1 Aralık 2025 Pazartesi

SİYONİZMİN ‘KURBAĞA HAŞLAMA’ STRATEJİSİ AÇISINDAN ‘GAZZE BARIŞ PLANI’ 2: ZAMANA YAYILMIŞ BİR İŞGAL HAREKÂTI

 Prof. Dr. Burhanettin Can  – Umran Dergisi/Aralık 2025-376. Sayı

       “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır.  Ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (2/Bakara, 216)

BM, NATO, ABD, AB, İngiltere, Almanya, Fransa ve özgür olduğu söylenip duran uluslararası medya, 1948 yılından bu yana İsrail’in bazı bölge ülkelerine ve halkına yaptığı bütün saldırılarını onaylayıp desteklemiştir. Genellikle Müslüman ülke yönetimleri de “üç maymunu” oynamışlardır. Şer İttifakı diye isimlendirdiğimiz ABD, İngiltere, AB, Siyonizm, İsrail, hiçbir ahlaki endişe taşımadan Filistin halkını suçlamış, Siyonistlerin Filistin topraklarındaki katliamlarına göz yummuşlardır. Siyonizm’in elindeki hâkim medya, tüm gerçekleri çarpıtarak dünya kamuoyunu yanıltmış, işgal rejiminin Filistin topraklarındaki katliamları örtbas etmiş, HAMAS üzerinden büyük bir psikolojik harekât yürütmüşlerdir.

Geçen yazıda ‘Gazze Barış Planı’nda çizilen stratejinin daha iyi anlaşılabilmesi için Siyonizm’in amentüsü ile bazı özel raporlar, İsrailli yöneticilerin ve ABD Başkanı Trump’ın konuşmaları ele alınıp değerlendirilmişti. Ayrıca Siyonizm’in temel varsayımları ve ‘Gazze Barış Planı’nın dayandığı Siyonist raporlar özellikle analiz edilmişti.[1]  Bu yazıda, Trump ile Netenyahu’nun arka planda inşa ettikleri sözde barış planının muhtevası üzerinde durulacaktır.

Sözde ‘Gazze Barış Planı’

Trump ve ekibi tarafından ‘Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Plan’ seslendirildiği andan itibaren dünya kamuoyu gerçek anlamda aydınlatılmamıştır. Başlangıçta sekiz Müslüman ülke liderlerine verilen metinle Netenyahu-Trump görüşmesinden sonra belli boyutları ile beyan edilen metin arasında çok ciddi farklılıkların bulunduğu görülmüştür.  Trump ve Netenyahu’nun açıklamalarıyla medyaya sunulan metinler göz önüne alındığında, geçen yazıda analiz ettiğimiz, İsrail’in “Gazze Güvenlik ve Kurtarma Programı, Ertesi Gün Nasıl Olmalı?” raporu ile büyük bir uyum gösterdiği söylenebilir.

Aralık 2023 tarihinden önce, HAMAS’ın 7 Ekim Aksa Operasyonu’ndan evvel “Siyonist özel bir ekip” tarafından Batı Şeria’nın ilhak edilebilmesi için özel bir rapor hazırlanmıştır. Aksa Tufanı Harekâtı vuku bulunca raporu hazırlayan ekip, Batı Şeria yerine merkeze Gazze’nin işgalini koymuştur. HAMAS’ın tasfiye edilmesi için rapor üzerinde daha yoğun çalışılarak metin yeniden şekillendirilmiş, daha sonra da Netanyahu’ya sunulmuştur. Raporun HAMAS’ın geleceği, Gazze’nin yönetimi, Gazze’nin beşe bölünmesi ve tampon bölge oluşturulması, Filistin halkının yeniden eğitime tabi tutulması, Gazze’de uluslararası yönetim ve güvenlik, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkı şeklindeki ana başlıklarının, sözde ‘Gazze Barış Planı’nın ana başlıklarıyla uyumu görülmektedir.[2] Medyaya yansıdığı şekli ile Trump ile Netenyahu’nun açıkladığı ‘Gazze Barış Planı’, 20 maddeden oluşmaktadır:

  • Gazze, komşularına tehdit oluşturmayan, radikalleşmeden arındırılmış terörden uzak bir bölge olacaktır.
  • Gazze, yeterince acı çekmiş Gazze halkının yararına yeniden inşa edilecektir.
  • Eğer her iki taraf da bu teklifi kabul ederse, savaş derhal sona erecektir. İsrail kuvvetleri, esir değişimine hazırlanmak için üzerinde anlaşılmış sınıra çekilecektir. Bu süre boyunca tüm askeri operasyonlar -hava ve topçu bombardımanları dâhil- askıya alınacak ve cephe hatları, kademeli ve tam geri çekilme için gerekli şartlar karşılanana kadar dondurulmuş hâlde kalacaktır.
  • İsrail’in bu antlaşmayı kamuoyu önünde kabul etmesinden sonraki 72 saat içinde tüm rehineler -hayatta olanlar ve ölüler- iade edilecektir.
  • Tüm rehineler serbest bırakıldığında, İsrail 250 müebbet hapis cezası almış mahkûmu ve 7 Ekim 2023’ten sonra gözaltına alınan 1700 Gazzeliyi -kadınlar ve çocuklar dâhil- serbest bırakacaktır. Hayatta olmayan her İsrailli rehinenin kalıntıları için, İsrail 15 ölü Gazzelinin kalıntılarını teslim edecektir.
  • Tüm rehineler iade edildikten sonra, barışçıl bir şekilde birlikte yaşamaya söz veren ve silahlarını bırakmayı kabul eden HAMAS üyelerine af tanınacaktır. Gazze’den ayrılmak isteyen HAMAS üyelerine ise güvenli geçiş sağlanacaktır.
  • Bu antlaşmanın kabul edilmesiyle birlikte, tam kapsamlı insani yardım derhal Gazze şeridine gönderilecektir. Asgari olarak, günlük yardımlar 19 Ocak 2025’teki antlaşmada belirtilen insani yardımlarla uyumlu olacaktır. Buna altyapının (su, elektrik, kanalizasyon) rehabilitasyonu, hastane ve fırınların yeniden inşası, molozların temizlenmesi için gerekli ekipmanların girişine izin verilmesi de dâhildir.
  • Gazze’ye insani yardımın girişi ve dağıtımı, Birleşmiş Milletler ve bağlı kuruluşları ile Kızılhaç üzerinden, diğer uluslararası kurumlar da iş birliği yaparak, tarafların müdahalesi olmadan devam edecektir. Refah sınır kapısının her iki yönde açılması da 19 Ocak 2025 antlaşmasında uygulanan aynı mekanizmaya tâbi olacaktır.
  • Gazze, geçici teknokratik ve siyasi açıdan tarafsız bir Filistin komitesi tarafından yönetilecektir. Bu komite, Gazze halkı için günlük kamu hizmetlerini ve belediye işlerini yürütmekten sorumlu olacaktır. Komite, nitelikli Filistinlilerden ve uluslararası uzmanlardan oluşacak ve yeni bir uluslararası geçiş kurulunun gözetimi altında bulunacaktır. Bu kurulun adı “Barış Konseyi” olacak ve Başkan Donald J. Trump başkanlığında toplanacaktır. Konseyde ayrıca eski İngiltere Başbakanı Tony Blair gibi isimlerin yanı sıra, açıklanacak diğer devlet başkanları yer alacaktır. Bu kurul, Trump’ın 2020’de açıkladığı barış planı ve Suudi-Fransız önerisi de dâhil olmak üzere çeşitli öneriler üzerine Gazze’nin yeniden inşası için fonları yönetecek ve Filistin Yönetimi’nin fon programlarıyla uyumlu hâle getirecektir. Bu kurul, uluslararası standartlara uygun bağımsız ve etkili bir yönetim yaratmak için çalışacaktır. Bu yönetim, Gazze halkına hizmet eden ve Filistinliler ile İsraillilerin barış içinde yaşamasını mümkün kılacak güvenilir bir idare oluşturmayı amaçlamaktadır.
  • Gazze’yi yeniden inşa etmek ve canlandırmak için Trump’ın ekonomik kalkınma planı, Ortadoğu’daki bazı gelişmiş modern mucize şehirlerin inşasına yardım eden uzmanlardan müteşekkil bir heyet tarafından oluşturulacaktır. Çok sayıda düşünülmüş yatırım önerisi ve heyecan verici kalkınma fikirleri iyi niyetli uluslararası gruplar tarafından hazırlanmış olup, bu fikirler güvenlik ve yönetişim çerçevelerini sentezlemek ve bu yatırımların iş, fırsat ve gelecek için umut yaratacak şekilde kolaylaştırılmasını sağlamak amacıyla değerlendirilecektir.
  • Özel bir ekonomik bölge kurulacak, tercih edilen gümrük tarifeleri ve erişim oranları katılımcı ülkelerle müzakere edilecektir.
  • Hiç kimse Gazze’yi terk etmeye zorlanmayacak ve ayrılmak isteyenlerin bunu özgürce yapmalarına ve geri dönmelerine izin verilecektir. İnsanların kalması teşvik edilecek ve onlara daha iyi bir Gazze inşa etme fırsatı sunulacaktır.
  • HAMAS ve diğer gruplar, doğrudan veya dolaylı olarak, hiçbir şekilde Gazze’nin yönetiminde rol almamayı kabul eder. Tüm askerî, terör ve saldırı altyapıları, tüneller ve silah üretim tesisleri dâhil olmak üzere yok edilecek ve yeniden inşa edilmeyecektir. Bağımsız denetçilerin gözetiminde Gazze’nin askerden arındırılması süreci olacaktır. Bu, silahların kalıcı olarak kullanılamaz hâle getirilmesini ve uluslararası finanse edilen bir geri alım ve yeniden entegrasyon programı ile desteklenecek onaylı bir tasfiye sürecini içerecektir; bu program bağımsız denetçiler tarafından doğrulanacaktır. Yeni Gazze tamamen müreffeh bir ekonomi inşa etmeye ve komşularıyla barışçıl bir şekilde bir arada yaşamaya bağlı olacaktır.
  • Bölgesel ortaklar, HAMAS ve diğer grupların yükümlülüklerini yerine getirmesini ve Yeni Gazze’nin komşularına veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını garanti altına alacaktır.
  • ABD, Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte geçici bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) geliştirmek için çalışacaktır; bu güç derhal Gazze’ye konuşlandırılacaktır. ISF, Gazze’deki onaylı Filistin polis güçlerini eğitecek ve destek sağlayacak, ayrıca bu alanda geniş deneyime sahip Ürdün ve Mısır ile istişare edecektir. Bu güç uzun vadeli bir iç güvenlik çözümüne geçiş süreci olacaktır. ISF, İsrail ve Mısır ile birlikte sınır bölgelerinde güvenliği sağlamak için çalışacak ve yeni eğitilmiş Filistin polis güçleriyle birlikte hareket edecektir. Mal akışını yeniden başlatmak ve güvence altına almak için sınırların girişini önlemek kritik öneme sahiptir. Bir silahsızlandırma mekanizması ISF tarafından uygulanacak ve doğrulanacaktır.
  • İsrail, Gazze’yi işgal etmeyecek veya ilhak etmeyecektir. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), silahsızlandırmaya bağlı standartlar, kilometre taşları ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir; bu plan, IDF, ISF, garantörler ve ABD arasında üzerinde antlaşmaya varılacaktır. Amaç, Gazze’nin artık İsrail, Mısır veya vatandaşlarına tehdit oluşturmamasıdır. Pratikte, IDF, işgal ettiği Gazze topraklarını kademeli olarak ISF’ye devredecek; ISF ile yapacakları bir antlaşmaya göre bu alanlarda geçici otorite kuracaklar ve sonunda tamamen Gazze’den çekileceklerdir. Ancak, yeniden ortaya çıkabilecek herhangi bir terör tehdidine karşı güvenliğini sağlamak için Gazze uygun şekilde güvence altına alınana kadar bir çevre güvenliği varlığı sürdürülecektir. (Şekil:1)

      Şekil 1: İsrail’in Gazze’den çekilme aşamalarına ilişkin harita

17)  HAMAS bu öneriyi geciktirir veya reddederse, yukarıdakiler, ölçeklendirilmiş yardım operasyonları da dâhil olmak üzere, IDF’den ISF’ye devredilen silahsız alanlarda ilerleyecektir.

18) Bir dinler arası diyalog süreci, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşama değerleri temelinde kurulacak; Filistinliler ve İsraillilerin zihinlerini ve anlatılarını değiştirmeye çalışılacak ve barıştan elde edilebilecek faydalar vurgulanacaktır.

19) Gazze’nin yeniden kalkınması ve yönetimi ilerledikçe ve Filistin Yönetimi reform programı sadakatle uygulandıkça, nihayetinde Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı ve devlet kurma yönünde inandırıcı bir yol için koşullar hazır olabilir; bu, Filistin halkının arzusu olarak kabul edilmektedir.

20) ABD, İsrail ve Filistinliler arasında, barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşam için siyasi bir ufuk konusunda bir diyalog başlatacaktır.”[3]

‘Gazze Barış Planı’nın Analizi

Bu planın kudurmuş köpek İsrail’in kaybettiği yumuşak gücünü yeniden kazanabilmesi gayesiyle hazırlandığına dikkat edilmelidir. Kamuoyuna sunulan planda işgal rejiminin katliamlarının öne çıkmaması için bölgede olup biten bütün olumsuzlukların sebebi HAMAS gösterilmektedir. Gazze, komşularını tehdit eden bir ‘terör merkezi’, HAMAS da ‘terörist’ şeklinde nitelenerek suçlanmaktadır. O sebeple Gazze’nin ‘radikalleşmeden arındırılmış terörden uzak bir bölge’ konumuyla yeniden yapılandırılacağı öngörülmektedir (Madde 1). Oysa ana terör merkezi, İsrail ve ana terörist mekanizma Siyonizm’dir. Şer İttifakı’nın ‘Gazze Barış Planı’nda kullandığı ifadelerle bu mekanizmanın dünya kamuoyundan gizlenmesi amaçlanmaktadır.

Kendi topraklarını savunanların terörist diye suçlanması, bu antlaşmanın niyetini, amacını çok açık bir şekilde ortaya koymakta; İsrail aklanmakta, HAMAS ve ortakları açık bir şekilde suçlanmaktadır. Plandaki tuzaklardan biri, rehinelerin teslim edilmesiyle ilgilidir. Ölü ve diri rehinelerin 72 saatte teslimi istenmektedir (Madde 3-Madde 5). İşin pratiğinde İsrail Gazze’de pek çok sivil bölgeleri bombalamış ve yerle bir etmiştir. Dolayısıyla bu bölgelerde rehin tutulan İsrailliler ölmüştür. Enkaz altındaki ölü İsrailli rehinelerin 72 saatte bulunup teslim edilmesi fiziksel olarak mümkün değildir. Madde 3’e göre “İsrail kuvvetleri, esir değişimine hazırlanmak için üzerinde anlaşılmış sınıra çekilecek ve bu süre boyunca tüm askerî operasyonlar -hava ve topçu bombardımanları dâhil- askıya alınacaktı.” Dolayısıyla HAMAS’ın enkaz altında kalan ölü İsrailli rehineleri bulması için belli bir zamana ihtiyacı olduğu görülmektedir. Fakat işgal rejimi bu gerçeği kabul etmeyip 72 saatte teslim edilemeyen rehineler için Gazze’ye fasılasız saldırmış, pek çok Gazzeli sivilin ölmesine sebebiyet vermiştir. Bunu çok açık bir şekilde gören Şer İttifakı ve BM, İsrail’e herhangi bir yaptırım uygulamamaktadır.

‘Gazze Barış Planı’nın 6. maddesinde HAMAS, Gazze’de olup biten her şeyin sorumlusu görülüp suçlanmakta, silahları bıraktıkları takdirde affedilecekleri belirtilmektedir. Bir işgal hareketine karşı ülkelerini savunanlar, suçlu konumuna konarak kendilerine hitap edilmekte, af talep etmeleri ve özür dilemeleri istenmektedir. Gerçekte ‘Gazze Barış Planı’, kadife maske takmış tam bir işgal hareketidir.

Madde 7 ve 8’e göre antlaşmanın taraflarca kabul edilmesinden sonra “tüm yardımlar hemen Gazze şeridine gönderilecek” ve “Refah sınır kapısı her iki yönde açılacaktır.” “Birleşmiş Milletler ve bağlı kuruluşları ile Kızılhaç üzerinden, diğer uluslararası kurumlarla da iş birliği yaparak, tarafların müdahalesi olmadan yardım devam edecektir.” Burada zikredilen ‘diğer uluslararası kurumların’ kimliği ve ne iş yaptıkları belli değildir. Uygulama safhasında işgal rejimi, tüm yardımlara mâni olmaya çalışmakta ve çok az bir yardımın Gazze’ye girmesine müsaade etmektedir. Süreci destekleyen hem Batılı ülkeler hem de İslâm ülkelerinin yöneticileri hem de ‘diğer uluslararası kurumların’ yönetimleri üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmemekte, BM İsrail’e müdahale etmemektedir ya da edememektedir. Bunun doğal sonucu olarak da Siyonist rejim daha da saldırganlaşmaktadır.

Madde 9’a göre “Gazze, halkın günlük kamu hizmetlerini ve belediye işlerini yürütmekten sorumlu”, “teknokrat ve apolitik” bir “Filistin komitesi” tarafından yönetilecektir. Filistin komitesi, başkanlığını Trump’ın yapacağı “Barış Konseyi” diye adlandırılan, Filistinli ve uluslararası uzmanlardan oluşacak bir “uluslararası geçiş kurulunun” gözetiminde görev ifa edecektir. Konseyde İngiltere eski Başbakanı Tony Blair ve isimleri sonradan açıklanacak farklı devlet başkanları da bulunacaktır. “Bu kurul, Trump’ın 2020’de açıkladığı barış planı ve Suudi-Fransız önerisi de dâhil olmak üzere çeşitli öneriler üzerine Gazze’nin yeniden inşası için fonları yönetecek ve Filistin Yönetimi’nin fon programlarıyla uyumlu hâle getirecektir.”

Burada dikkat çeken en önemli nokta, Gazze’nin bağımsızlığını savunan HAMAS ve diğer direniş örgütleri, bu komitelerin hiçbirinde yer alamamaktadırlar. Antlaşmanın tarafı kabul edilen fakat ‘terörist’ sayılan HAMAS tamamen devre dışı bırakılmaktadır. Madde 9’a göre hem HAMAS hem de Gazze halkı yönetimden tamamen dışlanmaktadır. Gazze’de oluşturulacak geçici yeni yönetimde görev alacaklarla ilgili “Gazzeli Filistinliler” denmemekte, genelde “Filistinli” tabiri kullanılmaktadır. Görev alabilecek Filistinliler ile ilgili herhangi bir ölçü zikredilmemektedir. Bu yönetimi seçme konusunda Gazze halkının hiçbir yetkisi, hakkı yoktur. Gazze’yi yönetecekler, Netenyahu, Trump ve onların oluşturacağı uluslararası komite tarafından belirlenecektir. Barış konseyinde yer alacak “diğer devlet başkanları” kimdir ve hangi kıstaslara göre belirlenecektir? Bunda Filistin halkının ve İslâm ülkelerinin bir etkisi olabilecek midir? Görülebileceği gibi her şey belirsiz, gizli ve her an her şey değiştirilebilirdir.

Trump, Gazze’nin yeniden inşası için bir “ekonomik kalkınma planı” ve “özel bir ekonomik bölge kurulmasını” öngörmektedir (Madde 10, 11). Uluslararası gruplarca hazırlanmış bu plan, Batılı uzmanlardan meydana gelecek bir heyetçe uygulamaya sokulacaktır. Finansman Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerce sağlanacak ve fakat proje Batılı şirketlerce hayata geçirilecektir. Söz konusu uluslararası gruplar ve Batılı şirketler kimdir, özellikleri nelerdir, bunları kim hangi hak ve yetkiyle seçecektir? belli değildir. Gazze halkının ve HAMAS’ın bu seçme işinde herhangi bir rol üstlenmeyeceği çok açık bir şekilde görülmektedir. Bir halkın ve bir ülkenin kaderi, tamamen yabancılar tarafından belirlenecek ve de tayin edilecektir.

Tüm bunlardan çıkarılacak netice Trump’ın gizli bir sömürü mekanizması ve manda yönetimi inşa etmeye çalışmasıdır. Başta Türkiye olmak üzere tüm Müslüman ülke yönetimlerinin bu gerçeği görmesi ve ona göre şimdiden bir yol haritası belirlemesi gerekmektedir. Bu olmazsa olmazdır.Gazze Barış Planı’nda her fırsatta doğrudan veya dolaylı şekilde HAMAS ‘terörist’ ve komşularına ve kendi halkına tehdit kaynağı sayılmakta ve yönetimde kesin olarak bulunmayacağı ve bunu kendisinin de kabul etmesi ve garanti vermesi gerektiği belirtilmektedir. HAMAS’ın işgal rejimine karşı verdiği başarılı mücadeleye neden olan bütün askerî yapının, altyapıların, tünellerin ve silah üretim tesislerinin yok edilmesi yani HAMAS’ın kendi kendini tasfiye etmesi istenmektedir (Madde 13).

Madde 14’e göre bölgesel ortakların iki ana görevi bulunmaktadır: “HAMAS ve diğer grupların yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak” ve “Yeni Gazze’nin komşularına veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını garanti altına almak.” Bu yaklaşımla Filistin halkı ve Filistin’in bağımsızlığı için mücadele eden tüm gruplarla bölgesel ülkeler karşı karşıya getirilecek, bütün olumsuz gelişmeler bölgesel ortaklara yüklenerek bölgede yeni çatışmaların ve yeni yapılanmaların oluşması hızlandırılacaktır. Ayrıca Madde 14’te kullanılan “Yeni Gazze’nin komşularına veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını garanti altına almak.” ifadesi, tamamen Gazze halkını suçlu göstermek anlamındadır. Bu yaklaşıma göre Şer İttifakı ve onun ön karakolu İsrail, tamamen masum ve suçsuzdur.

Plana göre ABD, Arap ve uluslararası ortaklardan oluşan geçici bir “Uluslararası İstikrar Gücü” (ISF) teşekkül ettirilecek ve “Gazze’de konuşlandırılacaktır.” ISF, Gazze’de oluşturulan “yeni Filistin polis güçlerini eğitecek, destekleyecek”, “Ürdün ve Mısır ile istişare edecek”, “İsrail ve Mısır ile birlikte sınır bölgelerinde güvenliği” Filistin polis güçleriyle birlikte sağlayacak ve “silahsızlandırma mekanizmasını” hayata geçirecektir (Madde 15). Görülebileceği gibi bu maddede de İsrail aklanmakta ve yeni oluşturulacak Gazze’de kendisine güvenliği sağlama bağlamında özel bir görev verilecektir. Ayrıca Mısır, Ürdün ve İsrail arasında yeni bir stratejik ortaklık kurulmak ve İsrail’e karşı mücadele eden başta HAMAS olmak üzere tüm teşkilatlara karşı yeni bir cephe oluşturulmak istenmektedir. Bu yaklaşımla hem İslâm dünyası hem de Arap dünyası bölünmek istenmektedir.

‘Gazze Barış Planı’na göre İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), “silahsızlandırmaya bağlı standartlar, kilometre taşları ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir.” Bunun için IDF, ISF, garantörler ve ABD arasında bir antlaşma, mutabakat sağlanacaktır. Bu yaklaşımda belirtilen amaç, “Gazze’nin İsrail, Mısır veya vatandaşlarına tehdit oluşturmamasını” sağlamaktır (Madde 16). Dolayısıyla yine HAMAS ve Gazze halkı suçlanmakta, tehdit kaynağı gösterilmektedir.

Madde 16’ya göre İsrail işgal güçleri Gazze topraklarını kademeli bir şekilde ISF’ye devredecektir. Ancak ISF ile yapacakları bir antlaşmaya göre işgal ettiği alanlarda “geçici otorite kuracak ve sonunda tamamen Gazze’den çekilecektir.” Gazze’de işgalci konumundaki İsrail, bu yaklaşımla korunmakta ve kendisine özel bir destek verilmektedir. Buna ilaveten “yeniden ortaya çıkabilecek herhangi bir ‘terör tehdidine’ karşı güvenliğini sağlamak için” Gazze’de kapsamı belli olmayan son derece muğlak “bir çevre güvenliği” kavramı ile varlığını bölgede sürdürme hakkı İsrail’e tanınmaktadır. Provokasyonda mahir İsrail’e bu yaklaşımla büyük bir fırsat tanınmaktadır.

İsrail Gazze’den üç aşamada geri çekilecektir. Birinci aşama, rehinelerin serbest bırakılmasıyla başlayacak, ikinci aşama, Uluslararası İstikrar Gücü’nün bölgeye konuşlandırılmasına bağlı olarak hayata geçirilecektir. Bu gücün kimlerden oluşacağı, nasıl çalışacağı, yetki ve sorumluluğunun ne olacağı ve kimler tarafından yapılandırılacağına ilişkin hiçbir bilgi yoktur. Keza ne zaman konuşlanacağı ile ilgili de herhangi bir bilgi söz konusu değildir. Konuşlanmada tam bir keyfilik hâkimdir. Bu da İsrail’in işgalini uzatmasına ya da tamamen işgal ettiği bölgede kalmasına imkân sağlayacaktır.

Üçüncü aşama ise “tampon bölge” oluşturulması ve orada konumlanmayla ilgilidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, tampon bölgenin tamamen Gazze topraklarında bulunmasıdır. Oysa tampon bölge hem Gazze hem de İsrail topraklarını içermeliydi. Bu yaklaşımla da yine HAMAS suçlanmakta ve de suçlu gösterilmekte; işgalci İsrail aklanmakta, masum gösterilmektedir.

Madde 17’deki “HAMAS bu öneriyi geciktirir veya reddederse” ifadesi, içerisinde ciddi bir tuzak barındırmaktadır. Geciktirme ifadesi, İsrail’in çok rahat kullanabileceği bir silaha dönüşebilir. İsrail’in yapacağı sürekli provokasyonlarla HAMAS kendisinden istenenleri yerine getiremeyebilir. Bu durumda Gazze’ye yapılan her türlü yardım kesilecek, İsrail IDF’den ISF’ye devredilen “silahsız alanlarda” işgal hareketini yeniden yapabilecektir.

Madde 18’de de HAMAS ve Gazze halkı, inançlarından dolayı suçlanmakta, eleştirilmekte ve zihinsel bir değişim geçirmeleri için “dinler arası diyalog süreci” kapsamına alınmaları öngörülmektedir. Böylece Filistinlilerin zihin yapıları ve söylemleri değiştirilmek istenmektedir.

Suudi Arabistan ve Fransa öncülüğünde 30 Temmuz 2025’te BM Genel Kurulu’nda 142 devlet tarafından “Filistin devletinin kurulması” ile ilgili kuvvetli bir bildiri yayımlanarak “İki Devletli Çözüm” (Filistin-İsrail) savunulmuş ve BM üyesi 157 ülke, Filistin’i tanıma kararı vermişlerdir.[4] Buna rağmen ‘Gazze Barış Planı’nda bu konuda bir açıklık ve güvence bulunmamaktadır. Madde 19’da bu muğlaklık çok rahat bir şekilde görülebilir. Bu maddede yine Filistin halkı dolaylı bir şekilde suçlanmaktadır.

‘Gazze Barış Planı’nın bütün maddelerinde doğrudan ve dolaylı bir şekilde suçlanan, ‘terörist’ ilan edilen HAMAS ve Gazze halkıdır. Buna rağmen HAMAS bu antlaşmayı niçin kabul etmiştir? Bu noktada sorulacak bir başka soru da hem Netenyahu hem de Trump, Gazze’deki Filistin halkını bölgeden sürgün ederek/başka ülkelere göndererek Gazze’ye el koymak istiyorlardı. Gazze Barış Planı açıklanmadan önce ve de sonra değişik zamanlarda ve ortamlardaki konuşmalar, açıklamalar bunu gösteriyordu. Netanyahu yaralı İsrail askerlerine şöyle sesleniyordu: “Onların (Gazze sakinlerinin) çıkmasına izin verecek bir yönetim kurduk, ancak onları kabul edecek ülkelere ihtiyacımız var. Şu anda üzerinde çalıştığımız konu bu.  Önümüzdeki günlerde operasyonu tamamlamak için tüm gücümüzle Gazze'ye gireceğiz. Operasyonun tamamlanması demek HAMAS’ı yenmek, HAMAS’ı yok etmek demektir. Gazze’den çekilmeyeceğiz. Filistin devletini güç yoluyla da olsa engelleyeceğiz.” Aynı soykırımcı ‘Gazze Barış Planı’ açıklandıktan sonra şunları söylüyordu: “HAMAS planı reddederse ya da kabul etmiş gibi yapıp sonra da plana karşı her şeyi yaparsa Sayın Başkan, o zaman İsrail işi tek başına bitirir.”

Trump ise şu cümleleri sarf ediyordu: “Barış teklifini kabul etmesi için HAMAS’ı bekliyoruz. 3-4 gün içinde nasıl olacağını göreceğiz. HAMAS ya (kabul edecek) yapacak ya da yapmayacak, eğer yapmazsa çok üzücü bir son olacak. HAMAS ile müzakerede pek fazla alan yok. Ya kabul edin ya da sonuçlarına katlanırsınız. Rehinelerin derhal teslim alınmasını bekliyoruz. Oldukça basit. Ortadoğu’daki herkes imzaladı. Bu daha önce hiç olmadı.” Trump antlaşma yapılmaması hâlinde ise şu tehditleri savuruyordu: “HAMAS tehdidini yok etme işini tamamlamak için İsrail'e tam destek vereceğiz. HAMAS teklifi reddetmesi durumunda İsrail yapması gerekeni yapacaktır.”[5]

Gazze’yi tamamen işgal etmek isteyen Netenyahu ve Trump, niçin HAMAS ile bir antlaşma yapmak istemiştir? Bu sorunun iki ana boyutu vardır: 1) ‘Gazze Barış Planı’ gerçekte Gazze’nin dolaylı işgalinden başka bir şey değildir. 2) İsrail Gazze’ye karşı başlattığı harekât ile yaptığı katliamlardan dolayı küresel düzlemde insan hakları bağlamında ‘yumuşak gücünü’ çok ciddi bir şekilde kaybetmiştir.

‘Gazze Barış Planı’nın Ana Amacı

Tüm konuşmalarında soykırımcı Netenyahu, genelde tüm Filistin halkıyla özelde de Gazze halkıyla asla bir barışın yapılmasını istememiş, buna sürekli karşı çıkmıştır. Geçici olarak yapılan tüm ateşkesleri bir vesile ile vaktinden önce bozmuş ve yeniden katliam sürecini başlatmıştır. BM’deki konuşmalarında gösterdiği haritalarla asla bir barışın olmayacağı, olamayacağı vurgusunu doğrudan ya da dolaylı bir şeklide yapan Netenyahu, ne oldu da Trump’ın kamuoyuna duyurduğu ‘Gazze Barış Planı’nı kabul etmiştir?

‘Gazze Barış Planı’nın önemli boyutlarından biri, HAMAS’ın antlaşmayı kabul etmemesini sağlayarak yıllardır İsrail’in zulmü altında gadre uğramış Gazze halkının HAMAS’ın karşısına geçmesini sağlamaktır. Gazzeliler ile HAMAS’ı karşı karşıya getirmek yumuşak güç kullanımının önemli boyutlarından biridir. HAMAS Aksa Tufanı Harekâtı’ndan sonra mücadelede ağır bedeller ödemesine rağmen İsrail’in icra ettiği zulüm ve vahşeti tüm dünya kamuoyuna göstermiş ve insanların zihninde zalim, katil, tüm canlıların düşmanı bir İsrail imajı inşa etmiştir. Nitekim dünyanın değişik ülkelerinde insanlar yönetimlerine rağmen, sokaklara çıkarak Gazze’deki soykırıma karşı çıkmış, Gazzelilerin yanında olduğunu sürekli dile getirerek yönetimlerin tavır almasını sağlamış, İsrail yalnızlaştırılmıştır. Netice itibarıyla 30 Temmuz 2025’te BM Genel Kurulu’nda 142 devlet tarafından “Filistin devletinin kurulması” ile ilgili kuvvetli bir bildiri yayımlanarak iki devletli çözüm savunulmuştur.[6] Bu gelişmeler üzerine değişik ülkelerin liderleri, Filistin devletinin varlığının kabul edilmesi amacıyla İsrail’in durdurulması için çağrı yapmak, tavır koymak zorunda kalmışlardır. Dünya kamuoyunda sadece işgal rejimine karşı değil aynı zamanda Yahudilere karşı da çok ciddi bir antipati oluşmaya başlamıştır.

HAMAS mazlum, İsrail zalim olarak dünya kamuoyunun zihninde yer etmiştir. Yahudiler, bu son işgal, katliam ve soykırım operasyonlarından sonra, zalim, soykırımcı olarak anılmaya ve dünyanın her tarafında Yahudilere karşı bir soğukluk ve mesafe konulmaya başlanmıştır. Bu süreçte HAMAS’ın yumuşak gücü gittikçe kuvvetlenirken, İsrail’in yumuşak gücü her geçen gün zayıflamıştır. İşte bu psikolojik ortamı tersine çevirebilmek için İsrail, HAMAS ile bir ‘barış’ antlaşmasına razı ettirilmiştir. ‘Gazze Barış Planı’ adı altında uygulanan stratejinin ana hedefi, İsrail’in eski yumuşak gücünü yeniden kazanmasını sağlamaktır. Netenyahu şöyle diyordu: “HAMAS’ın İsrail’i köşeye sıkıştırmasındansa, HAMAS’ı köşeye sıkıştırdık. HAMAS’ın bizi izole etmesine izin vermek yerine işleri tersine çevirdik ve biz HAMAS’ı izole ettik. Dünya, Arap ve İslâm âlemi HAMAS’a, İsrail’in Trump ile hazırladıkları şartları kabul etmesi için baskı yapmaktadır.”[7]

Netanyahu’nun bu ifadeleri, İsrail’in uluslararası düzlemde çok ciddi bir itibar kaybına uğradığının göstergesidir. Nitekim bu konudaki çalışmalar bu olguyu desteklemektedir: “İsrail, yumuşak gücün önemli başlıklarından sayılan “itibar” göstergesinde 42 basamak gerileyerek 121. sıraya indi. Başka bir ifadeyle İsrail’in yenilik/inovasyon, diaspora, kültür, eğitim gibi alanlardaki yumuşak gücünün varlığına rağmen, kamuoyu algısı bu çatışma döneminde hızla erozyona uğramış durumdadır. Günümüzde askerî harekâta ve zulme devam eden İsrail hükûmeti; sağlık, eğitim, tarım, inovasyon gibi başarılarıyla dünyada sağladığı olumlu imajını, iki yıla yakın sürdürdüğü saldırgan ve sert güce dayandırdığı tutumuyla tersine dönüştürerek ‘insanlıktan mahrum bir bebek katili’  şeklinde anılmaya başlanmıştır.[8]

Gazze’de İsrail’in yaptığı katliam, sadece Siyonizm’in yumuşak gücünü değil aynı zamanda Batı medeniyetinin de tüm değerlerini hak ile yeksan etmiştir. İnsan, kadın, çocuk, hayvan ve çevre hakları diyerek yeri göğü inleten Batı’yı savunan Şer İttifakı ve onun yandaşları, bu süreçte üç maymunu oynadıkları için çok ciddi itibar kaybına uğramışlar, kendi halkları ile karşı karşıya gelmişlerdir. Bu sebeple Batılı devlet ricali, ‘Gazze Barış Planı’na destek vermiş, Filistin’de bir devlet kurulması gerektiği noktasında BM’de harekete geçmişlerdir.

Filistin’de bir soykırımın sürdüğüne dair tüm bariz argümanları görmezden gelen ‘Gazze Barış Planı’nın dünya kamuoyuna sunuluş şekli, HAMAS’ın yumuşak gücünü yıkma eksenli tasarlanmıştır. İşgal rejiminin katliamlarına ses çıkarmayan İsrail destekçileri harekete geçmişler, dünya kamuoyunu yönlendirmeye başlamışlardır. Trump’ın Netenyahu ile yaptığı antlaşmayı tartışmaya açmadan, HAMAS’ın dile getirdiği endişelerini gidermeden dünya kamuoyuna ‘Gazze Barış Planı’nı desteklediklerini açıklamışlardır. Şarm el-Şeyh’te önde iyi niyet belgesini imzalayan 4’lü bir masa (ABD Başkanı Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Sisi, Katar Emiri el-Sani) vardır. Bu toplantıda arkada 30’un üzerinde ülke lideri (İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya, Endonezya, İspanya, Pakistan, Norveç, Ürdün, Azerbaycan, BAE, Yunanistan…) yapılan toplantıya katılarak ‘Gazze Barış Planı’na destek vererek onaylamışlardır.[9]  İlginç olan, antlaşmanın asıl unsurlarının, muhataplarının toplantıda bulunmaması, herhangi bir belge imzalamamasıdır.

‘Gazze Barış Planı’ metninin muhtevasının hiç tartışılmasına fırsat vermeden, HAMAS’ın metinle ilgili muhalefet şerhlerini dikkate almadan, Trump’ın tek yanlı barış operasyonuna çok açık bir destek verilmiştir. Şarm el-Şeyh’teki toplantıdaki tablo bunun en canlı ispatıdır. Ayrıca bazı ülke devlet başkanları (İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) yaptıkları açıklamalarla sürece açık destek vermişler, ‘Gazze Barış Planı’ için olumlu bir kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.[10] Ayrıca sekiz Müslüman ülkenin dışişleri bakanları (Katar Devleti, Ürdün Haşimi Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya Cumhuriyeti, Pakistan İslâm Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, Suudi Arabistan Krallığı ve Mısır Arap Cumhuriyeti) Trump’ın ‘Gazze Barış Planı’nı destekleyen ortak bir açıklama yapmışlardır. Diğer taraftan BM üyesi 157 ülke Filistin’i devlet olarak tanıma kararı vermişlerdir.[11]

Bütün bu açıklamalar, ne olursa olsun barış olgusunun çok öne çıkmasını sağlamış, planın muhtevası arka planda kalmış; dünya kamuoyunda tartışılmamıştır. Filistinli gazeteci Fethi Sabah’ın sahadaki gözlemleri, Netenyahu’nun dehşet verici taktiğinin yani HAMAS’ı köşeye sıkıştırıp izole etmeyi haklı çıkaracak tarzdadır: “HAMAS’ın reddetmesi, Allah korusun, Netanyahu'ya Gazze’den geriye kalanları ve merkezi bölgeyi yok etmek için Amerikan ve Batı desteğiyle savaşa devam etmesi için yeşil ışık yakmak anlamına gelir. Gazze halkı buna dayanamıyor. Yıkılmış, bitkin, çaresiz ve umutsuz durumdalar. Netanyahu’nun çıkarlarına hizmet ettiğini, tuzaklarla dolu olduğunu ve kendi beklentilerini yansıtmadığını bilmelerine rağmen, yarın değil, şimdi, ne pahasına olursa olsun ateşkes istiyorlar.”[12]

Geçen sayıda belirttiğimiz üzere Şer İttifakı’nın akıllı güç stratejisi etkili olmuş, Trump ve Netanyahu tarafından hazırlanan ‘Gazze Barış Planı’nın muhtevasının tartışılmasının, müzakere edilmesinin önü kesilmiştir. Siyonist rejim yöneticilerinin bu planı kabullenmelerinin ana sebebi, iki yıla yakın Gazze’de tüm canlılara karşı yaptıkları katliam sebebiyle tüm dünyada kaybettikleri yumuşak gücü yeniden elde etmek amaçlıdır. Yoksa İsrail gerçek anlamda bir barışın olmasını hiçbir zaman istememiş, istememekte ve de istemeyecektir.

Gazze’de Bir Manda Yönetimi Kurmak

Madde 9’da öngörülen Barış Konseyi’nde yer alacaklardan sadece İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’ın ismi açık bir şekilde zikredilmektedir. Bunun özel bir anlamı olmalıdır. Bu bir boyutu ile ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm ittifakının önemli bir göstergesi sayılabilir. Diğer boyutu itibarıyla ‘Gazze Barış Planı’nın maddeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, Şer İttifakı’nın 21. asırda Gazze’de yeni bir manda yönetimi projesini hayata geçirmek istediğini söyleyebiliriz.

Manda kavramının anlamı şudur: “Bir ülkenin idaresi için Milletler Cemiyeti/Birleşmiş Milletler tarafından başka bir devlete verilen vekillik, vekâlet.”[13] Medyaya yansıdığı şekliyle ‘Gazze Barış Planı’nın şekillenmesinde rol alanlar arasında iki isim dikkat çekicidir: ABD Başkanı Donald Trump’ın emlak zengini arkadaşlarından, Ortadoğu Özel Temsilcisi Yahudi Steve Witkoff ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi, Suriye Özel Temsilcisi olan ve “Ortadoğu diye bir şey yoktur, bazı aşiretler vardır” diyebilen Tom Barrack.  

Steve Witkoff, Tom Barrack, Trump ve Tony Blair’i birlikte oluşlarını değerlendirdiğimizde; 21. asırda Gazze’de, “İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in başkanlığında, Birleşmiş Milletler’in gözetiminde, emlak baronu milyarderler kulübünün denetiminde”[14] yeni bir manda yönetimi kurularak Ortadoğu’ya tekrar yerleşilmek istendiğini söyleyebiliriz. Bunu düşünmemizin sebebi, 1920’li yıllarda yapılanlarla görülen benzerliktir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1920’de Filistin’de İngiliz mandası, Suriye ve Lübnan’da Fransız mandası Milletler Cemiyeti tarafından ilan edilmiş; 1921’de Filistin manda yönetimine Ürdün dâhil edilmiş ve Irak’ta da İngiliz mandası ilan edilmişti.[15]

Görünen o ki Şer İttifakı Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yapıyı daha farklı boyutları ile 21. asırda yeniden hayata geçirmek istemektedir. Başta Siyonizm olmak üzere Şer İttifakı bunu ya bölgesel savaşları yaygınlaştırarak ya da Üçüncü Dünya Savaşı çıkararak hayata geçirmek istemektedir.[16] Küresel Stratejiler Konseyi şirketine ait olduğu söylenen ve 2009 yılında YouTube’da yayımlanan üç videoda, ‘Yüksek Meclisi’ temsilen konuşan şahıs şunları söylemekteydi: “Var olan küresel sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin eşiğine gelmiştir. Kurucu gücün kendi inisiyatifiyle, ‘yaratıcı yıkım teorisi’/‘düzeltici savaş teorisinin’ uygulandığı ‘küresel bir savaşla’ çökertilmelidir. Yüksek Konsey, savaşın Ortadoğu’dan ve Türkiye üzerinden çıkmasını uygun görmüştür. Düzeltici savaş beş aşamalı/safhalı bir savaş olacaktır. Küresel savaşın sonunda Ortadoğu’da yeni devletler oluşacaktır. Yeni küresel ekonomik sistemde, yetkileri artırılmış bir IMF ve Dünya Bankası, bir Küresel Merkez Bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime dayalı bir ekonomi politika olacaktır.”[17]

Bu bağlamda, Siyonizm’in önemli isimlerinden ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger korona salgını dolayısıyla yazdığı bir makalede salgınla başlatılmış küresel savaşı merkeze alarak, dünyanın eski dünya olmayacağını,  mutlaka “küresel entegrasyona” gidilmesi gerektiğini, salgınla mücadelenin tek bir merkez tarafından yapılmasının lüzumunu belirtip küresel entegrasyona yaklaşmayan Trump’ın birinci dönemini sert bir şekilde eleştirmişti: “Şimdi ise bölünmüş bir ülkede, büyüklük ve küresel kapsam bakımından eşi benzeri görülmemiş engellerin üstesinden gelmek için etkili ve ileri görüşlü bir hükûmete ihtiyaç var. Toplumsal dayanışma, toplumların birbirleriyle ilişkileri ve uluslararası barış ve istikrar için halkın güveninin sürdürülmesi çok önemli. Liderler krizi büyük ölçüde ulusal bazda ele alıyor, ancak virüsün toplum-çözücü/ayrıştırıcı etkileri [mevcut ülke] sınırları[nı] tanımıyor. İnsan sağlığına yönelik saldırısı -umarım- geçici olur, ama tetiklediği siyasi ve iktisadi kargaşa nesiller boyu sürebilir. ABD de dâhil hiçbir ülke tamamen kendi ulusal çabasıyla bu virüsü alt edemez. Anın ihtiyaçlarının karşılanmasına, nihayetinde küresel iş birliğini içeren bir vizyon ve program eşlik etmeli. Eğer bu ikisini birlikte yürütemezsek her birinin de en kötüsüyle karşılaşacağız.

Dünya demokrasilerinin aydınlanma değerlerini savunması ve sürdürmesi gerekiyor. Gücü meşruiyetle dengelemekten küresel bir çark ediş, mevcut toplumsal sözleşmenin hem yurt içinde hem de yurt dışında dağılmasına yol açacaktır. Bu bin yıllık meşruiyet ve güç sorunu, Covid-19 salgınıyla baş etme çabasıyla eşzamanlı olarak çözülemez. Dizginleme, -hem iç politikada hem de uluslararası diplomaside- tüm taraflarda gerekli. Öncelikler belirlenmeli.

Covid-19 salgını sona erdiğinde ise birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak. Bu yargının objektif olarak hakkaniyetli olup olmadığının bir önemi yok. Gerçek şu ki dünya, koronavirüs sonrası bir daha asla aynı olmayacak. Şimdi tutup da geçmişi tartışmak sadece yapılması gerekenleri yapmayı zorlaştırır.”[18]

Yukarıdaki ifadelerden, “Büyük Ortadoğu”, “Büyük İsrail”, “Kaos Yaratma” ve “İslâm’ın İslâm’la Savaşması” projelerini göz ardı etmeden son iki yılda Ortadoğu’da İsrail merkezli vuku bulan olayları dikkatle izlediğimizde, Şer İttifakı’nın uzun vadeli bir stratejiyi adım adım hayata geçirmeye çalıştığı çıkarımını yapabiliriz. Bu sebeple İslâm ülkelerini yönetenlerin bu olguyu dikkate almaları, coğrafyada zalimane şekilde inşa edilmeye çalışılan yeni yönetim biçimlerinin mantığını kavrayıp sorgulamaları şarttır. İlaveten bir ve bütün olarak beraber hareket etmeleri, Şer İttifakı’na karşı uzun vadeli bir strateji inşa edip uygulamaya sokmaları tarihî bir sorumluluktur. Unutulmaması gereken, bugün birlikteliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuzdur. Şimdi bir ve bütün olmanın ne anlama gelebileceğini düşünmemiz gerekiyor. Henüz vakit varken bu mutlaka yapılmalıdır.

Yapılması gerekenler yapılırken şu uyarılar ise hiç unutulmamalıdır:

“Siz ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlıkla Allah’a karşı sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve ona kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin. Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da onun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar, nihai kurtuluşa erişecek kimseler işte bunlar olacak.” (3/Âl-i İmrân, 102-104).

[1] Burhanettin Can, “Siyonizm’in ‘Kurbağa Haşlama’ Stratejisi Açısından 'Gazze Barış Planı' 1: Arka Plan”, Umran, 2025, sayı: 375, s. 19-30.

[2]  https://tr.euronews.com/2025/05/16/ozel-haber-israilin-onerisi-hamastan-sonra-gazzeyi-yonetmek-icin-olasi-plani-detaylandiriy

[3] https://www.birgun.net/haber/trumpin-plani-baris-getirmez-657650 https://www.yeniakit.com.tr/haber/hamassiz-gazze-olmaz-1956656.html?page=3

[4] https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/trump-plani-1605384

[5] https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/ortado%C4%9Fu/5142576-netanyahu-gazze-sakinlerini-kabul-edecek-%C3%BClkeler-bulmak-i%C3%A7inhttps://www.milligazete.com.tr/haber/26466680/dur-bakalim-hamas-ne-karar-verecek-trump-gazze-planina-yanit-vermek-icin-hamasin-3-4-gunu-oldugunu-soyledihttps://www.bbc.com/turkce/articles/cvgnkr2jd5vo

[6]  https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/trump-plani-1605384

[7] https://www.yenisafak.com/dunya/bu-plandan-baris-cikmaz-4753894 https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/gazze-plani-umut-mu-felaket-mi-42967569

[8] https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/tel-aviv-yumusak-gucunun-sonuna-mi-geldi-4751721

[9] Yücel Koç, “Tur’un Pası, Erdoğan’ın Golü”, Türkiye, 16 Ekim 2025.

[10] https://www.bbc.com/turkce/articles/cvgnkr2jd5vo

[11] https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115https://www.sde.org.tr/ortadogu/8-musluman-ulke-disisleri-bakanlarindan-trump-in-plani-ile-ilgili-ortak-aciklama-adil-bir-baris-icin-bati-seria-ve-gazze-de-filistin-devleti-nin-kurulmasi-anahtardir-haberi-60682https://www.karar.com/dunya-haberleri/trumpin-plani-tuzakla-dolu-1995668

[12] 1https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115

[13] D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 2005.

[14] ttps://yetkinreport.com/2025/10/01/trumpin-gazze-plani-bir-asir-sonra-filistinde-manda-yonetimine-donus/ https://www.indyturk.com/node/765748/d%C3%BCnyadan-sesler/trump-gazzedeki-ge%C3%A7i%C5%9F-d%C3%B6nemi-i%C3%A7in-neden-tony-blairi-se%C3%A7ti

[15] ttps://yetkinreport.com/2025/10/01/trumpin-gazze-plani-bir-asir-sonra-filistinde-manda-yonetimine-donus/ Burhanettin Can, “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: ‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’ ve ‘Küresel Savaş’”, Umran, 2017, sayı: 277, s. 4-13.

[16] Burhanettin Can, “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: ‘Küresel Savaş’ Türkiye Üzerinden mi Çıkarılmak İsteniyor?”, Umran, 2017, sayı: 278, s. 4-13.

[17] Part 1- http:// www.youtube.com/watch?v=cXFj2MbwSyU;  Part 2- http:// www.youtube.com/watch?v=86XCCB0Dc5k; Part 3- http:// www.youtube.com/watch?v=MSa8NCfSEdlwww.youtube.com

[18] https://www.perspektif.online/koronavirus-pandemisi-dunya-duzenini-ilelebet-degistirecek/

1 Kasım 2025 Cumartesi

SİYONİZMİN “KURBAĞA HAŞLAMA” STRATEJİSİ AÇISINDAN ‘GAZZE BARIŞ PLANI’ 1: ARKA PLAN

 Prof. Dr. Burhanettin Can  – Umran Dergisi/Kasım 2025-375. Sayı

“Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır. Ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”

(2/Bakara, 216)

 

BM tarafından 1948 yılında kendi öz vatanlarında kurulması öngörülen Filistin devleti bugüne kadar kurdurulmamıştır. Siyonist stratejinin ilkesi Moşe Dayan’ın “İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli”[1] sözüdür. Bu strateji kapsamında her geçen gün Filistin ‘kudurmuş köpek Siyonist İsrail’ tarafından işgal edilmiş ve de edilmektedir. İsrail, kurbağa haşlama stratejisiyle Filistinlilere uyguladığı zulmü, dünya kamuoyundan gizlemiştir. Dünyanın Filistinlilere yönelik zulmü görmemesi, işitmemesi ve de konuşmaması için en kötü psikolojik savaş teknikleri kullanılmış ve dünya kamuoyu yanıltılmıştır.

BM, NATO, ABD, AB, İngiltere, Almanya, Fransa ve özgür olduğu söylenip duran uluslararası medya, İsrail’in saldırılarını onaylamış ve desteklemiştir. Müslüman ülke yönetimleri, genelde üç maymunu oynamışlardır. Şer İttifakı diye isimlendirdiğimiz ABD, İngiltere, AB, Siyonizm, İsrail hiçbir ahlaki endişe taşımadan Filistin halkını suçlamış, Siyonistlerin Filistin topraklarında yaptıkları katliamlara göz yummuşlardır. Siyonizm’in elindeki hâkim medya tüm gerçekleri çarpıtarak dünya kamuoyunu yanıltmış, Siyonizm’in Filistin topraklarında yaptıkları katliamları örtbas etmiş, HAMAS üzerinden büyük bir psikolojik harekât yürütmüşlerdir.

Aksa Tufanı Harekâtı, HAMAS’ın savunma stratejisi içerisinde taktik bir saldırı olarak İsrail’in kurbağa haşlama stratejisini ve yürütülen kötü psikolojik savaşı çökertme ve dünya kamuoyunun dikkatini Filistin’de yaşananlara çekebilmeyi amaçladı. Bu harekât olmasaydı Filistin halkının çektikleri, ‘kudurmuş köpek’ Siyonist İsrail’in yaptıkları hiç gündeme gelmeyecek; İslâm dünyası, Yüzyıl Antlaşması ve İbrahim Antlaşması ile narkozlanarak uyutulurken Filistin halkı “haşlanmış kurbağa” gibi ölüme terk edilecekti.

Bu yazı serisinde İsrail’in kuruluş ana felsefesi, uyguladığı stratejiler, Siyonizm’in tek dünya devleti ana stratejisi kapsamında ele alınacak, geçmişte yaptıkları antlaşmalar analiz edilecek ve gerekli dersler çıkarılmaya çalışılacaktır. Bu çalışmada ise ‘Gazze Barış Planı’nda çizilen stratejinin daha iyi anlaşılabilmesi için Siyonizm’in amentüsü ile bazı özel raporlar ele alınıp değerlendirilecektir.

Trump ve Netenyahu’nun İsrail Meclisi’ndeki Konuşmaları

Mısır’ın Şarm El-Şeyh şehrinde Gazze Barış Planı ile ilgili yapılacak liderler toplantısından önce ABD Başkanı Trump, İsrail’e giderek İsrail Parlamentosu Knesset’te bir konuşma yapmıştır. Ayrıca Knesset Başkanı Amir Ohana,  Başbakan Netanyahu ve ana muhalefet lideri Yair Labid de konuşmuşlardır. Hitapların muhtevası ve vurgu yapılan noktalar, ‘Gazze Barış Planı’nın arkasındaki ana felsefeyi ve yaklaşımı ortaya koyması açısından önemlidir. Şimdi konuşmaların konumuzu ilgilendiren boyutlarına biraz daha yakından bakalım.

Meclis Başkanı Amir Ohana şunları söyledi: “2000 yıl önce vatanımızdan sürgün edildik. Fakat Yahudi halkının atan kalbi, her yıl dua ettiğimiz yer olan Kudüs’ü, yaşadığımız tüm diasporada asla unutmadık… Kudüs’ü siz başkentimiz olarak tanıdınız… Tevrat’ın Yehamya bölümünde Tanrı ‘feryadınızı duyduğumuz andan itibaren, sizin için bir ücret olacağını ve düşman ülkelerinden geri döneceklerini ve oğulların sınırlarına, topraklarına geri döneceklerini’ vaat ediyor.”

Başbakan Binyamin Netanyahu şunları söyledi: “Ebedî başkentimize hoş geldiniz… İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıdığınız için teşekkür ederiz. İsrail ve Birleşmiş Milletler aleyhindeki yalanlara karşı durduğunuz için teşekkür ederiz. 2020 Barış Planınızda, Yahudilerin atalarının vatanı olan Judea ve Samaria’daki haklarımızı tanıdığınız için teşekkür ederiz…” [HAMAS saldırısında ölen Yahudi kadın] Sabine, beni duyabiliyorsun, sen, Tevrat’taki kahramanlarımız Deborah, Ruth ve Esther’in ruhunu temsil ediyorsun… [Trump’a] siz de İsrail ruhunu temsil ediyorsunuz. Sayın Başkan, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler bu hafta Tevrat’taki Vaiz kitabı Kuhelet’i okuyacaklar. Tevrat’ta birçok mucizevi an vardır. Bunlardan biri de Fordo’yu [İran’daki nükleer araştırma tesislerinin bulunduğu yer] bombalama kararınızdı. Bence bu, tarihin bir dönüm noktasıydı çünkü sadece Fordo’yu bombalamak için değildi. Bu eylem ve daha önce Kasım Süleymani’yi yani ölümün mimarını ortadan kaldırma eyleminizin, dünyadaki güç dengesini değiştirdiğini düşünüyorum… Tanrı iki vaat edilmiş topraklarımız arasındaki antlaşmayı korusun.”

Ana muhalefet lideri solcu Yair Lapid şunları dile getirdi: “Hikâyemiz Tevrat’ta bitmedi. Orada başladı. Laboratuvarlarımızda, üniversitelerimizde, inovasyon merkezlerimizde devam ediyor. HAMAS, Hizbullah, İran ve Husiler, hepsi yanlış istihbarat raporlarını okudu. İsrail’in niyetlerine dair gerçek istihbarat raporu, Yaratılış Kitabı’nda bulunur. ‘Sana ve senden sonraki soyuna, Kenan diyarını ebedi mülk olarak vereceğim.’”

ABD Başkanı Trump ise şunları kaydetti: “Bir adama şükranlarımı sunmak istiyorum, o bir tek kişi, Netanyahu. [Antlaşmayı destekleyen, imzalayan Müslüman ülkelere] Engin takdirlerimi iletirim. Bu antlaşma ile Tanrı’nın çağı başlayacak. Her şeyden önce İbrahim, İshak ve Yakup’un Yüce Tanrı’sına en derin şükranlarımızı sunacağımız bir günde bir araya geliyoruz.[2]

Dikkat edilirde dört konuşmacı da Tevrat’a atıfta bulunarak imzalanacak antlaşmayı değerlendirip övüyorlar. Trump’ın “Tanrı’nın çağından” bahsetmesi “İbrahim, İshak ve Yakup’un Yüce Tanrı’sına derin şükranlarını sunması”, ‘Tanrı’nın Krallığını’ savunan çok özel bir yapının varlığına dikkat çekme bağlamında değerlendirilmelidir. Bu sebeple ‘Gazze Barış Planı’ mutlaka ülkemizi de çok yakından ilgilendiren asırlık bir yalanın, Siyonizm’in mitleri göz önüne alınarak analiz edilmeli, değerlendirilmeli, İslâm dünyası ve insanlık yeni bir yol haritası çizmelidir.

Siyonizm’in Temel Varsayımları

Bütün dünyaya meydan okuyan Siyonizm’in dayandığı, olmazsa olmazları onun temel varsayımları veya mitleridir. Siyonistler tarafından tartışılmadan doğru olduğuna inanılan efsaneler aynı zamanda Ortadoğu’daki soykırımın da sebebidir. Siyonizm’in olmazsa olmazları, temel kabulleri aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1- Allah tarafından Yahudilere topraklar vaat edilmiştir (‘vaat edilmiş Topraklar’), 2- Yahudiler Allah tarafından ‘seçilmiş bir halktır’, ‘üstün bir ırktır.’, 3- Yahudiler ‘arı ırktır’, ‘saf ırk olarak kalmalıdır.’, 4- Yahudi olmayanlar için ‘etnik temizlik ya da soykırım’ yapmak meşrudur ve de yapılacaktır., 5- ‘Dünya Yahudileri için bir tek devlet vardır’: İsrail, 6- Yahudilerin ‘dünya hâkimiyeti’ için ‘gizli dünya devleti’ olmalıdır. Her biri Yahudilerin ‘dünya hâkimiyeti’ için ‘gizli dünya devleti’ni hedefleyen bu varsayımların ilk beşi ana hatları ile şöyle açıklanabilir:

  • Allah Tarafından Yahudilere ‘Vaat edilmiş Topraklar’

Dinle arası pek hoş olmayan Siyonistler, Yahudilerin dinî duygularını harekete geçirebilmek için dinî terminolojiyi çarpıtarak kullanmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. En çok da Tevrat’taki Tekvin 15/18 ayetini istismar etmişlerdir: “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.”  Oysa bu, Hz. İbrahim’i takip eden müminlere yapılan bir vaattir. Ancak Siyonist önderler bunu, İsrailoğulları’nın inançları ne olursa olsun Allah tarafından yalnızca İsrailoğulları’na, yani bir ırka yapılmış bir vaat şeklinde kabul etmekte ve tüm Yahudilere benimsetmeye çalışmaktadırlar. Hareketin başlatıcı önderi Herzl 1902’de yazdığı Altneuland romanında “Ülkenin toprakları Akdeniz’den Fırat nehrine, güney Filistin’den Lübnan’a kadar uzanıyordu”[3] demektedir. Yahudi Devleti kitabında ise “Filistin bizim unutulmaz tarihi yurdumuzdur. Tek başına bu isim halkımızın güçlü bir birleşme çığlığı olacaktır.”[4]  

Herzl’i takip eden bütün Siyonist önderler, ‘vaat edilmiş topraklar’ varsayımına önemle vurgu yapmışlardır. Madam Golda Meir “Bu ülke bizzat Allah tarafından yapılmış bir vaadin gerçekleşmesi olarak mevcuttur. O yüzden bu ülkenin yasallığı konusunda hesap sormaya kalkışmak gülünç olur.” demiştir. Menahem Beghin şu ifadeleri kullanmıştır: “Bu toprak bize vaat edilmiştir ve bizim bu toprak üzerinde bir hakkımız vardır. İsrail Peygamber’in toprağı İsrail halkına teslim edilecektir. Tamamı ve ilelebet…”  Ben Gurion “Statükoyu devam ettirmek söz konusu değildir. Dinamik, genişlemeye yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız.” demiştir. Moşe Dayan ise “Bizler Tevrat’a sahipsek, kendimizi Tevrat ehli olarak görüyorsak, Tevrat topraklarına da yani Hâkimler ve Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya kadarki peygamberlerin topraklarına, Kudüs’e, Halil’e, Eriha’ya ve daha başka yerlere sahip olmamız gerekecektir. Amerikan Bağımsızlık Beyannamesi’ne bakın. Orada hiçbir toprak sınırı zikredilmiyor. Bizler devletin sınırlarını tespit etmek mecburiyetinde değiliz.”[5] demiştir.

İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası kitabının yazarları John J. Mearsheimer ile Stephen M. Walt, 1956’da Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Nahum Goldmann’ın dediklerini aktarırlar: “Ben bir Arap lideri olsaydım İsrail’le asla görüşmeler yapmazdım. Çünkü biz onların vatanlarını aldık. Şüphesiz bu toprakları Tanrı bize vaat etmişti, fakat bu onlar için ne ifade eder? Bizim Tanrımız, onların Tanrısı değil ki. Evet, biz İsrail oğullarından geliyoruz fakat iki bin yıl önce; onlar için bunun ne anlamı var? Evet, Naziler, Hitler ve Auschwitz kampı yaşandı, fakat bu Arapların suçu mudur? Araplar sadece bir şey görürler: Onların vatanlarını çaldık! Bunu niye kabul etsinler?”[6]  Hiç kuşkusuz “Goldmann bu sözleri, 1956 Kongresi’nde, İsrail’in kurucularından Ben-Gurion’a özel olarak söylemişti, samimi itiraftı.”[7]

İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın 8 Ocak 2025 tarihinde sosyal medya hesabından İncil’i referans alarak, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye topraklarını “İsrail’in tarihî sınırları” içinde gösteren Arapça bir harita paylaşması (Şekil 1), İsrail’in yayılma stratejisi ve Siyonizm’in mitleri kapsamında özel olarak değerlendirilmeli ve de ciddiye alınmalıdır. Bakanlığın paylaşımında “İsrail Krallığı’nın 3 bin yıl önce kurulduğunu biliyor muydunuz?” ifadesine yer verildi. Ayrıca İncil’e göre M.Ö. 1050’den itibaren bölgede Şaul, Davut ve Süleyman’ın krallıklarına, daha sonra kuzeyde İsrail ve güneyde Yahuda krallıkları olarak ikiye ayrılmasına ve bunların Asur ve Babil tarafından M.Ö. 8 ve 6. yüzyıllarda yıkılışına temas edildi. İsrail’in yayılma planlarını yansıtan haritanın kamuoyu ile paylaşılmasına Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Filistin yönetimi ve HAMAS özel açıklama yaparak tepki gösterdiler.[8]

Şekil 1: İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın Arapça sosyal medya hesabından paylaştığı harita.[9]

 

Siyonist rejimin soykırımcı başbakanı Netanyahu 22 Eylül 2023 tarihinde 78. BM Genel Kurulu’nda ‘Filistin’i yok sayan’ ‘Yeni Ortadoğu’ merkezli bir konuşma yaptı. Siyonist yönetici BM’de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır, Sudan ve Ürdün’ün yeşil renkte gösterildiği ‘Yeni Ortadoğu’ başlıklı bir harita göstermiş ve işgal rejiminin öngördüğü ‘Yeni Ortadoğu’ planı haritasına’ göre Ortadoğu’nun şekillendirileceğini ifade etti (Şekil 2). Netanyahu’nun ‘Yeni Ortadoğu’ haritasında Filistin diye bir devlet yoktur.

 

Şekil 2: Netanyahu’nun 2023 BM Genel Kurulu’nda gösterdiği‘Yeni Ortadoğu Haritası’[10]

 

Netanyahu BM konuşmasında Filistin lideri Mahmud Abbas’ın BM Genel Kurulu’ndaki “Ortadoğu’da Filistin devleti kurulmadan barış olamayacağı” yönündeki ifadesini reddettiğini özellikle belirtti.[11] ‘Yeni Ortadoğu’ kavramı, dönemin ABD Başkanı Trump tarafından Yüzyıl Antlaşması ile başlatılan ve İbrahim Antlaşması ile devam ettirilen süreçte sıkça kullanıldı. 15 Eylül 2020 tarihinde İbrahim Antlaşması’nın imzalanması töreninde ABD’de Beyaz Saray’da, kamuya açık balkon konuşmasında ‘yeni bir Ortadoğu’nun şafağındayız’, ‘Yeni bir Ortadoğu kurulmaktadır’ ifadelerini kullanarak Ortadoğu’ya yeni bir şekil verileceğine özel bir vurgu yaptı.[12]

Siyonist Netanyahu, Eylül 2025’te, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde, BM Genel Kurulu’nda kürsüde, Filistin toprağı Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni İsrail sınırları içine alan iki harita gösterdi. Haritaların birinde “Suriye, Irak ve İran siyaha boyanmış ve üzerine “lanet/(şer)” anlamına gelen İngilizce “curse” yazılmıştı. Diğer haritada Hindistan, Suudi Arabistan, Mısır ve Sudan yeşile boyanmış ve üzerinde “nimet/hayır” anlamına gelen “blessing” ifadesi yer alıyordu.[13] (Şekil 3).

 

Şekil 3: Netanyahu’nun Eylül 2025 BM Genel Kurulu’nda gösterdiği ilhak haritası.[14]

 

Teo-politik bir mücadele yürüten Netanyahu, 17 Mayıs 2005’te Gazze’ye karşı “Gideon’un Savaş Arabaları” adını verdiği bir askerî harekât başlattı.[15] Bu harekâtın adıyla Yahudilerin kutsal kitabı olan Tanah’ın Hâkimler Kitabı’na atıfta bulunuldu. Başta HAMAS olmak üzere tüm İslâm dünyasına tarihte yaşanmış bir olay üzerinden hem mesaj verildi hem de meydan okundu. M.Ö. 13. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen bir komutan, kral ve rahip olan Gideon, Tanah’ın Hâkimler Kitabı’nda aktarıldığına göre; İsraillileri Midyanlıların baskısından kurtaran bir hâkim ve savaşçıydı. Midyanlılar, İsrailoğulları’na baskınlar yapar, ürünlerini yağmalar, onları aç bırakırdı. Onlara göre Tanrı, Gideon’u seçmiş, akabinde o da sadece 300 kişilik küçük bir kuvvetle, Tanrı’nın mucizesi ve stratejisi sayesinde Midyanlıları mağlup etmiştir.[16]

Geçmişte Siyonist liderlerin yaptıkları açıklamalarla, Şarm El-Şeyh şehrindeki ‘Gazze Barış Planı’ ile ilgili imza töreninden önce İsrail Meclisi’ndeki konuşmaları bir karşılaştırın. Bir fark var mı, değişen ne var? Bugün Ortadoğu coğrafyasında olup biten birçok karanlık olayın arkasında bu temel varsayımın gerçekleşmesi için verilen bir kavga vardır. Genelde tüm Müslümanların bu gerçeği görmeleri ve kabul etmelerinde fayda vardır; hayal kırıklığına uğranmak istenmiyorsa.

  • Yahudiler Allah Tarafından ‘Seçilmiş Bir Halktır’, ‘Üstün Bir Irktır’

Siyonistler tarafından çarpıtılarak kullanılan diğer bir konu, Yahudilerin Allah tarafından seçilmiş bir kavim, ‘seçilmiş halk’ olduğu vehmidir. Siyonistler bu varsayımı Tevrat’a dayandırmaktadırlar: “Şöyle seslenir Rab: ‘Benim ilk doğan oğlum İsrail’dir.’”  (Çıkış, 4/22). "Siz Tanrınız Rab için kutsal bir halksınız. Tanrınız Rab, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti. Rabbin sizi sevmesinin ve seçmesinin nedeni öbür halklardan daha kalabalık olduğunuzdan değil. Siz sayıca öbür halklardan azdınız.” (Tesniye, 7/6-7). Ne var ki bu konu da Siyonist önderler tarafından çarpıtılarak geliştirilmiştir. Bu kabulle onlar dünyadaki insanları, seçkinler ve seçkin olmayanlar diye iki sınıfa ayırmışlardır. Haham Cohen’in Talmud adlı eserinde bu ayırım açık bir şekilde görülmektedir: “Dünya insanları, İsrail ve bir bütün olarak ele alınan diğer milletler olarak ikiye ayrılabilir. İsrail seçkin millettir. Bu, temel dogmadır.”[17]

  • Yahudiler ‘Âri Irktır’, ‘Saf Irk Olarak Kalmalıdır’

İsrailliler seçilmiş üstün bir kavim olunca onun kanı, diğer ikinci sınıf insanların kanları ile karışıp pislenmemelidir. İkinci sınıftakilerle, Yahudi olmayanlarla evlenme etnik saflığı bozduğundan buna müsaade edilemez. Yabancılarla evlenme yasağı da diğer temel kabuller gibi Tevrat’a dayandırılmaktadır (Çıkış, 34/16; Tesniye, 7/3-4; Ezra, 9/1-2; Ezra, 10/10-11; Nehemya, 13/24-25, 30).

Siyonistlerin Ortadoğu’da yaptıklarından hareketle BM, 10 Kasım 1975’te, ‘Siyonizm’in bir ırkçılık ve ırk ayırımcılığı şekli’ olduğunu kabul etmiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından ABD’nin baskısıyla bu karar 16 Aralık 1991’de kaldırılmıştır.[18]

  • Yahudi Olmayanlar için ‘Etnik Temizlik ya da Soykırım’ Yapılacaktır

Siyonistler, insanları seçkin olanlar ve olmayanlar diye iki kategoriye ayırmaktadır. Siyonistler, Yahudi olmayan tüm insanları ikinci sınıf, İsrailoğulları’nın kölesi ve hizmetkârları kabul ettiklerinden hizmette kusur işleyenlerin etnik temizliğe tâbi tutulmalarını doğal bir hak görmektedirler. Onlara göre gerek Hz. Musa ve gerekse onun yerine geçen Yeşu soykırım için Allah tarafından görevlendirilmişlerdir: “(Medyenliler’in yenilmesi üzerine), ‘Rabb’in Musa’ya emretmiş olduğu gibi, bütün erkekleri öldürdüler’, ‘kadınları esir aldılar’, ‘bütün şehirleri yaktılar.’ Hz. Musa’ya döndükleri zaman Musa kızdı. Onlara ‘bütün kadınları hayatta bıraktınız demek!’ dedi... Pekâlâ, şimdi, bütün erkek çocukları ve bir erkekle karı koca hayatı yaşamış bütün kadınları öldürün... Fakat bütün bakireleri... Kendinize saklayın.” (Sayılar, 31/14-18; bk. Yeşu, 10/28-36; Sayılar, 21/3, 35; Tesniye, 7/1-2, 24).

Netenyahu 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı Harekâtı sonrasında Tanah’ın I. Samuel Kitabı’na atıfta bulunarak yaptıkları, yapacakları tüm icraatların dinî bir gerekçesi ve arka planı olduğunu, önce Yahudilere sonra da tüm İslâm dünyasına duyurdu: “‘Şimdi git, Amalek’e saldır! Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme! Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!’ Amalekliler, Tanah’ta İsrailoğulları’nın en eski ve lanetlenmiş düşmanı olarak gösteriliyor ve ‘adlarının tarihten silinmesi’ Tanrı tarafından emrediliyor.”[19] Buradaki ‘Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!’ yaklaşımı, tüm Siyonistlerin şuuraltında bulunan bir psikiyatrik/psikolojik hastalık hâlidir.

Soykırımcıların Gazze’yi işgal harekâtı sürerken İsrailli politikacı Moshe Feiglin’in “Gazze’deki her bebek düşmanımızdır”[20] ifadelerini kullanması, bu hastalığın dışa yansımasından başka bir şey değildir. Nitekim bu mantık “kudurmuş köpek İsrail’in” ruh hâlini yansıtan bir mantık olup kendilerinin dışındaki insanları böcek görmekte ve öldürülmelerini istemektedirler. İsrail’in kamu sağlık sisteminde cerrahlık yapan ve ordu yedek birliğinde görevli olan Dr. Sabo Amos’un şu açıklamaları bir zihniyetin dışa yansımasıdır: “Tekrar düşününce, ordumuz haklı. Sonuçta, söz konusu olan hamam böcekleri ve başka iğrenç haşerelerin yok edilmesi. Her birkaç dakikada bir makineli tüfek atışı ya da tank mermisi Gazze’ye isabet ediyor. Öğütün onları.”[21]

Bu mantık, zihniyet yeni oluşmuş olmayıp Siyonist şuuraltında yatan bir gerçektir. Millî Yahudi Fonu Müdürü Yossef Weitz, 1940’ta Filistin topraklarında “iki halka yer olmadığını” ifade etmesi bu hastalıklı mantığın dışa yansımasından başka bir şey değildi. Filistin topraklarının sahibi Arapları açık bir şekilde tehdit etmekteydi: “Bu ülkede iki halka yer olmadığını açıkça bilmemiz gerekir. Eğer Araplar terk eder giderlerse burası bize yeter. Onların yerini değiştirmekten başka çare yoktur; tek bir köyün, tek bir kabilenin bırakılmaması lâzımdır... Roosevelt’e ve bütün dost devlet başkanlarına izah etmek gerekir ki, bütün Araplar çekip giderse ve sınırlar Litani Irmağı boyunca kuzeye doğru ve doğuya, Golan Tepeleri’ne doğru biraz ileri itilirse, İsrail toprağı fazla küçük sayılmaz.”[22] Madam Golda Meir, 15 Haziran 1969 tarihli Sunday Times’a verdiği demecinde Filistin halkını yok varsayıyordu: “Bir Filistin halkı yoktur... Bizler gelip de onları kapıya koyduğumuz ve ülkelerini ellerinden aldığımız için değil. Onlar mevcut değildir.”[23]

Bu psikoloji ile Siyonist önderler “Halkı olmayan ‘topraklara’, toprağı olmayan bir halkın yerleştirilmesi” gerektiğini söyleyip durmuşlardır. Bu etnik temizlik varsayımı doğrultusunda; “9 Nisan 1948’te Menahem Beghin, kendisine bağlı İrgun askerleriyle birlikte Deyr Yasin köyünün erkek, kadın ve çocuk 254 sakinini katliama tabi tutmuştur.”[24]  Ben Gurion, Beghin’in ırkçılığından övgüyle söz etmektedir: “Beghin su götürmez bir şekilde Hitler’in karakterini taşıyor. İsrail’in birliği rüyasını gerçekleştirmek için bütün Arapları imha etmeye ve bu kutsal gaye için bütün vasıtaları kullanmaya hazır bir ırkçıdır.”[25]

İsrail gazetesi Yediot Aharonoth’ta, 14 Temmuz 1972 tarihinde, Yoram Ben Portath, Filistin topraklarında bir etnik temizlik yapılması gerektiğini yazmıştır: “Zamanın unutturduğu birtakım vakıaları kamuoyuna açıkça ve cesaretle izah etmeleri İsrail yöneticilerinin görevidir. Bunlardan birincisi, Araplar bertaraf edilip toprakları müsadere edilmedikçe, Siyonizm’in, kolonileri yerleştirmenin, İsrail devletinin olmayacağı vakıasıdır.”[26]

Keza Lübnan’ın istilâsına komuta eden general Ariel Şaron, Sabra ve Şatilla adlı Filistin kamplarında Falanjistlerin kıyım yapmasını organize etmiştir.[27] 2009 yılında İsrail Dökme Kurşun Operasyonu’nda uluslararası antlaşmalarda yasaklanan fosfor bombası kullanarak Gazze’yi günlerce bombalamıştır. Başbakan Yardımcısı Avigdor Lieberman’ın 2009 yılı ocak ayında, Gazze olayları için kullandığı ifadelerde bu hukuk tanımazlığı rahatlıkla görebilmekteyiz: “İsrail HAMAS’la mücadelesinde ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlara uyguladığı yönteme başvurmalıdır.”[28]

Bu yaklaşım, Siyonist kadroların tümüne hâkim bir olgudur. İsrail eski Genelkurmay Başkanı Rafael Eytan’ın konuşmalarında ‘kudurmuş köpekler’in ruh hâli rahatlıkla okunabilmektedir: “Siz iyi yürekli, yumuşak huylu insanlar şunu iyi bilin ki Adolf Hitler’in gaz odaları bile birer cennet sarayıdır… Topraklara yerleşmeyi tamamladığımızda, bütün Arapların yapabilecekleri tek şey, şişenin içindeki ilaç yemiş hamam böcekleri gibi panik hâlinde bir oraya bir buraya koşturmak olacaktır.”[29]

Uluslararası antlaşmalara aykırı bir şekilde dün olduğu gibi bugün de Gazze’de yasak silahların kullanılmasının sebebi, ‘kudurmuş köpek’ gibi olma; hatta ondan da daha aşağı olmaktır (7/A’râf, 179). Siyonistler, aralarında farklılıklar taşısalar bile, hepsinin ortak özelliği, ârî bir ırk için tüm yabancıların mallarına el koymak, onları sürüp çıkarmak ya da toptan imha ederek vaat edilmiş ‘toprakların’ yegâne hâkimi olmaktır. Bu boyutu ile her biri birer Hitler’dir.

  • ‘Dünya Yahudileri için Bir Tek Devlet Vardır’: İsrail

Siyonist hareket, başlangıçtan beri dünyadaki tüm Yahudileri İsrail idealine bağlı kalmaya ve ona her ne olursa olsun hizmet etmeye zorlamıştır. Siyonistlerin faaliyet gösterdiği Siyonist Yahudi büroları, daha İkinci Cihan Savaşı boyunca yaşadıkları ülkelerde gizli, ayrı, bağımsız bir hükûmet gibi davranmaya başlamışlardır. Arthur Koestler’e göre bağlı oldukları ülkelerin menfaatleri hilafına henüz kurulmamış bir devletin altyapısını oluşturmuşlardır: “Yahudi Bürosu şartlar gereği bir gölge kabine, devlet içinde bir devlet haline gelmişti. Ülkenin Yahudi ekonomik sektörünü denetiminde tutuyor, kendi hastane ve sosyal hizmetlerini elinde bulunduruyor, kendi okullarını, gerçekte bütün Yahudi hükûmet görevlilerinin gönüllü muhbir oldukları kendi istihbarat teşkilatını yönetiyor ve yarı askeri nitelikteki kendi örgütünü yani müstakbel İsrail ordusunun çekirdeği olan ünlü Haganah’ı denetliyordu.”[30]

Dünya Siyonist Teşkilatı’nın 23. Kongresi’nde Ben Gurion, yabancı ülkelerdeki Yahudilerin görevlerinin İsrail’e kayıtsız şartsız destek vermek olduğunu açıklamıştır: “Çeşitli milletlerin bütün Siyonist örgütlerinin ortak görevi, Yahudi devletine, her hâlükârda, kayıtsız ve şartsız yardım etmektir. Hatta böyle bir davranış, içinde bulundukları milletlerin otoriteleriyle çelişse bile.”[31] Ben Gurion’a göre tüm Yahudiler için hükûmetten kasıt, İsrail hükûmeti olmalıdır: “Amerika veya Güney Afrika’da bir Yahudi, Yahudi arkadaşlarına ‘bizim’ hükûmet dediği zaman, İsrail hükûmetini kasteder.”[32]

Bu anlayıştaki örgütlü bir çalışma, dünyadaki uluslararası Yahudi sermayesi ve medya gücü ile birleşince dünyanın pek çok ülkesinde güçlü Siyonist lobilerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu lobiler İsrail adına o ülkelerde faaliyet göstermektedirler. Bulundukları ülkelerin menfaatlerinden ziyade Siyonist İsrail devletinin menfaatlerini öncelemektedirler.

‘Gazze Barış Planı’nın Dayandığı “Gizli Siyonist Raporlar”

Şubat 2010’da “aşırı sağcı” Reut Enstitüsü, İsrail ordusu ve hükûmetine sunduğu “Politik Bir Duvar Yaratmak” başlıklı özel raporda öngörülen taktikler, kullanılan ifadeler, ‘kudurmuş köpek gibi olmanın’ ne anlama geldiğini açıklamaktadır. Rapor, İsrail’in “düşmanlar”ını iki ana sınıfa ayırmaktadır: “1. Direniş Şebekesi: İran, Hizbullah, HAMAS... 2. Gayrimeşrulaştırma Şebekesi: Batılı solcular, insan hakları grupları, Arap ve Müslümanlar. Gazze ablukasını, işgali protesto edenler, Filistinliye eşit hak isteyenler.”[33]

Raporda tümü sivillerden oluşan ikinci gruptaki düşmanların askerî ve istihbarat yöntemleri ile susturulmaları öngörülmektedir: “Barışçı insan hakları savunucuları”na karşı gizli servisler ve silahlı kuvvetler aracılığıyla sabotaj ve saldırılar düzenlenmeli. İsrail, bunları ülke dışında da sindirmek için gizli servis kullanmalı.”[34] Medyadaki bilgilere göre Aksa Tufanı Hârekatı’ndan önce, “Siyonist özel bir ekip”, Batı Şeria’nın ilhak edilebilmesi için özel bir rapor hazırlamıştır. Harekât vuku bulunca raporu hazırlayan ekip, Batı Şeria yerine merkeze Gazze’nin işgal edilerek HAMAS hareketinin tasfiye edilmesi için rapor üzerinde daha yoğun çalışarak yeniden şekillendirip Netenyahu’ya sunmuştur: “Yeni duruma hazırlanmak için, askerî operasyonun sonuçları henüz elde edilmemiş olsa da HAMAS’ın düşüşünden sonra Gazze Şeridi’nin kontrolü için düzenli bir plan hazırlamak gerekiyor.”

Raporda HAMAS’ın Gazze’den tasfiyesi süreci ve sonrası için bir yol haritası ortaya konulmaktadır: “‘Gazze Güvenlik ve Kurtarma Programı, Ertesi Gün Nasıl Olmalı?’ başlıklı 32 sayfalık öneri, 35 binden fazla İsrail güvenlik gücü yedek askerinden oluşan İsrail Savunma ve Güvenlik Forumu ile köklü düşünce kuruluşu Kudüs Kamu İşleri Merkezi tarafından hazırlandı.” Öneri HAMAS’ın düşmesi senaryosunda “ertesi günün” nasıl görünmesi gerektiğini tasvir ediyor. Ekonomik yeniden yapılanma, altyapı inşası ve çalışmanın yazarlarının deyimiyle “katil bir ideolojinin kökünün kazınması”, aynı zamanda bir “Nazisizleştirme” sürecini de içeriyor.”[35]

Rapordan anlaşılabildiği kadarı ile çizilen stratejide üç farklı aşamanın var olduğu ifade edilmektedir.  Rapora göre “ilk iki aşama” daha önemli ve açıktır; “üçüncü aşamada muğlaklıklar” vardır. Hazırlanan raporda, medyaya yansıdığı veya yansıtıldığı şekliyle yer alan konuları muhtevalarına bakarak aşağıdaki gibi tasnif edebiliriz:

  • HAMAS’ın Geleceği

 “Arabayı atın önüne koymak yanlış olur ve Gazze halkı ve liderliği için siyasi geleceğini önceden belirlemek de benzer şekilde yanlış olur, çünkü İsrail için odak noktası, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmesi değil, Hamas yönetimine/iktidarına son vermektir; HAMAS’ın ortadan kaldırılmasıdır.”

  • Gazze’nin Yönetimi
  • “Gazze’de Filistin Yönetimi, Filistin Devleti” ve “Birleşmiş Milletlerin Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) olmamalıdır.”
  • “Başlangıçta İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından yönetilecek yeni oluşumun yeniden imar, ekonomik kalkınma, yardım yönetimi mekanizması olmalıdır.”
  • “İsraillilerin Gazze Şeridi’ni kapsamlı bir şekilde ele geçirip yönetmesi ve sıfırdan yeni bir varlık yaratması gerekir.”
  • “IDF’in Gazze’nin genel yönetiminde daha fazla söz sahibi olması gerekir.”
  • “Bölgede yaşayanların kendi kaderlerini tayin edebilmeleri için alan bırakılan üçüncü ve uzun vadeli bir aşama öngörülse de bu ancak HAMAS tarafından yönetilen mevcut Gazze ağının tamamen silinmesinden sonra gerçekleşecektir.”
  • “İlk aşamada, yeni bir mekanizma kurulana kadar IDF’nin tüm sivil işleri devralmasıyla birlikte sıkıyönetim uygulanması gerekebilir. “Bu dönem birkaç aydan bir yıla kadar sürebilir.”
  • Gazze’nin Beşe Bölünmesi ve Tampon Bölge Oluşturulması
  • “İkinci aşamada İsrail hükûmeti beş idari özerk konsey kuracak: “Kuzey Gazze Şeridi, Gazze Şehri, Orta Gazze Şeridi, Han Yunus ve Refah”
  • “Konseyler, terör-Filistinli gruplarla ilişkili olmamak, İsrail devletini tanımak ve de-nazifikasyon süreci olarak da adlandırılan yeniden eğitim planına katılmak gibi bazı ön koşulları yerine getirdikten sonra Gazze’deki sivil yaşamı yönetmekle görevlendirilecektir.”
  • “(HAMAS’ın düşmesi senaryosunda) IDF, Gazze Şeridi’nin tamamını geçici olarak ele geçirecektir.”
  • “Refah sınır kapısı da dâhil olmak üzere Gazze ile Mısır arasındaki 12 kilometrelik sınırın kontrolünü tamamen ele geçirip karada serbest dolaşımı sağlayacak.”
  • IDF, sınırın bazı bölümleri boyunca bir tampon bölge oluşturacak.”
  • “İsrail sınırı boyunca Filistin trafiğine izin verilmeyecek.”
  • Filistin Halkının Yeniden Eğitime Tabi Tutulması
  • “Gazze toplumunun yeniden eğitimi için yeni bir mekanizma kurulmalıdır.”
  • “Eğitim üzerindeki kontrol, çalışmanın kilit parçasıdır.” “Konseyler sadece sınıflarda değil, İsrail’in daha fazla söz sahibi olacağı müfredat dışı faaliyetlerde de neler olup bittiğine dair anlamlı bir denetime sahip olacaktır.”
  • “Doğrudan ekonomik büyüme ve altyapıların yeniden inşası için para yardımı gibi yardımlar, yeniden eğitim planlarının uygulanması da dâhil olmak üzere belirli kriterlere bağlı olacak.”
  • “Her halükârda, yardım ve yeniden yapılanma, planın ilkelerine ve eğitim sistemi, medya ve toplumdaki radikalleşme ve denazifikasyon sürecine uygun olarak verilecektir.”

 

  • Gazze’de Uluslararası Yönetim ve Güvenlik
  • “İsrail ayrıca yardım, yeniden yapılanma ve idari konseylerin denetimi için bir Uluslararası Yönetim Müdürlüğü (IMD) kuracak. Bu oluşum sadece İsrail hükûmeti tarafından oluşturulmayacak, İsrail hükûmeti en önemli oyuncu olacaktır.”
  • “IMD’ye ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve muhtemelen Suudi Arabistan gibi pragmatik Sünni ülkeler de dâhil edilecektir.”
  • “İsrail, IMD’yi yerel idari konseyler için tek yardım kaynağı haline getirmelidir.”
  • “İsrail, 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması uyarınca Sina Yarımadası’nın askerden arındırılmasını izlemek üzere 1982’de ABD desteğiyle kurulan barışı koruma örgütü, Sina’daki Çok Uluslu Güç ve Gözlemcileri örnek alan bir ekibin konuşlandırılmasını tercih etmelidir”.
  • “Avrupa Birliği’ni ortak dâhil etmek gibi bir niyetimiz yok, sadece az sayıda Avrupa ülkesini dâhil etmek istiyoruz. Avrupa’da en etkili olan ve şu anda İsrail’i HAMAS’a karşı savaşında destekleyen Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin dâhil edilmesini öneriyoruz.”
  • “Bu plan tanınmaya ya da uluslararası iş birliğine bağlı değildir. İsrail bu planı, Gazze’de tek başına ya da sadece bir avuç ortak ve/veya destekçiyle uygulayabilir. Ancak geniş çaplı bir tanınma ve iş birliğinin planın daha hızlı ve etkin bir şekilde başarıya ulaşmasına yardımcı olacağı yadsınamaz.”

 

  • Filistinlilere Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı
  • “İsrail’i Yahudi halkının ulus devleti olarak tanıdıktan ve terörizm yolunu terk ettikten sonra Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin edebilmelerinin önünde hiçbir gerçek engel yoktur.”[36]

 

Bu rapora belli genişlikte yer vermemizin sebebi, görülebileceği gibi bu raporun Siyonizm’in amentüsünü merkeze alarak hazırlanmış olması ve İsrail’e buna uygun bir yol haritası sunmasıdır. Raporda öngörülenlerle Trump’ın ‘Gazze Barış Planı’nda oluşturulan yapılar ve yapılması istenenler arasında ciddi bir örtüşme vardır.

Üç Güç: Akıllı Güç, Sert Güç, Yumuşak Güç

‘Gazze Barış Planı’ kapsamında süreci daha iyi değerlendirebilmek, Trump’ın tezatlarla dolu gözüken düşünce, tutum, tavır ve söylemlerini daha iyi analiz edebilmek için 2006 yılına gitmek gerekir. ABD’nin düşünce üretim merkezi Center for Strategic and International Studies’te (CSIS) Tarafsız Akıllı Güç Komisyonu tarafından hazırlanan “Daha Akıllı, Daha Güvenli Amerika” adlı raporu, ana amacını ve buradaki tanımlamaları göz önüne almakta fayda vardır. Raporda ana amaç, ABD’nin küresel imparatorluğu için alınması gereken önlemlerin ve izlenmesi gereken politikalar-stratejilerin tespit edilmesidir.[37]

Söz konusu raporda ve bağlamda yapılan çalışmalarda/yazılarda üç güç kavramı tanımlanmaktadır: “Güç: İstenilen sonuçları elde etmek ve muhafaza etmek için gerekirse başkalarının tutum, tavır ve davranışlarını değiştirme yeteneği. Sert Güç: Başkalarının sizin isteklerinize uymasını sağlayacak biçimde, askerî ve ekonomik imkânın havuç ve sopasını kullanma kabiliyetidir. Yumuşak Güç: Başkalarına cazip gelerek ve onları ikna ederek hedeflerinizi benimsemelerini sağlayarak istediğinizi elde etme hüneridir. Yumuşak güç, zorlama ve baskı değil iş birliği ve iknadır. Özü birtakım değerlerde bulunur. Yumuşak güç, diğer insanların önceliklerini şekillendirebilme kabiliyetine dayanır. Yumuşak güç kimin kazandığına değil kimin hikâyesinin kazandığına ilişkindir... Enformasyon çağında siyaset, sonunda kimin öyküsünün galip geleceği meselesidir... Yumuşak gücü, bir imaj, halkla ilişkiler ve popülarite sorununa indirgemek yanlıştır... O gerçek gücün bir biçimidir. İstenen sonuçların elde edilmesinin bir yoludur. Yumuşak gücün silahları; giyim tarzı, düşünme tarzı, eğlence, film, tiyatro, müzik, ibadet ve değerlerdir. Akıllı Güç: Ne sert güç ne de yumuşak güçtür. Entegre bir güçtür. Yeri geldiğinde sert güç, yeri geldiğinde yumuşak güç kullanılacaktır. Başkalarının sizin isteklerinize uymasını sağlayacak biçimde, askerî ve ekonomik imkânın havuç ve sopasını kullanma kabiliyetidir.”[38]

Akıllı güç stratejisinin ana varsayımı, “öldürülen düşman sayısı değil”, “kazanılan ortaklar, müttefikler ve dostlar sayısıdır.” Etrafa korku ve öfke değil umut, heyecan ve iyimserlik yayılmalıdır. Bunun için yumuşak gücün zenginleştirilmesi, çeşitlendirilmesi ve cazip hâle getirilmesi gerekmektedir. Akıllı güç politikasında, “güç kullanan tarafa” güç kullanma imkân ve serbestisi, “üzerinde güç kullanılan taraf tarafından” sunulmaktadır. “Yani güç uygulanan taraf, gücün uygulanmasına uygun zemini hazırlamaktadır. Muhatabın durumu sert ya da yumuşak güç kullanmaya fırsat tanımaktadır.”[39]

Rapora göre “hükûmetlerle dayanışma içerisine girilemez ise halklar hedef alınıp halkların desteği sağlanmalıdır.”[40] İslâm dünyasında ana strateji halkların desteğini alarak mevcut yönetimlere karşı mücadele etmektir. Bunun en güzel bir uygulaması, “Arap Baharı” diye isimlendirilen ikinci nesil kadife darbe stratejisi ile Tunus-Suriye hattında gerçekleştirilmiştir. Bugün ‘Gazze Barış Planı’ kapsamında HAMAS’a karşı yürütülen mücadelenin böyle bir boyutunun bulunduğu göz ardı edilmemelidir.

Sonuç: ‘Gazze Barış Planı’nın Arkasındaki Ana Neden, HAMAS’ın Yumuşak Gücünün Yükselmesi, İsrail’in Yumuşak Gücünün Dibe Vurmasıdır

Aksa Tufanı Harekâtı, unutturulmak istenen bir davanın öne çekilmesi, dünyanın gündemine sokulması harekâtıdır. Ağır bedeller ödenmesine rağmen istenen hedefe ulaşılmış, tüm dünya kamuoyuna İsrail’in icra ettiği zulüm, vahşet gösterilerek dünya kamuoyu ikna edilmiştir. Dünyanın değişik ülkelerinde ülke yönetimlerine rağmen halk sokaklara çıkarak Gazze’deki soykırıma karşı çıkmış, masum Gazze halkının yanında olduğunu sürekli dile getirerek yönetimlerin tavır almasını sağlamış, İsrail yalnızlaştırılmıştır. Bunun neticesinde Suudi Arabistan ve Fransa öncülüğünde 30 Temmuz 2025’te BM Genel Kurulu’nda 142 devlet tarafından “Filistin devletinin kurulması” ile ilgili kuvvetli bir bildiri yayımlanarak “İki Devletli Çözüm” (Filistin-İsrail) savunulmuştur.[41] Bu gelişmeler üzerine ülkelerin liderleri, Filistin devletinin varlığının kabul edilmesi ve İsrail’in durdurulması için çağrı yapmaya, tavır koymaya başlamışlardır. Dünya kamuoyunda sadece İsrail devletine karşı değil aynı zamanda Yahudilere karşı da çok ciddi bir antipati oluşmaya başlamıştır.

HAMAS mazlum, İsrail zalim olarak dünya kamuoyunun zihninde yer etmiştir. Bugüne kadar Hitler’in mağdur ettiği mazlum Yahudiler, bu son işgal, katliam ve soykırım operasyonlarından sonra, zalim, soykırımcı diye anılmaya ve dünyanın her tarafında Yahudilere karşı bir soğukluk ve mesafe konulmaya başlanmıştır. Bu süreçte HAMAS’ın yumuşak gücü gittikçe kuvvetlenirken, İsrail’in yumuşak gücü gittikçe zayıflamıştır. İşte bu psikolojik ortamı tersine çevirebilmek için İsrail, HAMAS ile bir ‘barış’ antlaşmasına razı ettirilmiştir. Nitekim Netenyahu’nun Trump ile antlaşma metni konusunda görüşmeden sonra yaptığı açıklama, ‘Gazze Barış Planı’ adı altında uygulanan stratejinin ana hedefini ortaya koymaktadır. Bu plan, İsrail’e yeniden eski yumuşak gücünü kazandırma merkezli bir stratejinin üzerine oturtulmuştur: “HAMAS’ın İsrail’i köşeye sıkıştırmasındansa, HAMAS’ı köşeye sıkıştırdık. HAMAS’ın bizi izole etmesine izin vermek yerine işleri tersine çevirdik ve biz HAMAS’ı izole ettik. Dünya, Arap ve İslâm âlemi HAMAS’a, İsrail’in Trump ile hazırladıkları şartları kabul etmesi için baskı yapmaktadır.”[42]

Netanyahu’nun bu ifadeleri, İsrail’in uluslararası düzlemde çok ciddi bir itibar kaybına uğradığının göstergesi şeklinde değerlendirilmelidir. Nitekim bu konudaki çalışmalar bu olguyu desteklemektedir: “Uzmanlar, askerî çatışmalara giren yani sert güce ağırlık veren ülkelerin başını çeken İsrail’in yumuşak güç puanlarının Gazze işgaliyle birlikte hızla düştüğünü vurguluyor. Nitekim İsrail, yumuşak gücün önemli başlıklarından sayılan ‘itibar’ göstergesinde 42 basamak gerileyerek 121. sıraya indi. Yani İsrail’in yenilik/inovasyon, diaspora, kültür, eğitim gibi alanlardaki yumuşak gücün varlığına rağmen, kamuoyu algısı bu çatışma döneminde hızla erozyona uğramış durumda. Günümüzde askerî harekâta ve zulme devam eden İsrail hükûmeti sağlık, eğitim, tarım, inovasyon gibi başarılarıyla dünyada sağlamış olduğu olumlu imajını, 2 yıla yakın sürdürdüğü saldırgan ve sert güce dayandırdığı tutumuyla tersine dönüştürerek “insanlıktan mahrum bir bebek katili” olarak anılmaya başlanmıştır.”[43]

Gazze’de İsrail’in yaptığı katliam sadece İsrail’in yumuşak gücünü hak ile yeksan etmemiş, aynı zamanda Batı kültür medeniyetinin de tüm değerlerini hak ile yeksan etmiştir. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları ve çevre hakları diyerek yeri göğü inleten Batı kültür ve medeniyet sistemini savunan Şer İttifakı ve onun yandaşları, bu süreçte üç maymunu oynadıkları için çok ciddi itibar kaybına uğramışlar, kendi halkları ile bu konuda karşı karşıya gelmişlerdir. Bu sebeple Batılı devlet ricali, ‘Gazze Barış Planı’na destek vermiş, Filistin’de bir devlet kurulması gerektiği noktasında BM’de harekete geçmişlerdir.

‘Gazze Barış Planı’nın dünya kamuoyuna sunuluş şekli, HAMAS’ın yumuşak gücünü yıkma eksenli olarak tasarlanmıştır. Yaklaşık iki yıldır İsrail’in katliamlarına ses çıkarmayanlar harekete geçmişler, dünya kamuoyunu yönlendirmeye başlamışlardır. Trump’ın Netenyahu ile yaptığı antlaşmayı tartışmaya açmadan, HAMAS’ın dile getirdiği endişelerini gidermeden dünya kamuoyuna ‘Gazze Barış Planı’nı desteklediklerini açıklamışlardır.

New York’taki 9’lu masa dünya kamuoyuna barışla ilgili çok olumlu açıklamalar yapmış ve süreci desteklemiştir. Şarm El-Şeyh’te önde iyi niyet belgesini imzalayan 4’lü bir masa (ABD Başkanı Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Sisi, Katar Emiri El-Sani) vardır. Bu toplantıda arkada 30’un üzerinde ülke lideri (İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya, Endonezya, İspanya, Pakistan, Norveç, Ürdün, Azerbaycan, BAE, Yunanistan…) yapılan toplantıya katılarak ‘Gazze Barış Planı’na destek vererek onaylamışlardır.[44] İlginç olan, antlaşmanın asıl unsurlarının, muhataplarının, toplantıda bulunmaması, herhangi bir belge imzalamamasıdır.

‘Gazze Barış Planı’ metninin muhtevasının tartışılmasına hiç fırsat vermeden, HAMAS’ın metin ile ilgili muhalefet şerhlerini dikkate almadan, Trump’ın tek yanlı barış operasyonunda görülebileceği gibi çok açık bir destek verilmiştir. Şarm El-Şeyh’teki toplantıdaki tablo bunun en canlı ispatıdır. Ayrıca bazı ülke devlet başkanları (İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) yaptıkları açıklamalarla sürece açık destek vermişler, ‘Gazze Barış Planı’ için olumlu bir dünya kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.[45] Ayrıca 8 Müslüman ülkenin dışişleri bakanları (Katar Devleti, Ürdün Haşimi Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya Cumhuriyeti, Pakistan İslâm Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, Suudi Arabistan Krallığı ve Mısır Arap Cumhuriyeti) ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘Gazze Barış Planı’nı destekleyen ortak bir açıklama yapmışlardır. Diğer taraftan BM üyesi 157 ülke, Filistin’i devlet olarak tanıma kararı vermişlerdir.[46]

Bütün bu açıklamalar, ne olursa olsun, barış olgusunun çok öne çıkmasını sağlamış, planın muhtevası arka planda kalmış; dünya kamuoyunda tartışılmamıştır. Nitekim Filistinli gazeteci Fathi Sabah’ın sahadaki gözlemleri, Netenyahu’nun “HAMAS’ın İsrail’i köşeye sıkıştırmasındansa, HAMAS’ı köşeye sıkıştırdık.” HAMAS’ın bizi izole etmesine izin vermek yerine işleri tersine çevirdik ve biz HAMAS’ı izole ettik.” taktiğini haklı çıkaracak tarzdadır: “HAMAS’ın reddetmesi, Allah korusun, Netanyahu’ya Gazze’den geriye kalanları ve merkezi bölgeyi yok etmek için Amerikan ve Batı desteğiyle savaşa devam etmesi için yeşil ışık yakmak anlamına gelir. Gazze halkı buna dayanamıyor. Yıkılmış, bitkin, çaresiz ve umutsuz durumdalar. Netanyahu’nun çıkarlarına hizmet ettiğini, tuzaklarla dolu olduğunu ve kendi beklentilerini yansıtmadığını bilmelerine rağmen, yarın değil, şimdi, ne pahasına olursa olsun ateşkes istiyorlar.” [47]

Şer İttifakı’nın akıllı güç stratejisi etkin olmuş, Trump ve Netanyahu tarafından hazırlanan ‘Gazze Barış Planı’nın muhtevasının tartışılmasının, müzakere edilmesinin önü kesilmiştir.[48]  Unutmayalım ki “Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır, Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh, 5-6). “Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (26/Şu’arâ, 227).

[1] Ertuğrul Aydın, “İsrail'in Türk Kanıyla Ulaşmak İstediği Nedir?” Dünya Bülteni, 31 Mayıs 2010.

[2] Taha Akyol, “Trump ve Netanyahu”, Karar, 15 Ekim 2025.

[3] Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, çev. Cemal Aydın, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996, s. 230-234.

[4] Roger Garaudy, age., s. 16-26.

[5] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[6] Akt. Taha Akyol, “İsrail ve İslam”, Hürriyet, 12 Temmuz 2014.

[7] Taha Akyol, agy.

[8]https://www.ntv.com.tr/dunya/israilden-katliamlarina-haritali-kilif-bae-suudi-arabistan-ve-arap-birliginden-tepki,SZHikeTp70aXBOk5P4lE_Q https://www.hurriyet.com.tr/dunya/skandal-paylasim-araplardan-israile-harita-tepkisi-42652664

[9]https://www.ntv.com.tr/dunya/israilden-katliamlarina-haritali-kilif-bae-suudi-arabistan-ve-arap-birliginden-tepki,SZHikeTp70aXBOk5P4lE_Q

[10] https://www.sde.org.tr/netanyahunun-nimet-ve-lanet-kavramlari-uzerinden-ortadoguyu-dizayn-projesi-konu-795

[11] Burhanettin Can, “Aksa Tufanı Siyonizm’in İhanet Planlarını/Yeni Ortadoğu Projesini İfşa Etme ve Çökertme Harekâtıdır”, Umran, 2023, sayı: 352, s. 4-17.

[12] Burhanettin Can, agy. Umut Uzer, “Yeni Bir Ortadoğu: Hz. İbrahim Antlaşması”, Şalom, 30 Eylül 2020.

[13] https://haber.sol.org.tr/haber/israil-isgal-planlarini-incile-dayandirdi-haritaya-katar-filistin-ve-urdun-tepki-gosterdi

[14] https://www.yenisafak.com/gundem/bati-seriayi-ilhak-plani-4656556

[15] Haydar Oruç, “Gideon’un Savaş Arabaları Operasyonunun Amacı ve Mesajı”, Diriliş Postası, 20 mayıs 2025.

[16] https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/musluman-karsitligi/israil-gazze-nin-isgali-planina-neden-gideon-un-savas-arabalari-ismini-verdi-/1825237 Haydar Oruç, agy. Fehmi Koru, “Yeni liderler eskileri fazlasıyla aratıyor. Örnek: Gazze…”, Karar, 20 Mayıs 2025.

[17] Roger Garaudy, age., s. 32-44

[18] Roger Garaudy, age., s. 50-86

[19] Haydar Oruç, agy.

[20] https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/gideon-un-savas-arabalari-ve-dusman-bebekler,49997

[21] https://www.yenisafak.com/dunya/israil-zevk-icin-cocuk-olduruyor-insanlik-nerede-4709324

[22] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[23] Roger Garaudy, age., s.  171-190.

[24] Roger Garaudy, age., s.  50-86.

[25] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[26] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[27] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[28] Taha Kıvanç, “İsrail Hakkında Somut Bilgi İsteyenlere”, Yeni Şafak, 1 Haziran 2010.

[29] Ertuğrul Bayramoğlu, Yahudilik ve Siyonizm Tarihi, Pınar Yayınları, İstanbul, 2006, s. 62-67.

[30] A.R. Taylor, İsrail’in Doğuşu, çev. Mesut Karaşahan, Pınar Yayınları, İstanbul, 1992, s. 107.

[31] Roger Garaudy, age., s. 198-200.

[32] Roger Garaudy, age., s. 198-200.

[33] Umur Talu, “Bu Saldırı Zaten Tavsiye İdi”, Habertürk, 1 Haziran 2010.

[34] Umur Talu, agy.

[35] https://tr.euronews.com/2025/05/16/ozel-haber-israilin-onerisi-hamastan-sonra-gazzeyi-yonetmek-icin-olasi-plani-detaylandiriy

[36] https://tr.euronews.com/2025/05/16/ozel-haber-israilin-onerisi-hamastan-sonra-gazzeyi-yonetmek-icin-olasi-plani-detaylandiriy

[37] Richard L. Armitage, Joseph S. Nye, Jr. Et All, Csis Commission on Smart Power, A Smarter, More Secure America, 2007. N. Eslen, “Küresel Üstünlük Kurmak İçin Yeni Konsept: Akıllı Güç”, Radikal, 18 Ocak 2009.

[38] Nathan Gardels, “Amerika’nın Yumuşak Gücünün Yükselişi ve Düşüşü’, NPQ, 2005, cilt: 7, sayı: 1, s. 36-43. Joseph S. Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev. Gürol Koca, Literatür Yayıncılık, 2003, s. 10-20; F. Köymen, “Yumuşak Güç ve AKP’nin İkilemi”, NPQ, 2005, cilt: 7, sayı: 1, s. 28-29.

[39] N. Eslen, agy.  C. Yavuz, “Obama’lı ABD Yönetiminin Muhtemel Orta Doğu Politikası”, 2009, sayı: 94, s. 23-26. Richard L. Armitage- Joseph S. Nye Jr. “11 Eylül Travmasından Çıkma Zamanı”, Radikal 10 Aralık 2007.

[40] Ergin Yıldızoğlu, “Dikkat ‘Akıllı Güç’ Geliyor”, Cumhuriyet, 19 Ocak 2009.

[41] Taha Akyol, “Trump Planı?”, Karar, 1 Ekim 2025.

[42] Sernur Yassıkaya, “Bu Plandan Barış Çıkmaz”, Yeni Şafak, 1 Ekim 2025. Abdülkadir Selvi, “Gazze Planı Umut mu Felaket mi?”, Hürriyet, 1 Ekim 2025.

[43] Ainur Nogayeva, “Tel Aviv Yumuşak Gücünün Sonuna mı Geldi?”, Yeni Şafak, 24 Ekim 2025.

[44] Yücel Koç, “Tur’un Pası, Erdoğan’ın Golü”, Türkiye, 16 Ekim 2025.

[45] https://www.bbc.com/turkce/articles/cvgnkr2jd5vo

[46] https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115https://www.sde.org.tr/ortadogu/8-musluman-ulke-disisleri-bakanlarindan-trump-in-plani-ile-ilgili-ortak-aciklama-adil-bir-baris-icin-bati-seria-ve-gazze-de-filistin-devleti-nin-kurulmasi-anahtardir-haberi-60682https://www.karar.com/dunya-haberleri/trumpin-plani-tuzakla-dolu-1995668

[47] https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115

[48] Bir sonraki yazıda ‘Gazze Barış Planı’nın muhtevasını analiz ederek ve bir yol haritası ortaya koymaya çalışacağız.

 

SİYONİZMİN ‘KURBAĞA HAŞLAMA’ STRATEJİSİ AÇISINDAN ‘GAZZE BARIŞ PLANI’ 2: ZAMANA YAYILMIŞ BİR İŞGAL HAREKÂTI

  Prof. Dr. Burhanettin Can  – Umran Dergisi/Aralık 2025-376. Sayı        “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır.  Ve olur...