Şiddetin nedeni olan tüm risk faktörlerini devre dışı bırakarak meseleyi sadece tek parametreye/etkene cinsiyete, erkek olmaya indirgemek, ana sorunu gözden kaçırmak, gizlemek anlamına gelmektedir. Sorunları çözmeyi değil kangrenleştirmeyi hedeflemek demektir. O nedenle İstanbul Sözleşmesi, şiddet sorununu çözen değil, kangrenleştiren bir yaklaşım tarzı olup şiddetin yeni risk faktörüdür.
İstanbul Sözleşmesi’ne göre kadına yöneltilen her türlü
şiddet, toplumsal cinsiyet merkezlidir. Niçin? Kadına yöneltilen
her şiddet, toplumsal cinsiyet merkezli olurken, erkeklere ve çocuklara
uygulanan şiddet niçin toplumsal cinsiyet merkezli olmamaktadır? “Bir kadın,
kadın olduğu için” mi şiddete maruz kalmaktadır? Genel olarak şiddetin risk
faktörleri nelerdir?
Kadına yansıyan en önemli risk faktörleri nelerdir? Şiddetin
temel sebebi toplumsal kimlik, değerler, din, kültür, örf, adet, gelenek
görenek ve töreler midir? Bu çalışmada bu yaklaşımın mantığını sorgulayacağız
ve İstanbul Sözleşmesi’nde neyin gizlenmeye çalışıldığına dikkat
çekeceğiz.[1]
Genel Olarak Şiddette Risk Faktörleri
İstanbul Sözleşmesi’nde, “Kadına karşı şiddetin
yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı”, “Toplumsal cinsiyete dayalı
şiddet”, “Toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla”, “Toplumsal
cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları”, “Kadınlara karşı şiddetin ve aile
içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olması” ifadelerinde
geçen şiddet, tamamen “toplumsal cinsiyet” üzerine inşa edilmiştir.
İstanbul Sözleşmesi’nin üzerine oturtulduğu bu mantık ne
derece geçerlidir?
Yapılan bilimsel çalışmalar, şiddetin cinsiyet
boyutlu olduğunu mu ortaya koymaktadır?
Bunun için yapılmış olan bilimsel çalışmalara bakılmasında
fayda vardır. Bu konuda bilimsel literatür çok zengindir. Aşağıda şiddetle
ilişkili “risk faktörlerine” dönük yapılmış bilimsel çalışmalardan
bir kesit, o da özet olarak verilmektedir:[2]
1. Zara-Page ve İnce, 2008[3],[4]; Subaşı
ve Akın’ın Çalışmaları[5]
Bu araştırmada şiddete neden olan faktörler, “risk
faktörleri” şu şekilde tasnif edilmiştir:
“1. Geçmiş yaşantılar, 2.
Sosyoekonomik ve sosyokültürel faktörler, 3. Yaş farkı, 4. Sosyal
destek, 5. Dinî etkenler, 6. Psikolojik etmenler ve 7. Biyolojik faktörler.”
İstanbul Sözleşmesi’ndeki Toplumsal Cinsiyete dayalı şiddet
tanımlamasını göz önüne aldığımızda, “sosyokültürel faktörler” ve “dinî
etkenler” haricinde olanların hiçbiri, toplumsal cinsiyete dayalı
şiddet faktörü değildir.
2. Capaldi ve Arkadaşları
(2012) “Yakın Partner Şiddetine” İlişkin
“Meta-Analiz
Çalışması” [6]
Capaldi ve arkadaşları, son 10 yıl içinde yapılan toplam 228
araştırmayı inceleyerek yaşın, cinsiyetin, ekonomik gelirin ve işsizliğin,
stresin (işle ya da kültürel uyumla ilişkili stresin), psikopatolojinin,
alkolün, madde kullanımının, evli ya da ayrı olmanın, düşük ilişki memnuniyeti
ve ilişki uyumsuzluğunun, komşuluk ve topluluk/cemaat ilişkileri, bir azınlık
grubuna dâhil olmak gibi 25 risk faktörünün var olduğunu tespit ederek bunları
3 ana sınıfta tasnif etmişlerdir:
- “Partnerlerin
ortamsal özellikleri (demografik, komşuluk, cemaat, okul
faktörleri gibi),
- Partnerlerin
gelişimsel ve davranışsal özellikleri (aile, akran,
psikolojik / davranışsal ve bilişsel faktörler gibi),
- İlişki etkileri ve etkileşim örüntüleri (ilişki ve evlilik statüsü, ilişkisel uyumsuzluk, ilişki memnuniyeti, bağlanma, negatif duygusallık ve kıskançlık gibi…).
3. Yeniocak’ın Çalışması
(2011)[7]
Yeniocak, yurt dışında yapılmış çeşitli araştırmaları
inceleyerek eş şiddetine uğramanın risk faktörlerini aşağıdaki
gibi belirlemiştir:
Yurt
dışından elde edilen bulgulara göre genç olmak (15-19 yaş),
Evlilik dışı birlikte yaşamak ve ayrı ya da boşanmış
olmak,
Düşük eğitimli olmak,
Eşlerin eğitim düzeylerinin farklı olması,
Hem kadının hem de erkeğin işsiz olması,
Kırsal kesimde yaşıyor olmak,
Alkol ve maddenin kötüye kullanımı,
Kadının eş şiddetini kabul eden tutumlara sahip olması,
Kadının önceki ilişkisinden çocuklarının olması,
Erkeğin evlilik dışı cinsel ilişkilerinin olması,
İlişkinin ilk yıllarında olmak (ilk beş yıl),
Kadının eşinden büyük olması,
Çocuklukta istismara uğramış olmak,
Aile şiddetine tanık olmak ve
Yetişkinlik döneminde şiddet uygulamış ya da şiddete
uğramış olmak”
Yukarıdaki şiddetin risk faktörlerinden hiçbiri, toplumsal
cinsiyet tanımlamasında yer alan dinî değerler, kültür ve medeniyet değerleri,
örf, âdet gelenek ve görenekler tarafından şekillendirilmemiş, hatta onlar
tarafından kınanmış, hatta bazıları yasaklanmıştır.
4. DSÖ (Dünya Sağlık
Örgütü)’nün 2002 Yılında Yayınladığı
“Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu”[8],[9]
Bu raporda şiddete ilişkin risk faktörleri, 4 düzeyde
sınıflandırılmaktadır (Tablo1).
Tablo 1. Erkeğin Partnerine Kötü Muamele Etmesiyle
İlişkili Risk Faktörleri (DSÖ, 2002) (Krug, E. G.,Mercy, J. A., Dahlberg, L. L., Zwi, A. B.
(2002), The World Report On Violence And Health, The Lancet, Vol
360, October 5, 2002). |
|||
Bireysel Faktörler |
İlişki Faktörleri |
Yakın Çevre Faktörleri |
Sosyal Faktörler |
Genç olmak |
Evlilik çatışmaları |
Kadına şiddete karşı zayıf çevresel yaptırımlar |
Geleneksel cinsiyet normları |
İçki alışkanlığı |
Evliliğin düzensiz/karasız değişken olması |
Fakirlik |
Şiddeti destekleyen sosyal normlar |
Depresyon |
Ailede erkek dominantlığı |
Düşük sosyal sermaye (sosyal güven) |
|
Kişilik bozuklukları |
Ekonomik stres |
|
|
Düşük akademik başarı |
Zayıf aile işlevselliği |
|
|
Düşük gelir |
|
|
|
Çocukken şiddete maruz kalmak ya da şahit olmak |
|
|
|
Kaynak: Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de
ve Dünyada Kadına Şiddet,
SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, s. 75-81.
DSÖ’ye göre, Tablo 1’de, kadına şiddete neden olan toplumsal
cinsiyet merkezli olarak ifade edilebilecek risk faktörleri “sosyal
faktörlerdir”. Onlar da, “Geleneksel cinsiyet normları”, “Şiddeti
destekleyen sosyal normlar” olarak verilmektedir. Diğer risk
faktörleri, toplumsal cinsiyet anlayışına dayalı kadına şiddet faktörleri
değildir.
Öyleyse DSÖ raporuna göre İstanbul Sözleşmesi’nin bel
kemiğini oluşturan bütün kadına şiddet eylemleri, toplumsal cinsiyete
dayanmaktadır tezi, iflas etmiş olmuyor mu?
5. Fransız
Araştırmacı Debarbieux’un Çalışması (2009)
Debarbieux, şiddet içeren suç ya da davranış bozukluklarına
sebep olabilecek risk faktörlerini, 5 ana başlık altında 36 risk
faktörü olarak tasnif etmiştir (Tablo 2)[10],[11].
Tabloda yer alan “++” işareti risk faktörünün güçlü etkisini, “+” işareti
ortalama bir korelasyonu, “+/-“ işareti ise başka çalışmalarla doğrulanacak
muhtemel bir korelasyonu göstermektedir. “ky” “kayıt yok” demektir.
Tablo 2. Şiddet İçeren Suç ya da Davranış
Bozukluklarına Sebep Olabilecek Risk Faktörleri (Debarbieux, E. (2009), Okulda Şiddet
Küresel Bir Tehdit, İletişim Yayınları, İstanbul.) |
|||
|
Hawkins (2000) |
Fortin (2003) |
Vitaro-Gagnon (2003) |
Bireysel Risk Faktörleri |
|||
Mizaç (saldırganlık, zor çocukluk vb.) |
++ |
++ |
++ |
Doğum öncesi kazalar |
- |
ky |
ky |
İlaçla ilgili problemler |
- |
ky |
ky |
İçsel sıkıntılar (depresyon) |
- |
++ |
ky |
Hiperaktiflik / dikkat eksikliği |
++ |
++ |
++ |
Şiddete erken yaşta başlamak |
++ |
++ |
++ |
Şiddete olumlu bakmak |
++ |
ky |
ky |
Toplumbilişsel eksiklik-zayıf zeka |
+ |
++ |
++ |
Cinsiyet (erkekler) |
++ |
++ |
++ |
Erken yaşta uyuşturucu ve alkol kullanımı |
++ |
++ |
ky |
Ailevi Risk Faktörleri |
|||
Suçlu ebeveyn |
+/- |
++ |
++ |
Cinsel taciz / kötü davranış |
++ |
++ |
++ |
Çocukla ebeveyn arasındaki zayıf ilişki |
++ |
++ |
++ |
Ebeveynin çocuğu ihmal etmesi |
++ |
++ |
++ |
Aşırı ya da değişken ceza uygulaması |
++ |
++ |
++ |
Aşırı serbestlik |
+ |
+ |
+ |
Zayıf ailevi bağlılık, çatışma |
+/- |
ky |
ky |
Madde kullanan ebeveyn davranışları |
- |
ky |
++ |
Ayrı ebeveyn-çocuk |
+/- |
ky |
ky |
Ebeveynde zihinsel hastalık |
- |
ky |
ky |
Okula Bağlı Risk Faktörleri |
|||
Okulda başarısızlık |
++ |
++ |
++ |
Okula zayıf bağlılık |
+/- |
++ |
ky |
Devamsızlık |
+ |
++ |
ky |
Sık okul değiştirmek |
+/- |
++ |
ky |
Sık disiplin problemleri |
++ |
++ |
++ |
Okul faaliyetlerine zayıf katılım |
++ |
+ |
ky |
Çiftlere Bağlı Risk Faktörleri |
|||
Suçlu bir kardeş |
++ |
ky |
Ky |
Suçlu ebeveyn |
++ |
++ |
++ |
Çete üyeliği |
++ |
++ |
ky |
Ebeveynle çatışma / tecrit |
ky |
+ |
++ |
Sosyal Ortama Bağlı Risk Faktörleri |
|||
Fakirlik |
++ |
++ |
++ |
Toplumsal düzensizlik |
++ |
+ |
+ |
Silah ve uyuşturucu mevcudiyeti |
++ |
ky |
ky |
Suçlu yetişkinlerin varlığı |
+/- |
ky |
++ |
Şiddet ve ırkçılığa yönelim |
++ |
ky |
++ |
Kaynak: Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de
ve Dünyada Kadına Şiddet,
SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, s. 75-81.
Tabloda üç ayrı çalışmanın sonuçları özetlenmiştir. Üç
çalışmada yer alan ya da her üç çalışma tarafından kabul edilen şiddete neden
olan en etkin (++), birinci derecede risk faktörleri 16 tanedir:
“Mizaç (saldırganlık, zor çocukluk vb.)”, “Hiperaktiflik
/ dikkat eksikliği”, “Şiddete olumlu bakmak”, “Cinsiyet (erkekler)”,
“Erken yaşta uyuşturucu ve alkol kullanımı”, “Cinsel taciz / kötü davranış”,
“Çocukla ebeveyn arasındaki zayıf ilişki”, “Ebeveynin çocuğu ihmal etmesi”,
“Aşırı ya da değişken ceza uygulaması”, “Okulda başarısızlık”, “Sık disiplin
problemleri”, “Suçlu bir kardeş”, “Suçlu ebeveyn”, “Çete üyeliği”, “Fakirlik”,
“Silah ve uyuşturucu mevcudiyeti”, “Şiddet ve ırkçılığa yönelim.”
Bu 16 risk faktöründen “ırkçılığa
yönelim” hariç hiçbiri toplumsal kimlik, dinî değerler, kültür ve medeniyet
kodları ile alakalı değildir. Tabloya göre “Cinsiyete” bağlı risk faktörü,
“erkek” olmaktır. Erkekler, genetik olarak kadınlara nazaran şiddete daha çok
eğilimlidirler. Bu biyolojik bir gerçekliktir. Bunun biyolojik bir gerçeklik
olmuş olması din, kültür ve medeniyet kodları tarafından erkeğin şiddet
uygulamasını onandığı manasına gelmez, gelemez. Erkek olduğu için
şiddet uygulamaya hakkı vardır gibi bir düşünce ve yaklaşım, bizim inanç
sistemimize, kültür ve medeniyet kodlarımıza aykırıdır.
Tabloya göre şiddete neden olan ikinci derece risk
faktörleri (+, +/-) 10 tanedir:
“Toplumbilişsel eksiklik-zayıf zekâ”, “suçlu ebeveyn”,
“aşırı serbestlik”, “okula zayıf bağlılık”, “okula devamsızlık”, “sık okul
değiştirmek”, “okul faaliyetlerine zayıf katılım”, “ebeveynle çatışma /
tecrit”, “toplumsal düzensizlik”, suçlu yetişkinlerin varlığı”.
Şiddete neden olan bu ikinci derece risk faktörlerinin
hiçbirinin cinsiyetle, dinle, kültür ve medeniyet kodları ile bağlantısı yoktur.
Tablonun ortaya koyduğu gerçek, şiddet çok değişkenli lineer
olmayan (nonlineer) ilişkiler ağının bir sonucudur. Şiddeti başlatan ilk risk
faktörünün, diğer risk faktörlerini tetiklemesi mümkündür. Sistemler için en
tehlikeli olan durum, “pozitif geri besleme” (olumsuzlukların olumsuzlukları
beslemesi) olarak isimlendirilen bir durumdur. Böyle bir durumda var olan bir
giriş, sistemin çıkışı tarafından beslenerek, kuvvetlendirilerek sistemin /
yapının kendi kendisini tahrip etmesine sebebiyet vermektedir. Bazı risk
faktörleri belli bir birikimin sonucu aynı anda şiddete sebebiyet verebilir. O
nedenle şiddet konusunda çözüm ararken olgunun lineer olmadığı, tek boyuta
indirgenemeyeceği, meselenin bütün olarak ele alınması gerektiği
unutulmamalıdır.
6. Başbakanlık
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Tarafından
Yayınlanan Aile İçi Şiddet Kitapçığı[12]
Çalışmada, aile içi şiddetin risk faktörleri 4 grupta
sınıflandırılmıştır:
2. Ekonomik faktörler: Kadınların
erkeklere ekonomik bağımlılığı, nakit ve kredi kaynaklarına, kayıtlı ve kayıt
dışı sektörlerde istihdam olanaklarına, eğitim ve öğretim imkânlarına sınırlı
erişim vb.
3. Yasal faktörler: Boşanma, çocuk
velayeti, nafaka ve miras hakkına vb. ilişkin yasalarda ve/veya yasaların
uygulanma sürecinde kadının daha düşük yasal statüye sahip olması ve kadınlar
arasında yasaları okuyup anlayabilme oranının düşüklüğü vb.
4. Siyasî faktörler: Kadınların
iktidarda, siyasette ve medyada; yasal ve tıbbi mesleklerde yetersiz temsili,
aile içi şiddetin ciddiye alınmaması, aile yaşamının mahrem kabul
edilmesi ve siyasi bir güç olarak yeterince örgütlenememesi.”
Bu çalışma, ön görülen “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği
kriterlerini” farklı bir üslupta ifade edip kadına şiddetin ana sebebi olarak,
ağırlıklı olarak, eşitsizliğe vurgu yapmaktadır. Kadına şiddetin, toplumsal
cinsiyete dayalı olduğuna ilişkin faktörler, kültürel faktörler adı altında
verilmiştir. Diğer faktörlerin toplumsal cinsiyet kavramı ile bir ilgisi yoktur.
Bütün bu çalışmaları göz önüne aldığımızda kadına
şiddeti, sadece dinî ve kültürel değerlere bağlamak son derece yanıltıcı ve
aldatıcı bir gerekçedir. O nedenle yukarıdaki altı farklı çalışmada
ortaya konan şiddetin risk faktörleri içerisinde kültürel ve dinî risk
faktörleri çok zayıftır.
Kadına şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan
hüküm cümleleri, yukarıdaki risk faktörleri ile çatışmakta, sadece ve sadece
bir risk faktörüne atıfta bulunmakta, ötekilerini göz ardı etmekte ve
edilmesini istemektedir.
Kadına Şiddette Madde Bağımlılığı ve Kumar Bağımlılığı
Yukarıda yapılan araştırmalarda şiddetin risk faktörleri, 15
ile 36 arasında değişmektedir. Kadına şiddet, ev içi şiddet ve aile içi
şiddette bu risk faktörleri değişik boyutları ile rol oynamakta etkili
olmaktadır.
Yapılan saha araştırmalarında, mahkeme tutanaklarında
şiddetin temel sebepleri arasında yer alıp öne çıkan ana risk faktörleri
şunlardır:
- Psikolojik
sorunlar,
- Madde
bağımlılığı (Alkol bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığı),
- Kumar
bağımlılığı,
- Eşlerin
birbirini aldatması,
- Fakirlik.
Bunların neden olduğu şiddet vakalarını, toplumsal cinsiyet
tanımlamasına bağlayıp ele almak, yanıltıcıdır, gerçeği yansıtmamaktadır.
İstanbul Sözleşmesi’ni yazanların öngördüğü toplumsal ve kültürel değerlerin
dışındaki tüm değerlere, toplumsal yapı ve kimliklere İstanbul Sözleşmesi
üzerinden savaş açılmakta ve kültürel bir asimilasyon öngörülmektedir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yukarıdaki beş etkin
risk faktöründen sadece Madde bağımlılığı (Alkol bağımlılığı,
Uyuşturucu bağımlılığı) ve Kumar bağımlılığına ilişkin yapılmış
çalışmalardan bir kesit vererek konuya açıklık getirelim[13]:
- “Birleşik
Krallık Alkol Çalışmaları Enstitüsü’nün İrlanda’da yaptığı çalışmada, aile
içi şiddet vakalarının %59,6’sının alkol etkisi altında işlendiği
belirtilmektedir.[14]
- Dünya
Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yakın partner (eş, sevgili) şiddeti ile alkol
arasındaki ilişkiyi araştıran raporuna göre Amerika Birleşik
Devletleri’nde partnerlerine fiziksel şiddet uygulayanların %55’i,
İngiltere ve Galler’de %32’si, şiddet uyguladığı esnada alkollüdür. Keza
Avustralya’da eş cinayetlerinin %36’sında, Rusya’da %10,5’inde cinayet
işleyen saldırganın alkollü olduğu tespiti yapılmıştır. Güney Afrika’da
kadınların %65’ine eşleri alkollü iken fiziksel şiddet uygulamıştır[15].
- Hindistan,
Uganda, Vietnam, Zimbabve’de alkol kullanan eş ile eşe uygulanan şiddet
arasında güçlü bir bağlantı olduğu görülmüştür.
- Dünya
Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) raporunda, “Kanıtlar alkolün ev içi
şiddetin oluşmasını ve şiddetin dozajını arttırdığını gösteriyor.” denerek
toplumsal cinsiyet tanımlanması ile bağlantılı olmayan bir risk
faktörüne(alkole) dikkat çekilmiştir.
- DSÖ
tarafından yapılan bir başka çalışmada ise Hindistan, Şili, Mısır ve
Filipinler’de düzenli alkol kullanımı ile eş şiddeti arasında bağlantı
bulunduğu vurgulanmaktadır.[16]
- Bu
Rapor’da dikkat çeken husus şiddetin kurbanı olan kişilerin de alkol
kullanmış olmasıdır. İsviçre’de yapılan bir çalışmaya göre şiddet
esnasında şiddet gören eşlerin %9’u alkollüdür. İzlanda’da yapılan bir
araştırmada, “ev içi şiddet kurbanı olan kadınların %22’sinin olayı
takiben bir baş etme mekanizması olarak alkol kullandıkları ortaya
konulmuştur.”[17] Avustralya’da
erkeklerin %26’sının, kadınların ise %17’sinin öldürülmeden kısa bir süre
önce alkol aldıkları tespit edilmiştir.[18]
- DSÖ’nün
Türkiye’nin de dâhil olduğu 30 ülkede yaptığı bir araştırmaya göre kadına
yönelik şiddet olaylarının %70’inde, tecavüzlerin %50’sinde ve
cinayetlerin %85’inde en etkili sebep alkoldür.[19]
- Avustralya
Hükûmeti Ulusal Suç Enstitüsünün 2000-2006 yıllarında yayınladığı
raporda, bütün eş / sevgili cinayetlerinin %44’ünün alkol etkisiyle
işlendiği ifade edilmektedir.
- Fals-Stewart’in
(2003) yaptığı araştırmaya göre, alkol alındığı günlerde erkeğin kadına
fiziksel şiddet uygulaması 8 kat daha artmaktadır. Çok içilen günlerle
içilmeyen günler karşılaştırıldığında, erkeğin şiddet kullanma
ihtimali 18 kat artmaktadır.[20]
- Kyriacou
ve arkadaşlarının (1999), aile içi şiddet ile ilgili risk faktörleri
araştırmasında (yaş, eğitim düzeyi, partnerin statüsü, gelir düzeyi, etnik
köken, alkol ve madde kullanımı…) şiddetin en önemli risk
faktörünün alkol/madde kullanımı olduğu tespiti yapılmıştır.[21]
- Caetano
ve arkadaşları tarafından, (2001) 1995 yılında yapılan ve binden fazla
çiftin incelendiği araştırmada; olay anında alkollü olan erkeklerin
%30-40’ının, alkol kullanan kadınların ise %27-34’ünün partnerlerine karşı
şiddet kullandığı ortaya konulmuştur[22].
- Şahin,
Yetim ve Öyekçin (2012) tarafından Edirne’de, eşlerinden şiddet gören 306
kadın arasında yapılan bir araştırmada, kadınlara uygulanan fiziksel
şiddetin ana nedeninin alkol olduğu tespit edilmiştir. Kadınların %32,8’i
ise fiziksel şiddetin nedeninin alkol olduğuna özel olarak vurgu
yapmışlardır.[23]
- Havaçeliği
ve arkadaşları (2012) eşlerinden şiddet gören ve sığınma evlerinde yaşayan
kadınlarla ilgili yaptıkları araştırmada, tüm şiddet türlerini uygulayan
kocaların %63,7’si alkol ve maddeyi birlikte kullanırken; %33’ünün ise
sadece alkol kullandığı tespiti yapılmıştır. Araştırmada sığınma evinde
yaşayan kadınlar şiddet gördükleri dönemde eşlerinin daha yoğun alkol ve
madde kullandıklarını belirtmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre, alkol,
esrar ve ekstazi kullanımı arttıkça şiddet oranı da artmaktadır.[24]
- Her
gün alkol alan erkeklerin eşlerine şiddet uygulama oranı yüksektir.[25]
- Erkeklerin
haftada birkaç kez ya da her gün alkol kullanması eşlerine uyguladıkları
şiddette belirleyici bir etken olarak bulunmuştur.[26]
- Brokof
ve arkadaşlarının (1997) yaptığı araştırmada, aile içi şiddet vakalarının
%92’sinde failin alkol kullandığı tespit edilmiştir.[27]
- Dünya
Sağlık Örgütü’nün 2002’de yayınladığı “Dünya Sağlık ve Şiddet Raporu”nda,
Brezilya, Kamboçya, Kanada, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, El Salvador,
Hindistan, Endonezya, Nikaragua, Güney Afrika, İspanya ve Venezuella’da
yapılan araştırmada şiddete uğrayan kadınlar, partnerlerinin alkol sorunu
olduğunu belirtilmişlerdir.[28]
Kumar bağımlılığı, kumar alışkanlığı, kadına uygulanan
şiddette madde bağımlılığı kadar olmasa bile etkili risk faktörlerinden
biridir. Aşağıda yapılan çalışmalarla ilgili kısa bir özet verilmektedir[29]:
- Kanada
Manitoba Üniversitesi’nden Afifi ve arkadaşlarının (2010) yaptığı
araştırma, kumar oynamanın kadına şiddet ve çocuğa kötü muameleyle
ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.[30]
- Korman
ve arkadaşları (2008) yaptıkları araştırmaya göre son bir yıl içinde kumar
oynayan kişilerin %62’sinin ya eşine/partnerine yönelik şiddetin faili ya
da mağdurudur. Araştırmaya katılanların %25,4’ü eşlerine karşı yoğun
şiddet uygulamışlardır. Katılımcıların %64,5’i ise patolojik bir şekilde
öfke problemi yaşamaktadırlar[31].
- Muelleman
ve arkadaşlarının (2002) yaptığı bir araştırmada, kumara bağımlılığı olan
erkekler eşlerine, kumar oynamayan erkeklere nazaran 10,5 kat daha fazla şiddet
uyguladıkları tespiti yapılmıştır.[32] Araştırmaya
göre kumarla birlikte alkol problemi de olan erkekler eşlerine, bu
problemlere sahip olmayan erkeklere göre 50 kat daha fazla şiddet
uygulamışlardır.
- Bland
ve arkadaşlarının (1993) yaptığı araştırmada, evlilikteki şiddetin
yaklaşık %25’inin; çocuğa kötü muamelenin de%15’nin kumar oynama
alışkanlığıyla ilişkili olduğu ortaya konulmuştur.[33]
- Lesieur
ve Rotschild’in (1989) yaptığı araştırmaya göre; anne-babası kumar alışkanlığına
sahip olan çocukların, anne-babası bu alışkanlığa sahip olmayan çocuklara
oranla şiddeti 2-3 kat daha fazla yaşamaktadırlar.[34]
- Balcı
ve Ayrancı’nın (2005) İstanbul’da gerçekleştirdiği bir araştırmada;
eşlerinden şiddet gören kadınların %37’si eşlerinin kendilerine kumar ya
da alkol gibi problemlerinden dolayı şiddet uyguladığını belirtmişlerdir.[35]
- Lorenz
ve Yaffee’nin (1988) yaptığı bir araştırmada ise kumar bağımlılığı olan
kişilerin %50’sinin eşlerine fiziksel ya da sözel şiddet uyguladığı ortaya
konulmuştur. Aynı araştırmada bu kişilerin %12’sinin intihar girişiminde
bulunduğu da tespit edilmiştir.[36]
- APC’nin
(Australian Productivity Commission/Avustralya Verimlilik Komisyonu)
yayınladığı bir raporda da, kumar bağımlılığı olan her 10 kişiden birisi,
ev içi ya da diğer şiddet türlerini uygulamaktadırlar.[37]
- Melbourne
Üniversitesi, aile içi şiddet ile kumar oynama davranışı arasında
ilişkinin olup olmadığını ortaya çıkarabilmek için 120 kişi ile ilgili
yaptığı araştırmada, şiddete uğrayanların %44’ü, şiddeti uygulayan
kişilerin kumarda kaybetmiş olmasından dolayı şiddet uyguladığını
belirtmişlerdir.[38]
Yukarıda kadına şiddet ile ilgili risk faktörlerinden olan
madde ve kumar bağımlılığına ilişkin yapılmış çalışmalardan bir kesit
sunmamızın nedeni, kadına şiddetin tek bir risk faktörü ile izah edilmesinin
mümkün olmadığı gerçeğine dikkat çekmek içindir.
Yukarıda verilen 1. Psikolojik sorunlar, 2. Madde
bağımlılığı (Alkol bağımlılığı, Uyuşturucu bağımlılığı), 3. Kumar bağımlılığı,
4. Eşlerin birbirini aldatması, 5. Fakirlik, şiddetin en etkin risk
faktörlerindendir. Bunların hiçbirinin, toplumsal cinsiyetle ilişkisi yoktur.
Kadına karşı uygulanan şiddeti ulusal ve uluslararası
düzeyde önemli bir sosyal sorun olarak ele alan hukuki metinlerde, kadına
şiddetin/tecavüzün ve kadın cinayetlerinin temel nedenlerinden olan bu 5 ana
risk faktöründen hiçbirine yer verilmemesi, sorun olarak görülmemesi dikkat
çekici değil midir?
Türkiye’nin de imza koyduğu ve kadına şiddet ve cinsiyet
ayrımcılığının en temel metinlerinden kabul edilen CEDAW (Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme), İstanbul
Sözleşmesi 2011 (“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”), Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu “Kadına
Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı” belgelerinde ve Aile Bakanlığının kadına
şiddetle ilgili yaptırdığı projelerde, 15 - 36 farklı şiddetin risk
faktörünün tümünden değil en etkili beş risk faktöründen hiç bahsedilmemiş
olmasını, nasıl okumalı ve nasıl yorumlamalıyız?
İstanbul Sözleşmesi’nde Kadına
Şiddet Tanımlamasındaki Aldatma
İstanbul Sözleşmesi’nde, “Kadına karşı şiddetin
yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı”, “Toplumsal cinsiyete dayalı
şiddet”, “Toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla”, “Toplumsal
cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları”, “Kadınlara karşı şiddetin ve aile
içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olması” ifadelerinde
geçen şiddet, tamamen “toplumsal cinsiyet” üzerine inşa edilmiştir. Bu, BM’nin
yaptığı çalışmalarda rahatlıkla görülebilmektedir.
BM’nin “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi”nde
kadına şiddet aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır[39],[40]:
“Kadınlara yönelik şiddet ister kamusal ister özel
hayatta olsun bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlükten keyfi
olarak yoksun bırakma dâhil olmak üzere kadınlara fiziksel, cinsel veya
psikolojik zarar veya acı verme sonucu doğuran veya bu sonucu doğurması
muhtemel olan cinsiyete dayalı her türlü şiddet eylemi anlamına
gelir.”
BM Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi ise “Kadınlara
yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, bir kadına sırf kadın olduğu
için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları
etkileyen şiddettir.”[41] şeklinde
tanımlamıştır.
İstanbul Sözleşmesi’nin 2. ve 3. maddelerinde “Kadına
Karşı Şiddet”, tanımı çok muğlaktır:
“İstanbul Sözleşmesi “Madde 2-1ç)
Kadına yönelik şiddet: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya
kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları
ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve
davranışı,”
Madde 3-Tanımlar
Bu Sözleşme maksatlarıyla:
a- “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir
insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister
özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama
veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere,
kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi
sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak
anlaşılacaktır;
d- “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı
şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya
kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır;”
Madde 3 a’da “Kadına Karşı Şiddet” tanımlamasında 3 ana
eksen belirtilmektedir: 1. “insan hakları
ihlali”, 2. “ayrımcılık”, 3. “toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri”
“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet nedir?” Toplumsal
cinsiyete dayalı olmayan şiddet şekillerinden nasıl ayırt edilecektir?
Madde 3-d ve “Madde 2-1ç’de “Toplumsal cinsiyete
dayalı şiddet, iki boyut üzerinden tanımlanmaktadır: 1. “Bir
kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen şiddet”, 2. “Kadınları orantısız bir
biçimde etkileyen şiddet.” 6284 sayılı Yasada ise “kadınları etkileyen
cinsiyete dayalı bir ayrımcılık” ifadesi kullanılmaktadır.
Birinci boyuttaki “bir kadına karşı, kadın olduğu
için yöneltilen şiddet”, böyle bir durumun, olgunun gerçekte var olup
olmadığını, gerçekleşip gerçekleşmediğini bir tarafa bırakarak, söz konusu
ifadenin cinsiyetle bağlantısının var olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ikinci
boyut, “kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet” ifadesi,
niçin toplumsal cinsiyet boyutlu olsun? Bu ifadede şiddeti, cinsiyete bağlayan
gerekçe nedir? Böyle bir ifadenin kullanılmasındaki amaç nedir?
Madde 2 ve Madde 3 ile ilgili şu sorgulamayı yapmalıyız:
- “Kadın
olduğu için yöneltilen şiddet” ifadesinde, uygulanan şiddetin kadın
cinsinden dolayı uygulandığının ölçütü nedir, delili nasıl
belirlenmektedir? Bir hukuk metninde böylesine ön şartlı ifadelerin yer
almış olmasının sebebi hikmeti nedir?
- “Kadınları
orantısız bir biçimde etkileyen şiddet” olabilir ve bu toplumsal cinsiyet
ile alakalı değildir.
- Oran-Orantısızlık
kime göre ve nasıl belirlenmektedir?
- Toplumsal
cinsiyetten bağımsız şiddet şekilleri, faktörleri, riskleri vardır ve
sayıları 15-36 bandında yer almaktadır. Sözleşmenin bu konuda bir şey
söylememiş olmasını nasıl yorumlamalıyız?
- Pratik
hayatta, orantısız şiddet şekilleri hangi düzeyde, oranda etkilidir?
- Kadınları,
toplumsal cinsiyete dayalı olmayan şiddete karşı korumak nasıl mümkündür?
- Kadına
yöneltilen her şiddet, toplumsal cinsiyet merkezli olurken, erkek ve
çocuklara uygulanan şiddet, niçin toplumsal cinsiyet merkezli
olmamaktadır? Aradaki fark nasıl belirlenmektedir?
- Kadına
yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet merkezlidir iddiası, bilimsel bulgular
ile ne oranda desteklenmektedir?
- Şiddet,
sadece ve sadece toplumsal cinsiyet tanımlamasındaki din, kültür, örf,
adet, gelenek merkezli midir?
Bu şekilde yapılan bir tanımlamayla cinsiyetle hiç alakası
olmayan her türlü şiddet, toplumsal cinsiyet merkezli bir boyuta taşınmaktadır.
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile ilgili hüküm cümleleri, muhtemelen
okuyanda bir şuur altı oluşturabilmek için, Sözleşme’nin değişik maddelerinde
tekrarlanmaktadır:
- “…Kadınların
toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korunması için gerekli olan özel
tedbirler” (Madde 4-4),
- “…Kadınlara
karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet… gibi konuların, öğrencilerin
zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil
edilmesi” (Madde 14 – 1),
- “…
Kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu
bir anlayışa dayalı olmasını…” (Madde 18-3),
- “…Toplumsal
cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla, Sözleşme uyarınca
belirlenen suçların etkili bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasını…”
(Madde 49)
- “Toplumsal
cinsiyete dayalı iltica talepleri, 1. Taraflar kadına yönelik, toplumsal
cinsiyete dayalı şiddetin, 2. Taraflar, Sözleşme’de tanımlanan tüm
gerekçelerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde yorumlanmasını… 3.
Taraflar iltica başvurusu yapanlar için toplumsal cinsiyete duyarlı ülkeye
kabul usullerinin… toplumsal cinsiyet yönergelerini, toplumsal cinsiyete
duyarlı sığınma usullerini oluşturmak… (Madde 60)
İstanbul Sözleşmesi’nin Gizlediği Amaç, Farklı Din,
Kültür ve Medeniyetlerin Kökünü Kazımak
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği teorisyenleri, hiçbir belge
sunmadan, Allah’ın, “kadının yok varsayılıp ezildiği, aşağılandığı bir
dünya” vazettiğini iddia etmektedirler. Bu nedenle biyolojik cinsiyeti referans
alan ve buna uygun kadın ve erkeğe farklı roller biçen tüm dinlerin,
kültürlerin, örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin kökünün kazınmasını
istemektedirler:
“İstanbul Sözleşmesi Madde 12-Genel yükümlülükler
- Taraflar
kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve
erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların,
törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla
kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının
değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.
Madde 12-5- Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya
sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet
eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.”
6. Taraflar kadınların güçlendirilmesine yönelik program ve faaliyetlerin
yaygınlaştırılması için gerekli tedbirleri alacaklardır.
“Kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesi” ile şiddet
uygulandığının ölçütü nedir?
Gerçekten kadınlara şiddet uygulayanlar, kadın cinsini
ikinci sınıf kabul ettikleri için mi yoksa başka bir nedenle mi şiddet
uygulamaktadırlar; aradaki fark nasıl ortaya konmaktadır?
İstanbul Sözleşmesi bu konuda herhangi bir bilgi belge,
malzeme sunmamaktadır. Yapılan araştırmaların hiçbirinde bunu destekleyecek
veriye rastlanmamaktadır.
“Sözde “namus” adına işlenen suçlar” ifadesinde, namus kavramının
önüne eklenen “sözde” sıfatı ile namus kavramının
aşağılanması, değersizleştirilmesinin amacı nedir?
Uluslararası bir metinde böyle bir aşağılama ifadesinin yer
alması, namus kavramına önem veren toplumları, kültürleri, dinleri aşağılamak
manasına gelmemekte midir?
Namus kavramını aşağılayan İstanbul Sözleşmesi, zina ve
fuhşun önünü açarak meşrulaştırmakta ve “sözde namus” kavramsallaştırması ile
bu gerçek gizlenmeye çalışılmaktadır.
Namus cinayetleri sadece erkekler tarafından mı
icra edilmektedir? Kadınlar da “namus cinayeti” işlemekte midirler? Hem
Türkiye’de hem de dünyada yapılan çalışmalardaki veriler, bize neyi
göstermektedir?
Bu veriler, halka niçin sunulmamakta ve kamuoyu önünde niçin
tartışılmamaktadır? Aile içi şiddet, ev içi şiddet diyenler evin, ailenin
dışındaki mekânlarda erkeğe, kadına ve çocuğa yöneltilen şiddeti niçin
görmezler, görmek istemezler?
“Kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak
klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer
uygulamaların kökünün kazınması”, ifadesinde “toplumsal olarak
klişeleşmiş roller” ifadesi ile mevcut tüm toplumların kendi
kültür ve medeniyet kodlarına göre ihdas ettiği roller aşağılanmaktadır.
Klişeleşmiş roller, önyargılar, nelerdir?
Klişeleşmiş roller ve ön yargılar denirken kast edilenler nedir? Müphem, muğlak
kavramlarla ne gizlenmek istemektedir. Türkiye bunu sorgulamalıdır.
İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin kendi kültür ve medeniyet
kodlarını koruyup yaşatabilmesi için ihdas ettiği, kültür ve medeniyet
kodlarına, ahlak sistemine ve inanç sistemine uygun yılların birikimi olan örf,
âdet, gelenek, görenek ve töreleri yıkmak istemektedir.
Yıkılan ve yok edilmek istenen bir kültür ve medeniyet
yerine hangi kültür ve medeniyet inşa edilmek istenmektedir?
Aşağılanan bu rollerin yerine yeni roller ihdas edecek olan
kültür ve medeniyet kodları kime aittir? Onların gerçekten doğru, adil, insani
ve hak olduğunun garantisi nedir?[42]
Türkiye’de şiddetin risk faktörleri açısından meseleyi
analiz ettiğimizde, İstanbul Sözleşmesi’nin inşa ettiği zihin pozitif geri
besleme etkisi yaparak şiddeti yaygınlaştırmakta ve derinleştirmektedir.
Boşanmaları artırmakta, evliliğe ilgiyi azaltmaktadır.
Şiddetin nedeni olan tüm risk
faktörlerini, devre dışı bırakarak meseleyi sadece tek parametreye/etkene
cinsiyete, erkek olmaya indirgemek, ana sorunu gözden kaçırmak, gizlemek
anlamına gelmektedir. Sorunları çözmeyi değil kangrenleştirmeyi hedeflemek
demektir. O nedenle İstanbul Sözleşmesi, şiddet sorununu çözen değil,
kangrenleştiren bir yaklaşım tarzı olup şiddetin yeni risk faktörüdür.
Aile içi şiddet, ev içi şiddet diyenler evin, ailenin
dışındaki mekânlarda erkeğe, kadına ve çocuğa yöneltilen şiddeti niçin
görmezler, görmek istemezler?
Barlarda, pavyonlarda, diskoteklerde ve randevu evlerinde
çalışmak/çalıştırılmak zorunda bırakılan kadınların karşı karşıya kaldığı
durum, cinsel taciz, tecavüz, cinsel şiddet kapsamına niçin girmemektedir? Bu,
kadınları aşağılamak değil midir? Kadın haklarını savunanlar, kadına şiddeti
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olarak yorumlayanlar, bazı erkeklerin
şehvetini en pis şekilde tatmin etmek zorunda bırakılan bu kadınları, bu
bataklıktan kurtarmak için niçin ses çıkarmamakta ve “üç maymunları”
oynamaktadırlar? Bu kadınların karşı karşıya bırakıldığı cinsel şiddet, hangi
toplumsal cinsiyete dayanmaktadır? Hangi inancın, dinin ve kültürün eseridir?
Sonuç:
Türkiye Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Aldatmacasından
ve İstanbul Sözleşmesi’nden Vaz Geçmeli Kendi Özündeki Cevheri Açığa
Çıkarmalıdır
Yukarıda yer verilen pek çok çalışmanın ortaya koyduğu
gerçek, kadına şiddet faktörünün tek bir faktöre, toplumsal cinsiyet anlayışına
indirgenemeyeceğini ortaya koymaktadır. Risk faktörleri arasındaki ilişki
doğrusal değildir. Şiddeti başlatan bir faktör diğer faktörleri de tetikleme
özelliğine sahiptir. Risk faktörlerinin karşılıklı olarak birbirlerini
tetikleme özelliğini, birçok risk faktörünün aynı anda ortaya çıkması ve
birbirini beslemesi durumunu, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mantığı ile
anlamak ve çözmek mümkün değildir. Türkiye’de ve dünyada yapılan pek çok
çalışmada alkol, madde kullanımı, kumar, işsizlik, psikolojik
rahatsızlıklar, biyolojik faktörler, geçim sıkıntısı, israf, lüks yaşama
isteği, birbirini aldatma, cinsel tatminsizlik ya da ihmal ve aileyi ihmal şiddeti
besleyen, büyüten ve devam ettiren faktörler olarak ortaya çıkmaktadır.[43]
Türkiye’de son yıllarda işlenen kadın cinayeti ve
tecavüzlerde bir artış olduğu görüntüsü vardır. Bu cinayetlerin işlenme
sebepleri ve sonuçlarını, T.C. Adalet Bakanlığı ve T.C. İçişleri Bakanlığı
verilerine dayanılarak rapor hâline getirilip kamuoyuna sunulmalıdır. Sebep ve
sonuçlar üzerinde bilimsel çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nin ve diğer uluslararası
sözleşmelerin alkol, kumar, madde bağımlılığı, geçim sıkıntısı, birbirini
aldatma (zina), aileyi ihmal etme, cinsellik açısından ihmal etme
gibi faktörlere niçin vurgu yapmadıkları alkol, kumar, madde kullanımı, zinanın
yasaklanması için niçin bir yasal düzenleme istemedikleri anlaşılabilir
değildir.
Şiddet eşik seviyesinin çok aşağıya çekilmesi, normal beşeri
tepkilerin şiddet olarak algılanması, sınırları belli olmayan özgürlük
anlayışı, rıza merkezli her şeye cevaz verilmesi, aile hayatındaki karşılıklı
görev ve sorumlulukların “kişisel özel hayat” aldatmacası ile tarumar edilmesi,
çocuğun ve yaşlıların külfet olarak görülmesi, insan fıtratına hatta genetiğine
savaş açan cinsel tercihler, 21. asırda çok ciddi bir bunalım yaşanacağını
göstermektedir.
Daha da önemli olan husus, Siyonist mekanizmanın dünya
hâkimiyet mücadelesinde tek devlet, tek hükümet, tek para sistemi,
tek dil, tek ekonomi, tek hukuk, tek din ve tek kültür inşa
edebilmek için insanlığı ifsat edecek felsefi, yaklaşımlar, teoriler inşa edip
cazip kavramlarla insanlığa sunmakta olduğu gerçeğinin algılanamaması,
görülememesidir. Siyonist hareket, insanları bireyselleştirerek tüm toplumsal
dayanışma mekanizmalarını yok etmeye çalışmaktadır. Bu nokta da en öncelikli
hedef ailedir. Aileyi yıkabilmek içinde kadın faktörünü kullanmaktadır.
Feminist harekete ve Queer teorisine bu açıdan bakılmalıdır.
Siyonizm’in niyeti, değişik teori ve hukuk
metinleri/sözleşmelerle muhatap ülkeleri kültürel olarak çözerek asimile
etmektir. “Kadına karşı şiddet”, “Aile içi şiddet”, “Toplumsal
cinsiyete dayalı şiddet” kavramları, bu amacı gizlemek için kalkan olarak
kullanılmıştır/kullanılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nde “Kadına karşı şiddet”
ve “aile içi şiddet” ve benzer kavramsallaştırmalarla ve bu
kavramsallaştırmalara yüklenen anlamlarla diğer milletler dinlerinden koparılıp
Ateizm’e, Deizm’e ve Agnostisizm’e yönlendirme yapılarak kültür ve
medeniyetleri tahrip edilerek bir asimilasyon gerçekleştirilmek istenmektedir.
Türkiye, 100 yıldır yol ve istikamet aradığı çöl ve
bataklıklarda dolaşmaktan; yasa, ahlak, hukuk, kültür ve medeniyet ithalatından
vazgeçmelidir.
Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinin en iyi
uygulandığı Batı ülkelerindeki duruma gerçekçi bir şekilde bakması, durumlarını
analiz etmesi, girdikleri çıkmaz sokağı görerek Türkiye’nin kendine dönmesi,
kendi kültür ve medeniyet kodlarına, değer sistemine ve ahlak sistemine göre
kendini yeniden yapılandırarak insanlığın aradığı cevheri insanlığa sunması
gerekmektedir.
Gelecek 100 yılı şekillendirecek cevher ve öz kendinde
mevcuttur. Türkiye’nin tarihi, inanç sistemi, birikimi, kültür ve medeniyet
kodları insanlığı girdiği ya da sokulduğu çıkmaz sokaktan kurtarmaya
yeterlidir. Onun için yanlış yollara sapmaması, istikametini düzeltmesi
gerekmektedir.
İstikametin düzeltilmesi, Allah’ın yardımını getirecek, bereket ve huzur ortaya çıkacaktır: “Hz. Muhammed (s.) buyurmuştur ki: İstikâmet üzere olunuz ki, Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin.”[44]
KAYNAKLAR
Afifi, T. O., Brownridge,D. A., MacMillan, H., Sareen,
J. (2010), The Relationship Of Gambling To İntimate Partner Violence And
Child Maltreatment İn A Nationally Representative Sample, Journal of
Psychiatric Research, 44, 331–337. (2010).
Balci Y. G., Ayranci U. (2005), Physical Violence Against
Women: Evaluation Of Women Assaulted By Spouses, Journal of Clinical
Forensic Medicine 12(5), 258-263.
Bland, R. C., Newman, S. C., Orn, H., Stebelsky, G. (1993).
Epidemiology Of Pathologic Gambling in Edmonton, Canadian Journal of
Psychiatry, 38, 108–12.
Brookoff D, O’Brien K.K., Cook C.S., Thompson T.D., Williams
C. (1997), Characteristics of Participants in Domestic
Violence, Assessment At The Scene Of Domestic Assault. JAMA;
277(17):1369-73.
Caetano, R, Schafer, J., Cunradi, C. B., (2001)
Alcohol-Related Intimate Partner Violence Among White, Black, and Hispanic
Couples in the United States, Alcohol Research & Health, Vol. 25, No. 1
Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği Projesi-2:
“Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi”,
Umran, Mart 2019
Debarbieux, E. (2009), Okulda Şiddet Küresel Bir
Tehdit, İletişim Yayınları, İstanbul.
Dönmez, G., Şimşek, H., Günay, T., (2012) “Evli Erkeklerde
Eşlerine Yönelik Şiddet ve İlişkili Etmenler”, Türkiye Halk Sağlığı
Dergisi;10(3).
Fals-Stewart, W. (2003), The Occurrence of Partner Physcial
Aggression on Days of Alcohol Comsumption: A Longitudional Dairy Study, Journal
of Consulting and Clinical Psychology, Vol 71(1), 41-52.
Havaçeliği,D., Aktaş, A., Gürbüz, D., Koyuncu, N. Y.,
Coşkunol,H. (2012), “Eşlerinden Şiddet Gören Kadınların Eşlerindeki Alkol ve
Madde Kullanım Özellikleri”: İzmir Kadın Sığınmaevleri Çalışması, 48. Ulusal
Psikiyatri Kongresi, Bireyden Topluma, Kültürden Biyolojiye Şiddet, Bildiri
Özetleri Kitabı, 9-13 Ekim
Korkut-Owen, F., Owen, W. D. (2008), Kadına Yönelik
Aile İçi Şiddet, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.
Korman,L. M., Collins, J., Dutton, D., Dhayananthan, B.,
Littman-Sharp, N., Skinner, W. (2008). Problem Gambling And Intimate Partner
Violence, Journal of Gambling Studies, 24:13-23
Krug, E. G., Mercy, J. A., Dahlberg, L. L., Zwi, A. B.
(2002), The World Report On Violence And Health, The Lancet, Vol
360, October 5, 2002
Kyriacou, D.N., Anglin, D, Taliaferro
E., Stone, S., Tubb, T., Linden, J.A., Muelleman
R., Barton E., Kraus. J.F., Risk Factors For İnjury To Women From
Domestic Violence Against Women, The New England Journal of Medicine,
341(25):1892-8
Muelleman, R. L., Den Otter, T., Wadman, M.C., Tran, T. P.,
Anderson, J. (2002). Problem Gambling in The Partner Of The Emergency
Department Patient As A Risk Factor For İntimate Partner Violence. The Journal
of Emergency Medicine, 23(3), 207-312 (2002)
Lesieur H.R., Rothschild J. (1989) Children Of Gamblers
Anonymous Members, Journal of Gambling Behaviour 5 (4), 269-281.
Lorenz, V.C., Yaffee, R.A. (1988), Pathological Gambling And
Psychosomatic, Emotional And Mental Difficulties As Reported By The Spouse, Journal
of Gambling Behavior 4 :13 26.
Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de ve
Dünyada Kadına Şiddet, SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, S: 73-
91;
Subaşı ve Akın:
http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/kadina_yon_
siddet.pdf (erişim: 30.05.2014)
Şahin, E. M., Yetim, D. Öyekçin, D. G. (2012), “Edirne’de
Kadına Yönelik Eş Şiddeti Yaygınlığı ve Kadınların Şiddete Karşı
Tutumları”, Cumhuriyet Tıp Dergisi 2012; 34: 23-32.
Taberânî- Kebîr [2:77, Hadîs No: 1373].
Yanıkkerem, E. ve Saruhan, A. (2005). “15-49 Yaş Evli
Kadınların Aile İçi Şiddet Konusunda Görüşlerinin ve Aile İçi Şiddete Maruz
Kalma Durumlarının İncelenmesi”, Actual Medicine, 11(2),198-204.
Yeniocak, N. (2011) Şiddet Bağlamında İncelenen Üç
Kadın Grubunun Başa Çıkma Biçimleri ve Bu Bağlamda Çocuklarında Algıladıkları
Sorunlar, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Zara-Paga, A., İnce, M. (2008), “Aile İçi Şiddet Konusunda
Bir Derleme”, Türk Psikoloji Yazıları, 11 (22), 81-94.
http://newsroom.melbourne.edu/news/problem-gambling-and-family-violence-strongly-linked-new-study
http://www.ias.org.uk/Alcohol-knowledge-centre/Crime-and-social-impacts/Factsheets/UK-alcohol-relatedcrime-statistics.aspx
http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_intimate.pdf
http://www.yesilay.org.tr/tr/bagimlilik/alkol-bagimliligi
http://whqlibdoc.who.int/publications/2002/9241545615_eng.pdf?ua=1 (Chapter 4) erişim tarihi
[1] Okuyucunun cinsiyet ve toplumsal cinsiyetle ilgili tanımlamalar için önceki yazılara bakmasında fayda vardır.
[2] Mücahit
Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet, SEKAM,
Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, s. 75-81.
[3] Zara-Paga, A.,
İnce, M. (2008), Aile İçi Şiddet Konusunda Bir Derleme, Türk Psikoloji
Yazıları, 11 (22), 81-94
[4]Mücahit Gültekin,
Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.
[5] Subaşı ve Akın:
http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/kadina_yon_
siddet.pdf (erişim: 30.05.2014)
[6]Mücahit Gültekin, Meryem
Şahin, a.g.e., s. 75-81.
[7]Yeniocak, N.
(2011) Şiddet Bağlamında İncelenen Üç Kadın Grubunun Başa Çıkma
Biçimleri ve Bu Bağlamda Çocuklarında Algıladıkları Sorunlar, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
[8]Krug, E. G.,Mercy, J.
A., Dahlberg, L. L., Zwi, A. B. (2002), The World Report On Violence
AndHealth, TheLancet, Vol 360, October 5, 2002.
[9]Mücahit Gültekin,
Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.
[10] E.
Debarbieux, Okulda Şiddet Küresel Bir Tehdit, İletişim Yayınları,
İstanbul, 2009.
[11]Mücahit Gültekin,
Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.
[12]Korkut-Owen,
F.,Owen, W. D. (2008), Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, T.C.
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.
[13]Mücahit Gültekin,
Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.
[14] http://www.ias.org.uk/Alcohol-knowledge-centre/Crime-and-social-impacts/Factsheets/UK-alcohol-relatedcrime-statistics.aspx
[15] Mücahit
Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.
[16] Mücahit
Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.
[17] http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_intimate.pdf
[18] http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_violencealcohol.pdf?ua=1
[19] 109
http://www.yesilay.org.tr/tr/bagimlilik/alkol-bagimliligi
[20] Fals-Stewart,
W. (2003), The Occurrence of Partner Physcial Aggression on Days of Alcohol
Comsumption: A Longitudional Dairy Study, Journal of Consulting and Clinical
Psychology, Vol 71(1), 41-52.
[21] Kyriacou,
D.N., Anglin, D, Taliaferro E., Stone, S., Tubb,
T., Linden, J.A., Muelleman R., Barton E., Kraus. J.F.,
Risk Factors For İnjury To Women From Domestic Violence Against Women, The New
England Journal of Medicine, 341(25):1892-8
[22] Caetano, R,
Schafer, J., Cunradi, C. B., (2001) Alcohol-Related Intimate
Partner Violence Among White, Black, and Hispanic Couples in the United States,
Alcohol Research & Health, Vol. 25, No. 1.
[23] Şahin, E. M.,
Yetim, D. Öyekçin, D. G. (2012), Edirne’de Kadına Yönelik Eş Şiddeti
Yaygınlığı ve Kadınların Şiddete Karşı Tutumları, Cumhuriyet Tıp
Dergisi 2012; 34: 23-32.
[24] Havaçeliği,D.,
Aktaş, A., Gürbüz, D., Koyuncu, N. Y., Coşkunol,H. (2012), “Eşlerinden Şiddet
Gören Kadınların Eşlerindeki Alkol ve Madde Kullanım Özellikleri”: İzmir Kadın
Sığınmaevleri Çalışması, 48. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Bireyden
Topluma, Kültürden Biyolojiye Şiddet, Bildiri Özetleri Kitabı, 9-13 Ekim
[25] Yanıkkerem,
E. ve Saruhan, A. (2005). “15-49 Yaş Evli Kadınların Aile İçi Şiddet Konusunda
Görüşlerinin ve Aile İçi Şiddete Maruz Kalma Durumlarının İncelenmesi”, Actual
Medicine, 11(2),198-204.
[26] Dönmez, G.,
Şimşek, H., Günay, T., (2012) “Evli Erkeklerde Eşlerine Yönelik Şiddet ve
İlişkili Etmenler”, Türkiye Halk Sağlığı Dergisi;10(3).
[27] Brookoff
D, O’Brien K.K., Cook C.S., Thompson
T.D., Williams C. (1997), Characteristics Of
Participants in Domestic Violence, Assessment
At The Scene Of Domestic Assault. JAMA; 277(17):1369-73.
[28]
http://whqlibdoc.who.int/publications/2002/9241545615_eng.pdf?ua=1 (Chapter 4)
erişim tarihi: 18.06.2014
[29] Mücahit
Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.
[30] Afifi, T. O.,
Brownridge,D. A., MacMillan, H., Sareen, J. (2010), The Relationship Of
Gambling To İntimate Partner Violence And Child Maltreatment İn A Nationally
Representative Sample, Journal of Psychiatric Research, 44 , 331–337. (2010)
[31] Korman,L.
M., Collins, J., Dutton, D., Dhayananthan, B., Littman-Sharp, N., Skinner, W.
(2008). Problem Gambling And Intimate Partner Violence, Journal of Gambling
Studies, 24:13–23
[32] Muelleman,
R. L., Den Otter, T., Wadman, M.C., Tran, T. P., Anderson, J. (2002). Problem
Gambling in The Partner Of The Emergency Department Patient As A Risk Factor
For İntimate Partner Violence. The Journal of Emergency Medicine, 23(3),
207-312 (2002)
[33] Bland, R. C.,
Newman, S. C., Orn, H., Stebelsky, G. (1993). Epidemiology Of Pathologic
Gambling in Edmonton, Canadian Journal of Psychiatry, 38, 108–12.
[34] Lesieur
H.R., Rothschild J. (1989) Children Of Gamblers Anonymous Members,
Journal of Gambling Behaviour 5 (4), 269-281.
[35]Balci Y. G. ,
Ayranci U. (2005), Physical Violence Against Women: Evaluation Of Women
Assaulted By Spouses, Journal of Clinical Forensic Medicine 12(5),
258-263.
[36] Lorenz,
V.C., Yaffee, R.A. (1988), Pathological Gambling And Psychosomatic, Emotional
And Mental Difficulties As Reported By The Spouse, Journal of Gambling Behavior
4 :13 26.
[37] Mücahit
Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.
[38] http://newsroom.melbourne.edu/news/problem-gambling-and-family-violence-strongly-linked-new-study
[39]http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/kadinlara_karsi_siddet/siddet_kadinlara_yonelik_siddetin_
ortadan_kaldirilmasina_dai.pdf
[40]Mücahit Gültekin,
Meryem Şahin, a.g.e., s. 73
[41]Korkut-Owen, Owen,
2008, Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, T.C. Başbakanlık Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü.
[42]Burhanettin Can,
“Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2:
“Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş
Stratejisi”, Umran, Mart 2019.
[43]Mücahit Gültekin,
Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-95.
[44] Taberânî- Kebîr [2:77, Hadîs No: 1373].
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder