(Umran Dergisi)
“Onlar ki verirler dünyaya lâf ile nizâmât. Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde.” Ziya Paşa
Geçen sayıda eğitimde nasıl bir insan ve toplum öngörüldüğünü, Cumhuriyet dönemi hükümetlerinin hükümet programları göz önüne alınarak incelemeye başlamıştık. Geçen sayıda 1920-1950 dönemindeki hükümet programları değerlendirildi. Bu sayıda 1950-2004 dönemi incelenecektir.
I.,II. Menderes Hükümeti (22. 05. 1950-17.05. 1954)
1950 yılına gelindiğinde, yabancılaşmanın sonucu
olarak eğitimde yapılan tahribatın büyüklüğünü gören Menderes hükümeti, manevi
değerleri, hükümetin programına koyma cesaretini göstermiştir. Milli ve manevi
değerler, anane, vatan ve demokrasi eğitimde temel değer olarak alınmıştır:
“Maddi bakımından ne kadar ilerlemiş olursa olsun, milli
ahlakı sarsılmaz esaslara dayanmayan, ruhunda manevi kıymetlere yer vermeyen
bir cemiyetin, bugünkü karışık dünya şartları içinde kötü akıbetlere
sürükleneceği tabiidir. Talim ve terbiye sisteminde bu gayeyi göz önünde
bulundurmayan, gençliğini milli karakterine ve ananelerine göre manevi ve
insanı kıymetlerle teçhiz edemeyen bir memlekete ilmin ve teknik bilginin
yayılmış olması, hür ve müstakil bir millet olarak yaşamanın teminatı
sayılamaz...Tamamıyla demokratik bir ruh ile ve ilmin son neticelerine göre
tespit edilecek geniş ve teferruatlı bir plan içerisinde maarif nimetini
memleketin her tarafına müsavi şartlarla yaymayı temin edecek kanun
tasarıları... Gençliğimizin vatan ideali etrafında toplanmasını hareket noktası
olarak alıyoruz.”1
Kavramlar kullanılırken kodlama yolu seçilerek din kelimesi
yerine manevi kelimesinin kullanılması, 1950 öncesindeki baskı-şiddet
döneminin, ‘kanunen ve cebren’, zihinlerde meydana getirdiği tahribatın çok
önemli bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
1950-1960 döneminde, yapılan devrimlere bağlı
olunmasına rağmen halkın milli ve manevi değerlerine yer veren, bu
ihtiyaçlarını karşılamayı öne alan bir anlayış görüyoruz.
Menderes hükümetinin her alanda yaptığı reform çalışmaları ile halk yönetimde bir ağırlık olarak hissedilmeye başlanmıştır. Bu dönemdeki CHP muhalefeti, Menderes hareketini bir karşı devrim ve irtica hareketi olarak suçlayarak 27 Mayıs Darbesinin alt yapısını hazırlamıştır. Menderes, halkın ağırlığını TBMM’ye taşımanın bedelini, 27 Mayıs darbesi ile ödemiştir.
I. Gürsel Hükümeti (30.05.1960- 5. 01.1961)
Yeni gelen darbe yönetimi, Menderes’in demokrasiyi
soysuzlaştırdığını iddia ederek; eğitim aracılığı ile demokrasi kültürünün
kökleştirilmesini programına almıştır:
“Demokrasinin kökleşmesi, soysuzlaşmamasının teminatı,
özlenen iktisadı refahın tahakkuku, büyük kütlelerin, yeni yetişen nesillerin
milli eğitimden en geniş ölçüde faydalanmasına bağlıdır. Milli eğitim teşkilat
ve programlarımızı, bugünkü istikrarsız halinden kurtarmak, en acele işlerimiz
arasındadır... Milli eğitimi durgun halinden çıkarıp yapıcı ve başarıcı bir
vasfa ulaştırmak amacımızdır.”1
Menderes hükümeti Milli Eğitimi, milli ve manevi
değerler ekseninde ‘demokratik bir ruhla’ ele almayı hedeflemiş olmasına
rağmen; darbeci Gürsel Hükümeti programında, örtülü olarak demokrasinin
Menderes hükümetlerince soysuzlaştırıldığı ifade edilmektedir. Her iki hükümet
programında da temel değerlerden biri olarak demokrasi alınmış olmasına rağmen,
kavrama yüklenen anlamların farklı olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki
yıllarda bu kavramsal kargaşanın dozajı giderek artacaktır.
VIII. ve IX. İnönü hükümeti programlarında konumuz açısından(arzu edilen insan ve toplum için esas alınan temel değerler nelerdir?) önemli herhangi bir şey bulunmamaktadır.
Ürgüplü Hükümeti (20.02. 1965-27.10. 1965)
Ürgüplü hükümetinin eğitim politikasında, milliyetçilik
bir değer sistemi olarak referans alınmıştır.
“Memleketin ümit ve istikbali olan gençliği, şahsiyet sahibi ve milliyetçi bir ruh içinde yetiştirmek, onların gerek tahsil çağlarında gerekse hayata atılış devresinde ki ihtiyaçlarını karşılamak baş hedefimizdir. Memleket çocuklarının milletimiz ve insanlığa yararlı olması, yurt kalkınması için gerekli bütün vasıfları kazanması hususunda büyük gayret gösterilecektir.”1
I. Demirel hükümeti (27.10.1965-3 .11.1969)
Demirel hükümetinin milli eğitim politikasında, milli
ve manevi değerler Ürgüplü hükümet programına göre daha da öne çekilmiştir.
Bunların yanı sıra Demirel, ‘hürriyet ve Demokrasi’ kavramlarını birer değer
olarak eğitim politikasına koymuştur:
“Milli Eğitim Politikamızın temeli; vatandaşın bir kül
halinde kalkına bilmesine, maddi ve manevi hayatını teçhiz ederek ve milli
şuuru hakim kılarak yetişmesine yardım etmektir. Milli eğitim davası,
Türkiye’de hürriyet rejiminin ve demokratik düzenin temelini besleyen bir
kaynak olduğu kadar, memleket kalkınmasının en güçlü vasıtalarından biridir.”1
27 Mayıs Darbesinin etkisi ile gerek Ürgüplü gerekse
Demirel hükümet programında, Menderes’inki kadar açık ve kesin ifadeler
bulunmamaktadır. Mesajlar kodlama yapılarak verilmektedir. Ancak Demirel, Milli
Eğitim davası içerisine, ‘Türkiye’de hürriyet rejiminin ve demokratik düzenin
korunması anlayışını yerleştirmeyi’ koyması, Gürsel’in darbeci Hükümet
programındaki ‘Demokrasinin soysuzlaştırılması’ ifadesine, dolayısıyla
darbecilere cevap mahiyeti taşımaktadır.
Ancak darbecilerin Demirel’e cevabı, fazla gecikmeden
12 Mart Muhtırası ile gelmiştir. Sistemin ağırlık merkezi, halkın ağırlık
merkezini yönetimden bir kez daha tasfiye etmiştir. Bununla beraber Hürriyet ve
demokrasi kavramları, bundan sonraki hükümet programlarında etkili olacaktır.
1960-1970 döneminde, darbenin getirdiği kaosa rağmen Milli Eğitimde dini ve milli değerlere önem verilmiştir. Ancak bu dönemde sosyalist ve komünist düşünce gençlik üzerinde etkindir. CHP şemsiyesi altında sol elbise içerisinde yaygınlaşan bu zihniyet, ters etki yaparak dini ve milli değerlerin daha da öne çıkmasını sağlamıştır.
I.- II. Erim Hükümeti (26.03.1971-22.05.1972)
Bu darbe ürünü
teknokrat hükümetler, Tevhid-i Tedrisat’ın bozulduğunu ileri sürerek dini
eğitim ve öğretimi öncelikle mercek altına almışlardır:
“Atatürk’ün eğitimde birlik (tevhid-i Tedrisat)
ilkesine aykırı bütün uygulamalara son verilecektir. Din işlerinin yönetimi
siyasal ve kişisel çıkar hesaplarının üstünde tutulacak ve laik devlet
esaslarına göre ele alınacaktır. Din görevlilerinin meslek içi ve meslek dışı
eğitimi bu ilkeler ışığında düzenlenecektir. ”1
Bu dönemde eğitimde temel değer, Atatürk ilkeleridir:
“Her kademedeki öğretim kurumlarında okuyan öğrencilerimizin Atatürk İlkelerine uygun bir anlayış içinde yetişmeleri sağlanırken bu öğrencilerin sol ve sağ aşırı uçlar tarafından zihinlerinin bulandırılmaması ve ön yargılara saptırılmamasına üstün bir dikkat gösterilecek.” 1
Melen Hükümeti (22.05.1972- 15.04.1973)
Eğitimde temel bir değer olarak Atatürk ilkelerinin
yer alması, 12 Mart muhtırasından sonradır. Darbe ürünü Melen teknokrat
hükümeti, buna yeni bir kavram olarak Atatürk milliyetçiliğini eklemiştir.
Yetiştirilecek insan unsurunda aranacak vasıflar ise; Atatürk İlkeleri,
laiklik, sosyal devlet anlayışı, hür, demokratik düzen, milli bir ruh olarak
belirlenmiştir:
“Bu tasarı ile aynı zamanda Cumhuriyet hükümetlerinin
bugüne kadar çıkarılmış eğitimle ilgili dağınık bütün kanunlarda bir araya
getirilmiş ve Türk eğitim felsefesi Türk toplumunun yapısına, çağımızın ileri
bilim ve teknoloji gereklerine ve Atatürk milliyetçiliği ilkeleri üzerine
oturtulmuş olacaktır...
Bütün öğretim kademelerinde uygulanacak programlar,
Atatürk İlkelerine laik ve sosyal devlet esaslarına, hür, demokratik düzene
yürekten inanmış milli bir ruh ve heyecan taşıyan vatandaşlar yetiştirilecek
şekilde değiştirilecektir.”1
Milliyetçilik yerine Atatürk milliyetçiliği kavramının ihdas edilmiş olması, muhtemelen
siyasi hayatta neşvu nema bulan Milliyetçi Hareket Partisi ve Milli Nizam
Partisi’nin varlığından dolayıdır. 12 Mart muhtırasından sonra kurulan 3
hükümet programında eğitim sisteminin temelini Atatürk İlkeleri ve Atatürk
Milliyetçiliği oluşturmuştur. Bu kavramlaştırmaların felsefi boyutu olup
olmadığı tartışılmamıştır. Dini ve milli değerlerin kaldırılması ile ortaya
çıkan felsefi boşluğun ne ile ve nasıl doldurulacağı pek düşünülmemiştir.
Melen hükümetinin programında, ‘Türk eğitim felsefesinin Türk toplumunun yapısı’ üzerine oturtulacağı ifadesi yer almış olmasına rağmen; yapılan uygulamalar ve getirilen değerlerin Türk toplum yapısı ile uyumluluğu hiç tartışmaya açılmamıştır. 1000 yıl İslam’la yoğrulmuş bir millettin yapısı, dini değerlerden nasıl bağımsız olarak ele alınabilir? Bu taktirde ne tür toplumsal sıkıntıların ortaya çıkacağı ya düşünülmemiş ya da kaostan medet umulmuştur.
Talu Hükümeti(15.04.1973- 26.01.1974)
Darbe ürünü teknokrat Talu hükümet programında, Atatürk
milliyetçiliği yerine Türk milliyetçiliği tabiri kullanılmakta; demokratik,
laik, sosyal hukuk devleti anlayışı ile Atatürk inkılaplarına vurgu
yapılmaktadır. Bu hükümetin eğitim politikasında Cumhuriyet kavramı bir değer
olarak ilk defa kullanılmaktadır:
“Milli eğitim Politikamız Cumhuriyete, insan hak ve hürriyetlerine, Türk milliyetçiliğine, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti anlayışına sahip Atatürk inkılaplarının koruyucusu bir gençlik yetiştirmek amacına yöneltilecektir. “(1)
I. Ecevit- Erbakan Hükümeti (26.01.1974- 17.11.1974)
CHP, 1973 seçimi sonucu 1950’den beri ilk defa hükümet
olmaya çok yaklaşmıştır. Bunun için CHP kendisini AP karşısında mutlaka hükümet
olmak zorunda hissetmiş ve kendisi ile çok zıt kutupta olmasına rağmen
Erbakan’la koalisyon hükümeti kurmuştur. Muhtemeldir ki Erbakan’ın etkisi ile
eğitim politikasında töreler, gelenekler ve milli hasletler birer değer olarak
yer almıştır. Bunlara uygun ahlak dersleri ilk ve orta öğretime mecburi ders
olarak konulmuştur:
“Çocuklarımıza töre ve geleneklerimize milli
hasletlerimize uygun ahlak kaidelerinin öğretilmesi gayesi ile ilk ve orta
öğretime mecburi ahlak dersleri konulacaktır. ”1
12 Mart Muhtırası ile beraber Meslek liselerinin önüne konulan engeller, bu hükümet zamanında kaldırılmıştır.
Irmak Hükümeti (17 .11.1974-31.03. 1975)
Irmak hükümeti programında, eğitim alanında yeni bir
ideoloji olarak Atatürkçülük tabiri ilk defa kullanılmıştır. Gençlerin
Atatürkçülüğe, milli ve çağdaş uygarlık değerlerine göre eğitilmesi
öngörülmüştür:
“Genç kuşakların Atatürkçülük, Anayasamızda ifadesini
bulan çağdaş uygarlık bilinç ve anlayışına sahip, üstün yetenekte insanlar
olarak yetiştirilmesi için gerekli bütün tedbirler alınacaktır.
…Öğretim programları taklitçilikten kurtarılarak milli koşullarımıza uygun hale getirilecektir... Çocuklarımızı zararlı yayınlardan koruyacak eğitici ve öğrenmeyi özendirici milli ve insanı duyguları güçlendirici yeni bir yayın programı geliştirilecektir.”1
IV: Demirel- Erbakan- Türkeş Hükümeti (31.03. 1975-
21.06. 1977)
V. Demirel - Erbakan- Türkeş Hükümeti (21.07.1977- 5.01. 1978)
Kamuoyunda ‘Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe
hükümetleri’ diye anılan AP+MSP+MHP koalisyon hükümeti programında, Erbakan ve Türkeş’in
etkisi önemli bir şekilde görülmektedir. Eğitimde milli ve manevi değerler ön
plana çıkmıştır:
“Milli eğitimde amacımız; milletimizin bütün
fertlerini, Türk milletinin milli, ahlaki, manevi ve kültürel değerlerini
benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini vatanını, milletini seven ve daima
yüceltmeye çalışan; Atatürk inkılaplarına ve Türk Milliyetçiliğine bağlı; insan
haklarına ve milli, demokratik laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline
getirmiş; büyük ve şanlı tarihimizle iftihar eden , milletimizin geleceğine
güvenle bakan, her türlü taklitçilikten uzak, milli şahsiyetine müdrik, ilim,
teknik ve medeniyet yarışında örnek olmayı hedef alan vatandaşlar olarak yetiştirmektir.
İlk ve ortaöğretimde okutulmakta olan ahlak dersleri,
gayesine uygun ve milli ahlak esaslarına göre düzenlenecek ... Müfredat
programlarının milli kültürümüze uymayan kısımları değiştirilecek, milletimizin
ilme ve insanlığa yaptığı hizmetlerin öğretilmesine önem verilecektir.”1
II. Milliyetçi Cephe hükümetinde eğitim politikası, I.
Milliyetçi Cephe hükümetininkine benzerdir. Programda Atatürk inkılapları, Türk
milliyetçiliği, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti kavramları yer
almamıştır. Ancak dünya görüşü oluşturabilen derslerin muhtevası üzerinde
durulmuş, bunların içeriklerinin milli ve manevi değerlere uygun olarak
düzenlenmesi hedef seçilmiştir:
“Yeni nesillere dünya görüşü aşılamakta önemle rol
oynayan, bilhassa ahlak, sosyoloji, felsefe ve psikoloji gibi derslerin
kitapları evlatlarımızın milli inançlarını, manevi değerlerini tahrip edici
değil, bilakis milli ve manevi değerlere bağlılığı temin edici şekilde yeniden
yazılacaktır.”1
Bu iki koalisyon hükümeti döneminde bütün derslerin özellikle
de Ahlak, Sosyoloji, Felsefe ve Psikoloji derslerinin içeriklerinin, milli ve
manevi değerleri tahrip etmeyecek şekilde düzenlenmesi hedeflenmiştir. Ayrıca
bu hükümetlerin eğitim politikalarında, ilk defa, millete karşı değil devlete
karşı görev ve sorumlulukların öğretilmesi benimsenmiştir. Sokakta meydana
gelen olayların etkisinde kalınarak otoriter bir devlet anlayışı inşa edilmek
istenmiştir.
Milli eğitim politikalarında milli ve manevi değerlere en yoğun bir şekilde vurgu yapan bu hükümetlerdir dersek abartı yapmış olmayız.
III. Ecevit Hükümeti (5.01.1978- 12.11.1979)
II. Ecevit hükümetinin (21.06.1977- 21.07.1977) programında eğitimde hedeflenen
insan unsuruna yer verilmediği için değerlendirilmeye alınmamıştır. Ancak III.
Ecevit hükümeti programında, yetiştirilecek insan unsurunun sahip olması
gereken özelliklere yer verilmektedir. Programda yeni bir kavram olarak çağdaş
milliyetçilik yer almaktadır. Ayrıca milli ve manevi değerlere bağlılık esas
alınmakta ve ‘düşünce ayrılıklarına rağmen barış ve özgürlük içinde yaşayabilme
bilinci’ verilmek istenmektedir:
“Anayasamızda yer alan birleştirici, çağdaş
milliyetçilik bilincine erişmiş, Atatürk ilkelerini ve demokratik anlayışı
benimsemiş, ailesine , vatanına, Türk ulusuna ve insanlığa karşı görevlerini ve
sorumluluklarını bilen, milli ve manevi değerlere bağlı, düşünce ayrılıklarına
rağmen barış ve özgürlük içinde yaşayabilen kuşaklar yetiştirmek, insan
haklarına dayalı hür demokratik rejimi, milli birliğimiz ve bağımsızlığımızı
güçlendirmek; köklü ve zengin kültürümüzü çağdaş insanlık kültürüyle birlikte
geliştirmek; Türk ulusunu çağın uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak, milli
eğitimimizin temel amaçlarıdır.”1
Demirel-Erbakan-Türkeş koalisyon hükümetinin eğitim politikası içerisinde, ‘insan haklarına ve devlete karşı görev ve sorumluluklara vurgu yapılırken; III. Ecevit hükümeti programında, ‘Türk ulusuna ve insanlığa karşı görev ve sorumluluklara’ vurgu yapılmış olması dikkat çekicidir. Ecevit, devlet yerine milleti öne çekerek daha sivil anlayışlı bir insan unsurunun yetiştirilmesini amaçlamış görünmektedir.
VI. Demirel Hükümeti (12.11.1979-12.09. 1980)
Bu hükümet, Erbakan ve Türkeş’in dışardan desteklediği
bir azınlık hükümetidir. Eğitim politikasında milli unsurlar ağırlıktadır. VI.
Demirel hükümeti programında eğitimde etkin olmuş beynelmilelci ve Marksist
etkilerin yok edilmesi istenmektedir. Gençlerde Devlete bağlılığın yanı sıra
millete de bağlılık istenen bir vasıftır. Fertlerin milli hayat felsefemize
sadık bir şekilde yetiştirileceği hedeflenmektedir. Hem ders kitaplarında hem
de ders programlarında millilik esas alınmıştır:
“Eğitimimiz, beynelmilelci ve Marksist tesirlerden
kurtarılacak, idarede, mevzuatta, ders programları ve kitaplarında, kültürel
faaliyet ve neşriyatta, eğitimin milliliği temel ilke olarak korunacak ve
itibar görecektir. Öğretmenlerimiz, Cumhuriyet okullarında, Türk çocuklarını milliyetçi
bir ruh ve düşünce ile yetiştirecekler, onların gönüllerine ve zihinlerine, Devlete,
millete, aileye, milli ve manevi değerlerimize, milletimizin geleceğine sadakat
ve sahiplik şuurunu yerleştireceklerdir.
Özerk yüksek öğretim kurumu ve kuruluşları, öğrencilerini
Devletimize, insan haklarına dayalı demokratik rejime, milli hayat felsefemize
sadık bir şekilde yetiştirmekle mükellef olacaktır, bunu için bütün tedbirleri
alacaklardır.”1
Yüksek eğitim kurumlarına üstü kapalı ciddi bir
eleştiri vardır. ‘milli hayat felsefemiz’ kavramı ilk kez bu hükümet
programında yer almıştır. Ancak bu kavramın içeriği, daha önceki hükümetlerin
kullandığı bir çok kavramda olduğu gibi tam belirgin değildir. Kavramlar muğlak
bırakıldığı, içerisi doldurulmadığı için öğretilenler bir davranış değişimi
meydana getirememiştir.
1970-80 dönemi, muhtıra ile birlikte başlayan koalisyonlar dönemidir. Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket partilerinin devreye girmesi ile dini ve milli değerler, eskiye nazaran, eğitimde ilk defa ciddi bir şekilde yer almaya başlamıştır. Teknokrat hükümetlerinde vurgu Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk inkılapları üzerinedir. Siyasi partilerden oluşan hükümetlerde partilerin kimliğine bağlı olarak milli ve manevi değerler yada çağdaş değerler, evrensel değerler öne çıkmaktadır. Bu dönem içerisinde ‘milliyetçilik’, ‘Türk milliyetçiliği’, ‘Atatürk milliyetçiliği’ ve ‘Birleştirici çağdaş milliyetçilik’ olmak üzere 4 farklı milliyetçilik kavramı kullanılmıştır. Buradan da görülebildiği gibi temel kavramlara yüklenen anlamlar sürekli değiştirilmiş, anlam alanları daraltılmış, bir çok kavram da çarpıtılmıştır. Birbirine karşıt düşüncedeki siyasî partilerin kurdukları hükümetlerdeki eğitim politikaları ana ilkeler olarak birbirine karşıt olmuştur. Kavramlara farklı anlamlar yüklemişlerdir. Hükümet ömrüne(2 ayla 2 yıl) bağlı olarak eğitim politikalarının da sıkça değişmiş olması nedeniyle ülkenin ihtiyacı olan bir insan unsuru yetiştirilememiştir. Bu gelgit politikasında nesillerin kafası karma karışık olmuştur .
Ulusu Hükümeti (20.09.1980-13.12.1983)
12 Eylül darbesinden önce Türkiye’deki sistem Millî,
İslamî ve Marksist eksenli 3 ana hareket tarafından yoğun bir şekilde
yıpratılmıştır. Özellikle gençlik kesiminde sisteme karşı büyük bir öfke
vardır. Sistemin Ağırlık merkezi kontrolü kaybetmek üzeredir.12 Eylül darbesi
yapılarak ve ABD’nin arzu ve direktifleri istikametinde her şey ‘refahtan şımarıp azanların’ isteklerine
göre yeniden yapılandırılmaya başlanmıştır. Tam 3 yıl süren darbe ürünü Ulusu
teknokrat hükümeti, Konsey ve Danışma Meclisi ile birlikte Türkiye’ye yeniden
şekil vermek istemiştir. Atatürk milliyetçiliği, anayasaya konarak anayasal bir
kavram hüviyetine kavuşturulmuştur. Bu dönemde eğitimin her aşamasında, Atatürk
milliyetçiliği ile Atatürk ilke ve inkılapları ana değer olarak seçilmiş; din
de dahil diğer değerlerin tümü, bu iki kavrama destek verecek şekilde
yorumlanıp konumlandırılmıştır:
“Milli eğitim ve öğretimde, Atatürk Milliyetçiliğinin
yeniden yurdun en ücra köşelerine kadar yaygınlaştıracak tedbirler en kısa
zamanda alınacaktır. Bütün öğretim kurumlarında ki öğrencilerin amacı, Atatürk
Milliyetçiliği ve ilkeleri ile pekişmiş milli unsur, bilgi ve becerileri
kazanmak olmalıdır. Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri
yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasına izin
vermeyeceğiz.
“…Ülkesi ve milletiyle devletin geleceğini hazırlama görevini
üstlenen eğitim kurumlarında ve kuruluşlarında Atatürk ilke ve devrimlerine
bağlı; Türk milletinin milli, ahlaki, insanı, manevi ve kültürel değerlerini
benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini vatanını, milletini seven ve daima
yüceltmeye çalışan; insan haklarına saygılı olan; milli, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve
sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren yurttaşlar
yetiştirmek başlıca hedeflerimizden biri olacaktır.”1
1970-1980 dönemindeki farklı hükümetlerin eğitim
politikalarında yer alan temel kavramların neredeyse tamamı Ulusu hükümet
programına girmiştir. Eklektik bir yapı meydana getirilmiştir. Darbeyi yapanlar
da darbeye muhatap olanlar da aynı terminolojiyi kullanmaya başlamıştır: ‘Türk
milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleri, Atatürk
milliyetçiliği/Türk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılapları, çağdaş
uygarlık’. Bu kavramları programlarında esas aldıkları için Menderes, Demirel,
Erbakan ve Türkeş karşı devrimci olarak suçlanmışlardır. 12 Eylül’le birlikte
de tüm partiler suçlu görülüp kapatılmışlardır.
Darbecilerin kullandığı kavramlarla darbeye muhatap
olanların kullandığı kavramlar aynı olmasına karşın, darbecilerin kavramlara
yükledikleri anlam ve fonksiyonlar farklıdır. Nitekim 12 Mart teknokrat
hükümetleri zamanında çıkarılan 14.6.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim
Temel Kanunu, 16.6.1983 tarih ve 2842 sayılı kanunla ciddi bir şekilde değişime
tabi tutulmuştur. Milli Eğitim Temel Kanunundaki bir kısım maddeler, Anayasaya
yerleştirilen Atatürk milliyetçiliği kavramına göre yeniden tanzim edilmiştir:
“Madde 2: Türk Milli Eğitim sisteminin genel amacı,
Türk milletinin bütün fertlerini,
1- Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini
bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin milli, ahlâki, insani,
manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini,
vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve
Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını
bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
2- Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli
ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere hür ve bilimsel düşünme
gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve
teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve
verimli kişiler olarak yetiştirmek…”2
Burada dikkat çeken bir husus; fertlerin topluma karşı
yalnızca sorumluluğu olacak ve fakat devlete karşı hem görevi hem de
sorumluluğu olacaktır. Dolayısıyla otoriter devlet yapısı özlemi daha
baskındır.
Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2. maddesi, eğitim
sisteminin nasıl bir insan yetiştirmeyi amaçladığını açıklamaktadır. Bu maddede
geçen “demokrasi”, “laiklik”, “Atatürk milliyetçiliği”, “ahlaki”, “insani”,
“manevi”, “kültürel değerler”, “geniş bir dünya görüşü” kavramları; açık seçik
ve bilimsel olarak tanımlanmamıştır. Böylelikle sistemin ağırlık merkezindeki
iktidar sahiplerinin rahatlıkla at oynatacakları bir alan meydana
getirilmiştir.
Milliyetçilik, demokrasi ve din öğretimi, Atatürk
Milliyetçiliği kavramına bağımlı hale getirilerek Milli Eğitim Temel Kanunu’nda
ciddi anlamsal değişiklikler yapılmıştır: “Atatürk İnkılapları ve Türk
Milliyetçiliği” başlığı, “Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk
Milliyetçiliği” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde 10’da ise “eğitim sistemimizin her derece ve
türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü
eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve Anayasada ifadesini
bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır.” denerek milliyetçiliğin
anlam alanı daraltılmıştır.
Madde 11’de demokrasi kavramının anlam alanı
daraltılarak muğlaklaştırılmıştır:
“Madde 11: Güçlü ve istikrarlı, hür ve demokratik bir
toplum düzeninin gerçekleşmesi ve devamı için yurttaşların sahip olmaları
gereken demokrasi bilincinin, yurt yönetimine ait bilgi, anlayış ve
davranışlarla sorumluluk duygusunun ve manevi değerlere saygının, her türlü
eğitim çalışmasında öğrencilere kazandırılıp geliştirilmesine çalışılır; ancak,
eğitim kurumlarında Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine aykırı
siyasi ve ideolojik telkinler yapılmasına ve bu nitelikteki günlük siyasi olay
ve tartışmalara karışılmasına hiçbir şekilde meydan verilmez.”2
Kavramların anlam alanlarını saptırma veya daraltma, din
alanında da görülmektedir. Milli Eğitim Temel Yasasının 12. Maddesinde Din
Kültürü ve Ahlak öğretimi zorunlu ders haline getirilmiş ve genel amacı ise,
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 29 Mart 1982 tarihli ve 2109 sayılı tebliğler dergisi’nde
şöyle ifade edilmiştir:
“Temel eğitim
ve ortaöğretimde öğrenciye, Türk Milli Eğitim Politikası doğrultusunda genel
amaçlarına, ilkelerine ve Atatürk’ün laiklik ilkesine uygun din, İslâm dini ve
ahlak bilgisi ile ilgili yeterli temel bilgi kazandırmak; böylece
Atatürkçülüğün, milli birlik ve beraberliğin, insan sevgisinin dini ve ahlaki
yönden pekiştirilmesini sağlamak, iyi ahlaklı ve faziletli insanlar
yetiştirmektir.”
30 Ekim 1986 tarih ve 2219 sayılı Tebliğler
Dergisi’nde Din kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin öğretim ilkelerine son şekli
verilerek yayınlanmıştır. 7. ilkede “Ders konuları daima Atatürk ilkeleri ile
bütünleştirilecektir.” denmektedir.
Böylece Dinin anlam sahası, Allah’ın gönderdiği
ilkeler, Atatürk ilkeleri, Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk laikliği ile
daraltılmıştır.
1980-1983 döneminde, 1739 sayılı Milli eğitim temel
yasasında yapılan değişiklikler ile çok geniş değerler spektrumuna sahip ve
fakat ne olduğu pek belli olmayan bir insan unsuru yetiştirilmek istenmiş;
ancak yasaya konan kavramların birbiri ile çelişkileri göz önüne alınmamıştır.
Zıt kavramlar arasında uyum sağlayabilmek için bir çok kavrama ya yeni anlamlar
yüklenmiş yada anlam alanları daraltılmış veya bir kısmının anlamları
çarpıtılmıştır. Bunun zihinlerde nasıl bir şizofreni oluşturacağı ya
düşünülmemiş yada önemsenmemiştir.
Bu dönemde ağırlık merkezi devlettir. Devlete sadakat
millete sadakatten öncedir. Devlet millet için değil, millet devlet için
vardır.
Ulusu Hükümetinden sonra gelen hükümetlerin tümü, Milli Eğitim Temel Kanununa atıfta bulunarak milli eğitim politikasını inşa etmek zorunda kalmışlardır. Programlarında insan yetiştirmeyi esas alan ana temalar bundan dolayı değişmemektedir. Hükümetlerin yapısına bağlı olarak bazı değerlere vurgu yapılarak öne çekilmektedir. Bir de mağdur edilmiş olanların hakları geri verilmeye veya bazı hakların alanı genişletilmeye çalışılmıştır.
I. Özal Hükümeti (13.12.1983- 21.121987)
II. Özal Hükümeti (27.12.1987- 9.11.1989)
Akbulut Hükümeti (9.11.1989-3.7.1991)
Ulusu hükümetinde genel olarak halk yoktur, devlet ve
sistem vardır. Sistemin ağırlık merkezi baskındır. İlk seçimlerde halk sözünü
söyleyerek sistemin ağırlık merkezi karşısına kendi ağırlık merkezini
yerleştirmiş; ANAP(Özal)’ı tek başına iktidar yapmıştır. Özal’a yöneltilen
eleştiriler, Menderes ve Demirel’e yöneltilenlerden pek farkı olmamıştır.
Muhtemelen bunun etkisi ile I.,II. Özal ve Akbulut hükümetlerinin eğitim
politikalarında genel ifadelere yer verilmiştir. Eğitim politikasında Atatürk
ilkeleri, milli ve ahlakı değerler ve medenilik temel değerler olarak
zikredilmektedir:
“Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın ve gençlerimizin modern ve ileri Türkiye idealine, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, milli ve ahlakı değerlerimizi benimsemiş, bilgili ilmi düşünceye sahip, herkese karşı sevgi, saygı ve müsamaha besleyen medeni birer insan olarak yetişmelerini milli eğitimin esası sayarız.”1
Yılmaz Hükümeti(3 .7. 1991-28.11.1991)
ANAP’ın 3 hükümet programında eğitimde yetiştirilecek
insan unsuru açısından fazla dikkate değer bir şey bulunmazken; (ANAP’ın 4.
hükümeti) Yılmaz hükümetinin eğitim politikasında milli kültür, laik eğitim ve
dini öğretime özel bir vurgu yapıldığı görülmekte ve Eğitim politikasının Milli
Eğitim Temel Kanunu doğrultusunda şekillendirileceği belirtilmektedir:
“Milli kimlik, kişilik ahlakı karakter ve yüksek irade
gücü kazandıran milli kültürümüzü, her derece ve türde ki örgün, yaygın,
sürekli ve hayat boyu eğitim, kurumlarında ve uygulamalarında daha yoğun bir
şekilde vermeye ve benimsetmeye çalışacağız. .. Eğitimde laiklik ilkesini,
toplumumuzun çeşitliliğinin en büyük kaynaştırıcı ve birleştirici harcı, temeli
ve teminatı olarak görüyor ve benimsiyoruz.
Milli birlik ve bütünlüğümüzün harcı olan, yüce
duygularla olgunlaşmamızın, yüksek ahlaklı toplum meydana getirmemizin kaynağı
olan yüce dinimizin ehil öğretmenlerle öğretilmesi ana amacımızdır. Bu amaçla dini
öğretime daha da önem verilecektir...
İktidarımızın hükümet programlarında belirtilen
amaçlar, hedefler, ilkeler ve ihtiyaçlar ile Milli Eğitim Temel Kanunu
doğrultusunda Milli Eğitimimizin geliştirilmesi için önemli çalışmalar yapılmış
ve büyük mesafeler alınmıştır.”1
1983-1991 ANAP’ın tek başına iktidar(1960 dan sonra en uzun ömürlü hükümet) olduğu bir dönem olup bu dönemde, eğitimden ziyade ekonomide geniş ve yoğun reformlar yapılmıştır. Yetiştirilecek insan unsuru ile ilgili eğitim politikasında, millî, manevî ve ahlakî değerler öne çekilmiştir. Yasal olarak bir değişiklik olmamasına karşılık, meydana gelen rahatlıktan dolayı gençlik üzerinde milli ve dini değerlerin etkisi artmıştır.
Demirel- İnönü Hükümeti (28.11.1991 - 3.7.1993)
Tarihi süreçte birbirlerine rakip olmuş iki farklı
zihniyetin partilerinin oluşturduğu Demirel-İnönü koalisyon hükümetinin eğitim
politikasında, zıtların birliği denebilecek bir değerler armonisi vardır.
Çağdaşlık, laiklik, evrensellik, cumhuriyetçilik gibi değerlere özel bir önem
verilmiştir:
“Çağdaş, laik, etkin ve yaygın bir eğitim sistemi
oluşturulacak ve yürürlüğe konacaktır.
Çağdaş ve etkin eğitim, çağdaş toplumun tartışılmaz
gereksinimidir.
Laik, evrensel, cumhuriyetçi, milli kültürü
geliştirici, yaratıcı, özgür düşünceye dayalı bir eğitim politikası esastır.
Kişilik sahibi, nitelikli insan yetiştirmek amaçtır. Bütün öğrenciler laik
dünya görüşüne dayalı kültür derslerini mutlaka ortak olarak göreceklerdir...
Öğretim programları ve ders kitapları evrensel ölçülere, uygun olarak yeniden düzenlenecek, gençlerimize araştırmacı, yaratıcı ve bağımsız bir kişilik kazandırma ön plana çıkarılacaktır.”(1)
Çiller Hükümeti (3.7.1993- 13.10.1993) Çiller Azınlık Hükümeti (13.10.1995- 3.11.1995)
Demirel sonrasında Çiller tarafından kurulan koalisyon
ve azınlık hükümetlerinin eğitim politikalarında, Demirel-İnönü hükümetinin
derin izleri vardır:
“Laik, evrensel, cumhuriyetçi, milli kültürü
geliştirici, yaratıcı, özgür düşünceye dayalı bir eğitim politikası esastır.
Kişilik sahibi, nitelikli insan yetiştirmek amaçtır. Eğitimde kaliteye,
çağdaşlığa ve fırsat eşitliğine önem verilecektir.”1
Çoğulcu demokrasi kavramı, yukarıdakilere ek olarak ve
de ilk olarak Çiller azınlık hükümet programında yer almıştır:
“Eğitimde; laik, çoğulcu demokrasiyi özümsemiş, milli
kültürü geliştirici, düşünme ve algılama yeteneği gelişmiş, dış dünya ve yeni
düşüncelere açık, bilim ve teknoloji üretimine yatkın insan gücünün
yetiştirilmesini sağlayıcı bir politika izlenecektir.”1
Çiller-Baykal hükümetinin (3.11.1995-10.3.1996) eğitim politikasında konumuz açısından herhangi bir şey bulunmamaktadır.
Yılmaz-Çiller Hükümeti (10.3.1996- 6.7.1996)
1996 seçimleri sonrasında halk, ağırlığını dini ve
milli duyguları öne çeken partiler istikametinde ortaya koyarak ‘Önce ahlak ve
maneviyat’ diyen Erbakan’ın önünü açıp Refah Partisini 1.parti yapmıştır.
RP’nin bu denli büyük atağı, o dönemdeki ahlakî erozyonla ilgilidir. Bir kısım
medya aracılığı ile yürütülen bir çürütme ve çökertme faaliyetine toplumun bir
cevabıdır bu sonuç. Mevcut durum, sistemin ANAP hükümetlerine karşı başörtüsü
ve din dersleri üzerinden yürüttüğü bir yıpratma kampanyasına, halkın verdiği
bir cevap olarak değerlendirilebilir. Ancak yürütülen bu psikolojik savaş
sadece seçimi etkilememiş, seçim sonrasında kurulan Yılmaz-Çiller,
Erbakan-Çiller hükümetlerinin eğitim politikalarında da etkili olmuştur:
“Eğitimde: Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, milli,
manevi ve ahlaki değerlerimizi benimsemiş, bilgili, ilmi düşünceye
sahip,herkese karşı saygılı ve hoş görülü, sevgi dolu, laik ve çoğulcu
demokrasiyi davranış haline getirmiş, kişisel sorumluluk duygusu ve toplumsal
duyarlılığı gelişmiş, bilgi ve teknoloji üretimine yatkın ve beceri düzeyi
yüksek, kendi kendine yeterli ve güvenli, bilgi çağının gereklerini yerine
getirebilecek bilgi ve becerilerle donanmış insanlar yetiştirmek temel
amacımızdır.”1
Atatürk ilkeleri, milli, manevi ve ahlaki değerler, laiklik, çoğulcu demokrasi ve toplumsal duyarlılık ana değerler olarak programda yerini almaktadır. Bu hükümet programında bir farklılık olarak eğitimde toplumsal duyarlılık ilk kez gündeme getirilmiştir.
Erbakan-Çiller Hükümeti (6.7.1996- 10.7.1997)
Çiller-Yılmaz hükümet programında ki eğitim politikasından
farklı olarak burada çoğulcu demokrasiye ve toplumsal duyarlılığa yer
verilmemiştir:
“Eğitimde, milli, manevi ve ahlaki değerlerimizi benimsemiş, bilgili, ilmi düşünceye sahip, herkese karşı saygılı ve hoşgörülü, laik, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, bilgi çağının gereklerini yerine getirebilecek bilgi ve becerilerle donanmış insanlar yetiştirmek temel amacımızdır.”1
Yılmaz-Ecevit-Cindoruk Hükümeti (30.6.1997- 11.1.1999)
Erbakan Çiller hükümeti, Askeri cunta ve sivil
çetelerin koalisyonu ile gerçekleştirilen 28 Şubat post modern darbesi ile
düşürülmüştür. MGK’da Erbakan- Çiller hükümetine dayatılan 18 maddelik bir
muhtıra, bundan sonra gelen tüm hükümetlerin eğitim politikalarını görünür bir
şekilde etkilemiştir. Bundan sonra gelen tüm hükümetler, 28 Şubat post modern
darbesinin ülkeye dayattığı bir çok konuya inanmadıkları ve bunları
gerçekleştirmemeyi zihnen kabul ettikleri halde dayatılan konuların bir çoğuna,
en azından kavramsal düzeyde, programlarında yer vermişlerdir:
“Eğitimin tüm kademelerinde, Atatürk ilke ve
inkılaplarını özümsemiş, milli , manevi ve ahlaki değerlerimizi benimsemiş,
bilimsel düşünceye yetkin, bilgi çağının gereklerini yerine getirebilecek bilgi
ve becerilerle donanmış insanlar yetiştirmek temel amaç olacaktır.
Anayasanın 24.üncü maddesinde, din ve ahlak eğitimi ve
öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılması öngörüldüğünden,
ilköğretim ve orta öğretim kurumlarında zorunlu din kültürü ve ahlak öğretimine
devam edilecektir. Bunun dışında din eğitimi ve öğretimi, ancak kişilerin kendi
isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. İsteğe bağlı Kuran
Kurslarından ve hafızlık eğitiminden Milli eğitim Temel Kanunu çerçevesinde Diyanet
işleri Başkanlığı Sorumludur.”1
28 Şubat postmodern darbesinden sonra hükümetler eğitimi, mayınlı bir arazi kabul edip özel hiçbir şey söylememeye özen göstermişlerdir. Bütün bu baskı ortamına rağmen hiçbir hükümet, halka rağmen bazı şeyleri gerçekleştirme cesaretini gösterememiştir.
Ecevit Azınlık Hükümeti (11.1.1999-28.5.1999)
Ecevit azınlık hükümeti programında konumuz açısından dikkate değer bir şey bulunmamaktadır.
Ecevit- Bahçeli- Yılmaz Hükümeti (28.5.1999-18.11.2002)
18 Nisan 1999 seçimlerinde halk, yeterince haklarını
koruyamadığı için Refah Partisi’ni cezalandırmış; masaya yumruk vurarak gasp
edilen hakları alacağını beyan eden MHP’yi ise ödüllendirmiştir. Ancak MHP
meydanlarda verdiği sözlere uygun olarak hükümet programına eğitim politikaları
açısından kendi kimliğini yansıtan ciddi hiçbir şey koyduramamış ve pratikte de
vaat ettiklerini gerçekleştirememiştir. Bu hükümetin programında eğitimin insan
boyutu ile ilgili temel değerlere herhangi bir atıfta bulunulmamaktadır.
Yalnızca ilköğretimin 5. sınıfını tamamlayan öğrencilere Kur’ân Kurslarına yazın
devam edebilme izni verilmektedir:
“İlköğretimin beşinci sınıfını tamamlayan
öğrencilerin, kanuni temsilcilerinin talep etmesi durumunda, Diyanet işleri
başkanlığınca yaz tatilinde açılan ve milli eğitim bakanlığının denetim ve
gözetimine tabi olan Kuran Kurslarına devam edebilmelerine imkan verici bir
düzenleme yapılacaktır”3
Bu hükümet üyelerinin tümü, halkın ihtiyaçlarına karşı bu kadar duyarsız kalmalarının bedelini, ilk genel seçimlerde ağır bir şekilde ödeyip parlamento dışı kalmışlardır.
Gül Hükümeti(18.11.2002-14.3.2003)
Refah Partisi ve ardından Fazilet Partisi kapatılmış;
Milli Görüş hareketinin küllerinden yeni iki parti doğmuştur. AKP, reddi miras
yaparak eski söylemlerinin neredeyse tümünden vazgeçtiğini kamuoyuna
duyurmuştur. Bu değişimi, hem Gül hükümetinin hem de Erdoğan hükümetinin eğitim
politikalarında görmek mümkündür. Gül hükümetinin eğitim politikasında
yetiştirilecek insan unsurunda baz alınacak temel değerler; hürriyet,
çağdaşlık, demokratik ve evrensel değerler, laikliktir.
“Hükümetimizin
eğitimde temel hedefi, büyük önder Atatürk’ün özdeyişinde ifadesini bulan “fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir…
Çağdaş ve demokratik milli eğitim reformumuzun hedefi,
evrensel standartlara uygun bir yapılanma içinde, Özgür düşünen ve bağımsız
karar verebilen, Yeniliklere açık, Özgüven sahibi, Hayata olumlu bakan, Problem
çözme, iletişim ve organizasyon yeteneği gelişmiş, Bilim ve teknoloji
üretebilen, İçinde yaşadığı toplumun değerlerine duyarlı bireylerin yetişmesine
uygun koşulların ve fırsatların üretilmesi ve topluma sunulmasıdır...
Eğitim ve öğretimde evrensel değerleri öne alan,
insanı merkeze yerleştiren demokratik ve çağdaş bir yaklaşım
benimsenecektir...”4
Hükümet programında Din eğitimi ve öğretimi
öngörülmektedir. Ancak takdim biçiminde bir tuhaflık vardır:
“Anayasamızda tanımlanan laiklik ilkesi ve din ve
vicdan hürriyetine etkinlik ve işlerlik kazandırılarak, dinin, dini duyguların
veya dince kutsal sayılan şeylerin siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlamak
amacıyla istismar edilmesi veya kötüye kullanılmasını önleyebilecek bir din
eğitimi ve öğretimi, Anayasamızda tanımlanan çerçevede etkinlik ve verimliliğe
kavuşturulacaktır. Böylelikle, hem vatandaşlarımızın din eğitimi ve öğrenimi
alanındaki beklentileri karşılanacak, hem de bu alanda yaşanan suiistimallere
son verilmek mümkün olacaktır.”4
Gül hükümetinin eğitim politikasında daha ziyade çağdaşlık, demokrasi, evrensel değerler referans alınmıştır. Milli ve manevi değerlerden söz edilmemektedir. En İlginç olan nokta, insanların içinde yaşadıkları toplumun değerlerine duyarlı olmalarının bağlı değil, yeterli görülmüş olmasıdır.
Erdoğan Hükümeti (18 Mart 2003- ...)
Erdoğan’ın milletvekili seçilmesi sonucunda kurulan
hükümetin programında Gül hükümetine nazaran daha net ifadeler yer almaktadır.
Bununla birlikte eğitimde nasıl bir insan ve nasıl bir toplum hedeflendiğine
ilişkin bir görüş yer almamaktadır. Eğitim sisteminin ideolojik kavgalardan
arındırılacağı, anayasada tanımlanan çerçevede bir din eğitim ve öğretiminin
verileceği, yasak ve sınırlamaların kaldırılacağı, hoşgörünün hakim kılınacağı,
milli ve manevi değerlerin korunup kollanacağı; bu arada milli değerlerle
evrensel değerler arasında bir entegrasyon yapılacağı belirtilmektedir:
“Eğitim Kalitesinin artırılması, eğitimde fırsat
eşitliğinin geçek anlamda sağlanması ve eğitim sisteminin ideolojik kavgaların
arenası olmaktan çıkarılması yetkin ve yetenekli bireylerin yetiştirilmesi
açısından son derece önemlidir...
Anayasamızda tanımlanan laiklik ilkesi, din ve vicdan
hürriyetine etkinlik ve işlerlik kazandırılarak,dinin, dini duyguların veya
dince kutsal sayılan değerlerin ve sembollerin siyası veya kişisel çıkar yahut
nüfuz sağlamak amacıyla istismar edilmesi veya kötüye kullanılmasını önleyebilecek
bir din eğitimi ve öğretimi, Anayasamızda tanımlanan çerçevede uygulamaya
konulacaktır...
Üniversiteler, her çeşit düşüncenin demokratik bir
ortamda, hoşgörü içinde öğretilip tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların
olmadığı özgür bir foruma dönüştürülecektir...
Hükümetimiz, milli değerlerin, birey, aile ve toplumu
ayakta tutan manevi dinamiklerin korunup geliştirilmesi konusunda azami gayret
içerisinde olacaktır. Milli kültürümüzde ki esas yapıyı, üslubu koruyarak
evrensel değerlerle milli kültürümüz arasında ki etkileşimi en üst noktaya
çıkarmayı amaçlamakta, gerçek bir çağdaş kültür atmosferi oluşturmanın bu
yoldan geçtiğine inanılmaktadır. Bu iki alanı, çatışma konusu olmaktan
çıkarıp,her iki unsurun zenginliklerinden birlikte yararlanmak, kültür politikamızın
temelidir.”5
Erdoğan’ın geçmişte içerisinde bulunduğu siyasi
hareketin ‘dini istismar ettiğine’ ilişkin kamuoyuna yaptığı açıklamaları
gözönüne alırsak; gerek Gül ve gerekse Erdoğan hükümetlerinin programlarında
yer alan ‘dinin, dini duyguların veya dince kutsal sayılan şeylerin siyasi veya
kişisel çıkar yahut nüfuz sağlamak amacıyla istismar edilmesi veya kötüye
kullanılmasını önleyebilecek’ gibi ifadelerin özel bir anlamı ve mesajı olması
gerekir.
Erdoğan’ın Hükümet programı eğitim politikaları
açısından Gül Hükümetine nazaran daha milli bir özellik taşımaktadır.
1997-2003 dönemi kısa ömürlü koalisyonlar dönemidir.
Farklı görüşteki siyasi partilerin ardarda gelmesi ile uzun vadeli bir milli
eğitim politikasının oluşturulması mümkün olmadığı gibi 28 Şubat postmodern
darbesinde yer alan Cunta ve Çetenin vesayeti altında kalmışlardır.
Bugün AKP tek başına hükümet olmuş olmasına rağmen, 28 Şubatın milli eğitimde meydana getirdiği tahribatın hiçbirine mani olabilmiş değildir. Milli eğitim alanında nereye elini atsa savaş naraları atılmakta ve savaş davullar çalmaya başlamaktadır. Bu, iki merkez arasında adı konmamış veya açıklanmamış kıran kırana bir mücadelenin var olduğunu göstermektedir.
Kıblesiz Bir Eğitim Anlayışı
Yukarıda cumhuriyet tarihinde gelip geçmiş hükümetlerin programları eğitimde nasıl bir insan unsuru öngörülüyor noktasından ele alınıp irdelenmiştir. 84 yıllık bir dönemdeki hükümetlerin eğitim politikalarında yetiştirilmek istenen insan unsuru için referans aldıkları temel değerlerin yıllara göre dağılımını özet olarak gözönüne aldığımızda, hiç de iç açıcı bir tablo ile karşı karşıya kalmadığımız hemen görülebilir:
• 1920: Dini
ve milli değerler(Çocuklar dinlerini mekteplerde öğreneceklerdir).
• 1923: Milli
hars(İslami dönemi içermeyen) ve asri medeniyet değerleri.
• 1937:
Türklerin ahlakı(Din bu dönemde vicdanlara ve mabetlere hapsedildiğine
göre ahlakın dayandığı değerler belli
değildir).
• 1946: Türk
İnkılabının ana fikirleri, Türk tarihi mefahiri.
• 1948: Demokratik
değerler.
• 1950: Milli
ahlak, ananeler, manevi ve insani kıymetler.
• 1960: Demokratik
değerler.
• 1965: Milliyetçilik.
• 1965: Maddi
ve manevi değerler ile milliyetçilik.
• 1971: Atatürk
İlkeleri, laiklik, demokratik değerler, milliyetçilik.
• 1972: Atatürk
milliyetçiliği.
• 1974: Töre
ve gelenekler, milli hasletler.
• 1973: Cumhuriyet,
insan hak ve hürriyetleri, Türk milliyetçiliği, demokratik, laik, sosyal, hukuk
devleti anlayışı, Atatürk inkılapları.
• 1974: Atatürkçülük,
çağdaş uygarlık bilinç ve anlayışı.
• 1975:
Türk milletinin milli, ahlaki, manevi ve kültürel değerleri, vatan, millet
sevgisi, Atatürk inkılapları,Türk milliyetçiliği, insan hakları, demokratik,
laik, sosyal hukuk devleti anlayışı, milli tarih anlayışı.
• 1978:
Birleştirici,çağdaş milliyetçilik, Atatürk ilkeleri, demokratik değerleri,
aile,
vatan, Türk ulusu sevgisi, insanlığa karşı görev ve
sorumluluk bilinci, milli ve manevi değerler, çağdaş insanlık kültürü.
• 1979:
Milliyetçilik, milli ve manevi değerler, devlete, millete, aileye bağlılık.
• 1980:
Atatürk ilke ve devrimleri, Atatürk milliyetçiliği, Türk milletinin milli,
ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleri; aile, vatan, millet sevgisi,
insan hakları; milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışı.
• 1983:
Modernlik, Atatürk ilke ve inkılapları , milli ve ahlakı değerler
• 1991:
Milli değerler, laiklik.
• 1991:
Laiklik, evrensellik, cumhuriyetçilik, milli değerler.
• 1995:
Laiklik, çoğulcu demokrasiyi, milli değerler
• 1996:
Atatürk ilke ve inkılapları, milli, manevi ve ahlaki değerler, laiklik, çoğulcu
demokrasi,
kişisel sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılık.
• 1996:
Milli, manevi ve ahlaki değerler, laiklik , Atatürk ilke ve inkılapları.
• 1997:
Atatürk ilke ve inkılapları, milli , manevi ve ahlaki değerler.
• 2003: Laiklik, Milli değerler, evrensel değerler. Demokrasi.
84 yıllık tarihte; 1920-1950 arası 30 yıllık tarih,
eğitim açısından bir yabancılaşma dönemi olup her şey batıya endekslidir.
Milletin İslam tarihi dönemi toptan reddedilip Orta Asya Türk değerlerine
ulaşılarak oradan hareketle yeni bir toplum inşa edilmek istenmiştir. Var olan
toplum, sanal bir toplum adına ‘kanunen ve cebren’ değişime zorlanmıştır. Bu
dönemde dine ve dinden etkilenen her şeye savaş açılmıştır.
1950-1960 dönemi DP’nin tek başına hükümet olup
iktidar olamadığı bir dönemdir. CHP’nin ve bürokrasinin korkunç baskısı altında
eğitimde referans alınan temel değerler konusunda ciddi bir şey yapılamamış
olmasına karşın, getirilen rahat ortamda millet biraz nefes alabilmiştir.
1960-1970 döneminde AP, darbenin gölgesi altında 4 yıl
ancak tek başına hükümet olabilmiş geri kalan dönemde koalisyonlar vardır.
1970-1980 dönemi 12 Mart muhtırasının gölgesinde
birbirine karşıt görüşteki partilerin koalisyon hükümetleri dönemi olup 3 aydan
2 yıla kadar değişen bir ömürleri bulunmaktadır.
1980-1983 Darbe hükümeti dönemi olup her şey yeniden
yapılandırılmak istenmiştir.
1983-1991 dönemi 12 Eylülün gölgesinde ANAP’ın tek
başına hükümet olduğu bir dönemdir.
1991-2003 dönemi ömrü 1 aydan 3 yıla kadar değişen
koalisyonlar dönemidir.
Tek başına hükümet olmuş partiler, cunta ve çetelerin
sürekli olarak tehdidi altında çalışmak zorunda kaldıklarından, millete
verdikleri sözlerin bir çoğunu gerçekleştirememişlerdir. Koalisyon hükümetleri
ise asgari müştereklerde birleştikleri için istim üzerinde durmuşlar,
darbelerin getirdiği teknokrat hükümetler ise halkın tam karşısında saf
tutmuşlardır.
1950 sonrası dönem bir biçimde halkın etkisinin
yönetime yansıdığı bir dönemdir. Sistemin ağırlık merkezi karşısında yeni bir
ağırlık merkezi olarak halkın ağırlık merkezi oluşmuştur. Sistemin ağırlık
merkezi ile halkın ağırlık merkezi arasında çatışma zaman zaman yer altında,
zaman zaman yer üstünde olmak üzere değişik şiddette devam etmiştir. Bu
dönemde, halkın susturulması için değişik ton ve şekilde darbelerin yapıldığını
görmekteyiz. Yönetimde süreksizlik ve istikrarsızlık meydana gelmiştir.
Böylesi istikrarsız bir dönemde ciddi bir devlet
politikası oluşamamış, Milli eğitim bir ateş topu gibi elden ele atılmıştır.
Hükümetlerin değişmesi ile milli eğitim politikaları değiştiği gibi, aynı
hükümet içerisinde bakanın değişmesi ile de politikalar değişmiştir. Eğitimde
tam bir kıble tutturulamamıştır.
84 yıl bir toplumun hayatında o kadar uzun bir süre değildir. Bu süreç içerisinde bir çok kavramın anlam alanları saptırılmış çarpıtılmış içleri boşaltılıp anlamsızlaştırılmıştır. 84 yıl gibi kısa bir sure içerisinde Milli eğitim politikalarının sürekli değişmesi, yetişen nesiller üzerinde kalıcı bir etki yapmamış, onları bir birine zıt değerlerin anaforuna sürüklemiştir.
Sonuç
Toplumların temel değerleri, asırların birikimi ile
meydana gelmektedir. Temelinde din, gelenek, görenek ve töreler vardır. Eğitimi
milli yapan, fert ve toplumda olumlu istikamette değişim meydana getirebilen bu
temel değerlerdir. Kendi toplumsal değerlerini, kültürünü ve medeniyetini
aşağılayan, onları hor gören, tarihini ret eden, dini tehlike olarak gören ve
öğrenilmesini yasaklayan bir eğitim anlayışı, nasıl olumlu yönde bir değişim
meydana getirebilir ve nasıl milli olabilir?
Türkiye’nin ana
sorunu, bu temel değerler konusunda kendisi ile barışık olmamasıdır. Bu barış
sağlanmadan Türkiye’ye ne huzur ve güven gelebilir ne de Türkiye, ciddi bir
kalkınma gerçekleştirerek uluslararası arenada güç ve söz sahibi olabilir.
Bunun için Türkiye’de ‘Millet devlet içindir’ anlayışı
değişmek zorundadır. Gerçekte ‘Devlet millet için’ var olmalıdır. Odağında fert
ve toplum olan bir sistem anlayışına geçilmelidir. Gerçekte 1736 sayılı Milli
Eğitim Temel Yasasının 4. ve 5. maddeleri Devleti Millet için öngörmektedir:
“Madde 4. Eğitim kurumları dil,ırk, cinsiyet ve din
ayırımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz.”
“Madde 5 Milli eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının
istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir.”2
Bu nedenle eğitim sistemimiz Madde 5’e uygun olarak
millet eksenli olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Eğitim sistemimiz, milli kültürünü, örfünü, geleneğini
ve dinini bilen, yaşayan, yaşatan her türlü düşünceye saygılı, geçmiş,
şimdi ve gelecek arasında köprü kurabilen nesiller yetiştirmelidir.
Eğitim sistemimiz, Anadolu coğrafyasındaki mozayiği
iyi kavrayan, farklı toplulukların inanç, örf, adet ve geleneklerine saygılı
insanlar yetiştirmelidir.
Eğitim sistemimiz, ezbercilikten uzak, öğrenmesini
bilen, okuyan, düşünen, algılama gücü yüksek, karar verme yeteneği olan,
yargılayabilen insanlar yetiştirmelidir.
Eğitim sistemimiz, insanların yeteneklerini ortaya
çıkarıcı, ona güven verici, taklit ve kopyacılıktan uzaklaştırıcı, üretici
insanlar yetiştirmelidir.
Evet eğitim sistemimizin ortasında insan olmalı,
insanın mutluluğu hedef alınmalıdır.
Bugün yapılması gereken, fert, toplum, devlet ve
sistemin birbiri ile bütünleştiği Büyük Güçlü bir Türkiye’yi inşa edip bunalım
geçiren insanlığı kurtarmak üzere yeni ufuklara yelken açmaktır.
Yarın çok geç olmuş olabilir.
Dipnotlar
1- Milli Eğitim Bakanlığı Talim Ve Terbiye Kurulu
Başkanlığı Şura Genel Sekreterliği, Hükümet Programlarında Eğitim, Ankara
,(1998)
2- Milli Eğitim Temel Kanunu, M.E.B., Ank. 1995,
3- Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümet Programı
4- Gül Hükümet Programı
5- Erdoğan Hükümet Programı