(Umran Dergisi)
“Zafer kazanan komutanlar önce kazanır ve sonra savaşa
girer.
Kaybedenler ise önce savaşa girer ve sonra kazanmaya
çalışır.”
Sun-Tzu
Şu an Türkiye’de geleceği etkileyecek dört ciddi olay
meydana gelmiştir:
1) “Mersin- Beyoğlu bombalı terör eylemleri”,
2) “Üç harfli süper marketler enflasyonun,
pahalılığın ana nedenidir”, kampanyası üzerinden başlatılan ekonomik,
sosyolojik ve psikolojik savaş,
3) “Cinsel taciz”, “tecavüz” ve “cinsel
sapıklık” “iddiaları” üzerinden yürütülen kültürel, sosyolojik ve psikolojik
savaş,
4) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına ceza
verilmesi ve siyaset yapmasının yasaklanması (henüz kesinleşmemekle beraber).
Şimdilik dört boyutta yürütülen bu mücadeleye yol boyu daha
başka boyutların da eklenmesi mümkündür. Bu durum bize, 28 Şubat Postmodern
Darbesi’ni hatırlatmaktadır. Darbe Refahyol Hükûmeti’ni düşürmek için ABD
tarafından organize edilen “cunta destekli”, “beşli çete” aracılığıyla hayata
geçirilen bir darbedir. MÜSİAD üyesi işadamları suçlanmış, onlara âdeta savaş
açılmıştır. Dönemin en çarpıcı, öne çıkarılan pis boyutu İsmailağa
Cemaati’ni merkeze koyan her türlü sapkınlığın kaynağı olarak gösteren,
istihbaratlar bağlantılı “Ali Kalkancı-Fadime Şahin-Müslüm Gündüz”
vakasıdır. Seçilmiş bir hükûmeti, dönemin askeri cuntası ve istihbaratları
tarafından kullanılan rezillikleri, pislikleri, kim oldukları ve kimlerle
irtibatlı oldukları daha sonra çok açık, seçik ve net bir şekilde ortaya çıkan
“Ali Kalkancı-Fadime Şahin-Müslüm Gündüz” olayı yeniden sahnelenmek isteniyor
olabilir.
O nedenle medyaya yansıdığı şekliyle savcılık iddianamesinde
yer aldığı ifade edilen “6 yaşındaki bir kız çocuğunun 29 yaşındaki bir erkekle
‘anne- babası’ tarafından evlendirilmesi vakası (!)” adil bir yargılama ile
olayın bütün boyutları ortaya konularak yapılmalıdır.
Ancak bu konuyu Türkiye yalnızca çok özel, spesifik bir vaka
olarak ele almamalıdır. Bu bağlamda bu sürece aşağıdaki konular, olaylar da
dâhil edilerek araştırılmalı, değerlendirilmeli, gerekli tedbirler alınmalı ve
gereği yapılmalıdır:
· Diyarbakır
annelerinin dağa kaçırılmış kız çocuklarının cinsel istismarı, tacizi,
· Reklam ve
müziklerde çocukların cinsel istismarı,
· Çizgi film ve
bilgisayar oyunlarında çocukların cinsel istismarı,
· Pedofili (çocukla
seks) ve LGBTIQ+ hareketinin meşru ve cazip gösterilmesi, gey ve lezbiyen
hareketine ilişkin tüm faaliyetleri,
· Cinsiyetsizliği
savunan her türlü cinsel ilişkiyi meşru gören queer teorisinin savunulması ve
savunucuları,
· Çocuk pornografisinin
sosyal medyada yaygınlaştırılıp savunulması,
· Barlarda,
pavyonlarda ve randevu evlerinde fuhşa zorlanan kız çocuklarının istismarı,
· Rıza temelli olmak şartıyla fuhşun serbest bırakılması olgusu.
Bütün bunların ve benzeri diğer konuların araştırılıp
gerçeklerin ortaya çıkartılabilmesi için TBMM’de özel bir araştırma komisyonu
kurulmalı ve çok kapsamlı bir araştırma yapılmalıdır. Devlet bu ve buna
benzer vakaların tekrar yaşanmaması için gerekli sosyolojik, psikolojik ve
hukukî tedbirleri almalıdır. Mesele sadece kanunlar kapsamında ele alınırsa
sorun çözülemez. Bugüne kadar da çözülememiştir. O nedenle olay sosyo-kültürel,
sosyo-ekonomik boyutları ile bir bütün olarak değerlendirilmelidir.[1]
Mersin ve Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bomba patlatılması
bugüne kadar yapılan bombalı saldırılardan çok farklı bir şekilde
gerçekleştirilmiş ve sahipleneni de olmamıştır. İstiklal Caddesi’ndeki terör
eyleminin diğer önemli bir özelliği de amatörce yapıldığı görüntüsünün verilmiş
olması ve eylemlerin faili olarak görülen teröristlerin çok kolayca
yakalanmasıdır.
Asıl dikkat çeken nokta, terör eyleminde yer alanların,
yakalananların kahir ekseriyetinin “Arap kökenli olması”, “sığınmacı olması”,
“bir işte çalışıyor olması” ve hatta “bazılarının ÖSO ile dolaylı bir şekilde
irtibatlı” olmasıdır. Son yıllardaki terör eylemlerinde bu durumun bir ilk
olduğu söylenebilir.
Gerçekte, çok profesyonelce organize edilen, sahibi açıkça
görülmeyen ve fakat mesaj veren bir hibrit savaş operasyonunun terör boyutu ile
Türkiye karşı karşıyadır. Nitekim İçişleri Bakanı Soylu’nun “Bize
verilen mesajı aldık…” “…Daha büyük bir mesaj vereceğiz…” “… ABD’nin
taziyelerini kabul etmiyoruz.” şeklindeki açıklamaları bunu teyit etmektedir.
Bu açıklama, olayların çok daha derin ve küresel bir mekanizma tarafından icra
edildiğini, mesaj vermek amaçlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Geçen yazıda olayın bu boyutu değişik açılardan ele alınıp değerlendirilmiştir.[2] 4 milyon civarında Suriyeli göçmenin Türkiye’de var olduğunu düşünürsek gelecekte göçmenlerin hibrit savaş kapsamında kullanılmak isteneceğini söyleyebiliriz. Bu yazıda, Taksim Beyoğlu-İstiklal Caddesi’nde meydana gelen terör olayının örtülü amacı, hibrit savaş kapsamında ele alınıp değerlendirilecektir.
“Beşinci Nesil Savaşlar”/“Hibrit Savaşlar/“Sessiz Savaş”
Hibrit Savaş
“Dördüncü nesil savaşlar”, “siber savaş” ve “dijital savaş” gibi yeni savaş türlerinin eklenmesi ile ortaya çıkan çok karmaşık, kompleks yeni bir savaş türüdür.[3] Frank Hoffman’a (2007) göre; “Hibrit Savaş hem devletler hem de devlet dışı çeşitli aktörler tarafından yürütülebilen” bir savaş türü olup “hibrit savaşın temelini, sınırsız savaş, birleşik savaş ve dördüncü nesil savaş olmak üzere üç farklı savaş teorisi oluşturmaktadır.”[4] Geleneksel savaşlarla modern savaşların entegrasyonu hibrit savaşlardır.
ABD ve NATO hibrit savaş kavramı yerine ‘hibrit
tehdit’ kavramını kullanmaktadır. NATO’nun ‘Stratejik Planlama ve
Kavramlar Çalışma Grubu’na (Şubat 2010) göre, “Hibrit Tehdit, devlet ve
devlet dışı güçleri de içeren, çok yönlü ve düşük yoğunluklu uluslararası barış
ve güvenlikle ilgili tehditler arasında yer alan siber
savaş, asimetrik çatışma senaryoları, küresel terörizm, göç,
yolsuzluk, etnik çatışmalar, korsanlık, uluslararası organize
suçlar, kaynakların güvenliği, küreselleşmeden ve kitle imha silahlarının
çoğalmasından kaynaklanan geri dönüşler gibi çok çeşitli mevcut olumsuz koşul
ve eylemleri kapsayan şemsiye bir terimdir.”[6]
Şekil 1’de yer alan ve yukarıdaki tanımda geçen “ağ savaşları”, “bilgi savaşları”, “propaganda”, “siber savaş”, “asimetrik metotlar”, “küresel terörizm”, “göç”, “yolsuzluk”, “etnik çatışmalar”, “korsanlık”, “uluslararası organize suçlar” kavramlarının tümü doğrudan doğruya Mersin ve Beyoğlu bombalı terör eylemleri ile ilgili olup bu eylemlerde kullanılmıştır. Hibrit harekât stratejisinde nirengi noktası, konvansiyonel savaşta meydana gelebilecek insan zayiatına ve maddi kayba mâni olmak için hedef ülkede kuvvet kullanarak çatışma, gerilim ortamının ‘sürekliliğini sağlamak’, “hedef ülkeyi yıpratmak ve istenilen siyasi hedeflere ulaşmaktır.”
Hibrit Savaş ve Gri Bölge[7]
Hibrit savaşın nirengi noktasında “gri
bölge” tanımlaması yer almaktadır. Gri bölge, “Siyasi hedeflere
ulaşmak maksadıyla askerî seçeneklerin uygun olmadığı veya çeşitli nedenlerle
uygunsuz görüldüğü alandır.” Gri bölgenin solunda -genel olarak-
barış ortamı, onunla ilgili çalışmalar yer alırken, sağ tarafında konvansiyonel
savaş ve nükleer savaş yer almaktadır. Gri bölgede ise hibrit savaşın
kullanıldığı teknikler ve taktikler bulunmaktadır. Diğer iki savaş türüne
nazaran insan zayiatı daha azdır.
Gri bölge stratejisinde kurallar yoktur ve sınırlar muğlaktır. Hibrit savaş, bu bölge özellikleri üzerine inşa edilmektedir. Gri bölgeden sağa doğru çıkıldığı anda konvansiyonel savaşın başlama ihtimali her zaman mevcuttur.
Hibrit Savaşın Safhaları ve Bileşenleri
Hibrit savaşın safhalarına ilişkin görüşler, zamanla değişmekte ve gelişmektedir. Sahadaki uygulamalardan hareketle teori geliştirilmektedir. Hibrit savaşın stratejisinde etkili olan unsurlar (Şekil 3, Şekil 4) göz önüne alınarak Hibrit savaş stratejisi inşa edilip uygulamaya sokulmaktadır. Gri bölgede tasarlanan hibrit savaş stratejisinde öngürülen hibrit taaruzlarda daima akıllı güç kullanılmaktadır.
Konvansiyonel silahların savaşlardaki ağırlığı ve tahribat gücü teknolojiye bağlı olarak artmaktadır. O nedenle “düşük ve orta yoğunluklu çatışmalar” ile “orta ve yüksek yoğunluklu çatışmalar” arasındaki tahribat açısından fark gittikçe azalmaktadır. Bu durum farklı arayışlara neden olmuş, bunun sonucunda hibrit savaş teorisi ve stratejisi ortaya çıkmıştır. Hibrit savaşta, düşük ve orta yoğunluklu çatışma için konvansiyonel unsurlarla, konvansiyonel olmayan unsurlar birlikte hareket etmektedir. Bu iç içe geçmişlik bulanıklığa neden olmaktadır. İç içe geçen bileşenlerin ve aktörlerin nasıl, ne şekilde ve ne zaman kullanılacağı hususu hibrit savaş stratejisinin safhalarını belirlemektedir. Hibrit savaş stratejisinde birbirine bağımlı önemli safhalar mevcuttur. (Şekil 5)[11]
Beyoğlu-İstiklal Caddesi’ndeki terör olayında ilk beş safhanın devreye sokulmasına dönük büyük bir psikolojik harekât icra edilmiş ve kısmen de başarılı olunmuştur. Ardından giriş kısmında dikkat çektiğimiz diğer iki olay devreye sokulmuştur.
Hibrit Savaşın “Temel Aktörleri”/“Yeni Oyuncular”[13]
Hibrit savaşın devlet ve devlet dışı olmak üzere iki temel
aktörü vardır.[14] Hibrit
savaşın temel oyuncuları ya da aktörleri arasında, konvansiyonel savaşta yer
alan devlete ilişkin bütün aktörler yer almaktadır. Ancak devletsel aktörlerin
devreye giriş süreci ve zamanlaması, uluslararası hukuka bağlı
olarak şekillendiğinden gelişmelere bağlıdır. Uluslararası hukuk ve kamuoyu,
kurallara uymayan devletlere yaptırım uygulayarak onu tecrit etme, mağdur etme
gibi imkânlara sahip olduğundan hibrit savaşta devlet dışı aktörlerin kullanılması
tercih edilmektedir.
Devlet dışı aktörler, “devletten bağımsız
hareket eden, konvansiyonel olmayan hareketler gösteren ve terör eylemleri ile
sivil halka şiddet uygulayan”, “şiddet ve kargaşa yardımı ile ülke yönetimine
sahip olmak” isteyen gruplar ve yapılardır. Bu gruplar “bireysel
olarak veya bir devletin, bir bölgesel güvenlik kuruluşunun, koalisyon
güçlerinin veya BM gibi uluslararası kuruluşların himayesini kazanmak isterler.”
Bu durumda onların himayelerinde çok daha rahat hareket etme imkânı kazanırlar.[15] Devlet
dışı aktörler, “askerî ve sivil olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.”[16]
Devlet dışı askerî aktörler, “ulusal, bölgesel, BM
şemsiyesi altında veya bölgesel güvenlik kuruluşları ile koalisyon güçlerinde
görev alan askerler ve savaş müteahhitlerinin paralı askerleridir.”[17] Devlet
dışı sivil aktörler, “medya kuruluşları, çok uluslu şirketler, sivil halk,
terörist gruplar, organize suç örgütleri, asi güçler, yerel milisler gibi
sivillerdir.”[18]
Hibrit savaşlarda “düzenli orduyla beraber düzensiz silahlı
gruplar”, “askerle beraber sivil halk”, “askerî güçle beraber askerî olmayan
(ekonomik, sosyolojik, psikolojik, politik vb.) güçler”, “sıcak çatışmayla
beraber şiddet içermeyen yöntemler”, “paralı askerler”, “vekâlet savaşları”,
“terör yöntemleri”, “ayaklanmalar”, “iç isyanlar”, “gayrinizami savaş türleri”,
teknolojinin getirdiği ‘siber savaşlar’, “dron savaşları” gibi her türlü yeni
imkânlar kullanılmakta; ortaya çıkacak yeni imkânların ek olarak kullanılması
da amaçlanmaktadır.[19] Bu
nedenle “Hibrit savaş yaklaşımında temel strateji, devlet dışı aktörler veya
devletler tarafından yeni doktrin ve organizasyon türleri oluşturmak, teçhizat
geliştirmek, nihayetinde çatışmaya asimetrik ve yaratıcı bir yaklaşım getirerek
çatışma süresini uzatmaktır.”[20]
Hibrit savaş konusunda dünyadaki gelişmelere baktığımızda
geleceğin savaşlarında, küçük ve etkili devlet dışı aktörlerin çok baskın
olacağı görülebilir. Bu unsurları daha da etkili kılacak olan teknolojideki
gelişmelerdir. Son zamanlarda geliştirilen “yönlendirilmiş enerji
silahları”, “elektronik savaş”, “uzaya konuşlu silah sistemleri”, “toksik ve
radyoaktif saldırılar”, “psikolojik harp”, “siber savaşlar” ve
“bilgi kirliliği” gibi araçlar, imkânlar[21] hibrit
savaşlarda devlet dışı aktörlerin etkisini çok daha fazla
artıracaktır. Özellikle bu devlet dışı aktörler, sanayileşmiş, yüksek
teknolojiye sahip devletlerle birlikte hareket ettiklerinde zararları,
tahribatları daha da artacaktır.
Son yıllarda “Paramiliter Güçler” (PMG) ve “Özel Askerî
Güvenlik Şirketleri” (ÖAGŞ) devlet dışı aktörler olarak sürece ağırlıklı bir
şekilde dâhil olmuşlardır.[22] Libya’da
yürütülen hibrit savaş örneğinde olduğu gibi, özel askerî güvenlik
şirketlerinin önemi ve ağırlığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle bu iki güç
önümüzdeki süreçlerde çok daha yoğun bir şekilde kullanılacaktır. Ancak
unutulmaması gereken bir gerçek, bunların etkili olabilmesi için konvansiyonel
nitelikli askerî birliklerin desteğine ihtiyaçları olduğudur.
Devlet dışı aktörler, devletten bağımsız hareket ettikleri için veya o görüntüyü verebildikleri için uluslararası hukuk kendilerini bağlamamaktadır. Bu nedenle hareket kabiliyetleri çok yüksektir. Devlet dışı aktörler, kendi başlarına bağımsız hareket edebilen yapılar olduğu gibi bir devletin himayesinde hareket eden yapılar olarak da var olabilir. Hangi şekil altında var olurlarsa olsunlar ana amaçları, hedef ülkede şiddet ve kargaşa yaratarak ülke yönetimine sahip olmak, yönetimini zayıflatmak ve taşeronluğunu yaptığı ülkenin arzu ve isteklerine tabi kılmaktır. İçişleri Bakanı Soylu’nun dikkat çektiği çok önemli nokta, “Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen terör eyleminin arkasında ABD vardır.” demiş olmasıdır. Hibrit Savaş teorisine göre, PKK/PYD/YPG, ABD tarafından desteklenmekte, finanse edilmekte, silahlandırılmakta, korunmakta, eğitilmekte ve yerel bir devlet şeklinde yapılandırılmaktadır.
Hibrit Savaşın Aktörleri
Hibrit savaşta “Rakip tarafın toplumsal hassasiyetleri
ve zafiyetleri’ hedef hâline getirilmektedir. Şuurlu bir şekilde muğlak, kaos
bir durum oluşturularak saldırının fark edilmemesi istenmektedir. Böyle
davranmaktan amaç, “saldırı fark edildiğinde”, hedef ülkenin gerekli tepkiyi
anında verecek bir hazırlığının olmamasının istenmiş olmasıdır. Hibrit
savaşta, ülke yöneticileri (siyasetçiler ve stratejik karar vericiler) düşmanın
daha çok baskılarına muhatap olacaktır. “Büyük veri” (big data),
“veri mühendisliği” (data-mining), “sosyal-medya” ve diğer ‘internet
araçlarının’ kullanımı ile ‘ağlar savaşının’ ağırlığı akıllı güç kullanımında
artacak, çok etkin ve önemli olacaktır.
Hibrit savaşta, “Savaş her yerdedir.” ve amaç “(sadece)
toprak işgal etmek değil, “arzu edilen etkileri oluşturabilmektir.” Düşman
kuvvetlerin imha edilmesinden ziyade, sistemlerin imhası, işlemez hâle
getirilmesi daha önemlidir. Karşı tarafın siyasi otoritesini yıkmak,
iradesini felç etmek öncelenmektedir.[23]
Bu amacı gerçekleştirmek için terör ve terörizm hibrit
savaşın en etkili ve önemli unsurları arasında yer almaktadır: “Hibrit
savaşların dördüncü aşaması, gayrinizami harekât faaliyetlerini ve terör
eylemlerini kapsamaktadır. Gayrinizami harekât, hibrit savaşlarda hedef
aktörün kontrolü altındaki bölgede siyasi ve askeri kontrolü
kırmak ve bölgede yeni bir politik otorite sağlamak amacıyla
dost askeri veya örgütlü grupların ya da bu ikisinin birleşiminden oluşan karma
kuvvetin, terörizmin pusu, baskın, bombalama, sabotaj gibi taktiklerin
kullanımını kapsamaktadır.”[24]
Hibrit savaşın bu ve buna benzer amaçlarının
gerçekleşebilmesi için çok açık, seçik bir düşmanın varlığından ziyade kafaları
karıştırıcı, kimin tarafından yapıldığı belli olmayan, şüphe uyandıran eylem
türlerini icra edecek unsurlara ihtiyaç vardır. Kaos ortamı, muğlaklık
sağlanarak, yapılan terör eylemlerinin bizzat iktidarlar tarafından yapıldığı
kampanyası başlatılarak, siyasi iktidarlar yıpratılmaya çalışılmaktadır. Bu
amaca en uygun eylemci insan unsuru, devlet dışı unsurlardan biri olan yerli ve yabancı
teröristlerdir. Bugün hibrit savaşta yerli terör grupları yanında çok
etkin bir şekilde “yabancı savaşçılar”, “göçmenler”, “kaçak
mahkûmlar”, “asker kaçakları” vb. kullanılmaktadır: “…Mülteciler, gönüllüler,
asker kaçakları, firari mahkûmlar, eski askerler, paralı askerler ve yabancı
savaşçılar bu örgütlerin insan gücü kaynaklarıdır. Söz konusu
örgütlenmeler ya doğrudan uluslararası destekle yani küresel güçte bir veya
birden fazla aktörün vasıtasıyla ya da savaşa doğrudan müdahil olmayan üçüncü
bir ‘dost’ devlet eliyle sağlanmaktadır.”[25]
Terör eylemlerinde ana amaçlardan biri, terör üzerinden
siyasi iktidarları yıpratarak halkın gözünde itibarsızlaştırmak ve can
güvenliğini sağlayamıyor psikolojisini oluşturarak seçimle iktidardan
uzaklaştırılmak iken, diğer boyutu ise siyasi iktidarları düşürecek askeri
darbelere zemin hazırlamaktır.
Dış destekli terör eylemlerinde sadece siyasi iktidarlar
değil aynı zamanda o ülkenin ordusu ve halkı da terör eylemlerinin bizzat
muhatapları olabilirler. Ancak askerî hedeflere karşı terör eylemi, maliyeti
yüksek olduğundan genel olarak terörde sivil halk ana hedef olarak seçilerek az
maliyetli eylemlerle kesin bir galibiyet yerine otorite boşluğu oluşturma
hedeflenmektedir: “Hibrit savaş stratejisinde halkın örgütlendirilmesinin
ikinci aşamasında hedef aktörden nitel ve nicel bağlamda daha güçlü olmak
yerine, hedefin savaşma iradesini yok etmek için terörizm bir vasıta
olarak kullanılarak sadece doğrudan düşmanın konvansiyonel ordusu değil,
ordunun içinden çıktığı toplumun kendisi de hedef alınmaktadır. Halkın
hedef alınması genellikle kolay hedef olmaları itibariyle ve saldırının ardından
daha çok dehşete neden olacağından, çoğu zaman askerî hedeflere tercih
edilmektedir. Bu yöntemle, maliyeti ve riski daha az, ancak daha etkili
neticeler yaratarak hedef devletin politik iradesinin toplum nezdindeki
meşruiyetini kaybetmesi ve daha sonra da kitleleri itaate zorlayarak söz konusu
otorite boşluğunu doldurmak, bu sayede ele geçirilen bölgeleri genişletmek
amaçlanmaktadır...”[26]
Hibrit savaşta bir taraftan terör eylemi icra edilirken
diğer taraftan da terör eylemi ile doğrudan bağlantısı gözükmeyen değişik
gerekçelerle değişik eylemler organize edilebilmektedir. Bu amaçla terör
eylemlerinden sonra, mağduriyet durumları öne çekilerek siyasi iktidarlar
suçlanmakta ve daha başka gerekçelerle boykot, grev ve sokak eylemleri
gerçekleştirilmekte, sempatizanlar artırılmaktadır: “Ayrıca bu aşamada terör
saldırılarından sonra boykot ve grevin teşvik edilmesi, yerel halkın otoriteye
karşı itaatsizliğe sürüklenmesi ve harekete meşruluk sağlayacak sokak eylemleri
de gerçekleşmektedir. Bu yolla meskûn mahaldeki unsurlara halkın
içindeki sempatizan kitlelerin eklenmesi de mümkün olmakta ve söz
konusu sempatizan unsurlar kırsal alandaki paramiliter unsurları
destekleyebilmektedirler.”[27]
Şer İttifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) destekli
terör eylemlerinde amaçlardan biri, hedef ülkenin bölünmesi iken, diğeri de
hedef ülkeye çizilen hareket alanının, dairenin dışına çıkmamasının
sağlanmasıdır. Mersin ve Beyoğlu bombalı terör saldırılarında hedef veya
verilmek istenen mesaj, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine “Esed ile anlaşarak” veya
tek başına yapmak istediği “askerî kara operasyonu” ile ilgili
olabilir. Verilmek istenen mesaj, “Esed ile veya Esed’siz askerî operasyonu
sakın düşünme, aklından çıkar”, olabilir.
İster iç merkezli isterse dış merkezli terör eylemleri olsun
tümünde hedef, devlet çarkını çökertmek, işlemez hâle getirmek, karar alma
merciini dumura uğratarak karar veremez hâle getirmektir. Bu durumda hedef
ülkede ortam, her gün terörün cirit attığı bir hâle dönmekte, toplumda terörle
yaşamak alışkanlık hâline gelmekte, toplum duyarsızlaşmakta ve de bilinmeyen
bir kurtarıcıyı beklemektedir: “Hedef hâline getirilen devletler gerekli
tedbirleri almadıkları takdirde terör o ülkenin vatandaşlarında
alışkanlığa yol açar, gündelik hayatın bir parçası hâline gelir. Olağanlaşan
terör tepkisizliğe yol açar ki bu da terör örgütünün ekmeğine yağ
sürmektedir...”[28]
Devlet dışı aktörler kendi başlarına bağımsız hareket
edebilen yapılar olduğu gibi bir devletin himayesinde hareket eden yapılar da
olabilir. Dolayısıyla bir devlet böyle bir yapıyı terörist kabul ederken, bir
başka devlet bu yapıyı ‘özgürlük savaşçısı’, ‘bağımsızlık yanlısı, saygıdeğer
bir yapı’ olarak görüp destekleyebilir. Hibrit savaşların özünde böyle bir
yaklaşım söz konusudur: “Vekâlet savaşlarında kullanılabilecek
unsurlardan ilki yerel gruplardır. Çıkar çatışmasında doğrudan karşı karşıya
gelmek istemeyen taraf ülkeler destekledikleri gruplar aracılığıyla savaşı
devam ettirmektedirler. Bir taraf için terör örgütü olarak görülen bir
grup diğer taraf için ulusal kurtuluş örgütü ya da direnişçi olarak görülmekte
ve buna uygun politikalarla desteklenmektedir.”[29]
Bu kapsamda PKK Türkiye tarafından tam bir terör örgütü
olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık birçok Batılı ülke PKK’yı terör örgütü
olarak kabul etmemektedir. Benzer şekilde Arap Baharı sonrasında Suriye’de
başlatılan iç savaştan sonra Suriye’nin kuzeyinde meydana getirilen PYD/YPG/SDG
yapılanması, AB, ABD ve Rusya tarafından terör örgütü kabul edilmez iken,
Türkiye tarafından isim değiştirmiş PKK olarak görülmekte ve tam bir terörist
örgüt kabul edilmektedir: “Suriye’de mücadele çok boyutlu devam etmektedir.
Burada PKK/KCK terör örgütü PYD/YPG ile iç içedir, Suriye koludur. Suriye’de
ABD bu terör örgütünü kendi çıkarları doğrultusunda vekil olarak
kullanmaktadır. Terörü kamufle etmek maksadıyla SDG gibi örgütlenmelere
gidilmiştir.”[30]
Suriye el- Nusra, DAEŞ gibi muhalif grupları terörist olarak görürken Şebbiha’yı vatansever bir yapı görmekte, Hibrit savaş kapsamında değerlendirip vekâlet savaşlarını onun üzerinden yürütmektedir. “Büyük Ortadoğu”, “Büyük İsrail”, “Kaos”, “İslâm’ın İslâm’la Savaşması” ve “Şehir Devletleri” projelerini hayata geçirebilmek için PYD/YPG/SDG/DAEŞ ve PKK gibi örgütler Şer İttifakı tarafından kurulmuş, finanse edilmiştir. Ayrıca var olan örgütlere sızıp, onları ele geçirip kendi stratejileri istikametinde kullanmak hibrit savaş stratejisinin bir parçasıdır. Bu bağlamda Suriye’de yakın bir gelecekteki ciddi bir tehlike ÖSO’nun ABD’nin kontrolüne geçmesi durumudur.[31] Emekli Albay Erdal Sarızeybek: “…İstanbul'daki terör eylemi bir örnek, ÖSO’nun kontrolü de PKK gibi Amerika’da değil mi, Türkiye’yi yönetenleri uyarıyorum; yarın bu Amerika PKK'yı kullanıp yönettiği gibi ÖSO’yu da yönetip iki örgütü anlaştırırsa ve silahlı güç olarak kullanmaya karar verirse, Türkiye bu büyük belanın altından nasıl kalkacak?”
Türkiye’deki Terör Eylemlerinde Yeni Bir Aşama: “Promoter” Kullanma Dönemi
Gerek Mersin’de ve gerekse İstanbul-İstiklal Caddesi’ndeki
bombalı terör eylemleri, alışılanın aksine, hiçbir örgüt tarafından kabul
edilmemiş, üstlenilmemiştir. Bu durum bölgede yürütülen hibrit savaş
stratejisinde gelinen aşamanın bir sonucudur. Şer İttifakının “Büyük Ortadoğu”,
“Büyük İsrail”, “İslâm’ın İslâm’la Savaşı” ve “Şehir Devletleri” projeleri
kapsamında Suriye’nin, önce kantonlara sonra da ayrı devletlere bölünmesi
istenmektedir. Bunun için Suriye’deki iç savaş sürecinde Suriye’nin kuzeyinde
Fırat nehrinin doğusunda konumlandırılan, yapılandırılan, ordulaştırılan ve
gayriresmî bir şekilde devletleştirilen bir yapı olarak PYD/YPG/SDG’nin BM şemsiyesi
altında hukuki koruma altına alınabilmesi amaçlanmaktadır. Bunun için bu
terörist yapıların terörle tüm bağlantılarının kesilmesi ve fakat aynı zamanda
da bunların şemsiyesi altında terör eylemlerinin devam ettirilmesi
gerekmektedir. Bu amaçla “promoter” diye tanımlanan yeni bir
yapılanışa gidilmiştir.
Promoter İngilizce bir kavram olup kökeni “promote”dir
ve şu anlamlara gelir: “Yükseltmek, terfi ettirmek/rütbesini yükseltmek,
kıymetini artırmak, desteklemek, teşvik etmek, korumak, katkıda bulunmak için
çalışmak, tutunmasını sağlamaya çalışmak, reklam ve tanıtım yapmak, ilan etmek,
duyurmak, ön plana çıkarmak, pazarlamak. Avukat, destekleyen kimse; teşebbüs
sahibi, kurucu; tutunmasını sağlamaya çalışan kimse, yandaş, taraftar.”[32] Promoter, ana
örgüt adına hareket eden ve ana örgütün gözükmemesini, öne çıkmamasını,
tartışılmamasını sağlayan, onun masum olduğu görüntüsünü veren, ana örgütle
organik bağı gözükmeyen paravan örgüt, maske takmış örgüt ya da taşeron örgüt
şeklinde tanımlanabilir.
Mersin ve Beyoğlu-İstiklal Caddesi bombalı terör
eylemlerinde PKK/YPG/PYD’nin bir paravan, maskeli örgütü, yan kuruluşu,
taşeronu (promoter) olarak kullanılmış olabilir: “Rus
analist Kirill Semyonov: ‘PKK ve YPG açıklamasının kendisi önemli değil ancak
dünya kamuoyunun kafasını karıştırmak ve kendisini bağımsız bir yapı olarak
konumlandıran ve ABD’nin ısrarla terör örgütü olmadığını iddia ettiği YPG’nin
üzerindeki şüpheleri ortadan kaldırmak için inkâra dayalı açıklamalar yapılmış
olabilir.’ (…) Genellikle çok sayıda sivilin hayatını kaybettiği belirli
terör saldırılarının sorumluluğunu üstlenmeyi reddediyor veya terör
faaliyetlerini promoter (marjinal, hücre tipi destekçi yan
örgütler) aracılığıyla yürütmeye çalışıyor. PKK ve YPG, ABD/CENTCOOM
taktikleri gereği Suriye’deki faaliyetlerini örtbas eden Amerikan müttefikleri
tarafından terörü desteklemekle suçlanmaktan kaçınmak için kullanılıyorlar.’
‘Taksim saldırısında Afrin Kurtuluş Gücü (HRE) baş şüpheli mi?’”
“Promoter, bir şeyin olmasını veya gelişmesini teşvik etmeye çalışan demektir. …Terörle ilgili bir fikrin ortaya çıkmasından sonra, proje sahipleri planın artılarını ve eksilerini bulmak için ilk araştırmaları yaparlar, denerler, denetirler. Ayrıca uygulayıcının (eylemcinin) taktik, teknolojik, mühimmat, propaganda ve siber destek, gibi ihtiyaçlarını, etkilerini, olası handikapların giderilmesini hesaplarlar.”[33]
Bukalemun Operasyonu: PYD/YPG/SDG’nin BM Tarafından Tanınıp Hukuksal Koruma Altına Alınması
Genel olarak bir ülke bölünmek, yıpratılmak, ayağa kalkamaz
hâle getirilmek isteniyorsa, o ülkede desteklenen terörist yapıların
uluslararası düzlemde hukuki bir koruma altına alınması hibrit savaş
stratejisinin özünde mevcuttur. Bunun olabilmesi için söz konusu yapıların,
hareketlerin terörden arındırılarak bağımsızlık mücadelesi veren bir hâle
dönüştürülmesi öncelenir. Bu amaçla yapılan ilk işlem, isim değiştirerek aynı
amaca hizmet edecek ve fakat görünürde teröre bulaşmamış görüntüsü veren yeni
bir örgütsel yapı/hareket oluşturmaktır: “Etnik ve bölücü, yıkıcı terör
örgütleri dünyanın her yerinde savaşan ülkelerin en başta kullandıkları hibrit
savaş unsurlarıdır. Arkalarındaki güçlü destekle uluslararasında
tanınmaları hedef ülkenin terörle mücadelesini zora sokar. Hedef ülke dar
alanda mücadele etmeye çalışırken, terör örgütü içeriden ve dışarıdan çeşitli
yollarla saldırır. Dar bir alandaki yerel sorun, küresel ölçeğe
çıkarılarak uluslararası insanı sorun niteliğine dönüştürülür.”[34]
Şer İttifakı yukarıda bahsedilen, ismi geçen projeler
kapsamında 22 ülkenin bölünmesini öngörmekte, yeni şehir devletler, kanton bölgeler
oluşturmak istemektedir. İnşa edilmek istenen şehir devletlerinin uluslararası
arenada kabul görmesi için süreçte rol alan örgütlerin, terörist bir yapı
görüntüsünden kurtarılması gerekmektedir. PKK varken, terör eylemleri yaparken
Suriye’nin kuzeyinde PYD, YPG ve SDG gibi farklı isimler altında kurulmasının
sebebi budur. Bunların PKK ile herhangi bir bağlantıları, ilgileri ve
irtibatları yoktur anlayışını inşa edip dünyaya kabul ettirmek istiyorlar. PKK
ayrı PYD/YPG/SDG ayrıdır, demek istiyorlar: “PYD, Suriye’de
sınırları kendisince çizilen, dünyanın belli başlı ülkelerince kabul
edilen, özünde değilse bile halka dayatılan bir yönetimi olan, merkezi
yönetimden bağımsız ekonomik faaliyeti bulunan ve bu hâliyle devletleşmenin ilk
adımlarını atmış olan bir statüye kavuşturuldu. Amerika Türkiye ile
sürtüşmesini kontrollü bir şekilde sürdürerek PKK’yı ve onun Kürtçülüğünü
Suriye’de PYD ile dünyaya kabul ettiriyor.” “Ekim 2020 ayı
itibariyle ABD, Kuzey Suriye’de yarattığı zoraki statükoyu bize kabul ettirmek
amacıyla diploması ve askerî alanda iki aşamalı politika izliyor. YPG’nin
Suriye Demokratik Güçler ve Rojava adının da Demokratik Kuzey Suriye
Federasyonu olarak değiştirilmesi ile somutlaşan ABD diplomasisi, PYD/YPG’nin
PKK ile bir bağlantısının kalmadığına iknaya çaba gösteriyor…”[35]
Şer İttifakı bu ayırımı yaptıktan sonra stratejik hedefi,
PYD/YPG/SDG’yi BM’de temsil edilen, hukuken tanılan bir yapı hâline getirip
koruma altına almak ve Ortadoğu coğrafyasındaki siyasi hedeflerini bu yapı
üzerinden hayata geçirmektir: “Yarım asırlık etnik Kürtçü terör belasında
ABD’nin birbirini tamamlayan iki ayrı stratejisi bulunuyor. Birincisi, PKK’yı
(…) Disarming-Demobilizing-Reintegrating (Silahsızlandırma-Dağdan
İndirme-Toplumla Bütünleştirme) formülüyle yasallaştırmak. İkincisi, PKK’yı
dışarıda tuttuğu izlenimini vererek, onun alt örgütü olan PYD/YPG’ye BM
hukukunda yer açmaktır. Amaç BM savaş hukukuna uygun olarak PYD/YPG’ye ‘savaşan
taraf’ statüsü kazandırmaktır. Uluslararası meşruiyet anlamına gelen bu
statüyü terör örgütünün bir kere kazanması hâlinde, PYD/YPG tüm dünyanın
tanıdığı, BM’nin koruması altındaki bir örgüte dönüşecektir.”[36]
Gerçekte bu yapılar birbirinden bağımsız ve birbirine karşı değiller. Şer İttifakının satranç tahtasında birbiriyle bağlantılı birer piyon durumundadırlar. ABD zaman zaman bu yapıların birbiri ile bağlantılı olduğunu farkına varmadan itiraf etmektedir: “Başlangıçta her iki örgütün birbirleriyle bağlantısız, ilişkisiz olduklarında ısrar ediyordu.” Ancak “Amerikan Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın başındaki General Raymond Thomas’ın, 21 Temmuz 2017’de Aspen Institüte Security Forum’da yaptığı konuşmada açıkça diplomasi dilindekinin aksine iki örgütün bağlantısını saklamadan söyledi.” [37]
Sonuç: Türkiye, Suriye’de Gelinen Durumdan Ders Alarak Hibrit Savaş Merkezli 100 Yıllık Yeni Bir Strateji Çizmelidir
“Arap Baharı” adı verilen hareketi ile Tunus-Suriye hattında
başlatılan ikinci nesil kadife darbe zinciri Suriye’ye sıçradığı zaman
“Türkiye-Suriye’nin kardeşliği” ve “Erdoğan-Esed kardeşliği” konuşuluyor, ortak
bakanlar kurulu toplantıları yapılıyor ve açılışlar düzenleniyordu. Vizeler
kaldırılmıştı. Suriye’de çok partili seçim sistemine geçilmesi için
reformlar yapılması çalışmalarına, Türkiye destek ve yardımcı oluyordu.
Tunus’ta başlayan halk hareketleri Suriye’ye ulaştığında Türkiye-Suriye
ilişkileri tam bir bahar havasında idi.
Şer İttifakı (ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail-Vatikan) bu
yakınlaşmayı, “Büyük İsrail”, “Büyük Ortadoğu”, “Şehir Devletleri”,
“Kaos”, “İslâm’ın İslâm’la Savaşması” , “21. Asır ABD Asrı
Olacak” , “Tek Dünya Devleti”, “100 yıl Sürecek Haçlı
Seferleri” ve “Vatikan’ın Üçüncü Bin Yılda Asya
Hıristiyanlaştırılacak” projelerine aykırı görerek, Türkiye ile
Suriye’yi karşı karşıya getirecek tarzda Suriye’de çok büyük provokasyonları
başlatmıştır. Bu stratejik atılımla halkla Esed karşı karşıya getirilmiştir.
Bunun uzantısında Suriye ile Türkiye’nin arası açılmıştır.
Suriye olayları başlatıldığı zaman Irak’taki kaos durumu
yaklaşık 20. yılına girmişti. Bu durum, bölgesel ve küresel bazda çatışan
yaklaşık 17 projenin bir sonucuydu. Bu projeleri ve Irak’taki gidişatı göz
önüne alarak 2012 yılından itibaren belli aralıklarla Suriye meselesi ele
alınıp değerlendirilmiş ve bu günlere gelineceğini öngören bir yol haritası
ortaya konmuş ve yöneticilere teklifler yapılmıştır. Suriye olaylarının
başlangıç aşamasına ilişkin yazılar aşağıda dipnot olarak verilmektedir.[38]
Türkiye yaklaşık 11 yıldır, Esed’in gitmesi için Suriye’de
savaşan bazı yapıların yanında yer almıştır. ABD’nin Erdoğan’a verdiği
sözlerin arkasında durulmamış, Türkiye, Suriye meselesinde yalnızlaştırılmıştır. “Tampon
bölge” oluşturulmasına, NATO’nun müdahale etmesine ve Türkiye’nin Suriye’nin
kuzeyine yerleşen PKK-PYD güçlerine karşı askerî müdahale etmesine, ABD ve AB
karşı çıkmaktadır. Bu dönem içerisinde Şer İttifakı, hibrit savaş stratejisine
uygun olarak Suriye’nin bölünmesi için gerekli her şeyi yapmış, PKK’nin yanı
sıra PYD/YPG/SDG gibi yeni yapılar kurmuş ve bunların hâkim olduğu bir coğrafi
bölge inşa etmiş, silahlandırmış, eğitmiş, âdeta yerel bir yönetim inşa
etmiştir.
Yaklaşık 11 yıl sonra Suriye, Irak’a benzer bir tarzda
gayriresmî olarak bölünmüştür. Bugün Türkiye’ye yönelik terörün ana karargâhı
Suriye’nin kuzey bölgesidir. Suriye yönetimiyle bütün ilişkilerin kesilip
atılması yanlış olmuştur. Türkiye, Suriye’deki her kesimle ilişki kuracak bir
konumda tutulmalıydı. Cumhurbaşkanı, başbakan ve dış işleri bakanı dâhil bütün
makamlar çok sert tavır almışlardır. Bütün makamların bu sürece dâhil edilmesi
ile diyalog kuracak herhangi bir makamın olmaması Türkiye yönetiminin yaptığı en
ciddi hatadır. Hem muhalefetle hem de iktidarla iletişim kuracak alternatif
kanallar bırakılmalıydı. Yaklaşık 11 yıl sonra Türkiye, Esed ile doğrudan
ilişki kurmak istemektedir. Türkiye Arap Baharı ile ilgili
olabilecekleri zamanında niçin görememiştir? Bu konudaki gidişatın, uygulanan
politikanın, stratejinin yanlış olduğu hususundaki uyarıları neden dikkate
almamıştır?
Bu hususlarda kendi insanımıza güvenilmelidir. Gelinen
bu aşamada Türkiye’nin bazı acil tedbirler alması, politika ve strateji
geliştirmesi gerekmektedir. Bunları ana hatları ile aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
Türkiye, İslâm coğrafyası ile özel olarak ilgilenecek bir
İslâm Ülkeleri Bakanlığı kurmalıdır. Hibrit savaş stratejisinin çok önemli bir
aktörü hâline gelen göç ve göçmen olgusunu göz önüne alarak Türkiye bir Göç
Bakanlığı tesis etmelidir. Ordu içerisinde, eğer yok ise, hibrit
savaş konusunda ihtisaslaşacak Hibrit Savaş Stratejik
Birimi kurmalı ve uzun vadeli hibrit savaş stratejik planı yapmalıdır.
Hibrit savaş kapsamına giren ve hibrit savaşın bileşenlerini oluşturan alanlar
bir bütün olarak ele alınmalıdır. Türkiye’yi yönetenler ve
yönetmeye talip olanlar, öncelikle Türkiye’deki gerilimi düşürmelidirler. Bunun
da öncülüğünü yapması gereken Cumhurbaşkanı ve bakanlardır.
Türkiye dilini düzeltmelidir. Türkiye’nin meseleleri ile
ilgili iktidar ya da muhalefet partilerinden farklı görüş beyan etmek, hainlik,
işbirlikçilik ekseninde değerlendirilmemelidir. Siyası parti mensuplarından
aydınlara, bilim adamlarına, STK’lara kadar hemen hemen her kesim, siyasi parti
liderlerinin penceresinden bakarak karşı tarafı suçlamakta, hakaret etmekte ve
ötekileştirmektedir. Kullanılan dil son derece yanlıştır!
Dış politika, iç politikada malzeme olarak kullanılmamalı ve
iç politikaya kurban edilmemelidir. Türkiye ortak bir akıl üretmek zorundadır.
Türkiye’de olan ve bu ülkeyi, bu milleti ve bu ümmeti seven herkes sağlıklı
şekilde düşünmeyi, tefekkür etmeyi ve aklını ve de dilini en güzel şeklide
kullanmayı tarihi bir görev olarak görmelidir. Türkiye bölgedeki
istikrarsızlığı sona erdirecek tarzda daha yüksek bir strateji uygulayıp İran
ve Mısır ile birlikte ortak bir girişim başlatmalı, ortak hareket etmeli, Irak
ve Suriye meselesini bir bütün olarak masaya yatırmalıdır.
Taktik başarılar, kazanımlar önemlidir. Ancak stratejik
başarılar ve kazanımlar daha önemli ve kalıcıdır. Teröre karşı mücadelede bu
olgu öne çekilmelidir. Mersin ve İstiklal Caddesi’ndeki bombalı terör
eylemlerinin ortaya çıkardığı gerçekleri göz önüne alarak, eylemlerden sonra
çok ani, fevri, kendi içerisinde çelişki içeren açıklamalar yapılmamalı; öfke
ile değil sakin bir şekilde hareket edilmelidir.
Türkiye maskeleri düşürerek promoter/taşeron örgütlerin,
PKK/YPG/PYD/SDG ile olan bağlantılarını ortaya çıkaracak bir yol haritası
ortaya koymalı, sağlam deliller, belgeler bulmalı, kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Bütün bu deliller ve belgeler uluslararası düzlemde seslendirmeli, BM’de
kuklalarla, kuklacıların yargılanmalarını sağlayacak girişimlerde bulunmalı ve
sağlam zemine dayanan bir psikolojik harekât uygulamalıdır.
Terör eylemlerinde Şer İttifakının yürüttüğü psikolojik
harekât göz önüne alınarak halk sakin bir dil ile aydınlatılmalı, olaylarla
ilgili farklı düşünceler, fikirler ortaya koyanlar suçlanmamalı, hakarete
uğramamalı ve eğer varsa tezatları ortaya konarak halk ikna edilmelidir. Bugün
Türkiye’nin düne nazaran buna daha çok ihtiyacı vardır.
Henüz vakit varken!
[1] Yargılama
süreci tamamlandıktan sonra bu konu ayrıca bütün boyutları ile ele alınıp
değerlendirilecektir.
[2] Burhanettin
Can, “Bukalemun Operasyonu: Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde Bomba Patlatılmasının
Anlamı ve Mesajı Nedir?” Umran, Kasım 2022.
[3] Bk. Burhanettin
Can, “Avrasya Satranç Tahtasında Çatışan Stratejiler-2: Hibrit Savaşlar
Dönemi”, Umran, Mayıs 2022.
[4] Mustafa Şenol, Hibrit Savaş Kapsamında Siber Savaş
ve Siber Caydırıcılık, Siber Güvenlik ve Savunma Farkındalık ve Caydırıcılık, Grafiker
Yayınları, Ankara, 2018, s.181-221.
[5] Abdullah
Şengönül, Dördüncü Nesil Savaş Kapsamında Türkiye İçin Stratejik
Tartışmalar, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya, 2018, s. 58.
[6] Mustafa
Şenol, age.
[7] Erol
Işıkçı& Erman Kiraz, “Hibrit Savaş Kavramının Yeni Savaşlar Perspektifinden
İncelenmesi”, Savsad Savunma ve Savaş Araştırmaları Dergisi, 2020, sayı: 2, s.
253-266.
[8] Erol
Işıkçı& Erman Kiraz, agm.
[9] Mustafa
Şenol, age.
[10] Gürsel Tokmakoğlu,” Kazakistan’da
Neler Olduğunu Anlayamadınız mı?” https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/hibrit-savas/
[11] Ali Nedim
Karabulut, “Eski Savaş, Yeni Strateji: Rusya’nın Yirmi Birinci Yüzyıldaki
Hibrit Savaş Doktrini ve Ukrayna Krizi’ndeki Uygulaması”, Uluslararası
İlişkiler, 2016, sayı: 49, s. 25-42.
[12] Ali Nedim
Karabulut, agm.
[13]Erol Işıkçı&
Erman Kiraz, agm. Yusuf Özer, “Savaşın Değişen Karakteri:
Teori ve Uygulamada Hibrit Savaş”, Güvenlik Bilimleri Dergisi, 2018, 7(1), s.
29-56.
[14]Yusuf Özer, agm.
[15] Yusuf
Özer, agm.
[16] H. Yalçınkaya,
H., “Savaşın Değişimi ve Savaş Çalışmalarında Farklı Disiplinler” İçinde H.
Yalçınkaya (ed.), Savaş, Farklı Disiplinlerde Yeni Yaklaşımlar, Siyasal
Kitapevi, Ankara, 2010.
[17] H. Yalçınkaya, age.
[18] H. Yalçınkaya, age.
[19] Ufuk Uras,
“Beşinci Nesil Savaş/ Sessiz Savaş”, Harkul Savunma Araştırma Merkezi, Kasım
2020
[20] Erol
Işıkçı& Erman Kiraz, agm.
[21] A. B. Uşaklı
& H. Alper, “Teknolojik Gelişmelerin Savaşları Dönüştürmesi ve Gelecekteki
Savaşlara Hazır Olmak” İçinde H. Yalçınkaya, age.
[22] Erol
Işıkçı& Erman Kiraz, agm.
[23] Ali
Gök, Hibrit Savaşlar: Rusya’nın Afganistan (1979) ve Ukrayna (2014)
Askeri Müdahaleleri ile İsrail-Lübnan Savaşları (1982, 2006) Örnek Olayları
Işığında Tarihsel Mukayeseli Bir İnceleme, Ankara Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara,
2019, s. 13- 30; 81-100. Ali Nedim Karabulut, agm. https://en.wikipedia.org/wiki/Gerasimov_doctrine#:~:text=According%20to%20the%20U.S.%20military,influence%20to%20achieve%20strategic%20advantages. https://www.odatv4.com/analiz/cok-konusulan-gerasimov-doktrini-nedir-03051855-138093 Ufuk
Uras, agm. Erol Işıkçı& Erman Kiraz, agm. Mustafa
Şenol, age.
[24] Ali
Gök, Hibrit Savaşlar, Rusya ve İsrail Örnekleriyle, Nobel
Yayınları, Ankara, 2021, s. 113-114.
[26] Ali Gök, age.
[27] Ali
Gök, age.
[28] İbrahim
Çevik, Hasım İstihbarat ve Hibrit Savaş, Salon Yayınları,
İstanbul, 2021, s. 18-19.
[29] Hasan
Arslan, Hibrit Savaş, Rusya’nın 2014 Yılı Ukrayna Müdahalesi, Efe
Akademi Yayıncılık, İstanbul, 2021, s. 54.
[30] https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/pkk-ve-promoter/
[31] Ruhat
Mengi, “Ayakkabı Numarasını Bildiğiniz Terörist İstanbul’da Nasıl Eylem
Yapabiliyor?”, Sözcü, 16 Kasım 2022.
[32] İngilizce-
Türkçe Redhouse Sözlüğü, Living English Dictionary, İngilizce- Türkçe; Türkçe-
İngilizce Sözlük.
[33] Nedim
Şener, Hürriyet, 18 Kasım 2022. Gürsel Tokmakoğlu, age.
[34] İbrahim
Çevik, age.
[35] İbrahim
Çevik, age.
[36] İbrahim
Çevik, age.
[37] İbrahim
Çevik, age.
[38] Burhanettin
Can, “Suriye Meselesi: Barıştan Savaşa Adım Adım”, Millî Gazete, 28
Haziran 2012; “Büyük İsrail Projesi ve Suriye Meselesi”, Millî Gazete, 4
Temmuz 2012; “Yeni NATO ve Suriye Meselesi”, Millî Gazete, 12
Temmuz 2012; “Suriye Meselesi: Çatışan Eksenler Açısından”, Millî
Gazete, 13 Ağustos 2012; “Çatışan Güçler Açısından Suriye
Meselesi-1-2-3-4”, Millî Gazete, 10,18, 24 Ekim, 1, 8 Kasım
2012.