1 Temmuz 2022 Cuma

BOĞAZİÇİ KADİFE DARBE SÜRECİ -4: GÖÇMENLER/SIĞINMACILAR/MÜLTECİLER İLE İLGİLİ AB MERKEZLİ YASAL DÜZENLEMELER


(Umran Dergisi Temmuz 2022 Yazısıdır)


 

Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atanması ile başlatılan olaylar zinciri, Türkiye’de beşinci nesil kadife darbe sürecinin uygulamaya sokulmasını sağlamıştır. 5. Nesil Kadife Darbe Sürecinin siyasi iktidar açısından en etkili aşaması Sedat Peker’in açıklamalarıyla gelişen süreç olup dördüncü aşamadır. Beşinci aşaması, yolsuzluklar, altıncı aşaması, ekonomik kriz ve yedinci aşaması ise ‘göçmenler/sığınmacılar/mülteciler/geçici koruma altında olanlar’ ile başlatılan süreçtir.

Yedinci aşamanın en temel özelliği, göçmenler olgusu ile ekonomik krizin iç içe geçmesinin yol açtığı “sosyal pozitif geribesleme” (olumsuzlukların olumsuzlukları tetikleyip beslemesi, yaygınlaştırması ile ortaya çıkan olumsuz durum) olgusudur.  Geçen yazıda, kadife darbelerin beyni ve finansörü George Soros’un Türkiye’deki göçle ilgili politikası merkeze konarak göçmenler sorunu değerlendirilmiş ve analiz yapılmıştır. Burada göçmenlerle ilgili temel kavramlar, temel yasalar ve kabul edilen uluslararası anlaşmalar ve bu anlaşmaların neden olduğu sorunlar ana hatları ile ele alınıp değerlendirilecektir.

Kavramsal Analiz

Göç kavramının semantik alanı içerisinde birçok kavram yer almaktadır. Göçün anlam alanı içerisinde yer alan bu kavramların, etkileşimi ve kanuni boyutu farklıdır. Göç tarih, coğrafya, hukuk, siyaset, kültür-medeniyet, din, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, iktisat, biyoloji ve askeri gibi çok farklı disiplinlerin etkileşim alanı içerisindedir. Bu nedenle göç olgusu, disiplinler arası bir konudur. Göç kavramı çok farklı disiplinlerin ilgi alanına girdiğinden dolayı üzerinde kesin mutabakat sağlanmış, tek bir evrensel tanımı bulunmamaktadır.  Türk Dil Kurumu’na göre göç, “ekonomik, toplumsal, siyasal sebepler ile bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhacerettir”. “Göç etmek ise oturduğu yerden başka bir yere gidip yerleşmek, göçmek” demektir.

Göç kavramı geniş bir yelpaze içermekte olup Uluslararası göç örgütü tarafından hazırlanmış bir Göç Terimleri Sözlüğü mevcuttur.[1] Bununla beraber göç ile ilgili tanımlamalarda bilim insanları/uzmanlar arasında hem ulusal hem de uluslararası düzlemde (Sedat Murat”[2], Yusuf Adıgüzel[3], İlhan Tekeli[4], Oğuzhan Türkoğlu[5], Süleyman Ekici, Gökhan Tuncel[6], Nurcan Özgür Baklacıoğlu[7], Uluslararası Göç Örgütü tarafından hazırlanan Göç Terimleri Sözlüğü[8], 2016 Türkiye Göç Raporu[9]) üzerinde mutabakat sağlanmış tek bir tanım bulunmamaktadır.[10]

Göç Terimleri Sözlüğü’nde göç aşağıdaki tanımlanmaktadır: Göç, uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde yer değiştirerek, süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir.” Buna, “mülteciler, yerinden edilmiş kişiler, yerinden çıkarılmış kişiler ve ekonomik göçmenler dâhildir.”[11] Söz konusu tanımlamalardaki ortak payda, insanların bir nedenle “mekânsal değişiklik yapması, yer değiştirmesidir”. Bu mekânsal değişikliğe etki eden faktörlere bağlı olay göç edenler ve göç etme eylemi farklı şekillerde isimlendirilmekte göç ile ilgili kavramların oluşturduğu semantik alan ortaya çıkmaktadır. Yer değiştirmenin şekli, sebebi, süreci, miktarı, mekânı, yolu, farklı isimlendirmeleri beraberinde getirirken, aynı zamanda farklı hukuksal boyutu da şekillendirmektedir. Tanımlarda farklı disiplinler, mekân/uzaklık, zaman, süre/kalıcılık, niyet/amaç, nedenler gözönüne alınmakta, tanımı yapanın ağırlık verdiği kavram, tanımın merkezine oturtulmaktadır. O sebeple göç tanımında evrensel bir mutabakat sağlanamamıştır. Literatürdeki tanımları ve bunlarda öne çıkarılan kavramları göz önüne alarak göçü şöyle tanımlayabiliriz:

Göç, tarih, coğrafya, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, ekolojik, demografik, askeri, dini, mezhebi ve etnik nedenlerle ortaya çıkan yaşam zorluğu, geçim zorluğu, hayatı bir tehdit ve tehlikenin varlığından dolayı insanların bulunduğu yerden başka bir yere(ülke sınırları içerisinde veya başka ülke topraklarına), daha iyi şartlarda çalışabilmek ve daha güvenli, kaliteli yaşam standartlarına ulaşmak amacıyla geçici veya kalıcı bir şekilde, ferdi ya da kitlesel olarak meydana gelen, büyük sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik nitel ve nicel etkilere neden olan bir yer değiştirme hareketidir.

Kişi ya da kişilerin, kendi ülkelerinde bir yerden bir başka yere, bölgeye gidip orada geçici ya da kalıcı olarak yaşamak amacıyla yer değiştirme eyleminde bulunuyorlarsa buna iç göç denir. Aynı amaçla düzenli yaşadıkları kendi ülkelerinden ayrılarak bir başka ülkeye geçici ya da kalıcı şekilde gidiyorlarsa buna da uluslararası göç denmektedir. Uluslararası göçte yaşanılan ‘kaynak/menşei ülkeden’ ayrılıp yeniden yaşanılmak istenen ‘hedef ülkeye’ giderken üçüncü bir ülkeden geçmek zorunda kalınıyorsa bu göçe de transit göç denmektedir. 

Uluslararası göç olgusu, belli bazı yasal mevzuat çerçevesinde icra edilmek zorundadır. Yasallık süreci göçle alakalı yeni birçok kavramın ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye’de göç üzerinde yapılan tartışmaları daha iyi anlamak ve anlamlandırmak için bu kavramlara vâkıf olmak gerekmektedir. Bu nedenle göçle ilgili bazı kavramlar aşağıda verilmiştir: Düzenli göç (orderly migration): Menşei ülkeden çıkışı ve ev sahibi ülkeye seyahati, transit geçişi ve girişi düzenleyen kanun ve yönetmeliklere uygun olarak insanların olağan ikamet yerinden yeni bir ikamet yerine gitmeleri. Düzensiz göç (irregular migration)/ Yasadışı göç (illegal migration): Gönderen, transit ve alıcı ülkelerin düzenleme normlarının dışında gerçekleşen hareketler. Hedef ülkeleri açısından, bir ülkeye yasadışı giriş yapmak veya bir ülkede yasadışı şekilde kalmak veya çalışmak anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, göçmen, belirli bir ülkeye girmek, orada ikamet etmek veya çalışmak için göç düzenlemeleri uyarınca gerekli olan izin veya belgelere sahip değildir. Gönderen ülke açısından ise, bir kişinin geçerli bir pasaportu veya seyahat belgesi olmadan uluslararası bir sınırı geçmesi veya ülkeden ayrılmak için idari koşulları yerine getirmemesi gibi durumlarda düzensizlik söz konusudur. Ancak, “yasadışı göç” terimini göçmen kaçakçılığı ve insan ticaretiyle kısıtlamak gibi bir eğilim söz konusudur. Dairesel Göç (circular migration): Dairesel göç, ülkeler arasında geçici ya da daha kalıcı şekilde gerçekleşen akışkan insan hareketi. Dairesel göç gönüllü olarak gerçekleştiği zaman ve hem menşei ülke hem hedef ülkenin işgücü ihtiyaçları ile ilişkilendirildiğinde ilgili herkes için yararlı olabilir.   İkincil göç (secondary migration): Ev sahibi ülkede, mültecinin aslen ikamet ettiği topluluktan ayrılması. Ülkeye göç (immigration): Yabancıların yerleşim amacıyla başka bir ülkeye gittikleri süreç. Ülkeden göç (emigration): Başka bir devlette yerleşmek amacıyla bir Devletten ayrılmak ya da çıkmak. Yardımlı göç (assisted migration): Yardımsız, kendiliğinden oluşan (spontane) göçe karşılık göçmenlerin devlet, devletler ya da uluslararası bir kuruluş yardımıyla gerçekleştirilen hareketi. Zorla göç (Forced migration): Doğal ya da insan yapımı nedenlerden dolayı içerisinde yaşama ve refaha yönelik tehditleri de içeren bir zorlama unsuru bulunan göç hareketini tanımlamak için kullanılan genel terim. Kolaylaştırılmış göç (facilitated migration): Seyahat etmeyi daha kolay ve uygun hâle getirerek meşru göçü desteklemek ve teşvik etmek. Toplu göç (exodus): Menşe ülke dışına (istisnai ve düzensiz) gruplar hâlinde hareket. Toplu göç çok sayıda kişinin katıldığı bir hareket ya da belirli bir zamanda toplumun bir kısmının hareket etmesi anlamına gelmektedir. Göç bölgesi (immigration zone): Devletlerin göç kanunlarının geçerli olduğu açık deniz alanları ve kara ülkesi (ayrıca “göç bölgesi” (migration zone) olarak anılmaktadır). Menşei Devlet (State of origin): İlgili kişinin vatandaşı olduğu Devlet. Menşei ülke (country of origin): Göç akınlarının (yasal ya da yasadışı) kaynağı durumundaki ülke. Gönderen ülke (sending country): İnsanların yurtdışına daimi veya geçici olarak yerleşmek üzere ayrıldıkları ülke. Kabul eden ülke (receiving country): Varış ülkesi veya üçüncü ülkeler. Geri dönüş durumunda ise menşe ülkeyi de ifade etmektedir. Hükümet, bakanlık veya meclis kararı doğrultusunda, yıllık olarak belirli sayıda mülteci ve göçmen almayı kabul eden ülke. Hedef ülke (country of destination): Göç akınları (yasal ya da yasadışı) için varılacak hedef konumundaki ülke. Transit ülke (country of transit): Göç akınlarının (yasal ya da yasadışı) içinden geçtiği ülke. Gönüllü Dönüş: Kişinin hür iradesine bağlı olarak menşe ülke, transit ülke veya üçüncü bir ülkeye destekli veya bağımsız dönüşüdür. Gönüllü Geri Dönüş: Herhangi bir nedenle göç etmiş kişilerin menşe ülkelerine tamamen kendi isteklerine dayalı olarak dönmeleri anlamına gelir.”[12]

Göçün nedenlerine, ortamına, mensuplarına, güzergâhına, biçimine ve tabi olunan yasal çerçeveye bağlı olarak göç eden insan unsuru değişik şekillerde isimlendirilmektedir: “Göçmen”, “mülteci”, “sığınmacı”, “geçici koruma altında olanlar”, “kaçaklar”, “sürülmüşler”, “ülke içerisinde yerinden edilmişler.” Bu kavramların kapsamlarını ve etkileştikleri diğer kavramları bilmeden yapılacak yorumlar, değerlendirmeler, yanlış anlaşılmalara sebep olmaktadır. Çünkü bu kavramlarla ilgili yasal süreçler genellikle birbirinden farklıdır. Göç edenler, hem ulusal hem de uluslararası yasal düzenlemelere tabidirler. Ülke yönetimleri yukarıda verilen göç tanımlarına bağlı olarak göçmenlere verilen isimlere göre yasaları uygulamak durumundadır. Slogancı ve tahrik edici söylemlerle yapılacak icraatlar, ülkenin başına dert açmaktan başka bir şey sağlamaz.

Göçmen kavramının evrensel ve uluslararası düzeyde kabul edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır. Türkçe sözlüklerde göçmen şöyle tanımlanmaktadır: Kendi ülkesinden ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir”. Uluslararası Mülteci Örgütü Göç Terimleri Sözlüğü’nde göçmen ve ilgili bazı kavramların tanımları aşağıda verilmektedir: Göçmen (migrant): Uluslararası düzeyde genel kabul gören bir göçmen tanımı bulunmamaktadır. Göçmen teriminin, “kişisel rahatlık” amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu terim, hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır. Göçmen statüsü (immigration status): Ev sahibi ülkenin göç kanunlarına göre bir göçmene verilen statü. Düzensiz göçmen (irregular migrant)/ Yasadışı göçmen (illegal migrant): Yasadışı giriş veya vizenin geçerlilik tarihinin sona ermesi yüzünden transit veya ev sahibi ülkede hukuki statüden yoksun kişi. Bu terim, bir ülkeye giriş kurallarını ihlal eden mülteciler ve ev sahibi ülkede kalma izni bulunmayan diğer kişiler için geçerlidir (ayrıca gizli/yasadışı/kayıtdışı göçmen veya düzensiz durumdaki göçmen olarak anılmaktadır). Ekonomik göçmen (economic migrant): Yaşam kalitesini iyileştirmek amacıyla kendi menşei ülkesinin dışına yerleşmek üzere mutat ikamet yerini terk eden kişi. Bu terim göçmenleri zulümden kaçan mültecilerden ayırt etmek için kullanılabilmekte ve aynı zamanda bir ülkeye yasal izni olmadan ve/veya bona fide (iyi niyetli) bir gerekçesi bulunmadan sığınma usullerini kullanarak girmeye teşebbüs eden kişilere atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Bu terim ayrıca, bir tarım sezonu süresince menşei ülkeleri dışında yaşayan kendilerine mevsimsel işçiler denen kişiler için de kullanılır.”[13]

Göçle ilgili anahtar kavramlardan biri de mülteci kavramı olup Göç Terimleri Sözlüğü’nde şöyle tanımlanmıştır: Mülteci: Kendi ülkesi dışında başka bir ülkeye sığınma amacıyla başvurmuş, başvurusu ilgili makamlarca kabul edilmiş kişilere denmektedir. Mültecilik hukuki bir statüdür. Dolayısıyla bir kişinin mülteci statüsü alabilmesi için öncelikle ilgili ülkeye iltica başvurusu yapması gerekmektedir. Yapılan bu iltica başvurusunun onaylanması durumunda mültecilik yasal durumu ortaya çıkmaktadır. Mülteci (tanınmış) (refugee (recognized): Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi
düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen veyahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahıstır.”[14]

Birleşmiş Milletler’in Mültecilerin Hukuki Durumuna ilişkin 1951 Cenevre Sözleşme hükümlerine göre ise mülteci şöyle tanımlanmaktadır:  Mülteci refugee (mandate):  Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahıstır.”[15]

“Şartlı Mülteci( Conditional Refugee): Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasî düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişidir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecilerin Türkiye’de kalmasına izin verilmektedir.”[16]

Mülteci statüsünün belirlenmesi (refugee status determination): İç hukuk ve devletler hukukuna göre bir kişinin mülteci olarak tanınıp tanınmamasına karar verilen (ve BMMYK ve/veya Devletler tarafından gerçekleştirilen) süreç. Transit hâlindeki mülteciler (refugees in transit): Başka bir yere yerleştirilmeleri şartıyla bir Devletin topraklarına geçici olarak giriş yapmalarına izin verilen mülteciler.”[17]

Göç olgusuyla ilgili hukuki statüsü farklı olan önemli kavramlardan biri de sığınma ve sığınmacı kavramıdır. Türkçe sözlüklerdeki anlamı aşağıda verilmiştir: “Sığınmak: 1- Tehlikeden korunmak için uygun bir yere girmek; 2- Tehlikeden korunmak için başka birinin himayesini istemek; 3- Çeşitli sebeplerle bir ülkeden kaçıp başka bir ülkeye gitmek, iltica etmek.  Sığınmacı/ sığınık: başka bir ülkeye veya yere sığınmış olan kişi ve yabancı bir ülkede iltica etmeden önce belirli bir süre kalan kimse”.[18] Göç Terimleri Sözlüğü’nde ise bu kavramlar şöyle tanımlanmıştır: “Sığınma (asylum): Bir Devletin geri göndermeme (non-refoulement) ilkesi ve uluslararası veya ulusal düzeyde tanıdığı mülteci haklarına dayalı olarak topraklarında verdiği bir koruma türü. Vatandaşı olduğu veya ikamet ettiği ülkede koruma sağlanamayan, bilhassa ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ya da siyasi görüşü nedeniyle zulüm görmekten korkan kişiye verilir. Sığınmacı (asylum seeker): Irk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağı düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından daha sonuçlanmamış kişidir.”[19]

Yukarıda tanımları verilen göçmen, sığınmacı, mülteci kavramlarının belli ortak paydaları olmakla beraber muhtevalarında önemli ince farklılıklar vardır. Göçmen kavramında ekonomik nedenler baskındır. Göçmen kavramı, ekonomik nedenlerle, daha iyi hayat şartlarını elde edebilmek için bireysel ya da ailece, herhangi bir dış baskı, tehdit zorlama olmadan gönüllü olarak kendi hür iradesiyle/iradeleri ile başka bir ülkeye veya bölgeye, bazen yasal bazen de yasa dışı bir şekilde göç edenler için kullanılmaktadır. Göçmenin bölgesinden ya da ülkesinden ayrılması ekonomik temelli olup bir baskı ve zulüm görmenin sonucu değildir.  Göçmeni mülteciden ayıran en önemli fark, göçmenin kendi ülkesinden tamamen ekonomik sebeplerden dolayı, daha iyi bir yaşam elde edebilmek için ayrılmasıdır.

Yukarıda göçmen, mülteci ve sığınmacı kavramlarına ilişkin yapılan tanımlamalar göz önüne alındığında uluslararası literatürde sığınmacı (asylum seeker) ve mülteci (refugee) kavramları arasında ciddi bir fark vardır. Mülteci, ilgili ülkeye iltica başvurusunda bulunmuş ve ilticası hukuki olarak olumlu sonuçlanmış kişidir. Mülteci ülke tarafından kabul edilmiş hukuki bir statü kazanarak o ülkede barınma, kalma hakkını elde etmiştir. Sığınmacı ise ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde mültecilik statüsü için başvurmuş fakat mültecilik statüsü hukuken henüz neticelendirilmemiş, ülkede kalma izni verilmemiş bir kişidir.  Olumsuz hukuki bir karar verilmesi durumunda sığınmacı durumundaki kişiler sığındığı ülkeyi terk etmek zorundadırlar; sınır dışı edilebilirler. O nedenle sığınma hakkı ile sığınmacı olmak, hukuki bir statüden ziyade fiili olarak bir barınma durumu olup mülteci statüsünü kazanmanın başlangıç aşamasıdır. 


Göç Türleri

     Göçler, gözönüne alınan farklı kriterlere göre sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırmada etkili faktörler/parametreler genel olarak şunlardır: Göçün amacı, göçün nedeni, göç mekânı-yakınlık uzaklık durumu, biçimi, sayısı, göçün yönü, göçün gerçekleştirilme şekli- tarzı. Göç; amacına göre “ekonomik göç”, “ekonomik olmayan göç”; göçün biçim ve sayısına göre “bireysel göç”, “kitlesel göç”; göçü etkileyen faktörler açısından “gönüllü” göç, gönülsüz göç”; göçün yerleşim yerleri bakımından “transit göç”, “yerleşik göç”; kalış süresi yönüyle göç, “geçici göç”, “kalıcı göç”; yasal statüleri boyutuyla göç, “yasal göç”(legal), yasal olmayan göç (illegal)/kaçak göç; göç eden kişilerin niteliği açısından göç, “vasıflı (beyin) göçü”, “vasıfsız göç”; yerleşim bölgesinin mahiyetine göre, “iç göç”(ülkesi içerisinde göç), “dış göç” (yabancı bir ülkeye göç) diye sınıflandırılmıştır.[20] Göç Terimleri Sözlüğü’nde iç göç şöyle tanımlanmıştır: “İç göç (internal migration): Yeni bir ikamete sahip olmak amacıyla veya yeni bir ikametle sonuçlanacak şekilde insanların ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine göç etmeleri. Bu göç, geçici veya daimî olabilir. İç göçmenler, menşei ülke içinde yer değiştirirler, ama yine menşei ülkede kalırlar.”[21] İç göç bir ülke içerisinde bir yerden bir başka yere değişik gerekçelerle yapılan göçlerdir: Kırsaldan şehirlere, kırsaldan kırsala, şehirden şehre, bir bölgeden başka bir bölgeye yapılan göçler. İç göçler zaman boyutu ile sürekli ve mevsimlik göç olarak sınıflandırılmaktadır.

Sürekli Göç: İnsanların yaşadıkları yerleri/ikametleri terk ederek yeni bir yere/ikamete daimi olarak yerleşmesidir. Mevsimlik göç, ülke içinde yaşadığı yeri, ekonomik amaçla, geçici olarak terk edip ülke içerisinde bir başka yerde çalışabilmek için yapılan göçlerdir.  Türkiye’de insanlar ekonomik nedenlerle, çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlayabilmek için, doğal afetler ve şehirlerdeki çekici faktörlerden dolayı kırsaldan şehirlere göç etmiştir ve de etmektedir.[22]

İç Göç: Uzun zamandır Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biridir. Köyler boşalmakta şehirler ise normal olmayan bir şekilde büyümektedir. Zamanında köylere iş ve hizmet götürememenin bir sonucu, Türkiye’de “gecekondu”, “gecekondulaşma” denilen bir sistem ortaya çıkmıştır. Devletin arazisi mafya tarafından işgal edilip parsellenip Anadolu’dan göç eden insanlara satılmış; belediye zabıtası haracını almış, vatandaş bir gecede ucube bir yapı yaparak içerisine girmek zorunda kalmıştır. Gecekondulaşma politikası ile köyler boşalmış, şehirler yaşanmaz hâle gelmiştir. Mafyanın uyguladığı gecekondu politikasının sonucu olarak bazı bölgelerde nüfus anormal artmıştır. Nüfus artışı beraberinde kanalizasyon altyapı, elektrik, su, yol gibi belediye hizmetlerinin aksamasına kültürel uyumsuzluklara, sosyolojik olarak çatışmalara neden olmuştur. Devlet kendi arazilerini niçin parselleyip mimarı projelerini çizip Anadolu’nun fakir halkına satmadı da bunu mafyaya bıraktı? Bu sorunun cevabı bugüne kadar hâlâ verilmemiştir.

Dış Göç: Bir ülkeden başka bir ülkeye, kalmak, çalışmak veyahut yerleşmek maksadıyla, ülke sınırları dışına yapılan bir göçtür. Dış göçün nedeni, savaş, doğal afet, dini, kültürel, ekonomik, siyasal, sosyal, eğitim gibi sebeplerdir. Bununla beraber “devletler arasında yapılan antlaşmalar sonucu gerçekleşen nüfus mübadeleleri de dış göç sayılmaktadır.” Dış göçler, bireysel, kitlesel ve zincirleme göç olarak tasnif
edilmektedir.

Zincirleme Göç: Aile akraba veya hane halkı tarafından verilen kararlar neticesinde oluşan göç türüdür. “Göçmen önceden göç eden kişilerle ilişki ağları geliştirerek hem olası riskleri azaltmakta hem de oluşabilecek maliyetler hakkında önceden bilgi sahibi olmaktadır.”[23]


Göç Nedenleri

Göçlerin çok değişik nedenleri olmakla beraber zaman içerisinde bu nedenler bazı ortak paydalar referans alınarak sınıflandırılmıştır. Bilim dünyasında kabul edilen göç nedenleri doğal, siyasi, ekonomik ve sosyal şeklinde sıralanabilir.[24] Doğal Nedenler: Deprem, heyelan, kuraklık, sel, volkanik patlamalar gibi insan iradesinin dışında doğada meydana gelen olaylar. Siyasi Nedenler: Siyasi olarak insanlara baskı uygulanması, insanların zülüm görmesi, yaşadığı ülkede kendini bir nedenle güvende hissetmemesi, ülkenin savaşta olması, ülkenin düşman tarafından işgal edilmesi ve nüfus mübadeleleri gibi nedenler. Ekonomik Nedenler: Ülkede ekonomik sıkıntıların artması ile birlikte işsizliğin artması, yaygınlaşması, geçinme zorluklarının ortaya çıkması, ekonomik olarak çocuklarının geleceğinin tehlikeye düşmesi gibi nedenler. Sosyal Nedenler: İnsanların yaşadıkları yerlerde sağlık ve eğitim hizmetlerinin iyi olmaması, bu konudaki ihtiyaçlarının gerektiği gibi karşılanmaması gibi nedenler.

 

Göç Eğilimleri ve İtme-Çekme Faktörleri

Yukarıda göç sebepleri göz önüne alarak göç eğilimleri değerlendirildiğinde göçlerin hangi bölgelerden, ülkelerden, ortamlardan hangi bölgelere, ülkelere ve ortamlara doğru gerçekleştiği, gerçekleşeceği rahatça görülebilir. Göçün başladığı, geçtiği ve bittiği yer göç eğilimlerinin yapısını ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda göç sisteminde ikili bir yapı vardır. Göçün başladığı yer ve göçün bittiği yer. Bu ikisini birbirine bağlayan göçün yönü, istikameti üçüncü etken olarak devreye girmektedir. Bu açıdan bakıldığında, “göçlerin yönünün, güneyden kuzeye, doğudan batıya, çevreden merkeze, sömürülen ülkelerden sömüren ülkelere, küçükten büyüğe, fakirden zengine, kırdan kente vb.” doğru olduğu görülmektedir.[25]

İster iç göç isterse dış göç olsun böyle bir eğilimin ortaya çıkış sebebi, “itme ve çekme faktörleri” ile açıklanmaktadır.[26]  İtme faktörü göçün kaynak noktası olan coğrafya ile ilgili, çekme faktörü ise göçün hedef noktası olan coğrafya ile ilgilidir. İtme faktörü, insanların yaşadıkları yerdeki işsizlik, düşük ücret, toprağın verimsizliği, eğitim ve sağlık imkânlarından yoksunluk, kıtlık, savaş şartları, çatışmalar, terör olayları, dini, kültürel, etnik ve siyasi baskıların dayanılamayacak tahammül edilemeyecek bir boyuta varmasını ifade eden etkenlerdir.  Çekme faktörü, yüksek ücret, ucuz ve verimli topraklar, kariyer olanakları, daha iyi bir sağlık ve eğitim imkânı, bireysel ve toplumsal huzur, can güvenliği, etnik, dini, kültürel ve siyasal özgürlük gibi etkenlerdir. İtme ve çekme faktörlerinin bileşke kuvveti, göç olgusunun çok karmaşık ve çok boyutlu olduğunu ortaya koyan bir yaklaşım tarzıdır.

Bugün teknolojinin ulaştığı boyut, internet, sosyal medya ortamı, uluslararası ulaşım imkânları itme ve çekme faktörlerini daha etkin hale getirerek ulusal ve uluslararası göçü teşvik etmekte, cazip hâle getirmektedir. Günümüz dünyasında itme ve çekme faktörlerinin etkisi ile ülkelerin etnik, kültürel, ekonomik, sosyolojik ve dini yapıları çeşitlenmekte ve renklenmektedir. Bu her iki toplumun sosyolojik, kültürel, dini, etnik, ekonomik yapısını ve eğitim sistemini etkileyecektir. Göç edenler göç ettikleri ülkelerin sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, dini, mezhebi yapılarından etkilenirlerken aynı zamanda göç ettikleri ülkelerin sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve dini ve mezhebi yapılarını da etkileyebilirler. Ayrıca göçmenlerin/mültecilerin/sığınmacıların/geçici koruma altında olanların sayısına, niteliğine bağlı olarak hem ulusal hem de uluslararası göç yasaları etkilenmektedir. O nedenle, sürekli olan bir göç olgusu, sürekli olarak gözlemlenip göçle ilgili yeni yasal düzenlemeler, yeni teşkilatlanmalar yapılması zorunludur.

Ayrıca farklı sosyo-kültürel, dinî ve etnik yapıların bir arada olmasının getireceği etkileşimleri, hibrit savaşların mantığını, felsefesini gözönüne alarak, göçmen toplulukların özel olarak analizini yaparak, göç olgusunu yeniden değerlendirmek ve gerekli tedbirleri almak gerekmektedir. O nedenle Türkiye’nin hibrit savaşlar dönemini göz önüne alarak 25-50-100 yıllık bir stratejik plan yapmasında fayda vardır. İtme ve çekme faktörlerinin etkisi ile meydana gelen göç eğilimleri, farklı şekillerde sınıflandırılmaktadır. Bununla beraber yaygın kabul gören sınıflandırma, göçün küreselleşmesi, hızlanması, farklılaşması, kadınlaşması ve siyasallaşması şeklindedir.[27]

Göçün Küreselleşmesi: Günümüz dünyasında göç, uluslararası bir boyut kazanmış olup her geçen gün etkisi artmaktadır. Göç alan ülkeler göçmenlerin sahip olduğu farklı dinî, mezhebi, sosyal, kültürel, ekonomik, demografik ve eğitim yapısından etkilenecektir. Göçmenler de aynı etkileşimi, yaşayacaklardır. 

Göçün Hızlanması: Bugün göç hareketleri dünyanın pek çok yerinde ciddi artış göstermektedir. Bu hareketlilik toplumsal yapıyı etkilediğinden dolayı devletlerin politikalarını, yasalarını da etkilemektedir. Değişen şartlara uyum sağlayabilmek, bugün ciddi bir sorun hâlini almaya başlamıştır. Küresel düzlemde gerekli tedbirler alınmaz, düzenlemeler yapılmaz, uygun göç politikaları geliştirilmez ise süreç çok kötü etkilenebilir. Gerekli tedbirler alınır ve düzenlemeler yapılırsa göç azaltılabilir.

 Göçün Farklılaşması: Geçmişte göç alan ülkeler ağırlıklı olarak işgücü göçü/misafir işçi göçü kapsamında göç alırken bugün bu süreç değişmiş; bunlara ilaveten göçmen, mülteci, sığınmacı adları ile göç almaktadırlar. Dolayısıyla göçün geçmişe nazaran mahiyeti değişmiştir.

Göçün Kadınlaşması: Geçmişteki göçlerde hâkim unsur erkeklerdi. Kadınlar, ailesel bazdaki bir göçte yer almaktaydı. Zaman içerisinde erkeklerin yanında kadınların sayısı artmaya başlamış; günümüzdeki göç süreçlerinde kadınların varlığı ve görünürlüğü, her coğrafyada ciddi bir şekilde artmış ve de artmaya devam etmektedir.  

Göçün Siyasallaşması: Sovyetler’in dağılması ve ABD’deki 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler operasyonundan sonra başlayan kadife darbeler süreci ve ardından gelen hibrit savaşlar dönemi, göç hareketlerine ayrı bir boyut kazandırmıştır. Göçmenler üzerinden hedef ülkelerde operasyonlar yapılmak, ekonomik olarak çökertilmek istenmekte, kargaşa ve kaos inşa edilmeye çalışılmaktadır. Uluslararası göç yasa ve politikaları, göç olgusunu etkilemekte ve de tetiklemektedir. Türkiye’de bugün oluşturulmak istenen kaosa bu açıdan yaklaşılmalıdır. Suriye’den başlayan göç akışına Soros’un müdahale etmesi ve AB ile Türkiye arasında yasal bir düzenleme yapılması bu yaklaşımın sonucu olup bugün Türkiye bunun bedelini ödemektedir.


Göçler Ülkesi Türkiye

     Türkiye coğrafyası, sahip olduğu jeopolitik, jeostratejik önemden dolayı tarih boyu yoğun savaşların ve göçlerin yaşandığı bir coğrafyadır. Bazen sığınılan ülke bazen de transit ülke, köprü ülke olmuştur. Milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmıştır. Bu göçlerin bir kısmı düzenli bir kısmı ise düzensiz göçtür. Bu coğrafyanın göçler açısından stratejik önemini görme ve tarihten ders çıkarıp geleceğe bakma bağlamında Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerindeki, ağırlığı ve özelliği olan bireysel ve kitlesel göçlerin kısa bir özetini vermekte fayda vardır.

 

Osmanlı Dönemi Göçleri

1492 yılında on binlerce Yahudi’nin İspanya’dan gemilerle kurtarılarak getirilmesi, 1672 Thököly Ayaklanması’nın ardından matbaacılığın öncüsü İbrahim Müteferrika ile itfaiyeciliğin öncüsü Kont Ödön Seçenyi’nin (Seçenyi Paşa) eşinin gelmesi, 1699 yılında Macar Kralı Thököly Imre ve eşinin iltica etmesi, 1709 yılında İsveç Kralı Şarl’ın beraberindeki yaklaşık 2 bin kişilik grupla birlikte sığınması, 1718 Pasarofça Antlaşması’nın ardından Macar Kralı II. Rakoczy Ferenc’in sığınması, 1830 Polonya İhtilali’nin liderlerinden bugünkü Polonezköy’ün kurucusu Prens Adam Czartorski’nin 1841 senesinde iltica etmesi, 1848 Macar Özgürlük savaşını kaybeden Prens Lajos Kossuth ve yaklaşık 3 bin Macar’la birlikte 1849’da gelmesi, 1858-1864 yılları arasında Rus kaynaklarına göre yaklaşık 493.000 Müslüman Kafkas nüfusun sığınması, 1864 senesinde ise Rus ordusundan kaçan yaklaşık 1 milyon Kafkas nüfusun Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kabul edilerek, Balkanlar’a ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmesi (Çerkez Sürgünü). 1917 Bolşevik İhtilali’nin ardından Vrangel’in yaklaşık 135 bin kişiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’ndan koruma talep etmesi.

 

Cumhuriyet Dönemi Göçleri

1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan 384 bin kişinin gelmesi, 1923-1945 yılları arasında Balkanlardan 800 bin kişinin gelmesi, 1933-1945 yılları arasında Almanya’dan 800 kişinin gelmesi, 1988 yılında Halepçe katliamından sonra Irak’tan 51 bin 542 kişinin gelmesi, 1989 yılında Bulgaristan’dan 345 bin kişinin gelmesi, 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’tan 467 bin 489 kişinin gelmesi, 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişinin gelmesi, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17 bin 746 kişinin gelmesi, 2001 yılında Makedonya’dan 10 bin 500 kişinin gelmesi, Nisan 2011- 31 Aralık 2020 döneminde 3 milyon 641 bin 370 kişinin gelmesi, 2022 yılı itibarıyla yaklaşık 1 milyon kaçak göçmen dikkat çekmektedir.[28]

Suriye’nin nüfusu 2011’de yaklaşık olarak 22,5 milyondu. İç savaşla beraber 2020 yılı itibarıyla toplam 13,5 milyon Suriyeli bulundukları mekânlardan göç etmek zorunda kalmışlardır. 13.5 milyon insanın 6,8 milyonu ülke dışına (dış göç), 6,7 milyon ise ülke içinde bir başka yere (iç göç) göç etmiştir. 2020 yılı itibariyle 6,7 milyon Suriyeli sığınmacı 126 farklı ülkede yaşamaktadır (Şekil 1).[29] Bu şekle göre Türkiye tarihin en büyük göç hadisesinde göçmenlere ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorunun boyutlarını görmesi açısından Şekil 1’in okuyucu tarafından özel olarak değerlendirilip yorumlanmalıdır.

 

Şekil 1: Suriyeli Sığınmacıların Bulundukları Ülkeler (6.6 Milyon/31 Aralık 2020)[30]

Türkiye’nin düzensiz göçmen sayılarında, özellikle, 2015 sonrasında çok ciddi artış yaşanmıştır. Tarihsel sürece bağlı olarak verilerde değişiklik vardır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 2015-2020 dönemine ilişkin verilerine göre 1 milyon 340 binin üzerinde düzensiz göçmen yakalanmıştır. Bunların çoğunluğu Afganistan, Pakistan ve Irak’tan gelenlerdir. Düzensiz göçmenlerin yaklaşık %70’i sınır ihlali yapanlardan, %30’u ise vize ihlali ya da Türkiye’den çıkış yapan Suriyelilerden oluşmaktadır.[31] İçişleri Bakanlığı’nın 15 Eylül 2021 tarihli Göç Kurulu toplantısında yapılan açıklamalarına göre 2016 yılından Eylül 2021’e kadar Türkiye’de yakalanan düzensiz göçmen sayısı 1 milyon 293 bin 662’dir. Yakalanan düzensiz göçmenlerin 470 bin ile Afganistan, 196 bini Pakistan vatandaşıdır. Yakalananlar içinde 195 bin yani %15’i mükerrerdir. Türkiye 2016-2021 arasında toplam 283 bin 790 yakalanan göçmeni kendi ülkelerine geri göndermiş, sınır dışı etmiştir. 2016 yılından itibaren ülke sınırlarında engellenen düzensiz göçmen sayısı 2 milyon 327 bindir.  Türkiye’de uluslararası koruma altındakilerin 170 bin Afganistan, 142 bin Irak, 39 bin İran, 5 bin 700 Somali ve 11 bin 700 diğer ülkelerden gelenler olmak üzere toplam 368 bin 400’dür.[32]

Yapılan yorum ve değerlendirmeleri, eleştirileri yukarıda ortaya konan fotoğrafa bakarak yapmak ve insafı elden bırakmamak gerekmektedir. Bu, yapılan hataları, ihmalleri söylememize, dillendirmemize mâni değildir. Yol gösterici olmak, adil olmak olmazsa olmazdır.


Göç ile İlgili Yasal Mevzuat

Mülteciler/sığınmacılar/göçmenlerle ilgili yasal mevzuatın bir ulusal bir de uluslararası boyutu vardır. Uluslararası hukuk, özellikle de AB hukuku, ulusal hukukları etkilemek ve şekillendirmek istemektedir. Uluslararası düzlemde mülteci hukukunun en önemli dayanağı, 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. Maddesidir: “Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.” Meseleyle ilgili uluslararası hukuk metni 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve bunu tamamlayan Mültecilerin Hukuk Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü’dür. 2014 itibari ile 1951 Sözleşmesi’ne 144, 1967 Protokolü’ne ise 145 devlet taraf olmuştur.[33]  2016 sonrasında BM öncülüğünde, “Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat” metni hazırlanmıştır.

Türkiye, mülteci hukuku konusunda Cenevre Sözleşmesi’ni 24 Ağustos 1951 tarihinde “içinde bulunduğu istikrarsız bölgeden kaynaklanan potansiyel riskleri azaltmak için” “coğrafi kısıtlama” şartı getirerek imzalamıştır.  Türkiye hâlen coğrafi” kısıtlama şartını kullanmakta ve sadece Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde ortaya çıkan durumlardan dolayı Türkiye’ye gelenleri, “mülteci” kabul etmektedir. Ancak pratikte bu kısıtlama, Türkiye’yi sığınmacı akınlarından koruyamamaktadır.  Bugün 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf ülkeler arasında, coğrafi kısıtlamayı, Türkiye, Kongo, Madagaskar, Monako uygulamaktadır. Türkiye’nin uluslararası koruma (sığınma) ve mülteciler konusundaki ilk önemli iç yasal düzenlemesi, 1994’te “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”tir. Bu yönetmelik uluslararası hukuk açısından sıkıntılara neden olmuş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşınan davalarda Türkiye mahkûm edilmiştir. Bu nedenle bu yönetmelik, 2006 yılında yeniden düzenlenmiştir.

2001’de hazırlanan Türkiye’nin “Ulusal Programında” ve AB’nin “Katılım Ortaklığı Belgeleri”nde, Schengen Antlaşması’nın tam olarak uygulanmasına, düzensiz göç ile mücadele ve entegre sınır yönetimi konularına özel bir yer verilmiştir. AB tarafından 2001’de kabul edilen ve “özel olarak geçici koruma statüsünü” tanımlayan “AB Konseyi Direktifi” Türkiye tarafından benimsenmiştir.  2005 yılında “İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı” Türkiye tarafından yayımlanarak AB yasaları İltica ve Göç konusunda ana referans kaynak hâline getirilmiştir. “Avrupa Birliği’ne katılım doğrultusunda yaşanan gelişmeler sürecinde ve Avrupa Birliği ile Üye Devletlerin mevzuat yükümlülüğüne cevaben, Türk Hükûmeti 2001 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’ni imzalamış ve 19 Mayıs 2003 tarihinde bu belgeyi revize ederek bu doğrultuda Avrupa Birliği mevzuatının benimsenmesi için Ulusal bir Program takip etmektedir (...) Göç ve iltica alanında AB’nin Adalet ve İçişleri alanındaki müktesebata (mevzuata) uyum sağlayabilmek amacı ile, Türkiye sınır kontrolü, göç ve ilticadan sorumlu farklı devlet birimlerini bir araya getirdiği özel bir görev gücü oluşturmuştur. Türkiye, genel bir strateji geliştirebilme amacı ile bu alanlarda üç çalışma grubu (sınırlar, göç ve iltica) kurmuştur.”[34]

 

6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)

Türkiye’de göç yönetimi konusunda, 11 Nisan 2013 tarih ve 28615 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ile “ilk defa kapsamlı bir yasal düzenleme” gerçekleştirmiş ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü (GİGM) kurarak faaliyete geçirmiştir (11 Nisan 2014).[35]

6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ile “mülteci”, “şartlı mülteci”, “ikincil koruma”, “geçici koruma” kavramları özel olarak tanımlanarak ulusal hukuk içerisinde uluslararası hukuk kapsamında yer almıştır. “Mülteci: Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir.” (YUKK-Md.61)

Şartlı Mülteci: Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.” (YUKK-Md.62)

İkincil Koruma: Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, vb.) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.” (YUKK-Md.63)

 “Geçici Koruma:(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir. (2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” (YUKK-Md. 91)

6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ve 6883 sayılı Geçici Koruma Yönetmeliği’ne ilişkin uygulamanın farklı boyutları, Şekil 2’de gösterilmektedir.

 

Şekil 2: Ulusal Hukuka Göre Uluslararası Koruma Düzenlemesi, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (6458/4 Nisan 2013) ve Geçici Koruma Yönetmeliği (6883/22 Ekim 2014)[36]

 

Göç konusunda gelen yabancı unsurların (göçmen /sığınmacı/geçici koruma altında olanlar) geldikleri ülkelere geri gönderilmesi durumu en ciddi ve sıkıntılı bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. O nedenle “geri göndermeme” ilkesi, ulusal ve uluslararası yasalarda açık bir şekilde tanımlanmış ve garanti altına almıştır. Türkiye’nin taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 33. Maddesinde “geri göndermeme ilkesi” şöyle tanımlanmaktadır: “Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade (refouler) etmeyecektir.” (Md. 33)

Diğer taraftan Türkiye’nin taraf olduğu 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’de de “geri göndermeme ilkesi” yer almaktadır: “Hiçbir taraf devlet bir şahsı, işkenceye tabi tutulacağı tehlikesinde olduğuna dair esaslı sebeplerin bulunduğu kanaatini uyandıran başka devlete geri göndermeyecek, sınır dışı etmeyecek veya iade etmeyecektir.” (Madde 3/1)

6458 Sayılı Kanun’da “geri göndermeme” ilkesinin, kapsam alanı daha genişletilmiş ve daha da bağlayıcı hâle getirilmiştir.  Geri Göndermeme (non-refoulement) İlkesi: Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.(Md. 4). 6458 Sayılı Kanun 4. Maddesinde dikkat çeken en önemli husus, maddede mülteci, şartı mülteci, sığınmacı, uluslararası koruma ve geçici koruma gibi statü sahiplerine yer vermemesidir. Bunun yerine geri gönderileceği ülkesinde, işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacak herhangi birinden, tüm yabancılardan bahsetmesi; onu koruma altına almasıdır. Dolayısıyla bu yasa yürürlükte kaldığı sürece Suriyeli göçmenleri bir gecede, bir haftada, bir ayda hatta bir yılda rızaları olmadıkça, gönüllü olarak geri dönmeyi benimsemedikçe, istemedikçe Suriye’ye göndermek mümkün değildir.

6458 Sayılı Kanun’un 91. maddesi ile tanımlanan “Geçici Koruma”nın içeriğinin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenmesi istenmektedir. Söz konusu Geçici Koruma Yönetmeliği, 22 Ekim 2014’te Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[37]  Türkiye,  9 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçtikten sonra hem 6458 Sayılı Kanun’da hem de Geçici Koruma Yönetmeliği’nde bazı teknik değişiklikler yapılmıştır.  Yönetmeliğin 6. Maddesinde “geri gönderme yasağı”, Türkiye’nin taraf olduğu 1951 Sözleşmesi (M.33) ve AİHM (Md.3) ve YUKK 4. Maddelerine uygun olarak düzenlenmiştir.  6458 Sayılı Kanun’a ve Geçici Koruma Yönetmeliği’ne göre “hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemeyecektir”. Aynı yönetmeliğin 11 ve 12. maddeleri geçici koruma uygulamasının sona erdirilmesi” ile ilgili hükümleri içermektedir:  MADDE 11- (1) Bakanlık, geçici korumanın sona erdirilmesi için Cumhurbaşkanına teklifte bulunabilir. Geçici koruma, Cumhurbaşkanı kararıyla sonlandırılır.
(2) Cumhurbaşkanı, sonlandırma kararıyla birlikte; a) Geçici korumayı tamamen durdurarak geçici korunanların ülkelerine dönmesine, b) Geçici korunanlara, koşullarını taşıdıkları statünün toplu olarak verilmesine ya da uluslararası koruma başvurusunda bulunanların başvurularının bireysel olarak değerlendirilmesine, c) Geçici korunanların, Kanun kapsamında belirlenecek koşullarda Türkiye’de kalmalarına izin verilmesine, karar verebilir.
MADDE 12: Geçici korunanların; a) Kendi isteğiyle Türkiye’den ayrılması, b) Üçüncü bir ülkenin korumasından faydalanması, c) Üçüncü bir ülkeye insani nedenler veya yeniden yerleştirme kapsamında kabul edilmesi ya da üçüncü bir ülkeye çıkış yapması,
ç) Ölmesi, d) Kanunda yer alan diğer yasal kalış türlerinden biri ile kalış hakkı kazanması, e) Türk vatandaşlığını kazanması, hâllerinde geçici koruma bireysel olarak sona erer.

2019’da Geçici Koruma Yönetmeliği’nin 3. Fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenerek “bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin” geçici koruması kaldırılmıştır: “(3) Mazeretsiz olarak bildirim yükümlülüğünü üç defa üst üste yerine getirmeyenlerin geçici korumaları Valilik tarafından iptal edilir. Bu maddenin uygulanmasında 13’üncü madde hükümleri uygulanır.”

Türkiye’deki göç ile ilgili yapılan tüm yasal ve idari düzenlemelerde Suriyeliler, iki nedenden dolayı mülteci olarak kabul edilmemektedir: 1.Suriyeliler Avrupalı değil. 2. Kitlesel bir hareket söz konusudur.  Suriye’den kitlesel göç başladığında devlet ve siyasetçiler Suriyeli göçmenleri, uluslararası hukuktaki mülteci kavramının sahip olduğu hakları göz önüne alarak mülteci diye vasıflandırmaktan özellikle kaçınmışlardır.[38] 2014’te hazırlanan yönetmelikten önce Suriyeliler için “Suriye uyruklu yabancılar”, “Türkiye’ye toplu sığınma amacıyla gelen Suriyeliler” vb. bir terminoloji kullanılmıştır. 6458 Sayılı Kanun’un 91. Maddesi’nde istinaden 13 Ekim 2014’te Geçici Koruma Yönetmeliği çıkartılmış ve yönetmelikte Türkiye’deki Suriyelilerin statüsü, yönetmeliğin geçici 1.Maddesinde belirlenmiştir:  “28/4/2011 tarihinden itibaren Suriye Arap Cumhuriyeti’nde meydana gelen olaylar sebebiyle geçici koruma amacıyla Suriye Arap Cumhuriyeti’nden kitlesel veya bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları ile vatansızlar ve mülteciler, uluslararası koruma başvurusunda bulunmuş olsalar dahi geçici koruma altına alınırlar. Geçici korumanın uygulandığı süre içinde, bireysel uluslararası koruma başvuruları işleme konulmaz.”

 

“Geri Kabul Anlaşması”

Türkiye’de göçle ilgili yapılan önemli yasal düzenlemelerden biri de Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Antlaşma’dır.Geri kabul antlaşması” diye anılan bu antlaşma AB tarafından Türkiye’ye 4 Mart 2003 tarihinde önerilmiştir. Taslak metin 2005-2006 yıllarında dört tur müzakere edilmiş, 2009 ve 2010 yıllarında teknik düzeyde görüşülmüş ve taraflarca 21 Haziran 2012 tarihinde paraflanmış, 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanmış ve antlaşma 1 Ekim 2014 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir.[39] Antlaşmanın 3. Maddesi “Türkiye’nin kendi vatandaşlarını geri kabul yükümlülüğü” ile ilgili iken; 4. Madde “üçüncü ülke vatandaşlarının ve vatansız kişilerin geri kabulü ile ilgilidir.

Türkiye’nin geri kabul anlaşmasını imzalamasındaki ağırlık noktası, “Avrupa’da bulunan Türk vatandaşlarının Türkiye-AB ortaklık ilişkisi çerçevesinde gerek antlaşmalarla gerek mahkeme içtihatları ile elde ettikleri kazanımların kaybedilmesini” engellemekti.[40]  Antlaşmanın 4. Maddesi: “Türkiye bir Üye Devletin başvurusu üzerine, Talep eden üye devletin ülkesine girme, ülkesinde bulunma veya ikamet etmeye ilişkin yürürlükte olan koşulları sağlamayan veya artık sağlayamayan tüm üçüncü ülke vatandaşlarını veya vatansız kişileri, 10. Madde uyarınca söz konusu kişilerin aşağıda belirtilen durumların kanıtlanması şartıyla söz konusu üye devlet tarafından bu anlaşmada öngörülen işlemler dışında başka herhangi bir işlemin yerine getirilmesine gerek kalmaksızın geri kabul edecektir:
       a) Geri kabul başvurusunu ibrazı esnasında Türkiye topraklarından bir Üye
Devletin topraklarına doğrudan giriş için Türkiye tarafından düzenlenmiş geçerli bir vizeye sahip ise,

b) Türkiye tarafından düzenlenmiş bir ikamet iznine sahip ise veya
      c) Türkiye topraklarında kaldıktan veya transit geçiş yaptıktan sonra Üye
Devletlerin ülkesine yasadışı ve doğrudan giriş yapmış ise.

Türkiye, geri kabul antlaşmasının 4. Maddesi kapsamında bugün yaklaşık 4 milyon Suriyeliyi topraklarında barındırmaktadır. Bu barındırmanın Türkiye’ye ekonomik maliyetinin bir kısmının karşılanacağı AB tarafından taahhüt edilmiştir: “Avrupa Komisyonu 29 Kasım 2015’te düzenlenen Türkiye-AB Zirvesinde, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için 3 milyar avro tutarında bir fon oluşturacağını taahhüt etmiş ve ardından 18 Mart 2016 tarihinde yapılan ikinci zirvede ise bu fonun tükenmesi durumunda ek 3 milyar Euro daha sağlayacağını açıklamıştı. 3+3 milyar Euro planlanan fonun tamamı (6 milyar Euro) projelere bağlanmış olup 4,3 milyar Euro’luk kısmı Türkiye’ye ödenmiştir.”[41] Bu para, yaklaşık 4 milyon civarındaki bir göçmenin masraflarının ne kadarını karşılar bilemiyoruz. Türkiye’nin bu konu ile ilgili özel bir açıklama yapmasında fayda vardır.  Türkiye, geri kabul antlaşmasını imzaladığındaki göçmen sayısı ile bugünkü göçmen sayısını mukayese etmeli; AB’ye geri kabul anlaşması ile ilgili yeni bir tavır belirlemelidir.


“18 Mart Mutabakatı”

Türkiye’nin geri kabul ile ilgili yaptığı ve pek seslendirilmeyen bir antlaşma da 18 Mart 2016 tarihli mutabakattır. Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 2001 tarihli Geri Kabul Protokolü’ne ve 2015 tarihli Ortak Eylem Planı’na dayanmaktadır. Mutabakat kapsamında geri göndermelerin hızlandırılmış prosedürle yerine getirilmesini öngören tarafların üzerinde anlaştığı maddelerden Yunanistan’la ilgili olanlar şöyledir:

·  20 Mart 2016 tarihi itibarıyla Türkiye'den Yunan adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenler Türkiye'ye iade edilecektir… Sığınma başvurusunda bulunmayan veya başvuruları, …AB Sığınma Prosedürleri Direktifi uyarınca dayanaktan yoksun ya da kabul edilemez bulunanlar, Türkiye'ye iade edilecektir (Madde 1).

·  Korumaya muhtaç gruplara yönelik BM Kriterleri dikkate alınmak suretiyle, Yunan adalarından Türkiye‘ye iade edilen her bir Suriyeli için Türkiye‘den bir Suriyeli AB‘ye yerleştirilecektir… Daha önce düzensiz bir şekilde AB‘ye girmemiş ya da girmeye teşebbüs etmemiş göçmenlere öncelik verilecektir (Madde2).

· AB ve AB'ye üye devletler, özellikle Türkiye sınırına yakın belirli alanlarda Suriye içindeki insani koşulların iyileştirilmesine yönelik olarak yerel nüfusun ve mültecilerin daha güvenli olacak alanlarda yaşamasını sağlamak üzere Türkiye ile her türlü ortak çabayı gösterecektir (Madde 9).[42]

 

Sonuç: Kendi Kültür Medeniyet Kodlarına Göre Yasalarını Yapmayan, Hukukunu Düzenlemeyen Bir Türkiye Olmak

Türkiye’nin jeostratetik, jeopolitik, jeoekonomik konumu tarih boyu ülke coğrafyasını önemli kılmıştır. Türkiye farklı kültürlerin farklı inançların buluştuğu ve çatıştığı bir coğrafyadır. Tarihsel süreçte dünya hâkimiyet mücadelesi veren bütün imparatorluklar Anadolu coğrafyasını elde etmek istemiştir. Anadolu’nun çok farklı imparatorluklar arasında el değiştiren bir coğrafya olması bundandır. Bu, Anadolu coğrafyasının sürekli bir mücadele alanı olmasına ve çok farklı göç türlerinin bu coğrafyada iç içe olmasına yol açmıştır. Türkiye’nin, iç göç, transit göç, dış göçlerin vuku bulduğu ve iç içe geçtiği bir coğrafya olduğunu unutmamak gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihî boyunca ardı arkası kesilmeyen iç göç ve bunun yol açtığı sosyolojik, psikolojik ekonomik kültürel sorunlarla ilgili acı bir tecrübesi vardır. Bu ülkeyi yöneten siyasetçiler ile sivil ve askerî bürokrasinin, göç ve savaş konularında oldukça iyi bir tarihî birikime sahip olduklarını, olmak zorunda olduklarını düşünüyoruz. Bu büyük tarihî birikim ve tecrübeye rağmen zamanında Türkiye’nin ne iç göç ne transit göç ne de dış göçle ilgili gerekli, tutarlı, yasal bir düzenlemesinin olmadığını görmek gerçekten üzücüdür. Türkiye’nin göçlerle ilgili yasal öngörülerini 25-50-100 yıllık stratejilerin içerisine oturtmaması, anlık, günlük kararlar alması, AB’ye bağımlı hareket etmesi, gerçekte çok üzücüdür.  Böyle bir değerlendirme yapmamızın nedeni T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İşler Genel Müdürlüğü’nün “Göç Hukukumuzdaki Gelişmeler Bölümünde, yer alan şu ifadelerdir:

 “…5543 sayılı İskân Kanunu (2006) göçmen, serbest göçmen, iskânlı göçmen, münferit göçmen ve toplu göçmen gibi çeşitli göçmen türlerini tanımlamış ise de soydaş odaklı düzenlemelerle sınırlı bir yapı öngörmektedir. Dolayısıyla bahsi geçen göçmen tanımındaki sınırlayıcı yaklaşım, günümüz koşullarında düzenli, düzensiz göç ve uluslararası koruma alanlarını içeren göç kavramından uzak kalmıştı (…)

Bu düzenlemelerin yanı sıra farklı kanunlarda kısmen ve dağınık olarak düzenlenmiş göç alanına ilişkin hükümlere yer verildiği görülmekte ise de bu alanda hissedilen kanun düzeyindeki mevzuat eksikliği çoğunlukla idari düzenlemelerle giderilmeye çalışılmıştır.

(…) Bu çalışmaların sonucunda, Türkiye’de bütüncül bakış açısına sahip bir göç yönetimi yapısı kurulmasının temelini oluşturan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu) kabul edilmiştir

(…) Anayasamızın 16’ncı maddesi uyarınca yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlandırılması gerektiği ilkesidir. Yabancılar ve uluslararası koruma alanını her yönüyle düzenleyen kapsamlı bir kanunun olmayışı gerek anayasal gerek uluslararası yükümlülüklerimizin tam olarak yerine getirilmesini güçleştirmiştir. Bu durum, ihtiyaç duyulan alanlardaki boşlukların idari düzenlemeler yoluyla giderilmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca Kanun düzeyinde kapsamlı bir düzenlememizin olmayışı, özellikle sınır dışı ve idari gözetim işlemleriyle uluslararası koruma (iltica) konularında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarındaki artış, kapsamlı mevzuat çalışmalarını zorunlu hâle getirmiştir.

(…) “2003 tarihli Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” doğrultusunda hazırlanan “İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı” (İltica ve Göç Eylem Planı) Başbakanlık tarafından 25 Mart 2005 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu plan uyarınca, göç alanına ilişkin AB müktesebatına uygun yasal düzenleme çalışmaları yapılması yasanın hazırlanmasında başlıca müessirdir.”[43]

Türkiye’de yapılan bir yasanın AB yasalarını merkezine alarak hazırlanması, anlamlıdır ve de düşündürücüdür. Türkiye’de yasaları kendi kültür ve medeniyet kodlarına göre yapabilecek insan potansiyeli vardır. Başkalarının tecrübelerinden yararlanmak ile başkalarının hukukunu alıp uygulamak aynı şey değildir. Bunun en güzel örneği 2011 İstanbul Sözleşmesi’dir. Sözleşme uygulamalarının neden olduğu felaket gözönüne alınarak bizzat kabul edenler tarafından iptal edilmiştir. Fakat İstanbul Sözleşmesi’ni referans alarak hazırlanan 6284, 5237 ve 4721 sayılı yasalar hâlâ yürürlüktedir ve de aileyi tahrip etmeye devam etmektedir.  AB’nin onay ve desteği ile çıkarılmış tüm göçle ilgili yasalarda aynı tehlikenin var olduğunu görmek, öncelikle Türkiye’yi yönetenlerin sonra da Türkiye’de yaşayan herkesin görevidir.

Türkiye ‘Arap Baharı’ adı verilen hareketin mahiyetini zamanında görememiştir. Suriye’de meydana gelen göç olgusunun teşvik ve tahrik edilmesi ve göçmenlerin AB ile imzalanan “geri kabul yasaları” kapsamında Türkiye’de tutulması, kadife darbeler ve hibrit savaş stratejileri kapsamında yeniden değerlendirilmeli ve acil tedbirler alınmalıdır.

Göçmen olgusunu “ensar-muhacir” denkleminde değerlendirirken, göçmenler topluluğunun homojen bir yapıda olmadığını, içlerine yerleşen yerleştirilen, Suriye, İran, Mısır, İsrail, Fransız, Alman, Rus ve ABD ajanlarının, istihbaratçılarının ajan provokatörlerinin var olduğunu Türkiye gözönüne almak ve buna göre tedbir almak, strateji belirlemek zorundadır. Son zamanlarda göçmenler üzerinden oluşturulmaya çalışılan gerilim bu açıdan ele alınmalıdır. Kadife darbeler için yeni gayrimemnun kitle göçmenler üzerinden inşa edilmeye çalışılmakta, yeni fay hatları inşa edilmekte, var olan fay hatları da enerji ile yüklenmekte, doldurulmaktadır. 

Göç ve göçmen/mülteci/sığınmacı/geçici koruma altında olanlar konusunda yapılan yorum ve değerlendirmelerde, eleştirilerde adil ve insaflı olmak gerekmektedir. Bu, yapılan hataları, ihmalleri söylememize, dillendirmemize mâni değildir. Sorunları kangrenleştirmek amaç olmamalıdır. Yol gösterici olmak, adil olmak olmazsa olmazdır. Türkiye’yi yönetenlerin de lehte ve aleyhte her türlü fikri masaya yatırıp analiz etmesi ve ona göre bir yol haritası ortaya koyması gerekmektedir. Farklı fikir söyleyenlerin fikirlerinden yararlanmak Türkiye’yi yönetenlerin hem görevi hem de sorumluluğudur. Farklı fikir söyleyip yol göstermeye çalışanlara hakaret etmek, onları ihanetle suçlamak hem doğru hem de adil değildir. Yoksa Türkiye’nin ödeyeceği bedel çok ağır olabilir.



[2] Sedat Murat, ‘‘Doğum Yerlerine Göre İstanbul Nüfusu ve İç Göçler’’, Sosyal Siyaset Konferansları Prof. Dr. Hasan Başaran’a Armağan Özel Sayısı, 2007, s. 93- 94.

[3] Yusuf Adıgüzel, Göç Sosyolojisi, Nobel Yayıncılık, Ankara, 2020,s. 3.

[4] İlhan Tekeli, Göç ve Ötesi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2020,  s.11.

[5] Oğuzhan Türkoğlu,  “Mülteciler ve Ulusal/Uluslararası Güvenlik”, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2011, cilt: 30, sayı: 2, s. 101-118.

[6] Süleyman Ekici & Gökhan Tuncel, “İnsan ve Göç” Birey ve Toplum, 2015, cilt: 5, sayı: 9, s.9-22.

[7]Nurcan Özgür Baklacıoğlu, Dış Politika ve Göç, Yugoslavya’dan Türkiye’ye Göçlerde Arnavutlar (1920-1990), Derin Yayınları, İstanbul, 2010, s. 7.

[9] T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2016 Türkiye Göç Raporu, Ankara, 2017.

[10] Veysel Güneş, İnsan Hakları Bağlamında Göç ve Mülteciler, Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2019.

[15] Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme, 1951, madde 1A(2).

[18] Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçe Sözlük, Ankara, 2005. D. Mehmet Doğan, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul.

[20] Veysel Güneş, age., s. 5-9; 30-32 ; 37-44; 46-50; 68-71.

[22] Veysel Güneş, age., s. 5-9; 30-32 ; 37-44; 46-50; 68-71.

[23] Nurcan Özgür Baklacıoğlu, age.

[24] M. Murat Erdoğan, “Suriyelilerle Uyum İçerisinde Yaşamanın Çerçevesi, Suriyeliler Barometresi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi, Eğiten Kitap Yayıncılık, 2021.Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25.

[25]Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25.

[26] Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25.

[27] Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25. Veysel Güneş, age., s. 5-9; 30-32; 37-44; 46-50; 68-71. Ayşula Kurt, Küreselleşme Kapsamında Göç ve Emeğin Feminizasyonu (Kadınsılaşması): Trabzon Hizmet Sektöründe Yabancı Göçmen Kadın Emeği, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 2014, s. 26-45.

[28] T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, age., s. 9-11.E

[29] M. Murat Erdoğan, age.

[30] M. Murat Erdoğan, age.

[33] M. Murat Erdoğan, age.

[34] M. Murat Erdoğan, age.

[36] M. Murat Erdoğan, age.

[38] M. Murat Erdoğan, age.

[39] Kerem Batır, “Avrupa Birliği‘nin Geri Kabul Anlaşmaları: Türkiye ile AB Arasında İmzalanan Geri Kabul Anlaşması Çerçevesinde Hukuki Bir Değerlendirme”, Yönetim Bilimleri Dergisi, 2017, cilt: 15, sayı: 30, s. 585-604.

[42] https://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/7_mart_2016_ab_devlet_ve_hukumet_baskanlari_tarafindan_ya pilan_aciklama_.pdf Sümeyye Saadet Ildır, age., 110-120. Nuray Ekşi, “18 Mart 2016 Tarihli AB-Türkiye Zirvesi Bildirisinin Hukuki Niteliği”, İktisat ve Sosyal Bilimlerde Güncel Araştırmalar, s.52.

[43] T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, age., 12-15. ES:

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...