1 Kasım 2022 Salı

AHTAPOT OPERASYONU-2 : BARTIN AMASRA KÖMÜR OCAĞI İLE İLGİLİ 2017, 2018, 2019 SAYIŞTAY RAPORLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

(Umran Dergisi)


Kadife darbeler, hazırlık dâhil yaklaşık beş yıllık bir döneme göre seçim endeksli olarak planlanmaktadır. Seçim sonuçlarına itirazla siyasi iktidara son darbe vurulmak istenir. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması ile başlatılan beşinci nesil kadife darbe süreci iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin arakesit oluşturduğu sekizinci aşamasına ulaşmış bulunmaktadır. Her aşama farklı evreleri bünyesinde barındırmaktadır. Sekizinci aşamanın en önemli özelliği cinayet, rüşvet ve yolsuzluk merkezli bir kampanyanın merkeze alınmış olması ve eski defterlerin karıştırılarak güncellenmesidir. Sekizinci aşamanın diğer bir temel özelliği, şer ittifakının ahtapotun çok kollu olarak avlanma yöntemine benzer çok yönlü, çok eksenli, çok boyutlu bir strateji uyguluyor olmasıdır.

İktidardakiler ne kadar çok hata yapar ve gayrimemnun kitle oluştururlarsa, kadife darbeciler de gayrimemnunlar ittifakı üzerinden hedeflerine o kadar çok yaklaşmış olmaktadır.   Taksim Kadife darbe sürecinde etkili olan ve kadife darbeciler tarafından çok iyi kullanılıp değerlendirilen önemli olaylardan biri, 301 kişinin hayatını kaybettiği Soma maden ocağı faciasıdır (Taksim kadife darbe sürecinin beşinci aşaması). Boğaziçi kadife darbe sürecinde (sekizinci aşama) gelinen noktada buna benzer bir durum vardır; o da Bartın Amasra maden ocağı faciasıdır (Bartın Olayı). Bu yazıda ise Bartın Amasra maden ocağı faciasını (Bartın Olayı) analiz edebilmek ve faciada şer ittifakının kirli kollarının olup olmadığı olgusunu anlayabilmek için Sayıştay’ın, Amasra maden ocağı ile ilgili 2017, 2018 ve 2019 raporları ele alınıp değerlendirilecektir.

Bartın Amasra Faciasını Değerlendirme Yaklaşımı

Bartın Amasra’da, 14 Ekim 2022 günü meydana gelen maden faciasında, 41 işçi kardeşimiz vefat etmiş, 11 kardeşimiz de yaralanmıştır. Ölen kardeşlerimize yüce Allah’tan af ve mağfiret, geride kalan kederli aile efradına sabır diliyoruz. Yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyoruz. Devletin gerek ölenler, gerek yaralananlar için üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmek zorunda olduğunu da hatırlatmak istiyoruz.

41 kişinin ölümüyle sonuçlanan Bartın Amasra kömür maden faciasında birinci derecede sorumluluk madeni işleten kuruma, ikinci derecede orayı denetleyen ve rapor veren kurumun (Sayıştay) dikkat çektiği tehlikeleri ortadan kaldırmak için görevini ifa etmeyen, varsa, etkili ve yetkili birimlere aittir. Üçüncü derecede kurum içi denetimleri yapıp eksik ve kusur bildirdikten sonra eksikliklerin kusurların ortadan kaldırılıp kaldırılmadığına bakmayan, eğer varsa, ilgili devlet birimlerine, bakanlık ya da bakanlıklara ve dördüncü derecede ise Cumhurbaşkanlığına aittir.

Eğer zincirde bir ihmal söz konusu ise bunun da hesabı mutlaka sorulmalıdır ve de verilmelidir. Hiç kimse ve kurum şaibe altında bırakılmamalıdır. Tüm yorum ve değerlendirmeler hak ve adalet kapsamında yapılmalıdır. Maden kazası olur olmaz, olayın mahiyeti ortaya çıkmadan, olay açıklığa kavuşmadan, Boğaziçi kadife darbesi sürecinde yer alan ulusal ve uluslararası ekiplerin hep bir ağızdan, eş zamanlı olarak bizzat Cumhurbaşkanını birinci derecede suçlu ve sorumlu ilan etmesi, hedef tahtasına koyması, ne anlama gelmektedir?

Bunun en önemli anlamı, Bartın Amasra faciasını Boğaziçi kadife darbe süreci kapsamında en iyi şekilde değerlendirmek, bu kaza üzerinden gayrimemnunlar inşa edip gayrimemnun kitleleri genişletmektir. Kadife darbecilerin bunu yapması, en doğal durumdur. Doğal olmayan, kadife darbe sürecini okuyamayan, görmeyen ya da görmek istemeyen tüm yetkili ve sorumluların yaptıkları zamansız, yersiz, tutarsız, birbiri ile çelişen, tezatlar içeren açıklamalar ve bu açıklamalarda kullandıkları dildir. Her farklı söylemi, açıklamayı, beyanı “ihanetle”, “aptallıkla”, “geri zekâlılıkla” suçlamak, sadece ve sadece kadife darbecilerin işine yarayabilir. Özellikle de 40 yaş altı nesli olumsuz etkileyebilir ve gayrimemnunlar kitlesine katabilir. 

Bu dil ve söylem tarzı, Soma maden faciasında nasıl Taksim kadife darbecilerinin işine yaramışsa, şimdi de Boğaziçi kadife darbecilerin işine yaramaktadır. Bartın Amasra maden faciasında bu nokta çok önemlidir. Ne yazık ki sürecin şekillenmesine, kamplaşmaya facianın başlangıç aşamasında imkân sağlanmıştır.

Bartın Amasra faciasını ele alıp değerlendirirken kimseye haksızlık yapmamak, adil olmak, gelecek nesillere kötü bir miras bırakmamak, en önemli ilkelerimizden biridir. Bu nedenle facia değerlendirilirken her kesimin iddialarını, dile getirdiklerini, sundukları belgeleri, malzemeleri göz önüne alarak -en güzel tarzda mücadele ilkelerimize uygun olması şartıyla- bir değerlendirme yapacağız. Bu nedenle yol boyu ele alıp değerlendireceklerimizi aşağıdaki şekilde sınıflandırmaktayız:

• Sayıştay’ın denetim raporları (2017, 2018, 2019),

• Kurumun bağlı olduğu üst yapıların denetim raporları (varsa),

• Kurumun içi denetim raporları(varsa),

• Muhalefetin ve muhalif medyanın iddiaları,

• İktidarın kaza ile ilgili söylemleri, iddiaları, karşı söylemlere verdikleri cevaplar,

• Konunun uzmanlarının yaptıkları açıklama ve değerlendirmeler,

• Sendikaların açıklamaları,

• Maden ocağında çalışanların kaza öncesi ve sonrasında yaptıkları açıklamalar. 

Bunların tümü bu yazıda ele alınamayacak, sadece birinci madde de yer alan “Sayıştay Raporları” ele alınıp değerlendirilecektir.

Bartın Amasra Kömür Madenine İlişkin Sayıştay’ın Denetim Raporları

Bartın Amasra kömür madeninde meydana gelen patlamanın hemen ardından, Sayıştay’ın 2017, 2018, 2019 Amasra kömür ocağı ile ilgili denetim raporlarını merkeze alan bir psikolojik harekât başlatılmıştır. Tartışmaların merkezinde özellikle Sayıştay’ın 2019 Raporu yer almaktadır. O nedenle bu raporlarda söz konusu maden ocağı ile ilgili dikkat çektiği tehlikelerin olup olmadığı, varsa, hangi boyutlarda ve hangi konularda olduğu önemlidir. Sayıştay’ın yol boyu uyarıları varsa ve bu uyarılar dikkate alınıp gerekli tedbirler alınmadı ise sebebinin sorgulanması daha da önemlidir. Bu nedenle burada Sayıştay’ın Amasra maden ocağı ile ilgili 2017, 2018, 2019 raporları öncelikle ele alınıp değerlendirilecektir:

1. 2017 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, T.C. Sayıştay Başkanlığı, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra TİM, (Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Sunulan Rapor) Ekim 2018.

2. 2018 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, T.C. Sayıştay Başkanlığı, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra TİM, (Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Sunulan Rapor) Ekim 2019.

3. 2019 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, T.C. Sayıştay Başkanlığı, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra TİM, (Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Sunulan Rapor) Ekim 2020.

Sayıştay’ın 2020, 2021 raporlarının olup olmadığı bilinmemekte; varsa da ulaşılamamaktadır.  Sayıştay raporlarının değerlendirilmesinde, aşağıdaki hususlara dikkat edilmiştir.

• Kaza açısından bizi ilgilendiren boyutlar ele alınmış, raporların o bölümleri değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

• Her üç raporda Sayıştay’ın genel ve özel değerlendirmeleri ve yorumları merkeze konmuştur.

• Her üç raporda ortak noktaların olup olmadığı araştırılmıştır. Ortak noktalar varsa birlikte değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

• Raporlarda bir genel değerlendirme bir de özel değerlendirme bölümleri/“bulgu ve öneriler” kısmı vardır. Genel değerlendirme olumlu iken özel değerlendirme kısımlarında olumsuzluklar ve buna ilişkin yapılması gerekenler önerilmektedir.

• Raporun bulgu ve öneriler kısmındaki rakamsal verilere mümkün olduğu kadar burada yer verilmeyecektir. Merak edenler ilgili raporlara bakmalıdır.

• Her üç raporda açıkça zikredilmemiş olmasına rağmen teknik-yönetimsel boyut ve ahlaki boyut olmak üzere değerlendirilmesi gereken iki farklı boyut vardır. Ahlaki boyut tabiri bana aittir, raporda böyle bir kavramlaştırma yoktur.

• Her üç raporda dikkat çekilen olumsuzlukların 3 yıl içerisinde düzeltilmemiş olması ayrıca sorgulanmalıdır. 2020’den sonra rapor olmadığı için Sayıştay verilerine göre herhangi bir düzeltme yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir.

• Raporlarda çok teknik tabirler/kavramlar geçmektedir. Yapılan alıntılarda okuyucu bu kavramlarla zorunlu olarak karşılaşacaktır.

• Sayıştay’ın 2017, 2018 ve 2019 raporlarında “Denetim Görüşü” başlığı altında verilen bölüm ve sonrası konumuz açısından bizi ilgilendirmektedir.

• Bu bölümlerde doğrudan kazaya sebebiyet veren etkenler ile kazanın oluşmasına katkı sağlayan etkenler iç içe geçmiştir. Açık bir ayrım yapılmamaktadır. Kullanılan ifadeler göz önüne alınarak biz bu etkenleri iki ayrı etken olarak değerlendirmekteyiz. Okuyucunun buna dikkat etmesinde fayda vardır.

Sayıştay Raporlarında Yer Alan “Bulgu ve Öneriler”

2017, 2018, 2019 tarihli her üç Sayıştay raporunun “Denetim Görüşü” kısmında mali rapor ve tablolarla ilgili Sayıştay olumlu görüş belirtmektedir:

6. Denetim görüşü (2017): “TTK Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi’nin 2017 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır.”

7. Denetim görüşü (2018): “TTK Amasra Taşkömürü İşletme Müdürlüğü’nün 2018 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır.”

8. Denetim görüşü (2019): “Amasra Taşkömürü İşletmesi Müdürlüğü 2019 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır.”

Her üç raporda da “mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği” ifade edilmektedir. Buna rağmen raporların “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler”/“Bulgu ve Öneriler” başlıklı kısımlarında kurumla ilgili bazı önemli bulgulara, tespitlere, ihmallere, hatalara yer verilmekte, tehlikelere dikkat çekilerek yöneticiler uyarılmakta ve bunlara ilişkin de önerilerde bulunulmaktadır.

Her üç raporda yer alan bulgu, tespit ve öneriler aşağıda ele alınıp değerlendirilmektedir:

1- “Ayak Çalışma Boylarının ve Dolayısıyla Günlük Üretimin Artırılamaması”

Bu konu, her üç raporda yer almakta oldukça ayrıntılı bilgi verilmekte, olası tehlikelere dikkat çekilmektedir:

• (2017 Yılı Raporu): Yeraltı kömür madenciliğinde istenmeyen durumlara neden olan, iş güvenliği sorunlarına ve iş gücü verimliliğinin düşmesine yol açan, 2017 yılında %31 gibi çok düşük bir değerde gerçekleştiği görülen ayak çalışma boylarının ve dolayısıyla günlük üretimin artırılamaması.

• (2018 Yılı Raporu): Yeraltı kömür madenciliğinde istenmeyen durumlara neden olan, iş güvenliği sorunlarına ve iş gücü verimliliğinin düşmesine yol açan, 2018 yılında %19 gibi çok düşük bir değerde gerçekleştiği görülen ayak çalışma boylarının ve dolayısıyla günlük üretimin artırılamaması.

• (2019 Yılı Raporu): Ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip edilememesi nedeniyle üretim ve işgücü verimliliklerinin düşmesi.

Raporlarda yer alan bu bulgularda “ayak boylarının” ve “yeterli işçinin olmamasının” “üretim düşümüne” ve “kazalara götüren” etkenler olduğu belirtilmektedir. Biz üretim düşmesi ile ilgili değil kazalarla ilgili kısımları göz önüne alıp değerlendirmekteyiz. Bu noktada dikkat çekilen etkenler, kaza ile ilgili ikinci derecede olan etkenlerdir:

“Ayak çalışma boyu oranının %100 seviyesinin altında olması, diğer bir ifade ile ayak boyunca günde 1 have (1,12 metre) öteleme, ilerleme yapılamaması, ayak içindeki tavan basınçlarının kazılamayan bölümler üzerinde yoğunlaşmasına, ayak arkasının düzgün bir hat hâlinde kırılamaması ve tavan tahkimatına gelen yük dengesinin bozulması gibi yeraltı kömür madenciliğinde arzulanmayan durumlara neden olmakta, göçük, arın akması, arın kayması gibi duyarsızlıkların artması sonucu iş kazalarına neden olarak ölüm ve yaralanmalara yol açmaktadır.

Ayrıca, ayak arkası göçük ve arının hava ile temas süresinin artması ve yeterince önlem alınamaması nedeniyle oksidasyon ve ocak yangınlarına da yol açabilen bu durumun önlenebilmesi için, fiili çalışan kazı işçi sayısının artırılması, birtakım kazı işçisine verilen iş miktarlarının artırılmasına yönelik olarak gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)

“Müessesede üretim ve üretime yardımcı sanatlarda gözlenen belirgin nitelikli işçi açığı, kazı işçiliğinden giderilmeye çalışılmakla birlikte, pek çok galeride zamanında ve gereğince bakım onarım ile tamir tarama yapılamadığı, kesit daralması, taban kabarması olduğu, yolların bozulduğu, ocak içi nakliyatın aksadığı, etkin bir havalandırmanın yapılamadığı, bütün bunların öncelikle iş güvenliği olmak üzere üretim ve işgücü verimliliğini etkilediği görülmektedir.”     (2019 Raporu)

 

2- “Nitelikli ve Yeterli Eleman Eksikliğinin Neden Olduğu Sorunlar ve Tehlikeler”

 (2017 Yılı Raporu): “Müessesede son yıllarda emeklilikler nedeniyle giderek azalan, kritik sayılara düşen, işlerin sürekliliği ve devamlılığını etkileyerek işçi sağlığı ve iş güvenliğini tehdit edecek boyutlara gelen, üretimde ciddi anlamda aksamalara yol açan, kazı, hazırlık, elektro-mekanik, vb. ana üretim ve üretime yardımcı işçi sayılarında yaşanan sıkıntıların giderilememesi”.

 (2018 Yılı Raporu): “Son yıllarda emeklilikler nedeniyle giderek azalan, üretimde ciddi anlamda aksamalara yol açan, kazı, hazırlık, elektro-mekanik vb. ana üretim ve üretime yardımcı işçi sayılarında yaşanan sıkıntıların giderilememesi”.

 (2019 Yılı Raporu): “Ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip edilememesi nedeniyle üretim ve işgücü verimliliklerinin düşmesi”.

Raporlara göre nitelikli personelin ve işçi sayısının az olması, birçok teknik alt yapının bakım ve kontrolünü engelleyen bir unsur şeklinde ifade edilmektedir. Diğer iki raporda yer almakla birlikte özellikle 2019 Raporunda “nitelikli eleman eksikliğinin” neden olacağı birçok soruna bilhassa dikkat çekilmektedir. Gerekli bakım ve onarımın zamanında yapılamamasının ciddi bir sorun olduğu vurgulanmaktadır:

“2019 yıl sonu itibarıyla müessesede 2014 tarihli norm kadroya göre 110 olması gereken hazırlık işçi sayısının 35’e, 42 olması gereken barutçu sayısının 1’e, 53 olması gereken tarama söküm ve bakım işçi sayısının 13’e, 126 olması gereken nakliyat işçi sayısının 39’a, 43 olması gereken mekanizasyon işçi sayısının 23’e düştüğü, lavvar işçiliği, yerüstü mekanizasyon, elektrik-elektronik, kompresör cihaz bakım tamir, kuyu vinç, motor, talaşlı imalat gibi yerüstü ve yeraltı sanatlarında da belirgin işçi açığı olduğu, 3 vardiya tertip yapılamadığı için kritik arızalara zamanında müdahale edilemediği, bu durumun üretimi ve iş güvenliğini etkilediği görülmektedir.

Müessesede nitelikli eleman eksikliği nedeniyle birleştirilmiş olan harici elektrik, kuyu elektrik ve telefon santrali servisleri, üç vardiya üretim yapılmasına rağmen yine personel yetersizliği nedeni ile sadece gündüz vardiyasında çalışma yapmaktadır. Gündüz vardiyası dışındaki olası arızalara anında müdahale edilememektedir. Dolayısıyla yeraltı haberleşme sisteminde uzun süreli kesintiler olabilmekte, kuyu ihraç sisteminde ve yerüstü elektrik tesislerinde önemli aksamalar meydana gelebilmektedir. Ocaktaki üretimin, su tahliyesinin, hayati önem arz eden havalandırmanın devamlılığı, merkezi gaz izleme servisi tarafından 24 saat takip edilmesi gereken tehlikeli gazların ölçülmesi için sürekli değişen şartlara göre gerekli sistemlerin kurulması, bu sistemlerin arıza ve bakım çalışmalarının eksiksiz ve zamanında yapılabilmesi, bu durumun gerek işçi sağlığı ve iş güvenliği gerekse üretimin sürekliliği açısından olumsuz sonuçlara sebep olmaması için Müessesenin, hazırlık, tamir tarama, bakım onarım, elektro-mekanik vb. işçi noksanlıkları bir an önce giderilmelidir.” 

“Ayak çalışma boyu oranlarının ve üretimin düşmesine neden olan en önemli etkenin müessesede mevcut norm kadroya göre 476 olması gereken pano ayak üretim işçisi sayısının emeklilikler nedeniyle 344’e düşmesi ve bu işçilerin bir bölümünden de geçici sanat değişiklikleri, iş kazaları, devamsızlıklar, istirahat ve hastane izinleri, ücretsiz mazeret izinleri gibi nedenlerle ayaklarda yeterli sayıda ekip oluşturulamamasının olduğu görülmektedir.” (2019 Raporu)

3- “Planlanan Hedefler Doğrultusunda Üretimin Arttırılamaması”

 (2017 Yılı Raporu): Planlanan hedefler doğrultusunda üretimin arttırılamaması.

 (2018 Yılı Raporu): Planlanan hedefler doğrultusunda üretimin arttırılamaması.

 (2019 Yılı Raporu): Üretim miktarlarının ve işgücü verimliliklerinin artırılamaması ile birim üretim maliyetlerinin düşürülememesi sebebiyle dönem zararlarının artması.

“Planlanan hedefler doğrultusunda üretimin arttırılamaması” ile ilgili sorunlara özellikle 2017 ve 2018 Raporlarında daha çok yer verilmektedir. 2019 Raporunda ise farklı başlıklar altında benzer sorunlar dile getirilmektedir. Özellikle dikkat çeken husus, personel sayısının az olması, yeterli ve teknik alt yapının olmaması, “Metan gazı, CO gazı yükselmelerinin” (oksidasyon) meydana gelmesi ile çalışmaya ara verilmesi, verimin düşmüş olmasıdır:

“Müessesede son yıllarda üretimi olumsuz etkileyen, belirgin bir şekilde düşmesine neden olan başlıca etkenler arasında;

- Emeklilikler nedeniyle işçi sayısında görülen azalma, bu azalmayı dengeleyecek düzeyde toplu işçi alımına izin verilmemesi,

- İş güvenliği ve tertip açısından dik damarlarda günlük ayak çalışma boyunun klasik ağaç tahkimatlı, göçertmeli yöntemle %31 seviyelerine düşmesi, (%19) seviyelerine düşmesi (2018 raporu),

- Tam mekanize kazı sisteminin çalışmasına uygun pano hazırlanamaması, pano hazırlıklarının gecikmesi, sistemin atıl durumda beklemesi,

- Ocakların derinleşmesi ve genişlemesi, derinlik ve genişlik olarak ocak açıklığının fazla olması, ocaklarda tam anlamıyla konsantrasyona gidilememesi,

- Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerince tespit edilen bazı noksanlıklar nedeniyle zaman zaman işin durdurulması,

- Metan gazı, CO gazı yükselmeleri (oksidasyon),

- Ayak içi jeolojisi ve tektonik yapıda üretim esnasında karşılaşılan sıkma, fay, damarın incelip kaybolması, aşırı su geliri gibi olumsuzluklar nedeni ile panonun üretim tamamlanmadan terkedilmek zorunda kalması,

- Nakliyat sisteminin rehabilite edilememesi, aktarmalar nedeniyle işçilik ve zaman kayıplarına yol açması,

- Son yıllarda giderek düştüğü görülen 2017 yılında 508 kg/yev., 2018 yılında 452 kg/yev. olarak oldukça düşük gerçekleşen satılabilir bazdaki genel toplam iş gücü verimliliğinin artırılmasını sağlayacak teknik ve idari tedbirlerin alınamaması,

- İş disiplininin sağlanamaması, devamsızlıklar ve ücretsiz istirahat izinlerinin artması, işçi ve diğer çalışanların motivasyonlarının bozulması vb. teknik ve idari hususlar ilk planda sayılabilir.

- Çalışılan ayaklarda su gelirinin artması, karşılaşılan arızaların sıklığı, fay zonuna girilmesi, tavan taşı formasyonunun bozuk ve kömürün akıcı olması, oksidasyon ve metan oranının artması, su gelirinin artması gibi nedenlerle zaman zaman üretimin durdurularak çalışılan ayakların terk edilmesinin yanı sıra, işçi yetersizliğinden dolayı üretim ayaklarında gerekli sayıda tertibin yapılamaması sonucu, üretim miktarı ve işgücü verimliliklerinin düştüğü görülmektedir.” (2017, 2018 Raporları)

 

4- “Mazeretsiz ve İzinsiz Olarak İşe Gelmeyen, Olağan Olamayacak Sıklık ve Sayıda Hastane İzni, İstirahat İzni Kullanan İşçilerin İş Düzenini ve Disiplinini Olumsuz Yönde Etkilemesi”

 (2017 Yılı Raporu): Son yıllarda, mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeyen, olağan olamayacak sıklık ve sayıda hastane izni, istirahat izni kullanan işçilerin sayısında ve bunların işe gelmedikleri gün sayısında artış olduğu ve bu durumun iş düzenini ve disiplinini, diğer işçilerin motivasyonunu olumsuz yönde etkilemesi,

 (2018 Yılı Raporu): Mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeyen, olağan olamayacak sıklık ve sayıda hastane izni, istirahat izni kullanan işçilerin iş düzenini ve disiplinini olumsuz yönde etkilemesi.

2017, 2018 Raporlarındaki veriler göz önüne alındığında bu kurumun işletilmesinde, iş ahlakı açısından çok ciddi sorunlar olduğu görülmektedir. Her iki raporda da ortaya konan tablo, bu kurumun hem yasal hem de ahlaki mevzuata göre işletilmediği ve yönetilmediği anlamına gelmektedir. Bu konu ahlakla bağlantılı olması nedeniyle ayrı bir yazının konusudur.  Ancak her üç raporda da aşağıdaki paragrafa yer verilmiş olmasının anlamlı olduğunu düşünmekteyiz:

“Son yıllarda, mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeyen, olağan olamayacak sıklık ve sayıda hastane izni, istirahat izni kullanan işçilerin sayısında ve bunların işe gelmedikleri gün sayısında artış olduğu ve bu durumun iş düzenini ve disiplinini, diğer işçilerin motivasyonunu olumsuz yönde etkiledikleri, kurumun diğer müesseselerinde olduğu gibi alınan tedbirlere rağmen önlenemediği gözlenmektedir.”

5- “Galeri ve Taban İlerleme Hızlarının Arttırılamaması”

 (2017 Raporu): Galeri ve taban ilerleme hızlarının arttırılamaması (“-250/-350 Kat Hazırlığı Projesi).

 (2018 Raporu): Galeri ve taban ilerleme hızlarının arttırılamaması.

 (2019 Raporu): Müessesede üretimin devamlılığının sağlanması açısından büyük önemi olan kat hazırlığı projesinin gecikmesi, hazırlık ilerleme randımanlarının düşük gerçekleşmesi,

Raporlara göre “Galeri ve taban ilerleme hızlarının arttırılamaması” bağlamında şu sebepler üzerinde durulmaktadır: 1- Teknik cihazların eski olması, 2- Yedek parça sıkıntısı, 3- Yeterli personelin olmaması, 4- Vaktinde cihazlara bakım yapılamaması, 5- Bazı cihazların ekonomik ömrünü doldurmuş olması.

“…Müessesede 5 adet (Deilmann Haniel Marka) E-H Yükleyici bulunmakta olup ekonomik ömrünü doldurmuş durumdadır. 2 adet E-H yükleyici bakım ve revizyon için atölyede bulunmakta olup 3’ü faal durumda tutulmaya çalışılmaktadır.

Yedek parça temininde sıkıntı yaşanması ve sık arızalanmaları nedeniyle fiili çalışma süreleri azalmış, bakım onarım masrafları artmıştır.

Galeri ve taban ilerleme hızlarının gerçek anlamda artırılabilmesi için, hazırlık işlerine yeterli sayıda işçi tertip edilmesi, kazı-yükleme işleri, nakliyat sistemi ve hazırlığa yardımcı diğer işlerde kullanılan makine ve teçhizatın bakım ve onarımlarının zamanında yapılması, gerekiyorsa modernize edilerek değiştirilmesi, en uygun çalışma ve çalıştırma düzeninin sağlanarak hazırlık işlerinde işgücü verimliliklerini artıracak her türlü tedbirin alınması gerekmektedir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)

“Müessesede üretimin devamlılığının sağlanması açısından büyük önemi olan -250/-350 Kat Hazırlığı Projesinin zamanında tamamlanamaması, Taş içi ve Kömür içi hazırlıklarda ilerleme randımanlarının düşük olması, müessesede gelecekte üretim yapabilecek yeterli sayıda panoya sahip olamama riskini ortaya koymaktadır.” (2019 Raporu)

6- “Kullanılan Pnömatik Hava Yastıklarının Hasarlanması”

 (2017 Raporu): “Üretim ayaklarında daha güvenli bir çalışma ortamı yaratmak amacıyla kullanılan pnömatik hava yastıklarının hasarlanmadan ve göçükte kalmadan uzun süre kullanımlarının sağlanamaması”.

(2018 Raporu): “Üretim ayaklarında daha güvenli bir çalışma ortamı yaratmak amacıyla kullanılan pnömatik hava yastıklarının hasarlanmadan ve göçükte kalmadan uzun süre kullanımlarının sağlanamaması”.

Kömür madenciliğinde çalışma ortamının güvenirliliğini daha da artırmak için kullanılan “domuzdamı söküm ve montajının daha hızlı ve güvenle yapılmasını sağlamak üzere kurum tarafından dizayn edilen ahşap malzemeler ile bunların arasına pnömatik-şişme yastık konulması uygulaması” ilk kez Mayıs-2007’de Kozlu Müessesesinde hayata geçirilmiştir. Elde edilen sonuçların olumlu olması üzerine Temmuz 2009’dan itibaren Amasra Müessesesinde de kullanılmaya başlanılmıştır. Ancak dikkatli montaj ve zamanında gerekli bakım yapılmadığı için pnömatik hava yastıkları ciddi hasar görmüştür:

“Müesseseye üç etapta alınan toplam 541 adet pnömatik hava yastığından 05.01.2018 tarihi itibarıyla 264 adet kaldığı; 73 adedinin göçükte kaldığı ıskat edilebilecek durumda olduğu, 277 adedinin göçükte kalma ve ağır hasar alma gibi nedenlerle ıskat edildiği, 41 adedinin tamir olabilecek durumda arızalı olduğu, 48 adedinin kullanıma hazır vaziyette ambarda olduğu, kalan 102 adet yastığın ayaklarda domuz damlarında fiilen kullanıldığı görülmüştür.

Kısa sürede 350 adet yastığın başta göçükte kalma olmak üzere, değişik nedenlerle ağır hasar görmesi, ıskat edilebilecek durumda olması veya ıskat edilmesi bu yastıkların montaj ve demontajlarında gereken özenin gösterilmediğini, ayak şartlarında hasarlanmalarının önlenmesine yönelik yeterince tedbir alınmadığını göstermektedir.”

“…Ayrıca söz konusu pnömatik hava yastıklarının, ayak çalışma boyu oranlarının düşük dolayısıyla ayak ilerleme hızlarının yavaş olması nedeniyle yük altında fazla kalmaları, ayak yüksekliğinin fazla olması ve yalancı tavan oluşumu sebebiyle arka oturması sırasında domuz damı ile birlikte posta altında kalması sonucu hasarlandıkları ve sökümlerinin zorlaştığı görülmektedir.” (2017, 2018 Raporları)

7- Hazırlık İşçi Sayısında Azalmanın Üretim Üzerine Olumsuz Etkileri

 (2017 Raporu): Müessesede son yıllarda hazırlık işçisi sayısındaki azalma nedeni ile programlanan işlere yeterli sayıda işçi tertip edilememesinin sonucu olarak taş içi ve kömür içi hazırlık işlerinde kritik düzeyde azalma olması, üretimde devamlılığın sağlanabilmesi için hazırlıkların yeterince ve zamanında yapılamaması.

Müessesedeki işçi sayısı yetersizliği ve iş ahlakına uymama, tamir bakım işlerini sekteye uğratmakta ve üretim verimini düşürmektedir:

“Müessesenin hazırlık çalışmalarındaki yetersizliği işçi sayısındaki azalma ve makine ekipman yetersizliği ile açıklanabilir. Mevcut durum itibarıyla 2011 yılında 96 olan hazırlık servisinde fiili çalışan işçi sayısı 51’e düşmüş olup bunun her gün yaklaşık 5-10 kadarı istirahat, mazeret izni gibi çeşitli nedenlerle iş başı yapmamakta, kalan işçilerden 2-3 ekip oluşturulabilmekte, bir bölümü iş güvenliği açısından aciliyet arz eden tamir tarama işlerinde çalıştırılmakta 3 vardiya tertip yapılamamaktadır. Hazırlık işgücünde ortaya çıkan açığın, geçici sanat değişikliği yapılarak zaten yeterli sayıda olmayan pano ayak üretim işçileri çalıştırılmak suretiyle giderilmeye çalışıldığı görülmektedir.” (2017 Raporu)

8- “Alınan Önlemlere Rağmen İş Kazaları Önlenememektedir.”

(2017 Raporu): Müessesede yapılmakta olan kömür üretim faaliyetinin tüm aşamalarında, alınan önlemlere rağmen iş kazalarının önlenememesi.

 (2018 Raporu): Kömür üretim faaliyetinde, alınan önlemlere rağmen iş kazalarının önlenememesi.

Her iki raporda da iş kazalarının önlenememesi ile ilgili çok açık tespitler yapılmakta meydana gelen kazalarla ilgili bilgi verilmektedir. Burada sadece kaza sebeplerine yer verilecektir:

“Galeri, desandre, taban ve tavan yollarında gelişigüzel atılmış malzemelerin bulunması, galeri ve desandrelerde insan geçişini engellemesi, kesit daralması, taban kabarması nedeniyle yolların bozulması, yollardaki su birikintileri gibi pek çok etkenin bu kazaların olmasına yol açtığı anlaşılmaktadır. Kesit daralması, taban kabarması, tahkimat eksiklikleri, gibi nedenlerle tamir tarama ve bakım onarım gerektiren galerilere en kısa sürede müdahale edilerek yolların insan ve malzeme geçişini engellemeyecek şekilde açık tutulması, ilgili yönetmelik hükümlerine uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.” (2017, 2018 Raporları)

9- “Üretim Miktarının Artmaması Yanında Üretim Verimliliğinin Düşmesi”

 (2017 Raporu): Üretim miktarının artmaması yanında üretim verimliliğinin düşmesi.

 (2018 Raporu): Üretim miktarının artmaması yanında üretim verimliliğinin düşmesi.

2017 ve 2018 Raporlarında üretim miktarının artmamasına karşılık üretim veriminin düşme nedenleri üzerinde durulmaktadır. Raporlarda verimin düşmesinin nedenleri izah edilmekte ve önerilerde bulunulmaktadır:

“Ocakların giderek derinleşmesiyle ortaya çıkan üretim zorlukları verimliliklerin artırılmasının önündeki en büyük engel olduğu bilinmekle birlikte;

Üretim alanlarında konsantrasyona gidilerek ocak açıklıklarının azaltılması,

Efektif çalışma saatlerinin artırılmasına yönelik ocak içi nakliye sistemlerinin modernizasyonu, daha temiz kömür elde edilmek suretiyle satılabilir/tuvönan oranının yükseltilmesi, klasik ayaklarda üretim arınlarının tamamının bir defada kazılabilmesi, diğer bir ifadeyle ayak çalışma boyu oranlarının artırılması, ayaklarda uygun kalınlık ve uygun meyillerde 1 takım kazı işçisine verilen iş miktarlarının gözden geçirilerek arttırılması, yer altı işçilik dağılımının optimizasyonu, uygun çalışma ve çalıştırma düzeninin sağlanması,

Ocak içi denetimlerinin artırılması, iş disiplinin korunması için; iş yerinde çalışma ahengini bozan, izinsiz işe gelmeyen, üretimi aksatan, disiplinsiz hareket eden ve bunu alışkanlık hâline getiren işçilere 4857 Sayılı İş Kanunu hükümlerinin tavizsiz uygulanması ile üretimin buna paralel olarak da işgücü verimliliklerinin artırılması, dolayısıyla maliyetlerin azaltılması mümkün olabilecektir.” (2017, 2018 Raporları)

“(…) Bu durumun öncelikle çalışılan damar yapısı, uygulanan üretim yöntemi, gelişen teknolojik imkânlardan yararlanamamanın yanı sıra emeklilikler sonucu azalan, pano ayak üretim, hazırlık, nakliyat, tamir tarama, mekanizasyon gibi işçi sayısı ile geçici sanat değişiklikleri ve devamsızlıklar nedeniyle ayaklara yeterli sayıda işçi tertip edilememesinden, taş ve kömür içi hazırlıkların zamanında bitirilememesinden kaynaklandığı söylenebilir.”

“(…) Esas itibarıyla derin yeraltı kömür madenciliğinde işgücü verimlilik değerleri; havzanın jeolojik yapısına, kömür damarının eğimine, kalınlığına, devamlılığına, sertliğine, teknolojik imkanlara, uygulanan işletme yöntemine, verilen iş miktarlarına, tahkimat sistemine, kuyu derinliğine, ihraç, nakliyat sistemine, üretim derinliğine, alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine ve fiili çalışma sürelerine bağlı olarak değişiklikler gösterebilmektedir.

Mevcut durumda Kurumun diğer müesseselerinde olduğu gibi, Amasra Müessesesinde de üretimde ve dolayısıyla işgücü verimliliklerinde sürdürülebilir belirgin bir artış sağlanabilmesi, bahse konu bütün unsurların birlikte değerlendirileceği ve bugüne değin uygulanan üretim yöntemleri, tahkimat ve nakliyat sistemlerinin gözden geçirileceği AR-GE çalışmaları ile gerektiğinde radikal değişikliklere gidilmesine bağlı olduğu anlaşılmaktadır.” (2018 Raporu)

10- Üretimde Artış Olmamasına Rağmen Üretime Yardımcı Olan Malzemelerin Alınması

 (2017 Raporu): Üretim miktarında artış olmadığı hâlde üretime yardımcı malzemelerde artış olması.

Raporda bir taraftan verimsizliğe dikkat çekilirken, diğer taraftan da israfa dikkat çekilmektedir. Raporda 2016 yılına göre verim ve tüketim mukayese edilmektedir:

“Satılabilir kömür üretiminin programa göre %48, bir önceki yıla göre %32 oranında düşük gerçekleşmesi neticesinde 2017 yılında sarf edilen direkt olarak üretime bağlı ilk madde ve malzemelerden, maden direği, demirbağ, dinamit, kapsül, vantüp, ray demiri birim tüketimlerinde belirgin miktarda artış olduğu dolayısıyla bu malzemelerin tüketiminde tasarruf sağlanamadığı,

2017 yılında maden direği, demir tahkimat malzemesi, patlayıcı madde, akaryakıt ve yağlar, demir ve çelikler, alet edevat ve işletme malzemesi, sosyal işler malzemesi, sair malzeme, yedekler ve elektrik tüketimi için toplam 14.860.080 TL harcama yapıldığı, 2016 yılına oranla, 2017 yılında yapılan yıllık harcama miktarında %41 oranında artış olduğu görülmektedir.”

11- Mevzuata Aykırı ve Eksik İşler Yapılması

 (2017 Raporu): “İlgili mevzuat hükümleri doğrultusunda zaman zaman iş kazalarının ilgili mercilere yasal süresi içinde bildirilmemesi, SGK primlerinin geç yatırılması, kontenjan kadar eski hükümlü çalıştırılmaması, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yapılan teftişlerde mevzuata aykırılık ve eksiklikler tespit edilmesi.”

 (2018 Raporu): “İlgili mevzuat hükümleri doğrultusunda zaman zaman iş kazalarının ilgili mercilere yasal süresi içinde bildirilmemesi, SGK primlerinin geç yatırılması ile Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yapılan teftişlerde mevzuata aykırılık ve eksiklikler tespit edilmesi sebebiyle idari para cezası ödenmesi.”

 (2019 Raporu): “İş ve Genel Sağlık Sigortası mevzuatına aykırı işlemler ve müessese işyerlerinde eksiklikler tespit edilmesi nedeniyle idari para cezası ödenmesi.”

Yasal mevzuat hükümlerine bağlı olarak kurumun yönetilmesinde bazı kusurların, ihmallerin var olduğu raporlarda yer almaktadır. Meydana gelen iş kazaları, hastalananlar, aylık hizmet belgeleri zamanında ilgili mercilere bildirilmediği için ceza alınmıştır. Ayrıca “işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği asgari şartlarının” yerine getirilmemesinden dolayı “idari para ve usulsüzlük cezaları” alınmıştır:

“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası geçiren işçilerin e-bildirgeleri ile aylık prim ve hizmet belgelerinin tamamının yasal süresi içinde bildirilmemesi, kontenjan kadar eski hükümlü çalıştırılmaması ile Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yaptıkları teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi nedeniyle, müessesenin zaman zaman idari para cezası ödemek durumunda kaldığı (2017, 2018, 2019 Raporları), önceki yıldan devreden ödenmiş cezalarla 2017 yılında ödenen usulsüzlük ve idari para cezalarının yer aldığı 136 Usulsüzlük Cezalarından Alacaklar Hesabında toplam 416.902,97 TL muhtelif ceza ödemesinin yer aldığı görülmüştür.” (2017 Raporu)

“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası geçiren işçilerin e- bildirgeleri ile aylık prim ve hizmet belgelerinin tamamının yasal süresi içinde bildirilmemesi nedeni ile 2018 yılında 100.986,36 TL idari para cezasının ödendiği, Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yaptıkları teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi nedeniyle de 125.010,00 TL idari para cezasının ödendiği görülmüştür.”

“Öte yandan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişlerinin 2018 yılında (07.05.2018 tarih 7098-PRG-16 sayılı Rapor) Müessese işyerlerinde bazı noksanlıklar tespit ettikleri ve bu noksanlıklar nedeniyle (125.010,00 TL; ¼ indirimle 93.757,50 TL ödenmiştir) idari para cezası uyguladıkları görülmektedir.”  (2018 Raporu)

Tespit edilen bu noksanlıkların özetle;

“Önceki teftişten (10.05.2017-30.05.2017) devam eden hususlar;

1-      1 ve 2 numaralı ocakta bulunan zincirli konveyörlerde durdurma teli bulunmamaktadır.

2-      Ocak ana havalandırması tersine çalıştırılabilecek nitelikte değildir.

3-      Yeraltında kullanılan fakat ATEX belgesi olmayan ekipmanlara ait liste tutanağa ek olarak alınmıştır.” şeklinde olduğu görülmüştür.

2018 Raporunda, Kurumda “ATEX sertifikalarının” bulunmasının yasal bir mecburiyet olduğu ve fakat bu sertifikanın olmadığı açık bir şekilde belirtilmektedir:

“ATEX (Patlayıcı Atmosferler) sertifikası ile ilgili “Yeraltında kullanılan ATEX sertifikası olmayan ekipmanların listesi tutanak ekine alınmıştır.” tespiti, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde 30; Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği Ek-1 Madde 13.2.a; “Yeraltı (Ek ibare: RG-10/3/2015-29291) kömür ocaklarında kullanılacak ekipman ve tesisatlar ile bu tip madenlerin grizu gazı ve/veya yanıcı tozlar tarafından muhtemel tehlike oluşturabilecek yerüstü tesislerinde kullanılan parçalar 30/12/2006 tarihli ve 26392 4 üncü mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT)’te belirtilen I. Grup (Değişik ibare: RG-10/3/2015-29291) Teçhizatın uygun kategorisinde olmalıdır.” hükmünden kaynaklanmaktadır.”(2018 Raporu)

2018 Raporuna göre kurum bu sertifika sorununu uzun bir süre daha çözemeyeceğinden dolayı idari para cezaları almaya devam edecektir:

“Kurumun diğer müesseselerinde de olduğu gibi kısa sürede çözülemeyeceği, önceki yönetmeliğe uygun alev sızdırmaz Group 1FLP sertifikalı, akülü lokomotif, metan sensörü, devre kesici, yol verici, tulumba, pervane, elektrik motoru, aydınlatma ekipmanları gibi yüzlerce dış alım gerektiren makine teçhizatın kısa sürede bir kalemde yenilenmesinin mümkün olmadığı görülmektedir.”

“Türkiye Taşkömürü Kurumu müesseselerinin, “Yeraltı işletmelerinde kullanılan bazı ekipman ve teçhizatların ATEX sertifikaları bulunmamaktadır.” maddesi ile ilgili olarak uzunca bir süre daha katlamalı idari para cezalarına muhatap kalacağı görülmektedir.”

“...Atex sertifikasının bulunması zorunluluğunun Bakanlar Kurulu’nun 13.7.2015 tarihli ve 2015/7966 sayılı Kararıyla 31/12/2019 tarihine ertelendiği, ancak bahse konu teçhizatın bu tarihe kadar da yenilenmesinin mümkün olmadığı görülmektedir.” (2018 Raporu)

Sayıştay’ın 2018 raporuna göre maden kazalarına sebebiyet vermemek için “Ocak ana havalandırması sisteminin tersine çalıştırılabilecek nitelikte” olması gerekmektedir. Mevcut, var olan bu özellikte değildir ve bundan dolayı da idari para cezası almıştır:

“Ocak ana havalandırması tersine çalıştırılabilecek nitelikte değildir.” tespiti ile ilgili olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Müfettişleri tarafından yapılan teftişlerde Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği Ek 3 Madde 10.22.(Ek: RG-10/3/2015-29291) “Havalandırma sistemi acil hâllerde ve ihtiyaç hâlinde kullanılabilmesi için hava yönünü ters çevirebilecek özellikte olur.” hükmü gereğince,

Müesseseye 2015 yılından itibaren “Ocak ana havalandırması tersine çalıştırılabilecek nitelikte değildir.” maddesinden devam eden eksiklik olarak idari para cezası yazıldığı, kurum itirazlarının da mahkemece kabul edilmediği görülmektedir.” (2018 Raporu)

2018 Raporuna göre “Müessesede gerçekleşen iş kazaları ve aylık prim ve hizmet belgelerinden bazılarının zamanında ilgili mercilere bildirilmemesi nedenleriyle kurum ceza almıştır:

“6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği hükümleri uyarınca Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde 2018 yılında yapılan teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi ile Müessesede gerçekleşen iş kazaları ve aylık prim ve hizmet belgelerinden bazılarının zamanında ilgili mercilere bildirilmemesi nedenleriyle Müesseseye idari para cezası ve usulsüzlük cezaları yaptırımı uygulandığı, gerek erken ödeme indirimi ve gerekse yapılan itirazlar neticesinde uygulanan indirimler sonucunda 136 Usulsüzlük Cezalarından Alacaklar hesabında 100.986,36 TL’si 2018 yılında, 412.378,63 TL’si de önceki yıllardan aktarılan cezalara karşılık, gerek geri alınan paralar gerekse ilgilisine ödetme veya rücu komisyonu kararı ile kar/zarar hesaplarına aktarılan 152.841,24 TL hesaptan yapılan düşüm sonucu 2019 yılına devreden 360.523,75 TL ceza ödemesinin yer aldığı görülmüştür.” (2018 Raporu)

Sayıştay’ın 2019 Raporunda, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77’nci Maddesine, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 8., 13., 14., 86., 102. Maddelerine, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 35., 36. Maddelerine;  Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yayımlanan 01/09/2015 Tarih, 25029274-1093-37-287/ 447 sayı ve 6645 sayılı Kanunda yer alan Kısa Vadeli Sigorta Uygulamaları konulu 2015/22 sayılı Genelgede “ ... 6331 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine” atıfta bulunarak kurumun bu maddelere uygun davranmadığı için ceza yediği açık bir şekilde ifade edilmektedir:

“Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yapılan teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi ile Müessesede gerçekleşen iş kazaları ve işe giriş belgelerinden bazılarının zamanında ve belirtilen şekilde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmemesi nedenleriyle Müessese tarafından 360.523,75 TL’si önceki yıllardan devreden, 1.035 TL’si de 2019 yılında olmak üzere toplam 361.558,75 TL idari para cezası ödendiği görülmüştür.” (2019 Raporu)

12- Faaliyet Raporunun Mevzuatla Uyumlu Olmaması

 (2019 Raporu): Faaliyet Raporunun, Mevzuatla Belirlenen İçeriğe Sahip Olmaması. 2019 Raporunda yasal mevzuattan (08.06.1984 tarih ve 233 numaralı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin, 34’üncü maddesi) dolayı, yıllık faaliyet planlarının yapılması, yıl sonu itibarıyla değerlendirilmesi, yapılamayanlar varsa gerekçelerinin belirtilmesi gerekmektedir. Ancak söz konusu müessese 2019 yılı Faaliyet Raporu’nda bunu yapmamıştır: 

“…a) Müessesenin 2019 yılı Bütçesi ile belirlenmiş olan üretim, yatırım ve kar/zarar gibi işletme performansını gösteren hedeflere ulaşılamadığı, yıl sonu bilançosu ve eki tablolara bakıldığında görülmektedir. Mevzuatla bu durumun izahının yapılması gerektiği hüküm altına alınmışken, gerekli açıklamaların yapılmadığı tespit edilmiştir.

İdarenin 2019 yılına ilişkin performansını değerlendirebileceğimiz en önemli kalemlerde, programlanan hedeflerin gerisinde kalındığı tablodan anlaşılmaktadır.”

b) Faaliyet raporunda, asgari olması gereken konular olarak mevzuatla belirlenmiş bazı konuların mevcut olmadığı tespit edilmiştir. …İdarece hazırlanacak faaliyet raporlarında risklere ve iç kontrol etkinliklerine ilişkin değerlendirmelerin olduğu bölümler bulunmalıdır.”

“…Müessesenin 2019 yılı Faaliyet Raporu’nda, gerçekleşmelerden sapmaların nedenlerinin izah edilmediği, risklere ve iç kontrol faaliyetlerine ilişkin olması gereken bölümlerin bulunmadığı, ayrıca işletmenin sektörü ile ilgili değerlendirmelerin de mevcut olmadığı görülmüştür. Faaliyet raporlarında bulunması gereken bilgilerin bulunmaması, başta TBMM ve Sayıştay olmak üzere rapor kullanıcılarına tam ve doğru bilgilerin zamanında verilmemesi ve dolayısıyla hatalı sonuçlara ulaşılmasına yol açabilecektir.” (2019 Raporu)

13- Yevmiye Kayıtlarının Hatalı Yapılması

 (2019 Raporu): Müessese bilançosunda yer alan bazı hesaplara ait yevmiye kayıtlarının hatalı yapılması

2019 Raporuna göre yevmiye kayıtlarında öncelik sırasına uyulmayarak hatalı işlemler yapılmıştır:

“Denetimler sırasında, tahakkuk etmemiş bir alacağın tahsil edilmesi kadar tahakkuk etmemiş yani kayıtlara borç olarak girmemiş bir borcun ödenmiş görünmesi de Müessesenin parasal sonuçları olan faaliyet ve işlemleri ile muhasebe kayıtlarının birbirini doğrulamadıkları ve muhasebe kayıtları yanıltıcı bilgi vermekte ve denetimi zorlaştırmaktadır.” (2019 Raporu)

14- Solunabilir ve Patlayabilir Tozla Mücadele

 (2017 Raporu): Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadelede zaman zaman mevzuatta belirtilen maruziyet eşik değerlerin aşılması solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele;

 (2018 Raporu): Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadelede zaman zaman mevzuatta belirtilen maruziyet eşik değerlerin aşılması,

 (2019 Raporu): Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele kapsamında alınan önlemlerde aksamalar olması.

Bartın Amasra maden ocağı faciası, temelde bu başlıkta yer alan “solunabilir ve patlayabilir tozlarla” alakalıdır. Grizu faciası denilen metan gazı patlamasına ilişkin maden ocağında geçmiş dönemle ilgili herhangi bir bulgunun, verinin Sayıştay raporunda olup olmadığı konumuz açısından önemlidir.

Raporları incelerken dikkat çeken nokta, Sayıştay’ın bulgular, tespitler ve öneriler bölümünde yer verdiği, dikkat çektiği birçok konunun patlama ile alakası olduğu gerçeğidir. Raporlardaki zamansal boyuta bakıldığında maden ocağı sanki kaderine terk edilmiş gibidir.

Eğer 2020-2022 döneminde Amasra maden ocağında gerekli yenilemeler yapılmamış ve gerekli tedbirler alınmamış ise bu 3 Sayıştay raporuna göre maden ocağındaki 2022 Grizu patlamasına adım adım giden bir sürecin var olduğu görülmektedir. Kurumda yol boyu yapılan ölçümler buna işaret etmektedir: 

“2017 yılında Müessese işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim Başmühendisliğince (…) yeraltındaki değişik işyerlerinden alınan toplam 59 toz numunesinden; ayaklardan alınan 25 toz numunesinin ortalamasının 1,78 mg/m³, lağımlardan alınan 10 toz numunesinin ortalamasının 1,07 mg/m³, tabanlardan alınan 4 toz numunesinin ortalamasının 1,40 mg/m³ olduğu, nakliyat işyerlerinden alınan 17 toz numunesinin ortalamasının 1,45 mg/m³ olduğu, bacalardan alınan 2 toz numunesinin ortalamasının 1,74 mg/m³ olduğu Müessese ortalamasının ise 1,53 mg/m³ olduğu ve bu değerin 2017 yılında kurum ortalamasına (1,56) yakın olduğu görülmüştür.

Müessese işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca yapılan toz ölçüm sonuçlarından zaman zaman pek çok işyerinde ilgili Yönetmelik maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³ değerinin aşıldığı görülmektedir.

Toz ölçüm sonuçlarına ait çizelgeler incelendiğinde;

25.04.2017 tarihinde 2. Kartiye -236/-300 kuzey tavan damar ayak başında tahkimat ve temizlik çalışması esnasında alınan örneğin 3,44 mg/m³ toz içerdiği,

30.01.2017 tarihinde 2. Kartiye -300 kuzey kalın damar baca vantüp dönüşünde posta alımı esnasında alınan örneğin 2,81 mg/m³ toz içerdiği,

18.12.2017 tarihinde 2. Kartiye -236/-300 kuzey tavan damar ayak başında tahkimat çalışması esnasında alınan örneğin 2,73 mg/m³ toz içerdiği, bunlar gibi birkaç örnek daha verilebileceği görülmüştür.” (2017 Raporu)

Yukarıdaki 25.04.2017, 30.1.2017, 18.12. 2017 tarihlerinde yapılan toz ölçümlerinin sırasıyla, 3,44 mg/m³, 2,81 mg/m³ ve 2,73 mg/m³ olup “Tozla Mücadele Yönetmeliği’nin, 9. Maddesinde” müsaade edilen 2,4 mg/m³ doz sınırının üzerindedir. Bu durumda bu değerin altına düşünceye kadar o iş yerinde işçi çalıştırılamaz:

“Tozla Mücadele Yönetmeliğinin, 9. Maddesi: “Toz yoğunluğu maruziyet sınır değerinin (2,4 mg/m³) üstünde olan işyerlerinde üretime yönelik olarak işçi çalıştırılamaz, bu gibi işyerlerinde toz oluşumunun önlenmesi veya tozun bastırılması yöntemleri ile toz yoğunluğunun sınır değerinin altına düşürülmesi çalışmaları yapılır. Toz bastırma çalışmaları sonucunda toz ölçümü yenilenir, toz yoğunluğu sınır değerinin altına düştüğü tespit edildiğinde çalışmalara izin verilir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)

Kömür madenlerinde kömür kazısı ve nakli sırasında kömür tozları oluşmakta ve bunlar havalandırma yolu ile bütün ocağı dolaşarak galeri yüzeylerinde birikmektedir. “Tane boyu 200 meşh (76 Mikron) den ufak tozların %80’ini patlayabilir özelliktedir ve meydana gelen bir patlamaya iştirak etmektedir”. Ayrıca Solunabilir toz konsantrasyonunun artması çalışanların sağlığını olumsuz etkilemekte, hastalıklara sebebiyet vermektedir. Bu nedenlerden dolayı kömür tozlarının bu hareketine mani olmak için aşağıdaki tedbirler alınmak zorundadır:

• “Olası patlamaların yayılmasını önlemek amacıyla kömür tozu olan yerlere taş tozu serpilerek patlayıcı tozlar nötralize edilmelidir,

• Tozlanmaya uygun damarlarda arına su enjeksiyonu yapılmalıdır,

• Kömürün taşınması sırasında aktarma noktalarına yeterince su fisketeleri yerleştirmeli ve şartlara bağlı olarak gerekirse sayısı artırılmalıdır,

• Tozlu sahalar sürekli yıkanarak toz birikmesine fırsat verilmemelidir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)

2017 Raporuna göre yasal olarak “müessesede solunabilir ve patlayabilir tozla” mücadele amacıyla olması gereken malzemeler” müessesede mevcuttur. Buna rağmen ocakta meydana gelen 2017 yılındaki meslek hastalıkları ve iş kazaları ile ilgili tazminatlar 2016 yılına göre artış göstermiştir:

“…Müessesede 2016 yılında ödenen meslek hastalığı tazminatının 680.529,57TL, iş kazası tazminatının 623.293,18 TL olduğu görülmüştür.”

…Müessesede 2017 yılında ödenen, meslek hastalığı tazminatının önceki yıla göre %34 oranında artışla 911.073,00 TL’ye, iş kazası tazminatının da önceki yıla göre %55 oranında artışla 964.370,61 TL’ye yükseldiği görülmüştür.”  (2017 Raporu)

2017, 2018, 2019 raporlarında aynı değerlendirmeler yapılmakta ve kuruma aşağıdaki öneride bulunulmaktadır:

“Öneri: Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadelede;

- Toz oluşumunun engellenmesi ve kaynağında tozun bastırılması için kurulan tesisat, fisketeler ve alınan diğer önlemlerin hareketli ortamda sürekli kontrol edilerek güncellenmeleri ve bunların sürekli çalışır durumda tutulmaları,

- Patlayabilir tozla mücadele için öngörülen miktarda taş tozu serpilmesine özen gösterilmesinin yanı sıra gerekli diğer tedbirlerinde alınması,

- Dünya madenciliğinde yaygın olarak kullanılan, uygulama yöntemi kolaylığı bulunan ve malzemenin etki süresinin uzun olduğu sulu toz bastırma yöntemlerinin araştırılması,

- İş Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine titizlikle uyulması, bu doğrultuda gereken her türlü önlemin alınması önerilir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)

Burada en dikkat çekici olan, olası tehlikelere karşı daha gelişmiş, ileri teknoloji gerektiren yöntemlerin kullanılması bağlamında “Dünya madenciliğinde yaygın olarak kullanılan, uygulama yöntemi kolaylığı bulunan ve malzemenin etki süresinin uzun olduğu sulu toz bastırma yöntemlerinin araştırılması” önerisinde bulunulmasıdır.

Bunun anlamı, bizdeki yöntemlerin daha eski ve daha etkisiz olduğudur.

2018 Raporuna göre de İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca yapılan toz ölçümlerinde müsaade edilen 2,4 mg/m³ toz değeri zaman zaman aşılmıştır:

“…Her ne kadar yıl ortalaması 1.32 mg/m³ olsa da alınan önlemlere rağmen dinamik ortamda zaman zaman ilgili yönetmelik maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³ değerinin aşıldığı görülmektedir.

Toz ölçüm sonuçlarına ait çizelgeler incelendiğinde;

20.09.2018 tarihinde 1. Kartiye -236/-300 ayakta 18,5 kWa ünite değişimi ve

temizlik çalışması esnasında alınan örneğin 3,11 mg/m³ toz içerdiği,

21.06.2018 tarihinde 2. Kartiye -300 güney tavan damar ayak başında tahkimat çalışması esnasında alınan örneğin 3,43 mg/m³ toz içerdiği,

15.06.2018 tarihinde hazırlık -300 2. Rekup lağımı içinde ayak diplerine malzeme ve boş araba verilmesi esnasında alınan örneğin 3,06 mg/m³ toz içerdiği, bunlar gibi birkaç örnek daha verilebileceği görülmüştür.

Yukarıdaki 20.09.2018, 21.06.2018 ve 15.06.2018 tarihlerinde yapılan toz ölçümleri sırasıyla, 3,11 mg/m³, 3,43 mg/m³ ve 3,06 mg/m³ olup “Tozla Mücadele Yönetmeliğinin, 9. Maddesinde” müsaade edilen 2,4 mg/m³ doz sınırının üzerindedirler. Daha da önemli olan, 2017 yılındaki toz değerlerinden yüksek olmuş olmalarıdır. 25.04.2017, 30.1.2017, 18.12. 2017, sırasıyla, 3,44 mg/m³, 2,81 mg/m³ ve 2,73 mg/m³.

2018 Raporuna göre yasal olarak “müessesede solunabilir ve patlayabilir tozla” mücadele amacıyla olması gereken malzemeler” müessesede mevcuttur. Buna rağmen 2018 yılında meslek hastalıkları için 101.607,03TL iş kazaları için 622.955,19 TL tazminat ödenmiştir.

2018 Raporunda gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra kuruma, yukarıda yer verdiğimiz 2017 yılındaki öneri aynen tekrarlanmıştır.

2019 Raporunda “gerekli tedbirler alınmış olmasına rağmen “İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca yapılan toz ölçümlerinde” yasal olarak müsaade edilen 2,4 mg/m³ toz değerinin zaman zaman aşıldığı ifade edilmekte, alınan tedbirlerin yeterli olmadığı belirtilmektedir:

“…Ancak, Müessese yeraltı işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca 2019 yılı toz ölçüm sonuçlarına ilişkin düzenlenen çizelgeler incelendiğinde alınan önlemlere rağmen zaman zaman Tozla Mücadele Yönetmeliğinde belirtilen “%5 ve daha az SiO2 içeren kömür tozları için maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³” değerinin aşıldığı görülmektedir.

20.02.2019 tarihinde B Hazırlık Baş Mühendisliği -300 güney kalın damar baca girişinde posta alımı, bağ ve tahkimat çalışmasında alınan örneğin 3,41 mg/m³ toz içerdiği,

22.07.2019 tarihinde 1. Kartiye -236/-300 güney tavan damar mekanik ayakta alınan örneğin 2,76 mg/m³ toz içerdiği,

Müessesede solunabilir tozla mücadele çalışmalarının alınan önlemlere rağmen zaman zaman aksadığı, hareketli ortamda meydana gelen arızalara zamanında müdahale edilemediği, tozla mücadelenin devamlılık arz edecek şekilde tam anlamıyla yapılamadığı görülmüştür.”

2019 Raporunda “Toz konsantrasyonu nedeniyle meslek hastalığına yakalanan işçilerin açtıkları davalar neticesinde Müessesenin 2015 yılında 942.176,82 TL, 2016 yılında 680.529,57 TL, 2017 yılında 911.073,00 TL, 2018 yılında 101.607,03 TL, 2019 yılında 361.795,29 TL meslek hastalığı (pnömokonyoz) tazminatı ödediği” ifade edilmektedir.

Bu da yol boyu alınması gereken tedbirlerin gereğince alınmadığı gerekli iyileştirmelerin yapılmadığı anlamına gelmektedir.

2019 Sayıştay raporunda, 2017 ve 2018 raporlarında yer almayan, “metan gazı birikimine”, “grizu patlamalarına” dikkat çekilerek gerekli uyarılarda bulunulmakta ve alınması gereken tedbirlere özel vurgu yapılmaktadır:

“Öte yandan, yeraltı kömür ocaklarında boyutları büyük olan facialara yol açan patlamaların ilk akla gelen nedeni kömür tozu patlamasıdır. Bir toz patlamasının olması için havada askıya geçmiş kömür tozu bulutunun bir ateşleyici kaynakla temasa geçmesi gerekmektedir. Bu koşulun çok kolay oluştuğu durumlar grizu patlamaları ve patlayıcı maddelerle yapılan ateşlemeler olmaktadır.

Patlayıcı nitelikteki bu tozların nötralize edilmesi ve olası patlamaların yayılmasını önlemek amacıyla taş tozu serpilerek ortamda biriken tozların etkisizleştirilmesinin yanı sıra tozlanmaya uygun damarlarda arına su enjeksiyonu yapılması ve kömürün taşınması sırasında aktarma noktalarına su fisketeleri yerleştirmek suretiyle tozlu sahaların sürekli yıkanarak toz birikmesine fırsat verilmemesi gerekmektedir.” (2019 Raporu)

Ocaklarda açığa çıkabilecek toplam metan gazının tahmin edilmesi, ocak havasına karışacak metan gazının iş güvenliği açısından risk oluşturmaması, havalandırma hesaplarının yapılması, metan drenajının gerekli olup olmadığının belirlenmesi için 2019 yılında “Amasra Müessesesinde 5 adet damarın gaz içerikleri tespit edilmiştir.”

 


Tablo 1: Amasra Müessesesi Kömür Damarlarının Gaz İçeriği, 2019.

 


Kömür ocaklarında ani gaz püskürmelerinde etkin olan faktörler, genel olarak, “1- Gaz içeriği, 2- Jeolojik yapı, 3- Gerilme koşulları, 4- Malzeme” özellikleridir.

2019 Raporunda yukarıdaki ölçüm sonuçlarına ilişkin tablo verildikten sonra gaz püskürmesi tehlikesine özel olarak dikkat çekilmektedir:

“…Gaz içeriği (metan)>8 m³/ton, permeabilite<2 md, mekanik dayanım<en düşük asal gerilim gibi, belirli spesifik özelliklere sahip olan kömür damarlarının gaz püskürmelerine daha yatkın oldukları bilinmektedir.” (2019 Raporu)

2017, 2018 Raporlarında yer verilmeyen bu konuya, 2019 raporunda yer verilmiş olmasının sebebi, kömür ocağında inilen mesafenin, “anı gaz degajı” ve  “grizu patlamalarına” sebebiyet verebilecek olan -300m ve daha derin mesafe olmuş olmasından dolayıdır. Bu nedenle de Raporda “Kurum Degaj Yönergesi” hükümlerinin titizlikle uygulanması” istenmektedir:

“2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Bu nedenle müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra “Kurum Degaj Yönergesi” hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir.” (2019 Raporu)

2019 Raporunda gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra kuruma, yukarıda yer verdiğimiz 2017 ve 2018 yıllarında yapılmış olan öneri aynen yapılmıştır.

2019 Raporunun sonuç bölümünde, Amasra Taşkömürü İşletmesi’nin 2019 yılında 99.956.213,29 Türk Lirası zarar ettiği belirtilmektedir. Ayrıca sonuç kısmında olası tehlikelere dikkat çekilmekte, gerekli tedbirlerin alınması istenmektedir:

“Müessesede son yıllarda üretimi olumsuz etkileyen, belirgin bir şekilde düşmesine neden olan başlıca etkenler arasında;

- Emeklilikler nedeniyle işçi sayısında görülen azalma, bu azalmayı dengeleyecek düzeyde toplu işçi alımına izin verilmemesi, üretime yardımcı sanatlardaki işçi açığının zorunlu olarak geçici/daimi sanat değişiklikleri ile pano ayak üretim işçilerinden giderilmesi,

- Ayaklara yeterli sayıda işçi tertip edilememesi, ayak çalışma boyu oranlarının %50 seviyelerine düşmesi,

- Mekanize kazı sisteminin çalışmasına uygun pano hazırlıklarının gecikmesi,

- Ocakların derinleşmesi ve genişlemesi, derinlik ve genişlik olarak ocak açıklığının fazla olması,

- Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerince tespit edilen bazı noksanlıklar nedeniyle zaman zaman işin durdurulması,

- Metan gazı, CO gazı yükselmeleri (oksidasyon),

- Ayak içi jeolojisi ve tektonik yapıda üretim esnasında karşılaşılan sıkma, fay, damarın incelip kaybolması, aşırı su geliri gibi olumsuzluklar nedeni ile panonun üretim tamamlanmadan terkedilmek zorunda kalması,

- Nakliyat sisteminin rehabilite edilememesi, aktarmalar nedeniyle işçilik ve zaman kayıplarına yol açması,

- 27.04.2015 tarihinden itibaren yeraltı iş yerlerinde 6645 sayılı Kanuna istinaden haftada 5 gün üretim çalışması 2 gün de hafta tatili uygulamasına geçilmiş olması nedeniyle üretim gün sayısının 250’ye düşmesi,

- 23.04.2015 tarih 29335 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 6645 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile 4857 sayılı Kanunun 63. maddesinin 1. fıkrası 3. cümlesi yeraltı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok 7,5, haftada en çok 37,5 saattir şeklinde değiştirilmesi, senelik izin gün sayısının arttırılması,

- 15.11.2015 tarihinden itibaren Kurum yer altı işyerlerinde münavebeli olarak (Gruplu) üretime yönelik Pano Ayak Üretim İşçiliği Sanatında çalışanların, 26. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin İşin Düzenlenmesi başlıklı 18. Maddesine istinaden norm kadroları ile birlikte daimi işçilik statüsüne değişimlerinin yapılması, Son yıllarda giderek düştüğü görülen 2018 yılında 452 kg/yev., 2019 yılında 478 kg/yev. olarak oldukça düşük gerçekleşen satılabilir bazdaki genel toplam iş gücü verimliliğinin artırılmasını sağlayacak teknik ve idari tedbirlerin alınamaması,

- İş disiplininin sağlanamaması, devamsızlıklar ve ücretsiz istirahat izinlerinin artması, işçi ve diğer çalışanların motivasyonlarının bozulması,

- Enerji kesintileri vb. teknik ve idari hususlar ilk planda sayılabilir.”

Sonuç: 2017, 2018, 2019 Sayıştay Raporlarında Dikkat Çekilen Tehlikelerle İlgili 2020-2022 Döneminde Neler Yapıldığı Kamuoyuna Açıklanmalıdır

Bartın Amasra maden ocağında meydana gelen patlamada 41 kişi ölmüş, 11 kişi de yaralanmıştır. Böyle bir patlamanın meydana gelmesinin sebepleri, gerçekçi bir şekilde araştırılmak zorundadır. Hak ve adalet olgusu, araştırmanın merkezinde yer almalıdır. Eğer gerçekçi davranılmaz, mesele sadece bir kaza olarak nitelendirilip geçiştirilirse, gelecekte daha büyük bedeller ödenebilir. Olayla ilgili değişik ihtimaller söylenebilir:

• Gerekli yasal ve teknik tedbirler alınmadığı için patlama meydana gelmiştir.

• Gerekli tüm yasal ve teknik tedbirler alındığı hâlde önceden öngörülemeyen bir nedenle patlama meydana gelmiştir.

• Bir sabotaj yapılmıştır.

• Çalışan personelin ihmali ve kusuru sonucu bazı sistemler devre dışı bırakılmıştır.

2017, 2018 ve 2019 Sayıştay Raporlarında pek çok soruna, hataya, ihmale ve olası tehlikelere dikkat çekilerek her aşamada önerilerde bulunulmuştur. Buna rağmen 3 yıllık süre içerisinde ciddi bir tedbir alınmamış, sorunlar ve ihmaller ortadan kaldırılmamıştır. Adeta Bartın Amasra maden ocağının sürekli zarar etmesi birileri tarafından istenmiş gibi bir durum ortaya çıkmaktadır! Bu yaklaşım geçmişte özelleştirilmek istenen kurumlarda, yapılarda, tesislerde uygulanan bir yaklaşım olmuştur.

Amasra maden ocağının da böyle olmasını arzu etmemekteyiz. O nedenle 2020-2022 döneminde 2017, 2018 ve 2019 Raporlarında dikkat çekilen, ortaya konan kusur, eksiklik ve ihmaller için neler yapıldığı önemli olmaktadır. 2020-2022 döneminde Amasra maden ocağı için gerekli olan her şey yapılmış ise bu yapılanların tarih ve belge numarası verilerek kamuoyuna açıklanması ve kamuoyunun ikna edilmesi gerekmektedir. Eğer bu yapılmaz ise Kadife darbecilerin istediği ortam meydana gelecek ve var olan gayrimemnun kitleye yenileri eklenecektir.

Raporlarda belirtilen eksikliklerle ilgili her şey yapılmış ya da yapılmaya başlanmış ise o zaman Amasra’daki patlamayla ilgili yukarıda ifade edilen diğer alternatifler için özel çalışma yapılmalı ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Böyle bir çalışmanın yapılıp yapılmadığına önem vermemizin sebebi, 2019 Raporunun “genel değerlendirme” bölümünde yapılmış olan bir tespitten dolayıdır.

Her üç raporda kuruma personel alımında meydana gelen azalmalarının sıkıntılara sebebiyet verdiği, tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine özel vurgu yapılmaktadır. 2019 Raporunda kuruma yeni personel alınarak meydana gelen personel artışından dolayı, üretim azalmasının durdurulduğuna dikkat çekilmektedir:  

“Amasra Müessesesi diğer müesseseler gibi yıllardır, personel açısından bir küçülme yaşamakta, emek yoğun teknikle taşkömürü üretimi yapıldığından ve yatırım ve finansman kararnameleri gereğince, emeklilik veya diğer nedenlerle ayrılan işçi sayısı kadar işçi alınmadığından üretim artışı sağlanamamıştır. Bunun yanında elektrik enerjisi kaynaklarındaki çeşitlilik artışı, demir-çelik sektörünün hammadde girdilerinin ithalat yoluyla sağlanması, dünya taşkömürü arzının artması sebebiyle konjonktürel dalgalanmalar dışında fiyatların da düşmesi sonucunda maliyet artışlarını karşılayacak gelir elde edilememiş ve zararlar da giderek artan şekilde devam etmiştir.

2014-2018 yılları için hazırlanamamış olan Kurum Stratejik Planı en son 2019 -2023 yılları için hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda en son 2019 yılında Kuruma alınan 1.500 işçiden Müesseseye tahsis edilen 152 işçi artışı ve 44 işçinin de ayrılışı ile birlikte ortalama 2.525 işçi ile üretim faaliyetlerin sürmesi sağlanmış ve üretim azalışı durmuştur.” O nedenle, 2020-2022 döneminde, “Amasra Maden Ocağı için iyileştirici ne tür önlemler alınmıştır?” konusu önemli ve anlamlıdır. Bunun kamuoyu ile tarih ve belge sunularak paylaşılması da bunun kadar önemlidir.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...