1 Aralık 2020 Salı

Kur’ân’daki Şiddet Kavramları Açısından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi-2: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJESİ VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, İBLİS’İN İNSANLARI SAPTIRMAK İÇİN YAPTIĞI YEMİNİN 21. YÜZYILDAKİ İFADESİDİR


(Umran Dergisi Aralık 2020 Yazısıdır)

 1.Giriş

       Şiddet ile ilgili gerek yapılan tanımlamalar ve gerekse bilimsel/felsefi yaklaşımlar göz önüne alındığında şiddet kavramının temel unsurları/ortak paydası “fail”, “mağdur”, “güç”, “kuvvet”, “enerji”, “ihlal”, “olumsuzlama”, “saldırganlık”, “ötekileştirme”, “cezalandırma”, “ödüllendirme”, “özgürlük”, “muhteva” “izafilik”, “ıslah”, “inşa”, “rıza” ve “niyet” şeklinde özetlenebilir.[1]

Kuvvet/güç/enerjinin kullanımı “niyete”, “ıslaha”, “inşaya” ve “olumlama-olumsuzlama” eksenlerine bağlı olarak anlam kazanmaktadır. Bir güç, kuvvet, enerji kullanımı ve olumsuzlama, yapıldığı yere, zamana, kimin yaptığına ve neden yaptığına bağlı şekilde şiddet veya dışında değerlendirilmelidir.

Kötü niyetli, ıslah edici/düzeltici olmayan güç kullanımı, varlığın, düzenin yozlaşmasına sebebiyet verirken; ıslaha dayalı güç kullanımı, düzeni ve varlığı korur. Dolayısıyla güç, kuvvet ve enerji kullanımı, niyete ve olumlu-olumsuzluğa, ıslah ve inşa amaçlı olup olmamasına bağlı olarak şiddetin kapsam alanına girer.

Şiddet-özgürlük-rıza-niyet-değer/ahlak/kimlik arasındaki denklem, lineer değildir. Bileşenleri arasında çok karmaşık bir ilişki söz konusudur. Bu nonlineer, karmaşık ilişki, âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından peygamberleri aracılığıyla açıklığa kavuşturulmuş ve bir çerçeve ortaya konmuştur.

Kur’ân’da şiddet muhtevalı kavramlar oldukça fazladır ve anlam alanlarının bir kısmı birbiri ile örtüşmekle beraber, genelde şiddetin farklı boyutlarına, bileşenlerine, uygulama alanlarına, faillere, mağdurlara, sonuçlarına ve sembol tiplerine dikkat çekilmektedir.

Geçen yazıda, “eş-Şiddet”, “ez-Zulm”, “el-Fesâd”, “el-Usuvvu”, “el-‘Isiyyu”, “el Qast”, el-Qâsıt”, “et-Tuğyân”, kavramlarının analizi yapıldıktan sonra bu kavramlar çerçevesinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi ele alınıp değerlendirilmiştir.

Bu yazıda şiddet, el-‘Utuvv, eş-Şatatu, er-Rehaqu, el-Hatmu, et-Tebru, et-Tetbîru, el-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, el-İğvâ, et-Temniyetu, el-Îrhâb, et-Teşrîd ve el-İshân kavramları kapsamında ele alınıp Toplumsal Eşitliği Projesi Cinsiyet ve İstanbul Sözleşmesi ele alınıp değerlendirilecektir.

Bu yazıda inceleyeceğimiz şiddetle ilgili kavramları üç grupta sınıflandırabiliriz:

1. Grup, el-‘utuvv, eş-şatatu, er-rehaqu, el-hatmu, et-tebru, et-tetbîru kavramları olup ilahi cezanın kapsam ve muhtevasını açıklayan güç ve kuvvet kullanımı ile ilgili kavramlardır. Bu kavramlardaki niyet faktörü, bu dünyada insanların ilahi yasalara/fıtrat yasalarına göre yaşayarak ilahi düzeni bozmamaları, fitne, fesat çıkarmamaları, zulüm yapmamaları için uyarı amaçlıdır. Bu dünyada yapacakları ya da yaptıkları kötülüklere, işledikleri günahlara karşılık geçmiş toplumların başına gelenler hatırlatılarak nesiller uyarılmak istenmektedir. Amaç ıslahtır.

2. Grup, el-îrhâb, et-teşrîd ve el-ishân kavramları olup, düşmanların Müslümanlara saldırmasını ve savaş ilanı yapmasını engellemek, onları caydırmak amaçlı güç ve kuvvet kullanımına ilişkin şiddeti ihtiva eden kavramlardır. Amaç ıslahtır.

3. Grup, et-temniyetu, el-ezzu, istehveze, ihteneke, istefezze, el-iğvâ kavramları olup şeytanın ve onun yolunu izleyenlerin insanlara uyguladığı her türlü şiddeti ihtiva eden kavramlarıdır. Amaç, ifsât, tuğyan ve zulümdür.,

1. ve 2. Grupta yer alan şiddet ile ilgili bütün bu kavramlar, İslâm’ın ceza hukukunun temellerini oluşturmaktadır. Mesele en hafifinden alınıp en şiddetli olana doğru bir yelpaze ortaya konmaktadır. Caydırıcılık, ıslah ve inşa esastır. Buna karşılık 3. Gruptaki kavramlarda amaç kargaşa, fitne, fesat, aldatma, yanıltma zulümdür; niyet ıslah olmayıp yıkımdır.

Aşağıda, bu tasnife göre kavramlar analiz edilmektedir.

1- İlahi Cezayı Gerektiren Durumları Anlatan Şiddet Kavramları

Allah Hz. Âdem ile eşini yeryüzüne gönderdikten sonra Hz. Âdem’in nesline zaman zaman uyarıcı, yol gösterici, resûller, peygamberler, hidayetçiler/rehberler/yol göstericiler göndereceğini; bunlara tâbi olanların kurtuluşa ereceğini, tabi olmayıp hak yoldan sapanların ise cezalandırılacağını Kur’ân’da bildirmiştir. Allah tarafından gösterilen yola uymayıp İblis’in peşine takılanların, Öte Âlemde/Ahirette kurulacak mahkemede yargılanıp cezalandırılacakları ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Peygamberler, resûller üzerinden yapılan uyarıları göz önüne almayıp ifrata varan, peygamberlerini öldürmeye kalkan, iman edenlere zulmeden fert ve toplumlar, değişik şekillerde helak edilerek bu dünyada cezalandırılmışlardır. Bunların başına gelen durum, belli ayrıntıları ile ceza içeren kavramlar kullanılarak, gönderilen peygamberler/resûller, Kitaplar aracılığıyla sonraki nesillere aktarılmıştır.

Burada amaç, nesilleri uyarmak, yanlış yoldan döndürmektir. Bu anlatım, aktarımlarda şiddet ihtiva eden kavramların kullanılmasında amaç, bir şiddet uygulamak değil, uyarmak, ıslah etmek, düzeltmek ve inşa etmektir.

Aşağıda bu bağlamda kullanılmış kavramlar ele alınıp değerlendirilmektedir.

 

1.1- El-’Utuvv Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

El-’Utuvv kavramı, tarihsel süreçte değişik âlimler tarafından farklı açılardan ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelere göre kavram, özü itibarıyla “aşırılığı” ifade etmektedir. Kavram, “günah ve isyanda aşırı gitme, bunlarda tam bir başkaldırı içinde olma” (et-temerrud)”; “hoşlanılmayan, nahoş, kerih ve çirkin olan şeylerde aşırı gitme; “bilinen bütün sınırları aşma ve bunların ötesine geçme” manalarına gelmektedir.[2] 

Kelimenin kapsam alanına bakıldığında, geçen yazıda ele aldığımız, ‘asâ, fesâd ve tuğyân kelimelerinin anlam alanları ile örtüşen boyutları olduğu söylenebilir. El-’Utuvv anlam itibarıyla, fesâdın en ileri aşaması ile et-tuğyânın alt aşaması arasındadır.

Aşırılık boyutu itibarıyla el-’utuvv, Kur’ân’da iki farklı yerde kullanılmaktadır: 1- Hz. Zekeriyya’ya oğlunun olacağı melekler tarafından bildirildiğinde, “aşırı yaşlı” olduğunu belirtirken el-’utuvv kavramını kullanmıştır (19/8). 2- Âd halkının helakını anlatan ayetlerde (69/6) helak için gönderilen rüzgâr/kasırganın şiddetini, büyüklüğünü ifade etmekte de el –’Utuvv kavramı kullanılmaktadır.

Şiddet konusu kapsamında üzerinde durmamız gereken boyut Âd kavminin helaki ile ilgili olan boyuttur.

El-’Utuvv kavramının Âd kavmine gönderilmiş olan azapla ilgili kullanılmış olmasının nedeni, Âd kavminin ilahi cezayı hak edişi ile ilgili olup Âd kavminden sonraki nesillere bir uyarı mahiyeti taşımaktadır. Âd kavminin ilahi cezayı hak etme nedenlerini göz önüne almakta fayda vardır. Putlara tapan Âd kavmi kendilerine gönderilmiş olan 1- Hûd peygamberi “yalanlamışlar”, 2- 'aklî bir yetersizlik' içinde görmüşler, 3- “yalancı” olarak nitelemişler, 4- Allah’a ibadet etmeyip putlara tapınmışlar, 5- “peygamberlerine isyan etmişler”, 6- “Allah’ın ayetleri ile alay edip inkâr etmişler”, 7- “her inatçı zorbanın emri ardınca yürümüşler”. 8- “her yüksekçe yere bir anıt inşa etmişler”, 9- sahip oldukları güç ve kuvvet imkanlarından dolayı müstağnileşmişlerdir (7/66,71; 11/50,59; 26/128, 129; 41/15; 46/24-26).

Bu tavrın sonucunda; Âd halkı “uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak” edilmiştir (69/6).

El-’Utuvv kavramı, ilahi yasaları tanımayıp isyan eden ve bunda aşırılığa giden, kendilerine verilmiş olan “işitme, görme organları ve gönülleri” ile gerçeği aramayan, tefekkür edip düşünmeyen toplumların helaki için kullanılmıştır.

El-’Utuvv kavramının özündeki aşırılık olgusu, insanın kişiliğinin bir özelliği olmaya başladığında, insan İlahı Yasaları tanımayıp, kendi nefsini ilahlaştırıp müstekbirleşmekte ve de müstağnileşmektedir. Bu psikolojiye giren insan unsuru, kendini ulaşılmaz bir konuma sokarak başkalarını daima hor ve hakir görmektedir. Bu psikolojinin toplumsallaşması, hiçbir kural tanımamayı, yaratıcıya isyanı beraberinde getirmektedir. Toplumların bu ifrat hâli, geçmiş kavimlerin müstahak oldukları cezanın o toplum için tecelli etmesine vesile olmaktadır. Bu aşama, ilahi cezaya müstehak olma, helak olma aşamasıdır (65/8). 

     1.2- Eş-Şatatu Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

      Eş-Şatatu kavramının, iki anlam boyutu vardır. Birincil anlam boyutu, “ifrat, aşırı gitme, iyice uzaklaşma/çok aşırı gitme”; ikinci(ikincil/tali/ıstılahî) anlam boyutu ise “haktan uzaklaşma, hakkı çiğneme, hüküm ve yargıda zulmetme, haksızlık etme, doğru hüküm ve sözden sapıp zulmetme, aşırı davranıp ileri gitme”.[3]

Kavram Kur’ân’da üç ayette (18/14, 38/22, 72/4) geçmektedir. Ashâb-ı Kehf mağaraya sığındıklarında, Allah hakkında kendilerinin, göklerin ve yerin Rabbinin Allah olmadığını, O'ndan başka ilah olduğunu söyler isek “gerçeğin dışına çıkarız, tarzında yaptıkları konuşmada “haktan uzaklaşıp ifrata varma” bağlamında şatatu kavramını kullanmışlardır (18/14). Diğer taraftan Cin suresinin 4. ayetinde cinlerden “Allah’a çocuk isnat edenler” ile ilgili gerçek dışı bir sürü saçma şeyler” anlamında geçmektedir.  

Şatatu kavramının “hüküm ve yargıda zulmetme, haksızlık etme, doğru hüküm ve sözden sapıp zulmetme, aşırı davranıp ileri gitme” anlam boyutunun kullanılmasına en güzel örnek, Sâd suresindeki Hz. Davud ile İki Davalı kardeş arasında geçen konuşmadır. Bu konu, İstanbul Sözleşmesinin felsefi arka planı ile yakından ilgilidir.

Kardeşlerden birinin tek koyunu diğerinin ise 99 koyunu vardır. 99 koyunu olan kardeş tek koyunu olan kardeşinden tek koyununu kendisine vermesini, verdiği takdirde de daha kârlı çıkacağını söylemiştir. Kendi aralarında geçen bu konuşmanın üzerine gelip Hz. Davud’un hakemliğine başvurmuşlardır. Tek koyun sahibi olan kardeş, 99 koyunu olan kardeşinin kendi tek koyununu da kendisine vermesi ile ilgili yaptığı psikolojik baskıyı anlattıktan sonra Hz. Davud’a, eş-Şatatu kavramını kullanarak şimdi sen aramızda hakk ile hükmet ve aşırı gitme(şatatu) de bizi doğru yolun ortasına çıkar” (38/22) demiştir.

Hz. Davud “tek koyun sahibi olan kardeşi” dinlemiş, 99 koyun sahibi olan kardeşi dinlemeden hemen kararını verip 99 koyun sahibi olan kardeşin zulmettiğini beyan ederek çok ciddi hukuki bir hata yapmıştır. Oysa tek koyun sahibi kardeşin “eş-Şatatu” kavramını kullanarak Hz. Davud’a söylediğişimdi sen aramızda hakk ile hükmet ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar” (38/22) ifadesi, Hz. Davud’a bir uyarı mahiyetinde idi. Hz. Davud tek taraflı bir dinlemenin sonunda kararını verip açıklama yapması, bir aşırılık hâlini ifade etmektedir. Dolayısıyla “Eş-Şatatu” kavramı, “aşırıya gitme, ifrata varma hâlidir. Nitekim Hz. Davut yaptığı hatayı anlayarak secdeye kapanıp Allah’tan af ve merhamet dilemiştir. Bu olaydan sonra Allah’ın Hz. Davud’a yaptığı uyarısı hukuki yargılamalar açısından son derece önemlidir, hayatıdır (38/26).

Eş-Şatatu kavramının ağırlık merkezi, sözde ve hükümdeki aşırılıktır. Söz ve hükümdeki olumsuzluk bağlamında yıkıcı bir aşırılığı bünyesinde barındırdığı için fiziksel şiddet öncesi veya sonrasındaki sözel, psikolojik ve kültürel şiddet kapsamlıdır.

Ashâb-ı Kehf’in kullandığı “haktan pek uzak bir söz söylemiş olma”/”gerçeğin dışına çıkma”(şatatu)  ifadeleri kapsamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve 2011 İstanbul Sözleşmesini değerlendirdiğimizde, aşırıya giden, ifrata varan kavram ve cümlelerin kullanıldığını görmekteyiz.

 

1.3- Er-Rehaqu Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

Er-Rehaqu kavramı, “bürümek, kuşatmak, istila etmek”, “kendini bilmezlik/sefihlik ve azgınlıklarını (tuğyan) artırma”; “şiddet baskı ve zorbalık, bir işin bir hâlin bir kişiyi zorla, zecren bürümesi, istila edip ele geçirmesi”; “günah, kötülük (şer), kibir ve azgınlık”, anlamlarına gelmektedir.[4]

Er-Rehaqu kavramı, Kur’ân’da insan ve Allah ile ilgili olmak üzere iki farklı boyutta kullanılmaktadır.

İnsanla ilgili boyutu, kendini bilmezlik/sefihlik ve azgınlıklarını (tuğyan) artırma”; “bir işin bir hâlin bir kişiyi zorla, zecren bürümesi, istila edip ele geçirmesi”; “günah, kötülük (şer), kibir ve azgınlık” hâlini ifade etmektedir (72/6, 13).

Kavramın bu anlam alanını dikkate aldığımızda “olumsuzluk” boyutu baskın, niyet faktörü ıslah ve inşa amaçlı değildir. Dolayısıyla kavram özünde, sözel, psikolojik ve kültürel şiddeti barındırmaktadır. Kavram kişinin bizzat kendine şiddet uygulamasını da içermektedir.

Allah ile ilgili boyutu ise, geçmiş toplumların başına gelenlerin mevcut yaşayan toplumların başına gelmemesi için ilahi bir ikaz ve uyarı amaçlıdır (18/73, 80; 74/ 16-17).

Allah’ın vaaz ettiği yasalara bu dünyada uymayanların karşılaşacağı şiddetin, cezanın boyutunu göstermektir amaç. Dolayısıyla şiddet kavramının unsurlarından olan niyet faktörünü dikkate aldığımızda, bu kavram insanları uyarmak ve ıslah etmek için kullanıldığından Allah ile ilgili boyut, şiddet kapsamına girmemektedir.

      1.4- Et-Tebru, Et-Tetbîru, Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

Et-Tebru kelimesi ve türevleri, “helak olmak, yok olmak, kırılıp parçalanmak”, “Her şeyi yok etmek, yıkıp yerle bir etmek; tahrip etmek, yıkıma uğratmak, kökünden yıkmak, darmadağın etmek, temelinden göçürüp enkaz hâline getirmek” gibi bir anlam çerçevesine sahiptirler.[5]

Et-Tebru ve türevlerinin Kur’ân’da kullanılmasında mana, amaca, faile ve muhataba bağlı şekilde değişmektedir. Genelde“kırıp geçirmek, feci bir şekilde yok etmek, yok edip kökünü kazımak” anlamlarında kullanılmaktadır (71/28). Bu ayette Hz. Nuh, kâfirler ve zalimlere beddua ederken bu kavramı kullanmakta; Allah’tan “zalimlerin kökünün kazınmasını” istemektedir.

Et-Tebru’dan türetilen et-tedbir, Allah ve insanlar için kullanıldığında özü aynı kalmak şartıyla anlam alanında biraz değişiklik meydana gelmektedir. İnsanlar için kullanıldığında “kitlesel bir kıyım hâlinde, her şeyi yok etmek, tahrip etmek; öldürmek, sürgüne yollamak; fiziki ve kültürel köklerle bağları kesmek” anlamlarına gelmektedir.[6] Kelimenin özünde fiziksel, psikolojik ve kültürel şiddet vardır.

Et-Tetbîr, Allah için kullanıldığında (25/39), “inançsız ve saldırgan kimseleri acı bir şekilde cezalandırmak, onların kökünü kesmek” anlamına gelmektedir. Et-tedbir, Allah için kullanıldığında amaç, geçmiş sapmış toplumların ilahi uyarıları dikkate almamalarının sonucunda helak edilmeleri, mevcut yaşayan toplumlara örnek olarak gösterilerek insanlar uyarılmakta, hatalı yollarından vaz geçip hidayet yoluna dönmeleri istenmektedir. Geçmiş kavimlere yapılan uyarıları göz önüne alıp kendilerini düzeltmedikleri için başlarına gelen olay, et-tebru ve türevleri ile açıklanırken amaç, mevcut sapan insanların kendilerini düzeltmeleridir. Nitekim İsrâ suresinin 7. ayetinde İsrâiloğulları geçmişte Allah tarafından cezalandırılmaları kendilerine hatırlatılarak kendilerini düzeltmedikleri takdirde benzer şekilde tekrar cezalandırılacakları ifade edilmektedir. Amaç, niyet, uyarı olup ıslah olmalarını sağlamaktır (17/7).

       1.5- El-Hatmu Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

       El-Hatmu kavramı “kırmak, kırıp geçirmek, un ufak etmek, kuru ve sert bir nesneyi(“kuru yaprağı, ekini”) kırmak, ufatmak” anlamına gelmektedir. Farklı türevleri bu öz etrafında daha özel anlamları bünyesinde barındırmaktadır. Bu bağlamda “Tehattame, aşırı kuraklık yüzünden ekinlerin kırılması ve parçalanması”; “Tehattame’l-beydu”, “yumurtanın çatlayıp civcivin dışarı çıkışı”; “El-hutametu, el-hâtûm, aşırı kuraklık, büyük bir bela ve sıkıntıya duçar olunan kuraklık ve kıtlık” anlamlarına sahipler.[7] Kur’ân’da el-hatmden türetilmiş el- hutametu kavramı “kırıp geçirme, un ufak etme, parçalama, çer çöp, toz hâline getirme, öğütme” anlamlarında Cehennemin bir vasfı ve ismi olarak kullanılmaktadır (104/4-5).  Ayetlerde bu dünyada Allah’ın emrine, yasalarına karşı gelmiş, isyan etmiş, Müslümanlara zulmetmiş olanların öte dünyada akıbetlerini, yaşayacakları dehşeti, cezalandırılma şekilleri tasvir edilmektedir. Dolayısıyla el-hutametu kavramı ile ilahi ceza hatırlatılarak insanlar uyarılmakta, böyle bir ilahi cezaya muhatap olmamaları için bu dünyada kendilerini düzeltmeleri, ilahi yasalara uymaları istenmektedir. Kavramın bu boyutu ile kullanılmasındaki niyet, insanların öte âlemde cezaya duçar olmamaları için onları uyarmaktır.

Ayrıca Kur’ân’da, “Karınca vadisine” giren Hz. Süleyman’ın ordusunun karıncaları yanlışlıkla “farkında olmaksızın” “ezmemesi, kırıp yok etmemesi” manasında kullanılmaktadır (27/18). Burada da kullanım amacı, bir fiziksel şiddete mâni olmaktır, muhatapları korumaktır. Karıncaların ezilmesi failler tarafından bilerek ve istenerek icra edilecek değildir. Rahatça uzaktan görülemeyen karıncaların, farkında olunmadan ezilip kırılması ve öldürülmesi söz konusudur. Allah’ın yarattığı ve insanlar için tehlike oluşturmayan canlılara zarar verilmemesi, onlara şiddet uygulanmaması esastır.

El-Hatmu kavramı bir boyutuyla olumsuzluk içermekte bir boyutuyla da niyet faktörü açısından olumluluk içermektedir. Niyet faktörü açısından kavramda, bilerek ve istenerek şuurlu bir şekilde ölüme ve helak olmaya sebebiyet verme yoktur. İlahi ikaz, uyarı ağırlıklı bir kavramdır.

2- Düşmanları Caydırmaya İlişkin Şiddet Kavramları

Bu kapsamda üç ana kavram vardır: El-İrhâb, et-Teşrîd ve el-İshân. Aşağıda bu üç kavramın anlam alanları değerlendirilmektedir.

 

2.1- El-İrhâb Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

El-İrhâb kavramının kökeni er-rehbetu, er-rehbu, er-ruhbu olup “korkma, panikleme, korkarak çekinme” anlamına gelmektedir. El-İrhâb ise “ürküterek, panik havası oluşturarak korkutmak, tedirgin etmek, yıldırarak eylemden vaz geçirmek; korku meydana getirmek” anlamlarına sahiptir.[8] Bu boyutu ile Kur’ân’da Enfâl 60’da geçmekte olup İslâm’ın düşmanlarını Müslümanlara karşı eyleme geçmekten vaz geçirmek için Müslümanların caydırıcılık bağlamında almaları gereken tedbirler ile ilgili kullanılmaktadır (8/60). Ayette Müslümanlara karşı girişilecek bir saldırıyı ya da başlatılacak bir savaşı engellemenin yolunun, Müslümanların her alanda hazırlıklı, donanımlı olmaları, güçlü savunma sanayine ve güçlü bir sosyolojik yapıya sahip olmalarına el-İrhâb kavramı üzerinden dikkat çekilmektedir. Ayette iki tür düşmandan bahsedilmektedir: 1- Allah'ın ve Müslümanların açık, görülen ve bilinen düşmanları, 2- Allah’ın bildiği ve fakat Müslümanların bilmediği gizli düşmanları.

El-İrhâb kavramı her iki düşmanı da caydıracak bağlamda bir güce sahip olmanın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Niyet düşmanların saldırı yapmaya cesaret edememesidir. Bu bağlamda caydırıcı bir güce sahip olmak gerekmektedir. Burada niyet, ıslah ve inşa amaçlı olup bir savaşın önlenmesidir. Bu nedenle kavram bünyesinde bir psikolojik savaş ve şiddet unsuru taşımaktadır.

 

2.2- Et-Teşrîd Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

Et-Teşrîd kavramı “hayvanı ürkütüp kaçırmak, kovup sürmek; yine darmadağın etmek, güç ve kuvvetleri dağıtmak, izale etmek” anlamlarına gelen “şe-ra-de” kökünden gelmektedir. “Şer-ra-de” ise “hayvanı ürkütüp kaçırmak, kovup sürmek; darmadağın etmek, güç ve kuvvetleri dağıtmak, izale etmek; “bir adamın ayıp ve kusurlarını insanlara yayıp teşhir etmek, onu dile düşürmek” anlamına gelmektedir.[9]

Et-Teşrîd kavramı, “darmadağın etmek, güç ve kuvvetleri dağıtmak”, “niyetleri teşhir edip vaz geçirmek” anlamlarında olup psikolojik caydırıcılık boyutu öne çıkan, muhatapların güç ve kuvvetlerini dağıtma, ürkütme, cesaretlerini kırıp saldırıdan vaz geçirme amaçlı olarak kullanılan bir kelimedir. El- İrhab kavramının geçtiği Enfâl 60’tan önce, hemen hemen aynı bağlamda Enfâl 57’de et-Teşrîd kavramı kullanılmaktadır. Bu iki kavramın ortak özelliği, düşman tarafından gelebilecek her türlü saldırı ve tecavüze karşı hazır olup karşı koyabilme gücüne sahip olmaktır.

Et-Teşrîd, anlaşma yapılanların anlaşmalarını tek yanlı bozup savaşmaya kalkmaları durumunda, başkalarına “ibret olacak şekilde, darmadağın” edilerek cezalandırılmalarını ön görürken (8/56-57); El-İrhâb kavramı ise açık ve gizli düşmanların saldırmaya cesaret ve teşebbüs etmelerini engelleyici bir güç ve kuvvete sahip olmayı öngörmektedir (8/60).

Dolayısıyla bu kavramlar, bir taraftan şeytan ve taraftarlarının çalışma tarzını ortaya koyup deşifre ederken; diğer taraftan da iradelerini çözecek tarzda Müslümanların hazırlıklı olması gerektiğini belirtmektedirler. Bu kavramların geçtiği ayetler, Müminlerin bu tür durumlarla karşı karşıya kaldıklarında nasıl davranmaları ve ne yapmaları gerektiğine ilişkin bir yol haritası ortaya koymaktadır. Savaşmadan savaşı engelleyip kazanma stratejisi de denebilir buna. Et-Teşrîd kavramı bu amaçla uygulanan sözlü ve psikolojik şiddeti ihtiva eder.

       2.3- El-İshân Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

El-İshân, (sıvı maddeler hakkında) “katı hâle geldi ve akmadı, akışkanlık özelliğini yitirdi”, “bir nesne kalın ve pek sıkı/yoğun ve geçirgensiz oldu(salabet)” anlamına gelen “se-hu-ne” kökünden gelmekte olup anlamı, “yaralama, öldürmede aşırı gitme, ifrat derecesine varma”dır.[10] Kur’ân’da ise, savaşta düşmanı bir daha savaşa cesaret edemeyecek, savaş için toparlanamayacak bir şekilde, iradesini tamamen çözecek, kıracak bir kararlılık, tavır, büyük bir cesaret göstererek yenmektir. El-İshân kavramı bu anlamda Enfâl 67’de kullanılırken (8/67), gelecekte daha vahim sonuçlara neden olabilecek savaşların önünün kesilmesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla bu kavramın kullanılmasında niyet, daha vahim sonuçlara neden olabilecek tehlikeli durumları engellemek olduğu için uygulama şiddet kabul edilmemelidir. Bu bir stratejik yaklaşımdır.

                                                                     ***

El-İrhâb, et-Teşrîd ve el-İshân her üç kavramda amaç, düşmanın saldırılarını engellemek, cesaretini kırmak bağlamında bir güç ve kuvvet uygulamak, uygulama kararlığında olmakla ilgilidir. Ancak el-İrhâb, savaşmadan savaşı kazanma amaçlı bir stratejiyi öngörmektedir. Düşmanların Müslümanlara saldırmasına imkân vermeyecek bir güç, kuvvet toplamalarına dikkat çekmektedir. Et-Teşrîd ve el-İshân kavramları savaşın fiili ortamında uygulanması gereken güç ve kuvvetin yüksekliğine, uygulamadaki kararlılığa vurgu yapmaktadır.  Her üç kavramda hedeflenen, gelecek savaşları engellemek için güç, kuvvet biriktirmek, yeri ve zamanı geldiğinde kararlılıkla kullanıp düşmanın tüm iradesini çözüp felç etmektir.

3- Şeytani Şiddeti Anlatan Kavramlar

Burada, İblis’in ve İblis’in yolundan gidenlerin kullandıkları, kullanacakları şiddet türlerini belirten, ifade eden kavramlar üzerinde durulacaktır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için geçen yazıda[11]İblis Şiddetin Kaynağıdır.” başlığında verilen İblis’in insanlığa açtığı savaş, aşağıya özetlenerek alınmıştır.

Şiddet, yaratılış tezine göre, bizim inanç sistemimize göre, “İblis’in Allah’a isyan etmesi”, “kıyamete kadar yaşama izni alması” sonrasında, “insan nesline savaş ilanı olan yeminiyle” beraber ortaya çıkmıştır ve de kıyamete kadar da devam edecektir. 

Hz. Âdem’in yaratılışı sonrasında Allah’ın “saygı ve üstünlük bağlamında”, davranış olarak melekler olan topluluğa (“nurdan yaratılmış melekler” ve “nardan yaratılmış cinler”), “topraktan yaratılmış” Hz. Âdem’e secde etmelerini emrettiğinde, “İblis hariç melekler topluluğunun hepsi secde etmişlerdir”. İblis, secde etmeyerek Allah’ın emrine karşı gelmiş ve isyan etmiştir. İnsanlık tarihi, bu olayla şekillenmeye başlamıştır. İblis’in kıyamete kadar yaşama izni istemesi ve bu iznin de kendisine verilmesi sonucunda İblis, Hz. Âdem’e ve onun izinde olanlara sınırsız ve topyekûn bir savaş ilan etmiştir (2/30-39; 7/11-31; 15/26-48; 17/61-65; 18/50; 20/115-127; 23/12; 32/7; 35/11; 37/11; 38/71-85; 40/67; 53/32; 55/14-15; 71/19). Bu savaş ilanından sonra tarih şekillenmiş ve birbirinin zıddı olan ve fakat her biri kendi içerisinde farklı renkler ihtiva eden ikili bir genel yapı, hak-batıl şeklinde ikili değer sistemi ortaya çıkmıştır (2/42, 119; 3/3; 4/105,171; 6/57; 7/8, 43; 8/7; 9/33; 10/32,55,82; 21/24; 23/ 71; 31/33; 43/78; 48/28; 53/28; 103/3).

İblis’in Cennette Hz. Âdem ile eşine uyguladığı sözel ve psikolojik şiddetin sonucu, Hz. Âdem ile eşi, Allah’ın kendilerine tayın ettiği hukuk sistemini ihlal etmelerine neden oldukları için “zalim olarak nitelendirilerek” (2/30-39) Cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderilmişlerdir.  Allah, İblis’in bu savaş ilanına karşılık insanları uyarmak, doğru yola sevk etmek için hidayetçiler, peygamberler, resûller göndereceğini, bunlara tâbi olanların kurtuluşa ereceklerini, tabi olmayıp da isyan edenlerin ise helak olacaklarını bildirmiştir (2/38,39).

Hz. Âdem ile İblis arasında Cennette başlayan mücadele, Hz. Âdem ile eşinin yeryüzüne gönderilmesi ile son bulmamış; İblis, Hz. Âdem’in tüm neslini, Allah’ın yolundan saptıracağına dair yemin ederek sınırsız ve topyekûn bir savaş ilanı yaparak şiddetin her türünü insanlık tarihine sokmuştur (7 A’râf 16, 17; 15 Hicr 39-40; 17/61, 62).

İblis’in bu yeminine karşı Allah, insanları uyarmak ve İblis’in mücadele stratejisine dikkat çekme bağlamında İblis’e yaptığı konuşma/verdiği cevap, süreci anlamada son derece önemlidir (17/63-64). Şeytani şiddetin muhtevasını ortaya koyan kavramlar ve aşağıda anlamları özetlenen kavramlar, Hz. Âdem ile İblis’in mücadelesini anlatan ayetlerde geçmektedir.

       3.1- Et-Temniyetu Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

Temennî kavramı, “zihinde bir şeyi kurgulayıp, onu imge hâline getirmek” “hakikati olmayan şeyleri kurgulamak, tasavvur etmek” anlamındadır. Aynı kökenden gelen mennâ kavramı ise, “bir kimseye bir şeyi temenni ettirmek; bir istek, temenni ve ideal arzusu uyandırmak; gerçekleşmesi imkânsız kurgular peşine salmak” anlamına gelmektedir.[12]

Her iki kavramda dikkat çeken husus, “hakikati olmayan”, “gerçekleşmesi imkânsız şeyleri kurgulamak, tasavvur etmek, hayal etmek” gibi imkânsızlıkları, olabilir olarak gösterip muhatabı yanıltmak ve aldatmaktır. Bu boyutu ile kavram Kur’ân’da iki yerde İblis’in insanlığa yaptığı savaş ilanında ve bu amaçla yaptığı yeminde ve bu bağlamda Allah’ın yaptığı açıklamalarda geçmektedir (4/119-120).

“En olmadık kuruntulara düşürmek”, “gerçekleşmesi mümkün olmayan şeyleri” (et-Temniyetu), vesvese şeklinde insan zihnine yerleştirip tahrik ve teşvik etmek şeytanın çalışma tarzının en önemli göstergesidir.

İblis’in Hz. Âdem ile eşini cennetten çıkarmak için onlara gerçekleşmesi mümkün olmayan, imkânsız olan üç cazip teklif yapmıştır: Yasak ağaçtan yedikleri takdirde 1- ölümsüz olacaklar, 2- iki melek olacaklar ve 3- ebediyyen cennette kalacaklar (7/20-21; 20/120).

3.2- El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze Kavramları Kapsamında Şiddet Olgusu 

       El-Ezzu kavramı öz itibarıyla, kaynamakta olan su dolu çömleğin çıkardığı ses; değirmen taşının dönerken çıkardığı ses; insanın karnından ve bağırsaklarından çıkan ses ve gürültü, uzaktan gelen gök gürültüsü, bir şeyi kuvvetli bir şekilde depretip hareket ettirme, ateşi tutuşturma, ateş yakma” anlamına gelmektedir.[13] Ancak kullanım amacına ve muhatabına göre anlam alanında değişiklikler oluşmuştur.

Eylem, “bir nesneden insana doğru olduğunda” öz anlamında kullanılırken; 

“İnsan cin, şeytandan yine diğer canlı varlıklara doğru olduğunda”, “kışkırtma, telaşlandırma, azdırma, tahrik etme, baştan çıkarma, iğvâ” gibi anlamlara gelmektedir. El-Ezzu, el-Hezzu ve el-Fezzu, el-İstifzâzu kelimeleri anlamdaş olup, “şiddetli bir şekilde rahatsız etmek, kışkırtmak ve ayartmak” demektir.[14]

El-Ezzu kavramı Kur’ân’da tek ayette geçmektedir (19/83). Bu ayette, şeytanların, küfre sapanlara musallat olup onları tahrik edip kışkırttıkları ifade edilmektedir. Ayette dolaylı tarzda İblis ve İblis’in izinden giden şeytanların insanlar üzerine sözel ve psikolojik bir şiddet uyguladıklarına, uygulamak istediklerine özel bir vurgu yapılmaktadır (19/83).

      İstehveze, “İstila, ele geçirme, her taraftan kuşatma ve baskı altına alma, parmağında oynatma, dilediği şekilde güdüleme ve yönetme” anlamındadır.[15] Muhataba bağlı olarak bazı anlamlara özel vurgu yapılmaktadır. Kur’ân’da bu bağlamda şeytan (58/19) ve münafıklar (4/141) için kullanılmaktadır.

Bu kavram kapsamında ilgili ayette, şeytanın insan üzerindeki tasallutuna dikkat çekilmektedir. Şeytan, insanları ele geçirip kontrol edebilmek için şuurlu ve kararlı bir şekilde çalışacağına vurgu yapılmaktadır. İblis’in çalışmasında konumuz açısından iki boyut vardır: 1. Boyut, insanları kendi boyunduruğu altına alıp istediği gibi yönetmek (“Şeytanın fırkası” yapmak) (58/19). 2. Boyut, boyunduruğu altına girmeyip direnenlere, boyunduruğu altına girmiş olanları saldırtmak ve aynı zamanda da her iki gruba da vesvese vermeye devam etmek.

İstehveze kavramı münafıklar için kullanıldığında, münafıkların müminleri “sürekli olarak gözetleyip durduğu” anlamına gelmektedir (4/141). Bu gözetleme ile müminlerin zafer ve mağlubiyetine göre ya müminlerin safında ya da karşısında yer alarak ganimetlerden pay almayı hedeflemektedirler.

       İhteneke kavramının anlamı konusunda iki farklı görüş söz konusudur: 1- “Atın alt çenesine/damağına gem vurulup, denetim ve kontrol altına alınması”; 2- “Çekirgenin çenesiyle dünyayı istila edip ne varsa yiyip bitirmesi”.[16]

Her iki anlamda ortak olan nokta, muhatabın gemlenerek kontrol altına alınıp zihinsel, psikolojik ve ruhsal olarak istila edilmesidir. Kur’ân’da her iki anlam boyutunda İblis için kullanılmaktadır.  

İblis, “çekirgelerin tüm yeşil alanları, ekinleri ve ürünleri istila edip” harap ve perişan etmesi gibi, tüm insanlığı atın gemlenmesi gibi gemleyip kontrol altına alacağına, onlara her istediğini yaptıracağına ve çoğunu saptıracağına ruhlarını, zihinlerini istila edeceğine ve dilediği yöne, istikamete sevk ederek “harsı ve nesli” kurutacağına, onlara fiziksel, zihinsel, ruhsal, sözel ve psikolojik şiddet uygulayarak tarumar edeceğine, kaosa sürükleyeceğine, istikametlerini kaybettireceğine ilişkin ettiği yeminde İhteneke kavramı kullanılmaktadır (17/60-65).

İstefezze/İstifzâz kavramının sözlük anlamı, “hafifletmek, yerinden oynatmak, rahatsız ve tedirgin etmek, kışkırtmak ve tahrik etmek”tir. Bu özden hareketle yol boyu kazandığı anlam İslâm âlimlerine göre; “Bir adamın temkin ve metanetini izale ederek muzdarip ve kararsız hâle getirmek, bir kimseyi yerinden koparıp ihraç etmek; yine bir kimseyi korkuya düşürmek, panikletmek, onun dinginliğini bozmak, onu aldatarak kötü duruma düşürmektir.[17]

 İblis’in Hz. Âdem’in soyunu saptırmakla ilgili yaptığı yemin sonrasında Allah’ın İblis’e yaptığı hitapta (17/64) istefezze kelimesinin geçmiş olması, İblis’in çalışma metodunu, taktik ve stratejisini ortaya koyması açısından çok önemlidir. Allah, İblis’in mücadele anlayışına ve izleyeceği stratejiye bu kelimeyi kullanarak dikkat çekmiştir. Bu kavram üzerinden yapılan açıklamada, İblis’in Hz. Âdem’in soyuna askeri, ekonomik, psikolojik, kültürel ve sosyolojik boyutlu savaş ilan edip uğraşacağı belirtilmektedir.

Bu kavramın vücuttaki yara ile ilgili kazandığı anlam ise, «hiç kurumamak, hep nemli ve ıslak kalarak akmak.» şeklindedir. Bu bir hastalık hâlinin sürekli oluşunun ifadesidir.

İstefezze/İstifzâz kavramı, İblis’in yolundan gidenlerin sınırsız ve topyekûn bir mücadele yürütecekleri, bu amaçla şiddetin sözel, psikolojik, kültürel, ekonomik ve fiziksel tüm boyutlarını kullanacakları, toplumsal kargaşanın esas alınacağı, toplumun devamlı panik, endişe, vesvese içerisinde ve psikolojik bakımdan hasta olmasını sağlayarak istikamet kaybına uğratacakları gibi geniş kapsamlı bir anlam alanına sahiptir.

3.3- El-İğvâ, Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu

El-İğvâ ve türevleri (el-iğvâu) bir anahtar kavram olup, “azmak, azgın olmak, sapmak, hüsrana uğramak, umutları boşa çıkarmak”; “azdırmak, azgın hâle getirmek, bedbahtsızlıklara salı vermek”; “irade ve kontrol mekanizmasını ele geçirerek, şaşkın ve yitik bir konuma getirmek; avlamak ve tuzağa düşürmek gibi bir anlam alanına sahiptir.[18] “Ğavva, süt kelimesi ile kullanıldığında onu mayalamak ve yoğurt hâline getirmek” demektir.[19] El-Ğayyu, “cehennemdeki bir derenin adıdır.”

Dikkat çekici olan el-İğvâ kavramının, İblis’in insanlığa savaş açtığına ilişkin yaptığı yeminde geçmiş olmasıdır (15/39,40).

İblis’in yemininde iğvâ kavramı kapsamında dikkat edilmesi gereken nokta, İblis insanları kışkırtıp saptırmayı, Allah’a başkaldırmayı, dünya tutkusunu çekici, cazip süsleyerek yapmak istemesidir. Tıpkı Hz. Âdem ile eşini kandırıp yasak meyveden yemelerini sağladığı gibi.

 

4- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesinin Şeytani Şiddet Açısından Değerlendirilmesi

       Yukarıda incelenen şiddetle ilgili kavramları üç grupta sınıflandırmıştık:

      1. Grup kavramlar: el-‘utuvv, eş-şatatu, er-rehaqu, el-hatmu, et-tebru, et-tetbîru .

2. Grup Kavramlar:  el-îrhâb, et-teşrîd ve el-ishân.

3. Grup Kavramlar: et-temniyetu, el-ezzu, istehveze, ihteneke, istefezze, el-iğvâ.

1. Ve 2. Grupta yer alan şiddet ile ilgili bütün bu kavramlarda “caydırıcılık”, ıslah ve inşa esas iken 3. Gruptaki kavramlarda amaç kargaşa, fitne, fesat, aldatma, yanıltma zulümdür; niyet ıslah olmayıp yıkımdır.

Burada bu kavramlar, özellikle 3. Gruptaki kavramlar açısından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi ele alınıp değerlendirilecektir.  

Kur’ân’da geçen hâliyle Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramlarının ortak özelliği, İblis’ten/şeytandan insanlara yönelmiş şiddet şekilleri olmalarıdır. Bir başka açıdan şeytani şiddet diye isimlendirebileceğimiz, bir şiddet türünün varlığının tezahür şekilleridir. Dikkat çeken en önemli noktalardan biri, Hz. Âdemin yaratılması sonrasında İblisin isyan etmesi ile ilgili olaylar zinciri Kur’ân’da anlatılırken, tüm bu kavramların kullanılmış olmasıdır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi yukarıdaki kavramlar açısından aşağıdaki boyutlarda ele alınıp analiz edildiğinde, değerlendirildiğinde sözel, psikolojik, kültürel şiddetin her şeklini ve boyutunu bünyesinde barındırmakta olduğu görülmektedir:

1. Boyut: Kavramsallaştırmalarda Yapılan Saptırma, Çarpıtma, Yanıltma

      2. Boyut: Nötr Cinsiyet/Cinsiyetsizleştirme Hareketini Yayma ve Her Türlü Cinsel Sapkınlığa Meşruiyet Kazandırma

3. Boyut: Gerçek Amaç Gizlenerek Mahiyeti Belirgin Olmayan “Kadına Şiddet” Kavramsallaştırılması Üzerinden Tüm Dinlere, Kültür ve Medeniyetlere Savaş İlan Eme

4. Boyut: İmzalayan Ülkeleri Denetim ve Gözetim Altına Alma

5. Boyut: Hukuku Katletme

 

1. Boyut: Kavramsallaştırmalarda Yapılan Saptırma, Çarpıtma, Yanıltma

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesinin temel felsefesi, asırlar boyunca kullanılan kavramlarla ilgili yeni tanımlamalar yaparak, sıfatlar ekleyerek, bazılarını itibarsızlaştırarak, olumsuz kabul edilen bazı kavramlara itibar kazandırarak İblis’in yaptığı gibi insanları ifsat etmek, kafa karışıklığına sokmak, inandığı her şeyden şüpheye düşürmek istemektedir(2011 İstanbul Sözleşmesi: Madde 3, Madde 4, Madde 33, Madde 35, Madde 36, Madde 40, Madde 46, Madde 59;  6284 Sayılı Yasa: Madde 2, 6284 Sayılı Yasa ile İlgili Yönetmelik: Madde 3; Toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili Aile bakanlığı raporları ve diğer, yayınlar).

Bu bağlamda, “cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet ayırımı”, “toplumsal cinsiyet ayırımcılığı”, “cinsiyet rolleri”, “cinsel yönelim”, “cinsel özgürlük”, “anne -baba”, “karı- koca”, “partne”r(dost/metres hayatı yaşayan bireyler), “nikâhsız birliktelik”/”seviyeli birliktelik”, “şiddet”, “kadına karşı şiddet”/ “kadına yönelik şiddet”, “ev içi şiddet”/”aile içi şiddet”, “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “psikolojik şiddet”, “fiziksel şiddet”, “ekonomik şiddet”, “cinsel şiddet”, “cinsel taciz”, “taciz amaçlı takip”, “ırza geçme de dâhil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri”,  “zorla yapılan evlilikler”, “kadın sünneti”, “kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama”, “kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı”,  “toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışı”, “toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları”, “kadın olduğu için yöneltilen şiddet”, “sözde “namus” adına işlenen suçlar”, “kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamalar”, “kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikalar”, “kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesi”, “kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olması”[20], gibi mahiyeti belli olmayan, kapalı, esnek kavram ve kavramsallaştırmalarla, insanların özellikle kadınların kafasını allak bullak edip istila etmekte, en olmadık, gerçekleşmesi mümkün olmayan kuruntulara sokmaktadır.

Bu nedenle Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi, Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramları kapsamında şeytani şiddetin kaynağı olup insanlığa şeytani şiddet uygulanmasını sağlamaktadır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve bunu referans alan İstanbul Sözleşmesi, insanın (kadın ve erkek) biyolojik yapı farklılığının insan davranışları üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını iddia edip kadın ve erkek rol ve davranışlarını eşitleme, aynılaştırma yaklaşımı ile et temettü kapsamında şeytani şiddetin sözel, psikolojik ve kültürel bir yansımasıdır.

Ayrıca Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve bunu referans alan İstanbul Sözleşmesi, “sıfır şiddet”, “sonsuz özgürlük” yaklaşımı ile günlük hayatta vuku bulan beşeri, doğal tepkileri şiddet kapsamına sokarak gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerde (et- temettü) bulunarak, kadın ve erkek cinslerini savaştırmakta ve aile hayatını çökertmektedir. O nedenle her iki proje şeytani bir zekânın ürünü olup İblis’e hizmet etmektedir.

       2. Boyut: Nötr Cinsiyet/Cinsiyetsizleştirme Hareketini Yayma

Toplumsal Cinsiyet eşitliği ve bunu referans alan İstanbul sözleşmesi, yukarıda verilen kavramlarla ilgili, özellikle “cinsel yönelim” ve “rıza temelli cinsel ilişki” kavramları ile ilgili yaptığı tanımlamalarla “cinsiyetsiz bir dünya” tasavvur etmekte ve bunun yaygınlaşması, hayata geçirilebilmesi için uğraşmaktadır. Her şeyin cinsiyetsizleştirilmesi bağlamında “kız çocuklarına erkek oyuncaklar”(!), “erkek çocuklarına kız oyuncaklar alınması; “Kız çocuklarına erkek isimleri”(!), “erkek çocuklarına kız isimleri verilmesi”; “tuvaletler dâhil değişik mekânların cinsiyete göre ayrılmaması”(!); “anne” ve baba”, “karı ve koca” kavramlarının kaldırılması” yerine “ebeveyn 1, ebeveyn 2” gibi kavramların getirilmesi(!); “eş” yerine “partner” tabirinin kullanılması; “Farklı aile modellerinin”(!), “farklı partnerlerin”(!), “nikâhsız beraberliklerin”(!), “eşcinsel evliliklerin”(!), “pedofili”(çocuklarla seks), “zoofilinin”(hayvanlarla seks)(!), “Ensestin”(aile içi seks)(!), “gurup seksinin(!), “nekrofilinin”(ölülerle seks)(!) serbest olmasını savunmaktadır. Böylece, nötr cinsiyet hareketinin bir yaşam tarzı diye kabul edilmesini hayata geçirmek istemektedir.[21] Nötr cinsiyet hareketi yaklaşımı ile aynı zamanda dünya nüfusunun “500 milyonun altına düşürülmesi” hedeflenmektedir.[22]

Nötr cinsiyet hareketine destek vermesi, onun yaygınlaşmasını istemesi bağlamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi, Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramları kapsamında insanlığa her türlü şeytani şiddet uygulamaktadır.

3. Boyut: Gerçek Amaç Gizlenerek Mahiyeti Belirgin Olmayan “Kadına Şiddet” Kavramsallaştırılması Üzerinden Tüm Dinlere, Kültür ve Medeniyetlere Savaş İlan Edilmesi

Kadına şiddet, İstanbul Sözleşmesinin 3. maddesinde “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet şeklinde anlaşılacaktır;” ifadesinde yer alan “veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet” kavramsallaştırılması üzerinden hangi amaçla toplumsal cinsiyetle bağ kurulmuştur? Belli değildir.  Keza İstanbul Sözleşmesinin Giriş kısmında “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı” ifade edilmektedir. Hangi belgeye, veriye dayanarak şiddet, “toplumsal cinsiyete” ile irtibatlandırılmıştır? Belli değildir.

Bu şeytani yaklaşımın cevabını, Sözleşmenin 12. ve 42. Maddelerinde bulabilmekteyiz. Her türlü şiddetin, toplumsal cinsiyetle ilişkilendirilmesinde amaç, AB’nin öngördüğü değer sistemi ile çatışan tüm dinlerin, kültür ve medeniyetlerin, asırların birikimi olarak meydana gelen, zenginleşen ve ana değerlerle çatışmayan örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin tasfiye edilmesi ve “kökünün kazınmasıdır”. 

İstanbul Sözleşmesinde Kadına karşı şiddet” ve “aile içi şiddet” ve benzer kavramsallaştırmalarla ve bu kavramsallaştırmalara yüklenen anlamlarla, diğer milletler, dinlerinden koparılarak kültürel bir asimilasyona tabi tutulmak istenmektedir. Bu nedenle 2011 İstanbul Sözleşmesi gizli bir sömürgeleştirme metnidir. İstanbul Sözleşmesi, batılı olmayan ülkelerin kendi kendilerini sömürgeleştirme aracı olarak kullanılmaktadır.

AB’nin niyeti, bu ve buna benzer sözleşmelerle muhatap ülkeleri kültürel açıdan çözerek asimile etmektir. Kadına karşı şiddet” ve “aile içi şiddet” kavramları bu amacı gizlemek için kullanılmış maskelerdir.  Nitekim sözleşmenin giriş kısmında “kadına şiddete hayır maskesi” takılarak gerçek amaç, “Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedef edinerek”, şeklinde ifade edilmektedir[23].  

İblis, “yasak ağaçtan yedikleri” takdirde Hz. Âdem’le eşinin sonunun hüsran olacağını bilerek, onlara gerçekleşmesi mümkün olmayan “1- ölümsüz olmayı”, 2- “iki melek olmayı” ve 3- “ebediyyen cennette kalmayı” (7/20-21; 20/120) vaat etmesine benzer bir durumu, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi, insanlara, özellikle kadınlara vaat etmektedir. Bu bağlamda Toplumsal cinsiyet eşitliğinin en iyi uygulandığı ülkelerde aile yapısının ve kadınların durumunu incelemekte fayda vardır[24].

Ayrıca Toplumsal Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyete dayalı şiddet kavramsallaştırmaları ile cinsiyet ayırımını, biyolojik alandan dini, kültürel alana kaydırarak ve Şiddetin kaynağını din, kültür, örf ve adetler göstererek, gerçekle alakası olmayan (et-temettü) değerlendirmeler yaparak, özellikle, kadınların kafasına vesvese tohumlarının ekerek zihinsel bir kaos oluşmasına sebebiyet vermektedir.  

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi bu yaklaşımı ile Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramları kapsamında öncelikli kadınlar olmak üzere tüm insanlığa şeytani şiddet uygulamak istemektedir.

       4. Boyut: İmzalayan Ülkelerin Denetim ve Gözetim Altına Alınması

       2011 İstanbul Sözleşmesi, muhtevasından dolayı gizli bir sömürgeleştirme metnidir. Çünkü Sözleşmeyi İmzalayanlar, İstanbul Sözleşmesinin 9. Bölümünde yer alan üye ülkelerin izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin “Özel Bir İzleme ve Denetleme Biriminin (GREVIO)” varlığını kabul etmektedirler (Madde 66). Sözleşmenin 66’dan 70’e kadar olan maddeleri GREVIO’nun çalışma esaslarını yetkilerini ve sorumluluklarını tanımlamaktadır: GREVIO izlenecek tüm ülkeleri belli bir soru formuna uygun olarak izleme ve denetleme hakkına sahiptir. Sözleşmeyi imzalayanlar, elde ettikleri sonuçları, GREVIO’nun hazırladığı bir soru formunu referans alarak Avrupa Konseyi Genel Sekreterine rapor etmek zorundadırlar (Madde 68). GREVIO’nun hazırlayacağı anketlere ve “GREVIO’dan gelecek bütün bilgi taleplerine taraflar cevap” vermek zorundadırlar. GREVIO, Sözleşmenin uygulamasına ilişkin bilgileri, “…sivil toplum kuruluşlarından ve sivil toplumdan da” edinme hakkına sahiptir. Bu yolla GREVIO ilgili ülkenin sivil toplum örgütleri ile ilişki kurma hakkını elde etmiş olmaktadır. Ayrıca GREVIO, “…Diğer uluslararası belgeler uyarınca oluşturulmuş kuruluşlardan olduğu kadar Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden, Parlamenter Asamblesinden ve Avrupa Konseyinin bu konuda özelleşmiş birimlerinden bu Sözleşmenin uygulamaları hakkında bilgi edinebilir.” “Taraflardan GREVIO’ya gelen bilgiler yetersiz ise ulusal makamların iş birliği ve bağımsız ulusal uzmanların yardımıyla, ülke ziyaretleri düzenleyebilir.” “GREVIO’nun vardığı sonuçların uygulanması için alınması gereken tedbirlere ilişkin tavsiyeler; gerekirse bunların uygulaması hakkındaki bilgilerin sunulması için üye ülkeler ziyaret edilebilir”. “GREVIO’ya, Sözleşmenin geniş çapta veya defalarca ihlalinin önlemesi veya sınırlanması amacıyla derhal müdahale gerektiren sorunların bulunduğunu gösteren güvenilir bilgiler ulaştığında, ...taraflarca alınan tedbirlere ilişkin özel bir raporun acilen sunulmasını talep edebilir.” “GREVIO, söz konusu Tarafın verdiği bilgileri ve kendisine ulaşan diğer güvenilir bilgileri göz önüne alarak, bir veya daha fazla üyesini, bir soruşturma yapıp acilen GREVIO’ya rapor etmek üzere tayin edebilir.” “Söz konusu edilen soruşturmanın bulguları incelendikten sonra GREVIO bu bulguları, kendi yorum ve tavsiyelerini ekleyerek söz konusu Tarafa, durum gerektiriyorsa Taraflar Komitesine ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine” iletir (Madde 68). GREVIO, “Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesini, bu Sözleşmenin uygulamalarını düzenli aralıklarla değerlendirmeye davet etmek” zorundadır (Madde 70).

Madde 66’dan 70 kadar olan maddelerden alıntıladığımız yukarıdaki ifadeler, hedef ülkenin, “atın gemlenerek istenilen yerlere götürülmesi”, “kontrol altına alınmasına” benzer bir şekilde gemlenip kontrol alınmasını ifade etmektedir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi bu yaklaşımı ile Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramları kapsamında imzalayan ülkelere şeytani şiddet uygulamaktadır.

       5. Boyut: Hukukun Katledilmesi ya da Hukuksal Şiddet

Hukukun amacı, savaş değil barıştır.  Hukuktaki kademeli ceza sisteminin amacı, insanları suç işlemekten alıkoyabilmek içindir. Bu yaklaşımda hedef, suç işlenmeden suça mâni olmaktır. Bunun sağlanabilmesi için hukukun temelinde hak ve adalet kavramı yer almalıdır. Adalet yoksa barış da yoktur. Hukuk sisteminde ayırımcılık en büyük hukuksuzluktur. Hukuk sisteminde tahkim, arabuluculuk sistemi önemlidir. İş mahkemeye intikal etmeden, yargının yükünü hafifletme bağlamında bir hakem sisteminin devreye girmesi istenen bir yaklaşımdır.

Aile hayatında zaman zaman değişik nedenlerle istenmeyen durumlar meydana gelebilir. Genelde ilk ortaya çıkan durum, aile fertlerinin birbirlerine bağırıp çağırmasıdır. Süreç iyi yönetilebilirse bunlar geçici durumlardır. Fakat “polise telefon edildikten” sonra geçici hâl olma ihtimali olan bu durumun, sürekli bir hâl alma ihtimali artmaktadır. Belli bir seviyenin altında kaldığı sürece beşeri bir durum olarak değerlendirilmesi gereken bu olgu, İstanbul Sözleşmesine göre suçtur. Bazen aile bireyleri bu süreci iyi yönetemeye bilir. Bizim Kültür ve medeniyet kodlarımıza göre kadın ve erkeğin aile tarafları, hakem heyeti oluşturarak sürece müdahil olmak ve sorunu çözmeye çalışmak isterler ve de zorundadırlar (4/35).

Kur’ân’da yer alan “Davacı İki kardeş” olayı (38/22-26) sorunların çözümü için mahkemeye başvurmadan önce arabuluculuk yapacak bir hakeme ya da hakem heyetine başvurmayı ön görmektedir.

İstanbul Sözleşmesi ve bunu referans alan yasalar, böyle bir arabuluculuk sistemine ve bu yolla aile içinde barışın sağlanmasına karşı olup taraf ülkelerin böyle bir yaklaşımı engelleyecek tedbirleri almasını istemektedir (Madde 48, 6284 Sayılı Yasa Yönetmeliği Madde 35).

 Ayrıca İstanbul sözleşmesine göre mağdur, bir kez şikâyet yapmış ise şikâyetini geri çekme hakkına sahip değildir. Kendileri şikâyetlerini geri çekse bile açılan dava, bu istekten bağımsız olarak devam ettirilecektir (İstanbul Sözleşmesi Madde 55). Bu açıdan İstanbul Sözleşmesi, hukukun ruhunu ifsâd etme bağlamında tam bir hukuksal şiddet ihtiva etmektedir.

 İstanbul sözleşmesi aile içinde barışı değil savaşı isteyen bir mekanizma inşa etmek istediğinden et-Temniyetu, el-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, el-İğvâ kavramları kapsamında insanlara şeytani şiddet uygulamaktadır.

   Hukukun temel mantığında, “iddia sahibinin iddiasını ispatlamak mecburiyeti” vardır. Suçlayan insan, suçlamaya ilişkin veya kendinin haklı olduğuna ilişkin bilgi ve belgeleri/delilleri ortaya koymak zorundadır. Bu hukuk sistemlerinin olmazsa olmaz ilkesidir. Bu hukuk yasası ya da ilkesi, 6284 sayılı aileyi koruma yasası(!) ve 6284 Sayılı yasanın uygulama yönetmeliği için geçerli değildir. Bu yasa ve uygulama yönetmeliğinde şikâyet edip mağdur olduğunu ifade edenlerin, iddiaları ile ilgili “hiçbir delil veya belge sunma” mecburiyeti bulunmamaktadır (6284 Yasa) Madde 8, 6284 Sayılı Yasanın Uygulama Yönetmeliği Madde 6,12 ve 30). Bu maddelerde şikâyet edenin beyanı esas olup suçlananın hiçbir söz hakkı olmadığı görülmektedir.

   Hz Davud’un iki davalı kardeşe hakemlik yaptığında düştüğü hata, tek koyun sahibi kardeşi dinleyip 99 koyun sahibi kardeşi dinlemeden karar vermiş olmasıydı. Allah kendisini bağışlamış, fakat arkasından kendisini hak ve adalet konusunda çok hassas davranması gerektiği noktasında sert bir şekilde uyardığını bu noktada hatırlamakta fayda vardır (38 Sâd 26).

5. Sonuç: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi Şeytani Şiddetin Kaynağı Olduğu İçin Feshedilmelidirler!

İstanbul Sözleşmesinin pek çok maddesi, bir şeytanı zekânın ürünü olup tamamen toplumların ifsâdına dönüktür. Rıza temelli olmak şartıyla Allah’ın yasakladığı, haram kıldığı, helak nedeni olarak ifade ettiği, zina, fuhuş, eş cinsellik, pedofili, zoofili, grup seksi, eş değiştirme gibi bütün sapkınlıkları meşru görmekte, süsleyip cazip göstermekte ve diğer yaşam tarzlarını “geleneksel, klişeleşmiş roller” diyerek aşağılayıp, bu sapkın yaşam tarzını cazip hâle getirmeye çalışmaktadır. Kullanılan maske, “kadına şiddetin önlenmesidir”.

Bu nedenle her iki proje İblis’in insanları saptırmak için yaptığı yeminin 21. asra yansımasıdır. Sonunun hüsran olacağını bilerek Hz. Âdem ile eşinin yasak ağaçtan yemesini sağlayabilmek için gerçekleşmesi asla mümkün olmayan, Allaha rağmen, “ölümsüzlüğü”, “iki melek olmayı” ve “ebediyen cennette kalmayı” vaat etmesine benzer vaatleri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi 21. Asırda yapmaktadır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi, 21. asırda tüm dinlere, kültür ve medeniyetlere, örf, adet, gelenek ve göreneklere bir savaş ilanıdır. Siyonizm’in, tek dünya devleti/hükümeti, tek din, tek hukuk, tek merkez bankası, tek para sistemi stratejisinin Truva atlarıdır. 

Bu nedenle her iki proje acilen feshedilmeli, yasalar kendi kültür ve medeniyet kodlarımıza göre yeniden yapılandırılmalıdır!

Bunun için bugün Allah’a ve ahirete iman edenlerin bu gerçeği görerek bir fitne, fesât, tuğyân, zulüm hareketi ve şeytani şiddetin kaynağı, besleyip büyütücüsü olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi için üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri zorunludur. Her iki projenin feshedilmesi için seferberlik ilan etmelidirler.

Eğer bu yapılmazsa, yarın Kur’ân’ın pek çok ayeti ile hadislerin pek çoğu kullanılamayacak, kullananlar suçlu ilan edilip cezalandırılacaktır. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a bazı baroların yaptığı saldırı unutulmamalıdır!

Eğer bu yapılmazsa İlahi cezayı ifade eden yukarıda birinci grup olarak sınıflandırdığımız şiddet kavramlarının (el-‘utuvv, eş-şatatu, er-rehaqu, el-hatmu, et-tebru, et-tetbîru) bizzat muhatabı, ama bu dünyada ama öteki dünyada, sorumluluklarını yerine getirmeyen, vurdumduymaz davranan müminler olacaklardır.

Bu yasalara karşı susanlar, ellerini kıpırdatmayanlar, yasaların devam etmesini isteyenler, birinci grup olarak sınıflandırdığımız şiddet kavramları kapsamında kendi konumlarını kendileri takdir etmeli ve helak olmuş toplumların akıbetleri üzerinde tefekkür etmelidirler.  Unutmamak gerekir ki yüce mahkemede “Şedîdü'l-İkâb” olan Allah tarafından kesin bir yargılama yapılacaktır.

Bu iki projenin iptal edilmesi için verilecek fikri ve felsefi mücadelede ortaya konacak net duruş, şiddetle ilgili ikinci grup kavramlar kapsamında (el-İrhâb, et-Teşrîd, el-İshân) olmalıdır, kararsızlık gösterilmemelidir. Ve unutmamak gerekir ki; “Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir hâlife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab vardır.” (38/26)

Düzeltme ve Özür:

Geçen yazıda “İnsanda Savaşan İki Yapı: Fıtrat ve Heva” başlığının olduğu kısımda (95 İnşirâh 4-5) şeklinde verilen ayetler, (95/Tîn 4-5) şeklinde olacaktır. Yapılan yazım hatası için kardeşlerimizden özür dileriz. 

KAYNAKLAR

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-1: Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Kapsam Alanı”, Umran, Mart 2019.

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2: Nötr Cinsiyet Hareketinin Üç Aşamalı Savaş Stratejisi”, Umran, Nisan 2019.

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması Projesinin Bir Alt Projesidir”, Umran, Mayıs 2019

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-5: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasadaki Kavramlar Üzerinden Yürütülen Psikolojik Savaş”, Umran, Eylül 2019

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-6: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa Bir Asimilasyon ve Kendi Kendini Sömürgeleştirme (Resepsiyon) Projesidir”, Umran, Ekim 2019

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-7: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve Onu Referans Alan Tüm Yasalar Fesh Edilmelidir”, Umran, Aralık 2019.

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-8: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa Aileye ve Mahremiyete Açılan Bir Savaş İlanıdır.”, Umran, Ocak 2020.

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-9: İstanbul Sözleşmesindeki Şiddetin Felsefi Arka Planı”, Umran, Eylül 2020

Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-10: Şiddette Risk Faktörleri ve İstanbul Sözleşmesinin Örtmeye/Gizlemeye Çalıştıkları”, Umran, Ekim 2020.

Burhanettin Can, “Kur’ân’daki Şiddet Kavramları Açısından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi-1: İstanbul Sözleşmesi 21. Asrın Tağutlarına İbadeti Öngören Bir Tuğyan Hâli Olup Bir İfsad ve Zulüm Mekanizmasıdır”, Umran, Kasım 2020.

Suat Kılıç, Kur’ân’a Göre Şiddetin Semantik Alan Tahlili ve Düşünceye Yansımaları, DİB Yayınları, Ankara, 2015.

Râğıb El-İsfahani, Müfredât, Pınar Yayınları, İstanbul.

 M. Şahin &M. Gültekin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile (İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.



[3] Sadık Kılıç, a.g.e., s.187. Râğıb El-İsfahani, Müfredât, Pınar Yayınları, İstanbul, s. 793.

[4]  Sadık Kılıç, a.g.e., s.188-190.

[5]  Sadık Kılıç, a.g.e., s.191-192.

[6] Sadık Kılıç, a.g.e., s.191-192.

[7] Sadık Kılıç, Sadık Kılıç, a.g.e., s.190-191.

[8] Sadık Kılıç, a.g.e., s.199-200.

[9] Sadık Kılıç, a.g.e., s.200-201.

[10] Sadık Kılıç, a.g.e., s.201-202.

[12] Sadık Kılıç, a.g.e., s. 198-199.

[13] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-195.

[14]  Sadık Kılıç, a.g.e., s. 193-195.

[15] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-195.

[16] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-195.

[17] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-196.

[18] Sadık Kılıç, a.g.e., s. 197-198.

[19] Sadık Kılıç, a.g.e., s.197-198.

[21] Ayrıntılı bilgi için bkz. Burhanettin Can “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi”, Umran, Nisan 2019.

[22] Burhanettin Can, “Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3:“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” Projesi” “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması” Projesinin Bir Alt Projesidir, Umran, Mayıs 2019.

[23]  Burhanettin Can, “Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-6: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa Bir Asimilasyon ve Kendi Kendini Sömürgeleştirme” (Resepsiyon) Projesidir, Umran Dergisi, Ekim 2019.  Burhanettin Can, “Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-7: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve Onu Referans Alan Tüm Yasalar Fesh Edilmelidir”, Umran, Aralık 2019.

[24] M. Şahin M. M. Gültekin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile (İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...