7 Şubat 2014 Cuma

Ümmetin helakine sebep olan dört şey

 (Milli Gazete)

Ya ma rufu emreder,münkerden de nehyedersiniz, yâhut Allah şerirlerinizi hayırlılarınıza mutlaka musallat edecektir. O zaman hayırlılarınız dua etse de duaları kabul edilmez.

Hz. Peygamber (sas)

Giriş

Taksim Kadife Darbe sürecinin ortaya çıkardığı en ciddi sıkıntılardan biri, iki Müslüman camianın birbirlerini çok ağır bir şekilde suçlayarak birbirleri ile savaşmalarıdır. Bu sürecin diğer önemli bir sonucu da, Siyasi iktidarın rüşvet-yolsuzlukla; Gülen hareketinin de, Küresel, Karanlık Güç Merkezlerinin taşeronluğu ile özdeşleştirilmesi olgusudur. Bu sürecin ortaya çıkardığı diğer önemli bir gerçek de, iki Müslüman camianın kavgası karşısında, diğer Müslüman camiaların, istisnalar hariç, genel olarak, Kur an- Sünnet eksenli bir tavrı ortaya koyamayıp futbol takımı tutar gibi taraf olmaları, yangına körükle gitmeleri, yangına su yerine benzin sıkmalarıdır. Bu tutum ve tavrın doğal sonucu, zihinsel kirlenmenin çok daha geniş çevreye yayılmış olmasıdır. Bu kavga sürecinde, sadece bireyler değil aynı zamanda da bir Müslüman için çok özel anlamı ve ağırlığı olan cemaat, imam, vaiz, abi, hizmet, dua, beddua, hain, ajan ve taşeron gibi kavramlar aşındırılmakta, yozlaştırılmaktadır. Vaiz Lobisi , İmama Rapor , Yargıtay İmamı gibi manşetleri atan sağcı (!), muhafazakar (!), Dindar (!) gazetelerin veya köşe yazarlarının ne yapmak istediklerini anlamak mümkün değildir. 

Eskiden bizim için önemli ve anlamlı olan kavramları, yıpratanlar, sol, laik-seküler, liberal, Kemalist kesimlerdi. Ya şimdikiler kimdir Kadife Darbe nin beyin takımı olup birinci halkada yer alan Küresel Siyonist güç ile ikinci halkada yer alan Türkiye deki işbirlikçi mason, Siyonist, Sabetayist ve Baronlardan oluşan güç, tüm Müslümanları kapsayan bir psikolojik harekâtı sinsice yürütmekte olduğu unutulmamalıdır. Artık sorun iki camianın meselesi olmaktan çıkıp çok daha geniş bir kamplaşmaya doğru gitmektedir. Kamplaşmanın genişlemesi, beraberinde zihinsel kirliliğin daha da genişlemesine; Müslüman imajının, daha da kirlenmesine sebebiyet vermektedir/verecektir. Geçen yazıda bu iki camianın karşı karşıya getirilmesinin durdurulamaması, sadece oyun kurucuların mahareti ile ilgili midir; yoksa Türkiye de ki çirkin hayasızlıkların yaygınlaşması karşısında her iki yapının, ilahi sünnete aykırı bazı tutum ve davranışlarının bu süreçte bir etkisi de var mıdır Sorularını sormuştuk. 

Bu soruların cevaplarını aramak üzere Ümmetin Helak Şekli ve Şartlarını incelemiştik. Ümmetin içerisinde çirkin hayasızlıklar yaygınlaştığı ve buna karşılık iyiliği emredip kötülükten alı koymak için gerekli mücadele yapılmadığı zaman, ümmetin cezalandırılmasının kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Bu cezalandırma, ümmetin parçalanarak birbirlerine zulmetmeleri ve birbiri ile savaşmaları şeklinde olacaktır/olmaktadır. Burada ümmeti helake götüren bazı durumlar, ele alınacak ve herkesin tefekkür etmesi istenecektir.

Marufla Münkerin Karıştırılması - Yer değiştirmesi

Hz. Peygamber(sas) sahabe ile yaptığı sohbetlerinden birinde, müminleri bekleyen biri diğerinin devamı ve ileri aşaması olana dört ciddi tehlikenin varlığına dikkat çekmiştir: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün): Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur diye sormuştu. (Yanındakiler hayretle): Ey Allah ın Resulü, yani böyle bir hal mi gelecek dediler. Evet, hatta daha beteri! buyurdu ve devam etti: Emr-i bi lma rufta bulunmadığınız, nehy-i ani lmünker yapmadığınız vakit haliniz ne olur diye sordu. (Yanındakiler hayretle): Yani bu olacak mı dediler. Evet, hatta daha beteri! buyurdular ve sormaya devam ettiler: Münkeri emredip, ma rufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek): Ey Allah ın Resulü! Bu mutlaka olacak mı dediler. Evet, hatta daha beteri! buyurdular ve devam ettiler: Marufu münker, münkeri de ma ruf addettiğiniz zaman haliniz ne olur (Yanındaki Ashab): Ey Allah ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı diye sordular. Evet, olacak! buyurdular. (1) 

Bu hadiste altları çizili dört tehlikenin hepsi, bugünün Türkiye sinde mevcuttur ve bu dört tehlike karşısında, istisnalar hariç, genel olarak Müslümanlar susmaktadır. Özellikle de çatışan bu iki camia, bu konularda hiçbir şey duymamakta, görmemekte ve de konuşmamaktadır. Müttefiklerini kaybetme korkusu, baskın bir psikoloji olarak her iki tarafta da mevcuttur. AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan değer transferi, maruf ile münkerin yer değiştirmesi sürecini hızlandırmıştır. Demokratikleşme Paketi çerçevesinde, AB uyum yasaları ve Uluslararası sözleşmelere uygun olarak çıkarılmak istenen, ayrımcılık ve nefret söylemi yasaları , marufun emredilip münkerin yasaklanmasına daha katı bir şekilde mani olacak ve Müslümanların Fatiha yı okuyup açıklamaları yasaklanabilecek, suç teşkil etmiş olabilecektir. Bütün bunları görmeyen, işitmeyen ve konuşmayan bir zihinsel yapının, temiz olduğunu söyleyebilir miyiz

Hayanın Ortadan Kalması - Emanetin Gitmesi

Diğer taraftan, medya, sosyal medya, internet ortamında, reklamlarda, dizilerde, filmlerde, oyunlarda, eğlence kültüründe, müzikte ve konuşmalarda, TV programlarında, sokakta, otobüste, park ve bahçelerde edebin ve hayânın gittikçe kalktığını ve yığınla çirkin hayasızlığın işlendiğini; buna karşılık aymazlık ve vurdumduymazlığın gittikçe yaygınlaştığını söylersek abartı yapmış olmayız. Bir ülkede edep ve hayâ gittikçe ortadan kalkıyor, hayasızlık doğallaşıyorsa; bunun, Allah indinde bir hükmü yok mudur Hz. Peygamber, hayanın ortadan kalkışı ile helak olma arasında doğrudan bir bağıntının var olduğunu bize söylemektedir: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: Aziz ve Celil olan Allah, bir insan helak etmek istedi mi, ondan önce hayayı çeker alır. Hayası bir kere gitti mi sen ona artık herkesin nefretini kazanmış bir kimse olarak rastlarsın. Herkesin nefretini kazanmış olarak rastladığın kimseden emanet çekilip alınır (artık o, güvenilmeyen, kuşkulu kişidir). 

Kişiden emanet (güven) çekilip alınınca ona artık hep hain ve herkesçe hain bilinen biri olarak rastlarsın. Ona hep hain ve hıyanetle bilinen biri olarak rastladın mı, sıra ondan merhametin çekip çıkarılmasına gelmiştir. Ondan rahmetin çıkarıldığı vakit artık ona (Allah ın rahmetinden) kovulmuş, lânetlenmiş olarak rastlarsın. Ona sen kovulmuş, lânetlenmiş olarak rastlayınca ondan İslâmiyet bağı çözülüp atılır. (2) Bu hadis, helake giden yolun hareket noktasının hayânın insandan/insanlardan çekilip alınması ile başladığını ortaya koymakta ve süreç birbirine bağımlı ve birbirinin devamı olan, nefret kazanma , emanetin çekilip alınması , güvenilir olmaktan çıkma , hain ve hıyanet sahibi olarak görülme , merhametsiz olma , lanetlenme ve nihayet İslam bağından kopma nihai noktasına ulaşmaktadır. Ilımlı İslam ı kabullenme İslam bağının koparılmasından başka bir şey değildir. Bu noktada sormamız gereken soru, 17 yıl öncesi ile bugünü karşılaştırdığımız zaman, edep, hayâ, güven, sevgi, merhamet, nefret ve İslami duyarlılık konularında ülke ne durumdadır Eğer iyiye gidiş varsa sorun yoktur; aksi durum varsa, durum helakle bağlantılıdır ve ümmetin helaki da parçalanıp birbirine zulmetmek ve savaşmak olarak ortaya çıkmaktadır.

Dünyevileşme

Dünyevileşme, Sekülerleşme ve laikleşmenin başlangıç evresidir. Müslümanın zihin dünyasında bir anlık dalgınlık ve gaflet hali olarak ortaya çıkan, Allah ı ve ahiret gününü unutma ile mala mülke, makam ve mevkie olan sevgisinin tutkuya doğru yönelmesi halidir. Ensar ve Muhacirlerden oluşmuş Uhud Savaşındaki 40 okçunun, geçidin karşı tarafındaki 200 kişilik düşman süvari birliğini görmeyip beri taraftaki ganimetleri görmesi ve aslı görevini unutup bölgeyi terk etmesine neden olan bir ruh halidir, dünyevileşme. Tedbir alınmadığı takdirde, daha ileri aşaması olan sekülerleşmeye ve daha da ileri aşaması olan laikleşmeye doğru yol alacaktır. Mal ve makam tutkusu şeklinde, iki ana tezahür şekli vardır. Mal ve makam sevgisinin tutkuya, şehvete yönelmesi dünyevileşmeye götüren yoldur. 

O nedenle Hz. Peygamber, ümmetinin fitnesinin mal olduğunu, mal tutkusunun ümmeti birbirine düşman hale getirecek, helak edecek bir hastalık hali olduğunu ifade etmektedir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır. (3) Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm): Allah a kasem olsun sizin için fakirlikten (darlıktan) korkmuyorum. Sizin için öncekilere genişleyip (bollaştığı) gibi size de dünyanın genişleyip bollaşmasından, onlar gibi sizin de dünyalık yarışına düşmenizden, dünyalığın onları helâk ettiği gibi, sizi de helâk etmesinden korkuyorum. (4, Bak: 5). Bu hadislerde mal mülk sahibi olmak kınanmamakta ve tehlike olarak görülmemektedir. Burada kınanan, mal mülk edinmek için birbiri ile hasedleşmek, birbirine bağyetmek ve bunun sonucu olarak toplumsal düzenin, dayanışmanın ve adalet sisteminin bozulmasıdır. Mal mülk edinme hırsının, kalp ve göz kararmasına sebebiyet verecek bir oburluk halini ortaya çıkarmasıdır: İşte bu dünya malı da (yeşil ot gibi) tatlıdır. Bundan hakkıyla alan ve aldığını da hakkı olan yere koyup harcayan kimseye bu ne güzel bir nimettir. Dünya malını haksız olarak hırsla alan kimseye gelince, o da, daima yiyen, fakat bir türlü doymayan obur kimse gibi olmuştur. (6) Bu doymama hali, Baştan Çıkarıcı Bolluk , Refahtan Şımarıp Azma diye tanımlanan bir durumun ortaya çıkmasına sebebiyet verir ki; onun da doğal sonucu, ahlakı değerlerin önemsenmemesi, ahlaki değerlerin giderek azalmasıdır. 

Bu toplumsal çürümenin bir başka boyutu, sınıflaşmanın ortaya çıkması ve toplumun her kesimini etkisi altına alan bağyetme duygusunun, ferdin iç denetimini zayıflatıp ahlakı ölçüleri daha da tahrip etmesidir. Bu kontrolsüz, ilkesiz mülk edinme, büyüme tutkusu, kendi öz kardeşinin, din kardeşinin malına mülküne göz dikmeye, onun elindekilerini de bir şekilde almaya neden olacak bir psikolojinin doğmasına sebebiyet vermektedir. Hz. Davud un iki kardeş davacısının durumu, bunun en güzel örneklerinden biridir. 99 koyunu olan, bir koyunu olan kardeşinin malına göz dikmiş onu da kendi koyunlarına katmak istemiştir (38 Sad 21-24). Hz. Davud un, bu durumu zülüm olarak nitelendirmesi konunun can damarıdır. Zülüm, her türlü kötülüğün, pisliğin ve gerilimin kaynağıdır. Bereketi ortadan kaldırır, dayanışmayı yıkar, kardeşliği, akrabalığı, komşuluğu yok eder ve kişileri, müstağnileştirerek azdırır. Zülmün olduğu yerde adalet olmaz, adaletin olmadığı yerde de barış olmaz. Bugün yaşanan sıkıntı, adaletsizliğin dışavurumundan başka bir şey değildir. 

Bu noktada sorulması gereken soru, mal ve makam tutkusu ile meydana gelen cedelleşme, geçmiş yıllara göre daha da artmakta mı yoksa azalmakta mıdır Kutsalı kaybeden, kendi kültür ve medeniyetinin değerlerine, tasavvuruna göre hayatını tanzim etmeyi öngörmeyen, gözünü ranta dikmiş bir insan unsurumu ortaya çıkmaktadır

Çirkin Hayâsızlıklar Karşısında Duyarsızlaşma

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) çirkin hayasızlıkların, kötülüklerin yaygınlaştığı toplumların durumunu, bir gemide seyahat eden bir topluluğun durumuna benzeterek açıklamaktadır: Allah ın menettiği hududu koruyan ile korumayan kimsenin mi¬sali, bir gemide kur a ile yerlerini belirleyen kimselerin misali gibidir. Buna göre, bazıları geminin üst katına, bazıları ise, geminin alt katına yerleşirler. Geminin alt katında olanlar, susadıkları zaman üst kattakilere uğ-rayarak, kendi bulunduğumuz kattan bir delik açsak ve üst kattakilere zarar vermesek derler. Bu durumda, eğer üst kattakiler, onları bu istekleriyle baş başa bırakır¬larsa, hepsi birlikte batmaya mahkumdur. Eğer onlara engel olurlarsa, hem onlar hem de kendileri kurtulur. (7) 

Bunun en güzel örneklerinden biri de, Kur an-ı Kerim de Araf süresi 163-166. Ayetlerde anlatılan, Allah tarafından imtihana tabi tutulan, cumartesi balık avlama yasağı ile cezalandırılan İsrail oğullarının yaşadığı bir sahil kasabasındakilerin başına gelenlerdir. Orada kötülüğe mani olanlar kurtarılmış; kötülüğü bizzat icra edenlerle, nemelazımcılar zalim olarak nitelendirilip cezalandırılmışlardır. Bu helak edilmede geçen nemelazımcı grup kötülüğü tasvip etmemelerine rağmen sessiz kalmakta; hatta kötülüğe karşı mücadele edenlere, mücadele etmemeleri konusunda baskı uygulamaktadırlar. Bunun benzeri bir başka olay, Hz. Peygamber in bir başka hadisinde anlatılmaktadır: Resûlullah (sas): İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı: Bir adam bir başka adama rastlar ve: Bana baksana! Allah dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terk et. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalblerini birbirine benzetti. Sonra Resûl i Ekrem şu âyeti okudu: İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud un ve Meryem oğlu İsâ nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, başkaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah a Peygamber e ve ona indirilen Kur an a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir (Mâide: 5/77 81). 

Hz. Peygamber bu ayetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu: Hayır, Allah a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder. (8). (Bu hadisin Tirmizî deki metni biraz daha farklılık göstermektedir.)

Sonuç: Kendimizi Sorgulayalım!

Son 17 yılda; Çirkin hayasızlık, yaygınlaşmakta mıdır Dünyevileşme hastalığı, yaygınlaşmakta mıdır Duyarsızlaşma, artmakta mıdır Akrabalık bağları zayıflamakta mıdır Arkadaşlık, komşuluk bağları zayıflamakta mıdır Bireyselleşme eğilimi artmakta mıdır Evler otelleşmekte ve arenaya dönmekte midir Marufla münker karışmakta mıdır Marufla münker yer değiştirmekte midir Cevabımız evetse, ayağa kalkıp Al-ı İmran 104, 110, Tevbe 71, 122. Ayetlerinin gereğini yerine getirmeliyiz.

Kaynaklar

1- Kütübü Sitte; Hadis No: 4786

2- Kütübü Sitte, Hadis No: (1237). (4054), (7224).

3- Kütübü Sitte Hadis No: (395)

4- Buhari,14/6365:13

5- Buhari, 14:6366/14

6- Buhari, 14: 6366-67/15

7- Buharî, Şerike, 6

8- Ebû Dâvûd: 198

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...