Şiddet ile ilgili gerek yapılan
tanımlamalar ve gerekse bilimsel/felsefi yaklaşımlar göz önüne alındığında
şiddet kavramının temel unsurları/ortak paydası “fail”, “mağdur”, “güç”, “kuvvet”, “enerji”, “ihlal”,
“olumsuzlama”, “saldırganlık”, “ötekileştirme”, “cezalandırma”, “ödüllendirme”,
“özgürlük”, “muhteva” “izafilik”, “ıslah”, “inşa”, “rıza” ve “niyet” şeklinde özetlenebilir.[1]
Kuvvet/güç/enerjinin
kullanımı “niyete”, “ıslaha”, “inşaya” ve “olumlama-olumsuzlama” eksenlerine
bağlı olarak anlam kazanmaktadır. Bir güç, kuvvet, enerji kullanımı ve
olumsuzlama, yapıldığı yere, zamana, kimin yaptığına ve neden yaptığına bağlı
şekilde şiddet veya dışında değerlendirilmelidir.
Kötü
niyetli, ıslah edici/düzeltici olmayan güç kullanımı, varlığın, düzenin
yozlaşmasına sebebiyet verirken; ıslaha dayalı güç kullanımı, düzeni ve varlığı
korur. Dolayısıyla güç, kuvvet ve enerji kullanımı, niyete ve
olumlu-olumsuzluğa, ıslah ve inşa amaçlı olup olmamasına bağlı olarak şiddetin
kapsam alanına girer.
Şiddet-özgürlük-rıza-niyet-değer/ahlak/kimlik arasındaki
denklem, lineer değildir. Bileşenleri arasında çok karmaşık bir ilişki söz
konusudur. Bu nonlineer, karmaşık
ilişki, âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından peygamberleri aracılığıyla
açıklığa kavuşturulmuş ve bir çerçeve ortaya konmuştur.
Kur’ân’da
şiddet muhtevalı kavramlar oldukça fazladır ve anlam alanlarının bir kısmı
birbiri ile örtüşmekle beraber, genelde şiddetin farklı boyutlarına,
bileşenlerine, uygulama alanlarına, faillere, mağdurlara, sonuçlarına ve sembol
tiplerine dikkat çekilmektedir.
Geçen
yazıda, “eş-Şiddet”, “ez-Zulm”, “el-Fesâd”,
“el-Usuvvu”, “el-‘Isiyyu”, “el Qast”, el-Qâsıt”, “et-Tuğyân”, kavramlarının
analizi yapıldıktan sonra bu kavramlar çerçevesinde toplumsal cinsiyet eşitliği
ve İstanbul Sözleşmesi ele alınıp değerlendirilmiştir.
Bu yazıda şiddet, el-‘Utuvv, eş-Şatatu, er-Rehaqu, el-Hatmu, et-Tebru,
et-Tetbîru, el-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, el-İğvâ, et-Temniyetu, el-Îrhâb,
et-Teşrîd ve el-İshân kavramları kapsamında ele
alınıp Toplumsal Eşitliği Projesi Cinsiyet ve İstanbul Sözleşmesi ele alınıp
değerlendirilecektir.
Bu yazıda inceleyeceğimiz şiddetle ilgili
kavramları üç grupta sınıflandırabiliriz:
1. Grup, el-‘utuvv, eş-şatatu, er-rehaqu, el-hatmu, et-tebru,
et-tetbîru kavramları olup ilahi cezanın kapsam ve
muhtevasını açıklayan güç ve kuvvet kullanımı ile ilgili kavramlardır. Bu
kavramlardaki niyet faktörü, bu dünyada insanların ilahi yasalara/fıtrat
yasalarına göre yaşayarak ilahi düzeni bozmamaları, fitne, fesat çıkarmamaları,
zulüm yapmamaları için uyarı amaçlıdır. Bu dünyada yapacakları ya da yaptıkları
kötülüklere, işledikleri günahlara karşılık geçmiş toplumların başına gelenler
hatırlatılarak nesiller uyarılmak istenmektedir. Amaç ıslahtır.
2. Grup, el-îrhâb, et-teşrîd ve el-ishân kavramları olup, düşmanların Müslümanlara saldırmasını ve savaş ilanı
yapmasını engellemek, onları caydırmak amaçlı güç ve kuvvet kullanımına ilişkin
şiddeti ihtiva eden kavramlardır. Amaç ıslahtır.
3. Grup, et-temniyetu, el-ezzu, istehveze, ihteneke,
istefezze, el-iğvâ kavramları olup şeytanın ve onun yolunu
izleyenlerin insanlara uyguladığı her türlü şiddeti ihtiva eden kavramlarıdır. Amaç,
ifsât, tuğyan ve zulümdür.,
1. ve 2. Grupta yer alan şiddet ile ilgili bütün bu
kavramlar, İslâm’ın ceza hukukunun temellerini oluşturmaktadır. Mesele en
hafifinden alınıp en şiddetli olana doğru bir yelpaze ortaya konmaktadır. Caydırıcılık,
ıslah ve inşa esastır. Buna karşılık 3. Gruptaki kavramlarda amaç kargaşa,
fitne, fesat, aldatma, yanıltma zulümdür; niyet ıslah olmayıp yıkımdır.
Aşağıda, bu tasnife göre kavramlar analiz
edilmektedir.
1- İlahi Cezayı Gerektiren Durumları Anlatan Şiddet
Kavramları
Allah Hz. Âdem ile eşini yeryüzüne gönderdikten
sonra Hz. Âdem’in nesline zaman zaman uyarıcı, yol gösterici, resûller, peygamberler,
hidayetçiler/rehberler/yol göstericiler göndereceğini; bunlara tâbi olanların
kurtuluşa ereceğini, tabi olmayıp hak yoldan sapanların ise cezalandırılacağını
Kur’ân’da bildirmiştir. Allah tarafından gösterilen yola uymayıp İblis’in
peşine takılanların, Öte Âlemde/Ahirette kurulacak mahkemede yargılanıp
cezalandırılacakları ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Peygamberler, resûller
üzerinden yapılan uyarıları göz önüne almayıp ifrata varan, peygamberlerini
öldürmeye kalkan, iman edenlere zulmeden fert ve toplumlar, değişik şekillerde
helak edilerek bu dünyada cezalandırılmışlardır. Bunların başına gelen durum,
belli ayrıntıları ile ceza içeren kavramlar kullanılarak, gönderilen
peygamberler/resûller, Kitaplar aracılığıyla sonraki nesillere aktarılmıştır.
Burada amaç, nesilleri uyarmak, yanlış yoldan
döndürmektir. Bu anlatım, aktarımlarda şiddet ihtiva eden kavramların kullanılmasında
amaç, bir şiddet uygulamak değil, uyarmak, ıslah etmek, düzeltmek ve inşa etmektir.
Aşağıda bu bağlamda kullanılmış kavramlar ele
alınıp değerlendirilmektedir.
1.1-
El-’Utuvv Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu
El-’Utuvv kavramı, tarihsel süreçte
değişik âlimler tarafından farklı açılardan ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu
değerlendirmelere göre kavram, özü itibarıyla “aşırılığı” ifade
etmektedir. Kavram, “günah ve isyanda aşırı gitme, bunlarda tam bir
başkaldırı içinde olma” (et-temerrud)”; “hoşlanılmayan, nahoş, kerih ve çirkin
olan şeylerde aşırı gitme; “bilinen bütün sınırları aşma ve bunların ötesine
geçme” manalarına gelmektedir.[2]
Kelimenin
kapsam alanına bakıldığında, geçen yazıda ele aldığımız, ‘asâ, fesâd ve tuğyân
kelimelerinin anlam alanları ile örtüşen boyutları olduğu söylenebilir. El-’Utuvv
anlam itibarıyla, fesâdın en ileri aşaması ile et-tuğyânın alt aşaması
arasındadır.
Aşırılık
boyutu itibarıyla el-’utuvv, Kur’ân’da iki farklı yerde kullanılmaktadır: 1-
Hz. Zekeriyya’ya oğlunun olacağı melekler tarafından bildirildiğinde, “aşırı
yaşlı” olduğunu belirtirken el-’utuvv kavramını kullanmıştır (19/8). 2- Âd halkının helakını anlatan
ayetlerde (69/6) helak için gönderilen rüzgâr/kasırganın şiddetini,
büyüklüğünü ifade etmekte de el –’Utuvv kavramı kullanılmaktadır.
Şiddet
konusu kapsamında üzerinde durmamız gereken boyut Âd kavminin helaki ile ilgili
olan boyuttur.
El-’Utuvv
kavramının Âd kavmine gönderilmiş olan azapla ilgili kullanılmış olmasının
nedeni, Âd kavminin ilahi cezayı hak edişi ile ilgili olup Âd kavminden sonraki
nesillere bir uyarı mahiyeti taşımaktadır. Âd kavminin ilahi cezayı hak etme
nedenlerini göz önüne almakta fayda vardır. Putlara tapan Âd kavmi
kendilerine gönderilmiş olan 1- Hûd peygamberi “yalanlamışlar”, 2- 'aklî bir
yetersizlik' içinde görmüşler, 3- “yalancı” olarak nitelemişler, 4- Allah’a
ibadet etmeyip putlara tapınmışlar, 5- “peygamberlerine isyan etmişler”, 6-
“Allah’ın ayetleri ile alay edip inkâr etmişler”, 7- “her inatçı zorbanın emri
ardınca yürümüşler”. 8- “her yüksekçe yere bir anıt inşa etmişler”, 9- sahip
oldukları güç ve kuvvet imkanlarından dolayı müstağnileşmişlerdir (7/66,71; 11/50,59; 26/128, 129; 41/15;
46/24-26).
Bu
tavrın sonucunda; Âd halkı “uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak”
edilmiştir (69/6).
El-’Utuvv
kavramı, ilahi yasaları tanımayıp isyan eden ve bunda aşırılığa giden,
kendilerine verilmiş olan “işitme, görme organları ve gönülleri” ile gerçeği
aramayan, tefekkür edip düşünmeyen toplumların helaki için kullanılmıştır.
El-’Utuvv
kavramının özündeki aşırılık olgusu, insanın kişiliğinin bir özelliği olmaya
başladığında, insan İlahı Yasaları tanımayıp, kendi nefsini ilahlaştırıp
müstekbirleşmekte ve de müstağnileşmektedir. Bu psikolojiye giren insan unsuru,
kendini ulaşılmaz bir konuma sokarak başkalarını daima hor ve hakir
görmektedir. Bu psikolojinin toplumsallaşması, hiçbir kural tanımamayı,
yaratıcıya isyanı beraberinde getirmektedir. Toplumların bu ifrat hâli, geçmiş kavimlerin
müstahak oldukları cezanın o toplum için tecelli etmesine vesile olmaktadır. Bu
aşama, ilahi cezaya müstehak olma, helak olma aşamasıdır (65/8).
1.2- Eş-Şatatu Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu
Eş-Şatatu kavramının, iki anlam boyutu vardır. Birincil
anlam boyutu, “ifrat, aşırı gitme, iyice uzaklaşma/çok aşırı gitme”;
ikinci(ikincil/tali/ıstılahî) anlam boyutu ise “haktan uzaklaşma, hakkı
çiğneme, hüküm ve yargıda zulmetme, haksızlık etme, doğru hüküm ve sözden sapıp
zulmetme, aşırı davranıp ileri gitme”.[3]
Kavram Kur’ân’da üç ayette (18/14, 38/22,
72/4) geçmektedir. Ashâb-ı Kehf mağaraya sığındıklarında, Allah hakkında
kendilerinin,
göklerin ve yerin Rabbinin Allah olmadığını, O'ndan başka ilah olduğunu söyler
isek “gerçeğin dışına çıkarız, tarzında yaptıkları konuşmada “haktan
uzaklaşıp ifrata varma” bağlamında şatatu kavramını kullanmışlardır (18/14). Diğer taraftan Cin suresinin 4.
ayetinde cinlerden “Allah’a çocuk isnat edenler” ile ilgili “gerçek
dışı bir sürü saçma şeyler” anlamında geçmektedir.
Şatatu kavramının “hüküm ve yargıda
zulmetme, haksızlık etme, doğru hüküm ve sözden sapıp zulmetme, aşırı davranıp
ileri gitme” anlam boyutunun kullanılmasına en güzel örnek, Sâd suresindeki
Hz. Davud ile İki Davalı kardeş arasında geçen konuşmadır. Bu konu, İstanbul
Sözleşmesinin felsefi arka planı ile yakından ilgilidir.
Kardeşlerden birinin tek koyunu diğerinin ise
99 koyunu vardır. 99 koyunu olan kardeş tek koyunu olan kardeşinden tek
koyununu kendisine vermesini, verdiği takdirde de daha kârlı çıkacağını
söylemiştir. Kendi aralarında geçen bu konuşmanın üzerine gelip Hz. Davud’un
hakemliğine başvurmuşlardır. Tek koyun sahibi olan kardeş, 99 koyunu olan
kardeşinin kendi tek koyununu da kendisine vermesi ile ilgili yaptığı
psikolojik baskıyı anlattıktan sonra Hz. Davud’a, eş-Şatatu
kavramını kullanarak “şimdi sen aramızda hakk ile hükmet ve aşırı
gitme(şatatu) de bizi doğru yolun ortasına çıkar” (38/22)
demiştir.
Hz. Davud “tek koyun sahibi olan kardeşi”
dinlemiş, 99 koyun sahibi olan kardeşi dinlemeden hemen kararını verip 99 koyun
sahibi olan kardeşin zulmettiğini beyan ederek çok ciddi hukuki bir hata
yapmıştır. Oysa tek koyun sahibi kardeşin “eş-Şatatu” kavramını kullanarak Hz.
Davud’a söylediği “şimdi sen aramızda hakk ile hükmet ve aşırı gitme de
bizi doğru yolun ortasına çıkar” (38/22) ifadesi, Hz.
Davud’a bir uyarı mahiyetinde idi. Hz. Davud tek taraflı bir dinlemenin sonunda
kararını verip açıklama yapması, bir aşırılık hâlini ifade etmektedir.
Dolayısıyla “Eş-Şatatu” kavramı,
“aşırıya gitme, ifrata varma hâlidir. Nitekim Hz. Davut yaptığı hatayı
anlayarak secdeye kapanıp Allah’tan af ve merhamet dilemiştir. Bu olaydan sonra
Allah’ın Hz. Davud’a yaptığı uyarısı hukuki yargılamalar açısından son derece
önemlidir, hayatıdır (38/26).
Eş-Şatatu kavramının ağırlık merkezi, sözde
ve hükümdeki aşırılıktır. Söz ve hükümdeki olumsuzluk bağlamında yıkıcı bir
aşırılığı bünyesinde barındırdığı için fiziksel şiddet öncesi veya sonrasındaki
sözel, psikolojik ve kültürel şiddet kapsamlıdır.
Ashâb-ı Kehf’in kullandığı “haktan pek uzak bir söz söylemiş olma”/”gerçeğin dışına çıkma”(şatatu) ifadeleri kapsamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve 2011 İstanbul Sözleşmesini değerlendirdiğimizde, aşırıya giden, ifrata varan kavram ve cümlelerin kullanıldığını görmekteyiz.
1.3- Er-Rehaqu Kavramı
Kapsamında Şiddet Olgusu
Er-Rehaqu kavramı, “bürümek, kuşatmak, istila etmek”, “kendini
bilmezlik/sefihlik ve azgınlıklarını (tuğyan) artırma”; “şiddet baskı ve
zorbalık, bir işin bir hâlin bir kişiyi zorla, zecren bürümesi, istila edip ele
geçirmesi”; “günah, kötülük (şer), kibir ve azgınlık”, anlamlarına gelmektedir.[4]
Er-Rehaqu kavramı, Kur’ân’da insan ve Allah
ile ilgili olmak üzere iki farklı boyutta kullanılmaktadır.
İnsanla ilgili boyutu, “kendini
bilmezlik/sefihlik ve azgınlıklarını (tuğyan) artırma”; “bir işin bir hâlin bir
kişiyi zorla, zecren bürümesi, istila edip ele geçirmesi”; “günah, kötülük
(şer), kibir ve azgınlık” hâlini ifade etmektedir (72/6, 13).
Kavramın bu anlam alanını dikkate aldığımızda
“olumsuzluk” boyutu baskın, niyet faktörü ıslah ve inşa amaçlı
değildir. Dolayısıyla kavram özünde, sözel, psikolojik ve kültürel
şiddeti barındırmaktadır. Kavram kişinin bizzat kendine şiddet
uygulamasını da içermektedir.
Allah ile ilgili boyutu ise, geçmiş toplumların
başına gelenlerin mevcut yaşayan toplumların başına gelmemesi için ilahi bir
ikaz ve uyarı amaçlıdır (18/73, 80; 74/ 16-17).
Allah’ın vaaz ettiği yasalara bu dünyada
uymayanların karşılaşacağı şiddetin, cezanın boyutunu göstermektir amaç.
Dolayısıyla şiddet kavramının unsurlarından olan niyet faktörünü dikkate
aldığımızda, bu kavram insanları uyarmak ve ıslah etmek için kullanıldığından Allah
ile ilgili boyut, şiddet kapsamına girmemektedir.
1.4- Et-Tebru,
Et-Tetbîru, Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu
Et-Tebru kelimesi ve türevleri, “helak
olmak, yok olmak, kırılıp parçalanmak”, “Her şeyi yok etmek, yıkıp yerle bir
etmek; tahrip etmek, yıkıma uğratmak, kökünden yıkmak, darmadağın etmek,
temelinden göçürüp enkaz hâline getirmek” gibi bir anlam çerçevesine
sahiptirler.[5]
Et-Tebru ve türevlerinin Kur’ân’da
kullanılmasında mana, amaca, faile ve muhataba bağlı şekilde değişmektedir.
Genelde“kırıp geçirmek, feci bir şekilde yok etmek, yok edip kökünü kazımak”
anlamlarında kullanılmaktadır (71/28). Bu ayette Hz. Nuh, kâfirler ve
zalimlere beddua ederken bu kavramı kullanmakta; Allah’tan “zalimlerin
kökünün kazınmasını” istemektedir.
Et-Tebru’dan türetilen et-tedbir, Allah ve insanlar için
kullanıldığında özü aynı kalmak şartıyla anlam alanında biraz değişiklik
meydana gelmektedir. İnsanlar için kullanıldığında “kitlesel bir kıyım hâlinde,
her şeyi yok etmek, tahrip etmek; öldürmek, sürgüne yollamak; fiziki ve
kültürel köklerle bağları kesmek” anlamlarına gelmektedir.[6] Kelimenin
özünde fiziksel, psikolojik ve kültürel şiddet vardır.
Et-Tetbîr, Allah için kullanıldığında
(25/39), “inançsız ve saldırgan kimseleri acı bir şekilde cezalandırmak,
onların kökünü kesmek” anlamına gelmektedir. Et-tedbir, Allah için
kullanıldığında amaç, geçmiş sapmış toplumların ilahi uyarıları dikkate almamalarının
sonucunda helak edilmeleri, mevcut yaşayan toplumlara örnek olarak gösterilerek
insanlar uyarılmakta, hatalı yollarından vaz geçip hidayet yoluna dönmeleri
istenmektedir. Geçmiş kavimlere yapılan uyarıları göz önüne alıp kendilerini
düzeltmedikleri için başlarına gelen olay, et-tebru ve türevleri ile
açıklanırken amaç, mevcut sapan insanların kendilerini düzeltmeleridir. Nitekim
İsrâ suresinin 7. ayetinde İsrâiloğulları geçmişte Allah tarafından
cezalandırılmaları kendilerine hatırlatılarak kendilerini düzeltmedikleri takdirde
benzer şekilde tekrar cezalandırılacakları ifade edilmektedir. Amaç, niyet,
uyarı olup ıslah olmalarını sağlamaktır (17/7).
1.5- El-Hatmu
Kavramı
Kapsamında Şiddet Olgusu
El-Hatmu kavramı “kırmak, kırıp geçirmek, un ufak
etmek, kuru ve sert bir nesneyi(“kuru yaprağı, ekini”) kırmak, ufatmak”
anlamına gelmektedir. Farklı türevleri bu öz etrafında daha özel anlamları
bünyesinde barındırmaktadır. Bu bağlamda “Tehattame, aşırı kuraklık yüzünden
ekinlerin kırılması ve parçalanması”; “Tehattame’l-beydu”, “yumurtanın çatlayıp
civcivin dışarı çıkışı”; “El-hutametu, el-hâtûm, aşırı kuraklık, büyük bir bela
ve sıkıntıya duçar olunan kuraklık ve kıtlık” anlamlarına sahipler.[7]
Kur’ân’da el-hatmden türetilmiş el- hutametu kavramı “kırıp geçirme,
un ufak etme, parçalama, çer çöp, toz hâline getirme, öğütme” anlamlarında
Cehennemin bir vasfı ve ismi olarak kullanılmaktadır (104/4-5). Ayetlerde bu dünyada Allah’ın emrine,
yasalarına karşı gelmiş, isyan etmiş, Müslümanlara zulmetmiş olanların öte
dünyada akıbetlerini, yaşayacakları dehşeti, cezalandırılma şekilleri tasvir
edilmektedir. Dolayısıyla el-hutametu kavramı ile ilahi ceza
hatırlatılarak insanlar uyarılmakta, böyle bir ilahi cezaya muhatap olmamaları
için bu dünyada kendilerini düzeltmeleri, ilahi yasalara uymaları
istenmektedir. Kavramın bu boyutu ile kullanılmasındaki niyet, insanların öte âlemde
cezaya duçar olmamaları için onları uyarmaktır.
Ayrıca Kur’ân’da, “Karınca vadisine” giren
Hz. Süleyman’ın ordusunun karıncaları yanlışlıkla “farkında olmaksızın” “ezmemesi,
kırıp yok etmemesi” manasında kullanılmaktadır (27/18). Burada da kullanım
amacı, bir fiziksel şiddete mâni olmaktır, muhatapları korumaktır. Karıncaların
ezilmesi failler tarafından bilerek ve istenerek icra edilecek değildir.
Rahatça uzaktan görülemeyen karıncaların, farkında olunmadan ezilip kırılması
ve öldürülmesi söz konusudur. Allah’ın yarattığı ve insanlar için tehlike
oluşturmayan canlılara zarar verilmemesi, onlara şiddet uygulanmaması esastır.
El-Hatmu
kavramı bir boyutuyla olumsuzluk içermekte bir boyutuyla da niyet faktörü
açısından olumluluk içermektedir. Niyet faktörü açısından kavramda, bilerek ve
istenerek şuurlu bir şekilde ölüme
ve helak olmaya sebebiyet verme yoktur. İlahi ikaz, uyarı ağırlıklı bir
kavramdır.
2-
Düşmanları Caydırmaya İlişkin Şiddet Kavramları
Bu
kapsamda üç ana kavram vardır: El-İrhâb, et-Teşrîd ve el-İshân. Aşağıda bu üç
kavramın anlam alanları değerlendirilmektedir.
2.1-
El-İrhâb Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu
El-İrhâb
kavramının
kökeni er-rehbetu, er-rehbu, er-ruhbu olup “korkma, panikleme,
korkarak çekinme” anlamına gelmektedir. El-İrhâb ise “ürküterek, panik
havası oluşturarak korkutmak, tedirgin etmek, yıldırarak eylemden vaz geçirmek;
korku meydana getirmek” anlamlarına sahiptir.[8] Bu
boyutu ile Kur’ân’da Enfâl 60’da geçmekte olup İslâm’ın düşmanlarını
Müslümanlara karşı eyleme geçmekten vaz geçirmek için Müslümanların
caydırıcılık bağlamında almaları gereken tedbirler ile ilgili kullanılmaktadır (8/60).
Ayette Müslümanlara karşı girişilecek bir saldırıyı ya da başlatılacak bir
savaşı engellemenin yolunun, Müslümanların her alanda hazırlıklı, donanımlı
olmaları, güçlü savunma sanayine ve güçlü bir sosyolojik yapıya sahip olmalarına
el-İrhâb kavramı üzerinden dikkat çekilmektedir. Ayette iki tür düşmandan
bahsedilmektedir: 1- Allah'ın ve Müslümanların açık, görülen ve bilinen
düşmanları, 2- Allah’ın bildiği ve fakat Müslümanların bilmediği gizli
düşmanları.
El-İrhâb
kavramı her iki düşmanı da caydıracak bağlamda bir güce sahip olmanın
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Niyet düşmanların saldırı yapmaya cesaret
edememesidir. Bu bağlamda caydırıcı bir güce sahip olmak gerekmektedir. Burada niyet,
ıslah ve inşa amaçlı olup bir savaşın önlenmesidir. Bu nedenle kavram
bünyesinde bir psikolojik savaş ve şiddet unsuru taşımaktadır.
2.2-
Et-Teşrîd
Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu
Et-Teşrîd
kavramı “hayvanı ürkütüp kaçırmak, kovup sürmek; yine darmadağın etmek, güç
ve kuvvetleri dağıtmak, izale etmek” anlamlarına gelen “şe-ra-de” kökünden
gelmektedir. “Şer-ra-de” ise “hayvanı ürkütüp kaçırmak, kovup sürmek;
darmadağın etmek, güç ve kuvvetleri dağıtmak, izale etmek; “bir adamın ayıp ve
kusurlarını insanlara yayıp teşhir etmek, onu dile düşürmek” anlamına
gelmektedir.[9]
Et-Teşrîd
kavramı, “darmadağın etmek, güç ve kuvvetleri dağıtmak”, “niyetleri teşhir
edip vaz geçirmek” anlamlarında olup psikolojik caydırıcılık boyutu öne
çıkan, muhatapların güç ve kuvvetlerini dağıtma, ürkütme, cesaretlerini kırıp
saldırıdan vaz geçirme amaçlı olarak kullanılan bir kelimedir. El- İrhab
kavramının geçtiği Enfâl 60’tan önce, hemen hemen aynı bağlamda Enfâl 57’de et-Teşrîd
kavramı kullanılmaktadır. Bu iki kavramın ortak özelliği, düşman tarafından
gelebilecek her türlü saldırı ve tecavüze karşı hazır olup karşı koyabilme
gücüne sahip olmaktır.
Et-Teşrîd,
anlaşma yapılanların anlaşmalarını tek yanlı bozup savaşmaya kalkmaları
durumunda, başkalarına “ibret olacak şekilde, darmadağın” edilerek cezalandırılmalarını
ön görürken (8/56-57); El-İrhâb kavramı ise açık ve gizli düşmanların
saldırmaya cesaret ve teşebbüs etmelerini engelleyici bir güç ve kuvvete sahip
olmayı öngörmektedir (8/60).
Dolayısıyla
bu kavramlar, bir taraftan şeytan ve taraftarlarının çalışma tarzını ortaya
koyup deşifre ederken; diğer taraftan da iradelerini çözecek tarzda
Müslümanların hazırlıklı olması gerektiğini belirtmektedirler. Bu kavramların
geçtiği ayetler, Müminlerin bu tür durumlarla karşı karşıya kaldıklarında nasıl
davranmaları ve ne yapmaları gerektiğine ilişkin bir yol haritası ortaya
koymaktadır. Savaşmadan savaşı engelleyip kazanma stratejisi de
denebilir buna. Et-Teşrîd kavramı bu amaçla uygulanan sözlü ve psikolojik
şiddeti ihtiva eder.
2.3- El-İshân Kavramı
Kapsamında Şiddet Olgusu
El-İshân,
(sıvı maddeler hakkında) “katı hâle geldi ve akmadı, akışkanlık özelliğini
yitirdi”, “bir nesne kalın ve pek sıkı/yoğun ve geçirgensiz oldu(salabet)”
anlamına gelen “se-hu-ne” kökünden gelmekte olup anlamı, “yaralama,
öldürmede aşırı gitme, ifrat derecesine varma”dır.[10] Kur’ân’da
ise, savaşta düşmanı bir daha savaşa cesaret edemeyecek, savaş için
toparlanamayacak bir şekilde, iradesini tamamen çözecek, kıracak bir
kararlılık, tavır, büyük bir cesaret göstererek yenmektir. El-İshân kavramı
bu anlamda Enfâl 67’de kullanılırken (8/67), gelecekte daha vahim sonuçlara
neden olabilecek savaşların önünün kesilmesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla bu
kavramın kullanılmasında niyet, daha vahim sonuçlara neden olabilecek tehlikeli
durumları engellemek olduğu için uygulama şiddet kabul edilmemelidir. Bu bir stratejik
yaklaşımdır.
***
El-İrhâb,
et-Teşrîd ve el-İshân her üç kavramda amaç, düşmanın saldırılarını engellemek,
cesaretini kırmak bağlamında bir güç ve kuvvet uygulamak, uygulama kararlığında
olmakla ilgilidir.
Ancak el-İrhâb, savaşmadan savaşı kazanma amaçlı bir stratejiyi öngörmektedir.
Düşmanların Müslümanlara saldırmasına imkân vermeyecek bir güç, kuvvet
toplamalarına dikkat çekmektedir. Et-Teşrîd ve el-İshân kavramları savaşın
fiili ortamında uygulanması gereken güç ve kuvvetin yüksekliğine, uygulamadaki
kararlılığa vurgu yapmaktadır. Her üç
kavramda hedeflenen, gelecek savaşları engellemek için güç, kuvvet biriktirmek,
yeri ve zamanı geldiğinde kararlılıkla kullanıp düşmanın tüm iradesini çözüp
felç etmektir.
3-
Şeytani Şiddeti Anlatan Kavramlar
Burada, İblis’in
ve İblis’in yolundan gidenlerin kullandıkları, kullanacakları şiddet türlerini
belirten, ifade eden kavramlar üzerinde durulacaktır. Konunun daha iyi
anlaşılabilmesi için geçen yazıda[11] “İblis Şiddetin Kaynağıdır.” başlığında verilen İblis’in insanlığa açtığı
savaş, aşağıya özetlenerek alınmıştır.
Şiddet, yaratılış
tezine göre, bizim inanç sistemimize göre, “İblis’in Allah’a isyan etmesi”, “kıyamete
kadar yaşama izni alması” sonrasında, “insan nesline savaş ilanı olan
yeminiyle” beraber ortaya çıkmıştır ve de kıyamete kadar da devam
edecektir.
Hz.
Âdem’in yaratılışı sonrasında Allah’ın “saygı ve üstünlük bağlamında”, davranış
olarak melekler olan topluluğa (“nurdan yaratılmış melekler” ve “nardan
yaratılmış cinler”), “topraktan yaratılmış” Hz. Âdem’e secde etmelerini
emrettiğinde, “İblis hariç melekler topluluğunun hepsi secde etmişlerdir”.
İblis, secde etmeyerek Allah’ın emrine karşı gelmiş ve isyan etmiştir. İnsanlık
tarihi, bu olayla şekillenmeye başlamıştır. İblis’in kıyamete kadar yaşama izni
istemesi ve bu iznin de kendisine verilmesi sonucunda İblis, Hz. Âdem’e ve onun
izinde olanlara sınırsız ve topyekûn bir savaş ilan etmiştir (2/30-39;
7/11-31; 15/26-48; 17/61-65; 18/50; 20/115-127; 23/12; 32/7; 35/11; 37/11;
38/71-85; 40/67; 53/32; 55/14-15; 71/19). Bu savaş ilanından sonra tarih şekillenmiş ve birbirinin zıddı olan ve
fakat her biri kendi içerisinde farklı renkler ihtiva eden ikili bir genel
yapı, hak-batıl şeklinde ikili değer sistemi ortaya çıkmıştır (2/42,
119; 3/3; 4/105,171; 6/57; 7/8, 43; 8/7; 9/33; 10/32,55,82; 21/24; 23/ 71;
31/33; 43/78; 48/28; 53/28; 103/3).
İblis’in
Cennette Hz. Âdem ile eşine uyguladığı sözel ve psikolojik şiddetin sonucu, Hz.
Âdem ile eşi, Allah’ın kendilerine tayın ettiği hukuk sistemini ihlal etmelerine
neden oldukları için “zalim olarak nitelendirilerek” (2/30-39) Cennetten
çıkarılıp yeryüzüne gönderilmişlerdir. Allah,
İblis’in bu savaş ilanına karşılık insanları uyarmak, doğru yola sevk etmek
için hidayetçiler, peygamberler, resûller göndereceğini, bunlara tâbi olanların
kurtuluşa ereceklerini, tabi olmayıp da isyan edenlerin ise helak olacaklarını
bildirmiştir (2/38,39).
Hz.
Âdem ile İblis arasında Cennette başlayan mücadele, Hz. Âdem ile eşinin yeryüzüne
gönderilmesi ile son bulmamış; İblis, Hz. Âdem’in tüm neslini, Allah’ın
yolundan saptıracağına dair yemin ederek sınırsız ve topyekûn bir
savaş ilanı yaparak şiddetin her türünü insanlık tarihine sokmuştur (7 A’râf 16, 17; 15 Hicr 39-40; 17/61,
62).
İblis’in
bu yeminine karşı Allah, insanları uyarmak ve İblis’in mücadele stratejisine
dikkat çekme bağlamında İblis’e yaptığı konuşma/verdiği cevap, süreci anlamada
son derece önemlidir (17/63-64).
Şeytani şiddetin muhtevasını ortaya koyan kavramlar
ve aşağıda anlamları özetlenen kavramlar, Hz. Âdem ile İblis’in mücadelesini
anlatan ayetlerde geçmektedir.
3.1- Et-Temniyetu Kavramı Kapsamında
Şiddet Olgusu
Temennî kavramı, “zihinde bir şeyi kurgulayıp, onu imge hâline
getirmek” “hakikati olmayan şeyleri kurgulamak, tasavvur etmek” anlamındadır.
Aynı kökenden gelen mennâ kavramı ise, “bir kimseye bir şeyi temenni
ettirmek; bir istek, temenni ve ideal arzusu uyandırmak; gerçekleşmesi
imkânsız kurgular peşine salmak” anlamına gelmektedir.[12]
Her
iki kavramda dikkat çeken husus, “hakikati
olmayan”, “gerçekleşmesi imkânsız şeyleri kurgulamak, tasavvur etmek, hayal
etmek” gibi imkânsızlıkları,
olabilir olarak gösterip muhatabı yanıltmak ve aldatmaktır. Bu
boyutu ile kavram Kur’ân’da iki yerde İblis’in insanlığa yaptığı savaş ilanında
ve bu amaçla yaptığı yeminde ve bu bağlamda Allah’ın yaptığı açıklamalarda geçmektedir
(4/119-120).
“En
olmadık kuruntulara düşürmek”, “gerçekleşmesi mümkün olmayan şeyleri” (et-Temniyetu),
vesvese şeklinde insan zihnine yerleştirip tahrik ve teşvik etmek şeytanın
çalışma tarzının en önemli göstergesidir.
İblis’in
Hz. Âdem ile eşini cennetten çıkarmak için onlara gerçekleşmesi mümkün
olmayan, imkânsız olan üç cazip teklif yapmıştır: Yasak ağaçtan yedikleri takdirde
1- ölümsüz olacaklar, 2- iki melek olacaklar ve 3- ebediyyen cennette
kalacaklar (7/20-21; 20/120).
3.2- El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze Kavramları Kapsamında Şiddet Olgusu
El-Ezzu kavramı öz
itibarıyla, “kaynamakta
olan su dolu çömleğin çıkardığı ses; değirmen taşının dönerken çıkardığı ses;
insanın karnından ve bağırsaklarından çıkan ses ve gürültü, uzaktan gelen gök
gürültüsü, bir şeyi kuvvetli bir şekilde depretip hareket ettirme, ateşi
tutuşturma, ateş yakma” anlamına gelmektedir.[13]
Ancak kullanım amacına ve muhatabına göre anlam alanında değişiklikler oluşmuştur.
Eylem, “bir
nesneden insana doğru olduğunda” öz anlamında kullanılırken;
“İnsan cin,
şeytandan yine diğer canlı varlıklara doğru olduğunda”, “kışkırtma, telaşlandırma,
azdırma, tahrik etme, baştan çıkarma, iğvâ” gibi anlamlara gelmektedir. El-Ezzu,
el-Hezzu ve el-Fezzu, el-İstifzâzu kelimeleri anlamdaş olup, “şiddetli bir
şekilde rahatsız etmek, kışkırtmak ve ayartmak” demektir.[14]
El-Ezzu kavramı Kur’ân’da tek ayette
geçmektedir (19/83). Bu ayette, şeytanların, küfre sapanlara musallat olup
onları tahrik edip kışkırttıkları ifade edilmektedir. Ayette dolaylı tarzda
İblis ve İblis’in izinden giden şeytanların insanlar üzerine sözel ve
psikolojik bir şiddet uyguladıklarına, uygulamak istediklerine özel bir
vurgu yapılmaktadır (19/83).
İstehveze, “İstila, ele geçirme, her taraftan kuşatma ve
baskı altına alma, parmağında oynatma, dilediği şekilde güdüleme ve yönetme”
anlamındadır.[15]
Muhataba bağlı olarak bazı anlamlara özel vurgu yapılmaktadır. Kur’ân’da bu
bağlamda şeytan (58/19) ve münafıklar (4/141) için kullanılmaktadır.
Bu
kavram kapsamında ilgili ayette, şeytanın insan üzerindeki tasallutuna dikkat
çekilmektedir. Şeytan, insanları ele geçirip kontrol edebilmek için şuurlu ve
kararlı bir şekilde çalışacağına vurgu yapılmaktadır. İblis’in çalışmasında
konumuz açısından iki boyut vardır: 1. Boyut, insanları kendi
boyunduruğu altına alıp istediği gibi yönetmek (“Şeytanın fırkası” yapmak) (58/19).
2. Boyut, boyunduruğu altına girmeyip direnenlere, boyunduruğu altına
girmiş olanları saldırtmak ve aynı zamanda da her iki gruba da vesvese vermeye
devam etmek.
İstehveze kavramı münafıklar için kullanıldığında,
münafıkların müminleri “sürekli olarak gözetleyip durduğu” anlamına
gelmektedir (4/141). Bu gözetleme ile müminlerin zafer ve mağlubiyetine
göre ya müminlerin safında ya da karşısında yer alarak ganimetlerden pay almayı
hedeflemektedirler.
İhteneke kavramının anlamı konusunda iki farklı görüş
söz konusudur: 1- “Atın alt çenesine/damağına gem vurulup, denetim ve
kontrol altına alınması”; 2- “Çekirgenin çenesiyle dünyayı istila edip ne varsa
yiyip bitirmesi”.[16]
Her iki anlamda
ortak olan nokta, muhatabın gemlenerek kontrol altına alınıp zihinsel,
psikolojik ve ruhsal olarak istila edilmesidir. Kur’ân’da her iki anlam
boyutunda İblis için kullanılmaktadır.
İblis, “çekirgelerin
tüm yeşil alanları, ekinleri ve ürünleri istila edip” harap ve perişan etmesi
gibi, tüm insanlığı atın gemlenmesi gibi gemleyip kontrol altına alacağına, onlara her
istediğini yaptıracağına ve çoğunu saptıracağına ruhlarını, zihinlerini istila
edeceğine ve dilediği yöne, istikamete sevk ederek “harsı ve nesli”
kurutacağına, onlara fiziksel, zihinsel, ruhsal, sözel ve psikolojik şiddet
uygulayarak tarumar edeceğine, kaosa sürükleyeceğine, istikametlerini
kaybettireceğine ilişkin ettiği yeminde İhteneke kavramı
kullanılmaktadır (17/60-65).
İstefezze/İstifzâz kavramının sözlük anlamı, “hafifletmek, yerinden
oynatmak, rahatsız ve tedirgin etmek, kışkırtmak ve tahrik etmek”tir. Bu
özden hareketle yol boyu kazandığı anlam İslâm âlimlerine göre; “Bir adamın
temkin ve metanetini izale ederek muzdarip ve kararsız hâle getirmek,
bir kimseyi yerinden koparıp ihraç etmek; yine bir kimseyi korkuya düşürmek,
panikletmek, onun dinginliğini bozmak, onu aldatarak kötü duruma düşürmektir.”[17]
İblis’in Hz. Âdem’in soyunu saptırmakla ilgili
yaptığı yemin sonrasında Allah’ın İblis’e yaptığı hitapta (17/64) istefezze
kelimesinin geçmiş olması, İblis’in çalışma metodunu, taktik ve stratejisini
ortaya koyması açısından çok önemlidir. Allah, İblis’in mücadele anlayışına ve
izleyeceği stratejiye bu kelimeyi kullanarak dikkat çekmiştir. Bu kavram
üzerinden yapılan açıklamada, İblis’in Hz. Âdem’in soyuna askeri,
ekonomik, psikolojik, kültürel ve sosyolojik boyutlu savaş ilan edip uğraşacağı
belirtilmektedir.
Bu
kavramın vücuttaki yara ile ilgili kazandığı anlam ise, «hiç kurumamak, hep
nemli ve ıslak kalarak akmak.» şeklindedir. Bu bir hastalık hâlinin sürekli
oluşunun ifadesidir.
İstefezze/İstifzâz kavramı, İblis’in yolundan gidenlerin sınırsız ve topyekûn
bir mücadele yürütecekleri, bu amaçla şiddetin sözel, psikolojik, kültürel,
ekonomik ve fiziksel tüm boyutlarını kullanacakları, toplumsal kargaşanın esas
alınacağı, toplumun devamlı panik, endişe, vesvese içerisinde ve psikolojik
bakımdan hasta olmasını sağlayarak istikamet kaybına uğratacakları gibi geniş
kapsamlı bir anlam alanına sahiptir.
3.3-
El-İğvâ,
Kavramı Kapsamında Şiddet Olgusu
El-İğvâ ve türevleri (el-iğvâu) bir
anahtar kavram olup, “azmak, azgın olmak, sapmak, hüsrana uğramak, umutları
boşa çıkarmak”; “azdırmak, azgın hâle getirmek, bedbahtsızlıklara salı vermek”;
“irade ve kontrol mekanizmasını ele geçirerek, şaşkın ve yitik bir konuma
getirmek; avlamak ve tuzağa düşürmek” gibi bir anlam alanına
sahiptir.[18] “Ğavva, süt kelimesi ile kullanıldığında onu
mayalamak ve yoğurt hâline getirmek” demektir.[19] El-Ğayyu, “cehennemdeki bir derenin
adıdır.”
Dikkat çekici
olan el-İğvâ kavramının, İblis’in insanlığa savaş açtığına ilişkin yaptığı
yeminde geçmiş olmasıdır (15/39,40).
İblis’in
yemininde iğvâ kavramı kapsamında dikkat edilmesi gereken nokta, İblis
insanları kışkırtıp saptırmayı, Allah’a başkaldırmayı, dünya tutkusunu çekici,
cazip süsleyerek yapmak istemesidir. Tıpkı Hz. Âdem ile eşini kandırıp yasak
meyveden yemelerini sağladığı gibi.
4-
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesinin Şeytani
Şiddet Açısından Değerlendirilmesi
Yukarıda
incelenen şiddetle ilgili kavramları üç grupta sınıflandırmıştık:
1. Grup kavramlar: el-‘utuvv, eş-şatatu, er-rehaqu,
el-hatmu, et-tebru, et-tetbîru .
2. Grup Kavramlar: el-îrhâb,
et-teşrîd ve el-ishân.
3. Grup Kavramlar: et-temniyetu, el-ezzu, istehveze,
ihteneke, istefezze, el-iğvâ.
1. Ve 2. Grupta yer alan şiddet ile ilgili bütün bu
kavramlarda “caydırıcılık”, ıslah ve inşa esas iken 3. Gruptaki kavramlarda
amaç kargaşa, fitne, fesat, aldatma, yanıltma zulümdür; niyet ıslah olmayıp yıkımdır.
Burada bu kavramlar, özellikle 3. Gruptaki
kavramlar açısından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi
ele alınıp değerlendirilecektir.
Kur’ân’da
geçen hâliyle Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze,
İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramlarının
ortak özelliği, İblis’ten/şeytandan insanlara yönelmiş şiddet şekilleri
olmalarıdır. Bir başka açıdan şeytani şiddet diye
isimlendirebileceğimiz, bir şiddet türünün varlığının tezahür şekilleridir. Dikkat
çeken en önemli noktalardan biri, Hz. Âdemin yaratılması sonrasında İblisin
isyan etmesi ile ilgili olaylar zinciri Kur’ân’da anlatılırken, tüm bu
kavramların kullanılmış olmasıdır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul
Sözleşmesi yukarıdaki kavramlar açısından aşağıdaki boyutlarda ele alınıp
analiz edildiğinde, değerlendirildiğinde sözel, psikolojik, kültürel şiddetin
her şeklini ve boyutunu bünyesinde barındırmakta olduğu görülmektedir:
1. Boyut: Kavramsallaştırmalarda
Yapılan Saptırma, Çarpıtma, Yanıltma
2. Boyut:
Nötr Cinsiyet/Cinsiyetsizleştirme Hareketini Yayma ve Her Türlü Cinsel
Sapkınlığa Meşruiyet Kazandırma
3. Boyut: Gerçek
Amaç Gizlenerek Mahiyeti Belirgin Olmayan “Kadına Şiddet” Kavramsallaştırılması
Üzerinden Tüm Dinlere, Kültür ve Medeniyetlere Savaş İlan Eme
4. Boyut: İmzalayan
Ülkeleri Denetim ve Gözetim Altına Alma
5. Boyut: Hukuku
Katletme
1. Boyut: Kavramsallaştırmalarda Yapılan Saptırma,
Çarpıtma, Yanıltma
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul
Sözleşmesinin temel felsefesi, asırlar boyunca kullanılan kavramlarla ilgili
yeni tanımlamalar yaparak, sıfatlar ekleyerek, bazılarını itibarsızlaştırarak,
olumsuz kabul edilen bazı kavramlara itibar kazandırarak İblis’in yaptığı gibi insanları
ifsat etmek, kafa karışıklığına sokmak, inandığı her şeyden şüpheye düşürmek
istemektedir(“2011
İstanbul Sözleşmesi: Madde 3, Madde 4, Madde 33, Madde 35, Madde 36, Madde 40, Madde
46, Madde 59; 6284 Sayılı Yasa:
Madde 2, 6284 Sayılı Yasa ile İlgili Yönetmelik: Madde 3; Toplumsal cinsiyet
eşitliği ile ilgili Aile bakanlığı raporları ve diğer, yayınlar).
Bu bağlamda, “cinsiyet”,
“toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet ayırımı”, “toplumsal cinsiyet
ayırımcılığı”, “cinsiyet rolleri”, “cinsel yönelim”, “cinsel özgürlük”, “anne
-baba”, “karı- koca”, “partne”r(dost/metres hayatı yaşayan bireyler), “nikâhsız birliktelik”/”seviyeli birliktelik”, “şiddet”,
“kadına karşı şiddet”/ “kadına yönelik şiddet”, “ev içi şiddet”/”aile içi
şiddet”, “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “psikolojik
şiddet”, “fiziksel şiddet”, “ekonomik şiddet”, “cinsel şiddet”, “cinsel taciz”,
“taciz amaçlı takip”, “ırza geçme de dâhil olmak üzere cinsel şiddet
eylemleri”, “zorla yapılan evlilikler”,
“kadın sünneti”, “kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama”, “kadına karşı şiddetin
yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı”, “toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi
anlayışı”, “toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları”, “kadın
olduğu için yöneltilen şiddet”, “sözde “namus” adına işlenen suçlar”,
“kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamalar”, “kadınların
güçlendirilmesine ilişkin politikalar”, “kadınların daha aşağı düzeyde olduğu
düşüncesi”, “kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet
boyutlu bir anlayışa dayalı olması”[20], gibi mahiyeti belli
olmayan, kapalı, esnek kavram ve kavramsallaştırmalarla, insanların özellikle
kadınların kafasını allak bullak edip istila etmekte, en olmadık, gerçekleşmesi
mümkün olmayan kuruntulara sokmaktadır.
Bu
nedenle Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi, Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke,
İstefezze, El-İğvâ kavramları
kapsamında şeytani şiddetin kaynağı olup insanlığa şeytani şiddet uygulanmasını
sağlamaktadır.
Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Projesi ve bunu referans alan İstanbul Sözleşmesi, insanın
(kadın ve erkek) biyolojik yapı farklılığının insan davranışları
üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını iddia edip kadın ve erkek rol ve
davranışlarını eşitleme, aynılaştırma yaklaşımı ile et temettü
kapsamında şeytani şiddetin sözel, psikolojik ve kültürel bir yansımasıdır.
Ayrıca
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve bunu referans alan İstanbul Sözleşmesi, “sıfır
şiddet”, “sonsuz özgürlük” yaklaşımı ile günlük hayatta vuku bulan beşeri,
doğal tepkileri şiddet kapsamına sokarak gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerde
(et- temettü) bulunarak, kadın ve erkek cinslerini savaştırmakta ve aile
hayatını çökertmektedir. O nedenle her iki proje şeytani bir zekânın ürünü olup
İblis’e hizmet etmektedir.
2.
Boyut: Nötr Cinsiyet/Cinsiyetsizleştirme Hareketini Yayma
Toplumsal Cinsiyet eşitliği ve bunu referans alan
İstanbul sözleşmesi, yukarıda verilen kavramlarla ilgili, özellikle “cinsel yönelim” ve “rıza temelli cinsel ilişki” kavramları ile ilgili yaptığı tanımlamalarla “cinsiyetsiz bir dünya”
tasavvur etmekte ve bunun yaygınlaşması, hayata geçirilebilmesi için
uğraşmaktadır. Her şeyin cinsiyetsizleştirilmesi bağlamında “kız çocuklarına
erkek oyuncaklar”(!), “erkek çocuklarına kız oyuncaklar alınması; “Kız
çocuklarına erkek isimleri”(!), “erkek çocuklarına kız isimleri verilmesi”; “tuvaletler
dâhil değişik mekânların cinsiyete göre ayrılmaması”(!); “anne” ve baba”, “karı
ve koca” kavramlarının kaldırılması” yerine “ebeveyn 1, ebeveyn 2” gibi
kavramların getirilmesi(!); “eş” yerine “partner” tabirinin kullanılması;
“Farklı aile modellerinin”(!), “farklı partnerlerin”(!), “nikâhsız
beraberliklerin”(!), “eşcinsel evliliklerin”(!), “pedofili”(çocuklarla seks),
“zoofilinin”(hayvanlarla seks)(!), “Ensestin”(aile içi seks)(!), “gurup seksinin(!),
“nekrofilinin”(ölülerle seks)(!) serbest olmasını savunmaktadır.
Böylece, nötr cinsiyet hareketinin bir yaşam tarzı diye kabul edilmesini hayata
geçirmek istemektedir.[21]
Nötr cinsiyet hareketi yaklaşımı ile aynı zamanda dünya nüfusunun “500 milyonun altına düşürülmesi”
hedeflenmektedir.[22]
Nötr cinsiyet hareketine destek vermesi, onun
yaygınlaşmasını istemesi bağlamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul
Sözleşmesi, Et-Temniyetu,
El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramları kapsamında insanlığa
her türlü şeytani şiddet uygulamaktadır.
3. Boyut: Gerçek Amaç Gizlenerek Mahiyeti Belirgin
Olmayan “Kadına
Şiddet” Kavramsallaştırılması Üzerinden Tüm
Dinlere, Kültür ve Medeniyetlere Savaş İlan Edilmesi
Kadına
şiddet, İstanbul Sözleşmesinin 3. maddesinde “kadınlara karşı toplumsal
cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen
veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet şeklinde anlaşılacaktır;”
ifadesinde yer alan “veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet”
kavramsallaştırılması üzerinden hangi amaçla toplumsal cinsiyetle bağ kurulmuştur?
Belli değildir. Keza İstanbul
Sözleşmesinin Giriş kısmında “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin
toplumsal cinsiyete dayandığı” ifade edilmektedir. Hangi belgeye,
veriye dayanarak şiddet, “toplumsal cinsiyete” ile irtibatlandırılmıştır? Belli
değildir.
Bu
şeytani yaklaşımın cevabını, Sözleşmenin 12. ve 42. Maddelerinde
bulabilmekteyiz. Her türlü şiddetin, toplumsal cinsiyetle ilişkilendirilmesinde
amaç, AB’nin öngördüğü değer sistemi ile çatışan tüm dinlerin, kültür ve
medeniyetlerin, asırların birikimi olarak meydana gelen, zenginleşen ve ana
değerlerle çatışmayan örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin tasfiye edilmesi
ve “kökünün kazınmasıdır”.
İstanbul
Sözleşmesinde “Kadına
karşı şiddet” ve “aile içi şiddet” ve benzer kavramsallaştırmalarla ve bu
kavramsallaştırmalara yüklenen anlamlarla, diğer milletler, dinlerinden
koparılarak kültürel bir asimilasyona tabi tutulmak istenmektedir. Bu nedenle
2011 İstanbul Sözleşmesi gizli bir sömürgeleştirme metnidir. İstanbul
Sözleşmesi, batılı olmayan ülkelerin kendi kendilerini sömürgeleştirme aracı
olarak kullanılmaktadır.
AB’nin
niyeti, bu ve buna benzer sözleşmelerle muhatap ülkeleri kültürel açıdan çözerek
asimile etmektir. “Kadına karşı şiddet” ve “aile içi şiddet” kavramları
bu amacı gizlemek için kullanılmış maskelerdir. Nitekim sözleşmenin giriş kısmında “kadına
şiddete hayır maskesi” takılarak gerçek amaç, “Kadına karşı şiddet ve aile
içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedef edinerek”, şeklinde ifade
edilmektedir[23].
İblis,
“yasak ağaçtan yedikleri” takdirde Hz. Âdem’le eşinin sonunun hüsran olacağını
bilerek, onlara gerçekleşmesi mümkün olmayan “1- ölümsüz olmayı”, 2- “iki
melek olmayı” ve 3- “ebediyyen cennette kalmayı” (7/20-21; 20/120) vaat
etmesine benzer bir durumu, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul
Sözleşmesi, insanlara, özellikle kadınlara vaat etmektedir. Bu bağlamda
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin en iyi uygulandığı ülkelerde aile yapısının ve
kadınların durumunu incelemekte fayda vardır[24].
Ayrıca
Toplumsal Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyete dayalı şiddet kavramsallaştırmaları
ile cinsiyet ayırımını, biyolojik alandan dini, kültürel alana kaydırarak ve
Şiddetin kaynağını din, kültür, örf ve adetler göstererek, gerçekle alakası
olmayan (et-temettü) değerlendirmeler yaparak, özellikle, kadınların kafasına
vesvese tohumlarının ekerek zihinsel bir kaos oluşmasına sebebiyet vermektedir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi
bu yaklaşımı ile Et-Temniyetu,
El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ kavramları kapsamında
öncelikli kadınlar olmak üzere tüm insanlığa şeytani şiddet uygulamak
istemektedir.
4. Boyut: İmzalayan Ülkelerin Denetim ve Gözetim
Altına Alınması
2011 İstanbul Sözleşmesi, muhtevasından
dolayı gizli bir sömürgeleştirme metnidir. Çünkü Sözleşmeyi İmzalayanlar,
İstanbul Sözleşmesinin 9. Bölümünde yer alan üye ülkelerin izlenmesi ve
denetlenmesine ilişkin “Özel Bir İzleme ve Denetleme Biriminin (GREVIO)”
varlığını kabul etmektedirler (Madde 66). Sözleşmenin 66’dan 70’e kadar olan
maddeleri GREVIO’nun çalışma esaslarını yetkilerini ve sorumluluklarını
tanımlamaktadır: GREVIO izlenecek tüm ülkeleri belli bir soru formuna
uygun olarak izleme ve denetleme hakkına sahiptir. Sözleşmeyi
imzalayanlar, elde ettikleri sonuçları, GREVIO’nun hazırladığı bir soru formunu
referans alarak Avrupa Konseyi Genel Sekreterine rapor etmek
zorundadırlar (Madde 68). GREVIO’nun hazırlayacağı anketlere ve “GREVIO’dan
gelecek bütün bilgi taleplerine taraflar cevap” vermek zorundadırlar. GREVIO,
Sözleşmenin uygulamasına ilişkin bilgileri, “…sivil toplum kuruluşlarından
ve sivil toplumdan da” edinme hakkına sahiptir. Bu yolla GREVIO ilgili
ülkenin sivil toplum örgütleri ile ilişki kurma hakkını elde etmiş olmaktadır.
Ayrıca GREVIO, “…Diğer uluslararası belgeler uyarınca oluşturulmuş
kuruluşlardan olduğu kadar Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden,
Parlamenter Asamblesinden ve Avrupa Konseyinin bu konuda özelleşmiş
birimlerinden bu Sözleşmenin uygulamaları hakkında bilgi edinebilir.”
“Taraflardan GREVIO’ya gelen bilgiler yetersiz ise ulusal makamların iş birliği
ve bağımsız ulusal uzmanların yardımıyla, ülke ziyaretleri düzenleyebilir.”
“GREVIO’nun vardığı sonuçların uygulanması için alınması gereken tedbirlere
ilişkin tavsiyeler; gerekirse bunların uygulaması hakkındaki bilgilerin
sunulması için üye ülkeler ziyaret edilebilir”. “GREVIO’ya, Sözleşmenin
geniş çapta veya defalarca ihlalinin önlemesi veya sınırlanması amacıyla derhal
müdahale gerektiren sorunların bulunduğunu gösteren güvenilir bilgiler
ulaştığında, ...taraflarca alınan tedbirlere ilişkin özel bir raporun acilen
sunulmasını talep edebilir.” “GREVIO, söz konusu Tarafın verdiği bilgileri ve
kendisine ulaşan diğer güvenilir bilgileri göz önüne alarak, bir veya daha
fazla üyesini, bir soruşturma yapıp acilen GREVIO’ya rapor etmek üzere tayin
edebilir.” “Söz konusu edilen soruşturmanın bulguları incelendikten
sonra GREVIO bu bulguları, kendi yorum ve tavsiyelerini ekleyerek söz konusu
Tarafa, durum gerektiriyorsa Taraflar Komitesine ve Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesine” iletir (Madde 68). GREVIO, “Avrupa Konseyi
Parlamenter Asamblesini, bu Sözleşmenin uygulamalarını düzenli aralıklarla
değerlendirmeye davet etmek” zorundadır (Madde 70).
Madde
66’dan 70 kadar olan maddelerden alıntıladığımız yukarıdaki ifadeler, hedef
ülkenin, “atın gemlenerek istenilen yerlere götürülmesi”, “kontrol altına
alınmasına” benzer bir şekilde gemlenip kontrol alınmasını ifade
etmektedir. Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi bu yaklaşımı ile Et-Temniyetu, El-Ezzu, İstehveze, İhteneke, İstefezze, El-İğvâ
kavramları kapsamında imzalayan ülkelere şeytani şiddet uygulamaktadır.
5.
Boyut: Hukukun Katledilmesi ya da Hukuksal Şiddet
Hukukun amacı, savaş değil barıştır. Hukuktaki kademeli ceza sisteminin amacı,
insanları suç işlemekten alıkoyabilmek içindir. Bu yaklaşımda hedef, suç
işlenmeden suça mâni olmaktır. Bunun sağlanabilmesi için hukukun temelinde hak
ve adalet kavramı yer almalıdır. Adalet yoksa barış da yoktur. Hukuk
sisteminde ayırımcılık en büyük hukuksuzluktur. Hukuk sisteminde tahkim,
arabuluculuk sistemi önemlidir. İş mahkemeye intikal etmeden, yargının
yükünü hafifletme bağlamında bir hakem sisteminin devreye girmesi istenen bir
yaklaşımdır.
Aile hayatında zaman zaman değişik nedenlerle
istenmeyen durumlar meydana gelebilir. Genelde ilk ortaya çıkan durum, aile
fertlerinin birbirlerine bağırıp çağırmasıdır. Süreç iyi yönetilebilirse
bunlar geçici durumlardır. Fakat “polise telefon edildikten” sonra
geçici hâl olma ihtimali olan bu durumun, sürekli bir hâl alma ihtimali
artmaktadır. Belli bir seviyenin altında kaldığı sürece beşeri bir durum olarak
değerlendirilmesi gereken bu olgu, İstanbul Sözleşmesine göre suçtur.
Bazen aile bireyleri bu süreci iyi yönetemeye bilir. Bizim Kültür ve medeniyet
kodlarımıza göre kadın ve erkeğin aile tarafları, hakem heyeti oluşturarak
sürece müdahil olmak ve sorunu çözmeye çalışmak isterler ve de zorundadırlar (4/35).
Kur’ân’da yer alan
“Davacı İki kardeş” olayı (38/22-26) sorunların çözümü için mahkemeye başvurmadan
önce arabuluculuk yapacak bir hakeme ya da hakem heyetine başvurmayı ön
görmektedir.
İstanbul
Sözleşmesi ve bunu referans alan yasalar, böyle bir arabuluculuk sistemine ve
bu yolla aile içinde barışın sağlanmasına karşı olup taraf ülkelerin böyle bir yaklaşımı engelleyecek tedbirleri almasını
istemektedir (Madde 48, 6284 Sayılı Yasa Yönetmeliği Madde 35).
Ayrıca İstanbul
sözleşmesine göre mağdur, bir kez şikâyet yapmış ise şikâyetini geri çekme
hakkına sahip değildir. Kendileri şikâyetlerini geri çekse bile açılan dava, bu
istekten bağımsız olarak devam ettirilecektir (İstanbul Sözleşmesi Madde 55).
Bu açıdan İstanbul Sözleşmesi, hukukun ruhunu ifsâd etme bağlamında tam bir
hukuksal şiddet ihtiva etmektedir.
İstanbul sözleşmesi aile içinde
barışı değil savaşı isteyen bir mekanizma inşa etmek istediğinden et-Temniyetu, el-Ezzu, İstehveze, İhteneke,
İstefezze, el-İğvâ kavramları kapsamında insanlara şeytani şiddet
uygulamaktadır.
Hukukun
temel mantığında, “iddia sahibinin iddiasını ispatlamak mecburiyeti”
vardır. Suçlayan insan, suçlamaya ilişkin veya kendinin haklı olduğuna ilişkin
bilgi ve belgeleri/delilleri ortaya koymak zorundadır. Bu hukuk sistemlerinin
olmazsa olmaz ilkesidir. Bu hukuk yasası ya da ilkesi, 6284 sayılı aileyi
koruma yasası(!) ve 6284 Sayılı yasanın uygulama yönetmeliği için geçerli
değildir. Bu yasa ve uygulama yönetmeliğinde şikâyet edip mağdur olduğunu ifade
edenlerin, iddiaları ile ilgili “hiçbir delil veya belge sunma” mecburiyeti
bulunmamaktadır (6284 Yasa) Madde 8, 6284 Sayılı Yasanın Uygulama
Yönetmeliği Madde 6,12 ve 30). Bu maddelerde şikâyet edenin
beyanı esas olup suçlananın hiçbir söz hakkı olmadığı görülmektedir.
Hz Davud’un
iki davalı kardeşe hakemlik yaptığında düştüğü hata, tek koyun sahibi kardeşi
dinleyip 99 koyun sahibi kardeşi dinlemeden karar vermiş olmasıydı. Allah
kendisini bağışlamış, fakat arkasından kendisini hak ve adalet konusunda çok
hassas davranması gerektiği noktasında sert bir şekilde uyardığını bu noktada
hatırlamakta fayda vardır (38 Sâd 26).
5. Sonuç: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi Şeytani Şiddetin Kaynağı Olduğu İçin Feshedilmelidirler!
İstanbul
Sözleşmesinin pek çok maddesi, bir şeytanı zekânın ürünü olup tamamen
toplumların ifsâdına dönüktür. Rıza temelli olmak şartıyla Allah’ın
yasakladığı, haram kıldığı, helak nedeni olarak ifade ettiği, zina, fuhuş, eş
cinsellik, pedofili, zoofili, grup seksi, eş değiştirme gibi bütün
sapkınlıkları meşru görmekte, süsleyip cazip göstermekte ve diğer yaşam
tarzlarını “geleneksel, klişeleşmiş roller” diyerek aşağılayıp, bu
sapkın yaşam tarzını cazip hâle getirmeye çalışmaktadır. Kullanılan
maske, “kadına şiddetin önlenmesidir”.
Bu
nedenle her iki proje İblis’in insanları saptırmak için yaptığı yeminin 21. asra
yansımasıdır. Sonunun hüsran olacağını bilerek Hz. Âdem ile eşinin yasak
ağaçtan yemesini sağlayabilmek için gerçekleşmesi asla mümkün olmayan, Allaha
rağmen, “ölümsüzlüğü”, “iki melek olmayı” ve “ebediyen cennette kalmayı”
vaat etmesine benzer vaatleri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul
Sözleşmesi 21. Asırda yapmaktadır.
Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi, 21. asırda tüm dinlere, kültür ve
medeniyetlere, örf, adet, gelenek ve göreneklere bir savaş ilanıdır. Siyonizm’in,
tek dünya devleti/hükümeti, tek din, tek hukuk, tek merkez bankası, tek para
sistemi stratejisinin Truva atlarıdır.
Bu
nedenle her iki proje acilen feshedilmeli, yasalar kendi kültür ve medeniyet
kodlarımıza göre yeniden yapılandırılmalıdır!
Bunun
için bugün Allah’a ve ahirete iman edenlerin bu gerçeği görerek bir fitne, fesât,
tuğyân, zulüm hareketi ve şeytani şiddetin kaynağı, besleyip büyütücüsü olan
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi için
üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri zorunludur. Her iki projenin
feshedilmesi için seferberlik ilan etmelidirler.
Eğer
bu yapılmazsa, yarın Kur’ân’ın pek çok ayeti ile hadislerin pek çoğu
kullanılamayacak, kullananlar suçlu ilan edilip cezalandırılacaktır. Diyanet
İşleri Başkanı Erbaş’a bazı baroların yaptığı saldırı unutulmamalıdır!
Eğer
bu yapılmazsa İlahi cezayı ifade eden yukarıda birinci grup olarak
sınıflandırdığımız şiddet kavramlarının (el-‘utuvv,
eş-şatatu, er-rehaqu, el-hatmu, et-tebru, et-tetbîru) bizzat muhatabı, ama
bu dünyada ama öteki dünyada, sorumluluklarını yerine getirmeyen, vurdumduymaz
davranan müminler olacaklardır.
Bu yasalara
karşı susanlar, ellerini kıpırdatmayanlar, yasaların devam etmesini isteyenler,
birinci grup olarak sınıflandırdığımız
şiddet kavramları kapsamında kendi konumlarını kendileri takdir etmeli
ve helak olmuş toplumların akıbetleri üzerinde tefekkür etmelidirler. Unutmamak gerekir ki yüce mahkemede
“Şedîdü'l-İkâb” olan Allah tarafından kesin bir yargılama yapılacaktır.
Bu iki projenin iptal edilmesi için verilecek fikri
ve felsefi mücadelede ortaya konacak net duruş, şiddetle ilgili ikinci grup
kavramlar kapsamında (el-İrhâb, et-Teşrîd, el-İshân) olmalıdır, kararsızlık
gösterilmemelidir. Ve unutmamak gerekir ki; “Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni
yeryüzünde bir hâlife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek
ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz
Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için
şiddetli bir azab vardır.” (38/26)
Düzeltme
ve Özür:
Geçen
yazıda “İnsanda
Savaşan İki Yapı: Fıtrat ve Heva” başlığının olduğu kısımda (95 İnşirâh 4-5) şeklinde verilen
ayetler, (95/Tîn 4-5) şeklinde olacaktır. Yapılan yazım hatası için
kardeşlerimizden özür dileriz.
KAYNAKLAR
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-1: Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve
Cinsiyet Rollerinin Kapsam Alanı”, Umran,
Mart 2019.
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2: Nötr Cinsiyet Hareketinin Üç
Aşamalı Savaş Stratejisi”, Umran, Nisan
2019.
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Projesi Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması Projesinin Bir Alt
Projesidir”, Umran, Mayıs 2019
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-5: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284
Sayılı Yasadaki Kavramlar Üzerinden Yürütülen Psikolojik Savaş”, Umran, Eylül 2019
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-6: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284
Sayılı Yasa Bir Asimilasyon ve Kendi Kendini Sömürgeleştirme (Resepsiyon)
Projesidir”, Umran, Ekim 2019
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-7: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve Onu
Referans Alan Tüm Yasalar Fesh Edilmelidir”, Umran, Aralık 2019.
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-8: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284
Sayılı Yasa Aileye ve Mahremiyete Açılan Bir Savaş İlanıdır.”, Umran, Ocak 2020.
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-9: İstanbul Sözleşmesindeki Şiddetin
Felsefi Arka Planı”, Umran, Eylül
2020
Burhanettin Can, “Bir İfsad Hareketi
Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-10: Şiddette Risk Faktörleri ve
İstanbul Sözleşmesinin Örtmeye/Gizlemeye Çalıştıkları”, Umran, Ekim 2020.
Burhanettin Can, “Kur’ân’daki Şiddet
Kavramları Açısından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul
Sözleşmesi-1: İstanbul Sözleşmesi 21. Asrın Tağutlarına İbadeti Öngören Bir
Tuğyan Hâli Olup Bir İfsad ve Zulüm Mekanizmasıdır”, Umran, Kasım 2020.
Suat Kılıç, Kur’ân’a Göre Şiddetin Semantik Alan Tahlili ve Düşünceye Yansımaları,
DİB Yayınları, Ankara, 2015.
Râğıb El-İsfahani, Müfredât, Pınar Yayınları, İstanbul.
M. Şahin &M. Gültekin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile (İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.
[1] Burhanettin Can, “Kur’ân’daki Şiddet Kavramları Açısından
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve İstanbul Sözleşmesi-1: İstanbul
Sözleşmesi 21. Asrın Tağutlarına İbadeti Öngören Bir Tuğyan Hâli Olup Bir İfsâd
ve Zulüm Mekanizmasıdır”, Umran,
Kasım 2020.
[2] Sadık Kılıç, Kur’ân’a Göre Şiddetin Semantik Alan Tahlili ve Düşünceye Yansımaları, DİB Yayınları, Ankara, 2015, s. 186.
[3] Sadık Kılıç, a.g.e., s.187. Râğıb El-İsfahani, Müfredât, Pınar Yayınları, İstanbul, s.
793.
[4] Sadık Kılıç, a.g.e., s.188-190.
[5] Sadık Kılıç, a.g.e., s.191-192.
[6] Sadık Kılıç, a.g.e., s.191-192.
[7] Sadık Kılıç, Sadık Kılıç, a.g.e., s.190-191.
[8] Sadık Kılıç, a.g.e., s.199-200.
[9] Sadık Kılıç, a.g.e., s.200-201.
[10] Sadık Kılıç, a.g.e., s.201-202.
[12] Sadık Kılıç, a.g.e., s. 198-199.
[13] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-195.
[14] Sadık Kılıç, a.g.e., s. 193-195.
[15] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-195.
[16] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-195.
[17] Sadık Kılıç, a.g.e., s.193-196.
[18] Sadık Kılıç, a.g.e., s. 197-198.
[19] Sadık Kılıç, a.g.e., s.197-198.
[20] Ayrıntılı bilgi için bkz. Burhanettin Can, “Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-1-5-8-9-10”, Umran, 2019-2020, Burhanettin Can, “Şiddette Risk Faktörleri ve İstanbul Sözleşmesinin Örtmeye/Gizlemeye Çalıştıkları”, Umran Ekim 2020. Burhanettin Can, a.g.m.
[21] Ayrıntılı bilgi
için bkz. Burhanettin Can “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği Projesi-2: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi”, Umran, Nisan 2019.
[22] Burhanettin Can,
“Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3:“Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği” Projesi” “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması”
Projesinin Bir Alt Projesidir, Umran,
Mayıs 2019.
[23] Burhanettin Can, “Bir İfsâd Hareketi Olarak
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-6: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı
Yasa Bir Asimilasyon ve Kendi Kendini Sömürgeleştirme” (Resepsiyon) Projesidir,
Umran Dergisi, Ekim 2019. Burhanettin Can, “Bir İfsâd Hareketi Olarak
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-7: 2011 İstanbul Sözleşmesi ve Onu Referans
Alan Tüm Yasalar Fesh Edilmelidir”, Umran,
Aralık 2019.
[24] M. Şahin M. M. Gültekin, Toplumsal Cinsiyet
Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile (İzlanda,
Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.