Bilimsellik maskesi arkasında gizlenen iklim değişikliği raporlarında yer alan ifadeler, o kadar masum olmayıp arkada yürürlüğe sokulmak istenen çok ciddi bir stratejinin ürünüdürler. Bu stratejinin ne olduğunu anlamak için giriş bölümünde verilen makalelerin okunmasında fayda vardır. IPCC’nın yayınladığı raporları, yalnızca kendi başlarına değerlendirmek, öngörülenlere, objektif olgular olarak bakmak bizi çok temel yanılgılara götürebilir. Bu bağlamda iklim değişikliğine ilişkin raporları, dünyada yayınlanmış stratejik amaçlı diğer raporlarla birlikte ele alıp değerlendirmek gerekmektedir.
“Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle
işledikleriniz yüzündendir.” (42 Şûra 30)
“Eğer hak, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes ve her şey bozulmaya uğrardı...” (23 Mü’minûn 71)
Giriş
Dünya, koronavirüs salgını ile uğraşırken dünyanın pek çok
ülkesinde eş zamanlı olarak yangınlar, seller ve depremler olmaya
başlamıştır. Bazı yanardağlar aktif hâle gelmiştir. Dünyada var olan
hükümetler, aynı anda karşı karşıya kaldıkları bu ekolojik durumla mücadele
etmeye, halklarını ve ülkelerini kaostan kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu ekolojik sarsıntı sürecinde dikkat çeken bir nokta, koronavirüs salgınında olduğu gibi bir merkezden büyük bir psikolojik harekâtın eş zamanlı olarak başlatılmış olmasıdır. Dünyanın her tarafında aynı anda başlatılan kampanya, çok ciddi ve merkezî bir psikolojik harekâtın ürünüdür. Âdeta bir merkezden düğmeye basılmış, tüm psikolojik harekât ajanlar, uyuyan hücreler harekete geçirilmiştir. Bu yangın-sel-deprem üçgeninde meydana gelen ekolojik hareketlenme de yürütülen psikolojik harekât, koronavirüs salgını başladığında yürütülmüş olan psikolojik harekâtın daha düşük dozda bir benzeri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, sürecin çok farklı boyutları ile ele alınmasını; sürece etki edebilecek olan tüm faktörlerin/dinamiklerin göz önüne alınmasını gerekli kılmaktadır.
Sular durulduğunda her iki süreçte de yürütülen psikolojik
harekâtın tahribatı ve arkasındaki güçler daha iyi görülecek ve anlaşılacaktır.
Bu denli yoğun psikolojik harekât, arka planda bir şeylerin planlanıp yürürlüğe
sokulmak istendiğinin ciddi bir göstergesidir.
“Küresel dijital dünya düzeni”/“dijital diktatörlük” kurmak
isteyen belli güç merkezlerinin gerek Covid-19 salgını ve gerekse son
zamanlarda meydana gelen olağan dışı ekolojik olaylardan, ister doğal olsun
isterse beşeri kaynaklı olsun, yaralanmak istedikleri/yararlanmak
isteyecekleri; olayları, dünyaya kendi amaçları istikametinde yön ve şekil
vermek için değerlendirip yorumlayacakları asla göz ardı edilmemelidir.
11 Eylül 2001 yılından bu yana (ABD’de İkiz Kuleler’in ABD
derin devleti tarafından vurulması) dünya, yeni şok dalgaları ile bir
şeye hazırlanmak ve ikna edilmek istenmektedir. O nedenle süreç iyi takip
edilmelidir. Dünya hâkimiyeti için ABD, İngiltere, Vatikan,
uluslararası sermaye, Siyonizm, Rusya ve Çin bazen birlikte bazen birbirine
karşı mücadele etmektedir. Uzun zamandan beri ABD’de, Amerikan
Milliyetçileri (WASP’çılar) ile Neocon-Siyonist ittifakı arasında çok
ciddi bir kavga vardır ve bu, dünyanın her tarafına yansımaktadır ve yansımaya
devam edecektir.
Küresel satranç tahtasında çok değişken bir zeminin var
olduğunu göz önüne almak gerekmektedir. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun
belli olmadığı, son derece karmaşık, karanlık ilişkiler zincirinin ortaya
çıktığı, dost ve düşman tanımlamalarının anlık olarak
değişebildiği/değişebileceği göz ardı edilmemelidir. Bir konuda dost/müttefik
olanlar, bir başka konuda birbirine düşman olabilmekte, müttefik olamamaktadır.
Hem koronavirüs vakasına hem de son ekolojik olaylara -dünya
hâkimiyet mücadelesi veren küresel projeler kapsamında; -özellikle “dünya
nüfusunun azaltılması”, “sanayi 4.0” ve “dünyanın dijital dönüşümü”, “küresel
hegemonya” projeleri kapsamında- daha dikkatli bir şekilde
bakmakta fayda vardır. Koronavirüs vakasında başlangıçta, biyolojik
savaş, psikolojik savaş, sosyolojik savaş ve ekonomik savaş birlikte
yürütülmekteydi. Şimdi bu sürece ekolojik savaş süreci de eklenmiştir. Bu
yazı serisinde dünyada meydana gelen son ekolojik olaylar, ekolojik
savaş olarak isimlendirilmekte olup Şer ittifakının küresel
hâkimiyet projeleri kapsamında ele alınarak değerlendirilecektir.
Yangın-sel-deprem üçgeninde meydana gelen
ekolojik olayların, önümüzdeki Kasım ayında İskoçya’nın Glasgow kentinde yapılması
planlanan COP26’da görüşülecek olan IPCCO’nın hazırladığı “İklim
Değişikliği 2021: Fizik Biliminin Temeli” adlı 6. Rapordan önce vuku
bulması, geçmişte vuku bulan olayları göz önüne aldığımızda, çok anlamlı ve
düşündürücüdür. O nedenle Yangın-sel-deprem üçgeninde meydana
gelen ekolojik olayları, farklı boyutlarda ele alıp değerlendirmek istiyoruz:
· İklim değişimi ile ilgili hazırlanan
raporlar ne kadar tarafsız ve özgürce hazırlanmaktadır? Raporlarda dijital
dünya düzeni ya da yeni dünya düzeninin kolayca inşa edilebilmesi için bir
altyapı hazırlama durumu olabilir mi?
· Son ekolojik olaylar (Dünyada ve Türkiye’de
vuku bulan son yangın-sel-deprem ekolojik
olayları), HAARP teknolojisi ile meydana getirilebilir mi?
· Son ekolojik olayların, “Neocon, Evanjelik,
Siyonist” ittifakının “Tanrıyı kıyamete zorlamak” projesi ile bir ilişkisi
var mı?
· Son ekolojik olaylar, dünyadaki kadife darbeleri organize eden beyin takımı (Soros ekibi) tarafından kullanılmakta mıdır? Bu olaylar, Türkiye’de Boğaziçi kadife darbe süreci bağlamında Şer İttifakı tarafından değerlendirilmiş midir? Değerlendirilmekte midir?
3. Dünya Savaşı çıkararak kurmak istedikleri “yeni dünya düzenini”, biyolojik savaş (koronavirüs salgını), ekolojik savaş (doğal olmayan sel, yangın-deprem-yanardağ patlaması…) üzerinden başlattıkları psikolojik harekât/savaş aracılığıyla kurmak istiyor olabilirler. O nedenle bu yazı serisinin amacının daha iyi anlaşılabilmesi için daha önce Umran dergisinde yazdığımız makalelerin okunmasında fayda vardır.[1]
Sosyal Hadiseleri, Salgın Hastalıkları, Deprem, Sel, Yangın, Kıtlık, Yanardağ Patlaması Gibi Büyük Olayları Değerlendirmek
Sosyal hadiseleri, salgın hastalıkları, deprem, sel, yangın,
kıtlık, yanardağ patlaması gibi büyük olayları değerlendirmede,
genelde iki ihtimal göz önüne alınmaktadır:
· Birincisi; deprem, sel, yangın, yanardağ
patlamaları ve salgın hastalıklar gibi büyük hadiseler, Allah’ın insanlığa bir
ikazı, uyarısıdır. Olaylar, ilahi iradenin mutlak müdahalesi ile olmaktadır.
· İkincisi ise; bir ülkenin/devletin/insan unsurunun, başka bir ülkeyi/devleti/insan unsurunu dize getirmek, teslim almak, mahvetmek için kullandığı bir savaş türüdür. Bu anlamda olaylar insan eliyle meydana getirilmektedir.
Her iki durumda da hadise, Allah’ın iradesi ve bilgisi
dâhilinde vuku bulmaktadır. Allah’ın izni, müsaadesi olmadan hiçbir şeyin vuku
bulma, hareket etme güç ve iradesi olmayacağını, olamayacağını göz önüne alarak
vuku bulan olayları, vakaları değerlendirmek gerekmektedir. Birinci
ihtimalde olaylar Allah’ın doğrudan “ol demesi” ile
ya da görevli meleklerin müdahalesi ile
gerçekleştirilirken; ikinci ihtimalde olaylar, aracı olarak
İblis/İblis’in yolundan gidenler kullanılarak gerçekleştirilmektedir. İblis’in
Hz. Âdem’i saptırması (büyük imtihan), Samiri’nin Hz. Musa’nın kavmini saptırma
girişimi bu anlamda önemli iki örnektir.
Samiri olayının, bugüne tekâbüliyet açısından ana hatları ile ele alınıp değerlendirilmesinde ve üzerinde tefekkür edilmesinde fayda vardır:
(Allah):
“Ey Musa, seni kavminden çabucak ayrılıp gelmeye sevk eden nedir?”
Dedi ki: “Onlar arkamda izin üzerindedirler, hoşnut
kalman için, sana gelmekte acele ettim Rabbim.”
Dedi ki: “Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den
geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.”
“…Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi
ki: “Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Size (verilen) söz
(ya da süre) pek mi uzun geldi? Yoksa Rabbinizden
üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana
verdiğiniz sözden caydınız?”
Dediler ki: “Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden
dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler
yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı.”
Böylece onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli
döküp-çıkardı, “İşte, sizin de ilahınız, Musa’nın da ilahı budur; fakat
(Musa) unuttu.” dediler.
“(Musa) Dedi ki: “Ya senin amacın nedir ey Samiri?”
Dedi ki: “Ben onların görmediklerini gördüm, böylece
elçinin izinden bir avuç alıp onu atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim
hoşa giden (bir şey) gösterdi.”
“Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hak ettiğin ceza: “Bana dokunulmasın”) deyip yerinmendir.” Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız.” (20 Tâ-Hâ 83-88, 95-97)
Hz. Musa yaklaşık 200 yıl köle olarak yaşamış bir toplumun,
köleleşmiş psikolojisini göz önüne almadan, onlara özgür düşünme ve yaşama
iradesini kazandırmadan, toplumsal değişim yasalarını ihmal ederek, kavmini
kardeşine bırakarak Allah’ın huzuruna gitmesi, ilahi sünnetin değişik
bir ihlali olduğundan Allah, Hz. Musa’yı ve Hz. Musa’nın şahsında tüm
iman edenleri imtihan etmekte, eğitmekte ve onlara yol göstermektedir. Bu
konuda kullanılan insan unsuru sapmış, azmış, yoldan çıkmış, kibirlenmiş Samiri’dir.
Gelecek kuşaklara örnek olması açısından Hz. Musa, Hz. Harun ve toplum Samiri üzerinden
imtihana tabi tutulmuştur.
Bugün “küresel dijital diktatörlük” kurmak
isteyenlerin, sosyolojik, biyolojik ve ekolojik savaş aracını kullanmaları,
Samiri’nin yapmak istediği ile aynı olup başta iman edenler olmak üzere tüm
insanlık “Neocon, Evanjelik ve Siyonist” ittifakı üzerinden çok ciddi bir
imtihana tabi tutulmaktadır. Olayın bu boyutunu, öncelikle iman
edenlerin görmesi, ona göre konumlanmaları ve gereğini yapmaları gerekmektedir.
Bu noktada tüm iman edenlerin, Allah’ın her şeyi bir
kanuniyete göre hak olarak yarattığına ilişkin Kur’ân ayetlerini hatırlamasında
ve gereğini yapmasında fayda vardır:
“Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader/ölçü/kanuniyet ile
yarattık.” (54 Kamer 49)
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla karada
ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye, Allah
onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.
De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha
öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik
olanlardı…” (30 Rûm 41-42)
“Yeryüzünde kibirlendiler ve kötülük tezgâhladılar.
Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp kuşatmaz. Öncekilerin
başına gelenlerden (sünnetinden) başkasını mı
bekliyorlar? Allah’ın yol ve yasasında (sünnetinde) kesinlikle bir
değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm bulamazsın.
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, böylelikle kendilerinden
öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar, kuvvet
bakımından kendilerinden daha da şiddetliydiler.” (35 Fâtır 43-44; Bk.
17/77; 18/55; 33/38,62; 40/85; 48/23)
Bugün küresel bazda meydana gelen ekolojik ve biyolojik
olaylar, görüntüsü ve tezahür şekli nasıl olursa olsun, Allah’ın farklı
kanuniyetlerinin devreye girmesinin bir sonucudur. Son iki yılda meydana
gelen biyolojik ve ekolojik vakalar, Samiri olayı göz önüne
alınarak değerlendirilmelidir. Duygusal, anlık analizlerden, yorumlardan
kaçınmamız gerekir.
İki ihtimalden hangisi gerçekleşmiş olursa olsun yukarıda
yol boyu ifade ettiğimiz projelerin sahiplerinin bir dünya geleceği
tasavvuru vardır. Bunun için de ya “kaos” ortamını bizzat
çıkarmışlar ya da çıkan kaos ortamından yararlanmak, insanlığı kendi amaç ve
stratejileri istikametinde yönlendirmek, şekillendirmek
istemişlerdir/istemektedirler.
Yol boyu istikamet kayması olmaması için kaostan medet umanların, dünya hakimiyet mücadelelerinde kaos dönemlerini bilerek, isteyerek meydana getirdikleri ya da meydana gelen kaos ortamını kendi menfaatleri istikametinde kullanmak istedikleri/isteyecekleri gerçeğini unutmamız gerekmektedir.
Ekolojik Savaş
21. yüzyıl öncesinde savaşın “evrensel kümesinin” adı “klasik sıcak savaş” iken; 21. yüzyılda savaşın evrensel kümesinin adı “sosyolojik savaştır”. Diğer savaş türleri, sosyolojik savaşı kazanabilmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda, “klasik sıcak savaş”, “soğuk savaş”, “psikolojik savaş”, “biyolojik savaş”, “kimyasal savaş”, “asimetrik savaş”, “ekonomik savaş”, “politik savaş”, “iç savaş”, “gayrı nizami harp”, “sosyolojik savaş” evrensel kümesinin alt kümeleridir.[2] Bugün gelinen süreçte, yaşanan olayları göz önüne alarak savaşın evrensel kümesine, ekolojik savaş ve genetik savaş alanlarını da eklemek gerekmektedir. Bu nedenle bugün küresel düzlemde yürütülen biyolojik, ekolojik, genetik ve psikolojik savaş sosyolojik savaş amaçlıdır. Öyleyse; Bu sosyolojik savaşın ana amacı ve hedefi nedir? Yol boyu bu sorunun hatırlanması; ona göre sorgulanma yapılması gerekmektedir.
Ekoloji ile İlgili Bazı Tanımlar[3]
Ekoloji: “canlı varlıkları çevre şartları
içinde ele alan ilim dalı, çevre bilimi.”
Ekolojik: “ekoloji ile ilgili, çevre
bilimiyle alakalı.”
Ekolojik Denge: “belli bir çevrede
yaşayan canlılarla fiziki çevre arasında var olan tabii denge.”
Ekolojik Ortam: “canlılar arasındaki
bağlantıların, ilişkilerin kurulduğu yer, çevre.”
İklim: 1. Bir yerin hava olayları,
soğukluk, sıcaklık, güneş alma durumu vb. şeylerin umumî (genel) hâli; bir
yerin hava şartları; soğuk iklim, ılıman iklim; 2. Ülke, memleket, kıta; eski
coğrafyada dünyanın bölündüğü yedi parça (yedi iklim).”
Atmosfer: “dünyanın etrafını kuşatan ve
birçok farklı gazın karışımından oluşan, 900 km kalınlığındaki bir tabaka”
olup Atmosfer, Tropesfer, Stratosfer, İyonosfer, Egzosfer, Mağnetosfer alt
katmanlarından oluşmaktadır.[4]
Troposfer: “atmosferin yeryüzüne en yakın
tabakası olup kalınlığı 8 ile 18 km / 10-20 km arasında değişmektedir. Bütün
hava olayları burada oluşmakta, su, bu tabakada bulunmaktadır. Bu tabakada
hava %21 civarında oksijen ihtiva eder, geri kalanın çoğu azottur.
En üst kısmında sıcaklık yaklaşık -50 derecedir. Yeryüzüne yaklaştıkça sıcaklık
artar. Dünyadaki hava koşullarını oluşturan bütün öğeler bu katmanda bulunur.”
Stratosfer: “50-80 km yüksekliğe kadar
uzanır. Güneşten gelen pek çok zararlı ışının dünya yüzeyine ulaşmasını
engelleyen Ozon gazı bu tabakada bulunur. Ozon gazı, stratosferin
içinde ayrı bir tabaka oluşturur. Bu gaz, Güneşten gelen bazı zararlı ışınları
/ yüksek enerjili güneş ışınlarını soğurarak bu katmanın ısınmasına neden olur.
Zararlı ışınların yeryüzüne gelmesini engeller. Sıcaklık stratosferin en üst
kısmında yaklaşık “0” derecedir.
İyonosfer: “Mezosfer ve termosfer denilen
iki tabakadan oluşur. Bu tabakalarda zararlı güneş ışınlarını soğuran gazlar
bulunmaktadır.
Termosfer: Güneşten gelen bazı zararlı
ışınları soğuran gazlar içerdiğinden daha sıcaktır. Yerden yaklaşık 450 km
yüksekliktedir.
Mezosfer: Yüksekliği 80 km olup en soğuk
kısmı en üst kısmıdır.”
Egzosfer: “Üst sınırı yerden 900 km
yükseklikte olan ve hava yoğunluğunun çok düşük olduğu bir tabakadır.”
Mağnetosfer: “Dünya ile uzay arasındaki
sınırı belirleyen ve hiçbir gazın olmadığı atmosferin en üst tabakası /
katmanıdır. Uzaydan gelen birçok parçacığın dünyanın atmosferine girmesini
engeller.”
Hava Basıncı: “Atmosferin dünya yüzeyine uyguladığı ağırlık kuvvetine denir.”
Küresel Isınma ve Etkileri
“Küresel ısınma, çeşitli kimyasalların aşırı kullanılması
yüzünden doğanın dengesinin bozulması ve buna bağlı olarak buzulların
erimesi ve iklimlerin değişmesi” olarak tanımlanmaktadır.”[5]
Güneş sisteminde, sistemin bir bütün olarak hareket
edebilmesi için tüm dinamikler, etkenler arasında optimal (en uygun) bir ilişki
ve denge vardır. Güneş etrafa değişik dalga boylarında ışın yaymaktadır.
Güneş’ten gelen kısa dalga boylu radyasyonun/elektromanyetik dalgaların/(Güneş
ışınımı) bir kısmı yeryüzüne kadar ulaşıp yeryüzü tarafından emilmektedir. Bir
kısmı da atmosferin alt tabasında (troposferde) emilmektedir. Güneş’ten gelen
ışınımın bir kısmı, yeryüzünde ve Troposfer tabakasında emilmeden yansıyarak
uzaya geri dönmektedir. Şekil 1’de Güneş’ten yeryüzüne gelen güneş ışınımının,
değişik katmanlarla, okyanus, bulut vs. gibi bileşenlerle yaptığı etkileşim
görülmektedir. Yeryüzünde ve Troposferde emilen enerji, Atmosfer ve okyanustaki
dolaşımlar aracılığıyla yeryüzüne dağılmakta ve “uzun dalgalı yer
ışınımı” olarak Atmosfere geri verilmektedir. Bu uzun dalgalı ışınımın
önemli bir bölümü, tekrar Atmosfer tarafından emilmektedir. Daha sonra emilen
bu ışınım “Atmosfer ve okyanus dolaşımıyla daha az güneş enerjisi alan orta ve
yüksek enlemlerde kullanılmaktadır.” “Yeryüzünden uzun dalga boylu kızıl ötesi
ışınım yayılmaktadır. Bunların bir kısmı, sera gazları ve bulutlarca emilmekte
ve yeniden salınmaktadır. Bunun sonucunda yeryüzü ve alt Atmosfer
tabakası ısınmaktadır.”[6]
Normal şartlar altında fıtrat düzeninde, güneş sisteminde her şey insan ve canlıların hayatını dünyada devam ettirecek şekilde ayarlanmış, bütün bileşenler, etkenler arasında optimal (en uygun) bir ilişki ve denge vardır. Sistemin bileşenleri arasındaki ilişkinin herhangi bir şekilde bozulması, sistemin anormal çalışmasına, kurulu düzenin, dengenin bozulmasına sebebiyet vermektedir. Bu açıdan meseleye baktığımız zaman yer/Atmosfer sistemine giren kısa dalga boylu güneş enerjisi ile geri salınan uzun dalga boylu yer ışınımı arasında bir denge mevcuttur. Bu yaratılış yasası olup Sünnetullah’ın bir yansımasıdır. Bu dengenin herhangi bir şekilde bozulması küresel ısınmaya sebebiyet vermektedir.
Sera Etkisi
Atmosferde var olan gazlar, Güneşten gelen yüksek enerjili
ısı dalgalarını geçirmekte, dünyanın yaydığı ısıyı da içerde tutmaktadırlar.
Dünya, yakalanan ısıyı soğurarak mevcut sıcaklığını muhafaza etmektedir.
Dünyanın sıcaklığını bu şekilde koruması, dengede tutması işlemine sera
etkisi denmektedir[7]. Sera etkisi olmasaydı yeryüzündeki ortalama sıcaklık -150C
olurdu.
Karbondioksit ve su buharı temel sera gazı olarak
isimlendirilmiştir. Bunların yanı sıra kloroflorokarbonlar, diazotmonoksit ve
metan gibi gazlar, sıcaklığı tuttuklarından dolayı sera gazı olarak
isimlendirilmişlerdir. “Bu gazlar, güneşten gelen yüksek enerjili ışınların
yeryüzüne ulaşıp ısınmasına izin verirler; ama yeryüzünden yansıyan düşük
enerjili ışınları da soğururlar. Daha sonra da bütün yönlere daha düşük
enerjili ışınlar olarak yayarlar. Bu ışınların bir kısmı daha çok ısı alarak
yeniden yeryüzüne ulaşır.” [8]
“Ortalama şartlarda, yer/Atmosfer sistemine giren kısa dalga
boylu güneş enerjisi ile geri salınan uzun dalga boylu yer ışınımı arasında
bir denge vardır. Bu denge Sera gazı miktarı tarafından tayın
edilmektedir. Bu dengeyi bozan herhangi bir etmen, sera gazlarının olması gerekenden
daha fazla olacak tarzda artması gibi, iklim değişimine sebep olmaktadır. Bir
başka deyişle “Güneş ışınımı ile yer ışınımı arasındaki bu dengeyi ya da
enerjinin atmosferdeki ve atmosfer ile kara ve deniz arasındaki dağılışını
değiştiren herhangi bir etmen, iklimi de değiştirebilmektedir.”[9] Yerküre’nin ışınım dengesini
bozulmasının iklim üzerindeki en önemli etkisi, Yerküre
sıcaklığını arttırmasıdır (Küresel Isınma).
Şekil 1. Sera etkisinin şematik gösterimi (WHO,
1996’ya göre Türkeş ve arkadaşları,
1999b) ( İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2532 – ÖİK: 548, Ankara, 2000)
Fıtrat/yaratılış yasalarına uygun olarak atmosferdeki sera gazı miktarları yeryüzündeki canlıların en iyi bir şekilde yaşayabilmeleri için optimal değerlerdedir. Sera gazları diye isimlendirilen Karbondioksit, su buharı, kloroflorokarbonlar, metan ve diazotmonoksit gibi gazların hem atmosferde belli oranlarda olması hem de birbirlerine göre oranlarının değişmemesi gerekmektedir. Bu ikili dengenin bozulması, yeryüzünde ve atmosferde soğurulan ve yansıtılan güneş ışınları oranlarının değişmesine; o da küresel ısınmaya ve iklimlerin değişmesine sebebiyet vermektedir. İklimlerin değişmesi, yeryüzündeki canlıların hayatını etkilemekte ve tehlikeye atmaktadır.
Küresel Isınmaya Neden Olan Sera Gazlarının Kaynakları[10]
Küresel ısınmaya neden olan sera gazlarından Karbondioksitler, elektrik
santrallarında ve fabrikalarda yakılan fosil yakıtlardan (kömür, petrol ve
gaz); Metan gazı, çeltik/pirinç tarlalarından, büyükbaş
hayvanlardan ve çöplüklerden; Klorokarbonlar, soğutuculardan
ve aerosol püskürtücülerden; Azotoksitler, egzoz gazları ve tarlalarda
kullanılan gübrelerden açığa çıkmaktadır. Olması gerekenden fazla olan gazlar,
atmosfere karışarak atmosferde optimal olarak var olan karbondioksit, metan
gazı, klorokarbon, azotoksit, su buharı vb. oranlarının değişmesine ve böylece
var olan ekolojik dengenin bozulmasına sebebiyet vermektedir. Orman
yangınları ve çürümüş bitkiler, bataklıklar atmosferdeki karbondioksit ve metan
oranını artırmaktadır.
Dolayısıyla küresel ısınmaya neden olan sera gazı
oranlarının değişimi, farklı enerji elde etme kaynakları, sanayi
(enerji ilişkili ve kimyasal süreçler, çimento üretimi, vb. gibi enerji dışı),
ulaştırma (kara ve hava taşıtları, deniz taşımacılığı, vb. gibi), arazi
kullanımı değişikliği, katı atık yönetimi ve tarımsal (enerji ilişkili
ve anız yakma, çeltik ekimi, hayvancılık, gübreleme gibi enerji dışı)
etkinliklerden kaynaklanmaktadır. Son yıllarda iklim değişimlerinde “uçucu
küçük parçacıklardaki (özellikle sülfat aerosollerindeki) artışlar”[11] etkili olmaya başlamıştır. Bu etkenlerden dolayı her yıl
atmosfere salınan karbon oranı yaklaşık 3,2 milyar ton civarındadır. Bunda
en etkili unsur enerji üretimi için fosil yakıt kullanılması ve sanayi
üretimleridir (Tablo1).[12]
Tablo 1: Ekosistemlere ve sektörlere göre
küresel karbon dengesi (Salım ve Alım, Milyar Ton (İklim Değişikliği Özel
İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2532 – ÖİK:
548, Ankara, 2000, S: 9.)
İklim değişimleri üzerinde dikkate alınmayan, ifade edilmeyen, ifade edilmekten de kaçınılan çok temel bir olgu, G-4, G-5, HAARP teknolojilerinin, uzaydaki uyduların, uydular üzerinden yapılan görüşmelerin, cep telefonlarının, internet teknolojisinin, uzaydaki bazı uydularda var olan güneş panellerinin ve bu panellerin lazer ışınları üretiminde kullanılmasının etkilerinden hiç bahsedilmemesi; bunlar yokmuş gibi yorum ve değerlendirme yapılmamasıdır.
İklim Değişikliğine İlişkin Raporlar
Atmosferde var olan sera gazlarına ilişkin oranların
değişmesi ile meydana gelen küresel ısınmanın en önemli etkisi, canlıların
hayatını normal şartlar altında devam ettirebildikleri optimal iklim durumunun
değişmesi, canlıların hayatında önemli olumsuz etkiler meydana getirmiş
olmasıdır. İklimlerde meydana gelen bu değişimleri, anlamlandırmak ve sorunlara
çözüm bulabilmek amacıyla ulusal ve uluslararası kuruluşlar yol boyu iklimlerle
ilgili değişik araştırmalar yapmışlardır. Bunların ne denli objektif, gerçekçi
olduğu sorgulanabilir. Araştırmayı finanse eden yapıların ve yapanların siyasi,
fikrî eğilimlerine, ülke yönetimlerinde olanların ilişki zincirine, ülkenin o
anki stratejilerine, dünya hâkimiyet mücadeleleri verenlerin öngördükleri
stratejilerine, sahip oldukları iş alanlarına bağlı olarak raporlarda gizlenen
ya da gizlenmek istenen bazı noktalar vardır. Özellikle atmosferi kirleten
etkenleri dile getirmede bu daha etkin bir şekilde görülmektedir.
Burada yapılmış bazı iklim araştırma raporlarından bir kısmı ele alınıp değerlendirilecektir. Önemi dolayısıyla ABD Başkanı Bush zamanında (2000’li yıllarda) Pentagon’un yaptığı bir iklim araştırma raporu, özellikle değerlendirilecektir.
Pentagon’un Küresel Isınma Raporu (1990/2000)
ABD’de Başkan Bush zamanında Pentagon tarafından “Küresel Isınma Raporu” adında bir rapor hazırlanmıştır. Raporun son cümlesi oldukça anlamlı ve düşündürücüdür:[13]
“Yıkım ve Çatışma 2020’den itibaren insanoğlunun yakasına yapışacak. Savaş bir kez daha insan yaşamının günlük bir unsuru olacaktır.”
Yaklaşık 20-25 sene önce hazırlanan bir raporda 2020 yılına özel vurgu yapılması, “savaşların günlük yaşamın bir parçası olacağının” söylenmesi bir tesadüf mü yoksa öngörülen bir stratejinin hayata geçirilmesi mi? Nitekim dünya iki yıldır, bir biyolojik savaşın muhatabıdır; bu savaşın ne kadar devam edeceği, edebileceği bilinmemektedir. Şimdi de buna ekolojik savaş eklenmiştir.
Raporun hazırlayıcılarından Doug Randall’ın yaptığı
açıklamalar üzerinde düşünülmesi gerekmektedir:[14]:
“Küresel ısınma bilimsel bir tartışmanın ötesinde,
ABD’nin birinci dereceden ulusal güvenlik sorunu olarak değerlendirilmelidir.”
“…Bize silahlarını doğrultan bir düşman yok. Düşman
her yerde ve üzerinde kontrol kuramayacağımız kadar küresel.”
“… Bazı ülkeler için inanılmaz sonuçlar doğuracak,
bugün ya da yarın, ne kadar çabuk davranırsak o kadar iyidir, zira felaket ardı
ardına geldiğinde çok geç olabilir.”
Bu rapor, ABD kamuoyundan gizlenmiştir. ABD Çevre Koruma Dairesi uzmanlarından Jeremy Symons bu gizlemenin nedeninin Başkan’ın ilişki zincirinde gizlendiğini ifade etmektedir:
“Bush yönetimi, petrol ve enerji şirketleriyle olan sıkı
bağlarının, Beyaz Saray’ın küresel ısınmayı inkâr etmesini açıklamaya
yettiğini…” Bu ifadeler, aynı zamanda, küresel ısınmanın ana
kaynağının petrol ve enerji şirketleri dolayısıyla ABD olduğunu ortaya
koymaktadır. ABD’nin Kyoto Protokolünü imzalamamasının ana nedeni de
buydu.
Jeremy Symons’u destekleyen benzer bir açıklama, “Dünya
Bankası Hükümetlerarası Küresel Isınma Dairesi” eski başkanı Bob Watson
tarafından yapılmıştır:[15]:
“Küresel ısınma ekonomiyi etkilemeden müdahale etmek
isteyecekler, sonuçta Bush iki makamın sözünü dinler, petrol lobisi ve
Pentagon.”
Greenpeace sözcüsü Rob Gueterbock’un raporla ilgili yaptığı
açıklamada “iklimsel savaşlardan” bahsetmesi ilginçtir:
“Washington’un bir taraftan küresel ısınmayı kategorik olarak reddeden bir Başkan, öbür tarafında ise daha şimdiden iklimsel savaşlara hazırlanan bir Pentagon var.”
Rob Gueterbock’un bahsettiği “iklimsel savaşlardan” ne
kastettiğini, belli boyutları ile anlayabilmek için, Pentagonun, Küresel Isınma
Raporunda ön görülen sonuçlara bakmamızda fayda vardır:[16]
“Hollanda’yı sular kaplayacak: 2007
yılında çıkacak bir fırtına, Hollanda kıyılarını vuracak ve ülkenin geniş bir
bölümü yaşanmaz hâle gelecek. Lahey yok olacak.
Avrupa donacak: 2010-2020 arasında
Avrupa kıtasında ısı 14.5 santigrat derece düşecek. Ancak ABD ve Avrupa
kıtasında, sıcaklığın 350 C dereceyi geçtiği gün sayısı da
artacak. İklimdeki dengesizlik, tarımı ve ülke ekonomilerini
vuracak. İngiltere soğuk ve kurak olacak. İklim Sibirya’ya benzeyecek.
Kıyı kentler tehlikede: Deniz
kabaracak, Kıyılardaki Avrupa kentleri, yükselen suların altında kalacak,
Lahey’le aynı kaderi paylaşacak.
Ülkeler parçalanacak: Hindistan, Güney
Afrika ve Endonezya kuraklık ve açlık yüzünden iç karışıklıkların pençesinde
dağılacak. Kitlesel yağma olayları başlayacak.
Su savaşları çıkacak: Suya sahip olmak
için savaşlar çıkacak. Nil, Tuna ve Amazon nehirleri çevresi, savaş alanına
dönecek.
Nükleer silahlanma yayılacak: Su ve
enerji kaynaklarını korumak için Japonya, Almanya, Kuzey Kore, Güney Kore, İran
ve Mısır nükleer silah geliştirecek.
Yaşamak için savaşılacak: Din,
ideoloji ya da ulusal onur gibi gerçeklere dayanan savaşlar tarihe karışacak,
savaşların tek amacı “hayatta kalmak” olacak.
Kitlesel göçler kapıda: ABD ve Avrupa,
kuraklığın 400 milyon insanı tehdit edeceği Afrika’dan kitlesel göç akınlarıyla
boğuşacak. Zengin ülkeler, göçten korunmak için birer “kale” olacak. İskandinav
ülkelerinden de güneye göç başlayacak. 8200 yıl önce iklim değişikliğinin yol
açtığı dev kitlesel göçün bir benzeri yaşanabilir.
Milyonlarca insan ölecek: 20 yıl içinde, dünyanın doğal kaynaklarının, nüfusu besleme kapasitesi azalacak. Savaş ve açlık nedeniyle milyonlarca insan ölecek, sonunda yeryüzünde doğal kaynakların besleyebileceği sayıda insan kalacak.”
Raporda öngörülen sonuçlara bakıldığında, Rob Gueterbock’un
ABD için belirttiği “İklimsel savaşlara hazırlanan bir Pentagon var.” ifadesi
bir başka boyut ve anlam kazanmaktadır. Raporda bir güç merkezinin ya da güç
merkezlerinin öngördüğü dünya sisteminin inşası için yapılması gerekenlere ya
da vuku bulması gerekenlere özel, anlamlı bir vurgu yapılmaktadır: “Ülkeler
parçalanacak”, “su savaşları çıkacak”, “nükleer silahlanma yayılacak”, “yaşamak
için savaşılacak”, “kitlesel göçler kapıda”, “milyonlarca insan ölecek”. Bütün
bunlar bugün yaşanmaktadır. Bunlar küresel ısınmanın doğal sonucu mu yoksa
Dünya hâkimiyet mücadelesi veren bazı güç merkezlerinin hâkimiyet kurma
mücadelesinde öngörülmüş olanların hayata geçirilmesi mi?
Bugün yaşanan salgın ve yangın-sel-deprem sürecine
bu açıdan bakılmalıdır. Aksi takdirde ödenecek olan bedel çok yüksek olacaktır.
Pentagon’un Küresel Isınma
Raporu’nda etkin olan güç merkezleri kimler olabilir?
ABD’de etkin üç güç merkezi vardır:
1. ABD’nin
21. Yüzyılda da liderliğini devam ettirmek isteyen Amerikan
milliyetçileri,
2. “Tek
dünya devleti”, “tek dünya hükümeti”, “tek hukuk”, “tek para”, “tek merkez
bankası” ve “tek din” diyen Siyonistler,
3. “Tanrıyı kıyamete zorlamak” için kaos çıkarmak isteyen ABD yönetiminde ciddi etkisi olan Neocon, Evanjelik ve Siyonist İttifakı.
Her üç güç merkezinin öngördüğü bir dünyanın inşa edilebilmesi için “kaos ortamına” ihtiyaçları vardır ve bugün de Covid-19 salgını ve yangın-sel-deprem ile bu kaosu oluşturmaya, ülke yönetimlerini başarısız hâle getirip düşürmeye çalışmaktadırlar. Pentagon’un yazmış olduğu İklim Raporu, ABD açısından önemli olup yayınlanmamış olması, bir iç sorunun varlığının işareti olarak değerlendirilebilir. Belki de medyaya yansıması istenmeyen çok özel başka bilgileri de içerisinde barındırmaktadır.
Birleşmiş Milletler İklim Raporları (IPCC)
BM’ye bağlı “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC: The Intergovernmental Panel on Climate Change)”, yol boyu değişik iklim raporları yayınlamıştır. Aşağıda bu raporların bir kısmı değerlendirilmektedir:
“Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)”[17] 1988 yılında BM’ye bağlı Çevre Örgütü
(UNEP) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından kurulmuştur. Hem 1988’de
BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hem de 1992’de BM İklim
Değişikliği Paneli’nin kuruluşunda Rockefeller Braderler Fonu’nun
önemli katkısı bulunmaktadır. Her iki yapı yol boyu Rockefeller tarafından
desteklenmiştir.[18]
IPCC’nin Türkiye’nin de içinde bulunduğu yaklaşık 200 üyesi vardır. IPCC, iklim değişikliğinin etkileri, iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum konularında raporlar hazırlayıp yöneticilere sunmaktadır. ”5 ila 7 yılda bir, dünyanın iklim sistemi ile ilgili Değerlendirme Raporları hazırlamaktadır.” Bu raporlardan birincisi 1990 (FAR), ikincisi 1996 (SAR), üçüncüsü 2001 (TAR) ve dördüncüsü de 2007 (AR4), beşincisi Eylül 2013 -Eylül 2014 ve altıncısı 6 Ağustos 2021’de yayınlanmıştır.
Birleşmiş Milletler 2007 İklim Raporu, 4. Rapor (IPCC):
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Uzmanlar Grubu tarafından
hazırlanan 21 sayfalık raporda aşağıdaki hususlara dikkat çekilmektedir[19]:
· “2100’e kadar
sıcaklık 1,8 ile 4 derece arasında artacak. Bu binlerce yıldır iklimde olacak
en dramatik değişikliktir.
· Uzun süreli ve
yoğun sıcak hava dalgalarıyla daha sık karşılaşılacak.
· Uygarlaşma ne
kadar yavaşlarsa yavaşlasın ya da sera gazlarının salımı ne kadar azalırsa
azalsın, küresel ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi asırlarca
sürecek. Okyanuslardaki su seviyesi 18 ile 59 cm yükselecek.
· Daha şiddetli
fırtınalar görülecek.
· Sıcaklık
dalgaları daha sık yaşanacak.
· Kutup
buzulları eriyecek. 2100 yılı yazında artık Antarktika olmayabilir.
· Bangladeş’ten Hollanda’ya pek çok kıyı ülkesi sular altında kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.”
Yukarıdaki üçüncü madde yer alan “Uygarlaşma ne kadar yavaşlarsa
yavaşlasın ya da sera gazlarının salımı ne kadar azalırsa azalsın, küresel
ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi asırlarca sürecek” ifadesi,
oldukça dikkat çekici ve düşündürücüdür. Yani ok yaydan çıkmıştır.
Yapılabilecek bir şey yok denerek Pentagon’un 2007 yılında hazırladığı rapora
dolaylı olarak destek verilmektedir.
The Guardian gazetesinin, “The American Entreprise Institute’un (AEI), Hükümetler Arası İklim Değişikliği Uzmanlar Grubunun açıkladığı rapora itiraz etmeleri için bilim adamları ve ekonomistlere 10 bin dolar para verdiğini” iddia etmiş olması, arkada güçler arası bir kavganın var olduğunu ortaya koymaktadır. AEI, petrol devi ExxonMobil tarafından finanse edilen bir kuruluştur. ExxonMobil ve KOCH ailesinin temsil ettiği güçle Rockefeller’in temsil ettiği güç arasında çok ciddi bir kavga vardır.[20] Bu olgunun yol boyu unutulmaması gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler 2013-14 İklim Raporu, 5. Rapor (IPCC)[21]:
IPCC’nin 5. Değerlendirme Raporunda, iklim değişikliğinin “büyük ihtimalle (% 90 ihtimalle)” “insan faaliyetleri kaynaklı” olduğu belirtilmiş ve bir önceki raporlardaki değerlendirmelerde yer alan “kesinlik düzeyini” artırmıştır (“Neredeyse kesin: En az yüzde 99 ihtimalle doğru; Çok büyük olasılıkla: En az yüzde 95 ihtimalle doğru; Büyük olasılıkla: En az yüzde 90 ihtimalle doğru; Olasılıkla: En az yüzde 66 ihtimalle doğru; Yanlıştansa doğrudur: En az yüzde 50 ihtimalle doğru”)
5. Değerlendirme Raporu’nda öne çıkan konular, aşağıdaki
gibi özetlenebilir:
· “1951-2010
dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artış, kesin olarak
(%95-%100 ihtimalle) insan etkinliklerinden kaynaklandı.”
· “1901-2012
döneminde Küresel ortalama yüzey (kara ve okyanus) sıcaklığı,
yaklaşık 0.9°C’lik bir artış göstermiştir. Bu dönem boyunca yerkürenin
hemen hemen tüm yüzeyi ısınmıştır.”
· “Geçen 30 yıl, küresel ölçekte
1850’den beri kaydedilen en sıcak ardışık 30 yıl, 21. yüzyılın ilk 10 yılıysa
en sıcak 10 yıldır.”
· “Karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve
diazotmonoksit (N2O) gazlarının atmosferik birikimleri (konsantrasyonları)
bugün itibariyle en azından son 800,000 yıllık dönemde hiç olmadığı kadar
yüksek bir düzeye yükselmiştir.”
· “CO2 birikimleri, temel
olarak fosil yakıt yanması ve ikincil olarak net arazi kullanımı
değişikliğinden kaynaklanan salımlar nedeniyle, sanayi öncesi döneme
göre %40 oranında artmıştır.
· “Paleoklimatolojik dolaylı verilerin
analizleri, Kuzey Yarımküre’de 1983-2012 döneminin büyük olasılıkla son 800
yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu (yüksek güvenirlik) ve olasılıkla son
1400 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu (orta güvenirlik)
göstermektedir.”
· “Grönland ve Antarktik buz
kalkanları geçen 20 yıllık dönemde kütle kaybetmekte, buzullar (dağ, vadi
ve takke buzulları, vb.) neredeyse küresel ölçekte küçülmeyi sürdürmekte ve
Kuzey Kutup deniz buzu ve kuzey yarımküre ilkbahar kar örtüsü alansal olarak
küçülmelerini sürdürmektedir (yüksek güvenirlik).”
· “Okyanuslar atmosfere salınan insan
kaynaklı karbonun yaklaşık %30’unu emmiş ve bu da okyanusların asitlenmesine
yol açmıştır.”
· “Küresel okyanuslardaki ısınma, iklim
sisteminde biriken enerjideki artışı denetlemektedir. Bu kapsamda, 1971-2010
döneminde okyanuslarda biriken enerjinin %90’dan fazlası küresel okyanus
ısınmayla bağlantılıdır. Üst okyanus (0-700 m) 1971-2010 döneminde kesin olarak
ısınmıştır ve 1870’ler ve 1971 arasındaysa olasılıkla ısınmıştır.”
· “19. yüzyıl ortasından beri gözlenmiş
olan deniz düzeyi yükselmesi oranı (hızı), önceki iki bin yıllık
dönemdeki ortalama yükselme oranından daha büyüktür (yüksek güvenirlik).
Küresel ortalama deniz düzeyi 1901-2010 döneminde 19 cm yükselmiştir.
Olasılıkla küresel ortalama deniz düzeyi yükselmesini sürdürecektir.”
· “Birçok aşırı hava ve iklim olayında
1950’den beri değişiklikler olduğu gözlenmiştir. Büyük olasılıkla, küresel
ölçekte soğuk gün ve gecelerin sayıları azalmış, sıcak gün ve gecelerin
sayısı artmıştır. Büyük olasılıkla, dünyanın bazı bölgelerindeki sıcak
hava dalgalarının sıklığında artış gözlenmiştir. Olasılıkla kuvvetli yağış
olaylarının sayısının arttığı kara alanları bu olayların azaldığı karalardan
daha geniştir.”
· “Küresel yüzey sıcaklığı değişikliği,
21. yüzyılın sonuna kadar, biri dışında tüm yeni IPCC senaryolarına dayanarak
olasılıkla sanayi öncesi döneme göre 1.5°C’yi ve iki yeni senaryoya
göreyse 2°C’yi aşacaktır.”
· “Küresel ısınma, bir senaryo dışında
tüm yeni IPCC senaryolarına dayanarak 2100 yılı sonrasında da sürecektir. Isınma,
yıllar arası değişkenlikten on yıllık değişkenliklere kadar çeşitli
değişkenlikler sergilemeyi sürdürecek ve bölgesel olarak türdeş olmayacaktır.”
· “1986-2005 dönemine göre 2016-2035
dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklığı değişikliği, olasılıkla 0.3°C ile
0.7°C aralığında olacaktır. Doğal içsel değişkenliğe göreyse, mevsimlik
ortalama ve yıllık ortalama sıcaklıklardaki kısa süreli artışların tropikal ve
subtropikal kuşaklarda orta enlemlerden daha büyük olması beklenmektedir (yüksek
güvenirlik).”
Bu raporun en dikkat çekici özelliği, yaşanan iklim değişikliğinin ana sebebi olarak “insan kaynaklı olduğu” ifadesinin kullanılmış olmasıdır. Aynı durum 6. Raporda öne çıkmakta ve bu kavramsallaştırma aşırı tekrarlanmaktadır.
Birleşmiş Milletler 2021 İklim Raporu, 6. Rapor (IPCC): ‘İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli’ [22]:
IPCC’nın 6. Değerlendirme Raporunun (AR6) hazırlanmasına
IPCC’nin Şubat 2015’teki 41. oturumunda karar verilmiştir. IPCC’nin Ekim
2015’teki 42. Oturumunda ise 6. Değerlendirme raporu için yapılacak
çalışmaları, hazırlanacak Özel Raporları denetleyecek yeni bir Büro
kurulmuştur. 6. Değerlendirme Raporu için IPCC, 3 tane özel rapor
hazırlamıştır.[23]
1-5 Ekim 2018 tarihinde Incheon-Güney Kore’de, IPCC’nin 48.
Oturumda, “1,5 Derecelik Küresel Isınma Özel Raporu (Yönetici Özeti)”
hazırlanıp yayınlanmıştır. 2-6 Ağustos 2019 tarihlerinde İsviçre’nin
Cenevre kentinde 50. Oturumda, “Karasal Ekosistemlerde İklim
değişikliği, Çölleşme, Arazi Bozulumu, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi, Gıda
Güvencesi ve Sera Gazları Değişimleri” raporundan ‘İklim Değişikliği
ve Arazi Özel Raporu (‘Politikacılar Özeti’) üretilerek 8 Ağustos 2019
tarihinde yayınlamıştır. 20-23 Eylül 2019 tarihlerinde Monako’da 51.
Oturumda, ’Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer Özel Raporu’nun
Politikacılar Özeti hazırlanarak 25 Eylül 2019 tarihinde yayınlamıştır.
Bu üç alt rapor 6. Değerlendirme Raporu için ön çalışma olarak gerçekleştirilmiştir. Bu alt raporlarda öne çıkan ana konular aşağıda özetlenmektedir.
IPCC’nın “1,5 Derecelik Küresel Isınma Özel Raporu (Yönetici Özeti)”[24]:
Bu raporda 1.5 derecelik küresel ısınmanın neden olabileceği tehlikelere dikkat çekilmekte alınacak tedbirler üzerinde durulmaktadır. “IPCC raporu, 2015 Paris İklim Anlaşması’nın nasıl uygulanacağı konusunda hükümetlere bir yol haritası” önermektedir:
· ‘Sera Gazı Emisyonları Düzeyi Bu Şekilde İlerlerse 1.5 Santigrat Derecelik Isınma Limiti 2030 İtibarıyla Aşılabilir’
Rapora göre “küresel ortalama sıcaklık artış limitinin
yüzyılın sonuna kadar 2 santigratta sınırlandırılması yerine 1.5 santigrat
derecenin altında sınırlandırılmalıdır.”
“Dünya yüzeyi 1 santigrat derece ısındı ve yaşanmaz bir
düzey olan 3-4 santigrat derecelik bir ısınma yolunda ilerliyor.” “Şu andaki
sera gazı emisyonu düzeyi ile 1.5 santigrat limiti 2030 gibi erken bir tarihte
ve 2050’den geç olmamak üzere aşılabilir.”
· ‘Önümüzdeki
Yıllar Belki de İnsanlık Tarihindeki En Önemli Yıllar’
Rapora göre, küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin altında
tutma hedefine göre 1.5 santigrat derecenin altında tutma hedefi öngörülürse,
“2100 yılı itibarıyla küresel deniz seviyesi yükselme oranı 0.1 metre
azalacaktır”. Bu da selleri azaltacaktır.
“1.5 santigrat derecelik bir küresel ısınmada, Arktik
Okyanusu’nun yaz aylarında buzsuz olma ihtimali 100 yılda birken, 2 santigrat
derecelik bir küresel ısınmada bu durum, 10 yılda en az bir kere
gerçekleşecektir.”
“Mercan resifleri 1.5 santigrat derecelik bir küresel
ısınmada yüzde 70-90 kadar azalırken, 2 santigrat derecede resiflerin
hemen hemen tamamı yok olacaktır.”
Rapora göre “küresel ısınmayı daha düşük derecede
sınırlama hedefi, türlerin yok olmasını ve kaybını azaltacak,
karasal, tatlı su ve kıyı ekosistemlerine olan etkisini düşürecektir.”
Konunun önemi ile ilgili olarak, IPCC eş başkanlarından Debra Roberts, “Önümüzdeki yıllar belki de insanlık tarihindeki en önemli yıllar” derken; IPCC eş başkanlarından Jim Skea da, “Biz üzerimize düşeni yaptık ve mesajı ilettik. Şimdi top hükûmetlerde. Bu konuda eyleme geçmek onların sorumluluğu” diyerek raporun önemine dikkat çekmişlerdir.
· “1.5
Santigrat Derece Hedefi İçin Dünya’nın 2050 İtibarıyla ‘Karbonsuz’ Olması
Gerekiyor.”
Rapora göre küresel ısınmanın 1.5 santigrat derece hedefini
tutturmak için insan kaynaklı karbondioksit (CO2) emisyonlarının 2010’daki
düzeyini 2030 itibarıyla yüzde 45 oranında azaltmak ve yüzyıl ortasında (2050)
bu seviyeyi sıfıra düşürmek gerekiyor.”
IPCC’nin Başkan Yardımcısı Thelma Krug küresel ısınmayı,1.5 santigrat derecede tutmanın önemi konusuna özel olarak dikkat çekmiştir: “1.5 santigrat derecede etkileri farklılaştırmayı başarabileceğimiz konusunda şüpheler vardı. Ancak bilim insanları bile küresel ısınmayı 2 santigrat derece yerine 1.5 santigrat derecede sınırlandırmanın ne kadar fazla yararı olduğunu görünce şaşırdı. Artık çok az bir ısınmanın bile önemli olduğunu her zamankinden daha fazla biliyoruz.”
· Çözüm
1. Şu an elektrik üretiminde %25 payı
olan yenilenebilir enerjinin, 2050 itibarıyla payının % 70 ila % 85’ olması
gerekir.
2. “Karbon yakalama ve depolama
tekniklerinin yanı sıra doğalgazlı enerjinin yüzde 8 oranında, kömürün de yüzde
2 seviyesinin altında olması gerekir.”
3. “Ortalama küresel ısınma
derecesinin 1.5 santigratı aşması hâlinde bu seviyeyi 2100 itibarıyla eski
düzeyine çekebilmek için ek karbon giderme tekniklerine ihtiyaç
olacaktır.
4. “1.5 santigrat derece
hedefini tutturmak için 2018-2035 yılları arasında enerji sistemlerinde
‘yıllık ortalama 2.4 trilyon dolar (dünyanın gayri safi milli
hasılasının yüzde 2.5’i) yatırım yapılması’ gerekiyor.”
Bu raporda en dikkat çeken nokta, enerji sistemlerine yıllık 2.4 trilyon dolarlık bir yatırımın yapılmasının öngörülmesidir. Bu parayı kim ve nasıl temin edecektir sorusu önemlidir. IMF ve Dünya bankası üzerinden bir operasyon ön görülüyor olabilir.
IPCC’nin İklim Değişikliği ve Arazi (‘Politikacılar Özeti’)’ Özel Raporu:
Bu raporda “gezegenin iklim değişikliğinin
üstesinden gelmenin en iyi yolunun, “arazi bozulumu ile mücadele etmek”
ve “iklim değişikliğini engellemek” veya “iklim değişikliğine uyum
sağlamak için kullanılabilecek yöntemlerin” ne olması gerektiği
ortaya konulmaktadır:[25]
· “Nüfus
artışı ve iklim değişikliğinin bitki örtüsü üzerindeki olumsuz etkileri
artarken gıda güvenliğini temin etmek için arazilerin, üretken
kalması gerekiyor. Bu durum, toprakların iklim değişikliği ile
mücadeleye katkısının sınırlı olacağı anlamına da geliyor. Örneğin, gıda
güvenliğine dair riskleri önlemek için enerji bitkilerinin ekimi ve
biyoenerji konusunun dikkatlice ele alınması gerekiyor.
Ayrıca, ağaçların ve toprakların karbonu verimli bir biçimde
tutması zaman alan bir süreç. Biyoenerji bu yüzden gıda güvenliği,
biyolojik çeşitlilik ve arazi kullanımı alanındaki risklerden kaçınmak için
dikkatlice yönetilmeli. Bu tür konularda istenilen sonuçlara ancak
yerel ihtiyaçlara ve koşullara uygun politikalar ve yönetişim sistemleri ile
ulaşılabilir.”
· “Gıdaların
üçte biri kaybolmakta ya da çöpe atılmaktadır”. “Gıda kaybı ve atığının
nedenleri, gelişmiş ile gelişmekte olan ülkeler ile bölgeler arasında büyük
farklılıklar gösteriyor.” “Bu kaybı azaltmak, sera gazı
emisyonlarının azaltılmasını ve gıda
güvenliğinin geliştirilmesini sağlayabilir.”
· “Eşitsizlikleri
azaltmak, geliri artırmak ve bazı bölgelerin (toprağın yeterli gıda temin
edemediği yerlerin) dezavantajlı duruma düşmesini engellemek
için gıdaya eşit erişimi sağlamak, iklim değişikliğinin
olumsuz etkilerine karşı durmak için diğer yöntemlerdir”.
· “Tarım,
ormancılık ve diğer toprak kullanım biçimleri, küresel insan kaynaklı sera gazı
emisyonlarının %23’ünden sorumludur.”
· “Topraklar, insanların büyüyen baskısı ile karşı karşıya olduğu ve iklim değişikliğinin bu baskıyı daha da artırdığı, bununla beraber küresel ısınmanın 2°C altında tutulması, ancak tarım ve gıda sektörü dâhil tüm sektörlerde sera gazı emisyonlarının azaltılması ile mümkün olabilecektir.”
Bu raporda, daha önceki raporlarda yer almayan bazı yeni
kavramsallaştırılmalar yapılmış ve öne çekilmiştir: “Tarım arazileri”,
“gıda güvenliği”, “gıda güvenliğinin geliştirilmesi”, “gıdaya eşit ulaşım
imkânları”, “küresel insan kaynaklı sera gazları”, “toprakların, insanların
büyüyen baskısı ile karşı karşıya olması”, “ağaçların ve toprakların
karbonu verimli bir biçimde tutmasının zaman alması”.
Bu raporda, medyada aldığı şekliyle, fosil yakıtların, sanayileşmenin, ulaşım ve teknolojik gelişmelerin sera gazları üzerindeki etkileri öne çıkarılmamaktadır. Buna karşılık tarım arazileri, gıda güvenliği, gıdaya eşit ulaşma imkânları, tarım ve gıda sektörü ve insan kaynaklı sera gazlarının etkisi öne çıkarılmaktadır. Bu sonuçlara bakarak, raporun ana amacının, iklim değişimi bahane edilerek, dünya nüfusunun azaltılması, GDO’lu ürünlerin ve yapay et üretiminin öne çekilmesi, büyük baş hayvanların nüfus planlamasına tabi tutulması için bir psikolojik alt yapı oluşturulmak olduğu söylenebilir.
IPCC’nin ’Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer, Politikacılar Özeti Raporu:
Bu rapora göre, “okyanus, buz ve kar
örtüsü iklim değişikliğine bağlı olarak değişmektedir”[26]
· “Deniz
seviyesi hızla yükselmektedir. Deniz seviyeleri şu ana kadar 16 cm
yükseldi. Emisyonlar azaltılmazsa okyanuslar 2100 yılı itibarıyla geçen yüzyıla
göre 10 kat hızlı yükselecek, deniz seviyelerindeki artış 2100 sonrasında da
devam edecektir. Emisyonların artması hâlinde 2300’de 5,4 metreye kadar bir
yükselme olabilecektir.”
· “Grönland
ve Antartika buz tabakası yılda 400 milyar tondan fazla suyu okyanusa
bırakmak suretiyle erimektedir. Arktik’in karla kaplı bölgesi yaz aylarında her
on yılda %13 oranında küçülmektedir. Emisyonların artmaya devam etmesi
durumunda buzullar, kütlelerinin üçte birinden fazlasını kaybedecektir. Bu
durum insanların tatlı suya erişimini olumsuz etkileyecek, emisyonların
azaltılması ise bu kaybın yarısını önleyebilecektir. Emisyonlar azaltılmazsa
2100 itibarıyla bazı dağlık bölgeler üzerindeki buzulların %80’i
kaybolabilecek, birçok buzul ise tamamen yok olabilecektir. Yüzyıl bitmeden dağ
buzullarının sağladığı tatlı su seviyesi önce tavan yapacak sonra
düşmeye başlayacaktır. Kar ve buz örtüsünün kaybı,
Dünya’nın sıcağı yansıtma özelliğini de azaltarak ısınmayı
artırmaktadır. Arktik deniz buzu her on yılda %13 küçülmektedir. Küresel ısınma
2°C’yi bulursa bazı yaz mevsimlerinin tamamen yok olması ihtimaldir.”
· “Okyanuslardaki canlı yaşamı büyük ölçüde etkilenmektedir. Deniz suyu oksijen kaybına uğrayıp daha asidik hâle gelirken denizde yaşanan sıcaklık dalgaları iki kat daha sıklaşmakta ve sıcaklaşmaktadır. Okyanus sıcaklığının artış hızı, 20. yüzyılın sonlarından buyana ikiye katlanmıştır. Denizlerdeki sıcaklık dalgalarının çok büyük bir kısmı (%84-90) insan kaynaklı iklim değişikliğinin sonucudur. Deniz yaşamı, mevcut okyanusların ısınmasından olumsuz etkilenmekte ve deniz canlıları yaşam alanlarını yılda 5 km gibi bir hızda değiştirmektedir. Okyanusların ısınması ve aşırı avlanma, balık popülasyonlarını düşürmektedir.
Bu raporda tatlı su kaynaklarında, balık üretiminde meydana
gelecek azalma, deniz seviyelerinin yükselmesi, buzulların erimesi üzerinde
durulmaktadır. “İklim değişikliklerinin insan kaynaklı” olduğuna özel
vurgu yapılmaktadır. İnsanların tatlı suya ulaşmalarında ciddi
sıkıntı olacağına dikkat çekilmiş olması, gelecekte ülkeler arasında “su
savaşlarının” çıkabileceğine dikkat çekmek olarak değerlendirilebilir.
Bu raporda da dikkat çeken en önemli kavramsallaştırma, “iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu” ifadesidir. Bu kavramsallaştırma, 6. Değerlendirme raporunda çok daha fazla yer almaktadır.
(IPCC)’nin “İklim Değişikliği 2021: Fizik Biliminin Temeli” Başlıklı Raporun Birinci Kısmı[27]
Bu rapor, Kasım ayında İskoçya’nın Glasgow kentinde
yapılması planlanan COP26 için hazırlanmıştır. 6 Ağustos 2021’de 195 üye ülke
tarafından onaylanarak yayınlanmıştır. “İklim Değişikliği 2021: Fizik
Biliminin Temeli” başlıklı raporun İkinci kısmı 2022’de
yayımlanacaktır.
Rapor yaklaşık 4000 sayfa olup 234 bilim insanı tarafından
hazırlanmıştır.
Raporun ve rapor üzerinde görüş bildiren bilim insanlarının dikkat çektiği ana konular, 1- İklim değişikliğinin muhtemel sonuçları, 2- İklim Değişiminin muhtemel sebepleri, 3-İklim değişimini Engellemek İçin Çözümler şeklinde üç alt başlıkta ele alınıp değerlendirilecektir.
İklim Değişikliğinin Muhtemel Sonuçları
· “İklim
değişikliği artık modern yaşamın bir gerçeği olup daha da kötüleşecektir.”
· “Dünya ‘Benzeri görülmemiş bir iklim krizi’ ile karşı karşıya”; “Dünya Tarihindeki En Sıcak Dönem …”
“Dünya muhtemelen 125 bin yıl önceki son buzul döneminin
başlangıcından bu yana deneyimlediği en sıcak dönem içindedir.” Sanayi
Devrimi başladığından bu yana dünyadaki sıcaklık artışı 1.1
santigrat derece düzeyinde olmuştur.”
“Dünya yüzeyindeki küresel sıcaklık, 2011 ile 2020 arasında,
belirgin bir artışla 1850 ile 1900 arasında olduğundan 1,09 derece daha
sıcaktı. Okyanuslarda da 0,88 derecelik bir artış oldu. Buna karşılık, 1901 ile
2018 arasında, deniz seviyesi 20 santimetre yükseldi. Dünyanın jeolojik tarihinin
son 300 bin yılında, hiçbir asırda bu kadar yüksek bir artış olmadı.
Kuzeyde, 2011 ile 2020 arasında, “Arktik deniz buzunun
ortalama genişliği 1850’den beri en düşük seviyesine ulaştı”. Bu arada
buzulların erimesi, yüzeylerinin “2 bin yıldır görülmemiş” bir şekilde geri
çekilmesine neden oldu.
“Karbondioksit (CO2) ve diğer sera gazlarının
emisyonlarındaki güçlü ve sürekli azalmaların iklim değişikliğini sınırlayacak;
“Hava kalitesi için faydalar hızla gelse de küresel sıcaklıkların istikrara
kavuşması 20-30 yıl sürebilir.”
Rapora göre, “son zamanlarda yaşanan korkunç sıcak
dalgaları, orman yangınlarını körükleyen kuraklıklar ve selleri tetikleyen
fırtınalar, küresel ısınmanın bir belirteci değil, doğrudan bu sorunun neden
olduğu olaylar olarak kayıtlara geçmiş durumda.”
· “Şu ana kadar nadir görülen aşırı hava olayları sıklaşacak”, “iklim değişikliği yaygın, yoğun ve hız kazanan bir sorun”
Rapora göre, “Şu ana kadar nadir görülen aşırı hava olayları, sıklaşacak; sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılması durumunda dahi bu durum” değişmeyecektir. “50 yılda bir görülen aşırı sıcak hava, artık yılda bir görülebilecektir.” “Tropik fırtınalar, yağmur ve kar yağışı artacaktır.” “Kuraklık 1,7 kat daha fazla olacaktır.” “Yangınlar daha yoğun ve uzun sürecektir.”
· “Buzullar eriyecek, okyanus ve deniz seviyeleri yükselecek ve bu durum, yüzlerce yıl telafi edilemeyecek”, “deniz seviyesinin yükselmesi, geçmişte düşünülenden daha kötü olacak”, “yükselme hızlı ve yıkıcı bir şekilde gerçekleşebilecek”
Rapora göre, “geçmiş ve gelecek sera gazı salımlarından
kaynaklanan birçok değişiklik, deniz seviyelerindeki, okyanuslardaki ve buz
tabakalarındaki değişimler de dâhil, yüzlerce yıldan binlerce yıla kadar geri
döndürülemez olacak”, “deniz seviyeleri binlerce yıl yüksek kalacaktır.”
“Kuzey Kutup Dairesi’ndeki ısınma, dünyanın geri
kalan yerlerine göre iki kat daha hızlı ilerlemektedir.” “En iyimser
senaryo doğrultusunda dahi 2050’ye kadar bölgedeki buzulların tamamı erimiş
olacaktır.” Küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılması
durumunda dahi deniz seviyesi yüzlerce veya binlerce yıl içinde iki üç metre,
hatta daha fazla yükselecektir. Bu süreç kutuplardaki buzulların
erimesi ve okyanusların ısınması ile daha da hızlanacaktır. Deniz
kenarındaki ülkelerde geçmişte yüz yılda bir görülen seller, 2100’e kadar her
yıl meydana gelecektir.”
“Deniz seviyelerindeki küresel ortalama yükseliş, 1900’den
bu yana, son 3000 yıldaki herhangi bir zamandan daha hızlı artış gösterdi.
Denizlerdeki ısı dalgalarının oluşma sıklığı, 1980’lerden bu yana iki katına
çıktı.”
“Dağlarda ve kutup bölgelerinde yer alan buzulların, on yıllar, hatta yüzyıllar boyunca erimeye devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda, çözülme sonucu donmuş tabakada tutulan karbonun atmosfere salınması, bu tabakanın oluşmasını gerektiren bin yıllık zaman dilimi göz önünde bulundurulduğunda geri döndürülemez etki yaratıyor. Buz tabakası süreçlerindeki belirsizlik nedeniyle, küresel ölçekte deniz seviyesindeki artışın 2100 yılında 2 metreye, 2150 yılında ise 5 metreye kadar olan olası aralığın üzerinde gerçekleşmesi, emisyonların en fazla arttığı senaryoda göz ardı edilemez hâl alıyor. Deniz seviyesindeki yükselişin, iklim değişikliğiyle en iddialı şekilde mücadele eden yol haritalarında dahi yüz binlerce yıl devam etmesi öngörülüyor.”
Rapora göre en tehlikeli durum; Buzulların
erimeye başlaması ile geri dönüşü olmayan bir yola girilecek olmasıdır:
“…Buzullardaki erime bir kere başladığında bunu durdurmak
çok zor. Erime küresel ısınmanın etkilerini besleyerek daha fazla erimeye neden
oluyor ve bu, deniz seviyelerindeki artışın önümüzdeki 1000 yılda aralıksız
devam etmesi demektir.” IPCC raporunu hazırlayan çalışma grubunun
başkanlarından Valerie Masson-Delmotte’ye göre, “Deniz seviyesinin giderek
yükselmesi, geçmişte yüz yılda bir yaşanan olayların, gelecekte çok daha sık
yaşanması anlamına gelecektir.”
“Geçmişte yüz yılda bir meydana gelen olay, bu yüzyıl
ortasında on yılda bir veya iki kez yaşanacak. Bu raporda sunduğumuz bilgi çok
önemli; göz önünde bulundurulmalı ve bu olaylara hazırlık yapılmalı.”
· ‘Yazlar
uzun, kışlar kısa geçecek’
Rapora göre; “1,5 santigrat derece küresel ısınmayla sıcak hava dalgaları artacak, sıcak mevsimler uzun, soğuk mevsimler ise kısa olacaktır.”
· “Sıcaklık
artışında kritik eşik 1,5 santigrat derece”
2013’te yayımlanan IPCC iklim değişikliği raporunda, sıcaklık artışının 1,5 derecede sınırlanmasının güvenli bir küresel limit olması konusu gündeme gelmemiştir. Ancak 2015’te imzalanan Paris Antlaşmasına göre ülkeler, “sıcaklık artışını 1,5 santigrat derecede tutma arzusuyla küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelerin 2 santigrat derece üzeriyle sınırlamayı kabul etmişti.”
IPCC’nin 6. Değerlendirme raporunda sıcaklık
artışının 1,5°C eşiğini aşmaması gerektiği belirtilmektedir:
“1,5°C eşiğini ne kadar aşarsak, dünyamızda öngörülemez ve ciddi risklerin oluşma olasılığı o kadar artıyor. Geri döndürülemez etkisi olan bu kritik eşikler, göz önünde bulundurulan emisyon senaryolarında oldukça olası görülen ısınma değerleri için dahi küresel ve bölgesel ölçeklerde meydana gelebiliyor. Antarktika buz tabakasının hızla erimesi ve orman örtüsünün üst tabakasının kuruması gibi iklim sisteminde gerçekleşebilecek ani tepkiler ve kritik eşikler göz ardı edilemeyecek niteliktedir.”
Rapor göre “1,5 derece eşiğine 2040’ta ulaşılacak, karbon
emisyonunun sınırlanmaması durumunda ise bu artış 10 yıl içinde gerçekleşmiş
olacaktır.” Ancak “İklim değişikliğinde ani, hızlı ve büyük ölçekli
azalmalar olmadıkça, sera gazı emisyonları, ısınmayı 1,5 santigrat derece,
hatta 2 santigrat dereceye kadar sınırlaması ulaşılmaz olacaktır.” “Atmosferdeki
zararlı karbondioksit gazı emisyonunun radikal biçimde azaltılması durumunda
dahi, sıcaklıkların sanayileşme öncesi döneme göre 1,5 derece artmasının engellemesi
artık mümkün değildir.”
Rapor, dünyanın 2021 ile 2040 arasında bir zamanda 1,5
santigrat dereceye “ulaşma ihtimalinin ulaşmama ihtimalinden daha yüksek”
olduğunu açıklamaktadır. Rapora göre; “Bu iklim hedeflerine ulaşabilmek
için sera gazı salımlarında acil, seri ve büyük ölçekli kesintilere ihtiyaç
vardır.”
Raporun yazarlarından biri olan İngiltere’de Leeds
Üniversitesi’nde görevli Dr. Amanda Maycock rapora göre daha ümitvar
konuşmaktadır:
“1,5 derece eşiği, siyasi olarak önemli bir eşik elbette ama
iklim bakımından bu bir bıçak sırtını ifade etmiyor; yani ‘1,5 derece sınırı
aşıldığında her şey felaket olacak’ diye bir durum yok.” “Raporda
değerlendirmeye alınan en düşük emisyon senaryosuna göre, bu yüzyıl içerisinde
ısınma, 1,5 derece civarında veya altında stabilize oluyor. Bu şekilde
ilerlenirse, iklim değişikliğinin sonuçları büyük ölçüde önlenebilir.”
IPCC’nin Eş Başkanlarından Panmao Zhai göre, “Yaşadığımız
değişiklikler, ilave ısınma ile artacaktır.”
Oxford Üniversitesi’nden ve IPCC raporunun yazarlarından
biri olan Dr. Friederike Otto göre: “İklim değişikliği geleceğin sorunu değil,
bugünü ve her bölgeyi etkileyen bir sorundur.”
Raporun onaylanması aşamasında gözlemci olan Prof. Arthur
Petersen’e göre, “Raporda sürpriz denebilecek tek bir şey yok; bu kadar güçlü
kılan şey ise genel olarak hâkim olan kesinlik ifadesi.” “Ölçülü, serinkanlı,
kimseyi suçlamayan, pat, pat, pat diye durumu ortaya koyan bir rapor.”
· Açlık,
hastalıklar ve ölümler artacaktır, gıda kıtlığı vuku bulacaktır.[28]
“İki derecelik küresel ısınma, fazladan 420 milyon insanı
daha fazla ısı dalgası riskine maruz bırakacaktır.”
“2050 yılına kadar 8 ila 80 milyon insan için ek bir
açlık riski bulunmaktadır.” Açlık riskinin kapsamı, sera gazı
emisyonlarındaki gelişmelere bağlıdır.”
“Yoksul ülkeler iklim değişikliğinden ciddi şekilde
etkilenmektedir. Bu durum Avrupa’ya da yansıyacaktır.
Sellerin neden olduğu hasar, küresel ölçekte en geç yüzyılın
sonuna kadar önemli ölçüde artacaktır. Bu nedenle özellikle Orta ve Güney
Avrupa’da, iklim krizi ile ilgili ölüm riski yüksek olan insan
sayısının, küresel ısınmanın 3 derece olması hâlinde, 1.5
derecedekinden üç kat daha fazla olacaktır.”
“Küresel ısınmaya bağlı nedenlerle tüm ekosistemlerin
çökmesi, su ve gıda kıtlığının baş göstermesi ve hastalıkların ortaya
çıkması, sera gazı emisyonlarının azaltılması hâlinde bile, önümüzdeki yıllarda
daha hızlı bir şekilde artacaktır. Böylece insanlar “Kendi yarattığı
krizin en büyük mağduru” olacaktır.”
· Göçler
yaygınlaşacaktır
“Afrika’dan Avrupa’ya göçle birlikte sivrisinek kaynaklı sıtma gibi hastalıklar da gelecektir.”
İklim Değişikliğinin Sebepleri
“Küresel Isınmanın En Önemli Nedeni/Asıl Nedeni İse
İnsandır.” “Olanlardan İnsanlar Sorumludur.”
Raporu yazan grubun başkan yardımcısı Kanadalı Gregory
Flato, araştırmanın en önemli hüküm cümlelerinden biri olan, “Küresel
ısınmanın en önemli nedeni insandır.” ifadesi için “Şimdi bu bir
gerçeğin ifadesidir.” demektedir. Keza Raporun özetindeki giriş
cümlesinde, “İnsan etkisinin atmosferi, okyanusu ve karayı ısıttığı
kesindir.” ibaresi yer almaktadır. IPCC’nin
yayınladığı son raporlarında olduğu gibi bu raporda da en çok üzerinde durulan
ve tekrar edilen konu, “küresel ısınmanın insan kaynaklı” olduğu
olgusudur. 4 bin sayfalık raporda “insan” kelimesi 751, “fosil
yakıt” ifadesi 121, “kapitalizm” ifadesi ise yalnızca bir kez yer almaktadır.[29]
İklim sistemindeki hızlı değişimlerin ana sorumlusunun insan
olduğuna özel bir vurgu yapılmakta ve bütün insanlık suçlanmaktadır:
“İnsan etkisiyle iklim, son 2000 yılda görülmemiş bir oranda
ısındı. Önceki IPCC değerlendirmeleri uyarınca kesinliğe dayanan bu beyanlar,
Karar Vericiler İçin Özet Raporu’nda, iklim değişikliğinin, yaklaşık 1750’den
bu yana sera gazı konsantrasyonlarında gerçekleşen artış sonucunda
gerçekleştiğini öne sürüyor. Bu durum, iklim değişikliğinin su götürmez bir
şekilde insan faaliyetlerinden kaynaklandığını gösteriyor. 2019’da atmosferdeki
CO2 konsantrasyonu, 2 milyon yıl içinde herhangi bir zamandan daha yüksek
şekilde gerçekleşti. Önemli sera gazları olan metan ve azot oksit gazlarının
konsantrasyonları, 800.000 yıllık zaman dilimindeki herhangi bir zamanından
daha yüksek şekilde gerçekleşti. Isınma hızında artış yaşanıyor. 1970’den bu
yana küresel yüzey sıcaklıkları, son 2000 yıllık zaman dilimindeki 50 yıllık
dönemlere kıyasla daha hızlı yükseldi. Küresel ısınmanın neredeyse tamamından,
insan kaynaklı emisyonlar sorumludur.”
Rapora göre, 1850-1900 döneminden bu yana “insanlar, ortalama olarak dünyanın 1,1 santigrat derece civarında ısınmasına neden olmuşlardır.” “İnsan kaynaklı ısınmanın sonucu olarak eşzamanlı sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar gibi birleşik ekstrem hava olayları artmaktadır.” “…1950’lerden bu yana sıcak hava dalgalarının daha sık ve daha yoğun hâle gelmesinin, yükselmesinin “asıl nedeni” “insan kaynaklıdır.”
“İklimsel Değişimlerin Nedeni, İnsan Kaynaklı Faaliyetlerdir.”
Rapora göre, “insan faaliyetleri sonucunda, gezegenin
ikliminde hızlı ve büyük ölçekli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu etkilerin
bazılarının geri dönüşü bulunmamaktadır. İlişkilendirme bilimi, insanlığın
iklim sistemi üzerindeki etkisine dair kanıtlar sunuyor. İnsan
kaynaklı emisyonlar, gezegenin değişmesine ve daha az istikrarlı hâle
gelmesinin temel sorumlusu olarak görülüyor.”
“İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonları, 1850-1900’dan bu yana yaklaşık 1,1 santigrat derece ısınmaya neden olmuştur. Gelecek 20 yılda ortalama küresel sıcaklığın 1,5 santigrat dereceye ulaşması veya hatta bu ısınmayı aşması beklenmektedir.”
“Yaz Aylarında Yaşanan Seller İnsan Kaynaklı Değişimin Sonucudur.”
Rapora göre insan kaynaklı ısınmadaki en küçük artış önemlidir ve ciddi sonuçlara sebebiyet verebilir: “Aşırı uçlarda öngörülen değişikliklerin sıklığı ve yoğunluğu, küresel ısınmada oluşacak her ilave katkıyla birlikte artıyor. Yaz aylarında yaşanan yangınlar ve seller, insan kaynaklı küresel ısınma sonucu iklim sisteminin değişmesiyle aşırı hava olaylarının seyrine örnek oluşturuyor.
“Denizel Isı Dalgalarına, İnsan Etkisinin Katkısı Oldukça Olasıdır.”
IPCC’nin 2021 raporunda buzulların erimesinde insan
etkisinin önemli bir katkısı bulunduğuna özel bir vurgu yapılmaktadır:
“…2006’dan bu yana gerçekleşen denizel ısı dalgalarına,
insan etkisinin katkısı oldukça olası görünüyor.”
“Sera Gazlarına İlişkin Emisyonlardan Dolayı
Dünya Sürekli Isınmaktadır”, CO2 seviyeleri, “2 milyon yılın” en yüksek
seviyesinde”
Günümüzdeki iklim değişiminin nedeni sera gazlarında meydana gelen artıştır. Rapora göre; “Küresel ısınmanın birincil nedeni olan CO2 seviyeleri, 2019’da “en az son 2 milyon yıldır” görülenden daha yüksek; ısınmanın sırasıyla en büyük ikinci ve üçüncü nedeni olan metan ve azot oksit seviyeleri de 2019’da “en az son 800 bin yıldır” görülenden daha yüksek” hâle gelmiştir.
“Sıcaklık Artışlarında Önemli Etkenlerden Biri Metan Gazındaki Artıştır”
Raporda, önceki raporlara nazaran küresel ısınma ile ilgili
etkenlerde ciddi bir değişikliğin var olduğu gözlenmektedir. 2013 raporunda;
“CO2 seviyesinin iki katına çıkması 1,5 derece ile 4,5 derece arasında
gezegende sıcaklık artışına sebep olacağı” öngörülmüş iken; 2021 raporunda üst
sınır 3 derece olarak belirlenmiştir; 1.5 derecelik bir sıcaklık azalmasına
gidilmiştir. Buna karşılık atmosferin ısınmasına yol açan gazlardan biri olan
metan gazının etkisi artırılmıştır. IPCC’ye göre, gezegende sıcaklık şu anda
1,1 derece artmış durumda ve bunun 0,3 derecesi metan gazından
kaynaklanmaktadır.
Raporda, “…gezegenin en az 1,5°C ısınacağı” öngörülmektedir. Dünyanın “iklim kriziyle başa çıkabilmesi için”, “CO2 salımlarını azaltmanın yanı sıra, “CO2 dışındaki sera gazlarıyla mücadele”, öne çekilmekte, “Sera gazı etkisi yüksek olan metan gazının emisyonlarının, bu kapsamda özellikle endişe verdiği”, belirtilerek “metanda” “sert, hızlı ve sürekli azaltmalar” sağlanması” gerektiği ortaya konmaktadır.
İklim Değişimine Mani Olmak İçin Çözüm
Raporun tamamı yayınlandığında önerilen çözüm şekilleri, daha geniş ve açık bir şekilde tartışma imkânı sağlayacaktır. Burada önerilen çözüm şekillerinden bir kısmını ele alıp değerlendireceğiz:
Atmosferdeki Sera Gazı Oranlarını Azaltmak
Raporda “İnsanlık/ülkeler, karbonu atmosferden nasıl uzaklaştıracağını başarılı bir şekilde öğrenirse, okyanus asitlenmesi ve kara sıcaklıklarındaki artışı durdurabilir ve iklim değişiminin etkileri tersine çevrilebilir.” denerek genel olarak sera gazı oranlarının düşürülmesi önerilmektedir.
Öncelikli Olarak İnsan Kaynaklı Metan Salımları ile
Mücadele Etmek Gerekir
Raporda “İnsan kaynaklı metan gazının, tarım, hayvancılık ve
fosil yakıt üretiminden ortaya çıktığı” özellikle belirtilerek bu alanlara
müdahale edilmesi ve bu alanlarda alternatifler geliştirilmesi önerilmektedir.
Görülebildiği kadarıyla sera gazı etkisi yapan ana unsur CO2
iken Raporda bununla mücadele ikinci plana itilmiş, “İnsan kaynaklı metan gazı”
ile mücadeleye öncelik verilmiştir.
ABD Çevre Savunma Fonu’ndan Fred Krupp, “Rapor, özellikle
petrol ve doğal gaz sektörünün yol açtığı metan kirlenmesinin acilen
azaltılması konusundaki tartışmalara son noktayı koyuyor; bu alandaki azaltma
en hızlı ve en ucuz yoldan sonuç almayı sağlayacak”,… Küresel ısınmaya karşı en
hızlı ve en etkili yolun, insan etkinliklerinden kaynaklı metan gazı emisyonunu
azaltmaktan geçtiğini” söyleyerek dikkatlerin karbondioksitten metan gazına
çevrilmesini sağlamaya çalışmaktadır.
Böyle bir değişikliğe gitmenin bir nedeni olmalıdır. Bu
yaklaşım, Dünya nüfusunun 500 milyonun altına düşürülmesi projesini bize
hatırlatmaktadır.
Rapora göre metan gazı üretimine sebebiyet veren üç alanda
tedbir alınmalıdır: 1.Tarım, 2. Hayvancılık, 3. Fosil yakıt üretimi,
· “Yeniden toparlanma, yeni türlerin türetilmesi ve yeni ekosistemlerin var edilmesi ile mümkündür”
Rapora göre “Dünyadaki yaşam, yeni türler üretilerek ve yeni
ekosistemler yaratılarak, iklimde kaydedilen keskin dalgalanmalar karşısında
yeniden toparlanabilir.” Yeni türler ve yeni ekosistemler ifadesi
oldukça kapalı ifadelerdir. Bu ifade, doğada var olan türlerin yerine yeni
türler üretilecek ve var olanların genetik yapıları değiştirilecek anlamına
gelmektedir. Bunun ne getirip ne götüreceği tartışılmalıdır. O nedenle bu
ifadelere mutlaka açıklık getirilmelidir.
· “Temel üretim koşulları üzerinde sorumluluktan ziyade, söz, yetki ve karar verme talebi”
Raporda iklimsel değişimin, küresel ısınmanın ana failinin
insan olduğunda ısrar edilmekte buna sürekli vurgu yapılmaktadır. Raporda “temel
üretim koşulları” kavramı kullanılarak özel bir yeti istenmektedir:
“Neticede iklimimizi, gezegenimizi, ekosistemlerimizi,
çocuklarımızın geleceğini çöküşe sürükleyen temel üretim
koşulları üzerinde sorumluluktan ziyade, söz, yetki ve karar talebimiz
var.”
“Temel üretim koşulları” ifadesi ile insanın
en tabii, en doğal ihtiyaçlarının karşılandığı temel üretim şartları mı
kastedilmektedir? Kavramda kapalılık vardır. Eğer insanın en tabii, doğal
ihtiyaçlarının karşılandığı temel üretim şartları kastediliyorsa, doğal olan
bütün tarımsal, hayvansal alanlarda yapılan tüm üretim ilişkileri kontrol
altına alınacak, kısıtlamalar getirilecek ve zamanla bir kısmı yasaklanacak
demektir. Doğal ürünlere savaş açılırken yeni türler üretilecektir.
Bu durum bize, Bill Gates ve avenesinin son yıllarda seslendirdiği “yapay gıda / fabrikasyon gıda” yaklaşımını hatırlatmaktadır. Bu aşamada “insan kaynaklı faaliyetler nelerdir?” sorusunun cevabı önem kazanmaktadır.
Sonuç: Raporlarda Açıkça Söylenmeyen Gerçek, İnsanlığın Köleleştirilmesidir.
IPCC’nin 5. ve 6. Değerlendirme Raporlarında ise bazı
konularda, mahiyeti net olmayan ifadeler kullanılmakta, kapalı imalarda
bulunulmaktadır. İklim değişikliklerinin sebepleri ile ilgili daha önceki
raporlarda üzerinde çokça durulmayan konular, bu raporda öne çekilmiş ve ana
sorumlu olarak “insan kaynaklı faaliyetler” gösterilmektedir:
· “Küresel
ısınmanın en önemli nedeni/asıl nedeni ise insandır.”
· “Olanlardan
insanlar sorumludur.”
· “Küresel
ısınmanın neredeyse tamamından, insan kaynaklı emisyonlar sorumludur.”
· “İklimsel
değişimlerin nedeni, insan kaynaklı faaliyetlerdir.”
· “İnsan
kaynaklı metan salımları büyük ölçüde tarımdan, özellikle de hayvancılıktan ve
fosil yakıt üretiminden kaynaklanmaktadır.”
· “İnsanlar
“Kendi yarattığı krizin en büyük mağdurlarıdırlar.”
· “Temel
üretim koşulları üzerinde sorumluluktan ziyade, söz, yetki ve karar
talebimiz var.”
Açıklığa kavuşturulması gereken en önemi konu, “İnsan
kaynaklı faaliyetlerden” ne kastedildiği ve bunların sera gazları ile olan
ilişkisidir. “İnsan kaynaklı faaliyetlerden” açığa çıkan gazları
hesaplayabilmek için “karbon ayak izi” diye bir kavram üretilmiştir:[30]
“Karbon ayak izi tükettiğimiz her ürünün
yetişmesi veya üretilmesi aşamalarında atmosfere salınan karbon ve eşdeğer
gazların hesaplanmasıyla ortaya konuyor.
Su ayak izi de benzer şekilde, her bir ürünün
üretilip sofralarımıza ya da hizmetimize sunulduğu zamana kadar harcanan su miktarına
göre hesaplanıyor.
Karbon ve su ayak izi hesap etmek oldukça zor ve
karmaşık. Belli kabuller altında hesaplanan değerler bunlar... Ortalama bir
insan ömrünü de hesaba katarsanız, bir insanın ortalama ömrü boyunca bıraktığı
karbon ve su ayak izini hesaplayabilirsiniz.” (Şekil2)
Karbon ayak izini azaltmak için ne yapılmalıdır sorusunun
cevabı, değerlendirme yapabilmemize yardımcı olacaktır:[31]
“Bu soruya çok detaylı cevap verilebilir ama işin çok basit
bir özeti var, karbon ayak izini azaltmak için; 1- İsraftan kaçının. 2-
Her tükettiğiniz ürünün, giydiğiniz elbisenin, kullandığınız çantanın,
aksesuarın arkasında binlerce ton karbon salındığını ve su tüketildiğini
unutmayın.
Daha detaylar vermek gerekirse örneğin; çamaşırlarınızı kurutucu kullanmak yerine asarak kurutun, bulaşık makinenizi dolmadan çalıştırmayın, sifonunuza pet şişe yerleştirin, yürüyün ya da bisiklete binin, ampullerinizi değiştirin, çöp öğütücü kullanmayın, e-faturaya geçin vb. gibi durumlar çoğaltılabilir. Ne kadar sade yaşar, aşırılıktan uzak durursanız karbon ve su ayak iziniz o kadar azalır ve iklim krizi karşısında kişisel olarak katkı sağlanmış olursunuz.”
Karbon ayak izinin hesaplanmasındaki formülasyonu
bilmediğimiz için değerlendirme yapmak zor olacaktır. Eğer Afrika’da yaşayan
insanla ABD’nin zenginleri aynı kategoride değerlendiriliyor ise, hesaplama
insan sayısı üzerinden ortalama alınarak yapılıyorsa, bu kavramsallaştırma adil
ve doğru değildir.
Bu kavram nasıl hesaplanırsa hesaplansın, Bill Gates, Rockefeller ekolü bu kavramı kullanarak “İnsan kaynaklı emisyonlar/metan gazı salımları üzerinden dünya nüfusunun azaltılması gerekir projesine destek arayacaklardır. Bu ekip her fırsatta dünyanın nüfusunun azaltılması gerektiğini söyleyip durmaktadır. Bu yaklaşımla “Dünya nüfusunun 500 milyona indirilmesi projesine bilimsellik görüntüsü verilmiş olmaktadır.
Şekil 2: Ortalama Bir Kişinin Karbon Ayak İzinin Temel
Bileşenleri (İsmail Sarı, Doç. Dr. İsmail Dabanlı (İTÜ) ile yapılan
röportaj 28 Temmuz, 2021, isari@hurriyet.com.tr
IPCC’nin 6. Değerlendirme Raporunda; “Yeniden toparlanma; yeni türlerin türetilmesi ve yeni ekosistemlerin var edilmesi ile mümkündür.” “Dünyadaki yaşam, yeni türler üretilerek ve yeni ekosistemler yaratılarak, iklimde kaydedilen keskin dalgalanmalar karşısında yeniden toparlanabilir.” ifadeleri yer almaktadır. Bu, var olan türlerin yok edilmesi, azaltılması, genetiklerinin değiştirilmesi demektir ki bu da dünya nüfusunun 500 milyona indirilmesi projesi ile bağlantılıdır. Yeni türlerin üretilmesinden kasıt genetiği değiştirilmiş bir insan unsuru ya da robotlar olabilir.
Bütün bu ifadeler, o kadar masum olmayıp arkada yürürlüğe
sokulmak istenen çok ciddi bir stratejinin ürünüdürler. Bu stratejinin ne
olduğunu anlamak için giriş bölümünde verilen makalelerin okunmasında fayda
vardır.
IPCC’nin yayınladığı bu raporları, yalnızca kendi başlarına
değerlendirmek, öngörülenlere, objektif olgular olarak bakmak bizi çok temel
yanılgılara götürebilir. Bu bağlamda iklim değişikliğine ilişkin raporları,
dünyada yayınlanmış stratejik amaçlı diğer raporlarla birlikte ele alıp
değerlendirmek gerekmektedir.
Pentagonun Küresel Isınma Raporu’nda küresel ısınmanın
neden olacağı sorunlara dikkat çekilmektedir. Ancak yapılan öngörüler,
doğal olarak mı meydana gelecek yoksa beşerî bir müdahalenin sonucunda mı vuku
bulacaktır; bu belli değildir.
Yararlı olacağı için “Küresel Eğilimler 2030 Alternatif
Dünyalar” (2012) adlı raporun dikkate alınmasında fayda vardır. Rapor; ABD’de
17 istihbarat teşkilatının içinde yer aldığı “Küresel İstihbarat Konseyinin”
“Ulusal İstihbarat Direktörlüğü Birimi” tarafından hazırlanmış bir çalışmadır.
Her ABD başkanı için böyle bir rapor hazırlanmaktadır.
2012 yılında hazırlanan “Küresel Eğilimler 2030 Alternatif Dünyalar” adlı raporda 8 ana konu öne çekilmiştir:[32]
• “Küresel boyutta şiddetli salgın
hastalık,
• Küresel iklim değişikliğinin daha
da hızlanması,
• Avro bölgesinin / AB’nin çökmesi,
• Çin’in demokratikleşmesi, ya da
çökmesi,
• İran’ın reform sürecine girmesi ya
da çökmesi,
• Nükleer savaş ya da kitle imha
silahları denen biyolojik-kimyasal silahların kullanıldığı bir saldırı,
• Siber saldırı ve siber savaş
uyduları,
• Küresel para / kur savaşları.”
2012 raporunda öngörülenlerden “Küresel boyutta şiddetli,
salgın hastalık”; “Küresel iklim değişikliğinin daha da hızlanması”, “Siber
saldırı ve siber savaş uyduları” ve “Küresel para/kur savaşları”
gerçekleşmiştir.
Küresel iklim değişiklikleri ile ilgili gerçekleştirilen
raporlarda yapılan yorumlar, değerlendirmeler ve önerilen çözümler, “yeni
dünya düzeni” / “küresel dijital diktatörlük” için bir alt yapı
hazırlama çalışmaları olarak karşımıza çıkmaktadır:[33]
“İklim değişiklikleri elitlerin yeni dünya düzeni
oluşturmalarında uygun bir araçtır. Burada iklim değişikliklerini
bilimsel olarak tartışmak gereksizdir. Çünkü, bu konuda birbirleriyle zıt
bilimsel yaklaşımlar söz konusudur. Ancak küresel elitler daha
büyük bir projeyi saklamak için iklim değişikliği problemini sanki bilimsel
olarak üzerinde herkesin anlaştığı bir konuymuş gibi kullanmaktadırlar. Elitler
için küresel olarak tanımlanan bir probleme küresel bir çözüm bulunması
gerekmektedir. İklim değişikliği, dünya parası ve dünya vergisi
sistemini kapsayan gizli ajandayı uygulamak için mükemmel bir platformdur.”
…İklim değişikliği üzerine yapılan girişimlerin merkezinde
Birleşmiş Milletler örgütü ve özellikle de BM İklim Değişikliği Altyapı
Komisyonu ile bu konvansiyon sonucu ortaya çıkan protokoller vardır. Tek
başına bakıldığında iklim değişikliğinin dünya parası ile hiçbir ilişkisi
yokmuş gibi görülebilir ancak bu ikili yeni dünya düzeninde çok yakın ilişki
içindedir.”
“2008 yılı başlangıcından beri her G20 zirvesi kapanış
bildirgesinde ilkim değişikliğine vurgu yapılır. Her yıl yapılan IMF
toplantısında ve IMF direktörünün pek çok konuşmasında iklim değişikliğine ve
küresel bazda çözümüne gönderme yapılmaktadır. BM finansal sistemi ele
geçirecek sermayeyi sürdürülebilir gelişme diye adlandırdığı amaca
yönlendirecek projeyi devreye sokmuştur. Ekim 15’de BM 112
sayfalık “İhtiyacımız Olan Finansal Sistem” isimli raporunu
yayımlamıştır. Bu raporda sunulan önerilerden biri “Kamu Bilançosunun
Dizginlerini Ele Almayı” içermektedir.”
Bu değerlendirmelerde iklim değişimi ile küresel para
sisteminin kontrolü arasında bir ilişki kurulmaktadır. Nitekim BM Proje
danışmanı Andrew Sheng ekibi tarafından yazılan 26 Nisan 2016 tarihinde
yayımlanan “Küresel Reflasyonu Nasıl Finanse Etmeli” başlıklı
makalede, Küresel Isınma ile Küresel para sistemi yönetimi arasında özel
bir ilişki kurulmaktadır:[34]
“Kamu altyapı yatırımları yani gelişmekte olan ülkelerin
altyapılarına ve iklim değişikliğini azaltmaya yönelik yatırımlar küresel
reflasyonu artıracaktır. Önümüzdeki 15 sene boyunca yılda tahminen 6
trilyon dolarlık altyapı yatırımı sadece küresel ısınma problemi
için gerekmektedir.
Dünyada en geçerli para birimi sahibi ABD bu altyapı
yatırımdaki açığı kapatacak parayı vermek istemediğine veya vermediğine
göre ‘Triffin Açmazı’na girmeyeceği yeni bir para biriminin devreye
girmesi gereklidir. Bu da bize bir tek alternatif bırakmaktadır. Ve bu
alternatif IMF’nin bastığı SDR’dır. Küresel yeni finans mimarisinde
SDR’nin rolünün para politikalarını daha etken hâle getirmek için marjinal
olarak artırılması devletlerarası büyük tartışmalar gerektirmeyecektir. Çünkü
kavramsal olarak SDR miktarındaki artış küresel merkez bankasının büyümesine
eşit olacaktır.
Üye merkez bankalarının IMF’de tuttukları SDR rezervlerini bir trilyon dolar artırdıklarını varsayalım. Bu senaryoda beşli kaldıraç ile IMF, üye ülkelere veya çok uluslu teşkilatlar kanalıyla altyapı yatırımlarına en az 5 trilyon dolar daha fazla kredi verecek hâle gelecektir. Ayrıca çokuluslu kalkınma bankaları da sermaye piyasalarından borçlanarak sermayelerine kaldıraç uygulayabilirler. İMF ve büyük merkez bankalarının bu yeni bilgiyi kullanarak uzun vadeli borçlanma yerine alt yapı yatırımlarına sermaye ve likidite sağlamaları gerekmektedir.”
Yapılan tekliflerden anlaşılan o ki, küresel iklim
değişikliği altyapı yatırımlarını finanse etmek için “küresel
vergilendirme sistemi” inşa edilip ülkelerin eli kolu bağlanacaktır.
Küresel zalimler, bunun için BM-IMF-WB(DB) gibi sözde
“Milletlerarası kuruluşları” kullanmışlar ve de kullanacaklardır.
Şimdi IPCC’nin 6. Değerlendirme Raporunda yer alan “Temel
üretim koşulları üzerinde sorumluluktan ziyade, söz, yetki ve karar
talebimiz var.” ifadesine yukarıdaki açıklamalar açısından bakmak
gerekir. Eğer Kasım ayında İskoçya Glasgow’daki COP26 toplantısında
bu rapor bu şekilde geçerse, Dijital diktatörlük peşinde olan küresel zalimler,
“Büyük Sıfırlama Projesi” kapsamında BM üzerinden tüm ülkelere baskı
yapacakları göz ardı edilmemelidir.
Böyle bir stratejinin uygulamaya sokulması durumunda, “Küresel
bağlamda tek dünya devleti, tek dünya hükümeti, tek dünya merkez bankası, tek
dünya ordusu, tek dünya hukuku ve tek dünya dini” projesi için çok önemli bir
altyapı oluşturulmuş olacaktır. Bilimsellik maskesi arkasında gizlenen bu
kirli oyunu görmek ve bu oyunu bozmak zamanıdır.
Henüz vakit varken!
“Onlar ise bir düzen kurdular.
Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en
hayırlısıdır.” (3 Âl-i İmrân 54)
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.” (14 İbrahim 46)
[1] “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, Umran, Eylül 2017; “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: “Küresel Savaş” Türkiye Üzerinden mi (!) Çıkarılmak İsteniyor?”, Umran, Ekim 2017; “Biyolojik Savaş Üzerinden “Dijital Dünya Düzenini” İnşa Etmek-1, Umran, Nisan 2020; “Biyolojik Savaş Üzerinden “Dijital Dünya Düzenini” İnşa Etmek-2: “Kaostan Kaynaklanan Düzen Projesi”, Umran, Mayıs-Haziran 2020 ; “Biyolojik Savaş Üzerinden “Dijital Dünya Düzenini” İnşa Etmek-3: “Dünya Nüfusunun 500 Milyona İndirilmesi Projesi”, Umran, Temmuz 2020; “Biyolojik Savaş Üzerinden “Dijital Diktatörlüğü” İnşa Etmek - 4: Şer İttifakının Büyük Sıfırlama Projesi”, Umran, Mayıs 2021.
[2] Çağlayan, Y., Osmanlı’dan Ortadoğu’ya Sosyolojik
Savaş, Etkileşim, İstanbul, 2013, s. 43-45.
[3] Doğan, M; Büyük Türkçe Sözlük, Pınar
Yayınları, İstanbul, 18. Baskı; Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Türk
Dil Kurumu, Ankara, 10. Baskı, 2005.
[4] Fiona Watt-Francis Wilson, Hava ve iklim, TÜBİTAK,
Ankara, 15. Basım, 2002, Kathy Gemmell, Fırtınalar ve Kasırgalar, TÜBİTAK,
Ankara, 14. Basım, 2004.
[5] Onay Yaşar, Küresel Isınma ve Batının Yeni Yurt
Arayışı, Neden? İstanbul, 2007, s.31.
[6] İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2532 – ÖİK: 548, Ankara, 2000, s.
10-11
[7] Kathy Gemmell, age., s. 38.
[8] Fiona Watt-Francis Wilson, age., s. 28.
[9] İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.10.
[10] İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.10-11, Kathy
Gemmell, age., s. 28. Fiona Watt-Francis Wilson, age., s.
38.
[11] İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, s. 10.
[12] İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.9.
[13] Onay Yaşar, age., s. 53-57;
http://www.gumuscevre.org/kureselisinmahaber2.htm.04.02.2007.
[14] Onay Yaşar, age.,s. 54.
[15] Onay Yaşar, age.,s. 55.
[16] Onay Yaşar, age.,s. 55.
[17] deutsche welle türkçe 09.08.2021;
https://www.dw.com/tr/bm-raporu-k%c3%bcresel-%c4%b1s%c4%b1nma-2030a-kadar-15-derece-artacak/a-58805684https://www.wwf.org.tr/?2340/ıpcc5degerlendirmeraporuaciklandi
[18] https://gazetetek.com/2021/08/01/rockefeller-yolu-ailenin-gizli-iklim-degisikligi-plani/
[19] Oya Yaşar, age., s. 63-64; http://www.cnnturk.com/bılım_teknoloji/bılım/kuresel_ısınma/haber_detay.asp?pıd=1600&hıd=1&haberıd=295424,02.02.2007.
[20] https://gazetetek.com/2021/08/01/rockefeller-yolu-ailenin-gizli-iklim-degisikligi-plani/ Ergün
Diler, “Para ve Güç”, 13 Ağustos 2021; https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2021/08/13/para-ve-guc.
[21] https://www.wwf.org.tr/?2340/IPCC5degerlendirmeraporuaciklandi
[22] euronews , son güncelleme: 09.08.2021
- 20:59; https://tr.euronews.com/2021/08/09/bm-den-k-rm-z-kodlu-rapor-iklim-krizi-her-yerde-daha-once-hic-gorulmemis-duzeyde-kotulesti Matt
McGrath, BBC Çevre Muhabiri 10.08.2021; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58146970Utku Perktaş, Hacettepe
Üniversitesi, Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi, 10 Ağustos 2021;
https://yetkinreport.com/2021/08/10/bmden-sert-iklim-uyarisi-sona-dogru-hizla-yol-aliyoruz/ Yusuf
Yavuz, Dr. Semra Cerit Mazlum; İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman
Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Doğanay Tolunay.
https://odatv2.com/freni-patlamis-otobus-gibi...-11082115.html Boğaziçi
Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent
Kurnaz ; https://www.yenicaggazetesi.com.tr/birlesmis-milletlerden-carpici-rapor-istanbul-3-adaya-bolunecek-468235h.htm, Daisy
Dunne, 11 Ağustos 2021;
[23]15 Ekim 2019, https://cygm.csb.gov.tr/ipcc-ozel-raporlari-haber-248919
[24] https://tr.sputniknews.com/cevre/201810081035569805-bilim-insanlarindan-son-uyari-15-santigrat-derece-kursel-isinma-limiti-2030da-asilabilir/
[25] 15 Ekim 2019, https://cygm.csb.gov.tr/ipcc-ozel-raporlari-haber-248919https://report.ipcc.ch/srccl
[26] 15 Ekim 2019, https://cygm.csb.gov.tr/ipcc-ozel-raporlari-haber-248919 https://report.ipcc.ch/srocc
[27] euronews , son güncelleme: 09.08.2021
- 20:59; https://tr.euronews.com/2021/08/09/bm-den-k-rm-z-kodlu-rapor-iklim-krizi-her-yerde-daha-once-hic-gorulmemis-duzeyde-kotulesti Matt
McGrath, BBC Çevre Muhabiri 10.08.2021; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58146970Utku Perktaş, Hacettepe
Üniversitesi, Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi, 10 Ağustos 2021;
https://yetkinreport.com/2021/08/10/bmden-sert-iklim-uyarisi-sona-dogru-hizla-yol-aliyoruz/ Yusuf
Yavuz, Dr. Semra Cerit Mazlum; İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman
Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Doğanay Tolunay.
https://odatv2.com/freni-patlamis-otobus-gibi...-11082115.html Boğaziçi
Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent
Kurnaz ; https://www.yenicaggazetesi.com.tr/birlesmis-milletlerden-carpici-rapor-istanbul-3-adaya-bolunecek-468235h.htm, Daisy
Dunne, 11 Ağustos 2021;
[28] https://www.iklimhaber.org/ipcc-taslak-raporu-dunya-geri-donusu-olmayan-bir-yolda/
[29] Özge Güneş, “IPCC Raporunun İdeolojisi”, 7.8.2021, Birgün; https://www.birgun.net/haber/ipcc-raporunun-ideolojisi-355408ı
[30] İsmail Sarı, Doç. Dr. İsmail Dabanlı (İTÜ) ile
yapılan röportaj 28 Temmuz, 2021, isari@hurriyet.com.tr
[31] İsmail Sarı, Doç. Dr. İsmail Dabanlı (İTÜ) ile
yapılan röportaj 28 Temmuz, 2021, isari@hurriyet.com.tr
[32] Ramazan Kurtoğlu, Biyo-Politik Savaşlar, Destek
Yayınları, 2018, s. 56; www.dni.gov/files/documents
/ GlobalTrends_2030.pdf
[33] James Rickards, Çöküşe Giden Yol, Destek
Yayınları, İstanbul 2017, s. 120; Ramazan Kurtoğlu, age., s.71-72.
[34] Andrew Sheng, Küresel Reflasyonu Nasıl Finanse Etmeli”, 26.4.2016; Ramazan Kurtoğlu, age., s.72-73.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder