(Umran Dergisi)
“Andolsun ki; Yûsuf’ta ve kardeşlerinde, soranlar için nice ayetler vardır.” (12 Yûsuf 7)
Gençlik
“kişiliğin, kimliğin, şahsiyetin”
inşa edildiği ve insanların mecburen geçtikleri hayatın çok önemli bir aşaması
ve çocukluktan yetişkinliğe geçiş köprüsüdür. Ergenliğin bir geçiş evresi olduğu
göz önüne alındığında tüm geçişler gibi sıkıntısız, sancısız bir geçiş, değişim
gerçekleştirmek o kadar kolay değildir. O nedenle ergenlik bir bütün olarak göz
önüne alınmalıdır. Bu geçiş evresinde ergenler “fiziksel,
duygusal, sosyal, zihinsel, ahlaksal ve ruhsal” açılardan ciddi değişim
geçirirler. Bu değişim, dengeli ve kararlı bir şekilde bütün boyutları ile
olumlu bir istikamette gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde nesil sorunu ile
karşı karşıya kalınabilir.
Geçen ay “kuşak tanımı ve sınıflandırılması, genç
tanımı, gençliğin özellikleri, çocukluk, özdeşleşme ve rol model”
konuları ele alınıp incelenmişti. Bu yazıda, gençlikte kimlik ve kişilik
arayışını yakından ilgilendiren
ergenliğe ilişkin kavramsal bir analiz yapılacak, ergenliğin farklı
aşama ve evreleri değerlendirilecek; sonuç kısmında Hz. Yûsuf örnekliği
üzerinde durulacaktır.
İnsan Hayatının Evreleri
İslâm
dünyasındaki çalışmalarda biyolojik yaşa bağlı olarak insan hayatı ile ilgili
genel bir tasnif, tam bir mutabakat olmamakla birlikte yapılmıştır. Yaşa bağlı
sınıflandırma değişken olmakla birlikte, Tablo 1’de görülmektedir.[1]
Batı dünyasına ait tasnifler, İslâm dünyasındakinden farklıdır. Batı’da bu
konuda çalışan Erik Erikson, “İnsan gelişimi ile ilgili 8 basamak
tanımlamıştır.”[2]
Karşılaştırma yapabilme açısından onun da tasnifi, Tablo 1’e yerleştirilmiştir.
Tablo 1: Yaşa Bağlı Olarak İnsan
Hayatının Dönemleri
MÜSLÜMAN
İLİM ADAMLARI |
BATILI
İLİM ADAMLARI |
||||
EVRE/DÖNEM
İSMİ |
YAŞ
GRUBU |
EVRE/ DÖNEM
İSMİ |
YAŞ
GRUBU |
||
KIZ/ KADIN |
OĞLAN/ ERKEK |
||||
Bebeklik/sabâvet |
0-2 |
0-2 |
Bebekler |
0-2 |
|
İlk çocukluk/tufûlet |
2-6 |
2-6 |
Yeni yürümeye başlayan çocuklar |
2-4 |
|
Son Çocukluk/murâhaka |
6-11 |
6-13 |
Okul öncesi çocuklar |
4-6 |
|
Buluğ öncesi/şebâbet |
11-13 |
13-15 |
Okul
çağları |
6-11 |
|
Ergenlik |
Ergenlik/buluğ
başlangıcı/şebâbet-fütüvvet |
13-15 |
15-17 |
Erken
ergenlik |
11-14 |
Ergenlik ortası/ şebâbet-fütüvvet |
15-18 |
17-19 |
Orta
ergenlik |
15-17 |
|
Ergenlik sonları/
şebâbet-fütüvvet |
18-21 |
19-21 |
Geç
ergenlik |
18-20 |
|
Yetişkinliğin
başlangıcı/ eşüdd-fütüvvet |
21-35 |
21-35 |
Genç
yetişkinler |
20-40 |
|
Yetişkinliğin
ortası/ kühûlet |
35-50 |
35-50 |
Orta
yaşlı yetişkinler |
40-65 |
|
Yetişkinliğin
sonları/ kühûlet |
50-65 |
50-65 |
|
|
|
İhtiyarlığın başı/
şeyhûhet |
65-75 |
65-75 |
Erken
yetişkinler |
65
yaş ve üstü |
|
İhtiyarlık sonu/heram |
75
ve üstü |
75
ve üstü |
|
|
Tablo
1’de de görülebileceği gibi Erikson’ın yaklaşımında ergenler, yaş olarak alt
gruplara ayrılmamıştır. Oysa İslâm dünyasında
ergenlik alt gruplara ayrıldığı gibi döneme ilişkin biyolojik, psikolojik
durumlarını yansıtacak şekilde de farklı kavramlar kullanılmıştır. Dikkat çeken
bir başka özellik de İslâm âlimleri buluğ öncesiyle ergenlik dönemlerinde kız
ve erkek çocukların yaş aralıklarının farklı olduğunu, kız çocukların erkek
çocuklara nazaran daha erken ergenliğe girdiği düşüncesindedirler.
Gençlerin Ergenlik Dönemlerinin Kavramsal Analizi
Ulusal
ve uluslararası düzlemdeki tüm çalışmalarda “Ergenlik,
çocuklukla yetişkinlik arasında yaşanan bir dönem” şeklinde
tanımlanmaktadır.[3]
Ancak bunun neden belli bir zamanda başladığı bilinmemektedir: “Hiç kimse buluğ çağının neden belli bir
zamanda başladığını bilememektedir. Ama bu durum, beyinde yer alan ve
hipotalamus adı verilen bölgede meydana gelen değişimlerle yakından ilgilidir.”[4] Bir dönemden diğerine geçiş aşamalıdır ve merdiven
basamakları gibi kesin çizgiler şeklinde bir değişim vuku bulmaz.
Bir başka önemli
nokta Tablo 1’de ergenlikle ilgili verilen yaş aralıklarında değişmeler meydana
gelmekte, ergenlik yaşı daha erkene doğru bir kayma eğilimi göstermektedir. Buna bağlı olarak kızların adet
görme yaş aralığı (11-15) da değişmektedir. Bu durum bazı
çevresel etkilerden dolayı oluşmaktadır: “Gıdalarda
hormonların rastgele ve yaygın kullanılması. Daha iyi beslenme. Medyadaki
cinsellik bombardımanı.”[5]
Tablo
1’de de görülebileceği gibi kızlar, erkeklerden 2 yaş daha erken, ergenliğe
girmektedirler. Çalışmamızda ana konu, ergenlerde kimlik ve kişilik oluşumudur.
Bu nedenle Tablo 1’deki ergenlik öncesi ile ergenlik çalışmamızın kapsam
alanını belirlemektedir. Tabloda da görülebileceği gibi ergenlik yaşa bağlı 3
alt dönemi bünyesinde barındırmaktadır: Ergenlik başlangıcı, ergenlik
ortası ve ergenlik sonu. Bu noktada Batı dünyasındaki tasnif ile
İslâm dünyasındaki tasnif aynı olmakla birlikte yaş sınırlarında bazı
farklılıklar mevcuttur. Batı’daki çalışmalarda erken ergenlik
(ergenlik başlangıcı) 11-14 yaş aralığı, orta ergenlik
(ergenlik ortası) 15-17, geç ergenlik
(ergenlik sonu) 18 yaş ve üstü kabul edilmektedir.[6]
Her iki kesimde bu şekilde bir yaş aralığı belirtilmesine rağmen hem alt hem de
üst sınırlarda kesin bir uzlaşma söz konusu değildir. Bu konudaki kıstaslar
üzerinde evrensel bir uzlaşma yoktur.
Bu yazıda gençlerin ergenliğine ağırlık vermekteyiz. Bununla birlikte ergenlik, son çocukluk (murâhaka) döneminin devamı olduğu için ergenliğin şekillenmesinde bu ön aşamanın etkisi söz konusudur. Çünkü Kur’ân’da bazı peygamberlerin bu dönemine ilişkin ilginç özelliklere dikkat çekilmektedir. O nedenle bu evre ile ilgili kısa bir bilgi vermekte fayda vardır.
Son Çocukluk (Murâhaka, Şebâbet)
Son
çocukluk/gençliğin ilk devresi, raheka
kökünden türetilen mürâhik kelimesiyle ifade
edilmekte ve 6-13 yaşlarını kapsadığı kabul edilmektedir. Bu dönemde biyolojik,
ruhsal, zihinsel, kültürel ve ahlaki değişim ve dönüşüm başlamakta ve çocuk
ergenliğe girişe hazırlanmaktadır. Ergenliğin alt yapısını oluşturduğundan
dolayı bu aşamanın aile, toplum tarafından çok dikkatli bir şekilde düzenlenip,
organize ve disiplinize edilmesi gerekmektedir. Beyin ve hormonal yapılarda
değişiklikler meydana gelmeye başlamıştır. Çocuk yeni bir devreye
hazırlanmaktadır. Geçiş aniden adım fonksiyonu şeklinde olmamakta,
kademeli/sürekli bir değişim meydana gelmektedir. Aile büyüklerinin ve toplumun
bu değişim gerçeğini çok iyi görmesi, izlemesi ve değer sistemi, kültür ve
medeniyet kodları bağlamında gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.
Bu
dönemin ne denli önemli arz ettiğini, bazı peygamberlerin ergenlik öncesindeki
bazı uygulamalarına Kur’ân’ın yer vermesinden anlayabiliriz: Hz. İbrahim (21
Enbiyâ 51), Hz. İsmail (37 Sâffât 102), Hz. Yûsuf (12 Yûsuf 5), Hz. Musa (26 Şu’arâ
18), Hz. Süleyman (21 Enbiyâ 79). Hz.
Ali dokuz yaşında müslüman olarak Hz. Peygamber’in yanında yer almıştır. Ayrıca
Hz. Peygamber (s.), on dört yaşındakilerin Uhud Savaşı’na katılmasına izin
vermemiştir. Hz. Peygamber’in kararından hareketle İslâm âlimleri genelde, murâhakanın
üst yaş sınırını on dört kabul etmişlerdir.[7]
Ergenlik Sürecinin Dönem ve Alt Evreleri
İslâm
âlimleri Arapça ve Kur’ân’da kullanılan kavramları göz önüne alarak ergenlik sürecini
3 ana döneme; ergenlik başlangıç aşamasını 4, ergenlik ortası aşamasını 3 alt
evreye ayırarak incelemişler; her dönem ve evre için farklı kavramlar
kullanmışlardır. Genelde Arapçada ve özelde Kur’ân-ı Kerîm’de ergenliğin bu üç safhası
ve safhalara ilişkin alt evreler için kullanılan kavramlar Tablo 2’de
verilmektedir.
Tablo
2’de yer alan kavramlar aşağıda tekrar verilmektedir: Ergenlik başlangıcı için
kullanılan kavramlar: Bâliğ, halîm, ğulâm, cereyan. Orta gençlik
için kullanılan kavramlar: Fetâ, reşîd. Son gençlik için kullanılan
kavramlar: Eşüdd.[8] Bu kavramsal yapının dağılımı ve muhtevası, ergenlikte
meydana gelebilecek değişimin muhteva ve istikametine ilişkin özel bir fikir
vermektedir.
Tablo 2: Ergenlik Dönemleri ve Evrelere İlişkin Kullanılan Kavramlar
DÖNEMLER |
DÖNEM İÇİ
EVRE/ BOYUT |
KULLANILAN
KAVRAMLAR |
ERGENLİK
ÖNCESİ/SONÇOCUKLUK |
|
Murâhaka |
ERGENLİK
BAŞLANGICI / ERKEN ERGENLİK |
Birinci |
Belâğ, Bâliğ |
İkinci |
Hulm, Halîm |
|
Üçüncü |
Ğulme, Ğulâm |
|
Dördüncü |
Cereyan |
|
ERGENLİK
ORTASI / ORTA ERGENLİK |
Birinci |
Fetâ, Fütüvvet |
İkinci |
Rüşd, Reşîd |
|
Üçüncü |
Şebâbet, Şâbb |
|
ERGENLİK SONU /
GEÇ ERGENLİK |
|
Eşüdd |
Kur’ân’da ergenlik
öncesi /son çocukluk için 1, erken ergenlik/ergenlik başlangıcı dönemi için 4,
ergenlik ortası/orta ergenlik için 3 ve ergenlik sonu/geç ergenlik için 1
kelime kullanılmaktadır (Tablo 2). Özellikle ergenlik başlangıcı ve ergenlik
ortası dönemleri için birden fazla kelime kullanılması, bu dönemlerin kendi içinde
farklı değişim aşamalarının var olduğu anlamına gelmektedir. Gençte bu
dönemlerde farklı boyutta, eksende ya da düzlemde birtakım değişimler
olmaktadır. Değişimlerdeki farklılıklar, gençte biyolojik, psikolojik ve ruhsal
değişime sebebiyet verecek farklı organların, yapıların devreye girdiği
anlamına gelmektedir. Beynin farklı bölgeleri ile farklı hormonlar ve farklı
biyolojik organlar etkin hâle gelip gencin duygu, düşünce ve zihin dünyasını
etkileyebilmektedir. Özellikle sinir sistemi, beyin, cinsel organlar ve hormonal
sistemlerde meydana gelen değişim ve etkinlikler, genelde tüm insanları özelde
de ergenliğe girmiş gençleri ciddi bir şekilde etkilemektedir.[9] Aşağıda
ergenlik ana dönem ve alt evrelerini kavramsal bazda analiz ederken bu olgu
unutulmamalıdır.
Ergenlik Başlangıcı/Erken Ergenlik
Kur’ân’da
ergenlik başlangıcı/erken ergenlik için dört farklı kavram kullanılmaktadır: Bâliğ, halîm, ğulâm, cereyan. Bu kavramlar, ergenliğin başlangıç döneminde dört
boyutta/eksende ya da dört düzlemde birbirini etkileyen değişimin varlığına
dikkat çeken evreler olarak değerlendirilmektedir. Kavramların anlamları ve
oluşturdukları alanlar, gençteki farklı değişimler hakkında bize önemli
bilgiler vermektedir. Kavramların dikkat çektiği boyutlara bakarak bir yol haritası
çizilebilir. Kelimelerin bir sözlük anlamları, bir de ıstılahı anlamları
vardır. Her iki anlam yapısı bize gençteki değişimlerin konusu, kapsamı,
boyutu, ağırlığı ile ilgili önemli bilgiler, mesajlar vermekte ve bir çerçeve
ortaya koymaktadır. Aşağıdaki kavramsal analizlere bu açıdan yaklaşılmasında
fayda vardır.
Ergenlik Başlangıcı/Erken Ergenlik Birinci Boyut/Evre (Belâğ, Bâliğ)
Belâğ/bülûğ
kelimesinin sözlük anlamı “ulaşmak”, “iş gayesine varmak” anlamındadır. Fıkhi/ıstılahı
anlamı ise, “bir kimsenin çocukluk dönemini bitirip ergenlik çağına ulaşması
demektir.” Buluğ çağına ulaşan kimseye de balîğ denmektedir.[10]
Ergenlik yaşı çocuğun vücut yapısına, iklim şartlarına, içinde bulunduğu
sosyokültürel yapıya ve alınan gıdalara bağlı olarak değişmektedir.
Ergenlik başlangıcı/erken ergenlik son çocukluğun bitmesi ile başlayan yeni bir dönemdir. Çocukluğa nazaran daha olgun tutum, tavır ve duruş sergileme hâli söz konusudur. Kavramın içerdiği “ulaşma” boyutu, gencin “düşünce yeteneğini geliştirme”, “daha tutarlı konuşma”, “fiziksel güçlenme”, “hâl ve hareketleri iyileştirme”, “sorumluluk alma ve gereğini yapma şuuru” gibi özellikleri kazanmakla alakalıdır. Çocukta meydana gelen, biyolojik, ruhsal ve zihinsel değişim, olumsuz dış etkenler olmadığı takdirde, bu hedefe dönük bir arzu, istek ve yönelimin ortaya çıkmasına imkân vermektedir. Bunlar ulaşmak istediği yeni durumlardır. Dolayısıyla belâğ kavramı çocukluktaki beceriksizlik, çaresizlik ve başkasına muhtaçlık gibi zaafların terk edilip bağımsız bir kişi olarak kendi işlerini kendisinin yapması eğiliminin öne çıkması gerektiği bir döneme işaret etmektedir. Beyin ve hormonlar, biyolojik yapı, dış etkenlerden arınmış olabilse çocuğun saf fıtrat hâlinin yönelebileceği, gidebileceği istikamet bu olabilecektir.
Ergenlik Başlangıcı/Erken Ergenlik İkinci Boyut/Evre: (Hulm, Halîm)[11]
Hulm/hulüm;
h-l-m, “Rüya görmek, ihtilam olmak; deriden kene çıkarmak; yavaş, sakin,
sabırlı, ağırbaşlı ve yumuşak davranışlı olmak”; hâlim ise bu kökten türemiş
olup “çok sakin ve çok ağırbaşlı” demektir. “Çoğulu hulema ve ahlâmdır.” Erken
ergenliğin ikinci evresinde/boyutunda kullanılan kavramda dikkat çeken en temel
özeliklerden biri, “rüya görmek”, “ihtilam olmaktır.” Bu durumda bu
boyutta/evrede şehevi duygular uyanmakta, karşı cinse eğilim belirtileri ortaya
çıkmaya başlamaktadır. Gencin bünyesinde hem “birinci” hem de “ikincil cinsel
değişiklikler” meydana gelmeye başlamıştır.[12]
(Tablo 3, Tablo 4)
Beynin değişik bölgeleri ile yeni hormonal yapılar, cinsel organlarla ilgili karar mekanizmaları aktif hâle gelmektedir. Gençteki bedensel değişimlerden dolayı, genç görsele yönelmekte şekil bozukluğu olup olmadığı ile aşırı ilgilenebilir. Genç gelişmelere bağlı olarak içe kapanır, odasına kapanır, susar, kimseyle görüşmek istemeyebilir. İçe kapanma, kontrol altına alınmazsa depresyona sebebiyet verecek bir boyuta ulaşabilir.
Tablo 3: Ergenlerde Birincil Cinsiyet Özelliklerinin Gelişim Basamakları
ERKEKLER |
KIZLAR |
||
YAŞ ARALIĞI |
BİRİNCİL
CİNSİYET ÖZELLİKLERİ |
YAŞ ARALIĞI |
BİRİNCİL
CİNSİYET ÖZELLİKLERİ |
11.5-13 |
Penis
gelişiminin başlaması |
10-11 |
|
13-16 |
Penis,
testisler er bezi torbası, prostat, meni kesesi oluşumu |
11-14 |
Menarş
(İlk adet) |
İlk
boşalma |
|||
16-18 |
|
14-16 |
|
Tablo 4: Ergenlerde İkincil Cinsiyet Özelliklerinin Gelişim Basamakları
ERKEKLER |
KIZLAR |
||
YAŞ ARALIĞI |
İKİNCİL
CİNSİYET ÖZELLİKLERİ |
YAŞ ARALIĞI |
İKİNCİL
CİNSİYET ÖZELLİKLERİ |
11.5-13 |
Testis,
testis torbası gelişimi |
10-11 |
Anı
boy uzaması |
Pupik
bölge tüylerinin oluşması |
Pupik
bölge tüylerinin oluşması |
||
Göğüs
bölgesi renginin hafifçe koyulaşması |
Göğüs
ve göğüs uçlarının belirginleşmeye başlaması |
||
Göğüsleri
hafifçe büyümesi (Bu durum daha sonra yok olur.) |
|
||
Ani
boy uzaması |
|
||
13-16 |
Koyu
renkli düz pubik bölge tüyleri |
11-14 |
Koyu
renkli düz pubik bölge tüyleri |
Erken
ses değişimleri |
Seste
derinleşme |
||
Kıvırcık
pubik bölge tüyleri |
Kıvırcık
pubik bölge tüyleri |
||
Koltuk
altı tüylerinin oluşmaya başlaması |
En
fazla boy atılan dönem |
||
Yüzde
sivilcelerin görülmesi |
Göğüs
ucunun büyümesi, renginin belli olması |
||
16-18 |
Koltuk
altı tüylerinin hızlı gelişimi |
14-16 |
Koltuk
altı tüylerinin oluşumu |
Fark
edilir ses değişikliği, ses kalınlaşması, |
Göğüslerin
yetişkin göğsü biçimini alması |
||
Sakal
gelişimi |
|
||
Saç
çizgisinin belirginleşmesi |
|
||
Kasların
gelişmesi, kemiklerin irileşmesi |
|
|
Şehevi duygulardaki uyanış gencin duygularında ve değerlendirmelerinde, akli melekelerini kullanmada birinci boyuttaki/evredeki saflık, sakinlik ve yumuşaklık hâlinin olumsuz etkilenmesine ve gencin gelgitler yaşamasına sebebiyet verebilir. Karşı cinse yönelmesinde ölçü kaçabilir. Şehevi duyguları tatmin etmede yanlış yol, tavır, usul ortaya koyabilir. Dolayısıyla gerekli tedbirler alınmadığı takdirde bu eksende/evrede genç bir iç çatışmanın içine girebilir, gelgitler yaşayabilir, ruhsal ve zihinsel bunalımlar yaşayabilir. Gerekli tedbirler alındığı, uygun ortam ve şartlar sağlandığı takdirde de genç olumsuz duygu, düşünce ve davranışları “deriden kene çıkarmak” gibi zor bir eylem sergileyerek akli melekelerini kademeli bir şekilde geliştirip daha ağırbaşlı, halim, oturaklı bir genç olma istikametinde yol alabilir.
Ergenlik Başlangıcı/Erken Ergenlik Üçüncü Boyut: Ğulme, Ğulâm[13]
Ğulâm,
“ergenliğe ulaşan kız/erkeğin daha çok cinsi his ve heyecanını, şehvet ve
onunla baş etme mücadelesini, duygusal çalkantılarının varlığını” ifade
etmektedir. Bu boyutta/evrede şehvet
duygusu çok daha fazla baskın olup gençte ciddi dalgalanmalara, cereyanlara,
çalkantılara, gelgitlere neden olabileceğinden bir sonraki evreyi ciddi bir
şekilde etkileyebilecektir.
Bu
dönemde genç 0,1 (doğu-yanlış) mantığına göre düşünür. Bir şey ya doğrudur ya
da yanlıştır; ara tonlar yoktur. Keskin davranışlar ortaya çıkabilir. Kendinden
şüphe edebilir, kendine güveni kaybolabilir. Gelecek korkusu etkin hâle gelip
içe kapanabilir. Arkadaşlarından ve ebeveynlerinden kaçabilir, uzaklaşabilir. 2.
Evrede gerekli tedbirler alınmış ise bu evre en az zararla atlatılabilir.
Ergenlik Başlangıcı/Erken Ergenlik Dördüncü Boyut/Evre: (Cereyan)[14]
Cereyan
kelimesinin sözlük anlamı: “1. bir tarafa doğru akış, akıntı, akım; 2. geçiş,
gidiş, 3. olma, meydana gelmedir.” Bu anlamlar göz önüne alındığında ergenliğin
başlangıç aşamasının dördüncü evresi, son evre, hayatın inişli-çıkışlı
seyrinden habersiz yaşayan çocukların yeni bir hayata doğru kararlı bir şekilde
yönelmesi gerekmektedir ki hayatın zorluklarını aşabilsin. Bir sonraki aşama,
orta ergenlik olup gencin üzerine etki edecek olan faktörler çok daha fazla
olacaktır. Bu evrede ana mesaj velilere/ebeveynlere verilmek istenmektedir.
Dosdoğru yol üzerinde olup gencin fıtratını bozan engelleri, tuzakları
kaldırın.
Orta Ergenlik/Orta Gençlik
Ergenliğin ortasındaki gençlik (orta gençlik) için üç temel kavram kullanılmaktadır: Fütüvvet-fetâ, rüşd-reşîd, şebâbet-şâbb. Dolayısıyla orta gençlik aşamasının 3 alt evresi ya da boyutu var demektir.
Orta Ergenlik/Orta Gençliğin Birinci Boyutu/Evresi: (Fütüvvet, Fetâ)[15]
Fetâ
kelimesi ile ilgili dikkat çeken bir özellik, Kur’ân-ı Kerim’de genç/gençlik
manasına gelen kelimeler içerisinde en çok kullanılan bir kelime olmasıdır.[16]
Fetâ’nın sözlük anlamı, “1. genç,
yiğit,
er, kız; 2. fütüvvet yoluna girmiş kimse; 3. fütüvvet
sahibi, kerem sahibi” demektir. Fütüvvet ise “1. gençlik, delikanlılık,
mertlik, yiğitlik, cömertlik, fedakârlık, mürüvvet, yardımseverlik; 2. bu
esaslar üzerinde kurulmuş teşkilat, tarikat.”[17]
Başlangıçta
tasavvufta bu kavram kişinin “dostların kusuruna bakmaması”, “herkesle iyi
geçinmesi ve barışık olması”, “sofrasında yemek yiyen müminle kâfir arasında
ayırım gözetmemesi”, “insanlara eziyet etmekten kaçınıp bol bol ikramda
bulunması”; “iyilik ve cömertliği yayması, eziyet veren hususlardan vazgeçmesi”,
“şikâyetlenmeyi terk etmesi”, “haramlardan sakınıp, güzel ahlâk ilkelerini
hayat biçimi hâline getirmesi” şeklinde değerlendirilmiştir. Fütüvvet, İslâm
dünyasında geçmişte çok önemli yaygın eğitim aracı olarak kullanılmış;
Selçuklularda Ahilik teşkilatı şeklinde etkin bir rol üstlenmiştir.[18]
Bu
kapsamda bu kavramların orta gençlik için kullanılması, ergenliğin başlangıcına
göre daha ileri bir olgunlaşma düzeyinin hedeflenmesine işaret etme amaçlıdır. Burada
mertlik, cömertlik ve yardımseverlik gibi hasletlerin öne çıkarılması
gerektiğine dikkat çekme vardır. Bu özellikleri merkeze alıp yaymak, orta
gençlikte istenen bir durum olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla ergenliğin bu
döneminde, sadece fiziksel güzelliklerle yetinmek, tatmin olmak yeterli
görülmemektedir.
Feta
kökünden türemiş olan fetetün kelimesinin “küp, kap” manasına
geldiği göz önüne alınırsa orta gençliğin birinci anlam boyutunun bir “kap”
gibi düşünülmesi gerektiği anlamı öne çıkar. Orta gençlik bir kap gibi
kendisine ne verilirse, içine ne konursa onu koruyup saklayabilir. İçinde
konana bağlı olarak değer, önem kazanır, kıymetli olur. O nedenle hem kap çok
sağlam yapılmalı hem de kap ve içindekiler bozulmayacak tarzda çok iyi
korunmalıdır. Orta gençlik bir kap misali sağlamlaştırılıp kendisine aktarılan,
verilen tüm değerler korunmalıdır. Fetâ
kelimesinin orta gençlik için kullanılması ile daha başka özellikler de öne
çıkarılmakta ve gençliğe bu özelliklerin verilip korunması istenmektedir: “bağnazlaşmama”,
“özgürce düşünebilmek ve olayları yorumlamak, anlatmak”; “dava sahibi olmak”, “sofrasındakileri
insanlarla paylaşabilmek ve bu konuda ayırım yapmamak”, “fedakâr olmak.”[19]
Fetva, fetâ kelimesinden türetilmiştir. Fetvanın sözlük
anlamı, “bir olayın hükmünü açıklayan veya hükmünü koyan, güçlükleri çözen
kuvvetli cevaptır.” Bunun yanı sıra “görüş sorma, görüş bildirme soru sorma”
gibi anlamları da vardır. Istılahi anlamı ise “fıkhı bir meselenin dinî-hukukî
hükmünü açıklama, fakih bir kimsenin, sorulan fıkhî bir meseleye yazılı veya
sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm demektir.”[20]
Ahmet İbn-i Hambel’e göre; “Bir kişinin fetva verebilmesi
için beş şarta haiz olması gerekir: 1. İyi niyet sahibi olması, 2. İlim, hilm,
vakar ve ciddiyet sahibi olması, 3. Kendinden ve bilgisinden emin olması, 4. Müslümanlar
nezdinde itibarlı olması, 5. Toplumu ve insanları tanıması.” “Fetva verecek kişinin bu özelliklere sahip
olmasının yanı sıra fetva soran kişinin de sosyal, iktisadi, ruhi, ahlaki
durumunu bilmesi; içinde yaşadığı toplumu, örf ve âdetlerini tanıması, vereceği
cevabın yol açacağı fayda ve zararı göz önünde bulundurması gerekir.”[21]
Orta gençlik için fetâ kelimesinin kullanılması ile ortaya
çıkan bir başka özellik, orta gençliğin fetvacı tutum ve tavır sergileyebilen
bir psikolojiye sahip olmasıdır. Orta gençliğin birinci evresinde ergen, fetva
veren, fetva soran, hak, hukuk, adalet isteyen, arayan, haksızlığa isyan eden
ve önceden öğrendiği her şeyi sorgulayan iddialı olan bir kimsedir. Bu dönemde
anne babaya, çevreye ergen kötü davranabilir. Kimsenin kendisini anlamadığını,
anlamak istemediğini söyler ve savunur. Bu devrede gençler, çevresindeki
yetişkinlerin kusurlarını görme eğilimlidirler. Özellikle daha önceki evrelerde
ana babaya duyulan hayranlık, gittikçe zayıflayabilir ve ana baba tenkit
edilmeye başlanabilir. Kur’ân-ı Kerim’de
Hz. İbrahim fetâ vasfıyla zikredilen bir genç olarak toplumunun karşısına çıkıp
toplumun var olan tüm değerlerini sorgulamış ve en büyüğü hariç var olan
putları kırmıştır (21 Enbiyâ 60).
Orta Ergenlik/Orta Gençliğin İkinci Boyutu/Evresi: (Rüşd, Reşîd)
Rüşd’ün sözlük anlamı “erginlik, reşitlik, olgunluk” iken;
ıstılahi anlamı, “maddi veya manevi olarak doğru yola girmek ve doğru yolda
olmak” demektir. “Rüşd kavramı, sırât-ı müstakim, sebîlü’r-reşâd ve hüdâ ile
eş, sebîlü’l-ğayy ile zıt anlamlıdır.”[22] Rüşd kavramı
türevleri ile birlikte Kur’ân’da 19 kez geçmekte olup “iman, hak ve hidayet” (2
Bakara 250), “fayda” (72 Cin 10), “doğru yol” (18 Kehf 66), “çıkış ve kurtuluş
yolu” (18 Kehf 10) ve “akıl ve olgunluk” (4 Nisâ 6) anlamlarında
kullanılmıştır.
“Rüşd, İslâm fıkhında dinî vazifeleri yerine getirebilme ve
malı kontrol edebilme yaşının ölçüsüdür.” Buluğa erişme kabul edilen bu aşamayı
ele alan İslâm âlimleri, rüşd döneminin alt sınırını buluğ kabul etmiş ve fakat
üst sınırında bir mutabakat sağlayamamıştır. İmam-ı Azam’a göre rüşt yaşının
üst sınırını 25’tir. Rüşd yaşı ülkelere
bağlı olarak 17- 21 aralığı şeklinde öne çıkmaktadır.[23] Râşid-Reşîd’in kökü r-ş-d olup “doğru yolu bulup girmek, doğru
yolu göstermek, öğretmek anlamına” gelmektedir. Râşid ise, ‘doğru yolda olan,
akıllı, baliğ’ demektir. “Râşid şirk, küfür, nifak, fısk ve isyanı terk edip
iman eden, doğru yolda olan, salih ameller işleyen akıllı kimse anlamındadır.
Reşîd, “söz ve fiillerinde isabetli olan, hakîm, doğru yolu gösteren, öğreten;
yardımcısı olmadan bütün işleri en güzel bir şekilde yöneten, tedbirli olan
demektir.”[24]
Orta ergenliğin/orta gençliğin ikinci boyutu/evresi için rüşd, reşîd, râşid kavramlarının kullanılması, birinci aşamaya göre daha ileri
boyutta bir değişim imkânına, özelliğine ve yapısına gencin sahip olabileceği
anlamına gelmektedir. Bir hedef ortaya konmaktadır. Gençle ilgili gerekli
şartlar, ortam hazırlandığı ve kendisine yardımcı olunduğu, üzerine etki
edebilecek olumsuz ortam ve faktörler ortadan kaldırıldığı takdirde bu yola çok
kolay girebilecektir. Dolayısıyla ergenliğin bu döneminde gencin, bir
önceki aşamadaki sorgulama gücü ve yönü iyi yöneltilebilirse, bu aşama çok daha
iyi ve güzel değişimlerle sonuçlanabilecek demektir. Gencin bünyesindeki gerek yazılımsal ve gerekse donanımsal
yapı buna imkân vermektedir. Bu düzeydeki bir
genç, kendi faydasına ve zararına olan şeylerin farkına varmış ve kendi
yararına olabilecekleri seçme iradesine sahiptir. Hakla batılı birbirinden
ayırabilecek bir olgunluğa ulaşmıştır.
Orta Ergenlik/Orta Gençliğin Üçüncü Boyutu/Evresi: (Şebâbet, Şâbb)
Genelde
şâbb, genç, delikanlı, civan; şebâb/şebabet, gençlik anlamına gelmektedir.[25]
Bunun yanı sıra şebâb kelimesi,
“desteklemek”, “ateşin
alevlenmesi”, “harbin alevlenmesi” manalarına da gelmektedir.[26]
Orta gençliğin 3. boyutu/evresi için kullanılan şebâb
kelimesinin anlam boyutlarına baktığımızda, gencin ulaştığı nokta itibariyle
bağımsız bir kimlik ve kişilik kazanma eğilimine girdiği söylenebilir. Kendi
başına karar vermek, verdiği kararlara saygı gösterilmesini isteyen biri olma
istikametinde yol almaktadır. Bu aşamada ayrıca ilişki kurduğu insanları, aile
büyüklerini değişik sorunları çözme konusunda gerektiğinde destekleyen, gerektiğinde
sorgulayıp karşı çıkan, onlarla tartışabilen, onlara muhalefet edebilen,
kendisi ile istişare edilmesini, değer verilmesini isteyen bir yaklaşım
sergilemek istemektedir. Bu devrede ayrı bir kimlik ve kişilik sahibi fert
olduğunu gösterme, ortaya koyma eğilimi içgüdüsel olarak öne çıkmaktadır. Çünkü
gençliğin son aşamasına geçmek üzeredir. Tabiatıyla ulaştığı biyolojik,
zihinsel, ruhsal aşama ayrı bir kimlik ve kişiliğinin var olması gerektiğini
ortaya koyma noktasında onu zorlamaktadır. Diğer taraftan ulaştığı cinsel
boyut, onu karşı cinse yönelme konusunda zorlayacak ve gelgitler yaşamasına
sebebiyet verebilecektir. Çocuk sahibi olma, baba/anne olma ve aile kurma içgüdüsü
baskın olmaya başlamaktadır.
Orta ergenliğin bu üç boyutunu göz önüne aldığımızda gerekli destek, yardım ve yönlendirme aile ve çevre tarafından yapıldığı takdirde genç, ergenlik sürecinin son aşamasına çok daha iyi bir donanım, birikim, sabır ve sebatla ulaşabilecektir; olgun bir kimlik ve kişilik sahibi olabilecektir.
Ergenlik Sonu/Geç Ergenlik/Son Gençlik
Ergenliğin
son aşaması için Kur’ân’da sadece eşüdd kavramı kullanılmıştır. Bu dönem
için tek bir kelime kullanılmasının muhtemel manası, anlamı ve hikmeti,
ergenliğin son aşamasında, gerekli değişim ve dönüşüm olumlu ya da olumsuz
bağlamda tamamlanmıştır. Bir şekillenme meydana gelmiştir.
Eşüdd’ün
sözlük anlamı, “insanın ergenlik devresi
18 ila 30 yaş arası” demektir.[27]
Kur’ân-ı Kerim’de geçen eşüdd kelimesinin kökü
şeddedir.
“Taşıdı ve yüklendi”
anlamına gelmektedir. Eşüdd kelimesi 3
anlamı bünyesinde barındırmaktadır: 1. İdrak/buluğ/ergenlik
(12/22; 6/15); 2.
İşini ve kuvvetini toplama, gençliğinin sonuna gelme (28/14; 6/152; 17/34), 3.
Aklı, idraki, bilgisi,
bünyesi zirve noktasına ulaşma (12/22; 18/14;
46/15), süratle gitme
(14/18).[28]
Ergenliğin
son evresi için tek bir kavramın, eşüdd, kavramının kullanılmasının sırrı onun
içinde barındırdığı anlamlarda gizlidir. Bu aşamada genç, olgunluğa ulaşmış
ayrı bir kimlik ve kişilik sahibi, bağımsız bir kişi olmuştur. Güçlü bir
şahsiyete sahip olup kendine güveni tamdır (47/4, 28/14), tam olmak zorundadır.
Güçlüklerin, sıkıntıların üstesinden gelebilecek gücü kendinde bulmaktadır. İş
ve aile sorumluluğunu üzerine alma cesareti ve güveni vardır.
Kur’ân’daki
bu ayetlere bakıldığında gençliğin son dönemi/son aşaması, yirmi beş-otuz yaş
aralığı olup (İbn Abbas’a göre “eşüdd”ü, otuz üç yaş”ı ifade etmektedir.[29])
kemale ulaşılmıştır. Değişim olumlu bir şekilde tamamlanmıştır. (Şekil 1)
Şekil 1: Ergenlik Çağının
Safhasının Fıtrat Merkezli Değişik Aşama ve Evreleri
Olaylar ve kişiler önceden siyah-beyaz bakış açısıyla ele alınırken, ergenliğin son döneminde daha esnek değerlendirilmeler yapılır. Her şeyin gri tonları göz önüne alınmaya başlar. Bir dönem mükemmel görülen şahısların kusurları, eksikleri görülmeye başlanır. Ergenlik iyi yönetilemediği zaman ortaya ruhsal/psikolojik bunalım ortaya çıkabilir. Bunun tezahürü, içe kapanıklık, aşırı hassasiyet, hüzün, küstahlık ve kaçak güreşmek ve asi ruhlu olmaktır: “Genç herhangi bir yetişkinin kendisini anlamadığını hissettiği ve kendi iç dünyasının karmaşık duygularını dışa vurmaktan korktuğu zaman içe kapanıktır. (Çünkü gülünç olmaktan çekinir.); aşırı hassastır (Çünkü kendisini gerçekten anlayamayanların müdahalesine içerler.); hüzünlüdür (Çünkü çoğu kez hiçbir şey yolunda değilmiş gibi gözükür.); asi ruhludur (Çünkü anne babanın yaşantısına karıştığını veya geçerli görmediği kuralları olduğunu düşünür.); küstahtır (Çünkü ancak bu yolla anne babasının onu kendi başına bırakacağı fikrindedir.) ve hatta kaçak güreşir (Çünkü doğrudan doğruya yüzleşmenin çok tatsız olduğuna ve bunun acıya yol açabileceğine inanır.).”[30] Ergenlik iyi yönetilemediğinde bir başka tehlikeli boyutu, zinaya yönelimdir. Zina buluğ çağına ulaşmakla başlayan biyokimyasal etkilerin sonucu ortaya çıkan, gayrimeşru bir ilişkidir.
Sonuç: Ergenlik Çağının Değişik Evrelerini Yaşamış Örnek Bir Genç: Hz. Yusuf
Zina,
“Meşru olmayan cinsi münasebettir.”; “aralarında nikâh bağı bulunmayan kadın ve
erkek arasındaki cinsi münasebettir.”[31]
Sözlüklerde tanımlanan zinanın/fuhşun kapsam alanı genişlemiştir. O nedenle zina/fuhuş
ergenlikle
beraber biyolojik
bir ihtiyaç hâline gelen şehvet duygusunu gayrimeşru yollarla (İslâm hukukunda
çerçevesi çizilen yolların haricinde), gidermeye çalışmak, cinsel ilişkiye
girmek olarak tanımlanmasında fayda vardır.
Buluğ
çağına/ergenlik dönemine ulaşmakla vücudun biyokimyasında meydana gelen
değişimlerin (daha sonra incelenecektir) bir sonucu, kadın ve erkek arasında
ortaya çıkan bir yönelim, bir uygulama hâlidir. Bu yönelimi meşru kılan, nikâh
akdidir. Nikâh aktı olmadan kurulan her türlü cinsel ilişki, gayrimeşrudur ve
İslâm’a göre haramdır. O nedenle Kur’ân’da “Zinaya yaklaşmayın!” çağrısı
yapılmaktadır: “Zinaya yaklaşmayın, şüphe yok o, ‘çirkin bir hayâsızlık’ ve kötü bir
yoldur.” (17 İsrâ 32)
Ayet, gayrimeşru cinsel
bir ilişkiye insanı götürecek yolların önünü kesmekte, iman edenleri uyarmaktadır.
Hz. Peygamber’in (s.) cinsel ilişkiye giden yolun, her aşamasını zina diye nitelemesi
bu açıdan önemlidir: “Gözün zinası
harama bakmak, dilin zinası fuhşu konuşmaktır. Nefis de o işi temenni edip
istek duyar. Tenasül organı ise bunları ya doğrular veya o işi yapmayarak
onları yalancı çıkarır.”[32]
“Gözler zina eder, eller zina eder,
ayaklar zina eder, tenasül uzvu zina eder.”[33] “Gözlerin
zinası harama bakmaktır.”[34] “Dilin
zinası müstehcen sözlerdir.”[35] “Bir kadın
güzel koku sürünüp bunu hissetsinler diye bir topluluğa uğrarsa, zina etmiş
olur.”[36]
Hadiste
zina ile ilgili göz, dil, nefis ve tenasül organı olmak üzere 4 yapıdan/organdan
bahsedilmekte; değer sistemi ile biyolojik yapı arasında ilişki kurulmaktadır. Hadiste
dikkat çekici olan nokta tenasül organının kabul ya da reddetme gibi bir karar
verme gücünün olmasıdır. Bugün cinsel organların “bel altı beyin”[37]
diye isimlendirilmesinin sebebi, beyin ve değer sistemiyle ilişkisinden
dolayıdır. Gözün/bakmanın zinaya
götüren yolun bir yol olduğu olgusunu, Hz. Peygamber’in (s.) Hz. Ali’ye yaptığı
uyarıda da görmekteyiz: “Ey Ali! Bakışına bakış ekleme! Zira
ilk bakış sanadır (günah olmaz); ama ikinci bakış aleyhinedir (günahtır).”[38] “Ey Ali!
Arka arkaya bakma. Birinci bakışa hakkın vardır. Ama ikinci bakışa hakkın
yoktur.”[39]
Hadise
göre ilk bakış iradi olmayan bir bakıştır. Gözün görme fonksiyonunun sonucu,
karar organı olan beyin devreye girmekte, erkeğin cinselliği ile ilgili olan testosteron
hormonun salgılanmasını sağlayarak erkeğin kadına bakması eylemi gayrı iradi
gerçekleşmektedir. Bu aşamada, ilk bakış/süreklilik içermeyen bakış aşaması,
değer sistemi, kültür ve medeniyet kodları henüz devreye girmemiştir. Gayrı iradi
bir durum olup tenasül organına doğru giden süreç henüz başlamamıştır. Bu
cinsellikle ilgili biyokimyasal sistemle, değer sistemi arasındaki etkileşimin
başlangıç aşaması olup gayriiradi bir durumdur. O nedenle de zina diye adlandırılmamaktadır.
Tekrarı ve devamı, kararlı bir bakış/yöneliş olduğu için, fiili zinaya doğru
yol alma olgusunu ortaya çıkarmaktadır.
Hz.
Peygamber’in ilk bakışla ilgili yaptığı değerlendirmenin biyokimyasal boyutu
olup bakmakla hormon salgılanması arasındaki ilişkiyi ortaya koyması açısından
önemlidir. Bugün yapılan araştırmalarda bu olgu ile karşılaşılmaktadır. Psikiyatrist
Louann
Brizendine’nin evliliğe karar veren kız ve erkek
iki hastası [Nicole (kız), Ryan (erkek) ile ilgili aktardığı bir olay, yukarıda
geçen Hz. Peygamber’in (s.) iradi olmayan ilk bakışla ilgili hadisinin
biyokimyasal temellerini ortaya koyması açısından önemlidir: “Nicole bana (Psikiyatrist Louann Brizendine), Ryan makineye çeyreklik
atarken yanlarından biraz açık giyinmiş yirmili yaşlarda (büyük göğüslü) bir
kızın geçtiğini anlattı. “Kıza nasıl baktığını görmeliydiniz. Erkeklerin başka
kadınlara baktığını biliyorum, ama bunu hemen gözlerimin önünde yapmasına inanamıyorum…
Nicole’e erkek beynindeki şehvet merkezinin erkekleri çekici kadınları fark
etmeye ve görsel olarak ayrıntılarını almaya yönlendirdiğini anlattım.
Cinsellikle ilgili devrelerini çalıştıran birilerini gördüklerinde beyinleri
hızla cinsellikle ilgili düşünce üretir, ama bu durum çok geçmeden biter.
Ryan’ın eşini bulmuş beyni için bu balıketli kadın parlak ve renkli bir sinek
kuşu gibiydi. Görüntü alanına girdi, birkaç saniyeliğine dikkatini çekti ve
ardından aklından uçup gitti. Birçok erkek için bu durum bir gün içinde birkaç
defa yaşanabilir. Ryan denese bile gözlerini o kadının göğüslerine bakmaktan
alıkoyamazdı. Ancak biraz daha sağduyulu davranmayı öğrenebilirdi. Bu durum
erkek beyni için otomatik bir davranış olduğundan erkekler bunun büyük bir
mesele olduğunu düşünmezler ve kadınların bu durum yüzünden niçin kendilerini
tehdit altında hissettiklerini anlayamazlar. Ta ki roller değişene kadar.”[40]
Bu
bağlamda buluğ çağına girmiş olan Hz. Yûsuf ile vezirin karısı arasında meydana
gelen olaylar zincirini ele alıp incelemekte fayda vardır. Buluğ çağının
biyokimyasal etkileri ile değer sisteminin etkileri arasındaki ilişkiyi ortaya
koyması açısından önemlidir. İman etmiş olan bir gencin böyle durumlarda nasıl
davranması gerektiği konusunda son derece önemli bir yol haritası ortaya konulmaktadır.
Hz.
Yûsuf’un hayatının Yûsuf Suresi kapsamında, değişik dönemleri ihtiva ettiği
söylenebilir: Doğumundan kardeşleri
tarafından kuyuya atılana kadarki zaman (12 Yûsuf 4-18). Ticaret kervanı tarafından
kuyudan kurtarılıp esir pazarına satıldığı ana kadarki zaman (12 Yûsuf 19-20).
Vezir tarafından esir pazarından satın alınıp evde hizmetçilik yapmaya başlamasından
buluğ çağına ulaşıncaya kadarki zaman (12 Yûsuf 21-22). Vezirin karısının isteklerini reddettikten
sonra hapse girinceye kadarki zaman (12 Yûsuf 23-35). Hapis yılları (12 Yûsuf 36-54). Hapisten çıkıp yöneticiliğe başladıktan
sonra anne babasının yanına alıncaya kadar geçen zaman (12 Yûsuf 55-104).
Konumuz
açısından ele alacağımız dönem, ergenlikte vezirin karısı ile arasında geçen mücadeleye
ilişkindir (12 Yûsuf 21-35). Bu dönemde buluğ çağına girmiş bir genç, vezirin
karısı tarafından zina etmeye zorlanmaktadır. Bu dönemin en ilginç
noktalarından birisi, Hz. Yûsuf’a ergenliğe girdiğinde Allah tarafından ilim ve
hüküm verilmiş olmasıdır. Hz. Yûsuf toplumdaki değer sistemine karşı yeni bir
değer sistemine, bunun gerektirdiği ilme ve hüküm verme yeteneğine sahiptir: “Ergenlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim
verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.” (12 Yûsuf 22) Ergenliğe
ulaşan Hz. Yûsuf, çok yakışıklı bir delikanlı olarak vezirin karısının
dikkatini çekmiş ve vezirin karısı bu yakışıklı genç ile zina yapmak
istemiştir: “Onun evinde kalmakta olduğu kadın, ondan Murad almak istedi ve
kapıları sımsıkı kapatarak: ‘İsteklerim senin içindir, gelsene’ dedi. Dedi ki: ‘Allah’a
sığınırım. Çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki,
zalimler kurtuluşa ermez.” (12 Yûsuf
23)
Hz. Yûsuf vezirin
karısının bu isteğini, onu arzulamış olmasına rağmen, zina hakkında Rabbinin
kendisine verdiği ilim ve hükümden dolayı reddetmiştir: “Andolsun kadın onu arzulamıştı,
-eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıtını görmeseydi -o da onu
arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için
(ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” (12 Yûsuf 24)
Buluğ çağına
erişmiş, cinsel hormonların salgısı altında kalan bir gençte en baskın duygu,
cinsel tatmin olgusudur. İlk bakış, ilk teklif bu boyutu ile etkindir. Bunun
eylem hâline dönüşüp dönüşmemesinde değer sistemine, kültür ve medeniyet
kodlarına olan bağlılık, inancın derecesi ve bu konudaki iradi davranış etkin
olmaktadır. Hz. Yûsuf bu iradeyi gösterirken vezirin karısı nefsinin esiri
olarak isteklerinde ısrarcı olmuş, isteklerini gerçekleştirmek için Yûsuf
üzerindeki baskısını artırmış ve fakat olay kocası tarafından öğrenilince Yûsuf’u
suçlamaya başlamıştır: “Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini
arkadan çekip yırttı. Tam kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.
Kadın dedi ki: Ailene kötülük
isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
(12 Yûsuf 25)
Böylece, Hz. Yûsuf
ile vezirin karısı arasındaki bu mücadele ikisi arasında kalmamış, sürece vezir
ve kadının yakını olan birisi daha dâhil olmuştur. Vezir Yûsuf’un ve karısının
sözleri üzerine akrabadan olan bir şahsın hakemliğine başvurmuştur: “(Yûsuf)
dedi ki: ‘Onun kendisi benden murat almak istedi.’ Kadının yakınlarından biri
şahitlik etti: ‘Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın
doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” (12 Yûsuf 26) “Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın
yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” (12 Yûsuf 27) “Onun gömleğinin
arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): ‘Doğrusu bu, sizin
düzeninizden (biri) dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür.’ dedi.” (12 Yûsuf 28)
Hakemin verdiği
karar üzerine vezir, olayı kapatmak istemiş hem Yûsuf’u hem de karısını
uyarmıştır: “Yûsuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla
bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun.” (12 Yûsuf 29) Bu ana kadar olay aile ve akraba içerisinde bilinmekteydi
ve vezir olayın kapatılmasını evin dışına taşmamasını istemişti. Ancak olay bir
şekilde, şehre yayılmış ve toplumsal bir boyut kazanmış; vezirin karısı uşağı
ile ilişki kurmak istediği için “sapık” diye nitelendirilmiştir: “Şehirde (birtakım) kadınlar: ‘Aziz (Vezir)’in
karısı kendi uşağının nefsinden murat almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun
bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görmekteyiz.’ dedi.” (12 Yûsuf 30)
Olayın dedikodu
ile toplumsal bir boyut kazanması sonucu oluşan ortamda, vezirin karısı geri
adım atmayıp isteklerinde haklı olduğunu göstermek için dedikodu yapan
kadınları eve davet edip ikramda bulunmuştur. Yûsuf’u onlara göstererek
isteklerinde haklı olduğunu ispatlamaya çalışmıştır: “(Kadın) onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı,
oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki
meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yûsuf'a da:) ‘Çık, onlara (görün)’ dedi.
Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi
gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: ‘Allah'ı
tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir.’ dediler.” (12 Yûsuf 31)
Şehirde dedikodu
yapan kadınların Yûsuf’un yakışıklılığı karşısında ellerini kesmeleri, Yûsuf’u
melek diye anmalarıyla dolaylı bir şekilde vezirin karısının zina isteği ve
girişimine hak vermişlerdir. Kadınların bu tavrı, zinaya toplumsal meşruiyet
kazandırmış ve olay sosyolojik boyuta çekilmiştir. Vezirin karısı böyle bir
destek kazandıktan sonra zina yapmakla ilgili girişimlerde Yûsuf’un kendisini koruduğunu,
masum olduğunu ve fakat kendisinin ısrarcı olduğunu ve isteklerini yerine
getirmez, direnirse Yûsuf’un hapse atılacağını açık bir şekilde söylemekten
geri durmamıştır. Yûsuf’u kadınlar topluluğunun önünde açık bir şekilde de
aşağılayarak tehdit etmiştir: “Kadın dedi ki: ‘Beni hakkında kınadığınız
işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murat istedim, o ise, (kendini) korudu.
Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana
atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.” (12 Yûsuf 32)
Kadının bu tutumu,
tavrı ve ısrarı karşısında Hz. Yûsuf, kadınla aynı mekânda kalmasının iradesini
çözebileceğini, zinaya yaklaşabileceğini bunun için var olan ortamdan
uzaklaşmanın en iyi, doğru ve güzel yolu olduğunu bu şekilde Allah’ın emir ve
yasaklarına uyabileceğini ifade ederek hapse girmeyi tercih etmiştir. “(Yûsuf) dedi ki: ‘Rabbim, zindan, bunların
beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları
düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece)
cahillerden olurum.” (12 Yûsuf 33)
“Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini
kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.” (12 Yûsuf 34)
Buluğ çağına
ermiş ve son derece yakışıklı bir genç, vezirin karısının isteklerini kararlı
bir şekilde reddedip hapse girerken, aynı zamanda kadınlar topluluğunun da
kendisinin masum olduğuna şahit kılmıştır: “Sonra
onlara (Yûsuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, onu belli
bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (görüşü) belirdi.” (12 Yûsuf
35)
Sonuçta Hz. Yûsuf, tüm gençlere özellikle buluğ çağını yaşayan gençlere, zina gibi gayrı meşru ilişkiler konusunda nasıl bir tavır, tutum sergilemeleri gerektiği konusunda rol model sunulmaktadır. Aynı zamanda Hz. Yûsuf olayı, buluğ çağının, biyolojik, psikolojik, sosyolojik, kültürel ve değer sistemi boyutları ile bütünlüklü şekilde ele alınıp incelenmesi, kapsamlı bir teori inşa edilmesinin zorunluluğuna çok ciddi bir işaret olarak değerlendirilmelidir.
[2] Kim Gale Dolgin, Ergenlik Psikolojisi, Gelişim, İlişkiler ve Kültür, çev. Duygu Özen, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2014, s. 35, 92.
[3] Kim Gale Dolgin,
age., s. 34-36.
İlhami Günay, age., s. 33-35.
[4] İlhami Günay, age., s. 174.
[5] Sefa Saygılı, Ergenlik Sorunları, TÜRDAV, İstanbul,
2016, s. 13.
[6] Sefa Saygılı, age., s. 34.
[7] İlhami Günay, age., s. 36.
[8] İlhami Günay, age., s. 25-32, 33-65.
[9] Kim Gale Dolgin,
age. Jerry M. Burger, Kişilik, çev. İnan Deniz Erguvan
Sarıoğlu, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2016. Neil R. Carlson, Fizyolojik Psikoloji, Davranışın
Nörolojik Temelleri, çev. Muzaffer Şahin, Nobel, Ankara, 2011. Arthur C.
Guyton, John E. Hall, Tıbbi Fizyoloji,
çev. Hayrünisa Çavuşoğlu, Berrak Çağlayan Yeğen, Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara,
2006. Louann Brizendine, Kadın Beyni,
çev. Zeynep Heyzen Ateş, Say Yayınları, İstanbul, 2016. Louann Brizendine, Erkek Beyni, çev. Gül Tonak,
Say Yayınları, İstanbul, 7. Baskı, 2018. İsmail
Hakkı Aydın, Can Hikmet Değirmenci, Beynin
Şifresi, Girdap Kitap, İstanbul, 2016.
[10] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2017.
[11] Dini Kavramlar Sözlüğü.
[12] Kim Gale Dolgin, age., s. 173-210.
[13] Dini Kavramlar Sözlüğü.
[14] D. Mehmet Doğan,
Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları,
İstanbul.
[15] D. Mehmet Doğan,
age. Râğıb El- İsfahani, Müfredât, Kur’ân Kavramları Sözlüğü,
çev. Yûsuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul, 2016.
[16] İlhami Günay, age., s. 25-32, 33-65.
[17] İlhami Günay, age.,
[18] İlhami Günay, age., s.
25-32, 33-65.
[19] Dini Kavramlar Sözlüğü.
[20] Dini Kavramlar Sözlüğü.
[21] Dini Kavramlar Sözlüğü.
[22] Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 564-567.
[23] Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 552.
[24] Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 552.
[26] İlhami Günay, age., s. 32.
[27] D. Mehmet Doğan,
age.
[28] İlhami Günay, age., s.32-33. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Azim Dağıtım,
İstanbul, cilt: 5, s. 39.
[29] Elmalılı Hamdi
Yazır, age., s. 32-33.
[31] D. Mehmet Doğan,
age.
[32] Buharı, Isti'zan:
12; Kader: 9; Müslim, Kader: 20; Ebu Davud, Nikâh: 43; Müsned, 2:276; 1008. [2:246, Hadîs No: 1762];
[33] Müsned, 2:343,344,372,411. 2771. [4:398, Hadîs No: 5751]
[34] Taberâni, Kebîr, 2305. [4:65, Hadîs No: 4564]
[35] Ebu'ş-Şeyh, 2306. [4:66, Hadîs No: 4566]
[36] Neseî, Zekât; 77; Mûsned, 5:151,176. 251- [1:276, Hadîs No: 428].
[37] Louann
Brizendine, Kadın Beyni, s.
111-131.Louann Brizendine, Erkek Beyni,
s. 91-103.
[38] Rûdânî, Büyük Hadis Külliyatı, Zina Bahsi Hadis
No: 4353, İz Yayıncılık, İstanbul, 2013, S: 87.
[39] Ebû Davud, Nikah: 43; Tirmizî, Edeb:
28.
[40] Louann
Brizendine, Erkek Beyni. Neil R. Carlson, age., s. 88-89.