17 Nisan 2014 Perşembe

30 Mart 2014 seçimlerinin ortaya çıkardığı gerçek - 2: Parlamento üstü/dışı siyasete ihtiyaç var

 (Milli Gazete)

Giriş

Bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Bu seçim döneminde millet olarak ne kazandık ne kaybettik sorusunu herkes kendine sormalıdır. Toplum olarak aklanarak mı, kardeşlik duygularını kuvvetlendirerek mi, seçimleri birer şölene dönüştürerek mi bu dönemi geçirdik Yoksa bir rey uğruna değerlerin, ilkelerin, kutsalların tahrip edildiği ve idare-i maslahatçılığın öne çıktığı, günü kurtarma politikalarının etkin olduğu; dün ak denilene bu gün kara denildiği bir dönem mi yaşadık 30 Mart 2014 seçimlerinin en hazin sonucu, genel olarak, geçmişe nazaran çok daha kötü, sert, kirli bir kampanyanın yapılmış olmasıdır. Güzelliğin yarışacağı bir atmosfer yerine, çirkinliğin, hayâsızlığın yarıştığı bir ortam meydana getirilmiştir. Değerleri inşa etme yerine rey için değerleri yıkma, kutsalı ayaklar altına alma, ne kazanana ne de kaybedene bereket getirmeyecektir. Hırsız - Hain düzleminde yürütülen kirli bir seçim kampanyasına, genel olarak, toplumun hangi açıdan baktığının birçok siyasi tarafından anlaşılamaması ve seçim kampanyalarını yol boyu değiştirmeyip sabitlemeleri, toplumsal şuuraltıyı okuyamamalarının sonucudur. 

Taksim kadife darbe sürecini önemli kılan etken, Dershaneler savaşı aşaması ile başlayan süreçte Kadife darbe öncülüğünün (Üçüncü Halka), Gülen hareketi tarafından yapılıyor olmasıdır. Benzer şekilde 30 Mart 2014 seçimlerini de dikkat çekici ve önemli kılan, bir STK/Cemaat/Hareket olarak Gülen hareketinin, alışılagelmişin ötesinde seçim sürecine ölesiye katılmış; kendi tabanına rağmen ev ev CHP için rey istemiş olmasıdır. Bu durum, ters tepki oluşturarak, diğer İslami cemaat/STK/hareketlerin birçoğunun AKP nin safında yer almasına sebebiyet vermiştir. Neredeyse bu seçimler, Erdoğan-Gülen Meydan Muharebesi şeklinde tezahür etmiştir. Parlamento dışında bulunan bir hareketin, siyasi mücadeleye bu denli katı, kararlı girmesi, siyasi mücadelenin çok daha geniş alana yayılmasına, gerilim ve kutuplaşmanın daha da derinleşmesine sebebiyet vermiştir. Bundan sonra siyasi mücadele, salt Parlamento ile sınırlı kalmayacak; parlamento dışı hatta üstü bir siyaset anlayışı, gelişecek ve yaygınlaşacaktır. Burada, bu konu ele alınıp incelenecektir.

Gerilim ve Kutuplaştırma Üzerine Kurulu Seçim Stratejisi

Türkiye deki gerilim ve kutuplaşmanın ana kaynağı, Lozan da batı kültür medeniyet değerlerine göre kurulmuş sistem ve onun savunucuları ile İslam kültür ve medeniyetine göre şekillenmiş millet arasında var olan ana tezadın sonucudur. İki farklı kültür ve medeniyet değerlerinin hâkimiyet mücadelesi, ana nedendir. Diğer tüm sebepler, ikinci derecede sebeplerdir. Cumhuriyet tarihi boyunca en etkin olan laik anti laik kutuplaşmadır. Laik anti laik kutuplaşma, son bir iki seçimde meydana gelmemiştir. Türkiye de seçim eksenli gerilim ve kutuplaşma, İnönü - Bayar kavgası ile başlamıştır. Her ikisi, sistemi savunan, Batı kültür ve medeniyetini benimsemiş Cumhuriyetin kurucu kadrolarıdır. 1946 da yolları ayrıştığında bile bu ana düşüncelerinden vazgeçmiş değillerdir. İnönü, sistemin devletçi-sol kanadını; Bayar ise sistemin özel sektörcü sağ kanadını temsil etmekteydi. Bununla birlikte aralarındaki kavga, ölümüne bir kavga olmuştur. Sonuç 27 Mayıs 1960 darbesidir. Ancak seçim sürecindeki gerilim, kutuplaşma ortamları, Cumhuriyet tarihi boyunca hep sağ partilerin (AP, ANAP, DYP ve AKP) lehine gelişmiştir. 

CHP korkusu ve karşıtlığı, sağ partilerin oy getirisi olmuştur. Bununla birlikte Sistemin her iki kanadı da, bu gerilim ve kutuplaşmadan beslenmiş; hem ikinci derecedeki sistem partilerinin hem de sistem karşıtı partilerin ortaya çıkmasına ve/veya gelişmesine mani olmuştur. Bu son seçimde de aynı taktik uygulanmıştır. 1970 lerde sağ sol çatışması, ciddi bir kutuplaşma idi. Benzer şekilde Milli Cephe hareketi böyle bir kutuplaşmanın sonucu ortaya çıkmıştır. Bu denklemi, birinci derecede bozan ve sistemi ürküten, korkutan sistem karşıtı Milli Görüş Hareketi partileridir ( MNP, MSP, RP, FP, SP). Milli Görüş hareketi, bunun bedelini dört partisinin kapatılması ve ard arda iki bölünme geçirmesi ve Lideri Erbakan ın belli aralıklarla siyasetten yasaklanması ile ödemiştir. Bu denklemi ikinci derecede de bozan ise Ülkücü harekettir (MHP). Sistem karşıtı olarak ortaya çıkmasına rağmen yol boyu MHP, ismine uygun bir muhteva kazanamamıştır. 

Felsefi, kültür ve medeniyet eksenli projeler geliştirememesi, çıkış yapamaması, rengini netleştirememesi, Sistemin sağ, sol kanat partileri arasına sıkışıp kalmasına ve iki kanattan şikâyet edenlerin sığındığı bir liman görüntüsü almasına sebebiyet vermiştir/vermektedir. İslam ın beş şartı çerçevesinde duyarlılıkları yüksek olan AKP kadroları, AB ne, 2003 yılına kadar savunanlardan daha şiddetli bir istekle sahip çıkıp savunmuş ve Cumhuriyet tarihi boyunca yapılamamış Batı kültür medeniyet eksenli birçok değişimi yapmış; AB müktesebatı çerçevesinde toplumsal yapıya uyup uymadığına bakmadan birçok şeyi, ülkeye transfer etmiştir. Bu politika ve strateji ile yeni müttefikler elde etmiş olmasına rağmen Batılılaşmanın öncü-asli güçleri tarafından hep ötekileştirilmiş, dışlanmıştır. Hükümet olduğu 2003 yılından bugüne ülke, darbe gölgesi altında (Yargı Darbesi, Ergenekon ve Balyoz Darbe girişimleri, Taksim Kadife Süreci), gerilim içerisinde yaşamış ve Ergenekoncular ya da Balyozcular tarafından yapılan Cumhuriyet mitingleri gölgesinde seçimler, hep yüksek gerilim ve kutuplaşma ortamında gerçekleşmiştir. 

Türkiye, 30 Mart 2014 seçimlerine böyle bir şuuraltıya sahip olarak girmiştir. Kadife darbeler, seçim endeksli, dış destekli, gayrı memnunlar ittifakına ve gerilime dayalı, seçim öncesi, esnası ve sonrasında sokak hâkimiyeti kurarak siyasi iktidarları düşürmeyi hedefleyen yeni darbe türüdür. Gerilim ve kutuplaşma, seçim sürecinde büyük siyasi partilerin işine yararken, seçim sonrasında daha çok kadife darbecilerin işine yarayacaktır. 30 Mart 2014 seçimleri, sonuçları itibarıyla kadife darbecilere bu fırsatı henüz vermemiştir. Sürece itirazlar, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yatırım olarak devam etmektedir.

Siyaset Nedir

İnsanlar arası ilişkileri belirleyen en temel etken, onların sahip olduğu değerlerdir. Çatışma ya da uzlaşma, toplumun değişik kesimleri arasında ortak paydanın büyüklüğüne ve gücüne bağlı olarak değişir. Değerler sistemi açısından baktığımızda siyaset, bir değer sisteminin, iktidarı elde etmek, muhafaza etmek ve diğer değer sistemleri ile uzlaşmaz bir çatışmaya girmeden bütünleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla yaptığı faaliyetler bütünüdür. Dolayısıyla siyaset, bir milletin iktidarını sağlamak ve onu uluslararası camiada özgür, bağımsız ve etkin kılmak için yapılan faaliyetler bütünüdür. Bu açıdan siyasete bakıldığında siyasetin iki boyutu olmak zorundadır:

1-Parlamento içi siyaset,

2- Parlamento dışı/üstü siyaset.

Parlamento içi siyaset, siyasi partiler aracılığıyla parlamentoyu hedefleyen ve onun aracılığıyla bir güç ve iktidar arayışı faaliyeti iken; parlamento dışı/üstü siyaset, hareketler, cemaatler ve sivil toplum örgütleri tarafından yürütülen bir iktidar olma faaliyetidir. Parlamento dışı/üstü siyasetin amacı, temel fıtri değerler etrafında, hak, hakikat, fıtrat ve adalet eksenli toplumsal değişimi gerçekleştirmek ve muhafaza etmektir. Fıtrat düzenini, kendi kültür ve medeniyetinin ön gördüğü temiz toplumu ve toplumsal sermayeyi inşa etmek, ihya etmek ve de korumaktır. Parlamento dışı/üstü siyasetin ana hedefi, Parlamento ya girmek değildir. Parlamento içi siyaset üzerinde baskı gücü oluşturarak, onun milletin emrinde verimli bir şekilde çalışmasını sağlamak, yanlışlarını düzeltmek, doğrularına destek olmak, projeler üreterek parlamento içi siyaset yardımcı olmak ve yönlendirmektir. Her şeyden önce milleti, örgütlü toplum haline getirmektir. 

İnsan vücudunda ki kılcal damarlar ya da sınır sistemi gibi toplumun her kesimine nüfuz etmek, milleti bütünleştirmek, kaynaştırmak ve bir güç olarak ortaya çıkmasını sağlamaktır. Böylece uluslararası güçlerin, Türkiye de ki siyasal iktidarlar üzerindeki baskısını kırmak, siyasal iktidarların sapmasına, yanlış yapmasına ve zulmetmesine mani olmak amaçları arasındadır. Parlamento dışı/üstü siyasetin denetleyici, yönlendirici, inşa, ihya ve irşad edici bir rolü vardır. Hz. Peygamber in aşağıdaki hadisinde Parlamento üstü siyasetin temel fonksiyonlarından bir kısmı ifade edilmektedir: Yakınlarda sizin bazı önderleriniz ortaya çıkar. Bunlar sizin rızıklarınızı da ellerine geçirirler. Sizinle konuşunca da yalan söylerler. İş yapınca da işleri kötü yola getirirler. Siz onların kötülüklerini iyi görüp, iyi göstermedikçe ve onların yollarına doğru demedikçe sizden razı olmazlar. Siz o zaman onların karşısında hakkı söylemelisiniz. Onlar bundan hoşlanmaz ve size tecavüz etseler dahi ve bu yolda bazı kimseler ölürse elbette ki şehit olarak ölmüştür. (1) 

Parlamento dışı/üstü siyasetin denetleyici ve yol gösterici fonksiyonu, Hz. Ebubekir in halifelik makamına geldiğinde yaptığı konuşmada, en güzel bir şekilde ifade edilmektedir: Hz. Ebubekir: Ey insanlar! Hareketlerimi devamlı kontrol edin. Eğer doğru-düzgün hareket edersem, bana yardım edin. Yok eğer adalet ve doğruluktan ayrılırsam beni düzeltiniz. Ben Allah ın emirlerine itâat ettikçe siz de bana itâat edin. Allah a isyan ettiğim takdirde, siz de bana isyan edin . Hz. Ömer ise, muhacir ve ensarın da bulunduğu bir mecliste benzer bir konuşma yapmıştır: Hz. Ömer; Şayet bazı işlerinizde gevşek davranarak hatalar yapmış olsaydım ne yapardınız Oradakilerden hiç kimse cevap vermedi. Bunun üzerine Hz. Ömer sözlerini iki üç kere tekrar etti. Nihayet Beşir b. Sa d kalkarak Eğer böyle yapacak olursan seni oklar nasıl doğrultuluyorsa öyle doğrulturuz dedi. Hz. Ömer de Sizler, benim istediğim gibi hakkı müdâfaa eden bir Müslüman topluluksunuz dedi. Parlamento üstü siyaset, Seni okları düzeltir gibi düzeltiriz ya Ömer! diyen sahabenin siyasetidir, siyaset anlayışıdır.

Sonuç

Parlamento Dışı/Üstü Siyaset Devrimin Öncü ve Önder Kitlesini Korumak Zorundadır Siyasetin bu iki veçhesinin birlikte var olması ile gerçek, etkin ve verimli bir siyasi mücadele ortaya çıkabilmektedir. Milli Görüş hareketinin başlangıçtaki siyaset anlayışı, bu ikili yapıya dayanmaktaydı. Milli Görüş hareketi bir taraftan parlamentoyu hedeflerken, diğer taraftan 50 civarında ki yan kuruluşları ile parlamento üstü siyaseti yürütmeyi öngörmüştür. İkisi birlikte eş zamanlı faaliyet gösterdiğinden bir nesil meydana getirilmiş ve CHP ile AP arasında sıkışıp kalan Müslümanlara bir siyası kimlik kazandırıp onu iktidara taşıyabilmiştir. Bugün de yapması gereken budur. O nedenle Milli Görüş Hareketi Parlamento üstü siyasete daha fazla ağırlık vermek zorundadır. Çünkü, Devletin resmi, laik ideolojisinin 80 yıllık baskısına rağmen adım adım ilerleyip büyüyen, Türkiye topraklarına dal, budak, kök salan, ABD ye, AB ye, Türkiye de ki carı sisteme, Siyonizm e ve Emperyalizmin her çeşidine karşı olan %25 lik bir İslamcı halk tabanı, 28 Şubat Post modern darbesinden bu yana adım adım eritilmektedir. Büyük yürüyüşün öncü ve önder kitlesi, yok edilmek istenmektedir. 

Bugün asıl tehlike de budur. O nedenle parlamento dışı/üstü siyasetin ana hedefi, bu tehlikeyi önlemektir. Bunun için içe, öze dönük bir tebliğ mekanizmasını harekete geçirmesi tarihi bir sorumluluktur: Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (3 Ali İmran 104) Unutmayın! Parlamento üstü siyaset, fitne, fesada ve zulme karşı bir fazilet mücadelesidir: Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkârlardı. (11 Hud 116) Unutmayın! Parlamento üstü siyaset, günaha, hırsızlığa yolsuzluğa, harama karşı bir ahlak mücadelesidir: Rabbaniyyun ve Ahbar, onları, günah söylemelerinden ve haram yiyiciliklerinden sakındırmalı değil miydi Yapmakta oldukları işler ne kötüdür. (5 Maide 63)

Kaynaklar

1-Kenzul Ummal, c. 6, sh: 297

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...