1 Ekim 2020 Perşembe

Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-10: ŞİDDETTE RİSK FAKTÖRLERİ VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN ÖRTMEYE/GİZLEMEYE ÇALIŞTIKLARI


(Umran Dergisi Ekim 2020 Yazısıdır)

Şiddetin nedeni olan tüm risk faktörlerini devre dışı bırakarak meseleyi sadece tek parametreye/etkene cinsiyete, erkek olmaya indirgemek, ana sorunu gözden kaçırmak, gizlemek anlamına gelmektedir. Sorunları çözmeyi değil kangrenleştirmeyi hedeflemek demektir. O nedenle İstanbul Sözleşmesi, şiddet sorununu çözen değil, kangrenleştiren bir yaklaşım tarzı olup şiddetin yeni risk faktörüdür.

İstanbul Sözleşmesi’ne göre kadına yöneltilen her türlü şiddet, toplumsal cinsiyet merkezlidir.  Niçin?  Kadına yöneltilen her şiddet, toplumsal cinsiyet merkezli olurken, erkeklere ve çocuklara uygulanan şiddet niçin toplumsal cinsiyet merkezli olmamaktadır? “Bir kadın, kadın olduğu için” mi şiddete maruz kalmaktadır? Genel olarak şiddetin risk faktörleri nelerdir?

Kadına yansıyan en önemli risk faktörleri nelerdir? Şiddetin temel sebebi toplumsal kimlik, değerler, din, kültür, örf, adet, gelenek görenek ve töreler midir? Bu çalışmada bu yaklaşımın mantığını sorgulayacağız ve İstanbul Sözleşmesi’nde neyin gizlenmeye çalışıldığına dikkat çekeceğiz.[1]

Genel Olarak Şiddette Risk Faktörleri

İstanbul Sözleşmesi’nde, “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı”, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “Toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla”, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları”, “Kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olması” ifadelerinde geçen şiddet, tamamen “toplumsal cinsiyet” üzerine inşa edilmiştir.

İstanbul Sözleşmesi’nin üzerine oturtulduğu bu mantık ne derece geçerlidir? 

Yapılan bilimsel çalışmalar, şiddetin cinsiyet boyutlu olduğunu mu ortaya koymaktadır?

Bunun için yapılmış olan bilimsel çalışmalara bakılmasında fayda vardır. Bu konuda bilimsel literatür çok zengindir. Aşağıda şiddetle ilişkili “risk faktörlerine” dönük yapılmış bilimsel çalışmalardan bir kesit, o da özet olarak verilmektedir:[2]

      1. Zara-Page ve İnce, 2008[3],[4]; Subaşı ve Akın’ın Çalışmaları[5]

Bu araştırmada şiddete neden olan faktörler, “risk faktörleri” şu şekilde tasnif edilmiştir:

      “1. Geçmiş yaşantılar, 2. Sosyoekonomik ve sosyokültürel faktörler, 3. Yaş farkı, 4. Sosyal destek, 5. Dinî etkenler, 6. Psikolojik etmenler ve 7. Biyolojik faktörler.”

İstanbul Sözleşmesi’ndeki Toplumsal Cinsiyete dayalı şiddet tanımlamasını göz önüne aldığımızda, “sosyokültürel faktörler” ve “dinî etkenler” haricinde olanların hiçbiri, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet faktörü değildir.

      2. Capaldi ve Arkadaşları (2012) “Yakın Partner Şiddetine” İlişkin

          “Meta-Analiz Çalışması” [6]

Capaldi ve arkadaşları, son 10 yıl içinde yapılan toplam 228 araştırmayı inceleyerek yaşın, cinsiyetin, ekonomik gelirin ve işsizliğin, stresin (işle ya da kültürel uyumla ilişkili stresin), psikopatolojinin, alkolün, madde kullanımının, evli ya da ayrı olmanın, düşük ilişki memnuniyeti ve ilişki uyumsuzluğunun, komşuluk ve topluluk/cemaat ilişkileri, bir azınlık grubuna dâhil olmak gibi 25 risk faktörünün var olduğunu tespit ederek bunları 3 ana sınıfta tasnif etmişlerdir:

  • “Partnerlerin ortamsal özellikleri (demografik, komşuluk, cemaat, okul faktörleri gibi),
  • Partnerlerin gelişimsel ve davranışsal özellikleri (aile, akran, psikolojik / davranışsal ve bilişsel faktörler gibi),
  • İlişki etkileri ve etkileşim örüntüleri (ilişki ve evlilik statüsü, ilişkisel uyumsuzluk, ilişki memnuniyeti, bağlanma, negatif duygusallık ve kıskançlık gibi…).

      3. Yeniocak’ın Çalışması (2011)[7]

Yeniocak, yurt dışında yapılmış çeşitli araştırmaları inceleyerek eş şiddetine uğramanın risk faktörlerini aşağıdaki gibi belirlemiştir:

                   Yurt dışından elde edilen bulgulara göre genç olmak (15-19 yaş),

Evlilik dışı birlikte yaşamak ve ayrı ya da boşanmış olmak,

Düşük eğitimli olmak,

Eşlerin eğitim düzeylerinin farklı olması,

Hem kadının hem de erkeğin işsiz olması,

Kırsal kesimde yaşıyor olmak,

Alkol ve maddenin kötüye kullanımı,

Kadının eş şiddetini kabul eden tutumlara sahip olması,

Kadının önceki ilişkisinden çocuklarının olması,

Erkeğin evlilik dışı cinsel ilişkilerinin olması,

İlişkinin ilk yıllarında olmak (ilk beş yıl),

Kadının eşinden büyük olması,

Çocuklukta istismara uğramış olmak,

Aile şiddetine tanık olmak ve

Yetişkinlik döneminde şiddet uygulamış ya da şiddete uğramış olmak”

Yukarıdaki şiddetin risk faktörlerinden hiçbiri, toplumsal cinsiyet tanımlamasında yer alan dinî değerler, kültür ve medeniyet değerleri, örf, âdet gelenek ve görenekler tarafından şekillendirilmemiş, hatta onlar tarafından kınanmış, hatta bazıları yasaklanmıştır.

       4. DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü)’nün 2002 Yılında Yayınladığı

“Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu”[8],[9]

Bu raporda şiddete ilişkin risk faktörleri, 4 düzeyde sınıflandırılmaktadır (Tablo1).

Tablo 1. Erkeğin Partnerine Kötü Muamele Etmesiyle İlişkili Risk Faktörleri (DSÖ, 2002)

(Krug, E. G.,Mercy, J. A., Dahlberg, L. L., Zwi, A. B. (2002), The World Report On Violence And Health, The Lancet, Vol 360, October 5, 2002).

Bireysel Faktörler

İlişki Faktörleri

Yakın Çevre Faktörleri

Sosyal Faktörler

Genç olmak

Evlilik çatışmaları

Kadına şiddete karşı zayıf çevresel yaptırımlar

Geleneksel cinsiyet normları

İçki alışkanlığı

Evliliğin düzensiz/karasız değişken olması

Fakirlik

Şiddeti destekleyen sosyal normlar

Depresyon

Ailede erkek dominantlığı

Düşük sosyal sermaye

(sosyal güven)

 

Kişilik bozuklukları

Ekonomik stres

 

 

Düşük akademik başarı

Zayıf aile işlevselliği

 

 

Düşük gelir

 

 

 

Çocukken şiddete maruz kalmak ya da şahit olmak

 

 

 

Kaynak: Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet,

SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, s. 75-81.

DSÖ’ye göre, Tablo 1’de, kadına şiddete neden olan toplumsal cinsiyet merkezli olarak ifade edilebilecek risk faktörleri “sosyal faktörlerdir”. Onlar da, “Geleneksel cinsiyet normları”, “Şiddeti destekleyen sosyal normlar” olarak verilmektedir. Diğer risk faktörleri, toplumsal cinsiyet anlayışına dayalı kadına şiddet faktörleri değildir.

Öyleyse DSÖ raporuna göre İstanbul Sözleşmesi’nin bel kemiğini oluşturan bütün kadına şiddet eylemleri, toplumsal cinsiyete dayanmaktadır tezi, iflas etmiş olmuyor mu?

       5. Fransız Araştırmacı Debarbieux’un Çalışması (2009)

Debarbieux, şiddet içeren suç ya da davranış bozukluklarına sebep olabilecek risk faktörlerini, 5 ana başlık altında 36 risk faktörü olarak tasnif etmiştir (Tablo 2)[10],[11]. Tabloda yer alan “++” işareti risk faktörünün güçlü etkisini, “+” işareti ortalama bir korelasyonu, “+/-“ işareti ise başka çalışmalarla doğrulanacak muhtemel bir korelasyonu göstermektedir. “ky” “kayıt yok” demektir.

Tablo 2. Şiddet İçeren Suç ya da Davranış Bozukluklarına Sebep Olabilecek Risk Faktörleri

(Debarbieux, E. (2009), Okulda Şiddet Küresel Bir Tehdit, İletişim Yayınları, İstanbul.)

 

Hawkins (2000)

Fortin (2003)

Vitaro-Gagnon (2003)

Bireysel Risk Faktörleri

Mizaç (saldırganlık, zor çocukluk vb.)

++

++

++

Doğum öncesi kazalar

-

ky

ky

İlaçla ilgili problemler

-

ky

ky

İçsel sıkıntılar (depresyon)

-

++

ky

Hiperaktiflik / dikkat eksikliği

++

++

++

Şiddete erken yaşta başlamak

++

++

++

Şiddete olumlu bakmak

++

ky

ky

Toplumbilişsel eksiklik-zayıf zeka

+

++

++

Cinsiyet (erkekler)

++

++

++

Erken yaşta uyuşturucu ve alkol kullanımı

++

++

ky

Ailevi Risk Faktörleri

Suçlu ebeveyn

+/-

++

++

Cinsel taciz / kötü davranış

++

++

++

Çocukla ebeveyn arasındaki zayıf ilişki

++

++

++

Ebeveynin çocuğu ihmal etmesi

++

++

++

Aşırı ya da değişken ceza uygulaması

++

++

++

Aşırı serbestlik

+

+

+

Zayıf ailevi bağlılık, çatışma

+/-

ky

ky

Madde kullanan ebeveyn davranışları

-

ky

++

Ayrı ebeveyn-çocuk

+/-

ky

ky

Ebeveynde zihinsel hastalık

-

ky

ky

Okula Bağlı Risk Faktörleri

Okulda başarısızlık

++

++

++

Okula zayıf bağlılık

+/-

++

ky

Devamsızlık

+

++

ky

Sık okul değiştirmek

+/-

++

ky

Sık disiplin problemleri

++

++

++

Okul faaliyetlerine zayıf katılım

++

+

ky

Çiftlere Bağlı Risk Faktörleri

Suçlu bir kardeş

++

ky

Ky

Suçlu ebeveyn

++

++

++

Çete üyeliği

++

++

ky

Ebeveynle çatışma / tecrit

ky

+

++

Sosyal Ortama Bağlı Risk Faktörleri

Fakirlik

++

++

++

Toplumsal düzensizlik

++

+

+

Silah ve uyuşturucu mevcudiyeti

++

ky

ky

Suçlu yetişkinlerin varlığı

+/-

ky

++

Şiddet ve ırkçılığa yönelim

++

ky

++

Kaynak: Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet,

SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, s. 75-81.

Tabloda üç ayrı çalışmanın sonuçları özetlenmiştir. Üç çalışmada yer alan ya da her üç çalışma tarafından kabul edilen şiddete neden olan en etkin (++), birinci derecede risk faktörleri 16 tanedir:

“Mizaç (saldırganlık, zor çocukluk vb.)”, “Hiperaktiflik / dikkat eksikliği”, “Şiddete olumlu bakmak”, “Cinsiyet (erkekler)”, “Erken yaşta uyuşturucu ve alkol kullanımı”, “Cinsel taciz / kötü davranış”, “Çocukla ebeveyn arasındaki zayıf ilişki”, “Ebeveynin çocuğu ihmal etmesi”, “Aşırı ya da değişken ceza uygulaması”, “Okulda başarısızlık”, “Sık disiplin problemleri”, “Suçlu bir kardeş”, “Suçlu ebeveyn”, “Çete üyeliği”, “Fakirlik”, “Silah ve uyuşturucu mevcudiyeti”, “Şiddet ve ırkçılığa yönelim.”

     Bu 16 risk faktöründen “ırkçılığa yönelim” hariç hiçbiri toplumsal kimlik, dinî değerler, kültür ve medeniyet kodları ile alakalı değildir. Tabloya göre “Cinsiyete” bağlı risk faktörü, “erkek” olmaktır. Erkekler, genetik olarak kadınlara nazaran şiddete daha çok eğilimlidirler. Bu biyolojik bir gerçekliktir. Bunun biyolojik bir gerçeklik olmuş olması din, kültür ve medeniyet kodları tarafından erkeğin şiddet uygulamasını onandığı manasına gelmez, gelemez. Erkek olduğu için şiddet uygulamaya hakkı vardır gibi bir düşünce ve yaklaşım, bizim inanç sistemimize, kültür ve medeniyet kodlarımıza aykırıdır.

Tabloya göre şiddete neden olan ikinci derece risk faktörleri (+, +/-) 10 tanedir:

“Toplumbilişsel eksiklik-zayıf zekâ”, “suçlu ebeveyn”, “aşırı serbestlik”, “okula zayıf bağlılık”, “okula devamsızlık”, “sık okul değiştirmek”, “okul faaliyetlerine zayıf katılım”, “ebeveynle çatışma / tecrit”, “toplumsal düzensizlik”, suçlu yetişkinlerin varlığı”.

Şiddete neden olan bu ikinci derece risk faktörlerinin hiçbirinin cinsiyetle, dinle, kültür ve medeniyet kodları ile bağlantısı yoktur.

Tablonun ortaya koyduğu gerçek, şiddet çok değişkenli lineer olmayan (nonlineer) ilişkiler ağının bir sonucudur. Şiddeti başlatan ilk risk faktörünün, diğer risk faktörlerini tetiklemesi mümkündür. Sistemler için en tehlikeli olan durum, “pozitif geri besleme” (olumsuzlukların olumsuzlukları beslemesi) olarak isimlendirilen bir durumdur. Böyle bir durumda var olan bir giriş, sistemin çıkışı tarafından beslenerek, kuvvetlendirilerek sistemin / yapının kendi kendisini tahrip etmesine sebebiyet vermektedir. Bazı risk faktörleri belli bir birikimin sonucu aynı anda şiddete sebebiyet verebilir. O nedenle şiddet konusunda çözüm ararken olgunun lineer olmadığı, tek boyuta indirgenemeyeceği, meselenin bütün olarak ele alınması gerektiği unutulmamalıdır.

       6. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Tarafından

           Yayınlanan Aile İçi Şiddet Kitapçığı[12]

Çalışmada, aile içi şiddetin risk faktörleri 4 grupta sınıflandırılmıştır:

2. Ekonomik faktörler: Kadınların erkeklere ekonomik bağımlılığı, nakit ve kredi kaynaklarına, kayıtlı ve kayıt dışı sektörlerde istihdam olanaklarına, eğitim ve öğretim imkânlarına sınırlı erişim vb.

3. Yasal faktörler: Boşanma, çocuk velayeti, nafaka ve miras hakkına vb. ilişkin yasalarda ve/veya yasaların uygulanma sürecinde kadının daha düşük yasal statüye sahip olması ve kadınlar arasında yasaları okuyup anlayabilme oranının düşüklüğü vb.

4. Siyasî faktörler: Kadınların iktidarda, siyasette ve medyada; yasal ve tıbbi mesleklerde yetersiz temsili, aile içi şiddetin ciddiye alınmaması, aile yaşamının mahrem kabul edilmesi ve siyasi bir güç olarak yeterince örgütlenememesi.”

Bu çalışma, ön görülen “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kriterlerini” farklı bir üslupta ifade edip kadına şiddetin ana sebebi olarak, ağırlıklı olarak, eşitsizliğe vurgu yapmaktadır. Kadına şiddetin, toplumsal cinsiyete dayalı olduğuna ilişkin faktörler, kültürel faktörler adı altında verilmiştir. Diğer faktörlerin toplumsal cinsiyet kavramı ile bir ilgisi yoktur.

Bütün bu çalışmaları göz önüne aldığımızda kadına şiddeti, sadece dinî ve kültürel değerlere bağlamak son derece yanıltıcı ve aldatıcı bir gerekçedir. O nedenle yukarıdaki altı farklı çalışmada ortaya konan şiddetin risk faktörleri içerisinde kültürel ve dinî risk faktörleri çok zayıftır.

Kadına şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan hüküm cümleleri, yukarıdaki risk faktörleri ile çatışmakta, sadece ve sadece bir risk faktörüne atıfta bulunmakta, ötekilerini göz ardı etmekte ve edilmesini istemektedir.

Kadına Şiddette Madde Bağımlılığı ve Kumar Bağımlılığı

Yukarıda yapılan araştırmalarda şiddetin risk faktörleri, 15 ile 36 arasında değişmektedir. Kadına şiddet, ev içi şiddet ve aile içi şiddette bu risk faktörleri değişik boyutları ile rol oynamakta etkili olmaktadır.

Yapılan saha araştırmalarında, mahkeme tutanaklarında şiddetin temel sebepleri arasında yer alıp öne çıkan ana risk faktörleri şunlardır:

  • Psikolojik sorunlar,
  • Madde bağımlılığı (Alkol bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığı),
  • Kumar bağımlılığı,
  • Eşlerin birbirini aldatması,
  • Fakirlik.

Bunların neden olduğu şiddet vakalarını, toplumsal cinsiyet tanımlamasına bağlayıp ele almak, yanıltıcıdır, gerçeği yansıtmamaktadır. İstanbul Sözleşmesi’ni yazanların öngördüğü toplumsal ve kültürel değerlerin dışındaki tüm değerlere, toplumsal yapı ve kimliklere İstanbul Sözleşmesi üzerinden savaş açılmakta ve kültürel bir asimilasyon öngörülmektedir.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yukarıdaki beş etkin risk faktöründen sadece Madde bağımlılığı (Alkol bağımlılığı, Uyuşturucu bağımlılığı) ve Kumar bağımlılığına ilişkin yapılmış çalışmalardan bir kesit vererek konuya açıklık getirelim[13]:

  • “Birleşik Krallık Alkol Çalışmaları Enstitüsü’nün İrlanda’da yaptığı çalışmada, aile içi şiddet vakalarının %59,6’sının alkol etkisi altında işlendiği belirtilmektedir.[14]
  • Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yakın partner (eş, sevgili) şiddeti ile alkol arasındaki ilişkiyi araştıran raporuna göre Amerika Birleşik Devletleri’nde partnerlerine fiziksel şiddet uygulayanların %55’i, İngiltere ve Galler’de %32’si, şiddet uyguladığı esnada alkollüdür. Keza Avustralya’da eş cinayetlerinin %36’sında, Rusya’da %10,5’inde cinayet işleyen saldırganın alkollü olduğu tespiti yapılmıştır. Güney Afrika’da kadınların %65’ine eşleri alkollü iken fiziksel şiddet uygulamıştır[15]
  • Hindistan, Uganda, Vietnam, Zimbabve’de alkol kullanan eş ile eşe uygulanan şiddet arasında güçlü bir bağlantı olduğu görülmüştür.
  • Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) raporunda, “Kanıtlar alkolün ev içi şiddetin oluşmasını ve şiddetin dozajını arttırdığını gösteriyor.” denerek toplumsal cinsiyet tanımlanması ile bağlantılı olmayan bir risk faktörüne(alkole) dikkat çekilmiştir.
  • DSÖ tarafından yapılan bir başka çalışmada ise Hindistan, Şili, Mısır ve Filipinler’de düzenli alkol kullanımı ile eş şiddeti arasında bağlantı bulunduğu vurgulanmaktadır.[16]
  • Bu Rapor’da dikkat çeken husus şiddetin kurbanı olan kişilerin de alkol kullanmış olmasıdır. İsviçre’de yapılan bir çalışmaya göre şiddet esnasında şiddet gören eşlerin %9’u alkollüdür. İzlanda’da yapılan bir araştırmada, “ev içi şiddet kurbanı olan kadınların %22’sinin olayı takiben bir baş etme mekanizması olarak alkol kullandıkları ortaya konulmuştur.”[17] Avustralya’da erkeklerin %26’sının, kadınların ise %17’sinin öldürülmeden kısa bir süre önce alkol aldıkları tespit edilmiştir.[18]
  • DSÖ’nün Türkiye’nin de dâhil olduğu 30 ülkede yaptığı bir araştırmaya göre kadına yönelik şiddet olaylarının %70’inde, tecavüzlerin %50’sinde ve cinayetlerin %85’inde en etkili sebep alkoldür.[19]
  • Avustralya Hükûmeti Ulusal Suç Enstitüsünün 2000-2006 yıllarında  yayınladığı raporda, bütün eş / sevgili cinayetlerinin %44’ünün alkol etkisiyle işlendiği ifade edilmektedir.
  • Fals-Stewart’in (2003) yaptığı araştırmaya göre, alkol alındığı günlerde erkeğin kadına fiziksel şiddet uygulaması 8 kat daha artmaktadır. Çok içilen günlerle içilmeyen günler karşılaştırıldığında, erkeğin şiddet kullanma ihtimali 18 kat artmaktadır.[20]
  • Kyriacou ve arkadaşlarının (1999), aile içi şiddet ile ilgili risk faktörleri araştırmasında (yaş, eğitim düzeyi, partnerin statüsü, gelir düzeyi, etnik köken, alkol ve madde kullanımı…) şiddetin en önemli risk faktörünün alkol/madde kullanımı olduğu tespiti yapılmıştır.[21]
  • Caetano ve arkadaşları tarafından, (2001) 1995 yılında yapılan ve binden fazla çiftin incelendiği araştırmada; olay anında alkollü olan erkeklerin %30-40’ının, alkol kullanan kadınların ise %27-34’ünün partnerlerine karşı şiddet kullandığı ortaya konulmuştur[22].
  • Şahin, Yetim ve Öyekçin (2012) tarafından Edirne’de, eşlerinden şiddet gören 306 kadın arasında yapılan bir araştırmada, kadınlara uygulanan fiziksel şiddetin ana nedeninin alkol olduğu tespit edilmiştir. Kadınların %32,8’i ise fiziksel şiddetin nedeninin alkol olduğuna özel olarak vurgu yapmışlardır.[23]
  • Havaçeliği ve arkadaşları (2012) eşlerinden şiddet gören ve sığınma evlerinde yaşayan kadınlarla ilgili yaptıkları araştırmada, tüm şiddet türlerini uygulayan kocaların %63,7’si alkol ve maddeyi birlikte kullanırken; %33’ünün ise sadece alkol kullandığı tespiti yapılmıştır. Araştırmada sığınma evinde yaşayan kadınlar şiddet gördükleri dönemde eşlerinin daha yoğun alkol ve madde kullandıklarını belirtmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre, alkol, esrar ve ekstazi kullanımı arttıkça şiddet oranı da artmaktadır.[24]
  • Her gün alkol alan erkeklerin eşlerine şiddet uygulama oranı yüksektir.[25]
  • Erkeklerin haftada birkaç kez ya da her gün alkol kullanması eşlerine uyguladıkları şiddette belirleyici bir etken olarak bulunmuştur.[26]
  • Brokof ve arkadaşlarının (1997) yaptığı araştırmada, aile içi şiddet vakalarının %92’sinde failin alkol kullandığı tespit edilmiştir.[27]
  • Dünya Sağlık Örgütü’nün 2002’de yayınladığı “Dünya Sağlık ve Şiddet Raporu”nda, Brezilya, Kamboçya, Kanada, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, El Salvador, Hindistan, Endonezya, Nikaragua, Güney Afrika, İspanya ve Venezuella’da yapılan araştırmada şiddete uğrayan kadınlar, partnerlerinin alkol sorunu olduğunu belirtilmişlerdir.[28]

Kumar bağımlılığı, kumar alışkanlığı, kadına uygulanan şiddette madde bağımlılığı kadar olmasa bile etkili risk faktörlerinden biridir. Aşağıda yapılan çalışmalarla ilgili kısa bir özet verilmektedir[29]:

  • Kanada Manitoba Üniversitesi’nden Afifi ve arkadaşlarının (2010) yaptığı araştırma, kumar oynamanın kadına şiddet ve çocuğa kötü muameleyle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.[30]
  • Korman ve arkadaşları (2008) yaptıkları araştırmaya göre son bir yıl içinde kumar oynayan kişilerin %62’sinin ya eşine/partnerine yönelik şiddetin faili ya da mağdurudur. Araştırmaya katılanların %25,4’ü eşlerine karşı yoğun şiddet uygulamışlardır. Katılımcıların %64,5’i ise patolojik bir şekilde öfke problemi yaşamaktadırlar[31].
  • Muelleman ve arkadaşlarının (2002) yaptığı bir araştırmada, kumara bağımlılığı olan erkekler eşlerine, kumar oynamayan erkeklere nazaran 10,5 kat daha fazla şiddet uyguladıkları tespiti yapılmıştır.[32] Araştırmaya göre kumarla birlikte alkol problemi de olan erkekler eşlerine, bu problemlere sahip olmayan erkeklere göre 50 kat daha fazla şiddet uygulamışlardır.
  • Bland ve arkadaşlarının (1993) yaptığı araştırmada, evlilikteki şiddetin yaklaşık %25’inin; çocuğa kötü muamelenin de%15’nin kumar oynama alışkanlığıyla ilişkili olduğu ortaya konulmuştur.[33]
  • Lesieur ve Rotschild’in (1989) yaptığı araştırmaya göre; anne-babası kumar alışkanlığına sahip olan çocukların, anne-babası bu alışkanlığa sahip olmayan çocuklara oranla şiddeti 2-3 kat daha fazla yaşamaktadırlar.[34]
  • Balcı ve Ayrancı’nın (2005) İstanbul’da gerçekleştirdiği bir araştırmada; eşlerinden şiddet gören kadınların %37’si eşlerinin kendilerine kumar ya da alkol gibi problemlerinden dolayı şiddet uyguladığını belirtmişlerdir.[35]
  • Lorenz ve Yaffee’nin (1988) yaptığı bir araştırmada ise kumar bağımlılığı olan kişilerin %50’sinin eşlerine fiziksel ya da sözel şiddet uyguladığı ortaya konulmuştur. Aynı araştırmada bu kişilerin %12’sinin intihar girişiminde bulunduğu da tespit edilmiştir.[36]
  • APC’nin (Australian Productivity Commission/Avustralya Verimlilik Komisyonu) yayınladığı bir raporda da, kumar bağımlılığı olan her 10 kişiden birisi, ev içi ya da diğer şiddet türlerini uygulamaktadırlar.[37]
  • Melbourne Üniversitesi, aile içi şiddet ile kumar oynama davranışı arasında ilişkinin olup olmadığını ortaya çıkarabilmek için 120 kişi ile ilgili yaptığı araştırmada, şiddete uğrayanların %44’ü, şiddeti uygulayan kişilerin kumarda kaybetmiş olmasından dolayı şiddet uyguladığını belirtmişlerdir.[38]

Yukarıda kadına şiddet ile ilgili risk faktörlerinden olan madde ve kumar bağımlılığına ilişkin yapılmış çalışmalardan bir kesit sunmamızın nedeni, kadına şiddetin tek bir risk faktörü ile izah edilmesinin mümkün olmadığı gerçeğine dikkat çekmek içindir.

Yukarıda verilen 1. Psikolojik sorunlar, 2. Madde bağımlılığı (Alkol bağımlılığı, Uyuşturucu bağımlılığı), 3. Kumar bağımlılığı, 4. Eşlerin birbirini aldatması, 5. Fakirlik, şiddetin en etkin risk faktörlerindendir. Bunların hiçbirinin, toplumsal cinsiyetle ilişkisi yoktur.

Kadına karşı uygulanan şiddeti ulusal ve uluslararası düzeyde önemli bir sosyal sorun olarak ele alan hukuki metinlerde, kadına şiddetin/tecavüzün ve kadın cinayetlerinin temel nedenlerinden olan bu 5 ana risk faktöründen hiçbirine yer verilmemesi, sorun olarak görülmemesi dikkat çekici değil midir?

Türkiye’nin de imza koyduğu ve kadına şiddet ve cinsiyet ayrımcılığının en temel metinlerinden kabul edilen CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme), İstanbul Sözleşmesi 2011 (“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”), Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu “Kadına Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı” belgelerinde ve Aile Bakanlığının kadına şiddetle ilgili yaptırdığı projelerde, 15 - 36 farklı şiddetin risk faktörünün tümünden değil en etkili beş risk faktöründen hiç bahsedilmemiş olmasını, nasıl okumalı ve nasıl yorumlamalıyız?

İstanbul Sözleşmesi’nde Kadına Şiddet Tanımlamasındaki Aldatma

İstanbul Sözleşmesi’nde, “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı”, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “Toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla”, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları”, “Kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olması” ifadelerinde geçen şiddet, tamamen “toplumsal cinsiyet” üzerine inşa edilmiştir. Bu, BM’nin yaptığı çalışmalarda rahatlıkla görülebilmektedir.

BM’nin “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi”nde kadına şiddet aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır[39],[40]:

“Kadınlara yönelik şiddet ister kamusal ister özel hayatta olsun bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlükten keyfi olarak yoksun bırakma dâhil olmak üzere kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya acı verme sonucu doğuran veya bu sonucu doğurması muhtemel olan cinsiyete dayalı her türlü şiddet eylemi anlamına gelir.”

BM Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi ise “Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen şiddettir.[41] şeklinde tanımlamıştır.

İstanbul Sözleşmesi’nin 2. ve 3. maddelerinde “Kadına Karşı Şiddet”, tanımı çok muğlaktır:

“İstanbul Sözleşmesi “Madde 2-1ç) Kadına yönelik şiddet: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı,”

Madde 3-Tanımlar

Bu Sözleşme maksatlarıyla:

a- “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;

d- “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”,  bir kadına karşı,  kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır;”

Madde 3 a’da “Kadına Karşı Şiddet” tanımlamasında 3 ana eksen belirtilmektedir: 1. insan hakları ihlali”, 2. “ayrımcılık”, 3. “toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri”

“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet nedir?” Toplumsal cinsiyete dayalı olmayan şiddet şekillerinden nasıl ayırt edilecektir?

 Madde 3-d ve “Madde 2-1ç’de “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, iki boyut üzerinden tanımlanmaktadır: 1. “Bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen şiddet”, 2. “Kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet.” 6284 sayılı Yasada ise “kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık” ifadesi kullanılmaktadır.

Birinci boyuttaki “bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen şiddet”, böyle bir durumun, olgunun gerçekte var olup olmadığını, gerçekleşip gerçekleşmediğini bir tarafa bırakarak, söz konusu ifadenin cinsiyetle bağlantısının var olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ikinci boyut, “kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet” ifadesi, niçin toplumsal cinsiyet boyutlu olsun? Bu ifadede şiddeti, cinsiyete bağlayan gerekçe nedir? Böyle bir ifadenin kullanılmasındaki amaç nedir?

Madde 2 ve Madde 3 ile ilgili şu sorgulamayı yapmalıyız:

  • “Kadın olduğu için yöneltilen şiddet” ifadesinde, uygulanan şiddetin kadın cinsinden dolayı uygulandığının ölçütü nedir, delili nasıl belirlenmektedir? Bir hukuk metninde böylesine ön şartlı ifadelerin yer almış olmasının sebebi hikmeti nedir?
  • “Kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet” olabilir ve bu toplumsal cinsiyet ile alakalı değildir.
  • Oran-Orantısızlık kime göre ve nasıl belirlenmektedir?
  • Toplumsal cinsiyetten bağımsız şiddet şekilleri, faktörleri, riskleri vardır ve sayıları 15-36 bandında yer almaktadır. Sözleşmenin bu konuda bir şey söylememiş olmasını nasıl yorumlamalıyız?
  • Pratik hayatta, orantısız şiddet şekilleri hangi düzeyde, oranda etkilidir?
  • Kadınları, toplumsal cinsiyete dayalı olmayan şiddete karşı korumak nasıl mümkündür?
  • Kadına yöneltilen her şiddet, toplumsal cinsiyet merkezli olurken, erkek ve çocuklara uygulanan şiddet, niçin toplumsal cinsiyet merkezli olmamaktadır? Aradaki fark nasıl belirlenmektedir? 
  • Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet merkezlidir iddiası, bilimsel bulgular ile ne oranda desteklenmektedir?
  • Şiddet, sadece ve sadece toplumsal cinsiyet tanımlamasındaki din, kültür, örf, adet, gelenek merkezli midir?

Bu şekilde yapılan bir tanımlamayla cinsiyetle hiç alakası olmayan her türlü şiddet, toplumsal cinsiyet merkezli bir boyuta taşınmaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile ilgili hüküm cümleleri, muhtemelen okuyanda bir şuur altı oluşturabilmek için, Sözleşme’nin değişik maddelerinde tekrarlanmaktadır:

  • “…Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korunması için gerekli olan özel tedbirler” (Madde 4-4),
  • “…Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet… gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi” (Madde 14 – 1),
  • “… Kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olmasını…” (Madde 18-3),
  • “…Toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla, Sözleşme uyarınca belirlenen suçların etkili bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasını…” (Madde 49)
  • “Toplumsal cinsiyete dayalı iltica talepleri, 1. Taraflar kadına yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, 2. Taraflar, Sözleşme’de tanımlanan tüm gerekçelerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde yorumlanmasını… 3. Taraflar iltica başvurusu yapanlar için toplumsal cinsiyete duyarlı ülkeye kabul usullerinin… toplumsal cinsiyet yönergelerini, toplumsal cinsiyete duyarlı sığınma usullerini oluşturmak… (Madde 60)

İstanbul Sözleşmesi’nin Gizlediği Amaç, Farklı Din, Kültür ve Medeniyetlerin Kökünü Kazımak

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği teorisyenleri, hiçbir belge sunmadan, Allah’ın,  “kadının yok varsayılıp ezildiği, aşağılandığı bir dünya” vazettiğini iddia etmektedirler. Bu nedenle biyolojik cinsiyeti referans alan ve buna uygun kadın ve erkeğe farklı roller biçen tüm dinlerin, kültürlerin, örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin kökünün kazınmasını istemektedirler:

“İstanbul Sözleşmesi Madde 12-Genel yükümlülükler

  1. Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.

Madde 12-5- Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.”
6. Taraflar kadınların güçlendirilmesine yönelik program ve faaliyetlerin yaygınlaştırılması için gerekli tedbirleri alacaklardır.

“Kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesi” ile şiddet uygulandığının ölçütü nedir?

Gerçekten kadınlara şiddet uygulayanlar, kadın cinsini ikinci sınıf kabul ettikleri için mi yoksa başka bir nedenle mi şiddet uygulamaktadırlar; aradaki fark nasıl ortaya konmaktadır?

İstanbul Sözleşmesi bu konuda herhangi bir bilgi belge, malzeme sunmamaktadır. Yapılan araştırmaların hiçbirinde bunu destekleyecek veriye rastlanmamaktadır.

“Sözde “namus” adına işlenen suçlar” ifadesinde, namus kavramının önüne eklenen “sözde” sıfatı ile namus kavramının aşağılanması, değersizleştirilmesinin amacı nedir?

Uluslararası bir metinde böyle bir aşağılama ifadesinin yer alması, namus kavramına önem veren toplumları, kültürleri, dinleri aşağılamak manasına gelmemekte midir?

Namus kavramını aşağılayan İstanbul Sözleşmesi, zina ve fuhşun önünü açarak meşrulaştırmakta ve “sözde namus” kavramsallaştırması ile bu gerçek gizlenmeye çalışılmaktadır.

Namus cinayetleri sadece erkekler tarafından mı icra edilmektedir?  Kadınlar da “namus cinayeti” işlemekte midirler? Hem Türkiye’de hem de dünyada yapılan çalışmalardaki veriler, bize neyi göstermektedir?

Bu veriler, halka niçin sunulmamakta ve kamuoyu önünde niçin tartışılmamaktadır? Aile içi şiddet, ev içi şiddet diyenler evin, ailenin dışındaki mekânlarda erkeğe, kadına ve çocuğa yöneltilen şiddeti niçin görmezler, görmek istemezler?

 “Kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması”, ifadesinde “toplumsal olarak klişeleşmiş roller” ifadesi ile mevcut tüm toplumların kendi kültür ve medeniyet kodlarına göre ihdas ettiği roller aşağılanmaktadır.

Klişeleşmiş roller, önyargılar, nelerdir?  Klişeleşmiş roller ve ön yargılar denirken kast edilenler nedir? Müphem, muğlak kavramlarla ne gizlenmek istemektedir. Türkiye bunu sorgulamalıdır.

İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin kendi kültür ve medeniyet kodlarını koruyup yaşatabilmesi için ihdas ettiği, kültür ve medeniyet kodlarına, ahlak sistemine ve inanç sistemine uygun yılların birikimi olan örf, âdet, gelenek, görenek ve töreleri yıkmak istemektedir.

Yıkılan ve yok edilmek istenen bir kültür ve medeniyet yerine hangi kültür ve medeniyet inşa edilmek istenmektedir?

Aşağılanan bu rollerin yerine yeni roller ihdas edecek olan kültür ve medeniyet kodları kime aittir? Onların gerçekten doğru, adil, insani ve hak olduğunun garantisi nedir?[42]

Türkiye’de şiddetin risk faktörleri açısından meseleyi analiz ettiğimizde, İstanbul Sözleşmesi’nin inşa ettiği zihin pozitif geri besleme etkisi yaparak şiddeti yaygınlaştırmakta ve derinleştirmektedir. Boşanmaları artırmakta, evliliğe ilgiyi azaltmaktadır.

     Şiddetin nedeni olan tüm risk faktörlerini, devre dışı bırakarak meseleyi sadece tek parametreye/etkene cinsiyete, erkek olmaya indirgemek, ana sorunu gözden kaçırmak, gizlemek anlamına gelmektedir. Sorunları çözmeyi değil kangrenleştirmeyi hedeflemek demektir. O nedenle İstanbul Sözleşmesi, şiddet sorununu çözen değil, kangrenleştiren bir yaklaşım tarzı olup şiddetin yeni risk faktörüdür.

Aile içi şiddet, ev içi şiddet diyenler evin, ailenin dışındaki mekânlarda erkeğe, kadına ve çocuğa yöneltilen şiddeti niçin görmezler, görmek istemezler?

Barlarda, pavyonlarda, diskoteklerde ve randevu evlerinde çalışmak/çalıştırılmak zorunda bırakılan kadınların karşı karşıya kaldığı durum, cinsel taciz, tecavüz, cinsel şiddet kapsamına niçin girmemektedir? Bu, kadınları aşağılamak değil midir? Kadın haklarını savunanlar, kadına şiddeti toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olarak yorumlayanlar, bazı erkeklerin şehvetini en pis şekilde tatmin etmek zorunda bırakılan bu kadınları, bu bataklıktan kurtarmak için niçin ses çıkarmamakta ve “üç maymunları” oynamaktadırlar? Bu kadınların karşı karşıya bırakıldığı cinsel şiddet, hangi toplumsal cinsiyete dayanmaktadır? Hangi inancın, dinin ve kültürün eseridir?

Sonuç:

Türkiye Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Aldatmacasından ve İstanbul Sözleşmesi’nden Vaz Geçmeli Kendi Özündeki Cevheri Açığa Çıkarmalıdır

Yukarıda yer verilen pek çok çalışmanın ortaya koyduğu gerçek, kadına şiddet faktörünün tek bir faktöre, toplumsal cinsiyet anlayışına indirgenemeyeceğini ortaya koymaktadır. Risk faktörleri arasındaki ilişki doğrusal değildir. Şiddeti başlatan bir faktör diğer faktörleri de tetikleme özelliğine sahiptir. Risk faktörlerinin karşılıklı olarak birbirlerini tetikleme özelliğini, birçok risk faktörünün aynı anda ortaya çıkması ve birbirini beslemesi durumunu, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mantığı ile anlamak ve çözmek mümkün değildir. Türkiye’de ve dünyada yapılan pek çok çalışmada alkol, madde kullanımı, kumar, işsizlik, psikolojik rahatsızlıklar, biyolojik faktörler, geçim sıkıntısı, israf, lüks yaşama isteği, birbirini aldatma, cinsel tatminsizlik ya da ihmal ve aileyi ihmal şiddeti besleyen, büyüten ve devam ettiren faktörler olarak ortaya çıkmaktadır.[43]

Türkiye’de son yıllarda işlenen kadın cinayeti ve tecavüzlerde bir artış olduğu görüntüsü vardır. Bu cinayetlerin işlenme sebepleri ve sonuçlarını, T.C. Adalet Bakanlığı ve T.C. İçişleri Bakanlığı verilerine dayanılarak rapor hâline getirilip kamuoyuna sunulmalıdır. Sebep ve sonuçlar üzerinde bilimsel çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.   

İstanbul Sözleşmesi’nin ve diğer uluslararası sözleşmelerin alkol, kumar, madde bağımlılığı, geçim sıkıntısı, birbirini aldatma (zina), aileyi ihmal etme, cinsellik açısından ihmal etme gibi faktörlere niçin vurgu yapmadıkları alkol, kumar, madde kullanımı, zinanın yasaklanması için niçin bir yasal düzenleme istemedikleri anlaşılabilir değildir.

Şiddet eşik seviyesinin çok aşağıya çekilmesi, normal beşeri tepkilerin şiddet olarak algılanması, sınırları belli olmayan özgürlük anlayışı, rıza merkezli her şeye cevaz verilmesi, aile hayatındaki karşılıklı görev ve sorumlulukların “kişisel özel hayat” aldatmacası ile tarumar edilmesi, çocuğun ve yaşlıların külfet olarak görülmesi, insan fıtratına hatta genetiğine savaş açan cinsel tercihler, 21. asırda çok ciddi bir bunalım yaşanacağını göstermektedir.

Daha da önemli olan husus, Siyonist mekanizmanın dünya hâkimiyet mücadelesinde tek devlet, tek hükümet, tek para sistemi, tek dil, tek ekonomi, tek hukuk, tek din ve tek kültür inşa edebilmek için insanlığı ifsat edecek felsefi, yaklaşımlar, teoriler inşa edip cazip kavramlarla insanlığa sunmakta olduğu gerçeğinin algılanamaması, görülememesidir. Siyonist hareket, insanları bireyselleştirerek tüm toplumsal dayanışma mekanizmalarını yok etmeye çalışmaktadır. Bu nokta da en öncelikli hedef ailedir. Aileyi yıkabilmek içinde kadın faktörünü kullanmaktadır. Feminist harekete ve Queer teorisine bu açıdan bakılmalıdır. 

Siyonizm’in niyeti, değişik teori ve hukuk metinleri/sözleşmelerle muhatap ülkeleri kültürel olarak çözerek asimile etmektir. “Kadına karşı şiddet”, “Aile içi şiddet”, “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” kavramları, bu amacı gizlemek için kalkan olarak kullanılmıştır/kullanılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nde “Kadına karşı şiddet” ve “aile içi şiddet” ve benzer kavramsallaştırmalarla ve bu kavramsallaştırmalara yüklenen anlamlarla diğer milletler dinlerinden koparılıp Ateizm’e, Deizm’e ve Agnostisizm’e yönlendirme yapılarak kültür ve medeniyetleri tahrip edilerek bir asimilasyon gerçekleştirilmek istenmektedir.

Türkiye, 100 yıldır yol ve istikamet aradığı çöl ve bataklıklarda dolaşmaktan; yasa, ahlak, hukuk, kültür ve medeniyet ithalatından vazgeçmelidir.

Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinin en iyi uygulandığı Batı ülkelerindeki duruma gerçekçi bir şekilde bakması, durumlarını analiz etmesi, girdikleri çıkmaz sokağı görerek Türkiye’nin kendine dönmesi, kendi kültür ve medeniyet kodlarına, değer sistemine ve ahlak sistemine göre kendini yeniden yapılandırarak insanlığın aradığı cevheri insanlığa sunması gerekmektedir.

Gelecek 100 yılı şekillendirecek cevher ve öz kendinde mevcuttur. Türkiye’nin tarihi, inanç sistemi, birikimi, kültür ve medeniyet kodları insanlığı girdiği ya da sokulduğu çıkmaz sokaktan kurtarmaya yeterlidir. Onun için yanlış yollara sapmaması, istikametini düzeltmesi gerekmektedir.

İstikametin düzeltilmesi, Allah’ın yardımını getirecek, bereket ve huzur ortaya çıkacaktır:  “Hz. Muhammed (s.) buyurmuştur ki: İstikâmet üzere olunuz ki,  Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin.”[44]

                KAYNAKLAR

Afifi, T. O., Brownridge,D. A., MacMillan, H., Sareen, J.  (2010), The Relationship Of Gambling To İntimate Partner Violence And Child Maltreatment İn A Nationally Representative Sample, Journal of Psychiatric Research, 44, 331–337. (2010).

Balci Y. G., Ayranci U. (2005), Physical Violence Against Women: Evaluation Of Women Assaulted By Spouses,  Journal of Clinical Forensic Medicine 12(5), 258-263. 

Bland, R. C., Newman, S. C., Orn, H., Stebelsky, G. (1993). Epidemiology Of Pathologic Gambling in Edmonton, Canadian Journal of Psychiatry, 38, 108–12.

Brookoff D, O’Brien K.K., Cook C.S., Thompson T.D., Williams C. (1997), Characteristics of  Participants  in  Domestic  Violence,  Assessment  At  The Scene Of Domestic Assault. JAMA; 277(17):1369-73.

Caetano, R, Schafer, J., Cunradi, C. B., (2001) Alcohol-Related Intimate Partner Violence Among White, Black, and Hispanic Couples in the United States, Alcohol Research & Health, Vol. 25, No. 1

Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2:

“Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi”, Umran, Mart 2019

Debarbieux, E. (2009), Okulda Şiddet Küresel Bir Tehdit, İletişim Yayınları, İstanbul.

Dönmez, G., Şimşek, H., Günay, T., (2012) “Evli Erkeklerde Eşlerine Yönelik Şiddet ve İlişkili Etmenler”, Türkiye Halk Sağlığı Dergisi;10(3).

Fals-Stewart, W. (2003), The Occurrence of Partner Physcial Aggression on Days of Alcohol Comsumption: A Longitudional Dairy Study, Journal of Consulting and Clinical Psychology, Vol 71(1), 41-52.

Havaçeliği,D., Aktaş, A., Gürbüz, D., Koyuncu, N. Y., Coşkunol,H. (2012), “Eşlerinden Şiddet Gören Kadınların Eşlerindeki Alkol ve Madde Kullanım Özellikleri”: İzmir Kadın Sığınmaevleri Çalışması, 48. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Bireyden Topluma, Kültürden Biyolojiye Şiddet, Bildiri Özetleri Kitabı, 9-13 Ekim

Korkut-Owen, F., Owen, W. D. (2008), Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.

Korman,L. M., Collins, J., Dutton, D., Dhayananthan, B., Littman-Sharp, N., Skinner, W. (2008). Problem Gambling And Intimate Partner Violence, Journal of Gambling Studies, 24:13-23

Krug, E. G., Mercy, J. A., Dahlberg, L. L., Zwi, A. B. (2002), The World Report On Violence And Health, The Lancet, Vol 360, October 5, 2002

Kyriacou, D.N., Anglin, D, Taliaferro E., Stone, S., Tubb, T., Linden, J.A., Muelleman R., Barton E., Kraus. J.F., Risk Factors For İnjury To Women From Domestic Violence Against Women, The New England Journal of Medicine, 341(25):1892-8

Muelleman, R. L., Den Otter, T., Wadman, M.C., Tran, T. P., Anderson, J. (2002). Problem Gambling in The Partner Of The Emergency Department Patient As A Risk Factor For İntimate Partner Violence. The Journal of Emergency Medicine, 23(3), 207-312 (2002)

Lesieur H.R., Rothschild J. (1989) Children Of Gamblers Anonymous Members, Journal of Gambling Behaviour 5 (4), 269-281.

Lorenz, V.C., Yaffee, R.A. (1988), Pathological Gambling And Psychosomatic, Emotional And Mental Difficulties As Reported By The Spouse, Journal of Gambling Behavior 4 :13 26.

Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet, SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, S: 73- 91;

Subaşı ve Akın: http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/kadina_yon_

siddet.pdf (erişim: 30.05.2014)

Şahin, E. M., Yetim, D. Öyekçin, D. G. (2012), “Edirne’de Kadına Yönelik Eş Şiddeti Yaygınlığı ve Kadınların Şiddete Karşı Tutumları”, Cumhuriyet Tıp Dergisi 2012; 34: 23-32.

Taberânî- Kebîr [2:77, Hadîs No: 1373].

Yanıkkerem, E. ve Saruhan, A. (2005). “15-49 Yaş Evli Kadınların Aile İçi Şiddet Konusunda Görüşlerinin ve Aile İçi Şiddete Maruz Kalma Durumlarının İncelenmesi”, Actual Medicine, 11(2),198-204.

Yeniocak, N. (2011) Şiddet Bağlamında İncelenen Üç Kadın Grubunun Başa Çıkma Biçimleri ve Bu Bağlamda Çocuklarında Algıladıkları Sorunlar, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Zara-Paga, A., İnce, M. (2008), “Aile İçi Şiddet Konusunda Bir Derleme”, Türk Psikoloji Yazıları, 11 (22), 81-94.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/kadinlara_karsi_siddet/siddet_kadinlara_yonelik_siddetin_ ortadan_kaldirilmasina_dai.pdf

http://newsroom.melbourne.edu/news/problem-gambling-and-family-violence-strongly-linked-new-study

http://www.ias.org.uk/Alcohol-knowledge-centre/Crime-and-social-impacts/Factsheets/UK-alcohol-relatedcrime-statistics.aspx

http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_intimate.pdf

http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_violencealcohol.pdf?ua=1

http://www.yesilay.org.tr/tr/bagimlilik/alkol-bagimliligi

http://whqlibdoc.who.int/publications/2002/9241545615_eng.pdf?ua=1 (Chapter 4) erişim tarihi


[1] Okuyucunun cinsiyet ve toplumsal cinsiyetle ilgili tanımlamalar için önceki yazılara bakmasında fayda vardır.

[2] Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet, SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015, s. 75-81.

[3] Zara-Paga, A., İnce, M. (2008), Aile İçi Şiddet Konusunda Bir Derleme, Türk Psikoloji Yazıları, 11 (22), 81-94

[4]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.

[5] Subaşı ve Akın: http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/kadina_yon_

siddet.pdf (erişim: 30.05.2014)

[6]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.

[7]Yeniocak, N. (2011) Şiddet Bağlamında İncelenen Üç Kadın Grubunun Başa Çıkma Biçimleri ve Bu Bağlamda Çocuklarında Algıladıkları Sorunlar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

[8]Krug, E. G.,Mercy, J. A., Dahlberg, L. L., Zwi, A. B. (2002), The World Report On Violence

AndHealth, TheLancet, Vol 360, October 5, 2002.

[9]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.

[10] E. Debarbieux,  Okulda Şiddet Küresel Bir Tehdit, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009.

[11]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 75-81.

[12]Korkut-Owen, F.,Owen, W. D. (2008), Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.

[13]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.

[14] http://www.ias.org.uk/Alcohol-knowledge-centre/Crime-and-social-impacts/Factsheets/UK-alcohol-relatedcrime-statistics.aspx

[15] Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.

[16] Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.

[17] http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_intimate.pdf

[18] http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/factsheets/ft_violencealcohol.pdf?ua=1

[19] 109 http://www.yesilay.org.tr/tr/bagimlilik/alkol-bagimliligi

[20] Fals-Stewart, W. (2003), The Occurrence of Partner Physcial Aggression on Days of Alcohol Comsumption: A Longitudional Dairy Study, Journal of Consulting and Clinical Psychology, Vol 71(1), 41-52.

[21] Kyriacou, D.N., Anglin, D, Taliaferro E., Stone, S., Tubb, T., Linden, J.A., Muelleman R., Barton E., Kraus. J.F., Risk Factors For İnjury To Women From Domestic Violence Against Women, The New England Journal of Medicine, 341(25):1892-8

[22] Caetano, R, Schafer, J.,  Cunradi, C. B.,  (2001) Alcohol-Related Intimate Partner Violence Among White, Black, and Hispanic Couples in the United States, Alcohol Research & Health, Vol. 25, No. 1.

[23] Şahin, E. M., Yetim, D. Öyekçin, D. G. (2012), Edirne’de Kadına Yönelik Eş Şiddeti Yaygınlığı  ve Kadınların Şiddete Karşı Tutumları, Cumhuriyet Tıp Dergisi 2012; 34: 23-32.

[24] Havaçeliği,D., Aktaş, A., Gürbüz, D., Koyuncu, N. Y., Coşkunol,H. (2012), “Eşlerinden Şiddet Gören Kadınların Eşlerindeki Alkol ve Madde Kullanım Özellikleri”: İzmir Kadın Sığınmaevleri Çalışması, 48. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Bireyden Topluma, Kültürden Biyolojiye Şiddet, Bildiri Özetleri Kitabı, 9-13 Ekim

[25]  Yanıkkerem, E. ve Saruhan, A. (2005). “15-49 Yaş Evli Kadınların Aile İçi Şiddet Konusunda Görüşlerinin ve Aile İçi Şiddete Maruz Kalma Durumlarının İncelenmesi”, Actual Medicine, 11(2),198-204.

[26] Dönmez, G., Şimşek, H., Günay, T., (2012) “Evli Erkeklerde Eşlerine Yönelik Şiddet ve İlişkili Etmenler”, Türkiye Halk Sağlığı Dergisi;10(3).

[27] Brookoff  D,  O’Brien  K.K.,  Cook  C.S.,  Thompson  T.D.,  Williams  C. (1997), Characteristics  Of  Participants  in  Domestic  Violence,  Assessment  At  The Scene Of Domestic Assault. JAMA; 277(17):1369-73.

[28]  http://whqlibdoc.who.int/publications/2002/9241545615_eng.pdf?ua=1 (Chapter 4) erişim tarihi: 18.06.2014

[29] Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.

[30] Afifi, T. O., Brownridge,D. A., MacMillan, H., Sareen, J.  (2010), The Relationship Of Gambling To İntimate Partner Violence And Child Maltreatment İn A Nationally Representative Sample, Journal of Psychiatric Research, 44 , 331–337. (2010)

[31]  Korman,L. M., Collins, J., Dutton, D., Dhayananthan, B., Littman-Sharp, N., Skinner, W. (2008). Problem Gambling And Intimate Partner Violence, Journal of Gambling Studies, 24:13–23

[32]  Muelleman, R. L., Den Otter, T., Wadman, M.C., Tran, T. P., Anderson, J. (2002). Problem Gambling in The Partner Of The Emergency Department Patient As A Risk Factor For İntimate Partner Violence. The Journal of Emergency Medicine, 23(3), 207-312 (2002)

[33] Bland, R. C., Newman, S. C., Orn, H., Stebelsky, G. (1993). Epidemiology Of Pathologic Gambling in Edmonton, Canadian Journal of Psychiatry, 38, 108–12.

[34]  Lesieur H.R.,  Rothschild J. (1989) Children Of Gamblers Anonymous Members, Journal of Gambling Behaviour 5 (4), 269-281.

[35]Balci Y. G. , Ayranci U. (2005), Physical Violence Against Women: Evaluation Of Women Assaulted By Spouses,  Journal of Clinical Forensic Medicine 12(5), 258-263. 

[36]  Lorenz, V.C., Yaffee, R.A. (1988), Pathological Gambling And Psychosomatic, Emotional And Mental Difficulties As Reported By The Spouse, Journal of Gambling Behavior 4 :13 26.

[37] Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-91.

[38] http://newsroom.melbourne.edu/news/problem-gambling-and-family-violence-strongly-linked-new-study

[39]http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/kadinlara_karsi_siddet/siddet_kadinlara_yonelik_siddetin_

ortadan_kaldirilmasina_dai.pdf

[40]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 73

[41]Korkut-Owen, Owen, 2008, Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.

[42]Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2:

“Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi”, Umran,  Mart 2019.

[43]Mücahit Gültekin, Meryem Şahin, a.g.e., s. 82-95.

[44]  Taberânî- Kebîr [2:77, Hadîs No: 1373].

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...