbol maçlarında
vuku bulan olaylar: 1. Amed Spor olayı, 2. Hakemin yumruklanması, 3. Maç
bitmeden maçtan takım çekme olayı, 4. Riyad’da oynanacak FB-GS süper
kupa maçının iptal edilmesi ile Türkiye’de vuku bulan tartışma ve olaylar
zinciri. Arap düşmanlığının pompalanması, 5. Antalya-Trabzonspor maçında gol
atan İsrailli futbolcunun gol sevincinde bileğindeki bandaja Aksa Tufanı’nın
100. günü ve İsrail bayrağı sembolünü seyirciye göstermesi ve meydana gelen
gerilim; aynı futbolcunun birkaç hafta önce Türkiye genelindeki tüm maçlarda
maç öncesi Gazze’deki şehitler için saygı gösterisine katılmamak için maça
çıkmaması, 6. Başakşehir’in İsrailli futbolcusu Eden Karzev’in de İsrail’e
destek vermesi üzerine yaşanan gerilim”
· Özerklik
tartışmaları ile oluşan gerilim
· Mahalli seçimlerden önce CHP kongresinin
yapılması ve de Kılıçdaroğlu’nun başkanlıktan düşürülmesi, “hançerlendim!”
demesi ile vermek istediği mesaj
· Can Atalay merkezli Yargıtay-Anayasa Mahkemesi
kavgası, Can Atalay’ın milletvekilliğinin Meclis’te düşürülmesi ile ilgili
Yargıtay’ın verdiği karar ve kararın AYM tarafından bozulması, buna rağmen
TBMM’de milletvekilliğinin düşürülmesi, buna bağlı olarak Meclis’te meydana
gelen olaylar ve bunun Türkiye’ye yansıması
· Fay hatları
inşası ve fay hatlarına sürekli enerji yüklenmesi
o Türk-Kürt fay hattı
o Türk-Arap fay hattı
o Laik-antilaik-hilafet-şeriat fay hattı
o Demokrasi-diktatörlük fay hattı
o Anayasa Mahkemesi-Yargıtay fay hattı
· Sarıyer’deki
Santa Maria İtalyan Kilisesi’ne pazar ayini sırasında maskeli iki kişi
tarafından yapılan silahlı saldırıda bir kişinin öldürülmesi vb.
Yukarıda sıralanan olayların meydana gelmesi belli bir
süreci takip ediyor değildir. Bazıları aynı anda, bazıları da farklı zamanlarda
ve fakat öncekilerin etkilerini besleyip kuvvetlendirecek, güçlendirecek bir
tarzda meydana gelmekte ve sunulmaktadır. Olaylarda en dikkat çekici olan
sürekli gerilimi artırma ve gayrimemnun inşa etme stratejisinin uygulanmasıdır.
Bütün taktikler bu stratejiye uygundur.
Yukarıda listelenen olayların tümünde Türkiye sathında
birbirini besleyen ve destekleyen sürekli bir gerilim inşa edilmektedir. Eylem
boyutu itibarıyla iki olay çok öne çıkmış ve süreklilik arz edecek olan
şimdilik iki ana eksen meydana getirilmiştir: 1. Can Atalay
merkezli Yargıtay-Anayasa Mahkemesi kavgası, 2. Futbol
maçları, özellikle Riyad’da oynanması öngörülen fakat iptal edilen FB-GS süper
kupa maçı.
Mahalli seçimlere doğru giderken bu gerilim süreci,
siyasette iki ana ittifak zinciri meydana getirmiştir: 1. AK
Parti-MHP İttifakı, 2. CHP-DEM-TİP İttifakı. İlginç
olan, bu iki ana eksenin birbirini darbe yapmakla suçlamalarıdır.
Konuşmalarındaki genel hava tehdittir. Önümüzdeki seçimi göz önüne
aldığımızda yaptıkları konuşmaları, vuku bulan olaylarla ilişkilendirdiğimizde,
yargı ve futbol üzerinden seçim endeksli yeni bir sürecin başlatıldığını
görmekteyiz. Her iki kesim bu düzlemde değerlendirme yapmaktadır.
Yeni Bir Kadife Darbe Süreci: “Direniş Yılı
2024”-“Direniş, Hafıza ve Gelecek Mücadelelerin İmkânları”
Kadife darbelerin ana stratejisi, genel seçimler merkezli
tasarlanır ve taktik eylemler buna uygun olarak hayata geçirilmeye çalışılır.
Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerinde ana strateji buna uygundu.
Önümüzde mahalli seçimler olmasına rağmen kullanılan dil, milletvekili ve
cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyormuş gibi bir hava/ortam oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Bu sebeple yeni kadife darbe sürecinin ana hedefi, önümüzdeki
mahalli seçimler olmayabilir. Mahalli seçimlerle istenen bir ortam yakalanmaya,
inşa edilmeye çalışılıyor olabilir. Mahalli seçimlere, genel seçim havası
verilmek istenmesinin sebebi de muhtemelen budur. Öngörülen eylemlerin mahalli
seçimler sonrasında da devam etmesi istenmektedir. Burada da amaç bir erken
genel seçim yapılması hedefi olabilir.
Gelinen noktada dikkat çeken önemli bir husus, her iki kesim
tarafından da Gezi Parkı merkezli bir tartışmanın yapılıyor olmasıdır. Gezi
Parkı olayları ile birlikte başlatılan kadife darbe sürecini destekleyenler,
şimdi Gezi Parkı olaylarının meydana getirdiği muhalefet gücüne atıfta
bulunarak 2024 yılının benzer bir direniş yılı olacağını söylemekte ve
gayrimemnunları eylem için hazırlamaktadırlar: “2024 sürekli direniş yılı:
...Ekonomik, toplumsal, siyasal oluşumlar, değişimler, evrimler, devrimler, bir
anda, birdenbire, tek bir eylem veya söylemle meydana gelmezler... Bütün
evrimler ve devrimler, fiziksel, coğrafi, teknolojik, bilimsel keşifler ve
icatlar sonunda ortaya çıkar. Bütün siyasal dönüşümlerin, devrimlerin
temelinde, insanların beslenme, barınma, üretim ve yaşam biçimlerini etkileyen
birikimler yatar. Böyle birikimlerin ortaya çıkması, insanlığı ve siyasal
rejimleri etkilemesi ise yıllar, on yıllar, yüz yıllar boyunca süren süreçlere
bağlıdır.
(…)
2024 yılında, Cumhuriyetimizi, demokratik ve laik
yaşam kültürümüzü, hukuk devletini, özgürlüğümüzü, kimliğimizi, kişiliğimizi
korumak için uzun vadeli bir direniş sürecini başlatacağız!”[12] “Uzun vadeli bir direniş sürecini başlatmak” demek,
hedefin 31 Mart 2024 mahalli seçimlerin ötesinde başka bir hedefe doğru
gidilmek istendiği anlamına gelmektedir.
Gezi olayları diye anılan Taksim kadife darbe süreci, Arap
Baharı’ndan sonra Türkiye’de hayata geçirilmiş ve 7 Haziran 2015 seçim
sonuçları itibarıyla başarılı olmuş bir süreçtir. Taksim kadife darbe sürecini
icra eden mekanizma/güç İblis’in yaptığı yemine uygun olarak, bu zaman zarfında
yaşananları, başarılı başarısız yönlerini, değişik projeler yaptırarak
incelemekte ve yeni bir yol haritası ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu
bağlamda Lund Üniversitesi bünyesinde Mart 2020’den beri yürütülmekte
olan ve 2024 yılında da devam edecek olan “Turkey Beyond Borders: Critical
Voices, New Perspectives (Sınırların Ötesinde Türkiye: Eleştirel Sesler, Yeni
Perspektifler) 2.0 Projesi” dikkat çekicidir. “Proje İsveç Enstitüsü
Creative Force fonu ve IPS İletişim Vakfı/Bianet iş birliği ile
gerçekleşmektedir.” Yürütücülüğünü Lund Üniversitesi ve İsveç
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Pınar Dinç üstlenmiştir.”
Proje kapsamında “akademisyenlerin,
sivil-asker ilişkileri, cinsiyet politikaları, çevresel bozulma, Kürt sorunu,
Alevi sorunu gibi konular üzerindeki bilgilerini ve uzmanlıklarını özgürce
paylaşabilecekleri bir platform” oluşturulmak amaçlanmaktadır.[13]
Bu projenin kapsam alanını ve amacını daha iyi anlayabilmek
için proje kapsamında “On Yıl Sonra Gezi’yi Hatırlamak: Direniş, Hafıza ve
Gelecek Mücadelelerin İmkânı” başlıklı bir seminer veren Çiğdem
Çıdam’ın söyledikleri önemlidir. Başlıkta en dikkat çekici olan, “gelecek
mücadelelerin imkânı” ifadesidir. Kadife darbecilerin Taksim olaylarında
elde ettikleri kazanımlar, Emre Kongar’ın tabiri ile “2024 yılı direniş
yılında” değerlendirilecek ve bu direniş yılına uygun bir strateji hayata
geçirilecek demektir.
Bu seminerle ilgili Çiğdem Çıdam ile yapılan röportajda
bu olgu çok rahat görülebilmektedir. Röportajda verilen mesajları, öne çekilen
konuları ve gelecekte yapılmak istenenleri ana hatları ile aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
Projeye göre Gezi Parkı olayları dokunulamaz denilen AK
Parti iktidarına dokunmuş, itibarını zedelemiş, karşı çıkılabilir olduğunu
göstermiş büyük bir kırılma noktasıdır: “Gezi, AKP hegemonyasının asla
yara almayacak kadar sağlam olduğu inancını temelinden
sarsmıştır.” “Gittikçe otoriterleşen AKP rejimi olayların üstünden geçen
10 yılı aşkın bir süreye rağmen, hâlâ Gezi’yi kendisine büyük bir tehdit olarak
görüyor.” “Gezi eylemleri büyük bir kırılma noktasıdır.” “O zamana
kadar rejim, kendisini devlet içinde kemikleşmiş elitlerin erki karşısında
gücünü ve meşruiyetini halktan alan demokratik bir hareket olarak
tanımlıyordu.”
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en geniş katılımlı, en uzun
süreli sokak eylemleri olarak tanımlayabileceğimiz Gezi protestoları ve
hükûmetin bu demokratik hak arama çabasına verdiği sert ve baskıcı tepki rejimin
kendi çizdiği halkçı/demokratik imajı zedelemekle kalmadı, aynı zamanda AKP
hegemonyasının asla yara almayacak kadar sağlam olduğu inancını da temelinden
sarsmıştır.”[14]
Projeye göre Gezi Parkı olayları siyasi iktidara karşı,
siyasi iktidarın uygulamalarına karşı kendiliğinden oluşan bir
gayrimemnunlar ittifakıdır. Bir halk hareketidir, dış güçlerle alakası
yoktur: “Bu noktada Gezi’nin kendiliğinden gelişen, demokratik
talepleri dile getiren, binlerce insanın sokaklara çıkıp anayasal protesto
haklarını kullandıkları bir halk hareketi olduğunu tekrar tekrar
vurgulamamız ve yaşadıklarımızı hatırlamamız, hatırladıklarımızı her fırsatta
dile getirmemiz hem önemli bir siyasi duruş hem de demokratik bir toplum arzusu
olan herkes için bir görevdir.”
Gezi protestolarının pek çoğumuz için ansızın ortaya
çıkmış gibi göründüğüne kuşku yoksa da yaygın kalıbın öne sürdüğünün
aksine protestolar gökten zembille inmedi.” Yeni direniş biçimlerinin
varlık koşullarını değiştiren ve Gezi’de binlerce insanın kendiliğinden
hareketini mümkün kılan şey önceki siyasi mücadelelerin bir dizi yeni
siyasi alışkanlıklar yaratmış olmasıydı. “Kendiliğinden demek anlık,
birdenbire vuku bulan demek değildir, kendi iradesiyle hareket etmek demektir.”
“Gezi’nin gelecek demokratik mücadeleler için çok önemli bir
esin kaynağı olarak ortak hafızamızda varlığını sürdürdüğünü
düşünüyorum.” “AKP rejimi elindeki her türlü imkânı kullanarak
her fırsatta Gezi’yi bir halk hareketinden çıkarıp dış güçler
tarafından tasarlanmış, bir avuç insan tarafından organize edilmiş,
anayasal rejime karşı ve hükûmeti devirmeye yönelik yasadışı bir “darbe”
girişimi olarak göstermeye çalışıyor.”
“Asıl şaşırtıcı olan rejimin elindeki tüm propaganda
aygıtlarını harekete geçirmesine rağmen şu zamana kadar Gezi’nin bir demokratik
halk hareketi olduğunu hâlâ kolektif
hafızamızdan silememiş olması. Bu da yine ancak toplumsal muhalefetin inatçı mücadelesiyle
açıklanabilecek bir durum.” “Gezi, rejimin tüm çabasına karşın, hâlâ bir esin
kaynağı olmanın da ötesinde toplumsal muhalefet için de bir ortak referans
noktası hâline gelmiş durumda.”
Projeye göre Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen
Osman Kavala hakkında takındığı tutum ve tavır yeni bir direnişin
odağı olacaktır: “Gezi’nin çıkış noktası da yürütme organının var
olan mahkeme kararlarını hiçe sayarak hareket etmesine, yani hukuksuzluğa karşı
verilen bir tepkiydi. Eylemciler mahkemenin durdurma kararına rağmen Parkın
yıkılmaya çalışılmasına dur demişlerdi.” “O günden bu yana rejimin hukuku
hiçe sayan uygulamaları artarak devam etse de bu uygulamalara karşı ayakta
durmaya ve eşit vatandaşlık haklarını savunmaya çalışan çok önemli bir toplumsal
muhalefet hâlâ var.”
Projeye göre siyasi iktidara karşı verilecek mücadelede,
bugüne kadar mevcut siyasi iktidara karşı olan farklı toplumsal kesimlerle
ittifak kurulacaktır. Renklerine, inançlarına bakılmayacaktır. Bu yeni dönemde
LGBTQ hareketi önemli, merkezi bir rol alacaktır: “Hem kadın hakları
hareketi hem de LGBTQ örgütleri özellikle 2010’ların başından bu yana artan
baskılara karşı hem katılımcı ve destekçi sayılarını artırmış hem de
muhalif faaliyetlerini yoğunlaştırarak daha da görünür hâle gelmişlerdi.
Bu, hâli hazırda var olan siyasal birikim ve alışkanlıklar sayesinde 31 Mayıs
2013’ün erken saatlerinde bir avuç aktivistin parktan şiddet kullanılarak
çıkarılmasına cevaben binlerce insan kendi iradeleriyle ve beklenmedik bir hız
ve dayanışma ile eyleme geçebildi.” “Gezi bize süregelen eylemliliğin
önemini, farklı ve normalde ortak paydası yok gibi görünen grupların
arasında dayanışmanın mümkün olabileceğini ve bir araya geldiğimizde olmaz
dediğimiz şeyleri gerçekleştirebileceğimizi gösterdi.”
“Tüm baskılara rağmen hâlâ sokakları dolduran
kadın hareketini, anayasal protesto haklarını kullandıkları hâlde her fırsatta
polis şiddeti ile eylemleri durdurulan LGBTQ örgütlerinin kararlı duruşlarını,
Akbelen halkının yıllar süren mücadelesini, Anayasa Mahkemesi kararı yok
sayılarak Galatasaray Meydanı’na çıkmalarına izin verilmeyen Cumartesi
Annelerinin ısrarlı ve sonuç veren eylemlerini ya da üç seneyi aşkın bir
süredir devam eden Boğaziçi Üniversitesi direnişini anlamlandırmamız
mümkün değil.”
“Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hâlâ
tutuklu olması dava sürecinde yaşanan onlarca hukuksuzluğun vardığı son
nokta.” “Anayasal güvencelerimizin tamamen hiçe sayıldığı bir rejimin
inşasının artık tamamlandığını ilan eden bir durum.”
Projeye göre bugün Gezi dönemine göre çok daha baskıcı
bir yapı ve daha yaygın bir gayrimemnun kesim vardır. Muhalefet
partilerinin sadece seçimlere göre hareket etmesi değil, sokaklara çıkması ve
de eylemleri öne çekmesi gerekmektedir. Geçmiş dönemde yapılan en büyük hata
meselenin, sadece seçim düzleminde değerlendirilmiş
olmasıdır: “Bugün Gezi döneminden çok daha baskıcı bir dönemde yaşadığımız
gerçeği yadsınamaz.” “Rejim yasal protesto hakkının kullanımını son
derece kısıtlamakla kalmadı, sokakta eylem yapmanın meşruiyetini de sorgulanır
hâle getirdi.” “Bu meşruiyetsizleştirme denemesinde özellikle ana
muhalefet partisinin demokrasiyi sadece seçime indirgeyen hatalı siyasetinin de
oynadığı rolü göz ardı edemeyiz.” “Hem Osman Kavala’nın hem de Selahattin Demirtaş’ın
davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayı reddeden
yasama ve yürütme erklerine doğru dürüst tepki veremeyen -DEM Parti ve
öncüllerini bir kenara koyarsak- muhalefet partilerinin bugün gelinen bu
noktada rolü büyük.” “Muhalefet partileri ya rejimin Türkiye
Cumhuriyeti’nin demokratik bir anayasal hukuk devleti olma iddiasından tamamen
vazgeçmesine izin verecekler ya da hâli hazırda var olan, Gezi’den bu yana tüm
baskılara rağmen vazgeçmeyen toplumsal muhalefetten ders alıp onlarla birlikte
hukuksuzluğa ve anayasal düzenin yok edilmesine dur
diyecekler.” “Ümit ediyorum ki başta ana muhalefet partisi olmak
üzere tüm muhalefet partileri üzerlerine düşen bu büyük görevi hakkıyla yerine
getirirler.”
Çiğdem Çıdam’ın proje kapsamında yaptığı açıklamaları
göz önüne aldığımızda CHP’de Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan düşürülmesini
ve yerine Özgür Özel’in gelmesini daha rahat anlamlandırabiliriz. Özel’in
görevi devralır almaz halkı sokağa, eylemlere davet etmesi yukarıda ifade
edilen proje kapsamında değerlendirilmelidir. Önümüzdeki günlerde Türkiye
sokakları çok hareketli olacak demektir.
Futbol Kadife Darbe Süreci
Türkiye’de futbol maçları genellikle gerilimli bir havada
oynanır. Taraftarların takım tutmadaki taassup genelde düşünme mekanizmasını
dumura uğratır. Taraftarlar saha içinde sloganlarla, saha dışında fiziksel
olarak birbirleri ile kavga edebilirler. Bazen de kavga hem saha içinde hem de
saha dışında geniş bir alana yayılabilir. Bazen de Türkiye’de sorun hâline
gelebilir. Kadife darbeci beyin takımı futbol maçlarının bu özelliğinden
yararlanmak ister. Taksim kadife darbe sürecinde Fenerbahçe takımını taşıyan
otobüse silahlı saldırı yapılmış ve Türkiye ciddi bir şekilde gerilmişti.
Yerel seçimler öncesinde futbol maçları üzerinden ciddi bir
gerilim oluşturulmak istenmektedir. Son aylarda futbol maçlarında 4 ciddi olay
meydana gelmiştir: 1) Bursa’da oynanan Amedspor-Bursa
Spor maçında Amedspor oyuncularına saldırılar yapılması; 2) 11
Aralık 2023’te Ankara’da oynanan MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçı
sonrasında, MKE Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın hakem Halil Umut Meler’e
saldırması, yumruklaması ve lig maçlarının 1 hafta ertelenmesi; 3) 19
Aralık 2023’de İstanbul’da oynanan Trabzonspo-İstanbulspor maçında
İstanbulspor, 2-1 yenik durumda iken maçın 73. dakikasında İstanbulspor kulüp
başkanı Ecmel Faik Sarıalioğlu takımını sahadan çekmesi, “hükmen yenik
sayılmaları” ve “3 puan silme cezası almaları”; 4) 29 Aralık
2023 tarihinde Suudi Arabistan Riyad’da oynanacak olan Galatasaray-Fenerbahçe
süper kupa maçının ertelenmesi ile Türkiye’de laiklik, Atatürkçülük,
kavmiyetçilik eksenli bir kampanyanın açılması, halkın Suudi Arabistan
Büyükelçiliği’ne ve havaalanlarına futbolcuları karşılamak üzere çağrılması.[15]
Riyad’da vuku bulan olaydan sonra TFF Başkanı
Mehmet Büyükekşi’nin Türkiye’ye dönüşte kendisine, “Son 20 gün
içinde bir kulüp başkanı FIFA hakemini dövdü, bir başkan Süper Lig takımını
sahadan çekti ve Süper Kupa oynanamadı ne
düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap dikkat çekicidir: “Denk
mi geldi, denk mi getirildi, bilemedim.”[16]
Bize göre denk gelmedi denk getirildi. Futbol
maçlarında meydana gelen bu 4 büyük olay, doğal olarak meydana gelmeyip bir
stratejinin ürünü şeklinde birbiri ile bağlantılı bir şekilde
gerçekleştirilmiştir. Rastlantı yoktur. En etkili olan ise, Riyad’da oynanması
gereken FB-GS süper kupa maçının, hâlâ mahiyeti tatmin edici bir şekilde açıklanmamış
sebeplerle iptal edilmesidir.
Riyad’da iptal edilen süper kupa maçı, Türkiye açısından hem
iç dinamikleri hem de dış dinamikleri etkilemiş; hem Türkiye içinde hem de
dünyada gündem olmuş bir olaydır. Maç öncesi Riyad’da maçın yapılıp yapılmaması
ile ilgili yapılan görüşmelere bağlı olarak Türkiye’de laiklik, Atatürkçülük ve
Arap düşmanlığı merkezli başlatılıp sürdürülen psikolojik savaş çok
etkili olmuş; Türkiye’nin değişik bölgelerinde eylemler yapılmış, Türkiye ve
Suudi Arabistan yönetimleri suçlanmış, hakaretler yapılmıştır. TFF Başkanı
dâhil olmak üzere büyük bir suskunluk meydana gelmiş FB Başkanı Ali Koç’a alan
terk edilmiş gibidir. Taksim kadife darbe sürecinin başlangıcı olan Gezi
Parkı’ndaki havaya ve Boğaziçi Üniversitesi’nde başlatılan eylemlerdeki havaya
benzer bir durum meydana gelmiştir. Bu sebeple Riyad’da vuku bulan olayı,
yürürlüğe sokulmak istenen kadife darbenin başlangıcı görüyor ve bu darbe
sürecini futbol kadife darbe süreci diye isimlendiriyoruz.
Futbol kadife darbe sürecinin başlangıç aşamasındaki lideri Ali Koç
gözükmektedir. Yol boyu kimler öne çıkacak onu zaman gösterecektir.
Futbol kadife darbe sürecinin farklı boyutlarını görebilmek
için süper kupa maçının oynanması sürecini değişik açılardan ele alıp
değerlendirmek gerekir: Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında FB-GS süper kupa
maçı niçin yurt dışında, Suudi Arabistan’da oynanmak istenmiştir? Suudi
Arabistan’da maçın oynanmasında TFF ve futbol takımlarının kazançları nelerdir?
Türkiye’de ve yurt dışında oynanacak maçlarda geçerli kuralları kim ve nasıl
belirlemektedir? TFF ve FIFA’nın belirlediği kurallar var mı? Varsa Suud’da
bunlar uygulandı mı? Uygulanması gerekmez miydi? FB ve GS Suudi Arabistan’da
oynanacak maç için yetkililerle görüşmeler yapıldığı dönemde daha özel şartlar
teklif ettiler mi? Ettilerse bunlar nelerdir ve bu konuda Türkiye ve Suud
arasında herhangi bir mutabakat sağlandı mı? Sağlanmadıysa takımlar niçin
Suud’a gittiler? Sağlandıysa maçı niçin oynamadılar? TFF ile Suud Futbol
Federasyonu arasında yapılan protokol, ne zaman FB ve GS yönetimine bildirildi?
Bildirildiyse takımlar neden tepki verdiler? Bildirilmediyse niçin
bildirilmedi? TFF’nin bildirmeme gerekçesi nedir? FB, Protokolde yer almayan
özel tişört ve pankartı niçin hazırlamış ve bunları TFF’nin ve GS’nin haberi
olmadan niçin alıp Suud’a götürmüştür? Hazırladığı tişört ve pankartlarla
ilgili GS yönetimine niçin haber vermemiştir? GS yönetimi bu hazırlıklara
Suud’a vâkıf olmuş ise niçin tepki vermemiş, FB yönetimini sorgulamamıştır?
TFF’ye sormadan, izin almadan Riyad’da söz konusu tişört ve pankartları niçin
yaptırmıştır?
Maçın yapılması ile ilgili görüşmeler devam ederken, kim,
hangi mekanizma, Türkiye’de, yapılan protokolde bulunmasına rağmen Suud
yönetiminin; “Türk bayrakları ile sahaya çıkılmasını ve sahada İstiklal
Marşı’nın okunmasını yasaklamıştır.” haberini yaymıştır? Bu yalan haber
üzerine Türkiye’de kim ve hangi mekanizma büyük bir psikolojik harekât
başlatmıştır? Maçın yapılıp yapılmama görüşmeleri devam ederken Atatürk’ü ve
laikliği merkeze oturtarak Türkiye’de, bir Arap ve İslâm düşmanlığına endeksli
propaganda yapan mekanizma ve beyin takımı kimdir?
TFF ve iktidar niçin zamanında gerekli, tatmin edici
açıklamaları yapmamıştır? Türkiye- Suudi Arabistan yakınlaşması hangi bölgesel
ve küresel güçleri rahatsız etmiştir? Maçın yapılmasını engellemede bu güçlerin
etkisi var mıdır? Varsa bu güçler kimdir? Atatürk’ü merkeze koyarak psikolojik
harekât yürüten mekanizma mahalli idareler seçimlerini mi yoksa 2028
milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini mi hedeflemektedir? Süper kupa
maçının ertelenmesinin yerel seçimler ile bir ilişkisi var mıdır, varsa ne
olabilir? Yoksa 2028 seçimleri için 4 yıllık bir kadife darbe sürecini mi
başlatmak istemişlerdir? Bu soruları daha da artırmak mümkündür. Bunların
cevabını bulabildiğimizde 2024-2028 döneminde olabilecek olayları tahmin etme
imkânına sahip olacağız. Bunun için yapılan tüm açıklamaları, adil bir şekilde
değerlendirmek zorundayız.
Maçın Suudi Arabistan’da Oynanması Kararını Kim Verdi?
Süper kupa maçının yurt dışında Türklerin yoğun olarak
yaşadıkları ülkelerden Almanya, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve
Suudi Arabistan’dan birinde oynanması TFF tarafından öngörülmüştür. Almanya ve
İngiltere iki Türk takımının maçı olması nedeniyle kabul etmemiş, Birleşik Arap
Emirlikleri ilgi göstermemiştir. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, “Katar’da
oynanmasına itiraz etmiş ve Suud’da oynanmasının daha uygun olacağı” görüşünü
savunmuştur. Maçın Suudi Arabistan’da oynanması konusunda TFF, FB ve GS yönetimleri
arasında bir mutabakat meydana gelmiştir. Büyükekşi şunu demiştir: “Ama bu
Türkiye Futbol Federasyonu’nun kendi başına yaptığı bir çalışma değil.
Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin başkanlarından olur aldığımız bir
çalışma. Anlaşırsak bu iki kulübümüzün rızasıyla yapılacak anlaşmayı kamuoyuna
açıklayacağız.”[17]
Federasyon başkanı, FB ve GS başkanları ile varılan sözlü
mutabakattan sonra 20 Ekim 2023’te TFF, süper kupanın Suudi Arabistan’da
oynanacağını resmen duyurmuştur. Bu duyurudan sonra FB ve GS yönetimlerinde
işler karışıyor. 5 Kasım 2023’te FB yüksek divan kurulu
toplantısında süper kupanın Suudi Arabistan’da değil Türkiye’de oynanması için
bir önerge verilmiş ve muhtevası aşağıda verilen önerge kabul
edilmiştir: “Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Süper
Kupa Finali’nin, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı bir ülkede oynanması,
Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu Fenerbahçe’nin tarihine, şan ve
şerefine bağdaşmayacağından, finalin Atatürk Olimpiyat Stadı’nda ya
da Samsun 19 Mayıs Stadı’nda oynanmasının kabulünün Yüksek Divan
Kurulunun oylarına sunulmasını teklif ederiz.”[18]
GS’de de yapılan divan kurulu toplantısında süper kupanın
Türkiye’de oynanması istenmiştir ve benzer bir karar alınmıştır: “Ülkemizi
sporda ileri götürmek üzere yola çıkan Ali Sami Yen ve arkadaşlarının
takipçileri olarak, 100’üncü yılın kupasının, 100’üncü yıl ‘Cumhuriyet Kupası’
olarak, ecdadımızın kanıyla, canıyla, fikri ve irfanıyla kazandığı ve koruduğu
Türk vatanında oynanmasını istiyoruz. Atatürk’ün evlatları olan Türk
gençliğinin, karşılaşmayı sahip oldukları topraklarda izlemesi ve bu hissiyatı
hangi takım taraftarı olursa olsun millet bilinciyle Cumhuriyet’imizin 100’üncü
yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde yaşaması arzumuzdur…”[19]
Her iki divan kurulunun kararının merkezinde Cumhuriyet’in
100’üncü yılı dolayısıyla süper kupa maçının Türkiye’de oynanması yer
almaktadır. FB divan kurulu kararında maçın Suud’da oynanmaması için gösterilen
gerekçe çok daha serttir. “Atatürk ilke ve devrimlerine karşı bir ülkede
oynanması, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu Fenerbahçe’nin
tarihine, şan ve şerefine bağdaşmaz.” denmektedir. Bu ifadeleri okuyan,
gören TFF ve ilgili kurumlar, maçın Suud’da oynanmasına nasıl karar verebilmişlerdir?
Bir provokasyon olacağını, olabileceğini nasıl görememişlerdir? Suud ile
yapılan protokole rağmen FB yönetiminin yaptırdığı tişört ve pankartlardan
haberleri olmamış mıdır?
Kulüplerinin divan kurullarının aldığı kararlar üzerine TFF
Başkanı Mehmet Büyükekşi Ali Koç ve Dursun Özbek’i aramış bir
sorun olup olmadığını sormuştur: “Bir sorun var mı? Eğer bir sorun varsa
paralarını iade eder, maçı Suudi Arabistan’da oynamayız.” İki başkan da
hiçbir sorun olmadığını söylemişlerdir.
GS ve FB divan kurullarının aldığı kararlara rağmen TFF
tarafından yapılan öneri, FB Kulübü Başkanı Ali Koç, GS Kulübü Başkanı
Dursun Özbek tarafından kabul edilmiş; süper kupa maçının Riyad’da oynanmasına
karar verilmiştir. Ali Koç “Almanya olmayacaksa Suudi Arabistan’ın uygun
olacağını düşündük. Bize böyle söylendi, biz de ‘doğru olur’
dedik. 100’üncü yıl özelinde hatalı düşünce olduğunu
gördük. Özellikle bunu isteme sebeplerimizden biri, Fenerbahçe olarak
özellikle iki sebeple ısrar ettik Suudi Arabistan’da oynanması. Biri, maç takviminin
cilvesi diyelim, 5 gün önce Fenerbahçe-Galatasaray derbisi olacaktı. Yıllardır
biz taraftar götürmüyoruz. İstanbul’da maçta ne cereyan edecek o da belli
değil. Gergin tansiyonu düşünerek Olimpiyat Stadı’nda 40 bin Fenerli, 40 bin
Galatasaraylı olarak sıkıntı olabileceğini düşündük. Hatta Federasyon Başkanı
‘Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynayamayız’ dedi.”
“20 Ekim’de Federasyon açıkladı. Büyük tepkiler oluştu.
Siyasi seviyede, taraftar seviyesinde tepkiler oluştu. 100’üncü yılımızda
oraya gidiliyor olması... Ülkemizde olsun düşüncesi hâkimdi. Demin
söylediğimiz sebeplerden dolayı zikzak çizmedik, sağlam durduk. Yüksek
Divan Kurulu’nda orada oynanmasın diye tavsiye kararı çıktı; zira
Galatasaray’da da benzer karar çıktı. Tahmin edersiniz ki, büyük baskı oluştu. Federasyon
bizimle istişare etti. Kesinlikle federasyonun kendi başına aldığı karar
değil. Galatasaray ve Fenerbahçe baskı olmasına rağmen projeye devam
ettik. Hatta Galatasaray Kulübü, federasyona bir yazı yolluyor.
Oynanmasın, diye. Federasyon Başkanı bizleri çağırdı ‘Ne düşünüyorsunuz?’ diye.
Biz aynı noktada durduk. ‘Biz oynamayız demiyoruz ama amir olarak senin
karar vermen lazım’ dendi. Federasyon bu maçın Riyad’da oynanacağını
açıkladı. 30 Aralık’tı, kulüplerin ricasıyla 29 Aralık’a alındı. Futbolcularımız
aileleriyle yılbaşını geçirsin, diye.”[20]
Her iki kulübün başkanları divan kurullarına rağmen bu
kararda nasıl ısrar edebiliyorlar? Bu, cevaplandırılması gereken önemli
sorulardan biridir. Arka planda Riyad’da uygulamaya sokulan taktik mi
geliştirilmiştir. Bunun için mi divanlar, başkanların kararlarını ciddi bir
şekilde eleştirmemiş ve tartışmamıştır?
TFF’nin takımlarla yaptığı ön mutabakat Cumhurbaşkanı
Erdoğan’a aktarılarak bilgilendirilmiş ve onayı alınmıştır.[21] Federasyon ile FB ve GS yönetimleri arasında oluşan
mutabakattan sonra TFF ile Suudi Arabistan Futbol Federasyonu arasında 10
Ekim’de bir protokol imzalanmış; maçtan 10 gün önce de Futbol Federasyonu’ndan
yetkililer Suudi Arabistan’a giderek federasyon yetkilileri ile görüşmeler yapmışlardır.
Maçın Suud’da Oynanmasındaki Ana Amaç: Kulüplere Maddi
Destek
TFF’nin maçın Suud’da oynanmasını istemesindeki ana amacı
kulüplere para kazandırmak, gelir sağlamak, ekonomik durumlarını
düzeltmektir: “TFF olarak Türk futbolunun ekonomisini güçlendirmek ve
kulüplerimize alternatif gelir kaynakları oluşturmak amacıyla çok önemli
projeler üzerinde çalıştığımızı daha önce de ifade etmiştik. Bu vizyonla tekrar
altını çizerek hatırlatmak isteriz ki kulüplerimize gelir getirmesi amacıyla
Turkcell Süper Kupa’nın yurt dışında oynanması projesi ve yetkisi Türkiye
Futbol Federasyonu’na aittir.”[22]
TFF, Suudi Arabistan ile 4 buçuk milyon dolarlık bir anlaşma
yapmıştır. Anlaşmaya göre paranın yüzde 20’si Futbol Federasyonu’na geri
kalanın yüzde 60’ı süper kupayı kazanan takıma ve yüzde 40’ı kaybeden takıma
verilecektir. Maçtan önce Suudi Arabistan, takımlara 1 milyon 300 bin dolar
aktarmıştır. Geri kalan kısım maçın sonucuna göre takımlara verilecektir.
Futbol Maçlarında Geçerli Olan Kurallar
Hem ülke içinde hem de ülke dışında oynanacak maçlarda TFF
ve FIFA’nın belirlediği kurallar geçerlidir. Konumuz açısından
ilgili FIFA ve TFF maddeleri şunlardır: “Kural 1 Oyun
Alanı, 13. Logolar ve Amblemler; Kural 4: Oyuncuların Ekipmanları, 2. Zorunlu
Ekipmanlar; 5. Sloganlar, İfadeler, Görseller ve Reklamlar; Prensipler; Kuralın
Yorumlanması.” Madde 2 Amaç: 1-TFF’nin amaçları (1c-1f,
1k-1m); Madde 4- Dostane ilişkilerin teşvik edilmesi (4.2); Madde 6 Futbol
Oyun Kuralları; Madde 7 TFF organlarında ve kurullarında görev alanların ve
yetkililerin davranışı; Madde 11 Üyeliğe Kabul (3a); Madde 13:
Üyelerin yükümlülükleri (1a,1d,1e,1k); Madde 15: Üyelikten
ihraç(1b); Madde 58 Disiplin Cezaları (1); Madde 63 Hukuk Kurullarının
Yetki Alanı 2,3); Madde 72 Müsabakalar (2); Madde 80 Beklenmeyen olaylar
ve mücbir sebepler (2).”[23]
Yurt dışında yapılacak maçlar için maçtan birkaç hafta önce
FIFA ve oynanacak ülkenin federasyonu ile iletişime geçilip genel kurallara ek
yukarıdaki kurallarla çatışmayacak özel kurallar isteniyorsa bir mutabakata
varılmaktadır. Öngörülen kurallarda bir mutabakat sağlanmış ise maçın yapılması
için anlaşma yapılmaktadır. Daha sonra, son dakikada yeni bir kural, şart
koşmak, koymaya kalkmak TFF ve FIFA yönetmeliklerine aykırıdır.
Genelde yapılan görüşmelerde varılan mutabakat kapsamında şu
hususlar yer almaktadır: “Maçın oynanacağı stadyum, saati, hakemi,
giyilecek formalar, formalarda yer alacak semboller, resimler, yazılar, …maç
öncesi seremonisi, maç oynanmadan önce konser yapılacaksa, konserin nasıl ve
hangi saatte yapılacağı, … bunların hepsinin planlanması, kameramanların nerede
duracağı, top toplayıcıların kaç kişi olacağı vb.”
Riyad’da oynanacak süper kupa maçında TFF-GS-FB-Suud Futbol
Federasyonu-FIFA arasında nasıl bir mutabakata varılmıştır? Varılan mutabakat
metninde ne vardır? O mutabakat metninde “Atatürk resimli formalar”, “Ne mutlu
Türk’üm diyene!” ve “Yurtta sulh cihanda sulh” yazılı pankartlar kabul edilmiş
miydi? Bunlar mutabakat metninde var mıydı? Bunlar mutabakat metninde yok
idiyse son dakikada bunları gündeme getirmenin manası ne idi? Bunlar olmazsa
olmaz, diyenlerin aklı daha önce nerede idi? Yoksa niyetleri baştan farklı bir
senaryoyu hayata geçirmek mi idi?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla
Mücadele Merkezi’nin yaptığı açıklamada bu konuya özel olarak yer
verilmekte; maçtan bir iki hafta önce ilgili birimler arasında
gerekli mutabakat sağlandığı ifade edilmektedir: “TFF süper kupa finali
için Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerine ek gelir sağlama önerisinde bulunmuş
ve bir teklif hazırlamıştır. İki kulüp başkanı, Ağustos 2023’te Süper Kupa
finali için TFF’ye vekâlet vermiştir. 2023 Turkcell Süper Kupa
müsabakasının, en iyi teklifi veren Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da
oynanması, tamamen kulüpler ve TFF tarafından ortak bir kararla belirlenmiş ve
organize edilmiştir. Ortak kararın ardından maçın 29 Aralık 2023
tarihinde, TSİ 20.45’te oynanması planlanmıştır.
Maç organizasyonun öncesinde TFF ile Suudi Arabistanlı
yetkililer arasında sahada ve tribünlerde uyulacak kurallara ve esaslara
ilişkin 20 Ekim 2023’te bir protokol üzerinde mutabakata varılmıştır.
Sözleşmede FIFA, AFC, UEFA ve diğer uluslararası futbol düzenleyici ve yönetici
kuruluşların kurallarının geçerli olacağı belirtilmiştir.
TFF ve Suudi Arabistan yetkilileri, söz konusu müsabakanın
bir millî maç olmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı
olması dolayısıyla İstiklal Marşı okunması ve Türk bayraklarının kullanılmasına
yönelik uzlaşıya varmışlardır.
Kulüpler, maçın hemen öncesinde takımların sahaya ısınmak
için Mustafa Kemal Atatürk tişörtleriyle çıkma ve üzerlerinde Mustafa Kemal
Atatürk’ün sözlerinin yazılı olduğu pankartlarla çıkma taleplerinin TFF ile
Suudi yetkililer arasında daha önceden yapılan protokole eklenmesini talep
etmişlerdir.
Suudi Arabistanlı yetkililer, daha önce TFF ile yaptıkları
anlaşmayla uluslararası yönetmelikler ve düzenlemeleri gerekçe göstererek maçın
hemen öncesinde bu talepleri mevcut protokole eklemeyi kabul etmemiştir.”[24]
“Suudi Arabistan’la yapılan protokole göre Türk bayrağı
açılacak. 60 metre uzunluğundaki Türk bayrağı altına 60 kişi girerek sahaya
çıkacak, İstiklal Marşı okunacak. Sahada Süper Kupa ile Fenerbahçe ve
Galatasaray bayrakları da açılacaktır.”
26 Aralık’ta Ali Koç’un Yeni Pankart ve Forma ile
Sahaya Çıkma İsteği
Ali Koç, 26 Aralık 2023’te Riyad
maçına “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” pankartı ve üzerinde Atatürk resmi
olan ve arkasında pankartta yazan sözün bulunduğu forma ile
çıkacaklarını TFF’ye bildiriyor ve fakat GS yönetimine bildirmiyor. Bu
forma ve pankartları Türkiye’de hazırlayarak Suud’a götürüyorlar. Ali
Koç ayrıca Fenerbahçe’nin U-19 Futbol Takımı’nı da Riyada götürmüş ve aynı
formalarla onların da sahaya çıkacaklarını öngörmüştür.
GS yönetimi FB yönetiminin yaptığı bu değişlikleri, Suud’da
öğrenmiştir. Ali Koç’un yaptığı çıkış üzerine GS Başkanı Dursun
Özbek “bizi Atatürk’e karşı gösterecek bu” diyerek Riyad’da pankart
ve forma temin etmiştir.[25] GS yönetimi de maçın FB’nin teklifine uygun olarak
oynanmasını istemiştir. GS’nin sahaya çıkacağı pankart ise “Ne mutlu
Türküm diyene” pankartıdır.[26]
Bunun üzerine TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi; Galatasaray Başkanı
Dursun Özbek ve Fenerbahçe Başkanı
Ali Koç, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın da katıldığı bir kriz masası
kurmuş ve Suudi Federasyonu ile temasa geçilmiştir.[27] Suudi Federasyon yönetimi, son dakikada yapılan bu
tekliflerin, FİFA kurallarına aykırı olduğunu belirterek reddetmiştir. “Ali Koç daha
sonra “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” pankartı ile çıkmamayı kabul etmiş
ama Atatürk resminin olduğu formayla çıkma konusunda ısrar etmiştir.”
Bu aşamada GS Başkanının tavrının ne olduğu konusunda hiçbir açıklama söz
konusu değildir. Riyad’daki eylemin tek kahramanı Ali Koç olmuştur.
Bu gelişmeler üzerine Suudi Arabistan’daki süper
kupa maçının organizatörlerinden Riyadh Season yaptığı açıklamada, maçın
kapsamı dışında slogan kullanılmasının uluslararası futbol yönetmeliklerine
aykırı olduğuna vurgu yapmıştır: “Maçın kapsamı dışında herhangi bir
slogan olmaksızın yapılmasını gerektiren uluslararası futbol yönetmelikleri ve
düzenlemelerine uygun olarak zamanında yapılmasını dört gözle bekliyorduk.
Türkiye Cumhuriyeti’nin millî marşının çalınması ile stadyum içinde ve
tribünlerde Türk bayraklarının sergilenmesi konusunda anlaşmaya vardık. Bu
anlaşmaya rağmen, iki takımın anlaşmaya uymaması üzücü oldu ve bu da maçın
yapılamamasına yol açtı.”[28]
Neticede son gün operasyonu ile, oynanabilecek bir oyun
iptal edilmiş ve Ali Koç, Türkiye’de Atatürk’ü ve laikliği savunan bir kahraman
olarak hava alanında karşılanıp övülmüştür. Gerek Ali Koç ve gerekse FB
Kulübünün yaptığı açıklamalar, Atatürk ve laiklik üzerinden yeni bir ‘kahraman’
üretmek amaçlıdır. Çok tecrübeli olan futbol kulüpleri Suud’la yapılan
protokolü vaktinde istememesi, muhtevasının ne olduğunu öğrenmemesi yanlış
değil midir, anormal değil midir? Ne yazık ki Ali Koç’un ve FB yönetiminin
aklına gelmemiştir: “Ülkemiz, Cumhuriyetimiz, ulu önderimiz Mustafa Kemal
Atatürk ve milletimiz, ülkemizin tüm spor kulüpleri gibi Fenerbahçe’mizin de
üstün değerleridir. Biz bu değerleri kupaların, sportif rekabetin, maddi
beklentilerin, siyasetin, kısaca her şeyin üstünde tutarız. Süper Kupa finali
öncesinde yaşanan aksaklıklar tartışmaya açık olmayan değerlerimizle ilgili
hassasiyetimiz nedeniyle yaşanmıştır, bunun ötesinde herhangi başka bir sebebi
ve amacı yoktur.” [29]
Ali Koç ise “Protokol bilgisi bize verilmedi. Planlama
yanlış yapılmış” diyerek şunları söyledi: “Atatürksüz 100’üncü yıl olmaz.
İstiklal Marşı krizi yaşanmadı. Protokol bizde yok. Federasyon’a hafta içinde
bir mektup yazarak protokolü rica ettik. Sadece protokolü değil maç gününe
kadar olan kriz sürecinde yazışmaları istedik. Bizimle federasyon arasında
yapılmış hiçbir anlaşma yok. Sürecin çok amatörce yürütüldüğü konulardan bir
tanesi bu. Bizim de talep aklımıza gelmedi, doğruya doğru konuşalım.
Federasyon ile bir firma arasında sözleşme var. Bu sözleşmeyi biz görmedik.
Bizim gördüğümüz hiçbir sözleşme yok.”
Kulüplerimize yönelik “şöyle protokol var, bunlara izin
veriyor, vermiyor.” diye bir şey söz konusu değil. …Ama kulüplere gelen
hiçbir bilgilendirme yok… TFF’de bir protokol var ama biz bilmiyoruz. İstedik,
‘gizlidir veremeyiz, gelin gösterelim.’
Tişörtle çıkmak istediğimizi söyledik, onayı aldık. Biz
çarşamba günü sabah yazı yazdık. Dedik ki ‘ısınmaya bu tişörtle ve bu pankartla
çıkacağız’, cevap alamadık. Ertesi gün uçağa binerken bir daha sorduk.
27 Aralık’ta gönderiyoruz yazımızı, cevap gelmedi. Üstüne
gittik. Federasyon ‘Dışişleri’nden cevap bekliyoruz’ dedi. Uçağa bindik, bir
daha sorduk. Sözleşme nasıl kim neye karar vermiş, bilmiyoruz. “Bizim son
dakika dayatmamız söz konusu değil. Her şey normal seyrinde devam ediyor, diye
biliyoruz. Bize bir kere deseler şu, şu, Suudi tarafından kabul edilmiyor. Ona
göre organize oluruz veya orada maçı oynamayız, gitmeyiz. Biz bunu maça saatler
kala öğrendik. Veya sıkıntının farkında oraya gider çözeriz, maçı oynarız
düşüncesi bende olası. Cuma günü pankart bastırdılar. Her şey önceden
planlanmışsa niye ihtiyaç var. Yine bize yazıyla gelen çocuklarımızın çıkacağı
tişörtün programdan kaldırıldığını öğrendik.
Atamızın sözünü gündeme getiriyorum; ‘Yurtta sulh cihanda
sulh’. Hatta o pankartı İngilizce çıkmak istiyoruz. Bizim için o pankart
olmazsa olmaz da değil, işin ekstrası. Türkiye Cumhuriyeti’nin
100’üncü yılı TFF’nin 100. yılı Atatürksüz, Cumhuriyetsiz kutlama aklımızın
ucundan geçmedi. Meğerse Suudi yetkililer talepleri reddetmiş. Federasyondan
bahsediyorum.”[30]
Kulüp başkanı ve iş adamı Ali Koç’un ve kulübün diğer
yöneticilerinin, avukatlarının, zamanında belgeleri, sözleşmeleri istemek
akıllarına gelmeyecek, son dakikada akıllarına gelip soracaklar ve
isteyecekler. Bunda bir terslik yok mu? TFF’nin ve FIFA’nın oyun kurallarını
bilmeyecek kadar bilgisiz olmaları mümkün mü? Pek çok avukatı olanlar, bu
kuralları nasıl bilemezler? Kaldı ki Ali Koç’un yaptığı açıklamalarda
ciddi tezatlar vardır.
Türkiye’de Yürütülen Psikolojik Harekât
Gençlik ve Spor Bakanı, TFF Başkanı, FB ve GS
Başkanlarının saatler süren toplantı sonucunda Riyad’daki süper kupa maçının
Riyad’da yapılması iptal edilmiştir. Dikkat çekici olan Riyad’da sorunu çözmek
için toplantı yapılırken, “Suudlar Türk bayrağının açılmasına”, “İstiklal Marşı’nın
okunmasına izin vermiyorlar” merkezli yüksek yoğunluklu bir psikolojik
harekâtın Türkiye’de başlatılmış olmasıdır.
Kadife darbelerin ruhuna uygun şekilde başlatılan bu
psikolojik harekâtın sonucunda kitleler sokağa davet edilmiş, başta Suudi Arabistan
olmak üzere tüm Araplara hakaret edilmiştir. Böyle bir harekâtın sonucunda
Türkiye vatandaşı olan Araplara, dolaylı bir şekilde hakaret edilmiş ve
aşağılanmışlardır. Suriye göçmenleri dolayısıyla inşa edilmeye başlanılan
Arap-Türk fay hattına yeni bir enerji yüklenmiştir. Bununla da kalınmamış
merkeze laiklik, Atatürkçülük konarak psikolojik harekât daha da
derinleştirilip yaygınlaştırılmıştır. Anlaşılan o ki çıkarılan kriz,
maçtan haftalar öncesi Türkiye’nin karanlık mahfillerinde yapılan gizli
toplantılarda alınan kararlar ve Suudi Arabistan yönetimine ve FIFA’ya
zamanında bildirilmeyen değişiklikler, kadife darbe sürecinin başlatılması için
ustaca oynanan bir oyunun sonucudur.
Siyasi Parti Liderlerinin Söylemleri
Süper kupa maçının Riyad’da yapılamayıp ertelenmesi
sonrasında gerek Erdoğan’ın gerekse Bahçeli’nin konuşmalarında FB Başkanı Ali
Koç’a hiç yer verilmemiş ve fakat CHP eleştirilmiştir. Erdoğan şöyle
demiştir: “Biz futbol başta olmak üzere Türk sporunun tartışmalarla değil,
başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz. Hangi sebeple olursa olsun sporun
günlük siyasi rekabetin mezesi hâline getirilmesi yanlıştır, hatalıdır,
sporumuza hiçbir faydası yoktur. Dün geceden itibaren muhalefet partilerinin
yaptığı açıklamaları istismar siyasetinin yeni örnekleri olarak görüyoruz.
Türkiye’nin ve Türk milletinin onurunu, haysiyetini, şerefini bizim nasıl
savunduğumuzu CHP bilmese de tüm dünya çok iyi biliyor. CHP ve şürekâsı ders
vermeyi bıraksınlar, şayet samimiyseler gitsinler önce bölücü örgütün uzantısı
ittifak noktalarından hesap sorsunlar. Bu konuda yapılması gereken ne varsa,
hangi adım atılması gerekiyorsa onu yapmaktan çekinmedik, çekinmeyiz.”[31] MHP lideri Bahçeli ise şöyle konuşmuştur: “Hayatın
her alanına provokasyon yatırımı yapan, millî ve manevi hassasiyetlerimizi
kanatmak pahasına kaşıyan, bilhassa Türk sporunu kirli amaç ve arzularına alet
etmek için sürekli faal hâlde bulunan kim ya da kimler varsa bu kapsamda hangi
çevreler hamle üstüne hamle peşinde koşuyorsa bilinmesini özellikle isterim ki
alayının karşısında sapasağlam durmaya 2024 yılında da azimle devam edeceğiz.”[32]
CHP, İyi Parti liderleri ise Suudi Arabistan maçın
oynanmamasını sağlayan FB ve GS yöneticilerine teşekkür etmişlerdir:[33] Özgür Özel “Fenerbahçe ve Galatasaray, Suudi yönetimiyle
Mustafa Kemal Atatürk üzerinden pazarlık yapanlara karşı Türkiye’nin onurunu
korumuştur.” “Tüm halkımızı, İstanbul’a dönüşlerinde Atatürk fotoğrafları
ve Türk bayraklarıyla takımlarımızı karşılamaya davet ediyorum.”
demiştir. Meral Akşener ise şöyle konuşmuştur: “Türk milletinin
Atatürk sevgisini ölçmeye çalışanlara karşı Cumhuriyetimizin muhafızlığını
yapan Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yürekten kutluyorum. Her Türk’e
yakışanı yaptınız, hepimizi gururlandırdınız!"
CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Suudi Arabistan’ın
Ankara Büyükelçiliği önüne Türk bayrağı ve Atatürk posteri astırdı. Sosyal
medyadan “Suudi Arabistan Büyükelçiliğinin bulunduğu sokağı bayrağımız ve
Atatürk posterleriyle donatıyoruz. Ne mutlu Türküm diyene.” açıklamasını
yapmıştır. Aynı şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da Beşiktaş’ta bir
eylem çağrısı yapmıştır. Böyle bir maçın Suudi Arabistan’da oynanmasına
zamanında karşı çıkmayanlar, olaylar sonrasında, hiçbir sorgulama yapmadan bu
açıklamaları yapmaları gerçekten adil midir? Maçın Suudi Arabistan’da oynanması
tartışmaları yapılırken sürece müdahale edip maç şartları ile ilgili görüş
bildirseler, yeni şartlar ortaya koysalardı daha iyi olmaz mıydı?
Rakiplerini yıpratmak için her türlü malzemeyi kullanma
hastalığından kurtulmadıkça, bu ülke bedel ödemeye devam edecektir. Erdoğan ve
Bahçeli’nin açıklamalarında dikkat çeken en önemli konu Ali Koç’un hiçbir yerde
isminin geçmemesidir. Daha ziyade CHP hedefe konmuştur. Oysa provokasyonun en
önemli aktörü Ali Koç’tu. Gerek Erdoğan gerekse Bahçeli yaptıkları konuşmalarda
28 Şubat’ı andıran hareketlerden ve Gezi Parkı’na benzer eylemlerden
bahsetmişlerdir. Acaba Ali Koç’u muhatap almamalarındaki ana neden, onu yeni
kadife darbe sürecinin lideri konumuna yerleştirmemek olabilir mi? Muhatap
alsalardı muhtemelen yeni dönemin önemli muhalefet unsurlarından biri
olabilirdi. Nitekim Ali Koç Riyad’da olanları anlatmak üzere Cumhurbaşkanı
Erdoğan’dan randevu istemiş, Erdoğan kendisine randevu vermemiştir.
Kadife Darbelerde Uluslararası Kamuoyu Faktörü
Kadife darbelerin en önemli unsurlarından biri
dış dinamikler, bunların içinde de dünya kamuoyunda yer alabilmek, gündemde
kalabilmektir. FB ve GS başkanlarının, divan kurullarının muhalefetine rağmen
maçın Riyad’da oynanmasını sağlamaları, yapılacak provokasyonun dünya
kamuoyunun gündeminde çok rahat bir şekilde yer alabileceği olgusundan dolayı
olabilir. Nitekim Süper Kupa maçı kriz çıkarılıp maç ertelenince dünya
medyasında olay, yerini almıştır: “Türkiye derbisinde büyük
tartışma…” (Almanya, Bild), “Türk futbolunda yeni
karışıklık: Galatasaray ve Fenerbahçe,
Riyad’daki Süper Kupa karşılaşmasının başlamasına dakikalar kala oynamayı
reddetti.” (Mundo Deportivo, İspanya); “Fenerbahçe ve Galatasaray, Suudi
hükûmetiyle yaşanan anlaşmazlık nedeniyle Süper Kupa maçına
çıkmayı reddetti.” (Record, Polonya); “Galatasaray-Fenerbahçe
arasındaki Süper Kupa maçı iptal edildi.” (Lequipe, Fransa); “Riyad’da Fenerbahçe ile
Galatasaray arasındaki İstanbul derbisi iptal edildi” (La Gazetta Dello
Sport, İtalya); “Türk kulüpleri Süper Kupa finali için sahaya
çıkmayı reddetti.” (Voetbal International, Hollanda).[34]
Sonuç: Futbol Kadife Darbe Sürecinin
Ana Hedefi 2028 Seçimleridir
Kadife darbeler seçim endeksli 4-5 yıllık bir
dönemi kapsayan strateji üzerine oturtulmuşlardır. O sebeple
futbol kadife darbe sürecinin ana hedefi 31 Mart 2024 seçimleri
değildir. Bu seçimler yeni taktiklerin deneneceği bir deney tahtası,
satranç tahtası olabilir. Yeni kadife darbenin hedefi Erdoğan sonrasının
şekillendirilmesine dönüktür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarına
zaman zaman atıfta bulunmasının sebebi de bu olabilir. Erdoğan’ın yerel
seçimler sonrası için yaptığı değerlendirme bize göre yeni kadife darbe olgusu
ile alakalıdır: “Gezi olaylarındaki sokak terörü bunun
örneklerinden biriydi. Şimdi de aynı oyunun bir tarafıyla yabancı
düşmanlığı, diğer tarafıyla ülkemizin sembollerine ve milletimizin mukaddes
değerlerine yönelik saldırılar üzerinden yeniden sahnelenmeye çalışıldığını
görüyoruz.” [35] “Son günlerde sık sık karşımıza çıkmaya başlayan 28
Şubatvari müsamerelerin gerisindeki güçleri de niyeti de hevesi de gayet iyi
biliyoruz.” “…Maalesef ülkemizde bu senaryolarda figüranlık yapmaya
hevesli kesimler de hiç eksik olmuyor.” [36] “Her seçim dönemi gibi 31 Mart’ta da milletten
alamadıkları desteğin acısını, kargaşa ve kaos çıkartarak gizlemek isteyenler
olabilecektir. Seçim sürecinde diğer vakitlere göre biraz daha sertleşen
rekabeti, ülkeyi karıştırmak için kullanmak isteyenler de olacaktır.”[37]
Ali Koç’un Riyad’da futbol üzerinden başlattığı süreci,
Taksim kadife darbe sürecinde yaptıklarını da göz önüne alıp değerlendirmek
gerekmektedir. Koç’un daha uzun vadeli bazı hedefleri olabilir. Nitekim CHP
Genel Başkanlığına, hatta 2028 yılında Cumhurbaşkanlığına oynadığına ilişkin
bazı bilgiler medyada yer almaya başlamıştır: “Ali Koç, spordan ziyade bir
politikacı gibi hareket ediyor. Suudi Arabistan’da oynanacak süper kupa finali
sürecinde tam bir politikacı gibi hareket etti. Planlı, programlı, oldukça
Makyavelist ve provokatif bir operasyon yaptı. Ali Koç, Fenerbahçe’yi
şampiyon yaptığı anda, CHP Genel Başkanlığına adaylığını açıklayacak. Akabinde
de 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığı süreci başlayacak… Ali Koç’u 2028
başkanlık seçimlerine hazırlıyorlar. Ali Koç’u, Erdoğan sonrasına
hazırlıyorlar. Her şey Fenerbahçe’nin şampiyon olmasına bağlı.”[38]
Medyada çıkan bu haberlerle ilgili -takip
edebildiğimiz kadarıyla- bugüne kadar kendisi tarafından herhangi bir tekzip
yapılmamıştır. Bu iddianın doğru olup olmadığı önümüzdeki günlerde, kadife
darbe sürecinin değişik aşama ve evrelerinde ortaya çıkacaktır. Konu ile ilgili
Ali Koç Cumhurbaşkanından randevu talep etmiş ve fakat kendisine randevu
verilmemiştir. Koç bu girişimi ile önümüzdeki dönemin liderliğini üstlenmeyi
arzulamış olabilir. Randevu verilmemesinin temelinde bu ihtimalin bulunması
yüksektir. Birinci nesil kadife darbelerde iktidara getirilecek liderin
önderliğinde kadife darbe süreci yürütülmüş ve şekillendirilmiştir. Arap Baharı
ile Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerinde iktidar yapılacak bir lider
ortaya çıkmamış ya da çıkarılmamıştır. Sürecin değişik evrelerinde farklı
şahıslar etkin olmuş, önde gözükmüştür. Yukarıda son zamanlarda Türkiye’de vuku
bulan olaylar zincirini göz önüne aldığımızda, Ali Koç ya da başka bir isim
2028 yılına kadar bütün süreçlerde etkin bir şekilde rol almaya başlarsa
muhtemelen lider yapılmak istenen şahıs o olacaktır. 2028’e yönelik kadife
darbe sürecinin başlangıç aşamasındayız.
Şer İttifakı’nın bu pis
oyunu, stratejisi uzun vadeli, uzun soluklu, daha kapsamlı, kuşatıcı
bir stratejinin uygulamaya sokulması ile çok rahat bir şekilde
bozulabilir. Şer İttifakı’na karşı şuurlu geniş bir cephe kurmak
gerekmektedir. Bunun için öncelikle ülke içinde, sonra da bölgede birlik ve
beraberliği sağlayacak, derleyici, toparlayıcı, gerilim düşürücü politikalar
üretip uygulamaya sokulmalıdır. O sebeple tüm gönüllü kuruluşlarımızın hep
birlikte güneş sistemi modelini gerçekleştirmesi, ayrı gezegenler
olarak hareket etmemesi gerekmektedir. O takdirde Allah’ın yardımı gelecek tüm
tuzaklar paramparça olacaktır. “Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler
kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerinden oynatacak da olsa, Allah
katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” (14 İbrahim 46) Bunun
için de Allah’ın yardımını hak edecek bir mümin, bir millet ve bir ümmet
olmalıyız.
[1] G. Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş
İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü
Baskı, Mayıs 2010, s. 10-16.
[2] Srdja Popovic, Matthew Miller, Devrim Planı,
Diktatörleri Devirmek, Paloma, 1. Baskı, İstanbul, 2015, s. 11-31; 70-84;
98-100; 138-139; 147-148; 153-154; 169-170; 180-182.
[3] G. Sharp, age., s.10-36;
77-85. Burhanettin Can, “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan”, Umran,
Mayıs 2017.
[4] G. Sharp, age., s. 10-36. Srdja Popovic,
Matthew Miller, age., s. 160-162.
[5] G. Sharp, age., s. 10-36.
[6] G. Sharp, age., s. 10-36.
[7] G. Sharp, age., s. 10-36.
[8] G. Sharp, age., s. 10-36.
[9] Nevzat Çiçek, “PKK’nın Yeni Stratejisi: ‘Şehir
Gerillacılığı’”, Timetürk, 8 Eylül 2015. M. Güven Önenli, “PKK:
31.07-10.08.2015 Dönemi Eylem Analizi”, 21.yüzyıl Enstitüsü 12 Ağustos
2015.
[10] Srdja Popovic, age., s. 83-84.
[11] KCK Örgütlenme Modeli ve Amacı, SDE Raporu,
Ankara, Temmuz 2011.
[12] Emre Kongar, “2024 Sürekli Direniş Yılı”, Cumhuriyet, 02
Ocak 2024.
[13] Çiğdem Çıdam, “AKP, Gezi’yi Halâ Büyük Bir Tehdit Olarak
Görüyor” https://bianet.org/haber/dr-cigdem-cidam-akp-geziyi-hala-buyuk-bir-tehdit-olarak-goruyor-290587
[14] Çiğdem Çıdam, ags.
[15] https://spor.haber7.com/futbol/haber/3379089-turk-futbolunda-20-gunde-uc-olay-mehmet-buyukeksiden-flas-gondermehttps://www.yenisafak.com/gundem/ali-koc-hep-provokasyon-pesinde-biktik-senin-krizlerinden-4591354
[16] https://spor.haber7.com/futbol/haber/3379089-turk-futbolunda-20-gunde-uc-olay-mehmet-buyukeksiden-flas-gonderme
[17] https://www.diken.com.tr/fenerbahce-ve-galatasaraydan-super-kupa-cagrisi-turkiyede-oynansin/
[18] https://www.diken.com.tr/fenerbahce-ve-galatasaraydan-super-kupa-cagrisi-turkiyede-oynansin/
[19] https://www.diken.com.tr/fenerbahce-ve-galatasaraydan-super-kupa-cagrisi-turkiyede-oynansin/
[20] https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-fenerbahce-baskani-ali-koc-aciklamalarda-bulunuyor-canli-3651301-spor?page=11
[21] https://www.yenisafak.com/spor/super-kupa-skandalinin-bilinmeyenleri-tff-suudi-arabistan-ve-kulupler-ucgeninde-neler-oldu-4591160
[22] https://www.diken.com.tr/futbol-federasyonu-fatih-altayliyi-yalanladi/
[23] IFAB, Oyun Kuralları 23/24; www.theifab.com
[24] https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/super-kupa-final-macina-iliskin-yasanan-gelismeler-hakkinda-bilgilendirme
[25] İsmail Zelvi, “Gizli El”, Milat, 1 Ocak
2024, “Süper Kupa”, Milat, 29 Ocak 2024.
[26] https://www.yeniakit.com.tr/haber/amacin-ne-ali-koc-ingiliz-oyunuyla-suudilerle-turkiyenin-arasini-acmakmi-1817419.html
[27] https://www.takvim.com.tr/spor/2023/12/30/galatasaray-fenerbahce-super-kupa-maci-neden-ertelendi-iste-riyadda-yasananlarin-perde-arkasi/13
[28] https://www.sondakika.com/spor/haber-surec-nasil-bu-noktaya-geldi-iste-10-soruda-16680468/
[29] https://spor.haber7.com/fenerbahce/haber/3379408-fenerbahceden-aciklama-tartismaya-acik-olmayan-degerlerimiz
[30]https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-fenerbahce-baskani-ali-koc-aciklamalarda-bulunuyor-canli-3651301-spor?page=11
[31] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/150661/-turkiye-nin-kultur-sanat-iklimi-mutlaka-hak-ettigi-seviyelere-ulasacaktir-
[32] https://www.yenisafak.com/gundem/mhp-lideri-devlet-bahceliden-super-kupa-cikisi-provokasyon-yatirimi-yapiyorlar-4591351
[33] https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/siyasilerden-super-kupa-tepkisi-ataturk-ulkemizin-ortak-ve-1011967
[34] https://www.takvim.com.tr/spor/2023/12/30/galatasaray-fenerbahce-super-kupa-maci-neden-ertelendi-iste-riyadda-yasananlarin-perde-arkasi/13
[35] https://t24.com.tr/haber/milletimizi-bolmek-ve-kiskirtmak-icin-sayisiz-denemeye-sahit-olduk-diyen-erdogan-gezi-olaylarindaki-sokak-teroru-bunun-orneklerinden,1146168
[36] https://www.odatv4.com/guncel/erdogan-sert-cikti-8-subatvari-musamereler-120020769
[37] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/150719/-turkiye-yuzyili-ni-bizden-sonraki-nesillere-birakacagimiz-en-buyuk-miras-olarak-goruyoruz-
[38] Galip
İlhaner, “Ali Koç CHP Genel Başkanlığına oynuyor”, Milat, 2
Ocak 2024.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder