(Milli Gazete)
Giriş
Seçimler, oyu merkeze alan bir mücadele şeklidir. Oy niceliğe bağlı olarak bir ülkenin kaderinin tayın edilmesi demektir. Oy, bir halkın fikri, felsefi, duygu ve düşünce durumunun yönetime yansımasıdır. Bir açıdan Hz. Peygamber in (sas) Siz nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz. sözünün bir tecellisidir. Ülkenin kabul ettiği sisteme bağlı olarak oyların, dağılımı, ağırlığı ve önemi değişmektedir. Seçilen seçim sistemi, oy ve milletvekili dağılımı arasında oransal bir ilişki kurulmasına mani bir özellikte olabilir. Lozan da Hayım Nahum Doktrinine göre kurulu Türkiye deki sistemi, istikrar adına koruma amaçlı olarak konan Baraj sistemi, halkın bir kısmının duygu, düşünce ve hayat görüşünün parlamentoya yansımasına mani olmakta ve istemediği partilere rey vermesine neden olmaktadır. Oy verdiği partiden olan memnuniyetsizlikler, zamanla büyümekte, genel olarak, gayrı memnunlar kitlesinin büyümesine ve yeni arayışların ortaya çıkmasına vücut vermektedir.
Bununla beraber, bazı partilerin yol boyu (AP, ANAP, MSP, RP; AKP) yüksek rey alması ve bu başarısını ard arda sürdürmesi, seçimlerde daha başka faktörlerle birlikte toplumsal şuur altının çok önemli olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Hırsız - Hain düzleminde yürütülen kirli bir seçim kampanyasına, genel olarak, toplumun hangi açıdan baktığının birçok siyasi tarafından anlaşılamaması ve seçim kampanyalarını yol boyu değiştirmeyip sabitlemeleri, toplumsal şuuraltıyı okuyamamalarının sonucudur. O nedenle Mart 2014 seçimlerindeki kirli ve gerilimli bir mücadeleye rağmen elde edilen sonuçları yorumlayabilmek için toplumsal şuuraltı göz önüne alınmalıdır. Burada, 30 Mart 2014 seçimlerinde harekete geçen ya da geçirilen toplumsal şuuraltı konusu Gülen Hareketi çerçevesinde ele alınıp incelenecektir.
Gülen Hareketine Karşı Oluşan Toplumsal Şuuraltı
Gülen Hareketi, kamuoyunda konuşulmaya başlandığı günden itibaren hem diğer İslami cemaat/hareketlere karşı hem de Milli Görüş hareketine karşı mesafeli durmuştur. 28 Şubat Post Modern darbe sürecinde Fethullah Gülen, Refah Yol iktidarının düşürülmesinde aktif rol almış, 3 saat civarında Yalçın Doğan la Erbakan ın aleyhinde konuşmuş, iktidarı bırakması gerektiğini söylemiş , Ecevit, Çiller ve Demirel le görüşmesine rağmen, Erbakan la asla görüşmediğini, görüşmeyeceğini ifade etmiştir. Bu tavır, Gülen Hareketine karşı hem Milli Görüş Hareketinde hem de diğer İslami camialarda olumsuz bir şuuraltının ilk tohumlarının atılmasına sebebiyet vermiştir. 28 Şubat Postmodern darbe sürecinde üniversitelerdeki Başörtüsü direnişini, Başörtüsü Fürüattır diyerek ve Gülen Hareketine mensup gençlerin başlarını açıp okula gitmelerini söyleyerek büyük ve tarihi başörtüsü direnişini kırması, Gülen Hareketine karşı oluşan tepkinin derinleşmesini sağlamıştır. Ancak Okul-Dershane-Yurt-Ev eksenli yapılanışın meydana getirdiği güvenlik alanı, Gülen hareketine karşı oluşan tepkilerin düşmanlık boyutuna varmasını engellemiştir.
AKP döneminde, bürokraside girdikleri ve etkin oldukları bütün birim ve kurumlarda, Gülen hareketine mensup olmayan herkesi tasfiye etmeye kalktıklarına ve bunun için hiçbir ahlaki ölçü tanımayan metotlar kullandıklarına, atamalarda adaleti göz ardı edip hak hukuk tanımadan kendi mensuplarını yükselttiklerine ilişkin bir kanatın oluşması ve yaygın bir şekilde konuşulmaya başlanması, toplumsal zeminde, olumsuz ciddi bir şuuraltının oluşmasını sağlamıştır. İmzasız ya da sahte imzalı, iftiraya dayalı ihbar mektuplarının Gülen hareketi mensupları tarafından yapıldığına ilişkin bir kanaat, toplumsal şuuraltında daha da derin yaralar açmıştır. Ancak Ergenekon ve Balyoz hareketine karşı verdikleri mücadele, bu şuuraltının görünür bir şekilde dışa vurmasına mani olmuştur. Uluslararası sularda İsrail devletinin saldırısına muhatap olmuş ve dokuz evladının şehit olmasına neden olmuş Mavi Marmara olayında, Gülen in İsrail i kast ederek otoriteden izin alınmalıydı tarzında bir açıklama yaparak Türkiye de İsrail zulmüne ve terörüne karşı oluşan havayı kırması, Gülen Hareketinde ne oluyor sorgulamasının ilk kez ciddi bir şekilde yapılmasına sebebiyet vermiştir. Gülen Hareketinin Neocon- Siyonist ittifakı ile ittifak halinde olmasının sebebi, anlaşılamamış; İsrail in yanında yer alması, sorgulanmaya başlanmıştır.
Gülen hareketi, Türkiye nin İsrail, Suriye ve Iran politikalarına hep karşı çıkmış, siyasi iktidarı çok ciddi bir şekilde eleştirmiştir/eleştirmektedir. Siyasi iktidarın politikalarına karşı çıkması, kendilerinin en doğal hakkıdır. Bundan dolayı eleştirilebilirler fakat suçlanamazlar. Ancak bu konuda olduğu gibi birçok konuda da İsrail ile aynı dili kullanmaları, Hakan Fidan ın MİT müsteşarı olmasına İsrail le birlikte karşı çıkmaları, hiçbir belge sunmadan onu Iran ajanı olarak göstermeleri, Gülen Hareketini ciddi töhmet altına bırakmıştır. Oslo görüşmeleri diye tarihe geçen Kürt meselesinin çözümü ile ilgili PKK yöneticilerinin de içinde bulunduğu gizli bir görüşmenin ses kaydını, önce medyaya servis edip sonra da Hakan Fidan ı tutuklamaya kalkmak ve ardından Başbakan a ulaşmak, Gülen Hareketi adına yapılan çok büyük bir operasyondu. Bu konuda, Gülen Hareketinin iddiaları ret etmemesi, tam tersine sürece sahip çıkması, Gülen hareketine karşı daha büyük bir kin ve öfkenin kabarmasına sebebiyet vermiştir. Bu tavırla birlikte Gülen hareketi ile AKP nin yolları, açıkça ifade edilmemiş olmasına rağmen, ayrılmıştır. Perde arkasında gizli bir mücadele, bütün şiddeti ile devam ettirilmiştir. Gülen hareketine mensup olduğu söylenen Polis-Yargı bürokrat hattı, siyasi iktidarın Çözüm sürecine karşı çıkmış, süreci engellemek için ellerinden geleni yapmış; 2009-2010 daki KCK tutuklamaları ile KCK nin bir MİT operasyonu olduğunu seslendirmiş ve böyle bir kanaatin oluşmasına yardımcı olmuştur.
Gülen hareketine karşı görünür ciddi tepkilerin oluşması ve özellikle Gülen in medyada tartışılır hale gelmesi, Taksim Kadife Darbe sürecine verdiği destek ve takındığı tavırdan sonradır. Kadife darbelerin temel dayanağı, diktatörün varlığıdır. Strateji, şiddet kullanmadan gayrı memnunların ittifakı ve sokak hâkimiyeti ile diktatörün devrilmesi üzerine çizilmiştir. Taksim Gezi parkı olayları ile birlikte hem ulusal hem de uluslararası alanda Erdoğan ın diktatörlüğü seslendirilmeye başlanmıştır. 8 Mayıs 2013 ve 10 Haziran 2013 tarihlerinde Gülen in kendi sitesinde yaptığı ve Samanyolu TV de yayımlanan video kayıtlarındaki açıklamaları ile Erdoğan isim verilmeden Nemrut , Firavun , tiran , despot ve cemaat düşmanı olarak ilan edilmiş ve böylelikle Kadife darbecilerin diktatör inşa etme sürecine katkıda bulunulmuştur. Bugüne kadar dünyada yapılmış olan tüm Kadife darbelerin teşkilat yapısı incelendiğinde, en iç halkada stratejik beyin olarak Soros ve ekibinin yer aldığı görülmektedir. İkinci halkada ilgili ülkedeki Mason-Sabetayist-Siyonist-işbirlikçi bir ekip vardır. Bu iki ekip görünür değillerdir. Asıl görünür olan ve darbe sürecini yönettiğini sanan, üçüncü halkada yer alan örgüt ya da örgütlerdir. Dolayısıyla birinci halkadakiler patronlar, ikinci halkadakiler müteahhitler ve üçüncü halkada yer alanlar ise taşeron firmalardır. Türkiye deki Taksim Kadife darbe sürecinin Dershaneler, Polis-Yargı Yolsuzluk operasyonları, MİT in Tırları ve Dışişleri Bakanlığının dinlenmesi ve yerel seçimler aşamalarında, Kadife Darbeyi fiilen yürüten örgüt konumunda Gülen Hareketi konumlanmış ya da konumlandırılmıştır. Seçim dönemine girildiği bir zamanda MİT in Suriye ye gönderdiği Tırların, Gülen hareketine mensup olduğu iddia edilen Yargı-Polis-Asker ekseni tarafından iki kez deşifre edilip durdurulması ve Tırların Suriyeli muhaliflere silah taşıdığı propagandasının yapılması; ardından Türkiye yi, Teröre yardım yataklık yapan bir ülke olarak gösteren kampanya başlatılarak, uluslararası mahkemelerde Türkiye nin mahkûm edilmeye çalışılması ve Suriye ile ilgili Dışişleri Bakanlığında yapılan bir toplantının dinlenip ses kayıtlarının medyaya servis edilmesi, bardağın taşmasına neden olmuştur. Toplumun şuuraltında yatan vatana ihaneti cezalandırma psikolojisi harekete geçmiştir.
AKP ile ilgili rüşvet ve yolsuzluk belgelerinde toplumun belli bir kesimini rahatsız eden nokta, iddia edilen belgelerin 2010-2011 yıllarından itibaren biriktirilmesi, zamanında devreye sokulmaması, gereğinin yapılmamasıdır. Üç ya da dört yıl sonra Kadife darbe sürecinde, özel zamanlama ile devreye sokulması, niyetin Türkiye yi arındırmak olmadığı, meselenin bir yolsuzluk-hırsızlık meselesi olmadığı, siyasi iktidara karşı küresel güçlerle birlikte siyasi şantaj yapıldığı ve Türkiye nin önünün kesilmek istendiği kanaatini oluşturmuştur, hatta pekiştirmiştir. Yolsuzluk operasyonları ile ilgili karşı hamle Erdoğan tarafından başlatılıp bazı polis ve yargı görevlileri görevden alınınca ya da yerleri değiştirilince, Gülenin beddua etmesi, bir tartışmayı beraberinde getirmiştir.
ABD nin Afganistan ve Irak işgallerinde binlerce Müslüman öldürülürken, kadınlara tecavüz yapılırken, İsrail Filistin halkı üzerinde soy kırım uygularken, Esed rejimi kendi halkını bombalarken, Fransa Libya, Mali ve Orta Afrika da katliam yaparken, Mısır da Sisi kendi halkına zulmederken ve Müslüman kardeşler mensuplarına hapishanelerde işkence yapılırken bunları hiç görmeyen ve hiç sesini çıkarmayan Gülen in, bir kısım bürokratların görevden alınması ya da yerlerinin değiştirilmesi karşısında bu kadar ağır bir beddua yapması, anlaşılamamış ve de büyük bir tepki doğurmuştur. Beddua olayı ile birlikte Gülen ilk kez tartışılmaya açılmış ve ciddi bir şekilde eleştirilmiştir. Nisan 2013 yılında ABD senatosundan 42 senatör, Türkiye-İran, Türkiye - Irak ve İran Hindistan arasında, TL bazında Halk Bankası üzerinden uluslararası ticaret yapılmasının küresel sistemi bozduğuna ilişkin bir mektubu, Başkan Obama ya sunmuş ve engellenmesini istemişlerdir. Bunun üzerine ABD, Türkiye den bu sistemin kaldırılmasını ve uluslararası ticaretin ABD/İngiltere bankaları üzerinden yapılmasını istemiştir. Türkiye nin bunu ret etmesi, uluslararası bir gerilime sebep olmuştur.
Halk Bankası nın uluslararası alanda bu kapsamda tartışıldığı bir dönemde, Gülen Hareketine mensup olduğu iddia edilen ve hareket tarafından da yalanlanmayan bir yapının, Halk Bankası üzerine gitmesi, küresel bir operasyon olarak algılanmıştır. Bu zamanlama, Gülen Hareketinin Küresel güçlerin taşeronu olduğu şeklindeki algıyı, daha da kuvvetlendirmiş; yolsuzluk ikinci planda kalmış ve mevcut tehlike yanında önemsizleşmiştir. Bütün bunların yanı sıra, Gülen Hareketini, hatta Gülen in bizzat kendisini asıl itibarsızlaştıran, çok ciddi güven bunalımına neden olan, insanların özel hayatlarına girildiği ve meşru aile yaşantılarının dahi, Gülen Hareketine mensup olanların otellerinde görüntülendiği ve bunların kullanılarak insanlara şantaj yapıldığı kanaatinin oluşmasıdır.
Özellikle Gülen tarafından yüksek düzeydeki bir devlet adamına bir alüfte aracılığıyla tuzak kurulduğunun ve kendisinin randevuya gitmemesi konusunda uyarıldığının seslendirilmesi, Fethullah Hocanın seks kasetleri ile ne ilişkisi var tartışmasını başlatmıştır. Bu konuda en son düşünülmesi gereken bir isim olarak Numan Kurtulmuş ile ilgili yayınlanan sahte seks kaseti ve Başbakan Erdoğan la Bakan Fatma Şahin i iki âşık gibi gösteren montaj resim, Gülen Hareketinin medyasında yayınlanınca, Gülen Hareketine karşı tepki, daha da büyümüştür. Bu durum, kasetlerin hem güvenirliliğini, hem de amacının farklı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bundan sonra bu çerçevede yapılan yayınların etki güçleri, eskisi gibi olmamış ve fakat hem Müslüman ın imajının hem de Gülen hareketinin imajının yıpranmasına sebebiyet verilmiştir. Türkiye nin eylem planındaki politikalarını deşifre edip engellemeleri, devlet sırlarını ayağa düşürme hakkını kendilerinde bulmaları ve bu konularda küresel güçlerle birlikte hareket etmeleri, kendilerine ayrı bir konum biçmeleri, siyası iktidarı devre dışı bırakma, aciz gösterme politikaları uygulamaları, kendi dışındaki yapıları, kişileri, hiçbir ölçü tanımayan metotlarla tasfiye etmeye kalkmaları, çirkin hayâsızlıklar üzerinden (seks kasetleri) operasyon yapmaları, Gülen hareketine yönelen öfkenin düşmanlık boyutuna varmasını sağlamıştır.
Gülen Hareketi tarafından yapıldığı iddia edilen bu operasyonları, Hareketin ret etmeyip savunması, bunu kimin hesabına yaptığı ve amacının ne olduğunun sorgulanmasına neden olmuş; ABD- Neocon-Siyonist- İsrail-İngiltere ittifakının taşeronluğu şeklinde bir kanaatin yerleşmesine zemin hazırlamış, ciddi bir toplumsal şuur altı meydana getirmiştir. Gülen hareketine karşı Müslüman camianın muhalefeti, adeta düşmanlığa dönüşmüştür. Gülen hareketi, bu süreç içerisinde neredeyse vatan hainliği , ajanlık ve taşeronlukla özdeşleştirilmiştir. 30 Mart 2014 Seçim sürecinin belli bir anından itibaren Erdoğan, hedef tahtasının merkezine Pensilvanya yı (Fethullah Gülen) koyması, bu toplumsal psikolojiyi görmüş olmasından dolayıdır. CHP ve MHP yi Pensilvanya nın kuyruğuna takılmış iki önemsiz siyasi aktör olarak nitelendirerek ciddiye almaz bir tavır takınmıştır. Pensilvanya ya vurdukça, kitlelerin öfkesinin daha da kabararak kendi etrafında kenetlenmesine ve seçim alanlarının daha da hareketlenmesine neden olduğunu gören Erdoğan, söylemini, Pensilvanya üzerinden daha da sertleştirmiştir. Gerçekte toplumsal şuuraltında harekete geçirilen psikoloji, halkın ABD-İsrail düşmanlığının Pensilvanya üzerinden yürütülmesi ve ABD-İsrail den intikam alınmasıdır.
Sonuç: Gülen Hareketi Kendi Muhasebesini Yapmak Zorundadır
Parlamento dışı bir faktör olarak Gülen hareketinin ve onun lideri Fethullah Gülen in AKP karşısında bir cephe savaşına girmiş olması, kendi tabanının düşüncesi ile asla uyuşmayan CHP ye, AKP karşısında destek vermesi, kadrolarını bir CHP kadrosu gibi cepheye sürmesi, ev ev dolaştırması, beklenen etkiyi oluşturmamış ve arzulanan oy kaymasını meydana getirmemiş ise sebebi, oluşan bu toplumsal şuuraltıdır. Bu toplumsal şuuraltıyı okuyamayan, göremeyen CHP, kendi tabanına, parti felsefesine ve Ergenekon davasına rağmen, Gülen Hareketini savunması, desteklemesi, CHP ye yarar değil zarar vermiştir. CHP-Gülen İttifakına karşı İslami kimlikli STK/Cemaat/Hareketlerin Gülen Hareketi karşısında bloklaşmaları ve AKP ye alışılmışın ötesinde bir destek vermiş olmaları, Gülen Hareketine karşı oluşan bu toplumsal şuuraltının eseridir. O nedenle Gülen Hareketi, kendisini sorgulamalı, sokulduğu labirentten çıkmalı, saflarını yeniden belirlemelidir: Hakkı batıl ile örtmeyin ve sizce de bilinirken hakkı gizlemeyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle siz de rükû edin. Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz Oysa siz kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız (2Bakara 42-44)